Ölüm Meleği...#wattys2016

By dmteks

6M 272K 34.6K

Hayatım boyunca öldürmek için yetiştirildim... Bunun normal olduğu öğretildi bana.... Ama şimdi bir ölü yeri... More

Başlangıç...
Yeni İş...
Karşılıksız...
İçeri Giriş...
Korkuyorumm...
Geçmişin Sözü...
Yardım...
Koruma...
Pişman Olacağım...
Ölemezsin...
Fatma'nın Karanlığı...
Senden Nefret Ediyorum...
Bırakamam...
Kendimden Nefret Ediyorum...
Hissediyorum...
Yeni Kız...
Ölümden Korkuyorum...
Hatıralar...
Hoşçakal...
Darren...
Ölüme Geleceğim...
Ona Gideceğim...
Bu Son...
Son Kez...
Yeni Hayat...
Yine, Yeniden...
Eskiden Bir Parça...
Seni Özledim...
Senden Vazgeçmek...
Kimi Seçerdin...
Seni İstiyorum...
Seni Seviyorum...
Geri Dönüş...
Kimsin Sen...
Duyuru...!!!
Benimsin...
Noyan...
Hisset...
Bebeğim...
Artık Son...
Ya Bebeğim, Ya Kardeşim...
Elveda...
İlk Aşk...
Tanıdık...
İkizim...
Üzgünüm...
Kayıp...
Asrın'ın Karanlığı
Ateş'in Öfkesi...
Geri Gel...
Gerçek Aşk Fedakarlık İster...
Bizim Için...
Duru ve Rüzgar...
Son Bir Şey...
Final...
DUYURU !!!
Özel Bölüm 1...
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 5
Son Duyuru !!!

Özel Bölüm 4

52.3K 2.6K 180
By dmteks

Arkadaşlar okunma sayımız oldukça mutlu edici ama bunu beğeni ve yorumlarınıza da yansıtırsanız çoook sevinirim.
Medyadakiler Fatma ♡ Barış ♡ Uras
Iyi okumalar...

Son bir umut gittiğim doktorda aynı şeyleri söylemişti.

"Üzgünüz Fatma hanım ama artık bebek sahibi olmanız imkansız." bu kelimelerdi dünyamı yıkan, bu kelimelerdi beni hayattan koparan.

Yıllar önce geçirdiğim kazada bebeğimi kaybederken sadece onu değil, bir daha anne olma şansımı da kaybetmişim. Hiçbir şansım kalmamıştı. Aslında bunu kabullenmiştim ama Uras bir türlü kabullenemiyor. Başlarda bunun için kendini suçluyor, benden uzaklaşıyordu ama sonunda bunun bizim imtehanımız olduğunu anlamıştı. Artık daha iyiydik ama sadece yüzeysel. Ruhsal olarak ikimizde perişandık ve bunu birbirimize göstermemek için çok çabalıyorduk.

Büşra'nın bebek olayı beni tamamen alt üst etmişti. Ben bunun için ölürken, o istemiyorum diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Neyse ki yaptığı saçmalığın farkına kısa sürede vardı. Şuanda neredeyse dokuz ayı dolmak üzere ve hepimizden çok Koray biran önce doğması için dua ediyordu. Hepimiz ilk gebeliği Asrın ile yaşamıştık. Onunki oldukça sorunsuz ve güzel geçmişti en azından gördüğümüz kadarıyla ama Büşra tam bir facia. Ne aşermesi bitiyor ne de ağlaması. En son geçen hafta Koray futbol izlerken maça heyecanlandığı kadar bebeğine heyecanlanmıyor diye ağlamaya başladı. Ona istemese seni gizlice hamile bırakmaz deyince bu seferde o olayları hatırlayıp ağlamaya başladı.

Darren'ın dediğine göre "Büşra'nın ki normal bir ağlama değil, ulusa sesleniş."miş. Deli çocuk. Zaten ağlamasının en büyük sebeplerinden biri de Darren. Her ne kadar yan yanayken didişseler de onlar birbirini çok seviyor. Koray'ın Darren'ın arkasından;

"Lanet herif aşık olacak zamanı buldu. Bu durumda beni yalnız bırakıp nasıl gider. Darren Büşra'nın stres topuydu." diye söylenmesi komikti. Uras onu kızdırmak için;

"Çocuğu Darren mı yaptı oğlum. Sen yaptın sen çek." dediğinde ortalık tam bir kaosa dönüyordu. Ama her şeye rağmen onu hepimiz özlüyorduk. Darren Büşra ve Koray'ın düğününden hemen sonra yani beş ay önce Amerika'ya orayı özlediği söyleyerek gitmişti. Her ne kadar bu gidiş Selin ile bir ilgisi olduğunu düşünsek de onlar hazır olmadığı sürece konuşmayacaktık. Asrın'ın dediğine göre Darren şuan bir geçiş sürecinde ve bu süreçte yalnız kalması en iyisi. Sanırım oda ilk aşk kurbanı olmak üzere. Umarım bu süreci çabuk atlatır ve en kısa zamanda geri döner. Asrın ve Büşra onu çok özlüyor.

Birde Noyanımız var tabi. Onun da taburcu olmasına çok az kaldı. O da aramıza katılırsa herşeyimiz tam olacak. Onlar bunu hak etmişti, mutlu olmalarını hepsinden çok istiyorum. Onların mutluluğu benim mutluluğum.

Çalan telefonla düşüncelerimden kopmuştum. Erkana baktığımda Asrın'ın aradığını gördüm. Benim bir şeyler sakladığımdan şüpheleniyordu ve son birkaç aydır bunun için beni sıkıştırıyordu. Artık saklayacak gücüm kalmamıştı. Zaten elinde sonunda herkes öğrenecek. Asrın'dan başlayalım diyerek telefonu cevapladım.

"Annenin kafesinde buluşalım. Her şeyi anlatacağım." dedim daha ağzını bile açmasına fırsat olmadan.

"İyi olur. Artık zamanı geldi küçük hanım. Yarım saate oradayım."

" Tamam." diyerek telefonu kapatıp, yolumu Berrin teyzenin kafesine çevirdim. Karşıya geçmek için trafik lambasını beklerken, hızla geçen arabaların arasında küçük bir çocuk fark ettim. En fazla 2-3 yaşlarında gibiydi ve yanında yetişkin yoktu. Biran panikle yola atladığımda yanımdaki amca hızla kolumdan tutup, tekrar kaldırıma çekti beni.

"Dur kızım napıyorsun? Eceline mi susadın?" gözlerimi amcadan ayırıp, tekrar yola baktığımda ufaklığa hızla yaklaşan arabayı gördüm. Onu görmüyor gibi hızını kesmeden yaklaşırken, nasıl gittiğimi anlamadan ona koştum. Son hatırladığım kollarımın arasındaki küçük bedenin verdiği sıcaklık. Kendimi son andan kaldırıma atmış, kollarımın soyulmasına aldırmadan kucağımdaki ufaklığın iyi olup olmadığına odaklanmıştım.

Kafamı aşağı eğdiğim de korkmasını beklediğim ufaklığın bana sıcacık gülümsemesiyle baktığı görmek içimi ısıttı. Yerimde doğrulduğumda etrafımda ki kalabalık artmıştı. İnsanlar iyi olup, olmadığımı sorarken ben gözlerimi kollarımın arasındaki ufaklıktan alamıyordum. Kocaman iri koyu renk gözleri vardı. Yüzü kirliydi ama bu bile tatlılığını gölgeleyememişti. Onunda bana pür dikkat bakması, ona olan ilgimi daha da arttırıyordu.

İkimizde yüzündeki gülümsemeyi bozan onu kucağımdan hızla çekip alan iri yapılı pislik bir adamdı. Çocuğu aldığı gibi hırpalamaya başlaması beni çılgına çevirmişti. Acıyan kollarımı ve bacaklarımı umursamadan hızla ayağa kalktım. Son gücümle çocuğu adamın ellerinden aldım.

"Ne yaptığını sanıyorsun hayvan herif. El kadar çocuğa vurulur mu?" ufaklık onu kucağıma almam için ellerini havaya kaldırdığında hiç düşünmeden hemen aldım. O minik kollarını boynuma sararken onu korumam için yalvarır gibiydi. Bu bitmiş gücümü yerine getirmeye yetmişti.

"Sanane lan. Çocuğuma nasıl davranacağımı sana mı sorucam? Ver şunu bana." diyerek bana yaklaştığında bir adım geri attım. Onun bu çocuğun babası olmasını kabullenemiyordum.

"Ne malum babası olduğun? Hangi baba kendi çocuğuna senin davrandığın gibi davranır. Kanıtla o zaman." onu vermemekte inat etmem adamı daha da sinirlendiriyordu.

"Lan kimsin ki sana kanıt gösterecekmişim. Ver lan şu iti bana."

"İt sensiz hayvan herif. Vermiyorum. Polis çağırın bu adam küçük bir çocuğa şiddet uyguluyor. Biri yardım etsin." diye bağırmaya başladığımda adam cebinde ki bıçağı çıkarıp, üstüme yürüdü. Kendimden çok çocuğa bir şey yapacak korkusuyla ona sıkı sıkı sarılırken, yanıma gelen iki adam hızla ufaklığı kucağımdan alıp, o pislik herife verdi. Adam çocuğu bir paçavra gibi kolunun arkasına sıkıştırıp ilerlemeye başladığında peşinden bir adım attım ama önümü kesen diğer iki adamdan biri beni hızla geri itti. Yere düşerken oradaki birkaç esnaf kalkmamı önler gibi omuzlarımdan tuttu. En son gördüğüm o küçük meleğin uzattığı minik elleri ve bana yalvarır gibi bakan sulu gözleriydi. Onu geri almam için yalvarıyordu. Kendime geldiğimde tekrar hızla ayağa kalktım ama aynı şekilde esnaf tarafından durduruldum. Sinirle onlara döndüğümde;

"Yapma kızım sana yazık olur. Onlar buranın en belalı tipleri. Acımadan öldürürler seni. Yapma bulaşma." dedi en tonton olan amca.

"Sessizce o çocuğu götürmelerine izin mi vereyim? Bir şey yapın, polise haber verin. O çocuğa zarar verecekler."

"O ufaklık son bir senedir onlarla. Çok hırpalıyorlar. Sözde onun çocuğu ama bizde buna inanmıyoruz. Zamanında polise haber verdik ama onlara çocuğun ondan olduğuna dair bir evrak göstermiş. Polislerde bir şey yapamadan geri döndü. Yani denedik kızım ama başaramadık."

"Ben başaracağım." benimde adım Fatma ise o çocuğu onların elinden alacağım. Yerdeki çantamı alıp, gelen ilk taksiye atladım. Yolda Uras ve Ateş'i arayıp, hemen Berrin teyzenin kafesine gitmelerini söyledim. Yol boyunca içim içime sığmıyordu. O küçüğün bana yalvaran gözlerini, uzattığı minik ellerini unutamıyordum. Ama içimde öyle bir hırs vardı ki, onu geri alacaktım. Onu pisliklerin elinden kurtaracaktım.

Sonunda kafeye vardığımda hızla içeri girdim. Neyse ki Uras ve Ateş gelmiş, Asrın'la beni bekliyorlardı. Beni dağılmış gören Uras panikle yanıma koştuğunda iyi olduğuma onu ikna etmek yerine soluk soluğa;

"Uras ve Ateş tüm adamlarınız toplayın, ayrıca Asrın senden ilk ve son defa Ölüm Meleğini istiyorum. Ona ihtiyacım var." dedim. Hepsi şaşkınca bana bakarken; olayı kısaca özet geçtim onlara. Uras bana verdikleri zarar yüzünden adamlara küfür ederken, benim iyi olduğumu çocuğu kurtarmamız gerektiğini söyledim. Bunu düşünmeden ilk kabul eden Asrın olmuştu. Şuan annelik iç güdüsüyle hareket ettiğini biliyordum. Ateş'e döndüğümde Darren'ı arayıp, adamların yerini bulmasını istedi. Bizde hemen yola koyulup onları en son gördüğüm yere gittik.

Daha oraya varmadan Darren adresi mesaj atmıştı. Bu çocuğun bu yeteneğine hayrandım. Biz adresteki yere vardığımızda Koray ve Emir de orada bizi bekliyordu. Uras'a döndüğümde;

"En iyi adamları istemiştin. Bende çağırdım." dedi tebessüm ederek. Onlardan ilk defa böyle bir şey istiyordum bu yüzden beni kırmayıp, yardım etmeleri mutlu etmişti. Arabadan indiğimiz Uras her ne kadar burada beklememi istese de itiraz edip, peşlerine takıldım. Nereden geliyordu bu deli cesareti bilmiyorum ama şuan hiçbir şeyden korkmuyordum.

Yıkık dökük, merdivenlerden ilerlerken bu harabede küçük bir çocuğun nasıl yetiştiğini düşünemiyordum. Sonunda dairenin kapısına vardığımızda Uras ve Ateş'in kapıyı kırmasına engel oldum. İçeride bizi neyin beklediğini bilmiyorduk ve yanlış bir harekette çocuğa zarar verebilirlerdi.

"Önden ben gideceğim. Sizi görürlerse direk saldırıya geçerler." dediğimde;

"Saçmala seni oraya tek yollamam." diyen Uras olmuştu.

"Tek gitmeyecek, bende onunla gideceğim. İki kadına hemen saldıramazlar. Merak etme Uras onu korurum. Bizden işaret gelene kadar burada bekleyin." dedi Asrın. Bununla biraz daha sakinleşen Uras, gitmemize izin verdi.

Onlar kapının yanında pusuda beklerken, ben kapıyı çaldım. Kapı aralığından bizi bakan adam hemen ardından kapıyı açtı.

"Abi yine bu kız. Kendi ayağıyla eceline gelmiş." diyerek kapıdan geçmemize izin verdi. İçeri girdiğimde kapının yanında bekleyen bir kumar masasında oturan üç adam vardı. İçlerinden biri de kendini baba yerine koyan insanlıktan yoksul hayvandı. Etrafta ya da üzerlerinde silah yoktu. Asrın da benimle aynı şeye bakmış olacak ki ona döndüğümde kafasını onayla şekilde salladı.

"Madem eceline gelmiş, hemde yanındaki fıstıkla önce eğlencemize bakalım Sülo." diyerek ayağa kalktığında gözlerim ufaklığı aradı ama hiçbir yerde yoktu. Bize doğru yaklaşırken, Asrın ilk atağı yapıp, kapıdaki adamı indirdi. Diğerleri olayın şokunu yaşarken, kapıdan tüm görkemleriyle Uras, Ateş, Koray ve Emir girdi.

"Bizde eğlenceye geldik ama meze sizsiniz." diyerek yanıma gelen Uras'ı gören adamlardan biri;

"A-Ateş Dinçer ve çetesi mi?" diye sayıkladığını duydum. Şimdi korkma sırası onlardaydı.

"Abi bu işin sizinle bir ilgisi yok. Lütfen abi." diye yalvarmaya başlayan çocuğun babası olacak adamdı. Bana yaptığı erkeklikten zerre kalmamıştı.

"Benim canıma zarar vermişsin, birde bizimle ilgisi yok öyle mi?" diyen Uras'tı.

"Abi biz bilmiyorduk, valla bak bilsek yanlış yapar mıyız?" diye yalvarmaya başladı.

"Çocuk nerede?" dediğimde;

"Ne çocuğu, çocuk falan yok burada." diyerek yalan söyledi pislik. Uras'a attığım adamı tek bacağından vurdu. Buna zerre kadar üzülmemiştim. Hemen yanına gidip, yaralı bacağına topuğumla bastım. Acıyla bağırırken;

"Seni sırf acı çek diye öldürmem. Günlerce ölmek için yalvarmana neden olurum ama yinede öldürmem. Şimdi söyle çocuk nerede ve gerçekten onun babası sen misin?" adam çığlıkları arasında konuşmamayı seçerken, geri çekilip Uras'a bir işaret daha verdim. İkinci kurşun adamın koluna gelmişti. Gözümü kırpmadan ona bakarken, yanında ki adam konuştu.

"Durun. O çocuğun babası değil. Hiçbirimiz değiliz. Çocuk yan odada." dedi.

"Getir onu." der demez hızla odaya gidip, elinden tuttuğu ufaklığı yanımıza getirdi. Onu görür görmez içimdeki huzurun tarifi yoktu. Ona bir şey olmamıştı ve iyiydi ama korktuğu her halinden belliydi. O da beni gördüğünde anlık bir mutluluk yaşadı ama etraftaki adamlara bakarken mutluluğu tekrar yerini korkuya bıraktı. O kadar küçüktü ki bunca duyguyu nasıl hissettiğine bile şaşırıyordum. Diz çöküp, kollarımı bana gelmesi için ona uzattığım önce yanında ki adama sonra bana baktı. Korkuyordu belli.

"Korkma gel. Sana zarar veremezler." dediğimde hala tereddütteydi. Ama ona güven vermek için attığım gülümseme anında işe yaramış, koşarak bana gelmesini sağlamıştı. Küçük ellerimi boynumu sararken, ayağa kalktım. Aynı şekilde sarılışına karşılık verip, kapıya yöneldim. Yanımıza ilk gelen Asrın olmuştu. Çocuğun kafasını okşarken,

"Onu buradan götürelim." dedi. Olumlu anlamda kafamı salladıktan sonra çocuklara döndüm.

"Abi sizde gidin, biz burayı temizleriz." diyen Emir'e Ateş ve Uras tamam anlamında kafasını salladıktan sonra yanımıza geldiler. Emir ve Koray tam adamlara gidecekken,

"Emir." dedim bana dönmesini sağlayarak.

"Sakın acıma."

"Şüphen olmasın." diyerek bana karşılık verdiğinde istediğimi anlamıştı. Bu çocuğa yaşattıkları korkuların aynısını yaşamalarını istiyordum. Tam kapıdan çıkacakken, Uras'ın vurduğu adamın söylediği son sözler durdu.

"O çocuk size büyük bela olacak Ateş Dinçer. Bu yaptığınıza pişman olacaksınız." dedi. Bu bir uyarı mıydı yoksa tehdit mi anlamamıştım ama her ne ise umurumda değildi. O daha çok küçüktü ve onun getireceği her ne ise kabulümdü.

"Dünyanın en büyük belası Ölüm Meleği benim karım. Ötesi olamaz." diyen Ateş ile Asrın gülümserken adam kocaman açılmış gözlerle Asrın'a baktı. Dahasını beklemeden oradan ayrıldık. Arabaya bindiğimizde;

"Demek dünyanın en büyük belası he?" diye trip atan Asrın ile gülmeye başladık ama Ateş gülmek yerine tutuşmuş gibi bakıyordu. Bu haline Asrın da kahkaha atarken, kendimize gelmiştik sonunda. Yol boyunca kucağıma sinen ufaklık tek kelime etmemişti. Ateş ve Uras'ın isteğiyle onu kapsamlı bir kliniğe getirmiştik. Zamanında aldığı darbelerin morlukları hala duruyordu. Uras sosyal hizmetleri ya da polisleri araya katmadan çocuğun tedavisi için kolaylık sağlamıştı.

Hastaneye vardığımızda hala sıkı sıkı bana sarılıyordu. Şu kadarcık çocuğun bile kendinden büyük korkuları vardı. Doktorlar onu muayene etmek için almak istediklerinde parmaklarını boynumda kenetledi. Tekrar giderse geri gelemeyeceğinden korkar gibi. Onu kendimden ayırdığımda sessizce ağladığını fark ettim. Bu kadar derin, bu kadar içli ağlaması canımı yakmıştı. Onu kucağıma oturtup, yüzünü ellerimin arasına aldım. Bana bakmasını sağlarken, ağlamamak için zor duruyordum.

"Bak ben buradayım, doktor amcalar sadece sana bakacak. Korkma tamam mı?"

"Gitmee..." ağlaması arasında fısıltı gibi çıkan tek kelime kalbime bıçak gibi saplanmıştı. Ona sıkı sıkı sarılırken,

"Gitmeyeceğim. Söz veriyorum gitmeyeceğim." dedim. Belkide çok büyük bir söz veriyordum ama ne pahasına olursa olsun sözümü tutacaktım.

Sonunda biraz daha sakinleştiğinde artık ağlamıyordu. Ama hala şaşkın ve meraklı gözlerle etrafı inceliyordu. Doktorlar onu kucağımda muayene ettikten sonra ciddi bir şey olmadığını, tahmini yaşının 2 olduğunu söyleyerek taburcu etmişti. Tam tahmin ettiğim gibi henüz çok küçüktü. Dışarı çıktığımızda Ateş duymayı en son istediğim şeyi sordu;

"Onunla ne yapmayı düşünüyorsunuz? Ailesini bulacak mısınız? Yetiştirme yurduna mı vereceksiniz?" Uras tam ağzını açacakken ben atladım.

"Hayır! Ailesi isteseydi onu o adamlara vermezdi zaten. Yurda da gidemeyecek kadar küçük. Henüz konuşmayı bile yeni yeni söküyor. Ayrıca yaşadığı travmada cabası. Bu halde onu tek bırakamayız."

"Peki önerin ne?" diyen Uras'a baktığımda onunda merakla benim cevabımı beklediğini biliyordum.

"Bir süre bizimle kalsın en azından kendini toparlayana kadar." hepsi birbirine şaşkınca bakarken, ben Uras'ın ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyordum. Gözlerimde ki umudu görmüş olacak ki;

"Eğer sen böyle istiyorsan benim için sorun değil. Tabi ki kalsın." sonunda beklediğim olumlu cevabı alınca Uras'a sıkı sıkı sarıldım. Beni anlayacağını biliyordum. Ateş ve Asrın da destek olmak ister gibi tebessüm ettiklerinde artık daha iyi hissediyordum.

Eve vardığımızda onu yatak odama götürüp, yatağın üzerine oturttum. Üstü başı çok pisti. Yavaşça onu korkutmadan üzerindekileri çıkarıp, banyo yaptırmak istedim. Ama küçücük vücudunda ki morlukları görünce gözlerimin dolmasına engel olamadım. Göbeğinin üzerinde birbirine bağladığı yumuk ellerini tutup, defalarca öptüm. Tüm acılarını ona unutturacağımı fısıldadım kulağına. Alnına da küçük bir öpücük kondurduktan sonra kucağıma alıp, banyoya götürdüm. Küveti doldurup, onu içine koyduğumda önce biraz ürktü ama hemen ardından suyla oynamaya başladığımda daha iyiydi. Keyifle yaptığımız güzel bir duştan sonra tüm pisliklerinden arınmış, tertemiz beyaz yüzü ortaya çıkmıştı. Bu haliyle daha da güzeldi.

Onu kendi havluma sardıktan sonra yatağa oturtup, ona uygun bir şeyler aradım. Ama evimde hiç bebek kıyafeti yoktu. Keşke Rüzgar'ın birkaç parça bir şeyini getirmeyi akıl etseydim. Sonra aklıma gelen şeyle hızla Uras'ın giysi dolabına yöneldim. Ona dar gelen tişörtlerinden birini alıp, tam odaya dönecekken arkamda beni takip eden ufaklığı gördüm. Havlusu açılmış, tek omzundan düşmüş, peşinde yerlere sürünen ve pipisi açıkta kıvırcık saçlı sevimli şeyi görünce kahkaha patlattım. Bu haliyle o kadar tatlıydı ki. Ona Uras'ın tişörtlerinden birini giydirince içinde kayboldu ama bu haliyle bile tam yenmelikti. Karnını da doyurduktan sonra yatması için yanıma aldım. Bunun için Uras'ın bir şey demesinden çekiniyordum ama o da onu bu halde görünce kıyamayıp yanımızda yatmasına izin vermişti. Kim derdi ki aylardır aradığımız huzuru hiç tanımadığımız, bize ait olmayan küçük bir çocukta bulacağımızı ama işte buradaydı, yanımızda, bizimle. Ona sıkı sıkı sarılırken, bu huzurun hiç gitmesini istemedim.

Asrın'dan

Fatma artık daha iyiydi. Bunu fark etmemek için kör olmak gerekti. Sanki yeniden yaşamaya başlamış gibiydi. Hayatlarına giren Barış ile daha canlı, daha mutluydu. Hatta Uras bile beklenmedik bir şekilde Barış'a ısınmış, onu sahiplenmişti. Hayatımıza gireli neredeyse iki hafta olacak ama o şimdiden bizden bir parça olmuştu. Duru ve Rüzgar ile çok iyi arkadaş olmuş, onlarla vakit geçirmekten çok memnundu. O Fatma'ya inanılmaz bir şekilde bağlanmıştı. Öz annesi olsa bu kadar peşinde gezer miydi emin değilim. Fatma iki dakika ortadan kaybolsa küçük ayaklarıyla evi talan edip, onu buluyordu. Eğer yakında ise onu gördüğü sürece rahattı. Bu bağlılığın iyi mi, kötü mü olduğunu bilmiyorum ama bildiğim tek şey bunun ikisine de iyi geldiği. Ateş'in dediğine göre Uras'ta bu durumdan oldukça memnundu.

"Demek Fatma'nın sıkıntısının derdi buymuş. Barış'a bu kadar bağlanmasını da açıklıyor."

"Evet anne, bir derdi olduğunu biliyordum ama böyle bir şey olacağını tahmin etmemiştim. Umarım iyi olur."

"Olur tatlım. O ilacını bulmuş." annemin Barış'tan bahsettiğini biliyordum ve umarım her şey onların istediği gibi olurdu. Sonra babamın mutfağa gelip;

"Tatlım sanırım ailemize bir üye daha katılıyor." demesiyle elimdeki bezi fırlatıp, hızla araba koştum. Bu Büşra doğuruyor demekti ve yanında olmam gerekti. Yolda Ateş'i aradığımda Koray ile hastaneye gittiğini söyledi. Neyse ki çocuklarda yoldaydı. Hastane bana yakın olduğundan ilk gelen bendim. Ama çok geçmeden Büşra, Koray ve Ateş'te gelmişti. Büşra'nın Koray'a ettiği küfürlere Ateş ve ben gülmemek için kendimizi sıkarken, çevredekiler kahkahalar atıyordu. Hamilelik bir insanı ancak bu kadar değiştirebilir. Resmen evrim geçirdi. Ne nazı, ne kaprisi, nede ağlaması bitti. Her ne kadar arkadaşım, kardeşimde olsa bu durumda bana bile illallah getirmişti. Neyse ki büyük bir sabırla sonuna kadar geldik.

Büşra'yı doğumhaneye götürürlerken, yanında bende ilerliyordum. Derin derin nefes alırken, bir yandan da bebeği için endişeleniyordu. İşte benim kızım geri geldi.

"Asrın ona bir şey olmayacak değil mi? O iyi değil mi?"

"O iyi tatlım, o çok iyi. Sadece doktor ne diyorsa onu yap ve bu iş hemen bitsin. Onu biran önce kucağına alacaksın." zorda olsa tamam anlamında kafasını salladıktan sonra doğumhaneye girdi. Bir erkeğin dokuz doğurması diye bir şey varsa bu kesinlikle Koray içindi. Onu daha önce hiç böyle panik görmedim. Ateş'in destek olmak için omzunu sıkmasıyla;

"Abi bir şey olmaz değil mi? İkisi de sağ sağlim çıkar değil mi? Büşra çok acı çekiyordu. Bu normal mi?" diye söylenmeye başladığında;

"Sakin ol Koray bu çok normal. İkisi de iyi olacak." diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Aradan geçen yarım saatin ardından doktor çıkıp,

"Tebrik ederim. Bir kızınız oldu, annenin durumu da iyi. Birazdan ikisini de odaya alacağız." dedi. Hepimiz tuttuğumuz nefesimi vermiş, mutlulukla birbirimize bakıyorduk. Tam bu sıra da annem ve babam da gelmiş, onlarda mutluluğumuza ortak olmuştu. Ama o an dikkatimi çeken, Fatma ve Uras yoktu. Ateş'e sorduğumda telefonlarının kapalı olduğunu ikisine de ulaşamadığını söyledi. Aklım onlardayken, Büşra ve bebeğinin alındığı odaya ilerledik.

İçeri girdiğimizde güzeller güzeli Büşra'ı bebeğini severken bulduk. Onu kırılacak narin bir eşyaymış gibi tutarken, hayranlıkla bakıyordu. Bu duyguyu çok biliyorum. Koray da aynı etkiyle onlara yaklaşırken, Büşra'nın dolan gözlerle Koray'a baktığını gördüm. Koray'ın yanağından tutup kendine çekerken, dudaklarına yapıştı.

"Bana böyle bir hediye verdiğin için teşekkür ederim." dedi.

"Asıl sen bana böyle güzel bir hayat verdiğin için ben teşekkür ederim." diyerek karşılığını verdi Koray.

"E peki adı ne olacak küçük prensesimizin?" diyen Emir ile tüm bakışlar tekrar çiftimizi buldu.

"Miray.." diyen Koray ile Büşra şaşkınlıkla ona döndü.

"Bu isim Büşra'nın annesine ait. Sana daha önce söylemek isterdim ama bir de bunun için ağlamanı istemedim. Eğer senin içinde sorun değilse adı Miray olsun istiyorum." Büşra dolan gözleriyle olumlu anlamında kafasını salladı. Koray Büşra'nın alnından öptükten sonra bebeğini sevmek için ona eğildi. Hepimiz bu manzaraya imrenerek bakarken, kapı açıldı. İçeri giren Fatma, Uras ve Barış ile hepimiz onlara döndük. Hallerinde bir tuhaflık vardı.

"Büşra tatlım tebrik ederim. Senin Koray adına çok sevindim."

"Kardeşim hayırlı olsun." diyerek Koray'a sarılan Uras ile ayrıldığında Fatma ve Barış'ın yanına geri döndü. Hallerinde bir gariplik vardı ama ne?

"Siz nerelerdeydiniz? Koray'a ettiğim tüm küfürleri kaçırdınız." diyen Büşra'ya gülümserken, Fatma da Uras da sinci bir gülümsemeyle birbirlerine baktı. Sonra Fatma söze girmek için derin bir nefes aldı.

"Bugün ailemize bir değil, iki kişi girdi. Biz Barış'ı evlat edindik." dediğinde hepimiz şaşkınca onlara baktık.

"Ama bunun için evli olman--" diyen Emir'in sözünü kesen Uras'ın elinde salladığı evlilik cüzdanıydı.

"Onuda bugün hallettik." hepimiz mutluyduk ama bunu yansıtamayacak kadar şaşkın. Nihayet kendime geldiğimde hızla Fatma'ya koşup, sarıldım.

Bizi birbirimize bağlayan şey kan bağı değildi. Ondan çok daha fazlasıydı. Beni evlat edinen aile benim için canlarını vermişti. Hiç tanımadıkları, onlardan olmayan bir çocuk için. Gerçek sevgiyi ilk o zaman öğrendim. Sonra Ateş...

"Hey everybody. Görüşmeyeli ailem genişlemiş. Ne üretken türlersiniz. Neler oluyor burada?" diyerek içeri giren Darren ile neşemiz daha da yerine gelmişti. Büşra'yı bu gününde yalnız bırakmayacağını söylemişti ve yaptı da.

"Lanet olsun sana Darren. Ceremesini ben çektim, sefasını sürmeye mi geldin. Fuck off.." diyen Koray'a;

"Ben niye Amerika'ya kaçtım sanıyorsun?" diyen Darren ile hepimiz gülümserken, onu çok özlediğimi fark ettim.

Gerçek sevgi kızdığında, küstüğünde bile seni seven birinin olması, gerçek sevgi sabır, çaba, affetmek, kabullenmektir... Gerçek sevgi onda kimsenin göremediğini görmek, tene değil, kalbe dokunmaktır... Gerçek sevgi karşılık beklemeden karşındaki olduğunu gibi, iyisiyle kötüsüyle sevmektir. Gerçek sevgi bizi birbirimize bağlayan şeydi.

Continue Reading

You'll Also Like

228K 15.1K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
Tacın Bedeli By Zey

Historical Fiction

48.8K 3.9K 60
● Wattys2019 Ödülleri - Tarihi Kurgu Kategorisi Kazananı Tacın Laneti'nin Devam Hikâyesidir ● • • Okumadan önce Tacın Laneti'ni okumanızı öneririm. ...
1.8M 109K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
3.7K 331 4
Ocak 2021 yazma günü kazananı! Yıl 2140, teknolojinin oldukça geliştiği bir zaman diliminde bilim insanlarının icat ettiği bir makine tüm dünyaya yay...