BİR ÖYKÜ

By Kanaryam1907FB

3.3K 246 547

Hişşşt! Sessiz ol! Aşk duymasın Bu aramızda büyük bir sır. Sen ben ve ölüm arasında. Bu Öykünün başr... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
ANKARA KADAR
BENDE YALANCIYIM
SON DAKİKA
ŞAH VE MAT
O BENİM

YAŞIM ÇOCUK

281 25 65
By Kanaryam1907FB

Multimedia: Koray
Mabel Matiz: Yaşım Çocuk
Bölüm İthafı: @dizydizy

BİR GÜNDE İKİ UZUN BÖLÜM HATAMI SİZİ BEKLETMEMİ TELAFİ EDER Mİ? İNŞALLAH EDEBİLİR :)

ÖNEMLİ!!!!
EYMEN'İN YAPTIĞI PROGRAMA KONUK OLABİLİRSİNİZ! ÖNCEKİ BÖLÜMDE OLDUĞU GİBİ BENİM BELİRLEDİĞİM YA DA SİZİN SEÇTİĞİNİZ BİR KONUDA EYMEN SİZİ YAZDIKLARINIZI DA OKUYABİLİR. AYRINTILI BİLGİ İÇİN MESAJLA ULAŞABİLİRSİNİZ .

Koray'dan

"Kaan sen sola geç Alp defanstasın Egemen sen de sağ da kal. Nereye gidiyorsun hey! Oğlum sağ neresi sağını mı bilmiyorsun? Kazık kadar olmuşsun yazık valla kalem tuttuğun sol öteki elinde sağ elin"

Bir anda takımda yakaladığım tüm ciddi ruh kaybolmuştu.Yaklaşık bir saattir bu düzen için ortadan ikiye çatlamıştım. O haşin ve kaşları çatık bakışların hepsi anlık olarak bana dönmüş ve kahkaha dolu gülüşmelere dönüşmüştü.

"Ne gülüyorsunuz ulan?" diyip hemen elimin altındaki iki kulağa asıldım. Takım ruhunda olması gereken ve benim tamamen ismimle bitişik yazılan ciddiyet yeniden oluşmuştu. Seviyordum bu korku dolu bakışları.

"Koray Abi sağ sarımsak sol soğan. Sağ elle kalem tutuyoruz hani"diyen Özgür'e alttan bir bakış gönderdim. Gene mi karıştırmıştım yahu? Ne garip dengeydi bu sağ sol. Karşımda 11 velet varken rezil olmamalıydım. Kaşlarımı çatabildiğim kadar çattıktan sonra durumu toparlamaya çalıştım.

"Kes lan ne fark eder Allah Allah belki ben solağım."

"Abi atıyorsun basbayağı sağlaktın sen. Adımızı yazarken gördüm. Konustukca batıyorsun ya"

En arka tarafta olmasına güvenen ses desibeli boyunun iki katı olan Cücük Edip'e en öldürücü bakışlarım eşliğinde çıkarıp göz nurum olan ayağımdaki sarı kramponun tekini fırlattım. Lanet girsin kafasının üstünden sıyırdı. Tekrar fedailerime döndüm.

"Ciddiyet evlatlarım ciddiyet bir takımda olması asıl olan şeydir. O yüzden yüzünüzdeki sırıtmaları silin. Bakın bende eser var mı o sırıtmalardan? O gevşek gülüşlerden? Peki ben bunu neye borçluyum? "

"Sağ sol bilgisine" diyen Cücük gerçekten canına susamıştı galiba.
"Abi valla sustum" diyip fermuar işareti yaptı. Akıllı çocuk işte...

"Evet gençler oyuna dönüyoruz. Egemen hangi cehenneme geçersen geç sen. Murat senin orda ne işin var oğlum o göbekle. Orta tarafa gel. Cücükcüm sen top toplayıcısın geç kalenin arkasına ve itiraz etme. "

Elini boğazımızın altından keseceksin geçirdim

"İtiraz edersen ölürsün. Berat sende koş kaleye. Hadi çabuk"

"Abi ya hep kale bana kalıyor ama. Amale gibi kalede ne işim var benim. Hem forvet boş. Ben oraya geçsem? "

" Bak canım kardeşim kale en önemli mevkidir. Biliyorum senden başkası kaldıramaz orayı şu arza endama kaşa göze bak. MaşAllah yüce Rabbim seni özene bezene yaratmış. Tüküreyim nazar değmesin. Hem ben senin saçların terden bozulmasın çok yorulma diye kaleye koyuyorum seni. Bakıyorum teksin, kıymetini biliyorum bu tipin. Var mı senin gibi bir tane daha mahallede? "

" Abi Egemen benim ikizim tek yumurta olandan. Yani mahallede benden bi tane daha var. " diye cümleyi bitirip göz devirdi. Bana göz devirdi mahallenin 10 yıllık antrenörüne 20 yıllık futbolcusuna göz devirdi.

4 Yaşında iken başlamış benim futbol kariyerim. İlk önce top oynayanların topunu patlatarak girmişim bu sahaya. Onlar kovalamış ben kaçmışım bu şekilde kas yapmış bu bacaklar. Sonraları ise top toplayıcı olarak daha o zamanlar ne kadar gerekli bir insan olduğumu fark ettirmiştim. Yakaladığım topları uzaktan kol gücüyle göndererek de kol kaslarımı salıvermişim. Uzun boyumu da yıllarca yaptığım kalecilikler sonucu kazanmışım. Yüzdeki nur desen zaten Allah vergisi. Kısacası ben bu toprak, kaleleri yıkılmaya yüz tutmuş ama halen iş gördürmeye çalışan sahanın kıdemlisiydim. Burda büyümüş ve serpilmiştim. Bana göz devirecek adam daha anadan doğmamıştı. Babadan doğmuşsa da o iş biraz karışıktı.

Tek kaşımı kaldırarak gözlerimi Berat'ın yüzüne kilitledim. Önce sağla solla ilgilenen saf genco sonunda benim bakışlarımı fark etmiş olacak ki başını yana yatırdı ve mazlum bakışlar eşliğinde kaleye doğru adımlamaya başladı.

Sonunda 11 kişinin hepsini sahada istediğim şekilde yerlerine göndermiştim. Bizde bu şekilde büyümüştük. Mahallenin büyük abileri her hafta sonunda bizi de bu sahada toplar ve bu tarz hareket bakış ve söylemlerle hayattan ve futboldan soğumamıza sebep olurdu. Küçüklüğümüzün intikamını yeni nesilden büyük bir zevkle alıyorduk. Hemde onları ve kendimizi hafta sonu boş işlerden biraz uzak tutuyorduk. Bu sadece ben değil bircok arkadasım yapıyordu. Ama en genç ve gıcık(!) hocaları bendim. Ve bundan kesinlikle gurur duyuyordum. Düdüğümü ağzıma alıp üflediğimde çetin bir mücadele başlamıştı.

"Cücükcüm topu getir"diye kenarda halinden bezmiş Edip'e seslendim. Bana yapılan gıcık bir hareketin bedeli kesinlikle ödenirdi. Koray Canpolat'tım ben.

...

Sonunda maçı bitirmiştik. Çocukların hepsi ağaçtan dökülen dut misali kendilerini bir taraflara fırlatırken bende bu manzaradan zevk alıyordum. Bu sırada sahanın kenarından beni izleyen Meryem'i gördüm. Yine her zamanki gibi güzeldi. Siyah beline uzanan düz saçlarını sıkıca toplamıştı. Gözlerinin yeşili yüzüne güneş ışığının vurması sebebiyle daha bir ışıldıyordu. Üzerinde yine gözlerinin rengini ortaya çıkaran yeşil bir elbise vardı. Daha fazla dayanamadım ve beni izleyen gül cemale doğru ilerlemeye başladım.

"Naber Fıstık" dedim yanağından bir makas alırken. Fakat bizim fıstık bugün pek bir huysuzdu. O çimen gözleri dolmuştu ve dudaklarını da büzmüştü. Bu onun dokunursan ağlarım şeklinde beklediği mod oluyordu.

"Meryem noldu canım"dedim bu seferde. Ama gene bu hitapta beğenilmemiş olacak ki sadece omuz silkti. Bu kızları anlamak neden bu kadar zordu. Söyle işte ne zorluyorsun adamı sende kurtul bende kurtulayım. Ama yok illa bin dereden su getireceğim, ağzından cımbızla laf alıyoruz hanımefendinin. Hatta şu ana kadar hiç alamadım. Ben sabırlı bir insan değildim ki arkadaş. Tek dizimin üzerine çöktüm ve elini tuttum.

"Benim prensesimi kim üzdü bakalım?" Evet sonunda o gözler yüzüme odaklanmıştı. Burnunu çektikten sonra gözünden bir damla elime düştü. Ellerini ellerimden kurtarıp bir yandan ağlarken bir yandan anlatmaya başladı.

"Koyay,Meyve Abla yine beni oyuna aymadı. Ben daha küçükmüşüm onlay ip atlayken beni oynatamaşlaymış. Döv onu Koyay bundan şonya beni de alşınlay oyuna. Şen dövmeyşen ben döveyim ona göye. Şeyt yumyuklarımım tadına bakay o da. Hem şen öğyettin bana dövüşmeyi. Annem biyazcık kızdı ama olşun. Ben mahallenin tüm eykekleyini bile dövebiliyim."

Meryem'in söylediklerine gülerken bir taraftan da akan gözyaşlarını siliyordum. Büyümüşte küçülmüş dedikleri çocuk oydu sanırım. Merve'ler ondan fazla büyük oldukları ve aralarında ezilme tehlikesi olduğu için oyuna almadıklarını biliyordum. Bunu ona anlatmaya çalışsam...

Hiç gerek yok anlamayacaktı ve o yumyuklarının tadına bakacaktım muhtemelen. O yüzden onun boyuna inmek için çömeldiğim yerden ayağa kalktım.

"Hadi gel kim kimi oyuna almıyormuş gösterelim onlara" diyip elinden tuttum. Önce onların evine uğrayıp top oyuncak ve kilim aldık. İp atlayan kızların tam karşısına kilimimizi serdik ve Meryem oyuncaklarını dizdi. Bende yanına oturdum ve çocukluğum işkencesi olan evcilik oyununu oynamaya başladık.

Küçükken bu oyunda sevdiğim kızın kocası oldu diye çocuğun birini dövmüştüm. Babası da gelip beni dövmüştü. Hayır sonra babam güçlü kollarıyla gidip onun babasını dövmedi. Eve gidince bir de annemden komşunun oğlunu dövdüm diye dayak yemiştim. Bu sağ sol karışıklığı da kafaya aldığım darbelerden hep o zamandan geliyordu zaten.

Meryem'le oyunun en derinine inmişken tepeme dökülen bir kova su beni gerçek dünyaya döndürmüştü. Kafamı kaldırıp suyu döken kişiye baktım.

"Anne ne yaptın ya? " diyerek üstüme yapışan tişörtü çekiştirdim. Bizim balkonun alt tarafına sermiştik kilimi. Zaten Meryem ve ailesi de karşı apartmandaydı. Annem bana sinirli bir bakış fırlattı. Evet o haşin bakışlarım ruhumdaki ciddiyet hep anneden.

"Koray eşek kadar adam oldun. Hala çoluk çocuğun maskarasısın boş boş geziyorsun. Senin yaşındakiler iş güç sahibi evliler, yaşıtlarım torun seviyor. Ben hala sokaktan evciliklerden topluyorum seni. Erken yaşlandım senin yüzünden. Küçükken o Ecrin'e dedim bu çocuğa etek giydirme diye ama dinletemedim ki kendimi. "

" Anne" diye bağırdım. Küçükken benden üç yaş büyük kuzenimin bana etek giydirdiğini mahalledekilerin bilmesine bence hiç gerek yoktu. Ama annem atara gelip sinirlenince ne diyeceğini kime isyana tutuşacağını şaşırıyordu. Bakışlarımı Meryem'e çevirip "Gitmem lazım prenses sonra gene oynayacağız söz" dedim ve kalktım.

Eve girerken bir yandan da anneme sesleniyordum. Odama girince üçüncü dünya savaşını kesinlikle odamda beklemiyordum. Ama annem tüm kıyafet dolabımı dökmüştü. Anneler dökmezdi ki toplardı yani.
"Anne" diye seslenmem ile suratıma pantolon ve gömlek fırlatması aynı anda olmuştu.

"Oğlum hemen o eşofmanları çıkar şu ütülediklerimi giy. Buluşmaya geç kalacaksın. Ben biliyorum bu sefer kesin olacak. Bu kız mühendisliği bitirmiş iki yıl önce. Biraz iriymiş ama olsun sende yarma gibisin zaten. "

" Anne gene mi görücü bıktım ama artık" dedim ama demez olaydım o nasıl bir bakış o nasıl bir süzüş anlatılmaz yaşanır.

"Düşündüm de geç kalırsam kıza ayıp olur" diye devam ettirdim cümlemi. O da kapıyı kapayıp çıktı. Hazırladığı kıyafetlere göz gezdirdim.

Kahverengi pantolon beyaz tişört ve büyük kareli yarım kollu bir gömlek. Her zamanki görücü kombinim. Onları da üzerime geçirip çıktım. Annemden kızla ilgili genel bilgileri ve buluşacağımız yerin adresini aldıktan sonra evden ayrıldım.

Otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Arabam yoktu işim bile yoktu ki arabam olsun. Üniversitede Beden Eğitimi Öğretmenliği okumuştum. Ama mesleğimi yapmıyordum. Kendimde bir öğretmen ciddiyeti göremiyordum. Antrenör vardı bu konuda çok netim ama öğretmen yoktu. Hem bende öğrenci olsam benim gibi bir öğretmeni pek takmazdım. Belki yaşımın biraz daha büyümesini beklemeliydim. O zaman çalışabilirdim. Otobüs gelince bindim ve tabiiki en arkaya geçip kulaklıkla müzik keyfi yapamadım. Çünkü Ulus'a gidecektim ve araçlarda genelde iğne atsan yere düşmezdi. Bende kartımı makineye okutarak ayakta durmaya başladım.

...

Uzun bir yolculuktan sonra yapıştığım camdan ayrılabilmiştim. Otobüsten indikten sonra buluşma yerine ulaşmam için biraz yürümem gerekiyordu. Ayaklarımı sürüyerek yürümeye başladım. Hayır neden bu kadar kalabalıktı burası? Mahallede bir yerde de buluşabilirdik. En azından sakin ve nezih bir mekan olurdu. Şimdi ise fazla modern bir cafeden içeri girecektim. Derin bir nefes verip adımımı girişten attım. Annemin verdiği bilgilere göre ileride ki masada oturan esmer kız olmalıydı.

Gidip elini sıktım ve kısa bir tanışma yaşadık. Kız bana göre fazla lüks takılıyordu. Bu zaten mekana girerken de fark etmiştim ama hareketleri ile de fazlasıyla gözüme sokuyordu. Bu durum beni hayli sinir ederken zorla yüzüme bir gülümse oturttum.

"Evet Burcu nerde çalışıyorum demiştin? " Bir anda kaşları çatıldı ve fazla sinirli bir ifadeye büründü.
" Burçak " dedi dişlerinin arasından"
Adım Burçak lanet olası dört kere söyledim. "

Evet kıza dört kere başka isimlerle seslenmiştim. İlk üçünde gayet kibar bir şekilde düzeltmişti. Dördüncü de olmadı beşte sabır bardağı taşacaktı. Salak değildim tabiiki bunu bilerek yapıyordum bu işin olamayacağı belliydi.

" Pardon canım ya kusura bakma ama adın bana püsküvüt markasını anımsatıyor o yüzden karıştırıyorum"

Şu an fazla sinirlenmişti evet birazdan o tatlı yediği çatalla beni öldürecekti hissediyorum. Ama bu dediğim olmadı önce sinirlendiğini belli ettiği halde sonra sakince garsonu çağırdı. Sipariş verip gönderdi. Garson gelene kadar ölümümün ne zaman olacağını beklemiştim ama fazla sakindi ve bu sakinlik beni korkutmaya yetmişti. Birazdan garson elinde büyük bir su bardağıyla geri döndü ve aynı saniyede suyu yüzümde hissettim.
"Gerizekalı" diyerek masadan kalkmıştı Burçak.

Bu kaçıncı su yine yüzüme vuran
Bu kaçıncı görücü yine elediğim

Sancak şarkılarını bana yazıyordu galiba tabii üzerinde küçük oynamalar yaparsak. An itibariyle bir kızla daha anlaşamamıştım ve eve dönmem halinde annemin zılgıtını yiyecektim. Bu yüzden biraz kafa dinlemek için yüksek bir yere Hüseyingazi tepesine doğru çıkmaya başladım. Yukarı tırmandıkça hafiften bir şarkının sesini duyuyordum ama hangisi olduğunu çıkaramamıştım. Sanatçı şarkıya başladığında az bir yolum kalmıştı. Toygar Işıklı Söz Olur güzel şarkıydı.

Ve zirveye ulaştığımda kızın birinin Uç kısma kadar gittiğini gördüm. Seslensem irkilip düşebilirdi. Seslenmesem de zaten kendi atlayacaktı. Ben içimde değerlendirme yaparken kızın son adımı attığını gördüm ve geç kalınmış bir kelime döküldü ağzımdan "Yapma"
...

Ambulans sesleri hala kulaklarımda çınlarken hızlıca sedyenin yanında yürüyordum. Hani şu filmlerdeki meşhur sahne var ya onu yaşıyordum. Hemşirelerden biri beni durdurdu ve "Hastanın kan grubu A Rh pozitif kan gerekebilir. Biz kan bankasına bilgilendirme yapacağız siz de işlemleri halledin ve akrabalarına haber verin" diyip koşarak uzaklaştı.

Adımlarımı ameliyathane yolundan çevirip danışmaya gittim. Ben yaşlarında bir adama çarpınca kibarca özür diledim ve danışmaya bilgilendirme yaptım. Hasta ile ilgili soruları yanıtsız bırakmıştım çünkü kızın çantası polisteydi. Yanımdaki adam kendisinin kan grubunun uyduğunu ve yardım edebileceğini söyledi. Ben tekrar ameliyathaneye doğru giderken onları geride bırakmıştım. Umarım yardım ederdi.
...

Sabah olmak üzereydi ve ben halen bekliyordum. Kız ameliyathaneden çıkmıştı vücudunda çok fazla çatlak ve sıyrık olduğunu söylemişti doktor. Ailesinden kimseye ulaşamamıştım çünkü lanet olası telefonuna bin tane şifre koymuştu. Poliste gelmişti ama ifade için uyanması gerekiyordu.

"Koray Bey isterseniz hastanın yanına geçebilirsiniz. Birazdan odasına alacağız. "diyen hemşireye başımı sallamakla yetindim. Neredeyse dün öğleden beri buradaydım ve hiç uyumamıştım. Yani ne konuşmaya ne de yürümeye halim vardı. Ama ayaklarımı sürüyerek gösterdiği odaya gittim. Kapıyı çaldım ama ses gelmeyince içeri girdim.

Yatağın üstünde sarışın bir kız uyuyordu. Hastaneye getirdiğimizde yüzünde kan olduğu için fark etmemiştim ama güzel bir kızdı. Yaşı da bana yakındı. Bende yandaki sandalyeyi yatağın kenarına alıp oturdum. Birkaç dakika sonra gözlerim kapanmaya başlayınca başımı yatağın üstüne koydum ve uykuya daldım.
...

" Lanet olsun hareket etmesen olmaz mı ya? " diye mırıldandım. Ama aynı anda başımda yataktan itilmişti. Demekki uyuyan güzel uyanmıştı. Tek elimle gözümü ovalarken diğer elimi de ona uzattım.

" Koray."dedim gururlanarak devam ettim. "Kahramanının seni ben getirdim." Uzattığım elimi havada bırakarak sırtındaki yastığı alıp kafama geçirdi. Hani bunun çatlağı falan vardı. Evet doktor kesinlikle o çatlağın kafasından olduğunu söylemeyi unutmuştu.

"Allah belanı versin. Kim dedi sana beni kurtar diye. Sanane benden niye insanların işine maydanoz oluyorsun. Kim boş boşuna canına kast etmez de mi? Belli ki sorunlarım var. Belki deliyim kafayı yedim. Seri katilim cinayet işledim. Ne diye kurtardın beni. Sen kahraman değil cellatsın"

Ameliyattan çıkmış birine göre fazla asabiydi. Hadi bağırırsın da niye ağlıyorsun ki. Halen konuşup vurmaya devam etmesiyle an itibariyle sabır bardağımı taşırmıştı. Bende diğer yastığı alıp vurmaya başladım

" Sen ne edepsiz birşeysin be. Hem hayatını kurtaralım hemde dayak yiyelim. Kendine gel kızım az insan ol. Bir de bela okuyorsun. İnsanlık harbiden ölmüş be. Ya kan kaybından ölseydin. Ben seni görseydim yardım etmeseydim geceleri yastığa başımı hangi vicdanla koyardım. Tabii sen herkesi kendin gibi sanıyordun galiba. Nankör lanet seni"dedim. Bir süre bu şekilde kavga etmiştik.

Yastık savaşımız içeri doktor ve hemşirelerin girmesiyle son bulmuştu. Hemşireler arada bir ikimize bakıp kıkırdıyordu. Çünkü bu çirkef kız arada saçlarımı da çekmişti. Şu an saçlarım papaz kafası gibiydi. Ama bende onun kolunu ısırmıştım. İntikam sıcak yenen bir çorbadır sonuçta. Şimdi öldürücü bakışlar atıyorduk birbirimize . Ama kız ağlıyor ve burnunu da çekiyordu. Hızlı mı ısırmıştım? Canı mı acımıştı acaba ? Sonunda doktor boğazını temizleyip anlatmaya başladı.

" Evet hanımefendi Koray Bey'e büyük bir teşekkür borçlusunuz. O olmasa büyük ihtimal kan kaybı sebebiyle size müdahale etmemiz zorlaşacaktı. Vücudunuzda büyük sıyrık ve çatlaklar mevcut. "

" O çatlarlardan biri kafasında hatta "diye söze atladım. Yaşlı doktor bana bir bakış attı seni neşterlerim der gibiydi. Elimle fermuar işareti yaptım. Gözündeki gözlüğü burnunun üzerinden iterek devam etti

" Sağ bacağınızın üzerine bir müddet basamayacaksınız. Zaten kırık olan tek uzvunuz da bacağınız. Dediğim gibi erken müdahale hayat kurtardı. Zaten biraz geç kalınması halinde bebeğinizi kurtaramazdık. "

Büyük bir şaşkınlıkla doktora bakıyorduk. Ben ve yanımdaki hanımefendi(!) . Benim şaşırmamın sebebi parmağında evlilik yüzüğü olmamasıydı. Onun da bu durumdan şu an haberdar olduğu yüzünün aldığı şekilden bariz belliydi. Aynı anda emin olmak için aynı soruyu yönelttik.

" Bebek Mi? "

Evet umarım Koray'ı sevmişsinizdir. Benim çok severek yazdığım bir bölümdü. PAMUK ELLER OY VE YORUMLARA :)

Continue Reading

You'll Also Like

737K 39.4K 52
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●● Çoğu sahne...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
119K 6.2K 42
Duha: Siz şaka gibi bir ailesiniz. Duha: 6 yıl önce beni tüm mahalleye rezil ettiniz o nişana gelmeyerek. Şimdi annen sanki ben seni terk etmişim g...
191K 17.2K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...