HARABE

بواسطة ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... المزيد

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"

33.9K 1.5K 269
بواسطة ElifKrkyn_

Biraz geçikmeli bir bölüm oldu. Aslında bölüm hazırdı. Bir kontrol edeyim dedim, baktım fazla atlatmalar var. Baktım içime sinmedi, başladım düzenleyip ekleme yapmaya. Uzun bir bölüm oldu, bu kez sindi içime. şimdiden iyi okumalar herkese ❀

Beğenip yorum yapmayı unutmayın çiçeklerim❀

19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
.
.
.

🦋

Gözleriyle teşekkür etti bana, ona güvenip inandığım için, gözlerimle kabul ettim teşekkürünü...

Elimde bir sıcaklık hissettiğimde bakışlarım oraya kaydı, parmaklarımın arasında tutuğum çakıyı yavaşça aldı. Kanlanmış çakıyı incelerken kaşları hafif çatıldı, kafasını kaldırıp ela gözlerini sorgular şekilde üzerime dikmişti. Gözlerine yerleşen soru işaretlerini fark ettim, alt dudağımı dişlerimin arasına alıp bakışlarımı ondan kaçırırken elindeki çakıya baktım. Cebinden çıkardığı mendille kana bulanmış çakıyı dikkatle sildi. Üzerinde kaplan simgesi olan çakıcısını.

"Çakımı ne ara arakladığını daha sonra konuşacağız. Önce buradan çıkalım." dedi, net bir sesle. Çakıyı katlayıp cebine koydu. Bakışlarım yüzüne kaydı tekrar, yüz ifadesi sinirli değildi. Kızmış gibi de durmuyordu, adamlar ispitçi dediği adamı çoktan çıkarmıştılar. Sinan bize doğru yaklaştı.

"Abi, kimse gelmeden çıkmalıyız." Dediğinde, Uraz gözleriyle onu onaylayıp bana baktı. Hadi dercesine komut verdiğinde hareketlenmiştim.

Birlikte mekandan çıktığımızda etrafa bakındım, köşede duran eski tabelayı gördüğümde buranın tahmin ettiğim gibi bir düğün salonu olduğunu gördüm. Tek fark, terkedilmiş bir düğün salonuna benziyordu. Korumalardan biri kapımızı açtığında Uraz elini arabanın üzerine yaslayıp geçmem için yol verdi, hareketlenip arabaya bindiğimde kafam yine Uraz'ın eline sürtünmüştü. Yana kaydığımda, oda arabaya yerleşti, koruma kapıyı kapattığında içimdeki çelik yelek artık beni boğuyordu.

Kabanımı çıkarmak için hareketlendiğimde, araç hareket etmişti. Uraz'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ona bakmadan çıkardığım kabanı yan tarafıma koydum. Çelik yeleği nasıl çıkaracağımı bilmediğim için etrafında ellerimi gezdirdim.

"Gel buraya. " diye net bir ses duyduğumda başımı Uraz'a doğru çevirdim. Hafif bana doğru dönmüştü.

Ela gözlerine baktım, elim hala çelik yeleğin üzerindeydi. Elimi indirip ona doğru yaklaştım, aramızda biraz mesafe bırakıp durdum. Üzerime doğru eğildi, eli çelik yeleğin yanlarına doğru gitti, ben çelik yeleği çıkarmasını beklerken beni belimden tutup kendine doğru çevirdi. Refleks olarak ellerim kollarına tutunmuştu. Bakışlarım ela gözlerine kaydığında, belimde olan bakışları gözlerime tırmandı.

Hafifçe üzerime doğru eğildi yüzlerimiz arasında milimlik fark kaldığında durmuştu. Sıcak nefesi yüzüme çarptığında, midem kasılmıştı. Gözlerim anlık kapanıp açıldığında, ela gözlerinin dikkatle beni izlediğini gördüm. Sanki yanlış bir şey yaparken yakalanmışım gibi hissettim, ellerimi kollarından çektim. Bakışlarımı ondan kaçırıp arkasındaki camdan akıp giden yola baktım, lakin bu sadece birkaç saniye sürmüştü. Sanki gözlerine bakmam gerekliymiş gibi bakışlarım tekrar gözlerine kaydı. Hala bakışlarını üzerimden çekmezken, yeniden göz göze gelmemizle birlikte dudağının kenarı kıvrıldı.

Elleri hala belimde dururken, bu kez nefesini kasıtlı olarak yüzüme üfledi. Sigara kokusunun, karıştığı keskin nane kokusuyla birlikte midem kasılırken kaşlarım çatıldı.

"Ne yapıyorsun Uraz?" diye çıkıştığımda, biraz daha eğilip başını sol omzuma yaklaştırdı. Yüzü görüş açımdan çıkarken, bu kez keskin kokusu buram buram yayılmaya başlamıştı. Çelik yeleğin kenarlarını açtı, cızırtı sesi gelirken hafif geri çekilip önümdeki cırt cırtlarına dokundu.

"Çelik yeleğimi çıkarıyorum." dedi, öndeki cırt cırtları açarken. Ses tonundaki neşeyle kaşlarım çatılmış. Onu neşelendiren neydi?

Çelik yeleğin kenarlarını ve önünü açtıktan sonra kaldırıp başımdan çıkardı. Aramıza giren çelik yelek parçası ile anlık görüşümüz kapanmıştı. Çelik yelek başımdan çıktığında, yüzünü dibimde görmeyi beklemediğin için irkildim.

Geri çekilmedi, ben çekilecekken, arkamda duran tutuğu çelik yeleğe sırtım değdi. Yüzüme dikkatle bakmaya başladı. Garip bir andı, Uraz beni ilk kez dikkatle inceliyordu. Bu tuhaftı. Bakışları gözlerimden ağırca ayrılıp yüzümde gezinmeyi sürdürdü. Gözleri kısılıp açıldı, kaşları beli belirsiz çatılmalara başladı. Dudakları hareketlenir gibi oldu. Kirli sakalarına kaydı bakışlarım, daha önce fark etmediğim bir şeyi fark ettim.

Bir iz.

Bakışlarım gözlerine tırmandı, ela gözleriyle kesişti. "Yanağın..." dedim, bakışlarım tekrar yanağındaki çizik izine kayarken. "Yanağında bir iz var." Dedim, ize dokunmak isterken. Elimi yumruk yapıp kendimi törpüledim, bakışlarımı izden çekip gözlerine baktım, kaşları havalanmıştı. Belki de bu ayrıntıyı fark etmemi beklemiyordu.

"Evet.?" Dedi, tok bir sesle.

"Nasıl oldu?" diye sordum merakla. Soruma bir cevap vermek yerine, biraz eğilip çekik yeleği arkama koltuğun üzerine bıraktı. Geri çekilip arkasına yaslandı, gözleri birkaç saniyeliğine kapanıp açıldı. Başını hafif yana doğru çevirip hala onu izleyen bana baktı. Biran için sorumu cevaplamayacağını düşünmüştüm.

"Küçükken ettiğim bir kavga sırasında oldu." dedi düşüncemde yanıldığımı göstererek. Bunu söylerken, yüzüne tatlı bir tebessüm oturmuştu.

Bakışlarım o tebessüme kaydı, tebessüm etmenin ona yakıştığını fark ettim. Bunu çok sık yapmasa da, güzel duruyordu. Genelde dudağının kenarı kıvrılırdı.

"O adam.." dedim, bakışlarımı dudağının kenarındaki tebessümden çekip gözlerine çevirirken. "Neden onu Pençeymiş gibi göstermek istediler ki? Zarf gerçekti, fakat gelen kişi Pençe değildi." Dedim kafam kafamı kurcalarken. Aklıma gelen şeyle elim havalandı.

"Yoksa Pençe mi o adamın yerine geçmesini istedi?" diye sordum, şüpheyle. Sorularımla birlikte bakışları önce havalandırdığım parmağıma kaydı, daha sonra yüzümde gezindi. Rahat görünüyordu.

"Bunu öğreneceğiz." dedi net bir sesle.

"Onu ne zaman sorgulayacaksın?" diye sordum merakla.

"Bu gece." dediğinde, meraklı bakışlarımı yüzünden çekmedim. Gözlerimdeki hareketliliği görünce elini kaldırdı. "Hayır, unut bunu Ayza sorguya gelemezsin." dediğinde, omuzlarım çöktü.

"Neden? Birlikte yakaladık onu. Bende geleceğim." Dedim.

"Olmaz." Dedi net bir sesle, kaşlarım çatılırken ona ters ters baktım. Bakışlarım onu gram etkilemezken, düz bir şekilde bana bakmayı sürdürüyordu. Sinirle önüme dönerken, koltuğa yaslanıp kollarımı birbirine doladım.

Onu birlikte yakalamıştık. Beni de götürmeliydi.

"O küçük bedenin..." derken, nefesi boynuma çarptı. Hızla kafamı çevirdim, yüz yüze gelirken gözlerime baktı. "Göreceklerini kaldıramaz. Görmemen senin için daha sağlıklı." Dediğinde yutkundum. Ne ara yaklaşmıştı.

"Bedenim küçük olabilir ama güçsüz değilim." Dedim kendimden emin bir sesle.

"Henüz bu konu da emin değilim, emin olduğumuzda konuşuruz." Dediğinde kaşlarım tekrar çatıldı.

"Adamın anlatacaklarını bende bilmek istiyorum." Dedim, net bir sesle. Bakışları gözlerimin çevresinde gezindi.

"Bilmen gereken bir şeyse bileceksin Ayza." Dedi keskin bir sesle.

"Peki." Dedim, kabul edercesine. Bu sırada araba durduğunda bakışlarım arkasındaki cama kaydı.

Bir cadde de durmuştuk, ileride bir minibüs duruyordu. Etrafında küçük tabureler vardı.

"Bir şey mi oldu? Neden durduk?" dedim, hafif bir tedirginlikle. Yoksa pusuya falan mı düşmüştük?

"Aç olduğunu söylemiştin." Dedi tok bir sesle, bakışları sahil kenarında ki bir balıkçı minibüsüne kayarken.

Tedirginliğim bir toz bulutu gibi dağılırken, bakışlarım ileride ki minibüse kaydı. Aç olduğum için mi buraya gelmiştik?

"Evet açım da, evde bir şeyler yerdim." Dedim, mahcup olurken. Eli kapının kulpuna gitti, kapıyı açarken bakışları hala üzerimdeydi.

"Temiz hava iyidir iyi, gel." Dedi, önüne dönüp arabadan inerken, yaklaşıp bende açık kapıdan indim.

Uraz biraz ilerimde duran Sinan'la bir şeyler konuşuyordu. Soğuk hava bedenime çarparken, biran için irkildim. Arabanın içi o kadar sıcaktı ki, havanın soğuduğunu unutmuştum.

"Kabanını al Ayza." Dedi Uraz konuşmasının arasında bana göz ucuyla bakarken.

Gözleri bende olmasa da kabanımı almadığımı nasıl anlamıştı? Bakışları tekrar Sinan'a dönerken konuşmaya devam ettiler. Arkamı dönüp çıktığım arabaya geri binip kabanımı aldım. Kapanımı giydikten sonra bakışlarım hala konuşan Uraz'la Sinan'a kaydı. Yanlarına gidip gitmemek arasında kararsız kaldım, sonra özel konuşabileceklerini düşünüp durmuştum. Ellerimi kabanımın cebine koyup ayaklarımı hareket ettirdim. Bu alçak topuklu ayakkabıyı sevmiştim, bej rengi sade bir ayakkabıydı. Ayaklarımın önünde bir çift ayak belirti, siyah mat deri bir ayakkabı. Kokusu hafiften burnuma doluştuğunda o olduğunu anlamıştım. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

Ela gözleri, yeşillerime çarparken hadi dercesine işaret verdi, hareketlenip minibüse doğru yaklaştık. Boş masalardan birine oturduk. Korumalar ileride durmuştular, bir kaçının yüzü bize dönükken bir kaçı caddeye doğru dönmüş etrafı kontrol ediyordu. Sinan ise nereye gittiğini anlamamıştım etrafta görünmüyordu.

Orta yaşlarında, bir lise öğrencisi yanımıza gelip siparişlerimizi almıştı. Uraz, sipariş verirken ben deniz kokusunun tadını çıkardım. Buram buram kokan balık kokusu, iştahımı daha çok açmıştı. Birde deniz kıyısında olması çok hoştu. Bakışlarım denizin hırçın dalgalarına dolanıyordu.

"Evet yemeğin gelene kadar, konuşalım." Diyen Uraz'a kaydı bakışlarım. Ne konuşacaktık?

"Anlat bakalım, çakımın sende ne işi var?" dedi, sert bir ses tonuyla. Evet gelmiştik asıl soruna, ben onu unuttu sanıyordum. Bakışlarını bir cevap beklercesine yüzüme diktiğinde, dudaklarımı ısırdım.

"Şimdi o olay şöyle oldu. Çakı masanın üzerindeydi, bende ödünç aldım. Lazım olur diye" dediğimde, tek kaşı yukarıya kalkmıştı.

"Arakladın yani?" dedi, gözlerimi kocaman açtım.

"Öyle denir mi Uraz? Araklamak ne ya! Ben öyle biri miyim? Sadece lazım olur diye. Tamamen tesadüfen gördüm, sinirliydin sormaya çekindim, bende cebime attım. Hem bir çakının hesabını mı yapıyorsun? Alırım aynısını. " dedim, huysuz bir sesle. Açıkçası arakladın demesi biraz kırıcıydı, benim isyanıma karşılık olarak dudağının kenarı kıvrılmıştı.

"Konu çakı değil. " dediğinde, kaşlarımı kaldırdım. Konu çakı değil miydi?

Konu çakı değilse neydi? Masaya biraz daha yaklaştı, dirseklerini masaya dayadığında onu izliyordum.

" Kullanmayı bilmiyorsun, zarar görebilirdin. " dedi, rahatsız olduğunu beli eden katı bir sesle.

Ela gözleri bir girdap gibi beni çekti. Kanın vücudumda akışını hissetim, yüzüm ısınıyordu. Midem kasılmaya başladı, bakışlarının yanaklarıma kaydığını fark ettiğimde panikledim.

"Davet!" diye bağırdığımda, bakışlarını gözlerime tekrar çekmeyi başarmıştım. "Davet, ben kıyafet almadım." dedim, sanki çok büyük bir sorunmuşçasına.

"Neden?" diye sordu.

"Tek başımaydım, fikrini soracağım kimse de yoktu, kararsız kaldım. Nasıl bir şey alacağımı da kestiremedim, tamam Kutay'la..." dediğimde duraksadım, sanki Kutay'ın varlığını yeni hatırlıyormuşum gibi hissederken duraksadım.

"Kutay'la?" diye sordu, yarım bıraktığım cümlemi tamamlamamı istercesine.

"Onunla bir kere tek davete katılmıştım, bu tarz davet ortamlarını pek bilmem. Bu davet hakkında bir şey bilmiyorum, nerde olacak, kimler gelecek, ne tarz giyeceğimi kestiremedim." dediğimde, ela gözleri dikkatlice yüzümü inceliyordu. Sanki hiçbir mimiğimi kaçırmak istemezcesine.

"Yeşil olabilir, gözlerini daha ön plana çıkarır ." dedi tok bir sesle. Sonra düşündü, kaşları anlık çatıldı. "Yada vazgeçtim, beyazda olabilir. Kırmızıda yakışır aslında" dedi düşünürcesine, öyle bir bakıyordu ki sanki her rengi üstümde canlandırıyormuş gibi hissetim.

Bu tuhafıma giderken, farkında olmadan güldüm. Şuan Uraz Alakurt kıyafetim hakkında renk seçimine yardımcı mı oluyordu? Üstelik bunu yaparken, ses tonu ve bakışlarındaki ciddilik komikti.

"Emin olamadım? Sence davet sahibinin kadınında hangi renk daha asil durur." dediğinde, gülüşüm dondu, dudaklarım hafif aralandı.

"Daveti sen mi düzenliyorsun?" diye sordum.

"Evet, biraz kalabalık olacak. Masa üyeleri olacak. Bunu resmi bir tanışma gibi düşün. Haberler oldukça ilgilerini çekecektir zaten." dediğinde balık ekmeklerimiz gelmişti.

"Afiyet olsun." dedi küçük çocuk.

"Eyvallah koçum." dedi Uraz çocuğa bakarak. Çocuk uzaklaşırken, bakışlarımı Uraz'dan çekmedim.

"Neden bana daveti senin düzenlediğini söylemedin?" dediğimde, somun ekmeği eline alıp bana kısa bir bakış attı.

"Söyledim ya?" dediğinde, duraksadım. Ne zaman söylemişti? Ben niye hatırlamıyordum.

"Ne zaman söyledin?" diye sorduğumda, balık ekmeğini ısırmadan önce sorumu cevaplamıştı.

"Az önce." Dediğinde, gözlerimi devirdim.

"Uraz!" dedim, bir sitemle. "Bana sana her şeyi anlatıyorum, sen hep yarım yamalak ya da son dakika anlatıyorsun. Bu kırıcı " dedim, bozulduğumu beli ederken. Ağzındaki lokmayı yutup elini kaldırıp dudaklarını temizledi.

"Bir şeyleri anlatmak pek tarzım değildir. " dedi net bir sesle, bakışları yüzümde dolanmaya devam ederken. "Fakat dikkat ederim."

Gülümsedim.

Neden bilmiyorum, sadece bir dikkat ederim cümlesine kocaman gülümsedim. Bakışları gülümsememe kaydı, hemen ardından kafasını denize çevirdi.

"Hadi yemeğini ye." Dedi, gözlerime bakmadan.

Sakince geçen yemeğin ardından, kalkmıştık. Evin önüne geldiğimizde araba çalışır halde dururken, inmemi bekliyordular. Bakışlarım Uraz'a kaydı.

"Adamın yanına mı gideceksin?" diye sordum, bildiğim halde.

"Evet." diye beni yanıtlamıştı, göz ucuyla bana bakarken. Kafamı anladım dercesine sallayıp kapıyı açtım.

"Dikkatli olun." dedim arabadan inmeden önce.

Eve doğru girdiğimde, ev oldukça sessizdi. Holde ilerleyip salona geçtim. Koltuğa doğru adımlarken, elimdeki çantayı koltuğun üzerine atıp kendimi koltuğa attım. Başımı koltuğun arkasına yaslarken, nefesimi titrekçe üfledim.

Bugün oldukça tuhaf bir gündü.

━━☯━━

Ayza'yı eve bıraktıktan sonra Uraz adamlarla birlikte yola koyulmuştu. Dört araç çiftliğe doğru yol almaya başladı.

Arabayı süren Sinan göz ucuyla sürekli dikiz aynasından Uraz'a bakıyordu. Aklına gelen şeyi sorup sormamak arasında kararsızdı. Uraz bunu fark etmiş olmalı ki, bakışlarını Sinan'a çevirdi.

"Hayırdır Sinan, bir şey mi söyleyeceksin?" diye sordu, tok bir sesle. Sinan yakalandığını fark ettiğinde, hafif güldü. Uraz'ın gözünden hiçbir şey kaçmıyordu.

"Bu gün pek bir sakindin abi." Diye sordu Sinan ses tonunda gizleyemediği imayla, böyle bir soru beklemeyen Uraz'ın kaşları havalanmıştı.

"Barut olmamı mı isterdin Sinan?" diye sorduğunda, Sinan dikleşip, direksiyonu daha sıkı kavradı. kesinlikle istemezdi.

"Yok abi, onu demek istemedim." dediğinde, Uraz tek kaşını kaldırıp Sinan'a baktı.

"Ne demek istedin?" diye sordu, büyük bir sakinlikle.

"Ayza'ya karşı tavrın, biraz farklı geldi de." Dedi Sinan, kafasına şaplak yeme ihtimalini göze alarak.

"Nasıl farklı?" diye sorarken kaşları çatılmıştı Uraz'ın.

"Böyle sesin bir tık daha yumuşak, hareketlerin daha kontrolü abi. " Dediğinde, Uraz doğrulup kafasına şaplak atmıştı. Sinan ikinci şaplağı yeme ihtimaline karşı kafasını önüne çekti hızla.

"O beynini sulandır, elimde kalmasın." Dediğinde, Sinan kafasını ovalıyordu.

"Abi ne dedim ben ya?" diye yakındığında, Uraz ters ters bakmaya devam etti.

" Ben biliyorum o aklından geçenleri. Yok öyle bir şey Sinan. Ayza bizim dünyadan biri değil. Bizimkilere geldiğim şekilde ona gitmem doğru olmaz." dediğinde, Sinan ona hak vermişti.

"Haklısın abi, düşünemedim." dedi.

━━☯━━

Uraz işini halledip mekana girdiğinde, İspitçi yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Getirildiğinden beli dövülen adam tek tük şeyler anlatmıştı. Anlattıklarının hiçbiri işe yarar bir şey değildi. Uraz, İspitçi'nin olduğu odaya girdi. Onu fark eden Sinan, ispitçi'nin saçından tutup başını geriye doğru çekerken ayılmasını sağlamıştı.

Adam acıyla inlerken, Sinan geriye doğru çektiği kafasını kaldırıp karşısındaki Uraz'ı görmesini sağladı. Uraz'ı gören ispitçi alayla güldü, Sinan dudağının kenarını patlattığı için gülmesi kısık bir inlemeye dönüşmüştü.

"Öleceksin." dedi İspitçi Uraz'a bakmaya devan ederken. Uraz hiçbir şey demeden onu izliyordu, bakışları Ayza'nın bıçakladığı koluna kaydı, kolundan süzülen kanlar hoşuna gitmişti. Hala sessizliğini koruduğunda, bu İspitçiye cesaret verirken konuşmaya devam etti.

"Seni ortadan kaldıracaklar. Ölümün, Pençeye karşı gelen herkese ibret olarak." dedi adam, kaburgası fazla zarar gördüğü için kesik keski konuşurken.

Uraz hareketlendi, bir adım attı, attığı adımın çıkardığı tok ses odada duyuldu. Bir adım daha ve bir adım daha... Gözlerini ispitçi'nin üzerinden ayırmazken, tam önünde durdu. Koyulaşmaya başlayan ela gözleri birazdan olacakların teminatı gibi duruyordu.

" Hepimizin öleceği ebedi bir gerçek. Fakat sizin gibi itleri temizlemeden bana ölmek yok!" dedi keskin bir sesle. İspitçi karşısındaki adamı inceledi, kalkmak için hareketlendiğinde Sinan omuzlarını sıkıp engel oldu.

"Düşündüm de anlatacakların pekte önemli değil İspitçi." derken, belindeki silahı çıkardı. "Ben her şekil öğrenirim."

"Yapma!" dedi korkuyla. "Tamam sana her şeyi anlatacağım." diye pes etmişti. Bu kadar çabuk pes etmesi Uraz'ı şaşırtmamıştı. İspitçi, bu alemde canına ne kadar çok değer verdiğiyle tanınırdı. Böyle birini yanına alıp güvenmek bile bile lades oynamaya benzerdi.

"Sana bildiğim her şeyi anlatırım. Önce anlatacaklarıma karşılık canımın teminatını istiyorum." dediğinde, Uraz'ın dudağı tehlikeli bir şekilde kıvrıldı.

"Canın? İtler ne zamandan beri canlarına bu kadar kıymet verir oldu ispitçi?" diye sorduktan sonra, silahın ucunu Ayza'nın bıçakladığı yaranın üzerine bastırdı. Adam acıyla inledi.

"Neden Kutay'ın ölümünü benim üzerime attın?" diye sordu sert bir sesle.

"Önce canım..." dedi acıyla inlerken. Uraz silahı biraz daha bastırdı.

"Kes sesini! Benimle pazarlık yapacak konumda değilsin!" diye gürledi.

"Ben sadece söylediklerini söyledim." dedi adam kesik kesik nefesler eşliğinde.

"Sana emri veren Pençe miydi?" diye sordu Uraz.

"Evet. Benim bir günahım, kabahatim yok....Bana ne söylendiyse ben onu yaptım." dedi adam kendini savunmaya devam ederken.

"Onunla birebir mi iletişime geçtin?" diye sorduğunda, susmuştu. Uraz silahın kabzasını indirirken biraz daha bastırıp öfkeyle bağırdı.

"Konuş!" dedi hiddetle. İspitçi acı içinde bir kez daha inledi.

" Hayır, bizi toplayan başka biriydi." dedi acıyla. Uraz'ın baskı uyguladığı eli durmuştu.

"Bizi?" diye sordu, kaşları havalanırken.

"Pençe, seni bitirmek için düşmanlarıyla antlaşma yapıp kendi tarafına çekiyor." dediğinde Uraz koyulaşmış elaların onun üzerine çevirdi.

"Kim?" diye sordu Uraz ürkütücü bir ses tonuyla.

"Çakıcı, bize teklifi sunan oydu." dedikten sonra güldü. "Bu kez hedef sensin Alakurt. Öleceksin."

Uraz'ın bedeni kasıldı, bakışları ispitçinin hemen arkasında duran Sinan'a kaydı. Bu kadar tesadüf olamayacağını ikisi de biliyordu.

"Kimlerle antlaşma yaptı?" diye sordu, tekrar İspitçiye bakarken.

"Bilmiyorum... Ahhh... Gerçekten bilmiyorum!" diye bağırdı inlemelerinin arasında, Uraz silahı bastırmaya devam ediyordu.

"Bilmiyorum Uraz!" diye feryat etti adam. " Hepsi gizli, sadece Çakıcı hepsiyle bire bir görüşüyor. Ben sadece ona düşman olan çoğu kişi ile antlaşma yaptığını biliyorum." dedi, adam zorlukla.

Uraz'ın bakışları tekrar Sinan'ı buldu. Ela gözlerine yine karartı inmişti." Hücreye alın, bakalım başka ne anlatacak. " dedikten sonra kana bulanmış Silahı Sinan'a uzatıp çıkmak için hareketlendi.

Dışarıya çıktığında, sigarasını yakıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Cebinden çıkardığı çakmağa kısa bir bakış attıktan sonra çakmağı dudaklarının arasındaki sigaraya yaklaştırıp yaktı. Çakmağı cebine koymak yerine, avucunun içinde döndürmeye başladı.

Bu beklediği bir şeydi, büyüyordu elbette ortadan kaldırmaya çalışacaktı. Fakat Çakıcının bu işe dahil olması, bu gerçek olmasını istemediği bir şeydi. Çakıcıyla uzun süreli bir iş yapmıştılar, şimdi biranda taraf değiştirmesi. Pençeye en az onun kadar nefret beslerken, ne olmuştu da birden saf değiştirmişti?

Çitin içindeki atları izlerken, kaşları çatıktı. Dudaklarının arasındaki sigarayı çekip, dumanını üfledi. Bir şeyler oluyordu, olan şeyler hoşuna gitmiyordu. Sinan silahı temizledikten sonra elinde silahla Uraz'ın yanına geldi.

"Abi." dedi, silahı ona doğru uzatırken. Uraz başını yana çevirdi, sigarayı tekrar dudaklarının arasına alırken parmaklarını sigaradan çekti. Sinan'ın uzattığı silahı alıp beline yerleştirdi. Ceketini düzeltip, dudaklarının arasındaki sigarayı tekrar tutu. İçinde tutuğu dumanı üflerken, aklında bir sürü şey geçiyordu.

"Ne yapacağız abi?" diye sordu Sinan, İspitçiyi kastederken.

"Bu gece konuşturun, alabildiğimiz bilgileri alalım. Sabaha kalmadan ortadan kaldırın." dedi Uraz sert bir sesle.

"Tamamdır abi. Çakıcı peki? Onu ne yapacağız?"

"Akşam davette geliyor. Konuştuğumuz gibi davette konuştuğu kişilerin listesini istiyorum, gözünüz üzerinde olsun. Davetten sonra bizzat ziyarete gideceğiz kendisini. Önce şu daveti sorunsuz bitirelim." dedi, biten sigarasını yere atıp ayakkabının altıyla söndürürken.

"İmzayı davete mi atacaksınız abi?" diye sordu Sinan.

"Bakalım, sen evrakları yanında hazır tut. " dediğinde, Sinan kafasını salladı.

━━Davet Gecesi━━

AYZA KILINÇ

Üzerimde ki elbiseye son kez bakarken askılarını düzeltim. Uzun siyah bir elbise, çok fazla göze çarpmayan bir göğüs dekoltesi, sol bacağında baldırıma kadar gelen derin bir yırtmaç, askıları beyaz küçük pırlantalardan oluşuyordu, askılar ensemde birleşip tek ip haline gelerek sırtımda bel boşluğuma kadar gelen bir dekoltemin üzerinde sallanıyordu. Siyah yüksek topuklu ayakkabılarım da eklenince tamamen siyaha bürünmüştüm. tek canlı renk dudaklarıma sürdüğüm kırmızı boyaydı, saçlarımı uzun zaman sonra ilk kez maşa yapmıştım. Aynada ki görüntüme hayran olmaktan alamadım kendimi, güçlü ve seksi duruyordum. Bu hoşuma gitmişti.

Zevkli bir elbise seçimi vardı, bana elbise göndermesini bile beklemiyordum. Ben sadece, bakışlarını yanaklarımdan çekmek için öyle bir konuyu ortaya atmıştım. Fakat öğleden sonra korumalardan biri elinde bir kutuyla gelip Uraz abi yolladı deyince şaşırmıştım.

Kapı tıklatıldığında bakışlarımı aynadaki görüntümden çekip, kapıya doğru baktım. "Gel." dediğimde, kapı yavaşça açıldı. Siyah takımı, özenle geriye doğru atılmış saçları... Uraz'ın ela gözleriyle göz göze gelirken, araladığı kapının önünde durdu. Ela gözleri üzerimde gezinmeye başladı, beni baştan aşağı uzunca süzmeye başladı. Gözleri bacağımdaki derin yırtmacımda oyalandı bir süre, ayağımı hareket ettirdiğimde yırtmaç kapanmıştı. Bakışları yüzüme kaydı, gözlerime anlık baksa da dudaklarıma kaymıştı bakışları.

Gözlerime tekrar baktı, gözlerine yerleşen beğeni dolu ifadeyi gördüğümde istemsiz bu dikleşmeme sebep olmuştu. Hareketlenip içeriye girdiğinde bakışlarım hala gözlerindeydi, bana doğru yaklaşmaya başladı. Her adımında gereksiz heyecanlanırken, parmaklarımla oynamaya başlamıştım. Tam önümde durdu adımları, beni bir kez daha baştan aşağıya süzdü.

"Elbise." Dedi, üzerimdeki elbiseyi incelerken. "Yakışmış. Güzel görünüyorsun." Derken, bakışlarını yüzüme çevirmişti.

"Teşekkür ederim. Sende güzel görünüyorsun." dediğimde, tek kaşını kaldırdı. "Yani senin de yakışmış, siyah güzel durmuş. Gerçi hep siyah giyiyorsun ama hoş duruyor."

Ne saçmaladığımı fark edip düzeltmeye çalıştım, fakat yüz ifadesine bakarsak düzeltmek yerine biraz daha karıştırmıştım.

"Teşekkür ederim, elbise için." Dedim, üzerimdeki elbisenin kumaşına ellerimi sürterken. Başını bir şey değil dercesine salladı.

"Çıkalım mı?" diye sorduğunda çıkalım diye cevaplamıştım.

Arabaya yerleştikten sonra yola koyulmuştuk. Cem gelmek için ısrar etse de Uraz sert bir dile reddedip dinlenmesi gerektiğini söylemişti, hata tekrar kaçma ihtimaline karşılık olarak Musa'yı da başına bırakmıştı. "Eğer Cem kaçarsa, beni uğraştırma git onu yakala onunda kendinin de kafana sık ." demişti

Büyük bir kapıdan içeriye girdiğimizde, geniş bir bahçeye giriş yapmıştık. Karşımdaki devasa yalıya baktım, bahçenin ortasında dekoratif orta boy bir su havuzu vardı. Arabalar onun etrafında dönüp araçtaki insanlar indikten sonra devam ediyordu. Araba durduğunda, avuç içleri terlemeye başlamıştı. Dışarıda ki arabaları görünce biraz gerilmiştim.

"Sakin ol." duyduğum sesle birlikte bakışlarımı yanımda oturan Uraz'a çevirdim. Gerginliğimi fark etmiş olmalıydı.

"Bu kadar büyük bir yer olmasını beklemiyordum." dedim camdan dışarıya bakarken.

"Kuru kalabalık." dedi, umursama dercesine. Ona baktım, oldukça sakin görünüyordu.

"Hadi." dediğinde, kafamı tamam dercesine salladım.

Bu kez büyük bir araçla gelmiştik, Uraz eğilip raylı kapıyı açtı. Soğuk hava içeriye sızarken. Gerginliğimi çekip, ayılmamı sağlamıştı. Araçtan inip bana elini uzatan Uraz'a baktım. Bakışlarım, kemikli eli ve ela gözleri arasında mekik doku.

Bu birkaç saniye sürmüştü, hareketlenip uzattığı elini tutum. Sıcak ellerim onun ne ara soğuduğunu anlamadığım avuç içine yerleşirken. Soğukluğu beni ürkütmek yerine iyi gelmişti. Elimi sıkıca tutup inmeme yardımcı oldu.

Arabadan indiğimde, karşımdaki gösterişli yalıya daha yakından baktım. Etrafta çok fazla takım elbiseli adam vardı. İçeriye girmekte olan birkaç insan yürürken bize doğru bakıyordu. Derin bir nefes aldığımda, Uraz'ın sesini duydum.

"Sadece bana ayak uydur." dedi, tok bir sesle. Bakışlarımı yalıdan çekip yanımdaki Uraz'a baktım. Elini usulca çekip, koluna girmem için kolunu büktü.

Evet sadece ona ayak uyduracaktım. Yaklaşıp koluna girdim, bana son kez baktıktan sonra önüne dönmüştü. Birlikte merdivenlerden çıkmaya başladık. İçeriye girerken bizi gören korumalar baş selamı verip kafalarını eğiyordular.

Dışı gösterişli duran yalının içine girdiğimde kendimi, etrafa bakmaktan alamamıştım. Krem ve gold tonları hakkindi, yuvarlak uzun masalar vardı. Masaların etrafında duran siyah takım elbiseli adamlar. Kimilerinin yanında kadında vardı. İleride uzun bir açık büfe vardı, her türlü alkol yiyecek orda duruyordu. Büfenin haricinde etrafta siyah kırmızı kıyafetlerle dolaşan garsonları gördüm. Masalara içecek bırakıyordular.

İlerledikçe bakışları bize doğru dönüyordu, bizi fark eden herkesin yüzüne oturan ifadeler birbiriyle aynıydı. Merak, şaşkınlık...

Biranda nerden çıktığını fark etmediğim adam önümüzde durduğunda durmak zorunda kalmıştık. Siyah saçlı, gri takım elbiseli adamın yüzünün sol tarafında derin bir yara izi vardı. Tekinsiz bakışları Uraz'ın üzerinde gezindi.

"Alakurt, bu güzel davete beni çağırdığın için teşekkür ederim. " dedi, yüzüne yayılan geniş bir gülümsemeyle.

"Keyfini çıkar Çakıcı." Diyen Uraz'ın ses tonu farklı gelirken kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir yüz ifadesiyle karşılaşmıştım. Tehlikeli bakışları doğrudan karşımdaki adamı hedef almıştı.

"Bu güzel hanımla beni tanıştırmayacak mısın Uraz?" diye soran adamla birlikte, bakışlarımı Uraz'ın sert çehresinden çekip, karşımdaki adama döndüm. Yüzüne yerleşen beğeni dolu ifadeyle beni süzüyordu.

"Merhaba güzel hanım. Seyit ben, siz de ?" dedi, elini uzatıp sorarcasına yüzüme bakarken. Koluna girdiğim Uraz'ın bedeninin kasıldığını hissediyordum. Bu adamın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama Uraz'ın kasılan bedenine bakacak olursak. Pekte güvenilir biri değildi.

"Ayza, Uraz'ın sevgilisi." dedim, uzattığı elini tutup sıktıktan sonra geri çekerken.

"Çok memnun oldum Ayza Hanım ." dediğinde, yapmacık bir tebessüm bahsettim. Uraz kolunu kolumdan ayırıp, elini belime yerleştirdiğinde bakışlarım ona döndü.

"İzninle Çakıcı. Gel sevgilim, seni diğerleriyle tanıştırayım." dedi, bana yapay bir gülümseme bahşedip cevap vermeme izin vermeden yürürken. Onunda birlikte bende yürürken, lakabını çakıcı olduğunu öğrendiğim adamın yanından ayrılmıştık.

"O adam kim?" dedim ona doğru biraz yaklaşıp kısık bir sesle.

"Eski bir arkadaş." diye yanıtladı beni, rahatsız olduğunu ses tonuna yansıtırken.

İki adamın yanında durduğumuzda adamlar bizi fark edip konuşmalarını sonlandırmıştı. Beyaz kır saçlı bir adam sevecenlikle Uraz ve bana baktı. Uraz'a elini uzatıp el sıkışırken konuştu.

"Uraz oğlum, bu ne güzel bir kare." dedi adam içtenlikle. Sanırım bahsettiği o kare biz oluyorduk.

"Tayfun kaptan, tanıştırayım. Sevgilim Ayza." diye konuşan Uraz'a döndüm. Sanırım tüm salona tek tek beni sevgilim diye tanıştıracaktı. Bundan rahatsız değildim fakat her sevgilim deyişinde midem kasılıyordu.

"Merhaba efendim." dedim benden yaşça büyük olduğu için ne söyleyeceğimi kestiremezken.

"Merhaba güzel kızım. Bizim oğlan tam on ikiden vurmuş. Maşallah ne güzelsin sen öyle." dediğinde, utançla bakışlarımı kaçırdım.

"Teşekkür ederim."

Davet devam ederken, Uraz'ı gören insanlar yanımıza yaklaşıp selam veriyordu. Uraz çaktırmadan bana masa üyelerini göstermişti. Adlarına pek hakkim olmasam da yüzlerini biliyordum. Etrafı incelemeye devam ederken, hafiften sıkılmaya başlamıştım. Bu ne biçim daveti tek konuştukları işte işti. Gerçi karanlık işler yapan insanların normal bir davet düzenlemesini beklemek saçmalıktı. Görüş açıma bize yaklaşmakta olan Sinan girdi, önünden geçen bir garsonun elinde tutuğu tepsiden bir tane kadeh alırken bize doğru yaklaştı.

"Hazır abi." Dedi, doğrudan Uraz'a bakarken. Bende bakışlarımı Uraz'a çevirdim, kafasını tamam dercesine salladığında. Hazır olan şeyin ne olduğunu anlamamıştım.

" Sen Ayza'nın yanında kal. " dedi Uraz, Sinan'a hitaben. Sinan kafasını sallarken, ona olan bakışlarımı fark etmiş olmalı ki bana döndü.

"Bir kaç kişiyle görüşeceğim, Sinan'ın yanından ayrılma." dediğinde tamam dercesine gözlerimi açıp kapattım.

Hareketlenip uzaklaşırken, Sinan'la baş başa kalmıştık. Kadehinden büyük bir yudum alırken beni süzdü.

"Güzel olmuşsun kız." Dediğinde, böyle bir tepki beklemediğim için şaşırmıştım.

"Teşekkür ederim." Dedim, tebessüm ederken.

Kafasını sallarken önümüzdeki yuvarlak masanın üzerindeki çerez tabağını önüne çekmişti. Bir kaç çerez ağzına atarken, etrafa bakıyordu. Ağzındaki çerezi bitirdikten sonra tekrar çerez tabağına elini attığında ona balan beni fark etmişti. Önündeki çerez tabanı ortamıza doğru itti.

"Çerez?" dediğinde, güldüm. Yaklaşıp bir tane fındık ağzıma attım.

"Uraz nereye gitti?" dedim, etrafta onu göremezken.

"Maşallah sende. Salonda merak etme, gelir bir kaç dakikaya yanımıza." Dedi sinsi sinsi sırıtırken.

Yanımızdan geçen garsonu Sinan durdurup, elindeki kadehi tek dikişte bitirdi. Boşalan kadehi tepsiye bıraktıktan sonra tepsiden iki dolu kadeh aldı. Birini bana doğru uzattığında, elindeki kırmızı şaraba baktım. Bakışlarım diğer elindeki beyaz şaraba kayarken, yaklaşıp beyaz olanını aldım.

" Kırmızı sevmiyorum." dedim, şarabı dudaklarıma götürüp bir yudum alırken.

"Vay biliyoruz ağzımızın tadını." Dedi gülerken. "Gerçi ikisi de aynı gibi." Dedi büyük bir yudum alırken.

"Uraz her gittiği yere seni mi götürür?" dedim üzerimdeki bakışları yok sayarak.

"Evet." Dedi, dikleşip böbürlenirken. " Bizim göbek bağımız bir kesildi." dediğinde ciddi mi diye yüzüne baktım. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki güldü. "Hayır tabiki de bir kesilmedi, Uraz benden iki yaş büyük. Ben daha baby face'im"

Güldüm.

"Emin misin? Otuz gibi duruyorsun?" dedim ona takılırken. Gözleri dehşetle açıldı.

"Ne? Otuz mu? Bunu bedenime yapılmış hakaret sayarım." Dediğinde, güldüm.

"Sadece takılıyorum." Dedim, kadehimden bir yudum alırken. "Genç duruyorsun."

"Kalbime iniyordu kızım, öyle denir mi?" dedi, çerez tabağındaki çerezleri avuçlayıp ağzına atarken. Söyledikleri ile yaptıkları çelişiyordu. Daha öne hiç kalbine inerken iştahla yiyen biri görmemiştim.

Aklıma Cem ve Sinan'ın saat takarken ki anları gelirken, Gülerek kafamı sağa sola salladım. Sinan kesinlikle normal değildi. Güldüğüm için bakışlar biraz daha üzerime çekilmişti, dikleşirken yüzümdeki gülümsemeyi yavaşa sildim.

"Ne kadar sürer bu davet?" diye sordum, etrafa bakınırken.

"Bir kaç saate biter, sıkıldın mı?" diye sorduğunda bakışlarımı ona çevirdim.

"İnsanların bakışları. Kendimi kurtlar sofrasına atılmış kuzu gibi hissediyorum." dediğimde, Sinan biranda kahkaha atmıştı.

Belime sarılan bir el hissettiğimde irkildim. Beni kendine yaslarken Uraz'ın keskin kokusu hücum etti. "Kimiş o kurtlar?" diye sordu, tok bir sesle.

Nefesim kesilirken, midem kasıldı. Hay ben böyle yakınlık gerektiren davete.

"Etraftakiler, tuhaf tuhaf bakıyorlar bana." Dedim, belime sarılan elinin varlığını unutmaya çalışırken. Fakat Sinan'ın üzerimizdeki dikkatli bakışları pekte yardımcı olmuyordu.

"Şaşkınlıktan." dedi etraftaki insanları kastederken.

"Ayza?"

Birinin şaşkınca adımı söylemesi ile birlikte kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Tanımadığım bir adamla karşılaşırken, kaşlarım anlamsızca havalandı.

"Evet?" dedim, kim olduğunu anlayamazken.

"Sensin gerçekten. Kutay'ın sevgilisi."

Yutkunamadım, belime sarılan kolu kasıldı. Adam dikkatle bana bakarken, hiçbir şey diyemiyordum.

"Gerçekten sensin değil mi? Seni burada görmek. Başın sağ olsun bu arada, gerçi pek üzülmüş gibi durmuyorsun. Teselliyi çoktan bulmuşsun." Dedi, belime sarılan kolları kastederken.

"Davut." Dedi Uraz, fırtına kopan bir sesle. O an benim içimde kopan fırtınalardan habersiz.

"Seni o tesellinin içine gömerim. " Diye ekleme yaptıktan sonra belimdeki elini hafif gevşetip beni yönlendirdi. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama tepkide veremiyordum. Bir merdivenden çıkmaya başladık.

Üst kata bir kapıyı açıp odaya girmem için yol verdi. İçeriye girdiğimizde kapıyı arkamızdan kapatmıştı. Bakışlarım odada gezindi, boğazımı sıkan el beni boğarken. Birkaç adım atıp Uraz'dan biraz uzaklaştım. Sağ taraftaki balkona kaydı bakışlarım. Oraya doğru adımladım, kapıyı ellerimle iki yana iterek açıp dışarıya çıkmıştım. Soğuk hava yüzüme çarparken, korkuluklara doğru yaklaşıp elimi soğuk mermerin üzerine koydum.

Derin bir nefes alırken içimden o cümleyi tekrarladım.

Onlar hiçbir şey bilmiyorlar.

Kaç dakika öyle kaldım bilmiyorum, ben kendime gelmeye çalışırken Uraz içeride kalıp beni yalnız bırakmayı tercih etmişti. Kendime geldiğime kanat getirdiğimde, ellerimi soğuk fayanstan çekip arkamı döndüm. İçeride koltukta oturmuş sigara içen Uraz'a kaydı bakışlarım, doğrudan bana bakarken, sigara dumanını üfledi.

Sigara içtiğini bilmiyordum, içeriye girmek için hareketlendim. Odaya geri girerken, köşedeki bibloya kaydı bakışlarım. Birbirine kenetlenmiş iki el. Oraya doğru yaklaşırken hafif eğilip bibloya dokundum. Saçlarım çıplak omuzumdan kayıp sırtıma dökülürken, bibloyu elime aldım. Çok zarif bir bibloydu, bu tarz şeyler hep ilgimi çekerdi.

Elimde bibloyla doğrulurken, tenimde hissettiğim soğuk parmaklarla birlikte irkildim. Bedenim olduğu yerde kaskatı kesilirken, Uraz'ın iri parmakları sırtımda gezindi.

"Uraz." dedim titrek bir nefes verirken. Ne yapıyordu?

"Sen..." dedi, afallamış bir sesle.

Eli sırtımın sol tarafındaki bir noktada dururken. Onu neyin bu kadar afallattığını merak ettim. Ona doğru döndüğümde, sırtımdaki elinden kurtulmuştum. Yüzünde yer edinen ifadeye baktım, ela gözleri çok farklı duruyordu. Bir noktaya dalan bakışları ona baktığımı bile fark etmiyor gibiydi. Havada asılı kalmış eline kaydı bakışlarım.

"Uraz?" dedim bileğini tutarken, dönük bakışları hareketlenirken. Bakışları bileğinin üzerindeki elime kaydı, ardından kolumu izleyip yüzüme doğru tırmandı. Gözlerinde görmüş olduğum bu ifade de neydi?

"Ne oldu?" diye sorduğumda, ela gözleri üzerimde geziniyordu. Bakışları, bakışları çok tuhaf duruyordu.

"Sırtındaki iz." dedi, kısık çıkan bir sesle. " Ne zaman oldu?" diye sorduğunda, sesi bu kez güçlü çıkmıştı. Elim sırtıma gitti. Hangi izden bahsediyordu?

"Hangi iz? Sırtımda iz mi var?" dedim, arkamı göremediğim için Uraz'ın arkasında duran aynaya doğru adımlarken. Yan durup aynadan sırtıma bakmaya çalıştım.

Elimi gezdirdiğim sırtımda, derimin kabarıklığını hissederken elim durmuştu. Bu yara izinden mi bahsediyordu? Onu bu kadar afallatan basit yara izim miydi? Küçükken düşmüştüm, yaramaz bir çocuktum bizimkiler bu yüzden gözlerini üzerimden ayırmazdılar, buna rağmen kendimi yaralardım kendimi.

"Bu mu? Önemsiz, küçükken yaptığım yaramazlıklardan kalan ufak bir hatıra." dedim gülerken.

Ondan bir cevap gelmediğinde, aynadan sırtıma bakmaya son verip, yansımasına baktım. Bana doğru dönmüştü, ifadesiz bakışlarını üzerimdeydi. Ne olduğunu anlamazken, kafamı çevirip ona baktım.

"Bir sorun mu var?" dedim, ona doğru yaklaşırken.

Ben ona doğru adımlarken, hiçbir tepki vermeden yüzüme bakmayı sürdürüyordu.

"Uraz?" diye sordum, kaşlarım çatılırken. Bu hali endişelenmeme sebep oluyordu. Aramızda bir adım kaldığında, biranda belindeki silahı çıkarıp anlıma dayadı. Vücudum kaskatı kesildi, kararmış gözlerini yüzümden ayırmadı.

"Tek bir soru Ayza. Kimsin sen?!"

E. K

Bu bölümünde sonunda geldik! Hepinizi kocaman öpüyorum çiçeklerim ❀

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bu satıra bırakabilirsiniz.

Bu satıra da bir yeni bölüm tahmini satırı bırakayım :)

İnstagram :ElifKrkynn , birgeceyazarrr

İyi geceler.

.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

1.1M 42K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
Peyda بواسطة Herkes Yalan

قصص المراهقين

938K 65.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
370K 23.5K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...