YABANCI

Por oz_yildirim

133M 2.7M 1.4M

O insanın tenini ürpertecek kadar güzel. Tenine işleyen karanlığa rağmen. O ölümcül derecede soğukkanlı. Çim... Más

YABANCI
1. BÖLÜM: "KATİL"
2. BÖLÜM: "SOĞUK"
3. BÖLÜM: "ATEŞ"
4. BÖLÜM: "ANLAŞMA"
5. BÖLÜM: "BAŞLANGIÇ"
6. BÖLÜM: "SABIR"
7. BÖLÜM: "KOLEJ"
8. BÖLÜM: "YALANLAR"
9. BÖLÜM: "RÜYA"
10. BÖLÜM: "ŞAHMERAN"
11. BÖLÜM: "BAHİS"
12. BÖLÜM: "KUKLA"
13. BÖLÜM: "SARHOŞ"
14. BÖLÜM: "KORKULAR"
15. BÖLÜM: "YARIŞ"
16. BÖLÜM: "FİLM GECESİ"
17. BÖLÜM: "DİLEK"
18. BÖLÜM: "ÇIPLAK"
19. BÖLÜM: "HAYAL KIRIKLIĞI"
20. BÖLÜM: "KELEPÇE"
21. BÖLÜM: "BELA"
22. BÖLÜM: "SEÇİM"
23. BÖLÜM: "ÇELİŞKİ"
24. BÖLÜM: "BELİRSİZLİK"
25. BÖLÜM: "SINIRLAR"
26. BÖLÜM: "AVCI"
27. BÖLÜM: "BARİYERLER"
Öznur Yıldırım'dan Not
28. BÖLÜM: "AV"
29. BÖLÜM: "BOMBOŞ"
30. BÖLÜM: "VEDALAR"
31. BÖLÜM: "ARAF"
32. BÖLÜM: "TESLİMİYET
33. BÖLÜM: "KARANLIK"
34. BÖLÜM: "DUVARLAR"
35. BÖLÜM: "KAYIP" (Part 1)
35. BÖLÜM: "KAYIP" (Part 2)
36. BÖLÜM: "KABUS"
37. BÖLÜM: "ŞÜPHE"
38. BÖLÜM: "SİLAH"
39. BÖLÜM: "KRİZ"
40. BÖLÜM: "UZLAŞMA"
41. BÖLÜM: "YILBAŞI"
42. BÖLÜM: "ÇARESİZLİK"
43. BÖLÜM: "GERÇEK"
Öznur Yıldırım'dan
44. BÖLÜM: "İZLER"
45. BÖLÜM: "UMUT"
Yazar Notu;
Ön Bölüm (46)
46. BÖLÜM: "EV"
DUYURU
-
47. BÖLÜM: "KAFES"
YABANCI, İkinci Kitap (Alıntı)
EDİZ ÇAĞIRAN, 8 KASIM 2016
1. KARANLIK (EDİZ ÇAĞIRAN)
KAOS
LAPLACE'IN ŞEYTANI
48. BÖLÜM: "EN KARANLIK GECE"
49. BÖLÜM: "BEDEL"
50. BÖLÜM: "KUYU TOPRAĞI"
51. BÖLÜM: "ÖLÜMÜN KIZIL GÖLGESİ"
52. BÖLÜM: "EDİZ ÇAĞIRAN"
53. BÖLÜM: "ŞAHMERAN'IN GÖZYAŞLARI"
54. BÖLÜM: "BABALARIN GÜNAHLARI"
55. BÖLÜM: "ÖLÜMLE YAŞAMIN DANSI"
56. BÖLÜM: "ZAMANSIZ ÖLÜMLER"
WATTPAD'İN KARA MÜZESİ

KİTAP DUYURUSU - MORBİDEZZA

985K 30.2K 45.2K
Por oz_yildirim

YABANCI 2 Eylül 2015 tarihinden itibaren, yayın haklarının Pegasus Yayınları'na devredilmesinden dolayı, Wattpad'den kaldırılmıştır.

YABANCI'nın tek kitap olamayacak kadar uzun olmasından doğan sonuçlardan dolayı seri olması kararı alınmıştır. Serinin birinci kitabı ve hikâyenin devamı Pegasus Yayınları tarafından en kısa sürede piyasaya sunulacaktır.

8 EYLÜL 2015 gecesi 47. BÖLÜM: "KAFES" Wattpad platformu üzerinde, okuyucularıma verdiğim söz doğrultusunda son kez 20 gün süre ile yayınlanacaktır.

Lise üçüncü sınıfta, yani on yedi yaşındayken, Türkiye çapında düzenlenen bir edebiyat yarışmasına katılmış ve Türkiye birincisi seçilmiştim. Katıldığım bu yazıyı merak eden okuyucularım vardı, onlar için MORBİDEZZA'yı duyurunun son kısmına ekliyorum. 

-

Bazen sitem, bazen öfke, bazen sabırsızlık duygusu altında bölümü beklediğinizi biliyorum; çoğu zaman bu duyguları hissetse de bana anlayışla yaklaşan, benden ve kitabımdan vazgeçmeyen bir kitlenin varlığını da görüyorum. Sizin uzun zamandır bekliyor olduğunuz gerçeği beni gerçekten rahatsız ediyor, uzun bir zamanı geride bırakmışken böyle bir sonuçla karşılaşmanızın da sizi üzdüğünü ve gerdiğini biliyorum. Yayınevimin isteği üzerine bölümleri kaldırmak durumunda kaldım fakat sizden ricam bu konuda bir suçlu aramamanız. Bir okuyucu olarak uzun zamandır beklediğiniz bölüm karşılığında sadece bir bölüm bulmanın sitemi içinde olmanız en büyük hakkınız. İnanın bu anlaşma sürecinde okuyucularımı da düşünerek hareket ettim fakat normal şartlar altında kırk yedinci bölümün bile yayınlanmaması benden talep edilirken bu konuyu ayrı bir maddeymiş gibi masaya yatırmak durumunda kaldım, özellikle kırk yedinci bölümün eklenmesini sözleşmeye ayrı bir madde olarak eklettim. Bu bölüm üzerinde çalışıyorum ve 8 Eylül'ü 9 Eylül'e bağlayan gece kırk yedinci bölümü sizlerle paylaşacağım. Bu konuda yayınevine de anlayış göstermenizi rica ediyorum, her yayınevinin kendine ait bir prensibi vardır ve bu iş prensip meselesinden de öte bir durum. Yayınevinin kitabın internet ortamından kaldırılması talebini sunarken bunun sebeplerini yayınevinin açısından da düşünmenizi rica ediyorum.

Diğer yandan bu benim en büyük hayalimdi. Küçük yaştan bu yana hayallerim kaynağını gerçek bir yazar olma isteğinden alıyordu. Bu da benim gerçek bir yazar olma hayali doğrultusunda atacağım ilk adım olacak. On sekiz yaşındayım ve ben bu hayale sekiz yılımı yatırdım. Geride bıraktığımız bir yıl boyunca bu platformda bana karşı alınan tavrı, hareketleri, yıldırma politikası gözetleyerek yapılan bir tür çalışmaları, çıkarılan dedikoduları ve yıpratıcı birçok şeyi biliyorsunuz; kendiniz şahit oldunuz. Ben tüm bunlara karşı koruduğum bu hayalimi artık gerçekleştirmek istiyorum.

Bu kitabı hiçbir maddi amaç güderek yazmadığım gibi yine herhangi bir maddi amaç doğrultusunda yayınlamıyorum, böyle bir amacım olsaydı inanın bu kitabı aylar önce hatta ve hatta bir yıl önce elinize almış olurdunuz. Bu benim çocukluktan bu yana hayalim ve bunu anlamanızı umuyorum, maddi bir amaç gütmediğimi beni sosyal paylaşım ağlarımdan takip eden insanlar bilir, bu tür şeyleri buraya yazmak istemiyorum. Birkaç aydır yayınevleriyle görüşmelerimi sürdürüyorum ve kırktan fazla yayınevinden teklif almıştım, inanın şu noktaya gelene kadar geçirdiğim süreç benim için çok sancılıydı ama ben bundan şikâyetçi değilim. Kitabımı elime alacağım ve bunun benim için anlamı tahmin edemeyeceğiniz kadar çok büyük. Kitap anlaşmasını yapıp kenara çekilmiyorum, bu konu hakkında ciddi fedakârlıklar yapacağım. Yayıneviyle birebir çalışmak için bütün düzenimi geride bırakıp kitap çıkana kadar İstanbul'a yerleşmek gibi.

Ben yıllardır bu hayal yolunda adımlarımı atıyorum ve atmaya devam edeceğim, bunu yaparken elimden geleni hatta belki daha fazlasını yapacağım.

Bana, en önemlisi romanıma destek oldunuz; evet, bu kitabı ben yazdım ama benimle birlikte onu koruyup kollayan, seven, saygı duyan, bağlanan bir kitle hep vardı ve bu kitleye çok şey borçluyum. Gerçekten yürekten gelen bir şekilde sizlere teşekkür ediyorum ve bu beklemenin sonucunda sadece bir bölümle döndüğüm için özür diliyorum. Satır arasına yaptığınız o eğlenceli yorumları, bölümleri yetiştirmeye çalışırken girdiğim telaşı, uzun uzun yapılan ve içten gelen o yorumları gerçekten özleyeceğimi şu satırları yazarken çok iyi anladım. Ben de her şeyden önce bir okuyucuyum ve bunun ne demek olduğunu, yeri geldiğinde ne tür anlamlar içerdiğini çok iyi bilirim. Sadece verdiğim değeri hissedin, hissedenlerin de olduğunu biliyorum.

Bireysel olarak son duyurumdan bu yana beni merak eden insanlar olduğunu biliyorum: Nasıl olduğumu, neler yaptığımı, bir yılda neler değiştiğini... Ben iyiyim. Küçüklüğümden bu yana hayal ettiğim yayınevine kitabımı teslim ettim ve hayallerime daha da yaklaştım. Kitabım için daha da çok savaşacağım ve artık ona daha da bağlıyım.

Umarım her şey iyi olur. Hem okuyucu olarak sizin açınızdan, hem yayınevi olarak Pegasus Yayınları açısından, hem de yazar olarak benim açımdan.

Kitapla ilgili bilgilendirmeleri gelişmeler kesinleştikçe size duyuracağım. 

8 Eylül gecesi, 47. BÖLÜM: "KAFES"te görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.


MORBİDEZZA

...Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalarken günler birikti önümde; ardından seneler kalemimin mürekkebini kurutacak bir sükûta boğularak ipe dizildi tek tek. Zamanın sömürdüğü gençliğim kırçıl bir saç ve kırışıklıklarla çevrilmiş bir çift gözün yanında ip misali gerilmiş dudaklarımı miras bıraktı bana. Dudaklarımın üzerinden geçip giden kelimeler başarılı bir ip cambazının izlerini taşıyarak düşmedi kâğıdın üzerine; şimdiyse satırların arasından damlayan kelimelerin kanı, ruhu kokmuş cümlelerin iziyle birlikte taşıyor sırtında, hayalleri uğruna savaştığını düşünürken hayallerinin katili olan bir adamın nefesini.

Geçmişin bayatlığını taşıyan mektubu yazan bu ellerim, vicdanımın sesine bulanmış bir halde, yıllardır tazeliğini koruyan bir utancın gölgesinde kaldı. Önümüzde devrilen yıllara rağmen şu satırları karalarken hissettiğim utanç kadar taze bir öfkenin içinde pusu kurduğunu biliyorum. Umarım kelimelerin ancak yıllar sonra yuvarlanabildiği bu kâğıt eline geçtiğinde sonuna kadar okur ve beni affedersin, kadim dostum.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına, der Pablo Neruda. Bir taburenin üzerine yığılıp kalan, dar-ı dünyada sessiz suallerin mezarı olan bedenim, Neruda'nın satırlarıyla daha da ağırlaşmış gibi, harflerin tesiri altında daha bir yorgun, daha bir yaşlı...

Parmaklıklar ardında her zaman gerçekleştirmeyi dilediğin hayatın muhayyeli eşliğinde, gecenin sızdığı hücrende, uzandığın yerde hislerini müdafaa ettiğini biliyorum. Hayallerden bahsettiğin zaman dilimi gırlaydı, bu yüzden eminim ki özgürlükten peydahladığın şey hayaller. Ben de soluduğum havaya bu hayalleri katarak ciğerlerime kadar nüfuz ettim mutluluğunu, şimdi de nefesim dökülüyor bu satırlara ve senden çaldığım mutluluğu yeni bir tebşir ile sana sunuyorum. Bu mektubun sonuna geldiğinde senden çaldığım yılları, elinde, bir kâğıt parçasında tuttuğunu anlayacaksın. O yüzdendir ki, kadim dostum, son cümlesine kadar okumanın ehemmiyeti büyük...

Güçlü adımların zeminde bıraktığı ayak sesleri beni bulunduğum ana çekerken, akrep ve yelkovandan saçılan zaman kavramından soyutlanmış gibiydim. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırırken yıllar kadar geride bıraktığım arkadaşımın karaladığı harfler, kirpiklerimden yanağıma düşmüştü sanki. Hayatımı lahzada alınan bir kararın eşliğinde, bencillikle karartan eski arkadaşımın cümlelerini okumak suyun altında nefes almak kadar zor gelmişti.

Mahkemenin müebbet hapis kararını adımın yanına damgalamasının üzerinden geçen on ikinci yılda, hapishanenin ölü kokusu tenime işlemiş, umutsuzluk bir apolet misali omzuma takılmıştı. Zamanla nasır bağlamış ve yaşlılığın yavaş yavaş çökmüş olduğu ellerimde bir bedenden sıçramış kanın varlığı tasdik edilmiş ve zamansız bir şekilde bulunduğu bedeni terk eden ruhun yükü omuzlarıma yüklenmişti.

Kabullenmek zordu, sükûta boğulmak veyahut içinde bulunduğum duruma rağmen nikbinliği kaybetmemek kadar zordu. Yetiştirme yurdunda biçim bulan çocukluğum, beraber büyümekten müftehir olduğum arkadaşımın ellerinde gözyaşlarından arınmış; fakat zamanla yoğun bir gailenin içine çekilmişti.

Gardiyanın ayak sesleri uzaklaşırken anılarımın arkasına sığınan kelimeler kadar çocuk hissederek, bedenimde otuz yedi yılı taşımıyormuş gibi yatağıma sığındım. Gençliğin getirdiği öfkeyle şekil bulan düşüncelerim, yıllar geçtikçe sönmüş, gözlerime dokunan satırların etkisiyle tekrar alev almıştı. Bundandır ki soluğunu hissettiğim gecenin, beni, bir serçe yuvasını yüreği sızlamadan bozan Bessus'un vicdanına hapsedip, kıvam bulmuş bir azabın pençesine bırakacağını biliyordum.

Bütün uykum yastığımın üzerine saçıldığında, yastığın altında sakladığım, okunmayı bekleyen mektup benimle münakaşaya girmiş gibi zihnimden savunma kelimeleri akıp giderken gözlerim karanlıkta bir nokta yakalamıştı.

Kaç kalp atışı süre sonra, bilmem, Vergilius'un satırlarından fırlayan harfler gözler önüne serilmeye başladı: Açtıkları yarada canlarını bırakırlar. Aklımdan geçip giden bu cümlenin ardından gözlerimi araladığımda karşımda tanıdık bir sima can bulmuştu. Hatıralarımdan beslenen bu görüntünün boğazımı kurutup, damağımda nahoş bir tat bırakmasını bekliyordum; zira geçmişin en güzel günleri barındırdığı gibi en karanlık dönemini de ağırlayan biriydi.

Arkasından vuran güneşten dolayı yüzünü göremesem de ezbere bildiğim hatlar anında zihnimde yerine oturmuştu. Başımı kaldırmış ona bakarken ve güneşten dolayı gözümü kısarken yanıma geçerek tünediğim ağacın gövdesine yaslandı.

"Yine dalmışsın, azizim." Dudaklarım hafif bir kıvrımla minik bir gülümsemeyi misafir etti yüzümde.

"Selâmün aleyküm." Onu selamlamakla yetindim.

"Aleyküm selam," dedi başını kaldırıp berrak gökyüzüne bakarken. "Yine yüzünde bir morbidezza."

Son cümlesinden beslenen gülümsemem daha da yayıldı yüzüme ve ben de gökyüzüne, ayyuka giden yere baktım; fakat bencilce davrandığıma dair bir düşünce usulca diğer düşüncelerin üzerine örtüldü. Belki de bu sınırlar içerisinde en şanslı insanken, bencilliği takınıp sıkıntıyı ağırlamak niyeydi?

"Yok, be," diye mırıldandım. "Dalmışım sadece."

"Baban mı yine?" diye sorarken sesi geçmişin nikbinliğini taşıyordu. Ona karşı dürüst olmayı zaruri kılan bir saygı vardı içimde, bundandı tereddüt etmeden başımı sallamam. İç geçirirken benim aksime meyyit olan düşüncelerinin zihninde çöreklenip, çöreklenmediği merakına kapıldım.

"Bir bulabilsem ya onu," derken dilim bencilliğimin acısıyla yandı, kimsesi kalmamış biriyle bu konuları somutlaştırmak kalbin üzerine bir nuhuset misali çöküyordu. Aldırmamış gibi görünen arkadaşım gökyüzüne bakmaya devam etti; kelimelerle dolu dünyasında, benim sadece sonsuz bir mavilik olarak gördüğüm gökyüzünde ne gördüğünü merak ediyordum.

"Onu bulmak uğruna ne yapardın?" Bakışlarımdaki pürüzsüz olduğundan emin olduğum mahzun bir ifadeyle ona baktım, o bana bakmıyordu. Bir insan hayatındaki tek gerçek için ne yapmazdı ki?

"Bir ömrü harcayabilirim," diye yanıtladım onu ve arkadaşımın bakışları bana döndü, gökyüzünde gördüklerinden peydahladığı bir dizginlik gözlerine sinmişti. Gülümsedi.

"Onu sana bulacağım," dediğinde ben de gülümsedim lakin bildiğim bir şey varsa, bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyecek oluşuydu.

Zaman kıvam kazanmış gibi bir hisse kapıldım, saniyeler sırtında ağır yükler taşıyormuş gibi hızını yavaşlattı ve arkadaşımın yüzünü aydınlatan gülümseme karanlığa büründü. Omzumun üstünden arkama bakmaya başladı, gözlerine de çöken gece kalbimin üstüne örtülen nuhuset hissinin damarlarımdaki kana bulaşmasına sebep oldu. Göreceklerimden korkarak omzumun üstünden baktığımda hareketlerimde telaşlı bir atiklik vardı, hızla etrafı tarayan gözlerim hiçbir şey bulamayınca tekrar arkadaşıma döndü; ama artık karanlık bir sokaktaydım.

Burnuma dolan ilk şey barut kokusu oldu, bir an soru işaretleri altında boğulsam da donup kalmamın sebebi bambaşka bir şeydi. Yine arkadaşımın tanıdık siması hatıralarımdan beslendi ve önümde can buldu, korku yüzünde panikle birlikte derin bir hasbıhal içindeydi.

"Gitmemiz gerek!" Burnumu dolduran barut kokusu, elinde tuttuğu silahın birkaç dakika önce patlamasından dolayı soluduğum havaya karışsa ve ciğerlerimi yaksa da sanki onun nefesinden yayılıyormuş gibi hissediyordum.

"Onu öldürdün," derken panik dilimin bir köşesinde, bir locada toplanmış gibiydi.

"Gitmemiz gerek!" Arkadaşımın gözlerinde beliren çaresizlik elinden tutup getirdiği yalvarmayı ayaklar altına seriyordu. Boğazımda düğümlenen bağrışları yutup, bütün korkuyu mideme indirmeye çalışırken başımı iki yana salladım.

Gitmek istemiyordum. Belki de istiyordum. Sanki zihnim bir anı defteri tutuyordu da, bazı sayfaları koparılıp atılmıştı. Ayyuka yükselen siren seslerini anımsadım, ardından elime tutuşturulan metalin soğukluğu ezbere bilinen bir şiirin mısraları gibi düşüncelerimin arasından uçuşmaya başladı. Benden koşarak, hızla uzaklaşan gölge, yıllarımı paylaştığım insana aitti.

Sonrası uzun yıllar kâbuslarıma konu olan olaylardan ibaret bir piyesi canlandırmaktan farksızdı. Açılıp kapanan kapılar, şaşkınlığıma yöneltilen namlular ve ardından olanları bile hazmetmeme süre tanımadan bileklerime yapışan kelepçenin soğukluğu... Tüm bunların yanında eşantiyon gibi elime tutuşturulan bir ihanet hissi...

Defalarca kalem darbesi yiyip, ardından silinmeye çalışan bir kâğıdı andırıyordu geçmişim. İzlerin üzerine karalanan yeni kelimelerin gücü, o izleri kapatmaya yetmiyordu. Şimdi, dirseğini sertçe sırtıma bastırıp beni polis arabasına sürükleyen polisin üniformasından yayılan soğuğun kokusunun yanında o izler gözlerimin önüne beliriyordu.

Orada, birkaç adım uzaklıkta duran arkadaşımın muhayyeli bana bakıyordu; gençti ve tamamen hatırladığım gibiydi. Yüzünde yazılı bir metin varmış gibi bakan gözlerim, ihanetin kırıntısı içine kaçmış gibi yanmaya başladı. Ve arkadaşımın yüzünde Lucretius'un satırları belirdi.

Nefes nefese uyandığımda korkuyla inip kalkan göğsüm ve alnımda biriken terlerde barınan acı, hemen yanı başımda birinin durduğunu fark etmemle daha da yoğunlaşır gibi oldu. Gölgenin sahibinin hücre arkadaşım olduğunu fark eden zihnim beni sakinleştirmek için türlü yollara saptı; yine de geçmişin suratından okuduğum o satırlar dilimde birikmişti.

"Çünkü çokları uykularında, sayıklamalarında," diye mırıldandım nefes nefese. "Suçlamışlar kendi kendilerini. Gizli kalmış cinayetleri çıkmış ortaya."

"Yahu, ne diyorsun, be adam!" diye homurdandı yıllardır aynı yeri paylaştığım, iri yarı mahkûm. Hala düzene girmeyen soluklarımla bakışlarımı ona kaldırdım ve yorgun gözlerle baktım.

"Bir şey yok, birader," dedim huysuz suratında beliren hoşnutsuzluğu görünce. "Eski bir dost sadece."

Uykusunun bölünmesinden kaynaklanan birkaç yakınma ve ağız içinde homurdanmaların ardından yatağına döndüğünde sırtını da dönmüştü bana. Hâlâ aç bir şekilde havayı soluyan ciğerlerim, sanki birkaç dakika sonra tüketecek hava kalmayacakmış gibi nefes alıp vermeme neden oluyordu. Başım tekrar yastıkla buluştuğunda mektubun devamını okumaya cesaretim yoktu, yazılan her bir satır yaşanılan kötü bir anıyı güncelliyormuş gibiydi.

Yine de kendimi mektubun satırlarında kaybolmaktan alamadığım dakikalarda bütün düşüncelerim mazide kalmış bir şekilde kayboldu ve kendimi engellemeye yönelik ortaya döktüğüm çabam binlerce parçaya ayrılarak hücrenin içine saçıldı.

Eski bir dostun kaleminden kâğıda akan acı içimi dağlasa da satırları okumaya devam ettim.

...Dilerdim ki senden çaldığım yılların acısını harflerle harmanlayabileyim. Şayet beni affedersen, affedebilirsen, şunu bilmeni istiyorum ki hissettiğim pişmanlığın yoğunluğu bu kâğıda döküldüğü an bütün kelimeleri eritip, bitirecek kadar çok.

Gözlerimi kapattığımda gözkapaklarımda şekil buluyor yüzün, yine yüzünde bir morbidezza ve ben yıllardır o melankolik ifadeyi silmek istedim yüzünden; fakat korku geç terk etti bedenimi, pişmanlık ziyaret saatini atladı. Her şey için geç kaldığımda yine senin sesin vardı kulaklarımda, babanı bulmak uğruna bir ömür harcayabileceğini söyleyen sesin.

Gora ve Binoy değildik belki, Kabilin Sultanları Hasan ve Emir değildik. Biz bizdik, kardeşim.

Hesiodos ne doğru söylemiş ceza ile suçun aynı anda doğduğunu dile getirirken. Daha ilk saniyesinden itibaren akrep ve yelkovanla birlikte gençliğimi kovalayan o cezanın varlığı, artık vicdanımın suflesi şeklinde somut bir halde.

Bütün suçumu itiraf edip hapis nöbetini senden devralmadan önce yazıyorum bu mektubu; çünkü biliyorum ki sen oradan çıktığında geri dönüşü olmayacak, gönderdiğim o zarf hiçbir zaman açılmayacak.

Bütün gerçekleri müsterih bir şekilde, birkaç yılını daha çalma zaruretinde kâğıda dökecektim; lakin cebime doldurulan zaman bitmiş durumda. Senin geçtiğin yolları adımlayarak, tadarak anlıyorum seni. Her zaman anlamıştım ama şuan beynimde değil sadece, yüreğimde de hissediyorum.

Yine karanlık bir sokakta, bir ruhun kokusunu aldım. Yine parmaklarım tattı kanın sıcaklığını. O an kendimi polislerle çevrilmiş olarak bulduğumda, soluduğum hava bile seni resmediyordu bana. Suratında Lucretius'un satırları barınıyordu: Çünkü çokları uykularında, sayıklamalarında. Suçlamışlar kendilerini. Gizli kalmış cinayetleri çıkmış ortaya.

İkinci bir bedenin katili değildim, üstüme başıma sinen şey, bir yanlış anlaşılmanın hesaplarıydı. İtiraz etmedim. Eğer avukatım bu mektubu sana ulaştırmayı başarabilirse şuan bulunduğum hapishanenin neme bulanmış küf kokusunu hayal etmeni istiyorum. Cezamı çekiyorum, kadim dostum.

Suçumu itiraf ettiğimde, özgür kaldığında, seni bambaşka bir hayat bekliyor, bunu unutma. Sana bir söz vermiştim, ezkaza hayatını mahvetmeden önce verdiğim en net sözdü. Sonunda babanı bulmaya nail oldum...

Cümlelerin üzerinde donup kalan gözlerim, gördüklerini icra etmemek için direnen düşüncelere dönüşürken olduğum yerde kilitlenip kalmıştım. Geriye kalan tek satırı okurken de parmaklarımdan çekilen kan, yerini ölüm soğukluğuna bırakırken yerimden sıçrayıp parmaklıklara atılmam bir olmuştu.

Mektup yere düşerken kelimelerin parçalara ayrıldığını duyar gibi oldum, kulaklarım eski bir dostun sesiyle doldu. Hayaller... Hayalleri uğruna savaştığını düşünürken hayallerin katili olan bir adam... Kelimelerin kanıyla kirlenen eller... Ruhu kokan cümleler...

"Gardiyan!" diye bağırırken uyandırdığım tek kişinin aynı hücreyi paylaştığımız mahkûm olmayacağını biliyordum. Parmaklıkları sarsmaya çalıştım ve sesim yine gürledi hapishanenin içinde: "Gardiyan!"

...Sil yüzünden morbidezzayı. Özgürlükten peydahlayacağın şeyin hayaller olduğunu biliyorum, bunu sen de biliyorsun. Bilmediğin şey hayallerinin hemen, yanı başında olduğu. Baban seninle, yıllardır seninleydi. Yılları kazıdım, geçmişe daldım ama sonunda buldum. Şu an bulunduğun hapishanenin müdürü, senin baban.

Sen yılları kurban vermedin; bir talihsizlik, benim ihanetimden doğan karanlığın içinde boğulduğunu sanırken aslında doğuyordun. Beni affetmeni umuyorum, kardeşim. Mutlu olmanı umuyorum.

ÖZNUR YILDIRIM





Seguir leyendo

También te gustarán

788K 45.6K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
Çilek Kız Por Lara

Novela Juvenil

659K 44.2K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.6M 94.2K 59
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
2.2M 71.8K 56
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...