Sinestezi

selen_sezer tarafından

425K 23.1K 2.6K

Sesil, yirmi yaşına henüz basmış bir psikoloji bölümü öğrencisidir ve okuduğu bölümü seçmesinin en önemli ned... Daha Fazla

Prolog
Bölüm 1: Kayıp
Bölüm 2: Gece 2:15
Bölüm 3: Sinestezik
Bölüm 4: Sahne ve Siyah
Bölüm 5: "Bekle!"
Bölüm 6: Ortak
Bölüm 7: Ilgaz
Bölüm 8: Pozitif
Bölüm 9: Bahçe
Bölüm 10: Yel Değirmenleri
Bölüm 11: Suflör
Bölüm 12: Klasik
Bölüm 13: Beklentiler
Bölüm 14: İhtimaller Denizi
Bölüm 15: Yalnızların İşi
Bölüm 16: Yansımalar
Bölüm 17: Süreç
Bölüm 18: Gölgeler
Bölüm 19: 'S & I'
Bölüm 20: Yalan-cı
Bölüm 21: İkinci Şans
Bölüm 22: Déjà vu
Bölüm 23: Hiçliğin Orta Yeri
Bölüm 25: Aynı Sahiller
Bölüm 26: Labirent
Bölüm 27: Kasvet Koyu
Bölüm 28: Rakamlar
Bölüm 29: Cambaz
Bölüm 30: Kedi

Bölüm 24: Maskeler

8.6K 582 88
selen_sezer tarafından

Hiçbir şey karalayamamanın verdiği boşlukla dakikaları saydıran bir sınavın ardından, resmi olarak hafta sonuna girmenin rahatlığıyla gevşemişti omuzlarım. Kağıdı teslim ettikten sonra sırtıma attığım kitap dolu çantamla sınıfın kapısına doğru yöneldim. Kapıyı ardımdan kapatmadan önce, kalan son birkaç dakikada bile kağıdın üzerine kapanmış Lara'ya baktım ve ardından hemen arkasında oturan Cenk'le göz göze geldim.

"Nasıl geçti?" diye sordu Bora. Sınıfın biraz ilerisinde Ezgi ve Taylan ile çıkanları karşılama komitesi kurmuşlardı.

"Dersi bir daha alırsam bir diğer sınav için soruları ezberlemiş oldum en azından." diye cevap verdim Bora'ya; fakat tahminim fazlasıyla iyimser olduğunun farkındaydım. Büyük ihtimalle sorulardan hiçbirini hatırlayamıyor olacaktım.

"Hep böyle der sonra da tüm derslerden geçersin sen. Merak etme." diyerek neşeli bir şekilde koluma girdiğini hissettim Ezgi'nin.

Gülümsemeye çalışarak karşılık verdim; fakat bu sefer açıklanacak olan notların Ezgi'nin dediği yönde seyretmeyeceğini biliyordum.

"Lara'yı gördün mü, çıkıyor gibi miydi?" diye sordu Taylan saatini kontrol ederek.

"Ben çıkarken hala önündeki kağıtla uğraşıyordu." diye cevap verdim uykusuz bakışlarını bileğindeki saatinden ayıramayan Taylan'a doğru ve merakla "Neden ki?" diye ekledim.

"Bugün topluluk odasında buluşup oyunun sergileneceği gün çalışacak olanlara görevlerini paylaştıracağız. Lara da bana gönüllü olarak çalışabileceğini söylemişti fakat biraz daha geç kalırsa ne O gönüllü olabilecek ne de ben toplantıya yetişebileceğim." diye açıkladı Taylan, sabırsız bir şekilde.

Ezgi'nin ima dolu bakışları beni bir saniyeliğine kendilerine kenetlediklerinde, aklımda, Ezgi ve Cenk'le dün kütüphanede yaptığımız kısa konuşma satırı satırına belirmişti.

"İşte geldiler." dedi Bora biraz önce çıktığım sınıfın kapısında beliren Cenk ve Lara'yı göstererek.

Taylan, belli belirsiz bir veda sözcüğünden sonra Lara'yı, sınıfın kapısıyla aramızdaki mesafenin yarısında yakalayarak kalabalık koridorda gözden kayboldu.

"Nasıldı?" diye sordum Cenk'e sınavı kastederek fakat daha çok bana olan tavrını kontrol etme amacı güdüyordum.

"İstesem daha iyisini yapardım." diye cevap verdi Cenk, omuzlarını umursamadığını kanıtlarcasına silkerek.

Hepimiz Cenk'in bize yaşattığı hissiyata gülerek çıkışa doğru yöneldik ve sınav sorularındaki başarılarının dökümünü birbirlerine veren koridor dolusu öğrencinin arasından hızlı bir şekilde sıyrılarak kendimizi bahar güneşinin ısıttığı bahçeye attık. Uykusuzluğu bahane eden Ezgi ve Bora'nın yanımızdan ayrılması ve takiben dünkü olayların konusunu nasıl açacağımı çaresiz bir şekilde düşünmeye başlamam yalnızca birkaç dakika almıştı.

"Tam olarak nerede, ne buldunuz?" diye sordu Cenk aniden. Kaçamak bakışlarımdan durumumu tahmin ettiğini anlamıştım.

Cenk'in beni takip etmesine izin vererek bölümün önünde duran ahşap bankın üzerine önce çantamı sonra kendimi bıraktım. Cenk, bana dönük bir şekilde yanımdaki yerini aldıktan sonra olanları, Ilgaz ile neredeyse gerçekleşecek olan durumu dahil etmeden, anlattım. Kendimi utandırmak veya kendimi utandırmamak adına konu dışı bıraktığım cümleler hayatımın özeti haline gelmeye başlamıştı; fakat bununla başa çıkmanın yeryüzünde başka bir yolu olup olmadığını bilmiyordum, daha az utangaç biri haline dönüşebilmek dışında.

"Bir şekilde hatırlamamış olduğuna emin misin? Havuzu bu şekilde bulmuş olmanın tesadüf olduğuna inanmak bana pek mantıklı gelmiyor." dedi Cenk, sözümü bitirip nefes nefese kalmamın hemen ardından.

"Bana da ama yapabileceğim başka bir açıklama ya da hatırladığım başka hiçbir ayrıntı yok." diye cevap verdim Cenk'e. Bu şekilde düşünmesini, bir gün önce yaşadığım şaşkınlığın boyutlarıyla karşılaştırınca anlayabiliyordum.

"Bulduğunuz not sende mi?" diye sordu Cenk, görmek istediğini belli edercesine.

Başımı 'Evet' anlamında salladıktan sonra çantamın ön gözüne attığım notu çıkarıp Cenk'e uzattım. Birkaç saniye kadar inceledi kısık gözlerinin etrafında beliren huşuyla, ardından notu bana uzattıktan sonra hafif bir şekilde iç çekti.

"Ve sen yine de peşini bırakmaya kararlısın. Öyle mi?" diye sordu.

"Mantıklı değil mi?" diyerek sorusuna soruyla cevap verdim ve Cenk'ten gelecek yanıtı beklemeden "Bugüne kadar yaptıklarım, yaptıklarımız, harcadığımız zaman hepsi boşunaydı ya da öyleymiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Şu an vazgeçebilmek daha önce önüme konulmamış bir şans gibi duruyor ve zararın neresinden dönersek kârmış gibi geliyor." diye ekledim.

Cenk, belli belirsiz bir biçimde gülümseyerek bakışlarını benden ayırdı ve uzak bir noktaya doğru kenetledi. Konuşmaya başlayacakmış gibi dudaklarını araladığını gördüm; fakat hiçbir şey söylemeden kollarını önünde bağladı.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum. Bu Cenk'in her zamanki pervasız hali değildi ve dağınık saçlarının altındaki kutuda bir şeyler döndüğüne emindim.

Kaçamak bir bakış attı oturduğum yere doğru.

"Cenk!?" dedim sabırsız ve biraz daha yüksek bir ses tonuyla.

"Ilgaz'ın dürüst olduğuna inanmıyorum." dedi Cenk. Suskunluğunun nedenini dudaklarından sızdırmıştı.

"Anlamadım." diye yanıt verdim, oturduğum yerde hafif ama fark edilir bir şekilde gerileyerek. Dahası Cenk'in ne dediğini kelimesi kelimesine işitmiştim; fakat anlam veremediğim için doğru duyduğuma emin olamıyordum.

"Ne duyduysan o ama düşüncelerimi önyargılarından kurtulmadan dinlemen yalnızca bana karşı tavır almana neden olur." dedi Cenk, bakışlarını hala uzaktaki hayali bir noktaya doğrultmuştu.

"Nedenini açıklamalısın." diyerek itiraz ettim ve ardından "Öylece Ilgaz'a güvenmediğini söyleyip burada bırakamazsın." diye ekledim.

"Ne kadar mantıklı açıklarsam açıklayayım sen bana kızıp çekip gideceksin. Bir dakika üzerinde düşünmeyeceksin bile. Yine de sana oturup nedenlerimi bir bir sıralamak zorunda mıyım?" diye sordu Cenk. Bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerindeki ciddiyet, onda görmeye alışık olduğum türden değildi.

"Eğer gerçekten mantıklı bir şekilde açıklarsan neden kızayım ki?" dedim sorusuna soruyla ve biraz da gücenmiş bir şekilde cevap vererek.

"Çünkü Ilgaz'dan hoşlandığını görebilmek için karanlıkta avlanan bir kurdun gözlerine ihtiyacım yok." diye cevap verdi, bakışlarını kendine ait hayali noktaya bir kez daha odaklayarak.

Henüz insanın kendine yediremediği, kendi kendine sesli söyleyemediği bir durumu başkasından işitmesi ve bunun beklemediği bir anda yüzüne vurulması, zamanın donmasına neden olabiliyordu. Tuhaf olan kısmı, itiraz edemeyecek kadar savunmasız yakalanmamdı. Muhtemelen kendi kendime, bu durumu analiz etmeye çalışsaydım, sonuca bağladığımda Ilgaz'dan hoşlandığımı düşünmeyecektim; fakat bir başkasından işitmek, yanlış almak üzere olduğum bir türevin kırmızı kalemle düzeltilmesi gibiydi. Tabanları aynı, katsayıları farklıydı.

"Cevap vermek zorunda değilsin. Seni utandırmak istememiştim." dedi Cenk, öne eğdiğim bakışlarımı kendisine doğru çevirmeme neden olarak.

"Duymak istiyorum." dedim, birkaç saniyedir tutuğum nefesimi atmosfere saldıktan sonra. Ardından "Doğrusu, bu işin başından bu yana seninleyiz ve haklı çıkmadığını hatırlamıyorum. Eğer, bilmem veya beni uyarman gereken bir konu olduğunu düşüyorsan. Bilmek zorundayım." diye ekledim. Söylediğim her bir kelimenin arkasında duruyordum.

"Kızdıktan sonra ve bağırmaya başlamadan hemen önce birkaç saniye düşünmeni istiyorum. Söz mü?" diye sordu Cenk. Dudakları muzip bir gülümseme ile kıvrılmıştı.

"Söz." diye yanıtladım, bakışlarını yine benim bakışlarıma kenetlemiş olmasının güveni içerisinde.

"Ilgaz'ın malum geceyi tamamen hatırlayamadığını düşünmüyorum. Senin hatırlamanı istemiyormuş gibi geliyor ve bunun ne kadar korkutucu durduğunun farkındayım." dedi Cenk, tepkimi ölçmek için kısa bir ara vermeden hemen önce ve ardından "Bunu, iki hafta önce fark ettim. Her şey en başından bu yana yeterince tuhaftı; fakat asıl tuhaf olan, o akşamı bir şekilde hatırlayamıyor oluşunuz değildi. Aynı zamanda tüm olası somut kanıtların da ortadan yok olmasıydı." diye ekledi.

"Anlamıyorum. Hangi kanıtların?" diye sordum, Cenk'in benimle daha açık konuşmasını arzulayarak.

"Neredeyse bir yarım günü birlikte geçiriyorsunuz ve geride ne bir fotoğraf ne de bir telefon konuşması bırakmıyorsunuz. Kimse sizi görmüyor bile. Belki anlaşılabilirdi ama sen anı defterine bir şeyler yazmış olsaydın ya da birkaç fotoğrafın olsaydı telefonlarınızda, bunları kim zamanından önce, aynı gün içerisinde yok edebilirdi?" diye sordu Cenk, sabırsızlığı gözlerinden okunurken.

"O gece tüm yaşananları bilen biri... Ama o gece yalnızca Ilgaz'la ikimizdik." diye cevap verdim ve hemen ardından düşüp beynimin ücra köşelerinde yankılara neden olan jetonla ufak bir inilti çıkartarak "Ilgaz'ın geriye kalmış olabilecek her şeyi yok ettiğini mi düşünüyorsun?" diye sordum.

"Evet ama nasıl olduğu konusunda bir ilerleme kaydedemedim." diye cevap verdi Cenk, tahminimin onda yarattığı muzaffer bir edayla.

"Bana yine de o kadar mantıklı gelmiyor. O zaman Ilgaz, notları neden yok etmedi? Bizi neden o ahşap kulübeye götürme zahmetinde bulundu?" diye sorarak bir açıklama daha bekleyen bakışlarımı Cenk'e yönelttim.

"Bu yüzden tamamıyla dürüst olduğunu düşünmüyorum; fakat bir kısmını gerçekten, Ilgaz da hatırlamıyor olabilir veya daha sonrasında, mesela siz bu son notu bulmadan hemen önce olayı aydınlatmış ve senin hoşuna gitmeyeceğini fark etmiş de olabilir." dedi Cenk ve ardından "Her ne kadar sen oyunu sonradan birkaç defa okumuş olsan da, Ilgaz bu oyuna nereden baksan altı ayını yatırmış durumda ve notlarda bulduğunuz satırlar, ona, senden çok daha fazla şey ifade etmeli. Bu yüzden artık tüm olanları geride bırakmanızı istemiş olması bile çok mantıklı geliyor bana; çünkü bir adım sonrasında -bu olayı sen de aydınlattığında- seni kaybetme riskini göze alamıyor." diye bitirdi Cenk. Nefes nefese kalmıştı.

Anlattığı ihtimaller zincirini Ilgaz'a konduramamak mı yoksa Cenk'in haklı çıkabilecek kadar mantıklı konuşmuş olması beni daha çok sarsmıştı karar veremiyordum; ama Ilgaz'ın zihnimdeki profili çok farklı bir yerde oturuyordu artık.

"O gece yaşananları nasıl çözmüş olabileceğini aklım almıyor. Sonuçta hepimiz aynı adımlarla aynı yolları arşınlamadık mı?" diye sordum Cenk'e, daha fazlasını duyma ihtiyacı içinde.

"Ilgaz'ı ne kadar tanıyoruz ki? İpek dışında başka yakın olduğu kimi biliyoruz? Ailesiyse başka bir muamma. Ayrıca gecenin bir kısmı O'nun arabasında geçti ise ve en iyi kanıtlar ondaysa yok etmesi zamanını bile almamıştır." diye cevapladı Cenk, huşu içerisinde.

"Yine de, bugüne kadar tanıdığım Ilgaz'ın yalan söylemesini, bir şeyler saklamış olmasını kabullenemiyorum. Keşfettiği şeyin ne kadar sarsıcı olduğunu düşünmeden bana anlatması gerekmez miydi? Belki de haklısın, tüm bunları tanıdığımı düşündüğüm ama aslında kıyısından bile geçmediği birine yakıştıramıyorumdur sadece." dedim, kendimi üzgün ve yersiz bir şekilde aldatılmış hissediyordum.

"Ilgaz'ın kötü biri olduğunu söylemiyorum, düşünmüyorum da. Evet, söylemesi gerekirdi fakat tek nedeni seni kaybetmemek olmayabilir. Belki de kendince korumaya çalışıyordur, üzülmeni istemiyordur. Açıkçası gerçekten o akşam neler olduğunu çözdüyse bunun aynı zamanda İpek'le ayrılmasının asıl sebebi olduğunu düşünmeden edemedim. Özellikle sen dün, konuştuklarınıza değindiğinde." dedi Cenk, oturduğu yerde sırtını dikleştirip bakışlarını benim yüzüme çevirmeden hemen önce.

"Sanırım tüm bunları Ilgaz'la konuşmaktan başka çarem yok." dedim durumu hâlâ kabullenmeye çalışarak.

"Bunun bile bir çare olabileceğini düşünmüyorum." dedi Cenk buruk bir şekilde bana doğru gülümseyerek ve ardından "Bence inkar etmek için geçerli sebepleri olacaktır. Bu aşamada belki daha iyi tanımaya çalışmalısın. Belki de bırakmalıyız, Lara tanıdığı kadarıyla bize anlatmalı ya da bir süre daha gizlice takip etmelisin." diye ekledi, ilk defa o gün, kendine özgü Cenk gülüşünü dünyaya göstermekten çekinmemişti.

"Haklı olabilirsin ve bir daha kimseyi takip etmemek konusunda kararlıyım." dedim yüzümün kızarmasına engel olamayarak.

"Büyük konuşmamalısın." dedi Cenk bakışlarıyla uzak bir noktayı işaret ederek.

Gözlerimi, Cenk'in sabitlendiği noktaya çevirdiğimde kalabalığın içerisinden fark edilir bir hızlı sıyrılıp otoparka doğru yönelen iki tanıdık siluetle karşılaştım.

"Lara ve Ilgaz! Neden şaşırmadım acaba." dedim Cenk'in oturduğu yere doğru en alaycı sesimi kullanarak.

"Hayır, bakmaya devam et." dedi Cenk ısrarcı bir şekilde, başının konumunu değiştirmeden.

İki kişi değillerdi. Üçüncü bir siluet Ilgaz'ın hemen diğer yanında aynı hızla onlara eşlik ediyordu.

"İpek." diyebilmiştim güçlükle verdiğim nefesimin yanı sıra. Ardından oturduğum yerde Cenk'e doğru dönüp "Bu okulun sınırları içerisinde bir araya gelmesini beklemediğim tek üçlü olabilirdi." dedim; fakat Cenk'in biraz önce oturduğu yerde yeller esiyordu.

"Cenk!" dedim şaşkınlıkla oturduğum yerden doğrulup aramızda, ne zaman açıldığını fark edemediğim iki metrelik mesafeyi kapatmaya çalışarak.

"Hızlı olmalısın Sesil, yoksa kaçıracağız." dedi arkasına bakmadan Cenk ve araya koyduğu üç büyük binaya rağmen otoparka paralel olan bir diğer yola saptı.

"Cenk ne yapıyorsun?" diye sordum, nefes nefese arkasından koşar adımlarla yürürken.

"Sen bir önceki gün yaparken sorun olmuyor, ben yaparken yargılanıyorum. Öyle mi?" diye sorduğunu işittim Cenk'in. Yüzünü göremiyordum ama güldüğüne emindim.

Otoparka vardığımızda hala fazlasıyla uzakta olan üçlünün hareketlerini seçebiliyordum. Kendimi gizleme gereği duyarak önümdeki arabanın hizasına eğildiğimde, Ilgaz'ın, arabasının ön koltuğuna, Lara'nın hemen yanındaki koltuğa, İpek'in ise arkadaki yolcu koltuklarına yerleştiğini gördüm. Biraz önce Cenk'le konuştuklarımızın üzerine gördüklerim, göğsümden kabaran sessiz bir öfke dalgasına neden olmuştu ve bu öfkenin nedeni, beklemediğimin kişileri bir arada görmüş olmaktan çok, bastıramadığım aldatılmışlık hissinden kaynaklanıyordu.

"Buraya kadarmış." dedim, Ilgaz'ın otoparkın kapısına yönelen arabasının sesini fonda işitirken.

"Hiç sanmıyorum." diye yanıtladı Cenk, cebinden çıkardığı anahtarla birkaç sıra önümüzdeki beyaz arabanın kilidini açarak.

Gözlerimin şaşkınlıktan ne kadar açtığımı bilmiyordum ama göz kapaklarımın ağrıdığını hissedebiliyordum. Olduğum yerde Cenk'in arabaya binişini izlerken hala ciddiyetini sorgulamaktan kendimi alıkoyamıyordum.

"Sesil, gerçekten malum gecede olanların peşini bırakmaya kararlıysan seni zorlamayacağım ama o grubun bir arada, bu kadar kavgasız ve gürültüsüz olması bana tesadüf gibi gelmedi. Hatırlatmak istemiyorum ama her şey Laraların evinde başlamıştı." derken arabanın motorunu çoktan çalıştırmıştı.

Lara'nın konuya dahil olma ihtimali biraz daha sinirlenmeme neden olmuştu ve Cenk'in yanında yerimi alırken adımlarımı kontrol eden de bu öfkenin ta kendisiydi.

Otoparktan çıktığımızda, okulun çıkış kapısına doğru giden Ilgaz'ın arabasını, eğimden dolayı seçebiliyordum ve Cenk, hem araya birkaç araba alabilecek hem de takip ettiğimiz arabayı gözden kaçırmayacak kadar iyi bir şofördü.

"Bunu yaptığımıza, bunu iki gün üst üste yaptığıma inanamıyorum." dedim Cenk'e, oturduğum yerde suçluluk psikolojisiyle aşağıya doğru kaymıştım. Ardından "Gerçekten Lara'nın bu olaya dahil olduğunu düşünüyor musun?" diye sordum.

"Gerçekten Lara'nın bu olaya dahil olduğunu düşünmüyordum; fakat şu an o kadar uzak bir ihtimal gibi durmuyor nedense." diye cevap verdi Cenk.

Lara'nın en başından bu yana bir şeyler bildiğine inanmıyordum; fakat öğrenmiş olma ihtimali, içerisinde bulunduğu duruma bakarak, pekâlâ da olabilirdi. Bu, kendimi kötü hissetmem için başka bir nedendi; fakat daha çok Lara'nın, şayet öğrendiyse bir şeyler, tüm o öğrendikleriyle eline ne geçirmiş olabileceğini hesaplayamıyordum. Sonuçta yalnızca iki, belki İpek'i de sayarsak, en fazla üç kişiyi ilgilendiren bir mevzuydu ve başkasının hayatına ne bir katkısı ne de bir zararı vardı.

Ilgaz'ın arabasının şehrin merkezine çok uzak bir yerde konumlanmamış, büyük ama uzun zamandır boş olduğunu düşündüğümüz bir binanın önünde durduğunu fark ettiğimizde, Cenk, mesafeli bir şekilde, kendi kullandığı arabayı yolun kenarındaki park yerine doğru çekti. Sırasıyla, İpek, Lara ve Ilgaz'ın arabadan indiğini ve binanın girişinde kaybolduklarını seçebilmiştim.

"Burada bekleyip içerideki şöleni kaçırmak istemezsin sanırım." dediğini işittim Cenk'in, yanındaki kapıyı aralayıp arabadan inişini izlerken.

O gün içerisinde yaptığım en zor iş, cevaplarını bilmediğim sınav sorularıyla boğuşmaktan çok adımlarımı Cenk'in hızına yetiştirmeye çalışmaktı. Binanın büyüklüğüyle kıyaslanınca, küçük eski tip bir döner kapısı olan binaya yaklaştığımızda, Cenk, elini güneşli havadan kaynaklanan yansımayı önleyecek şekilde bakışlarına siper edip içeriye göz atmaktan çekinmemişti.

"Kimse görünmüyor, girelim." dedi ve itiraz etmek için çıkardığım ünlemi umursamayarak elimden tutup hızlıca içeriye doğru, peşi sıra sürükledi beni.

Eski bir otel lobisine benzeyen ahşap bir yükseltinin ardındaki tozlu raflar tarafından selamlanmıştık içeriye girer girmez. Etrafta canlılık belirtisi olmaması ürpermeme neden olsa da, binanın derinliklerinden yükselen boğuk fakat tanıdık sesleri işitebiliyordum. Cenk, lobinin sağından kıvrılan yolu işaret ederek gitmemiz gereken doğrultuyu işaret etmişti. Aynı zamanda bu şekilde, artık işaret diliyle anlaşmamız gerektiğinin farkına varmıştım.

Binanın içerisine, dar ve sağlı sollu kapıların olduğu koridordan ilerlerken tanıdık seslerin daha net yükselmeye başlamasından Cenk'in doğru yolu seçtiğine ikna olmuştum. Artan karanlık ve etrafta küçük kümeler halinde gezen toz bulutları dışında kendimi, birkaç saniye öncesindeki kadar tedirgin hissetmiyordum. Koridorun sonuna geldiğimizi Cenk'in, içeriyi görmemize izin vermeyecek kadar dar şekilde aralık bırakılmış genişçe bir kapının yanında durmasıyla anladım. İçeriden gelen seslere kulak kabartıp konuşulanları açık şekilde duyabildiğimi fark ettiğimde, olmamız gereken yerde durduğumuzun farkına varmıştım.

"Bu kadarını hayal edemezdim." dediğini duydum İpek'in. Sesi gerçekten daha önce ondan hiç işitmediğim kadar şaşkın çıkıyordu.

"Herkes beni küçümsüyor ama göründüğümden çok daha becerikliyimdir. On işi tek ayağım üzerinde, kimse fark etmeden yapabilirim." diye karşılık vermişti Lara, sesi halinden memnun çıkarken.

"Tüm bunların sonunda en büyük teşekkürü hak edeceğini biliyorsun değil mi Lara? Çok az kaldı, sabretmeliyiz ve bir süre daha kimseye söylememeliyiz." dedi Ilgaz. Sesi biraz daha uzaktan çıkmıştı fakat bulundukları durumdan en az Lara kadar hoşnut olduğu anlaşılıyordu.

"Sır saklamak eğlenceli olacak, özellikle bizimkilerin ve benden sürekli bir şeyler sakladığına kendini inandırmış olan Sesil'in yüzünü düşünemiyorum." diye cevapladığını işittiğimde Lara'nın Cenk'in eliyle gizliliğimizi garantiye almak adına dudaklarımı hafifçe örttüğünü hissetmiştim.

"Her yerde bu Sesil'in karşıma çıkmasına şaşırmaya başlamıştım. Biraz da O şaşırsın, öyleyse." dedi İpek. Ben sessizce durmak zorunda olduğum yerde sinirden köpürürken O, sesindeki neşesini hala koruyordu.

"Her yerde karşına çıkması derken?" diye sordu Lara ama ses tonundan aynı zamanda başka bir şeyle meşgulmüşçesine dalgın olduğu anlaşılabiliyordu.

"Şu sizinle gördüğüm arkadaş tayfanızın da bildiği komik olayı kastediyorum. Hani sizin evd-"

"O komik olayı herkesin bildiğini düşünürsek tekrar anlatıp canımı sıkmana gerek yok İpek. Yeterince konuşuldu üzerine zaten." dedi Ilgaz, İpek'in lafını otoriter ve başka bir müdahaleye gerek bırakmayacak şekilde keserek.

"Ben de başka bir şey zannettim." dedi hemen ardından Lara, sesi ikilinin arasında kalma korkusu nedeniyle biraz titrek çıkmıştı.

Başımdan dökülen kaynar suların ve artık kendimi hissetmekte özgür kıldığım aldatılmışlık hissinin gözlerimin yanmasına neden olduğunun farkındaydım; fakat ilk defa gururum, orada ağlamamı engelleyecek kadar baskın çıkmış ve vücudumun kontrolünü eline almıştı. Cenk'in dudaklarımı serbest bırakıp bana sarıldığını hissettiğimde, aklımdan geçen tek şey aralık kapıdan içeriye girip herkese bağırarak ikinci bir İpek vakasına neden olmaktı. Hatta, İpek'ten daha yüksek sesle konuşup vakanın adını Sesil vakası olarak değiştirmeği daha iyi bir seçenek olarak kendime sunmuştum.

Cenk'ten kurtulup elimi kapının koluna doğru savuracakken bir kez daha Cenk tarafından engellendiğimi hissettim.

"Değmez." diye fısıldadı kulağıma doğru eğilip "Gidelim.".

Cenk haklıydı. Bir kez daha haklıydı ve bu hakkını, beni korumaktan yana kullanıyordu. İçeriye girmeme engel olarak, muhtemelen anlamayacak insanlara, nasıl hissettiğimi gülünç ve hatta biraz da sulu göz bir şekilde anlatıp kendimi rezil etmemi engelliyordu. Zaten yeterince komik olayların baş kahramanı olmamışım gibi, o son, başkalarına göre komik hikayemi de elimden alıyordu. Koridordan, geldiğimiz yöne doğru yürümeden önce içimde kalan ve en çok da Ilgaz'ın yarattığı hayal kırıklığıyla canlanan kelimeleri sindirebilmek için derin bir nefes aldım. Gözlerimin yaşardığını ve burnumun kaşındığı hissettim; fakat o his, daha yüzeysel, daha sığ bir durumun habercisiydi. Ağlamayacaktım şüphesiz.

Etrafımdan kalkan toz bulutunun en somut haline tanık olarak hapşırdım.

Cenk gözlerini fal taşı gibi açmış ve gördüğüm en komik sırıtışla bana bakıyordu. Aynı anda başımızı aralık kapıya doğru çevirdik. İçeriden rutin bir şekilde gelen sesler kesilmişti ve içimden bir his, tüm kulakların benim hapşırığıma kabardığı yönündeydi.

"Muhtemelen bir şey değildir. Ben kontrol edip gelirim, siz bir yere ayrılmayın." dediğini işitmemle Ilgaz'ın, kapıya doğru yaklaşan adımlarının çıkardığı seslerini duymam bir olmuştu.

Cenk'le hızlı fakat olabildiğince sessiz adımlarla yürüyüp ağız birliği yapmışçasına koridoru aştık ve kendimizi binanın dışına, döner kapıyı ne kadar hızlı döndürebileceğimizi test edercesine savurduk. Arkamıza bakmadan yürümenin iyi yanı, henüz yakalanmamış olduğumuzu düşünmenin rahatlatıcı huzuruydu; kötü yanıysa olabildiğince sessiz olmak adına yalnız hızlı adımlarla yürümeyi tercih etmişken arkamızdan gelen kişinin bunu umursamayıp koşuyor olabileceğini hesaba katmamış olmamızdı.

"Sesil... Cenk."

Ilgaz'ın sesini işittiğimizde Cenk'in arabasına iki adımdan daha fazla bir mesafemiz kalmamıştı. Cenk, yüzünü Ilgaz'a benden önce dönmüştü; fakat ben kendimi, bu kadar çabuk Ilgaz'la yüzleşmeye hazırlamamıştım.

"Ilgaz! Tesadüfün böylesi." dediğini duydum Cenk'in, hala arkamı dönmemekte diretirken.

"Öyle ki tesadüf olamayacak kadar tuhaf." diye karşılık verdi Ilgaz, Cenk'e gergin bir ses tonuyla ve ardından "Sesil, sence de tuhaf bir tesadüf değil mi? Neden konuşmuyorsun?" diye sorduğunu işittim Ilgaz'ın benim adımı kullanarak.

Sabrımı taşıran son damla, Ilgaz'ın içerisinde bulunduğumuz atmosferi geren ses tonu değildi; o damla, orada, onu takip etmiş olduğum gerçeğiyle benden bir açıklama beklerken içeride İpek ve Lara'yla konuştuklarının ardından hala yüzüme bakabilme çabası içerisinde olmasıydı. Neye hazır olup olmadığımı ikinci bir defa düşünmeden arkamı döndüm.

"Konuşmuyorum çünkü bu ve bunun gibi tesadüfleri ve özellikle de komik olayları geride bırakma kararı aldım." derken sesim, kendi vücudumu dondurabilecek kadar soğuk çınlamıştı kulaklarımda.

Ilgaz, karşılık olarak beklediğim savunmaya geçmek yerine bakışlarını Cenk'e doğru çevirmişti. Kızgın olduğunu anlayabiliyordum ama neden Cenk'e kızdığını tahmin edemiyordum. Onları oraya kadar takip etmemizin sorumlusu belki Cenk'ti; fakat aleyhime sarf edilen cümlelerin suçunu Cenk'e yükleyebilecek kadar ilkel düşünüyor olamazdı. Ilgaz'la ilgili düşüncelerimin yirmi dört saat içerisindeki değişim hızını da hesaba katarak bu olasılığına bile inanıyordum.

Daha fazla konuşabilecek durumda olmadığımın bilincine vardıktan sonra arabada, bana ayrılmış koltuğa doğru yürüyüp Cenk'in de beni takip etmesini umarak yerime geçtim. Bakışlarımı bacaklarımın üzerinde birleştirdiğim ellerimden ayıramıyordum. Ilgaz'a bir kez daha bakarsam kendimi tutamayıp ağlayacağıma emindim. Gururum yerini bir arada tutamadığım hayal kırıklıklarıma bırakmıştı ve tüm o sivri köşelerin yüreğime saplanan acıları nefes almamı güçleştiriyordu. Cenk'in neden hala yanıma gelip arabayı çalıştırmadığını sorguladığımda ancak bir şeylerin ters gittiğini farkına varabilmiştim. Kısık bakışlarımı arabanın biraz ilerisinde, hararetli bir şekilde tartışan Cenk ve Ilgaz'a doğru çevirdiğimde nabız atışlarımın kulağımda yarattığı basıncı hissedebiliyordum. O anda tüm istediğim, Cenk'in kendi sözlerini tasdikleyerek, o tartışmanın hiçbir şeye değmeyeceğini anlayıp yanıma gelmesi ve olabildiğinde hızlı bir şekilde olay mahallinden uzaklaşmamızdı. Seslerin, arabanın kapalı camlarından sızdığını işittiğimde, daha fazla orada bekleyemeyeceğime karar vererek kendimi dışarı atıp Cenk'e doğru yürümeye başladım.

"Seni uyarmıştım!" diye bağırdığını duyduğumda Cenk'in, müdahale etmezsem olayların daha çok karışabileceğine ikna etmiştim kendimi.

"Cenk." dedim titrek ve ikilinin arasına giremeyen faydasız ses tonumla.

"Bana pek uyarı gibi gelmemişti, daha çok-"

"Ilgaz." dedim aynı titrek ses tonumu biraz daha yükseltip Ilgaz'ın lafını kesmesine neden olarak.

Ilgaz bana baktığında, Cenk'in de konsantrasyonu dağılmış görünüyordu.

"Cenk, artık gidebilir miyiz?" diye sordum. Sesim acınası şekilde güçsüz çıkmıştı.

Cenk hala Ilgaz'a bakarken beni onaylarcasına başını salladı ve bir süre, geri geri yürüyüp Ilgaz'dan bakışlarını ayırmamaya gayret etti. Arabaya varıp ikinci kez yolcu koltuğunda yerime alırken, Cenk'in de o defasında yanıma yerleştiğine emindim. Motorun sesini duyduğumda, ayrılmadan önce dizlerime kenetlenmiş bakışlarımı yukarıya kaldırıp Ilgaz'ın durduğunu düşündüğüm yere baktım. Oradaydı. Cenk'e değil bana bakıyordu ve gözlerinin içi beklediğim gibi pişmanlıkla dolu değil, tıpkı benim gibi hayal kırıklıklarıyla doluydu. Sanki anlattığı yalanları inanmamı beklerken, onu yüzüstü bırakmışım, suçüstü basmışım ve yarattığı her bir içi dolu hayal kutularını birer birer kırmışım gibiydi. Farklı sebeplerden aynı duyguların mahkumu iki yansıma gibiydik.

Cenk'e eve gitmek istediğimi söylemek dışında başka bir cümle sarf edememiştim. Ilgaz'ın gerçekten o gece olanları biliyor olduğu gerçeğine ve hatta bunu Lara'nın da öğrenmiş olduğu düşüncesine katlanamıyordum. Cenk'in düşündüğü gibi olmadığının farkındaydım. Ilgaz, beni korumuyordu; kaybetmekten yanaysa hiç şüphesi yoktu. Üstelik beni ve diğerlerini şaşırtacak olan ne hazırlıyor olabilirlerdi merak ediyordum; fakat umurumda değildi. O veya bu şekilde beni herhangi bir plana dahil edemeyeceklerdi artık. Maskeler düşmüş, oyun bitmişti.

Yaşadığım evin yoluna girdiğimizi fark edemeden ben, Cenk, arabasını bizim evin önünde durdurmuştu bile.

"Cenk, Ilgaz'ı ne hakkında uyarmıştın?" diye sordum kısık ama Cenk'in işittiğine emin olduğum bir ses tonuyla.

Cenk bakışlarını, sanki hala arabası hareket ediyormuşçasına yoldan ayırmayarak derin bir nefes alıp verdi.

"Tüm bunlardan şüphelendiğim zaman seni üzecek bir şey yapmaması için uyarmıştım." derken hala yüzüme bakamıyordu.

"Anlıyorum. Her şey için teşekkürler." dedikten sonra Cenk'in verdiği cevabı hayal meyal duyarak arabadan indim ve evin kapısına ulaştıktan sonra kimseye görünmemeye özen göstererek odamı buldum.

Tek düşündüğüm şey ağlamaya başlamadan önce uyuyakalabilmekti.


Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

516K 27.1K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
597K 32.1K 57
Alışılmışın biraz dışında olan bir gerçek aile kurgusudur. Yani,nasıl anlatılır bilmiyorum.Ama galiba "Gül" ailesinden değilim. Biliyordum. Benim gib...
5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
658K 20.3K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!