Dangerous Passions - Bieber

De Mali-Koa

74.4K 4.3K 2.6K

Önümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları aras... Mais

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

12. Bölüm

2.6K 171 98
De Mali-Koa

Hayatta umutsuzluğa kapıldığım ve işin içinden nasıl çıkacağımı bilmediğim zamanlar çok olmuştu.

Ama sanırım bu en beteriydi.

Justin'in evinden çıktıktan sonra kafayı yemişim gibi hissetmiştim. Orayı nasıl terk ettiğimi idrak etmekte bile hala güçlük çekiyordum.

Bir saniye için hayatımın yolunda ilerlediğini düşünürken hemen ardından her şey tam tersine dönüyordu ve sanırım bu Tanrı'nın benimle ilgili iyi planlarının olmadığının bir göstergesiydi.

"İyi misin?" Angel elindeki kupayı bana uzatırken samimiyetle sordu.

Kafa sallayarak onayladım. Ama iyi olmaktan çok uzaktım. Yanından bile geçemezdim.

"Anlatmak ister misin?" dedi.

Kafamı olumsuz yönde salladım.

Angel patavatsız olmasının dışında iyi biriydi gerçekten. Ona her şeyi anlatıp biraz olsun rahatlamak isterdim ama ben insanlara güvenmemeyi çok kısa bir süre önce yeniden ders edinmiştim.

Bu sabah gibi kısa bir süre önce...

"Kavga ettiniz sanırım?"

Monoton bir ses tonuyla yanıtladım. "Evet."

"Hangisiyle?"

Kalakaldım.

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken gözlerim kocaman olmuştu. Kalbim birden uzun yol koşucularının bitişe geldiğindeki halinden daha beter bir halde atmaya başladı. "Ne?"

Karşımdaki sandalyeye oturdu, kollarını yuvarlak masanın üzerine uzatıp ellerini birbirine kenetlerken tüm ciddiyetiyle bana bakıyordu.

"Dediğimi duydun." kaşının tekini kaldırdı. "Hangisiyle kavga ettin? Ryan'la mı? Justin'le mi?"

Nutkum tutulmuştu. Hipnoza girmiş gibi öylece suratına bakıyordum. Bir iki kelime dahi çıkmıyordu ağzımdan.

Nasıl anlayabilirdi ki? Nasıl bu kadar hızlı çözebilirdi?

Dudaklarımı araladım ama hiçbir şey söyleyemedim. Yutkundum.

Hani son raddeye gelirsiniz ve kafanızdaki sesler sizi boğazlamaya başlar, birileri dokunsa ağlayacak gibi olursunuz ya, öyleydim işte.

Sorduğu soru dokunmuştu duygularıma. Yaşlar kirpiklerimde hazırolda bekliyorlardı.

"Ben- ben şey," bir damla yanaklarımdan süzülürken burnumu çektim ve bakışlarım bulanıklaştığında kafamı çevirip hırkamın kollarıyla gözlerimi sildim.

Justin'in hırkası.

Burnuma dolan onun kokusu.

"Hey, Julia?!" ağlamam bedenimi titretecek kadar şiddetlendi ve Angel tüm ciddiyetini bir kenara atıp dost canlısı kimliğine bürünerek sandalyesinden kalktı, yanıma geldikten sonra kollarımı kavrayıp beni kucakladı.

Bazen boşluğa düştüğünüzde ihtiyacınız olan tek şey sadece birilerinin sizi sarmasıdır.

Angel bunun için buradaydı. Onu pek sevdiğim söylenemezdi ama delireceğimi hissettiğimde kendimi bulduğum yer onun yanıydı.

Elimi o tutuyordu, başkası değil. Bana o sarılıyordu, o teselli veriyordu, acılarıma o ortak oluyordu başkası değil.

Benim hiç gerçekten arkadaşım olmamıştı ama Angel biraz olsun buna en yakın kişiydi sanırım.

"Dayanamıyorum." genzimden bir hıçkırık çıkagelirken zar zor konuştum. Canım yanıyordu. Gerçekten bitik hissediyordum.

O, kulağıma her şeyin geçeceği ve iyi olacağı yalanlarını ard arda söylerken kendimi bu yalanlara inandırmaktan başka çarem yoktu.

Gerçeklerin ne kadar acı olduğuna şahit olsam bile bir parçam her şeyi geride bırakmayı dilemekten öteye geçemiyordu.

Boka batmıştım.

Burnumu çektim. Angel beni kendinden ayırıp omzumu sıvazlarken biraz olsun daha iyi hissediyordum.

Sandalyesini tam karşımda konumlandırıp ellerimi avuçlarına alarak oturdu. Derin bir nefes verdi, ardından dudaklarını yalayıp konuştu.

"Bak ben hiçbir şey bilmiyorum. Sadece birkaç şey gözlemledim ve şu an bir duygu karmaşası içinde olduğunu görebiliyorum. Bu durumdan oldukça rahatsızım. Sana yardım etmek istiyorum. Yanında olmak istiyorum ama bana karşı olan duvarlarını yıkman gerek." göz yaşlarımı baş parmaklarıyla temizledi. "Seni anlamama izin ver."

Ona o an güvendim. Sesi içime işledi ve gerçekten o kadar sevgi doluydu ki beni bu kadar seven birini daha öncelerde ciddiye almadığım için kendimden utandım.

Bunca zaman onu görmezden gelmeyi seçtiğim için aptalın teki gibi hissediyordum. Yanımda olan insanı göremeyecek kadar kördüm.

Ona Justin'le olan eski ilişkimizden aileme, kaçıp gitmeme, buraya geldikten sonra Ryan'la tanışmama ve daha sonra Justin'in gelip her şeyi berbat etmesine kadar her şeyi atlamadan anlattım.

Kesmeden hikayemi dinledi ve yer yer dizimi sıkarak beni destekledi.

Omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibi değil de, yükümü benimle birlikte sırtlanan birini kazanmış gibi hissediyordum.

Angel'ın bu kadar iyi bir dinleyici olabileceğini tahmin bile edemezdim.

Sanırım insanları yargılamak yerine onlara bir şans tanımayı öğrenmem gerekiyordu.

"Sen gerçek anlamda boka saplanmışsın, kızım."

Gözlerimi devirdim. Huylu huyundan vazgeçmezdi. İki saniye önce ne kadar iyi bir dinleyici olduğunu düşünmem onun hala patavatsız olduğu gerçeğini değiştirmiyordu ne yazık ki.

"Hiç yardımcı olmadı." dedim.

Burun kemerini kaşıdı. "Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.

Aynı anda bende bunu kendime sordum. Ne yapmayı düşünüyordum?

"Bilmiyorum." hem Angel'a hem de zihnimdeki o sese cevap verir gibi mırıldandım.

Bilmiyordum ve bundan sıyrılamıyordum. Kafayı yiyecektim.

Daha kötüleri de olabilirdi diye düşündüm. Ama sikeyim, bu en beterdi.

"Bir karar vermen gerek."

Bir karar vermem gerek.

"Bu o kadar kolay değil. Ryan'a olan hislerim tamamen körelmiş durumda ama ona hala değer veriyorum ve onun bana bu kadar bağlı olduğunu bilirken beni sürekli kandırıp duran birinin yanında olmak istemem aptallıktan başka bir halt değil. Hem o beni kandırdı. Yine."

"Ama onu seviyorsun. İlk günkü gibi."

Kendime bile itiraf etmek istemediğim şeyler dudaklarından bir bir dökülürken kaşlarımı çattım. Bu adil değildi.

Hangi aptal benim gibi bir durumda kendisiyle oynayan birini hala sevebilirdi?

"Bu kadar üzülme. Elbet bir yol bulacağız ve emin ol ki aydınlık günler bizi bekliyor."

"Artık buna inancım kalmadı, Angel." burnumu çektim. "Ölmek istiyorum."

"Seni sikerim!" koluma sertçe vurduğunda inledim. "Düzgün konuş!"

"Of! Bir dakika olsun depresif olmama izin verir misin lütfen?"

Gözlerini devirdi ve ayaklandı. "Sen mankafanın tekisin. İki seksi erkek senin için deli oluyor ve sen burada ölmekten falan bahsediyorsun." gülüp anında ortamın tüm karamsarlığını yok etti. "Gidip kendini parmakla çünkü evrende senin kadar salak biri daha yok."

"Tık tık tık."

Bakışları beni buldu. "Kaç yaşındasın beş mi? Bu oyun ergenler için."

Kendi kendime yanıtladım. "Kim o? Mizahşör Angel. Aa öyle mi? Defol!"

"Komik değildi kabul et." dedi ve alaycı bakışlarını sürdürdü.

Sandalyede ayaklandım. Onun yanına gidip bardağımı lavaboya koydum.

Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştım ama çoktan akşam olmuştu.

"Hava kararmış." dedi mutfağın camından dışarı üstün körü göz atıp.

Kafamı salladım ve tezgaha yaslanıp kollarımı göğsümde çaprazladım.

"Burada kalmak ister misin?" diye sordu perdeyi çektikten sonra.

Ah, tam ihtiyacım olan teklifti.

"Sana rahatsızlık vermek istemem." dedim ama umrunda olduğu söylenemezdi pek.

"Saçmalama." gözlerini devirdi. "Gidecek bir yerin olmadığını biliyorum. Hem kafanı toplaman gerek."

Nefes verdim. "Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum." gidip ona sarıldım. "Çok teşekkür ederim."

"Lafı bile olmaz." bana geri sarılırken gülüştük.

Şanssız mıydım, şanslı mıydım? Karar verememiştim. Sabah olanlar, daha önce olanlar, sonrasında ise bu...

"Hadi gel sana giyecek bir şeyler vereyim. Üstündekiler seni boğuyor olmalı."

Kafa sallayıp odasına kadar onu takip ettim. Bana bir tayt ve uzun kollu ince bir tişört verdi.

Üzerimdekilerden kurtulur kurtulmaz kendimi daha hafif hissettim. Gerçekten de kıyafetleri beni boğuyordu.

Bana yatağını verdi ve odadan çıkarken bir şeye ihtiyacım olursa seslenmemi söyledi.

Ona gerçekten minnettardım. Hakkını nasıl öderdim bilmiyorum.

Kafamı yastığa koyduğumda çaresizliğimle yüz yüze geldim. İşte şimdi her şeyi düşünebileceğim bir zaman dilimi içindeydim. Uyuyabileceğimi sanmıyordum.

Mantıklı bir sonuca varmam gerekiyordu.

Seçim yapmalıydım.

Ryan'ı düşündüm. Onu gerçekten seviyordum ve Justin çıkıp her şeyi berbat etmeseydi belkide evlenecektik bile. O çok iyi biriydi. Doğru bir seçenekti. Eğer onunla olursam hayatımın sonuna kadar beni el üstünde tutacağını biliyordum. Bana bakışları bile aşk doluydu.

Ama onunlayken Justin'le olduğum gibi hissetmiyordum. Justin haklıydı, bana baktığında, beni öptüğünde, bana dokunduğunda Justin'le aramızda oluşan tutku Ryan'da olmuyordu.

Justin ise içimi titretirken bir yandan beni yalanlarıyla aldatıyordu. Onu seviyordum, kabul. Ve daha bu sabah deli gibi mutluydum yanındayken ancak o ne yapmıştı? Ben yanındayken bile başkasını aramıştı.

Herkesi bana tercih ederdi. Bu hep böyleydi ve ne kadar istesem de değişeceğini sanmıyordum.

Of, eskiden her şey daha iyiydi.

Keşke hiç büyümedeydim, aşkın bir yemek olduğunu düşündüğüm zamanlarda kalsaydım.

Yatakta döndüm durdum ve ne yapacağımı kafamda tartmaya çalıştım.

Önümde iki seçenek vardı.

Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim,
ya da sevdiğim adamın kolları arasında hayat bulacaktım.

Sorun şuydu ki, hangisini seçersem seçeyim işler benim için sarpasaracaktı.

Continue lendo

Você também vai gostar

388K 35.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
470K 54.4K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
150K 15.8K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...