Ölüm Meleği...#wattys2016

Von dmteks

6M 272K 34.7K

Hayatım boyunca öldürmek için yetiştirildim... Bunun normal olduğu öğretildi bana.... Ama şimdi bir ölü yeri... Mehr

Başlangıç...
Yeni İş...
Karşılıksız...
İçeri Giriş...
Korkuyorumm...
Geçmişin Sözü...
Yardım...
Koruma...
Pişman Olacağım...
Ölemezsin...
Fatma'nın Karanlığı...
Senden Nefret Ediyorum...
Bırakamam...
Kendimden Nefret Ediyorum...
Hissediyorum...
Yeni Kız...
Ölümden Korkuyorum...
Hatıralar...
Hoşçakal...
Darren...
Ölüme Geleceğim...
Ona Gideceğim...
Bu Son...
Son Kez...
Yeni Hayat...
Yine, Yeniden...
Eskiden Bir Parça...
Seni Özledim...
Senden Vazgeçmek...
Kimi Seçerdin...
Seni İstiyorum...
Seni Seviyorum...
Geri Dönüş...
Kimsin Sen...
Duyuru...!!!
Benimsin...
Noyan...
Hisset...
Bebeğim...
Artık Son...
Ya Bebeğim, Ya Kardeşim...
Elveda...
İlk Aşk...
Tanıdık...
İkizim...
Üzgünüm...
Kayıp...
Asrın'ın Karanlığı
Ateş'in Öfkesi...
Geri Gel...
Gerçek Aşk Fedakarlık İster...
Bizim Için...
Duru ve Rüzgar...
Son Bir Şey...
DUYURU !!!
Özel Bölüm 1...
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5
Son Duyuru !!!

Final...

112K 4.4K 1.4K
Von dmteks


Medyada ki parça veda hediyem. Mutlaka dinleyin...

(Ali Karahanlı'dan)

İçinde hep hüzünle yaşarken, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Sadece gözlerinin içine bakıp, seviyorum demesini beklersin. O sözlerin o dudaklardan hiç çıkmayacağını bilerek. Ama yinede umut edersin. İşte bu hayaldir.

Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. O an her şey bitsin istersin, ama dudaklarından çıkanla kalbinden geçen aynı değildir. O an öfken kalbini ele geçirir. Kabullenmesen de bitmiştir. İşte bu acıdır.

Ondaki sıcaklığı, kokuyu kimsede bulamazsın. Kimse onun gibi gülmez, dokunamaz ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahrolsan da geri dönemezsin. İşte bu hüzündür.

Nefes alamaz hale gelir, daralırsın. Bir kaç saatlik uykuya hasret kalırsın. Çünkü bilirsin ki gözlerini kapattığın an hayalini göreceksin. Bir anlıkta olsa onu görmek ölen ruhuna hayat verir tekrar. İşte bu huzurdur.

Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin. Birde böyle zamanlarda beklemek ölüm gibi gelir insana ve zamanla ölüm fikride tek çözümün olur. Ama geri dönerse diye ölmezsin. Katlanırsın bu derin acıya. İşte bu sabırdır.

Hayat devam ediyordur ama her şey yarım, tatsız, sönük. Hep bir yanın eksiktir. Kalbin eskisi gibi atmaz, başka aşklarda kalbini kandıramaz. Çünkü sen ona mühürlenmişsindir. O başkalarıyla mutlu bir hayat yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İşte bu aşktır.

Gitme vakti gelmiştir artık. Bilirsin ki gideceğin yerde büyük fırtınalar, deli dalgalar seni bekliyor. Ama zaten bunun için gitmek istersin. O dalgalarda kaybolup, seni her gün öldüren bu acıdan kurtulmak istersin. Kabullenemesen de bitmiştir artık. İşte bu da sondur.

Belki bir umut, bir şans. Asrın ve Ateş'i bıraktıktan iki gün sonra Berrin'i buldum. Ben Ali Karahanlı. Herkesin önünde titrediği, dünyanın en büyük gücünü elinde tutan adam o an onun karşısına çıkmaya korktum. İlk defa elimin, ayağım titrediğini hissettim. Evet korkuyordum. Ondan özür dilemeye yüzüm yoktu. Ona beni affet demeye cesaretim yoktu ama her şeye rağmen bir umut, küçücük bir umutla kendimi onun yanında buldum. Kafenin dışından onu izlerken, ne kadar zaman geçerse geçsin hala onu ilk gördüğüm zamanki kadar güzel olması büyülemişti. Yılların verdiğin çizgiler dışında değişen hiçbir şey yoktu. Yıllarca onu unuttuğumu söyleyerek kendimi kandırmışım. Ölü sandığım kalbim deli gibi atarken, sanki oda uzun zamandır onu bekliyormuş gibi canlanmıştı. Ona gitmek istiyorum, onunla olmak istiyorum, çocuklarımla olmak istiyorum. Ama ölümüne korkuyorum.

Ayaklarım son bir cesaret ona gidecekken içeri giren Asrın ve Noyan ile olduğum yerde kala kaldım. Onlar benim yapamadığımı yapıp, onu sarmışlardı. Berrin'i en son ne zaman bu kadar mutlu gördüğümü hatırlamıyorum. O mutluydu. Gerçekten mutlu.

Böyle güzel bir tabloyu lekelemek istemiyorum. Asrın haklıydı, onların başına gelenler, hepsi benim suçum. Onu bir kere dinleseydim bunların hiçbiri olmazdı. Çocuklarım bunca acı çekmek zorunda kalmazdı.Asrın Ölüm Meleği olmazdı. Bir kere daha onlara zarar veremem.

Bunu istemesem de onlardan uzak duracaktım. Hepsi kocaman bir aile olmuştu. Birbirlerini kollayan ve gerekirse canlarını veren kocaman bir aile. Benim orada yerim yoktu. Artık savaşmaya da, direnmeye de gücüm yoktu. Bırakmanın zamanı gelmişti.

"Efendim her şey hazır. Sizi bekliyoruz." diyen adamım eğilerek selam verdikten sonra dışarı çıkıp, beni beklemeye başladı.

Arda olanlardan sonra elimden kaçmış, en güçlü rakiplerimden olan Hilmi Tok ile işbirliği yapmıştı. Bunca şeyden sonra bunu yapacak cesareti nereden bulduğunu merak ediyordum ama işin kötüsü Arda kimsenin bilmediği çoğu zayıf noktamı biliyordu. Bunlardan biri de Asrın'a karşı olan ilgimdi. O Asrın'ın Ölüm Meleği olduğunu biliyordu. Şimdi ise beni kendi mekanlarına ayaklarına çağırıyorlardı.

Bunu bir tuzak olduğunu biliyorum ama gitmesem Arda'nın Asrın ve diğerlerine zarar vermek için Hilmi'yi kullanacağını da biliyorum. Belkide bu sayede Berrin ve çocuklarımdan özür dileyebilirim. Onlar için yazdığım mektubumu elime alarak dışarı çıktım. Beni kapının hemen önünde bekleyen sadık adamın Serdar'a mektubu verirken;

"Eğer gittiğimiz yerden sağ çıkamazsam bu mektubu üstünde ki adrese ulaştır." Serdar şaşkın bir şekilde yüzüme bakarken, gülümsedim. Sağ omzunu sıkarken;

"Her şey için sağol Serdar. Sen iyi güvenilir birisin." dedim.

"Efendim böyle konuşmayın. Canımız pahasına sizi koruyacağımızı biliyorsunuz."

"Biliyorum Serdar. Biliyorum." dedikten sonra yavaşça çıkışa yöneldim. Büyük merdivenlerden inerken sağlı ve solu dizilmiş tüm çalışanlarım eğilerek selam veriyordu. Yürümeye devam ederken hepsine tek tek baktım. Bana saygı duyuyorlardı. Peki ben bunu hak eden biri miyim?

Bahçeye çıktığımda ardı ardına on tane siyah araba dizilmiş, her birinin başında beş adam vardı. Hepsine baktıktan sonra Serdar'a dönüp,

"Tek araba gideceğim. Sadece ben." dedim.

"Ama efen-" diyen sözünü bakışlarım kestiğinde mahcupça bakışlarını yere eğerek;

"Emredersiniz efendim." dedi. Arabaya bindiğimde;

"Hilmi beyin mekanına değil mi efendim?" diyen şöföre sadece kafamı salladım. Onları kendimi affettirmek için gidiyordum ama içimde öyle bir özlem var ki gitmemi engellemek ister gibi. Onları tekrar görmek istiyordum ama görürsem gidememekten korkuyorum. Şu halime bakın, kısa bir süre önce hayatıma giren birkaç insan, o kısa sürede hayatım olmuştu adete. Umarım bu yaptıklarımın bedelini öderdi.

Sonunda Hilmi şerefsizinin mekanı vardığımda arabadan inip ceketimi çıkardım. Ceketi arabaya atarken kollarımı kıvırıp silahımı belime koydum. Şöföre gitmesini söyledikten sonra bende mekana doğru ilerledim. Beni gören korumalar birkaç adım geriledi. Doğrusu bu gururumu okşamıştı.

İçlerinde bir aptal tereddütle önümde dikildiğinde beni aramak istediğini anlamıştım. Hiçbir şey söylemeden sadece bakışlarımla siktirip gitmesi ima ettiğimde hemen yanında ki arkadaşı onu kolundan tutup, önümden çekti. En azından içlerinde akıllıları var.

Yerin altındaki mekana girdiğimde etrafı kaplamış sigara ve alkol kokusu ne kadar tanıdık olsa da rahatsız etmişti.

"Kendi gibi pis mekanı..." diyerek kendi kendime söylenmemi hemen sağımda biten Hilmi bölmüştü.

"Buraya mekanımı denetlemeye gelmediğin herhalde." dediğinde yüzünde şuan ki durumdan hoşnut bir gülümseme vardı.

"Buraya tek gelecek kadar kaçık olduğunu düşünmemiştim."

"Senin gibi biri için şöförümü bile yormak istemedim." dediğimde yüzündeki gülümseme anında silinmişti. Adamlarına beni tutmalarını söylediğinde iki tanesi üstüme yürüdü ama kafamı eğerek sinirle baktığımda anında durdular.

"Senin mekanında senin sözünden çok benim bakışlarımın etkili olması gurur kırıcı olmalı ha Hilmi."

"İstediğin gibi olsun Karahanlı ama bu mekandan sağ çıkamayacağını bil."

"Sorun değil ama ondan önce birini görmek istiyorum."

"Son arzun mu yani. Hay hay seve seve. Kim?"

"Bana ihanet eden o alcağı." dediğimde kafasıyla adamlarına arka tarafı işaret etti. Bana geçmem için tek elini uzaktan yön verdiğinde kibarlıktan çok bu durumdan eğlenen bir manyağa benziyordu. Gösterdiği yere ilerlerken Hilmi'in odası olduğunu tahmin ettiğim bir yere girdik. Doğru tahmin, burası Hilmi piçinin ofisi ve içeride deri koltuğa yayılmış Arda.

Onu görünce bütün sinirim tepeme toplandı ama şuan da öfkeme yenik düşemezdim. Onların önünde başım dik olacaktım, son anımda bile. Beni gören Arda korkuyla yerinden sıçrarken, birkaç adım geriledi. En azında kimden korkması gerektiğini biliyor hala.

"Bana son arzumu sormuştun değil mi Hilmi." dediğimde gözlerim biran olsun Arda'dan ayrılmıyordu.

"Evet. Tabi ki." hala sinsince gülerken ne yapacağımı izliyordu.

"O zaman bu piçi öldür. Ben elimi kirletmek istemeyeceğim kadar değersiz." Arda korkudan bir bana birde Hilmi'ye bakarken neredeyse yalvarmak üzere gibiydi.

"Nedense bu kızgınlığın sadece sana ihanetten olduğuna inanmıyorum Karahanlı. Sanki... Sanki daha başka bir şeyler var. Daha değerli..." dediğinde hızla ona döndüm. Neden bahsediyordu bu piç.

"Ne o bilmediğimi mi sandın? Ölüm Meleği ile iş birliği yapıyormuşsun. Ha birde kimdi o. Kim. Kim. Ha hatırladım. Berrin varmış. Eski sevgilin." dediğinde geldiğimden beri tutmaya çalıştığım tüm öfkem dışarı çıkmıştı. Hızla Hilmi'ye koşarken korumaları beni tuttu. O bundan mutlu bir şekilde kahkaha atarken, sonunda zayıf noktamı bulmuştu. Arda piçi ona bildikleri anlatmış. Her ne kadar hepsini bilmese de Asrın ve Berrin hakkında anlattıkları yeterdi.

"Bak sen şu işe. Sonunda yenilmez Karahanlı'yı yenecek bir yol buldum. Ama boşuna çırpınıyorsun, adamlarım çoktan eski sevgilini ziyarete gitti. Onlara canlı getirmelerini ama öncesinde istedikleri kadar eğlenebileceklerini söyledim. Umarım senin için sorun olmaz." dediğinde hızla adamlardan kurtulup, Hilmi'nin gırtlağına çöktüm. Ellerimin arasında çırpınırken onu kurtaran yine adamları olmuştu. Bir tanesi bana tekme atarak dizlerimin üstüne çökmemi sağlarken, diğerleri de omuzlarımdan bastırarak kalkmamı engelliyordu. Bu sırada silahımı da belimde aldıklarında hepten güçsüz kalmıştım. Buraya ne için gelmiştim ne ile karşılaştım. Lanet olsun biran önce buradan kurtulup, onlara yardım etmem gerek.

"Bunu ödeteceğim sana Karahanlı." diyen Hilmi hala boğazını tutarak nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Kendine geldiğinde yanında ki adama elini uzattı. Adamı Hilmi'nin avucuna silahını verdiğinde yavaşça bana yaklaştı. Silahı kafama tutarak;

"Bu kadar kısa sürmesini istemezdim ama senden sonra eski sevgilinle planlarım var. Lütfen kusuruma bakma." acı çekmemden zevk alıyordu resmen. Bunu ona yaşatmak istemezdim ama söz konusu Berrin olduğunda kendime engel olamıyorum. Gözlerimi kırpmadan ona bakarken, duyduğum silah sesiyle kendimi yokladım. Ama vurulan ben değil, Hilmi piçinin eliydi.

Biranda Hilmi'nin ofisini saran adamlarla şaşkınca baka kaldım. Bu adamlar bana ait değildi. Hızla kapıya döndüğümde ortada siyahlar içinde tüm görkemiyle Ölüm Meleği, hemen sağında Ateş Dinçer ve solunda Noyan. Onların ne işi vardı burada? Asrın beni geçip, Hilmi'nin yanına gittiğinde Hilmi korkudan tir tir titriyordu. Bu kadar aciz bir adam midemi bulandırıyor.

"Sevgili Hilmi Tok. Az önce o silahı tutuğun adamın kim olduğunu biliyor musun?" diyerek kafasıyla beni gösterdiğinde ne yapmaya çalıştığını izliyordum. Hilmi hızla kafasını salladığında;

"Kim?" dedi Asrın.

"K-Karahanlı... A-Ali Karahanlı..."

"Yanlış cevap Hilmi." dedikten sonra maskesini çıkardı. Herkes şok içinde Asrın'a bakarken bunu neden yaptığını anlamaya çalışıyordum. Hilmi gözlerini Asrın'dan alamazken, Asrın silahını Hilmi'nin kafasına dayadı.

"O kafasına silah dayadığın adam benim babam." dedi. Onlar beni için mi gelmişti burada. Ama nasıl. Asrın bana dönerek yanıma geldiğinde Noyan da diğer tarafıma geçti. Ateş Arda'nın ensesinden tutup, yere çömelttiğinde;

"Bu piç benim..." dedi. Böyle bir şeyin olacağını asla düşünmezdim. Çocuklarım benim için gelmişti. Bana gelmişti.

"Bitirelim şu işi baba. Dışarı da seni sabırsızlıkla bekleyen biri var." diyen Noyan'a şaşkınca bakarken, neden bahsettiğini anlamaya çalışıyordum. Yoksa B-Berrin miydi? Bu imkansız. O beni affetmez. Ama yinede Noyan'a bakarak kafamı salladığımda, diğer tarafımda hissettiğim sıcaklıkla Asrın'ın en sevdiğim gülümsemesiyle elimi tuttuğunu fark ettim. O Ölüm Meleğiydi ama elleri bir meleğin elleri kadar sıcaktı. Bende büyük ellerimle tutuşuna karşılık verdiğimde, beni çıkışa doğru sürükledi.

Hemen arkamda duyduğum tek kurşun sesiyle Ateş'in Arda'yı yaraladığını gördüm. Hemen arkamızdan gelirken;

"Temizleyin..." diyerek adamlarına emir verdi. Bir çıkarken içeride büyük bir kaos vardı. En son Hilmi'nin yalvarışları arasında orayı terk ettik.

Dışarı çıktığımda hala Asrın'ın ellini tutuyordum. Bir süre ilerledikten sonra arkası dönük tanıdık simayı görünce kalp atışlarım hızlandı. Asrın elimi bırakıp, bana kafasıyla hadi derken, Noyan da eliyle öne itiyordu. Bu garip bir histi ve garip bir durum. Onca yıl sonra ona çocuklarımın zorlamasıyla yaklaşacağımı hayal dahi edemezdim.

Bir adım attığımda Ateş'in öksürmesiyle yüzüne, sesine, kendisine hasret kaldığım kadın döndü bana. Aynı gözler, aynı bakış, aynı kadın. Ellerini ağzına kapattığında ağlamak üzereydi. Hem heyecanlı, hemde şaşkındı. Tıpkı benim gibi.

"Berrin..." dediğimde sınırda tuttuğu gözyaşı yanağından süzüldü. Hızla elini ağzından çektiğinde tüm öfkesini kusar gibi konuşmaya başladı.

"Böyle mi gidecektin Ali. Böyle mi veda ediyorsun. Ben bunca senenin hesabını sana sormak için hazır beklerken, sen bir korkak gibi kaçıyor muydun? Ölmek çözüm değil, en kolay yol Ali. Bana bunu yapmaya hakkın yok. Beni ikinci defa bırakıp, gitmeye hakkın yok. Sana seni çok özlediğimi söyleyemeden gitmeye hakkın yok. Seni hala sevdiğimi söy--" nefes dahi almadan söylediklerini kesen dudaklarım olmuştu. Hasret kaldığım, sıcaklığı ve tadı değişmeyen dudaklar. Arkamda duyduğum alkış ve gülme seslerine aldırmadan onu öperken zaman durmuştu. Artık sadece o ve ben vardık.

Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları ve yıllar da yılları kovalamıştı. Onunla duran zaman, yine onunla akmaya başlamıştı. Yine onunla canlanmıştı. Kollarımın arasında yüzüme bakarken, ne kadar süredir bu şekilde olduğumuzu hatırlamıyordum ama umurumda da değildi. Onunla olduğum sürece artık hiçbir şey umurumda değildi. Ama sonra bir eksiklik hissettim. Gözlerimi sevdiğim kadından ayırarak arkamızda tüm içtenliğiyle bizi izleyen çocuklarıma baktım. Tek elimi kaldırıp, gelmelerini işaret ettiğimde Asrın hiç düşünmeden kollarımın arasına koştu. Meleğimin kokusu da tıpkı annesine benziyordu. Ona sıkıca sarılıp, kafasını öptükten sonra Noyan'a döndüm. Yavaş ve tereddütlü adımlarla yaklaşıyordu. Asrın'ın ona uzattığı elle o da aramıza katıldığında tüm ailemi kollarımın arasında toplamıştım. Hayatımda ile ilk defa huzurun gerçekten ne alma geldiğini öğreniyordum. Bu anlatılanlardan çok daha muhteşemdi. Bu dünyada cenneti yaşamak gibi. Onlarla yeni bir hayata fazlasıyla hazırdım.

(Ateş'ten)

Kafeyi basan adamlardan Hilmi Tok isminde ki bir adamın Karahanlı'yı öldürmek üzere olduğunu öğrendik. Adamları etkisiz hale getirdikten sonra biraz şiddetle amaçlarını öğrendik. Asrın Karahanlı'nın oraya tek gitmesinin kendi sonunu hazırlamak için olduğunu anlamıştı. Bunu duyan Berrin annede çılgına dönmüştü. Her ne olursa olsun o hala Karahanlı'ya aşık.

Şuanda bunun en güzel kanıtı gözlerimin önünde. Meleğim hak ettiği hayata yıllar sonra kavuşmuştu. Anne, baba ve kardeşinin yanında, kollarının arasında hiç olmadığı kadar huzurluydu. Tıpkı onu ilk gördüğüm günkü gibi, saf ve masum. İşte gerçek Asrın buydu.

O günden sonra Karahanlı ve Berrin anne bir haftalık bir tatile çıktılar. Asrın'ın dediğine göre gittikleri yer üniversite okudukları şehirmiş. İlk tanıştıkları yer. İkisinin de buna ihtiyacı vardı. Bizde bu sırada Asrın ile eski evimize geri taşınmıştık. Asrın, Büşra ve Fatma bebekler için güzel bir o da dizayn etmişti. Sonunda ailemle güzel bir hayata başlamayı hayal ederken, ailem dışında ki ziyaretçilerin evimizden çıkmaması sinirimi bozuyordu. Sadece meleğim ve bebeklerimizle birkaç gün geçirmeye ihtiyacım vardı. Ama çocuklar bir türlü rahat vermiyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla ya da sevgilimin öpücüğüyle uyanmak yerine Darren'ın borazan sesiyle yataktan fırladım. Elime aldığım beyzbol sopasıyla aşağı indiğimde yine tüm çetenin burada olduğunu gördüm.

"Sizin eviniz yok mu lan? Ne her Allah'ın günü buradasınız?" diye sinirle bağırdığımda hepsi korkuyla bana bakıyordu. O sırada üzeri ıslak Darren'ı görünce hızla ona doğru ilerledim. Anında kaçıp mutfağa girdiğinde bende peşinden koştum. İçeri girdiğinde kucağında Rüzgar ile bana tüm güzelliğiyle bakan aşkımı gördüm. Onları görünce sinirim anında geçiyordu. Darren Asrın'ın arkasına saklanmış, korkuyla bana bakarken;

"Çık lan oradan..." dedim.

"Ya çıkayım da kır kafamı. Ben sizin ailenizin stres topu muyum? Önüne gelen hırsını benden çıkarıyor?"

"Lan sabah sabah senin borozan sesinle uyanmak zorunda mıyım? Ne bok yemeye bu saate geldin?"

"Birincisi senin güzel suratın için değil, bebekleri görmeye geldim. İkincisi oğlunda tıpkı senin gibi, sen ağzıma sıçarken o üzerime işedi. Yeter be yeter benim ki de can. Bu ne arkadaşım, bir insan bu kadar da dışlanmaz ki. Bebeğinden büyüğüne herkes tarafında şiddet görüyorum. Ben Amerika'ya dönüyorum. Daha fazla bu seviyesiz ortamda duramam..." diye söylenerek kapıdan çıkıp, gitti. Arkasından öylece bakarken;

"Üzerini değiştir, birazdan kahvaltı hazır olur." diye bağırdı Asrın. Hemen arkasından mutfak kapısından kafasını uzatan Darren;

"Pankeklerin hepsi benim, Büşra'ya verme." dedikten sonra tekrar gitti. Asrın'a döndüğümde bir süre birbirimize baktıktan sonra büyük bir kahkaha attık. Bu çocuğa uzun süre kızmak mümkün değildi. Sevgilim ve oğlumun yanına ilerlerken, Rüzgarın yanağından ve aşkımın da dudaklarından kocaman bir öpücük aldım.

"Bu çocuğa olan zaafını şimdi anladım. Her ne olursa olsun, insanı mutlu ediyor."

"Ama büyük mutluluğum sen ve ikizler." diyen sevgilime tam sarılacakken, içeri tekrar Darren girdi.

"Bu arada Ateş, oğlunun mahvettiği kıyafetler için senin gardolabına dadanacağım söylemeyi unuttum." diyerek tekrar hızla uzaklaştı.

"Mutluluk mu dedim. Bu çocuk benim elimde kalır." dedikten sonra Asrın'ın dudaklarıyla kendime geldim. Bu kız benim en büyük şansımdı. Sonra oğlumu kucağıma tutuşturarak;

"Ben sofrayı kurana kadar Rüzgar'a bak." dedi. Oğlumu kucağıma alıp, mutfaktan çıktığımda gözüm kızımı aradı. O neredeydi?

İçeri girdiğimde Büşra ve Fatma'nın bahçede sofrayı hazırladığını gördüm. Emir ve Noyan ise havuz başında kurulmuş, derin bir sohbet içindelerdi.

"Kızım nerede?" diye sorduğumda Noyan;

"Koray ve Uras kızın için kavga ediyor. Arka bahçeye bak." dedi. Bu da ne demekti lan. Kızıma ne yapıyor bunlar? Hızla kucağımda Rüzgar ile arka bahçeye ilerlediğimde Koray ve Uras'ın çimler üzerinde karşılıklı oturduğunu, Duru'yu da tam ortalarına oturtmuş, kendilerine gelmesi için kıçlarını yırttıklarını gördüm.

"Hadi meleğim, hadi güzelim Koray amcaya gel. Biliyorum en çok beni seviyorsun gel de Uras amca göt olsun."

"Bir bebeğin yanında küfür edilir mi göt herif. Ağzını topla. Duru kızım Uras amcaya gel sen. Koray amcan pis kaka."

"Diyene bak. Sen ne dedin şimdi? Götün kibar versiyonu mu?"

"Kes lan Duru beni daha çok seviyor diye kıskanma." ikisinin kavgasına ortada kalmış zavallı kızım garip garip bakarken, yanlarına gelen Darren;

"Duru dayıya gel kızım." diyerek kollarını açtığında Duru'm hiç düşünmeden Darren'a emekledi. Bu hareketine Uras ve Koray şaşkınlık ve kızgınlıkla bakarken gülmeden edemedim. Duru'yu kucağına alan Darren yanımızdan geçerken Rüzgar'a bakarak;

"Üzerimdeki sidik kokun geçene kadar bir süre görüşmeyelim Rüzgar bey." dedi. Rüzgar sanki anlamış gibi kahkaha attığında;

"Tanrım bu çocuk gerçekten küçük bir aynştayn. Karahanlı'nın adamı falan olmasın." dedi. Buna bende kahkaha atarken Rüzgar iki kolunu boynuma sardı. O küçük ellerin verdiği sıcaklık hiçbir şeyde yoktu. Darren ile ön bahçeye ilerlerken annemi görmemle şaşırdım.

"Anne sende mi?" dediğimde yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirerek bana yaklaştı ve Rüzgar'ı kucağımdan aldı.

"Tabi ki bende... Bende çeteden değil miyim?" dedi. Yanağına küçük bir öpücük kondurup, meleğimin yanına gittiğimde bitirmek üzere oldu pankekleri tabağa yerleştiriyordu. Arkasından sarılıp, boynunu öptüğümde kafasını yana çevirerek bana daha çok yer açmıştı. Sarılışım sıkılaşırken onu kendime daha çok çekiyordum. Her saniye birlikte olsak bile ona olan özlemim dinmiyordu. Ömür boyu kollarımın arasında kalsa bile dinmeyecekti. Onu kendime çevirerek bana bakmasını sağladım.

"Seni seviyorum meleğim." aramızdaki mesafeyi sıfıra indirerek kollarını boynuma sararken;

"Bende seni seviyorum çilekli pastam." dedi.

"Oh my god. Asrın ev hanımlığı seni bozmuş. İyice vıcık bir çift oldunuz." ve tabi yine en güzel anımızın içine eden Darren buradaydı. Bu adam özellikle mi ayarlıyordu böyle zamanları.

"Lan ben senin--" diyerek tam üstüne atlayacakken kolumdan tutan Asrın ile olduğum yerde kaldım.

"Bana dokunursan, bunu herkese yayarım Ateş Dinçer." deyip mutfaktan kaçtı. Bizde arkasından çıktığımızda herkesin masa da oturmuş, kahvaltı için bizi bekliyordu. Duru Noyan'ın kucağındayken, Rüzgar da annemdeydi. İkisinde keyfi yerinde gülücükler saçarken onları görüp de mutlu olmamak imkansızdı. Asrın ve çocuklarımla yalnız kalamıyorum diye kızıyorum ama onlarla hayat başka güzeldi. Sevdiklerimizle, ailemizle. Masa da ki geniş ailemize bakarken meleğimin kulağına eğilip;

"Sanırım onlara bir ömür katlanabilirim." dedim. Bana en içten gülümsemesini sunarken, Koray'ın dediği şeyle şok oldum.

"Uras abi cnm nasıl ÇİLEKLİ PASTA aşerdi var ya."

"Gebe misin lan? Ama doğru ya gebe olmayanların da canı çekebiliyor." diyerek bana baktığında kaçmak üzere olan Darren' baktım. Lanet piç, şimdi bittin sen.

"Bir ömür katlanmak mı dedim. Unut bunu." dedikten sonra Asrın'a, Darren'ı kovalamaya başladım.

"Ateş, eti de kemiği de senin." diye bağıran Büşra ve kahkaha atan diğerlerini umursamadan tüm evde Darren'ı kovalarken, bunu gerçekten sinirli olduğum için değildi, bu durumu sevdiğim için yaptığımı biliyordum ve bir ömür onlara katlanmaya hazırdım.

Ertesi sabah inanılamaz bir sessizlikte uyanmam garip bir şeylerin olduğuna işaretti. Yanımda Asrın'ı görememek içimdeki korkuyu büyütürken, bebeklerinde yataklarında olmaması iyice telaşlandırmıştı. Hızla tüm evi aramama rağmen hiçbiri yoktu. Çocukları aradığımda onlarında bir şeyden haberi olmaması içimdeki korkuyu ikiye katlamıştı. Bir kez daha onları kaybedemezdim. Hızla üstüme değiştirip, tam kapıdan çıkacakken, telefonuma gelen mesajla kapı girişinde kala kaldım.

"Ateş babam bizi kaçırdı, yardım et." Asrın'ın attığı mesajla gördüklerime şok olurken, Karahanlı'ya saymadığım şey kalmadı. Bu adam hangi ara döndü de meleği ve çocuklarımı kaçırdı. Her şey düzene girdi derken yine sarpa sarıyordu adeta. Evden çıkarken, çocuklara mesaj çekerek Karahanlı'nın evine gelmelerini söyledim. Son gaz oraya giderken, vardığımda hemen kapıda arabalarına yaslanmış, Koray, Emir ve Uras'ı görünce hızla yanlarına gittim.

"Gidelim..." dedikten sonra tekrar arabalara atlayıp, Karahanlı'nın saray gibi köşkünün bahçesine girdik. Eve ulaşmak araba ile bile zaman alıyordu. Sonunda eve vardığımızda korumalar bizi durdurmak yerine yolu gösteriyorlardı. Bu işte bir gariplik olduğu belliydi ama ne?

Sonunda eve girdiğimizde Karahanlı, Berrin anne, Asrın ve Noyan'ı salonda Duru ve Rüzgar'la oynarken buldum. Bu nasıl bir kaçırmaydı. Beni gören Asrın en tatlı gülümsemesiyle bana bakarken, Karahanlı oynadığı Duru'yu Noyan'a uzatıp, ayağa kalktı.

"Hoş geldin Ateş Dinçer." bu rahatlıkta neydi?

"Pek hoş gelmedim Karahanlı. Asrın ve çocuklarımı alı koymakta ne demek?"

"Kızım ve torunlarımı yanımda tutmak istememde garip ne var?"

"Onlar benim, bana ait Karahanlı." rahatlığı sinirimi bozarken, devam etti.

"Sana mı ait. Hiçte bile." dediğinde artık sınırlarımın sonuna gelmiştim.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dediğimde yüzünde ki sinir bozucu gülümseme yerini korkutucu bir görünüşe bürümüştü.

"Diyorum ki. Asrın'ın senin olabilmesi için önce evli olmanız gerek. Ayrıca çocuklarda henüz nüfusuna kayıtlı değil, bu da demek oluyor ki onlar sana değil bana ait." diyerek elinde tuttuğu resmi kimlikleri bana uzattı. O Asrın ve Noyan'ı üstüne almıştı. Lanet olsun ben bunu nasıl düşünemedim. Tabi ki onunla evlenecektim ama onca olay arasında aklımdan çıkmış.

"Ben.. Yani.." diye kekelemeye başladığımda;

"Yanisi eğer onları istiyorsan gelip, usulünce isteyeceksin Dinçer. Eğer uygun görürsem veririm." dediğinde eski sevecenliğine geri dönmüştü. Demek birde uygun görürse.

"Asrın..." dediğimde o da ayağa kalkarak babasının arkasına saklandı.

"Babamı duydun Ateş. O ne derse o." dediğinde elimde olmadan gülümsemiştim. Onun bu hallerine hala alışamadım. Ama inanılmaz şekilde hoşuma gidiyordu.

"Peki o zaman akşama hazır olun. En uygun şekilde sizi ziyaret edeceğiz." dediğimde Berrin anne panik olmuştu.

"Bu akşam mı? Ama bu çok hızlı."

"Bana kalsa hemen şimdi götürürüm ama en iyisi usulünce. Ali babamında dediği gibi." dediğimde Karahanlı'nın yüzündeki gülümseme genişlemişti. Çocuklarıma ve sevdiğime son kez baktıktan sonra çocuklara gidelim diyerek oradan ayrıldık. Daha kapıdan çıkmadan annemi arayarak akşam için hazır olmasını söyledim. Organizasyonun büyük kısmını Fatma ve Büşra üstlenecekti.

"Abi ben kız istemeleri söylentiler dışında hiç görmedim. Ne yapacağız." diyen Koray'a gülerken;

"Bu işi annem ve kızlar halleder. Hem size de tecrübe oğlum, ileride sizinde işinize yarayacak." dediğimde Uras'ta Koray da şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bu hallerine gülerken, arabama atlayıp, hazırlıklar için yola koyuldum. Bu arada son bir eksiğim vardı, en başından beri yapmam gereken ama anca fırsatım olan. Onu da yarın halledebilirdim.

(Asrın'dan)

Babamın dün akşam attığı mesajla sabah erkenden kaçar gibi evden çıktık. Ateş'in öğrendiğinde çılgına döneceğini biliyordum ama babamı kıramamıştım. Ateş'in evlenmek istediğini biliyordum ama yaşananlardan sonra arada kaynaması normaldi. Ona güveniyordum ve ne zaman isterse o zaman olsun isterdim ama babamın bunu benden rica etmesi işleri değiştirmişti.

"Bunca zaman sonra sadece sizin mutluluğunuzu istiyorum. Lütfen bunu bana çok görme." dediğinde onu kıramamış planına alet olmuştum. Hem bunun eğlenceli olacağı kesindi. Buna Ateş'i gördüğümde daha da emin oldum. Babamın karşısında önce sinirliyken, sonrasında kedi gibi uysallaşıp, utanmıştı. Ona nasıl kıyarım.

Ateş'ler gittikten sonra annem bir panikle evi ayağa kaldırdı. Ne yapacağını, nereden başlayacağını bilmezken yardıma gelen Darren ile birazda olsa sakinleşmişti. Şimdi bakıyorum da aramıza giren onca yıl yokmuş gibi bağlıydık birbirimize. O kadar samimiydik. Herkes akşam için deli gibi koştururken, ben aval aval onları izliyordum. Bir ara annemin çıkıp, hazırlanmam için dürtmesiyle ayak altından kovuldum. Çocuklarımı yatırdıktan sonra babamın benim için hazırlattığı odaya gittiğimde, ellerinde çeşit çeşit kıyafetlerle bana gülümseyen kadınlar gördüm. Sizdi kimsiniz dediğimde kapıdan giren babamla bakışlarım ona döndü.

"Ateş'in bu kadar erken davranacağını biliyordum. O yüzden önden küçük bir hazırlık yaptım. Akşam için sana yardımcı olacaklar." bu lükse alışıktım ama ilgiye değil. Bir babanın güven veren kollarını ve bir annenin sıcaklığını hissetmeyeli yıllar olmuştu.

"Teşekkür ederim ama kıyafetler için değil, düşündüğün için..." dedikten sonra ona sıkı sıkı sarıldım. Aynı karşılığı anında aldığımda artık her şey daha farklı ve güzel olacağına emindim.

Sonunda akşam olduğunda Ateş'i elinde çiçek ve çikolatalarla görmeyi dört gözle bekliyordum. Koskoca Ateş Dinçer Allah'ın emri peygamberin kavliyle kız isteyecekti. Bu anı benim gibi ölümsüzleştirmek isteyen Darren ve Noyan gizlice kamera kurmuşlardı. Darren ileride Ateş'i bununla tehdit edeceğini söylerken, Noyan para sızdırma peşindeydi. Şantajcılar.

Beklenen zil duyulduğunda Noyan hızla kapıya koştu. Önde Zerrin anne hemen arkasında Ateş ve tüm çete içeri girdi. Çiçekler Ateş'te iken çikolatalar Koray'daydı. Bu hallerine kıkırdamadan edemedim. Büşra anında onları satıp, bana koştuğunda;

"Ben artık kız tarafıyım. Gerisi sizde gençler." dedi. Daha önce gelmemesini Ateş'e yardım için olduğunu biliyordum o yüzden sormadım bile. Kibarca Ateş'in yanına gidip çiçekleri alırken, istemeden gülmeye başladım.

"Sakın gülme, seni için her türlü şeye katlanmaya razıyım." dediğinde gülmeyi kesip aşkla sevdiğim adama bakmaya başladım. Herkes öpüşüp, koklaşırken annem ve Zerrin annenin çok iyi anlaşacağına dair güzel bir his vardı içimde.

Kızlar bir ara bana zorla kahve yaptırmaya çalıştıklarında neredeyse Ölüm Meleğine geri dönüşecektim.

"Şaka yapıyorsun değil mi? Hayatta böyle bir şey yapmam. Helede Noyan ve Darren'in içeriye kurdukları gizli kamera varken. Darren ömür boyu tehdit eder beni. Unutun bu işi kızlar."

"Valla onu bunu anlamayız Asrın hanım. Madem babanı kırmamak için başladın bu işe, sonuna kadar devam edeceksin .Yoksa içeri gider Ali amcaya söylerim valla." şaşkınlıkla Büşra'ya bakarken;

"Ali amca mı?" dedim. Bu kız Darren'ın dişi versiyonu gibi. Her türlü deliliği bekliyorum. Bilmiş bilmiş kafasını sallarken mecburen onları kıramayıp, kahveleri hazırladım. İçeri gittiğimde bu kadar gergin olduğumu hatırlamadığımı fark ettim.

Kahveleri Zerrin anneden başlayıp, babam ve anneme uzatırken onlar dahil hepsi gülüyordu. Bu durum git gide sinirimi bozarken en son dudaklarını kapatarak gülen Emir de patladım.

"Eğer o ağzını açtığını görürsem ilk dayağımdan beter ederim seni." dediğimde anında ciddileşti en azından tehditlerim hala işe yarıyor.

"Sebebi ziyaretimize gelecek olursak, Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Asrın'ı, oğlum Ateş'e istiyorum." Zerrin annenin söze girmesiyle bütün ilgi ona toplamıştı. Babamda bu sırada kahvesinden bir yudum alıp, geriye doğru gerildi. Bana bakarak göz kırptığında;

"Kızım sen ne dersin?" dedi.

"Ne diyecek Ali bey amca. İki çocuk yapmış bide yok mu diycek. Valla Ateş onu çiğ çiğ yer." diyen Darren'a kapa çeneni der gibi baktığımda;

"E peki oğlumuz ne iş yapıyor. Bizim kız üniversite okumuş, her ülkede tanınan ünlü biri. Güzellik desen maşallah, akıl desen o biçim, biraz eli maşalı ama o kadar kusur kadı kızında da olur." şaşkınlıkla Darren'a bakarken, kulağıma eğilip;

"Bunları bugün öğrendim. Bahçivanın karısı öğretti. Nasıl ama?" dedi. Biran da kahkahayı basmamla tüm ev benimle yerlere yattı. Darren tam olarak ne dediğini anlamamıştı bile ama o kadar içten ve ciddi konuşmuştu ki buna kızmak elde değildi.

Neyse ki babam sonradan durumu toparlamış, iyi bir geceyle kapanışı yapmıştık ama asıl bomba Ateş'in evlilik için yaptığı hızdı. Konuşulanlara göre yarın akşam burada evim ön bahçesinde küçük bir düğün yapacaktık. Hemde sadece bir gün sonra. Babam ve Ateş bunları da önceden düşündüğü için hiçbir sorun yoktu. Ateş Duru ve Rüzgarı görmek için yukarı çıktığında;

"Sabah erkenden hazır ol sana bir süprizim var." dedi. Ne kadar ısrar etsem de söylememişti. Son kez aşağı inmeden ona sıkıca sarılıp öptüğümde;

"Bu gece son ayrılığımız meleğim. Yarın gerçek bir aile olacağız. Sen, ben ve bebeklerimiz. Tabi bizimkilerden fırsat olursa." dedi.

"Gerçek bir aile? Bunu o kadar çok istiyorum ki Ateş, yarını sabırsızlıkla bekliyorum." dediğimde son kez dudaklarımda yapışıp, zorda olsa gidebilmişti. O gece eskisi gibi Noyan'ın kollarında geçirmiştim. Yaşadıklarımızdan konuşup, kimi zaman duygulanmış, kimi zaman gülmüştük. Onu bulalı çok olmamıştı ama aslında biz hep bizdik. Bunu ona dokunduğum her gün daha iyi anlıyorum. O benim yarımdı. Diğer parçam. Onunla bir bütün oluyordum.

Gece huzurlu bir uykudan sonra Ateş'in aramasıyla hızla hazırlanıp, aşağı indim. Tüm yakışıklılığıyla karşımda duran adama bakarken, onun gibi birine sahip olduğum için Tanrıya defalarca şükrediyordum. Bana sıkı sıkı sarıldıktan sonra arabanın kapısını açarak geçmem için yol verdi. Oda yerini aldığında hızla sürmeye başladı. Nereye diye sordum da sabredip beklememi söyledi. Birkaç saatlik yolculuk sonunda geldiğimiz yeri görünce gözlerime inanamadım. Buraya gelmeyi bende istiyordum ama cesaretim yoktu. Sanrım en iyi zaman buydu. Hayranlıkla Ateş'e bakarken, elimden tutarak beni arabadan indirdi. Onun cesaretiyle ilerlerken, şuan beni büyüten benim için canları veren anne ve babamın mezarlarının tam önünde duruyordum. Ateş alnımdan öptükten sonra beni onlarla yalnız bırakarak arabaya gitti. Mezarları başında oturup, topraklarını okşarken;

"Bu kadar geciktiğim için özür dilerim ama gelmeye cesaretim yoktu. Size kızgın ya da kırgın değilim. Tam tersine benim için yaptıklarınızı asla unutmayacağım." dedim. Orada bir süre daha kalıp, onlara gerçek anne babamı ve Rüzgar ile Duru'yu anlattım. Buraya geldikten sonra içimdeki boşluk dolmuştu. Hep istediğim ama cesaret edemedim şeyi yine Ateş sayesinde başarmıştım. Artık daha sık geleceğimi kendime söz vererek oradan ayrıldıktan sonra Ateş son bir yer daha kaldığını söyledi. Başka ne olabilir diye düşünürken asla aklıma gelmeyecek bir yere getirmişti.

Burası Ateş ile ilk evden kaçtığımız, benim fazla çilek yiyerek alerjimin azdığı çilek serası.

"Buranın hala durduğuna inanamıyorum." serada ilerlerken, Ateş'in beni istediği yere götürmesine izin veriyordum.

"Neden durmasın, sen gittikten sonra burayı satın aldım. En iyi şekilde bakılmasını sağladım." dediğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Durduğunda;

"Nasıl yani? Sen burayı satın mı aldın?" dedim.

"Evet. Çünkü sen ilk defa burada bana beni sevdiğini söylemiştin. Tam burada." dediğinde durduğumuz yere baktım. Büyük serada sadece bu kızım boştu. Özel olarak bu kısım boş bırakılmış ama etrafı en güzel canlı çilek dallarıyla süslenmiş. Hayranlıkla Ateş'e bakarken o tek dizinin üzerinde çöküp, elimi tuttu.

"Sana tam burada aşık oldum küçüğüm. Tam burada mühürledim seni kalbime. Sen gittikten sonra yine tam burada ağladım, burada seni bekledim. Sonunda bana geri geldin. Her şeye rağmen bana geldin. Bana dünyanın en güzel iki hediyesini verdin. Bana tekrar benliğimi verdin. Şimdi sen Asrın Karahanlı, Asrın Dinçer olup, benimle bir ömür olmaya var mısın? Benimle evlenir misin?" bu tip sahnelere her kız özenmiştir ama bana hep uzak gelirdi. Şimdi yaşıyorum ya, gördüklerinizden daha farklı daha muhteşem. İçimde kopan fırtınayla kendimi Ateş'in kollarına attım. Evet diye bağırdım da sesim tüm serada yankılanıyordu. Aşkların en güzeli en mükemmeline sahip olmak harika bir şeydi.

Seradan ayrıldıktan sonra Ateş beni eve bıraktı. Ondan beş dakika birlikte ayrı kalmak zordu ama akşam için ikimizde hazırlanması gerekiyordu. Öyle garip hissediyordum ki sanki evlenen ben değilde başkası gibi.

Eve girdiğimde üstüme ilk atlayan Fatma olmuştu. Sonra da kucağında Duru ile Büşra. Kızımı kucağıma alırken;

"Sizin ne işiniz var burada?" dediğimde;

"Ne demek ne işimiz var. Hazırlamamız gerek bir gelin var." dedi Fatma. İçimden Fatma'nın eline düştüğüm için lanet okurken, beni odaya sürüklemelerine izin verdim. Yukarı çıkarken anneme attığım kurtar beni bakışlarına, üzgünüm kızım bakışlarıyla karşılık verdi.

Yorucu ve kavgayla geçen birkaç saatin ardından sonunda abartısız istediğim gibi bir saç ve makyaj elde etmiştim. Gelinliğimi babam ve Noyan seçmek istedikleri için henüz nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Ama onlara güvenim tamdı en azından Noyan'a. Babamın zevklerini henüz bilmiyorum. Kızlar gelinliğimi alıp geldiklerinde gözlerime inanamadım. Ben bile bu kadar güzelini seçemezdim herhalde. Kızlarında yardımıyla üstümü giyip, karşılarına geçtiğimde ikisininde gözleri dolmuştu.

"Asrın muhteşem görünüyorsun."

"Kesinlikle, işte şimdi tam bir melek oldun. Ama bu sefer siyahlardan arınmış, gerçek bir melek." diyen Büşra'ya içtenlikle gülümserken, ikisi de bana kocaman sarıldı. Tam bu sırada içeri annem ve babam girdi. Annemin anında gözleri dolarken, babam gururla bakıyordu. Hemen arkalarından giren Noyan ve Darren da aynı şekilde şaşkınlıklarını gizleyemezken, bana yaklaştılar.

"Yıllarca burnumun dibinde ki cevheri fark edememişim. Şimdi istesem çok mu geç. Ateş'i bırak bana gel." diyen Darren'a gülümserken;

"Bu söylediğini Ateş duysa seni diri diri toprağa gömer. Biliyorsun değil mi Darren" diyerek devam etti Büşra.

"Yemişim Ateş'ini..."

"Hoş geldin Ateş..." dediğinde Büşra, Darren hızla arkama saklanınca hepimiz kahkahayı bastık.

"Ne oldu Darren. Hani Ateş'i yiyordun. Sen türkçeyi iyi söktün he." tüm aileyle sarıldıktan sonra hepsi bir bir odamı terk etmişti. En son çıkmadan Darren son kez dönüp, bana sarıldığında;

"Sana bir kez daha teşekkür ederim meleğim. Bana böyle güzel bir aile verdiğin için." dedi ve alnımdan öperek dışarı çıktı. Bu çocuğun her huyunu seviyordum. Kimi zaman güldüren, kimi zaman kalbe dokunan biri.

Son hazırlıkların durumunu görmek camdan dışarı baktığımda gördüklerime inanamadım, bu kadar kısa zamanda bu kadar hazırlığı nasıl yapmışlardı. Karahanlı ve Dinçer farkı bu olsa gerek. Kapımın çalmasıyla arkamı döndüğümde giydiği takım elbise ve papyonunuyla yine harika görünen yakışıklı sevgilimle kendimden geçtim ama aynı şeyi o da yaşamış gibi olduğu yerde kalak kalınca gülümsemeden edemedim.

"Seni bu halde asla aşağı indirmem." dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.

"Evlilikten kaçıyor gibisin."

"Kaçmak mı? Bu halde ben seni kaçıracağım. Asrın çok güzel görünüyorsun ne diyeceğimi bilemiyorum." dediğinde ona yaklaşıp, küçük bir öpücük kondurdum dudaklarına.

"Sadece sevdiğini söyle." dedim.

"Sadece sevmek bile az kalır." kollarının arasında kendimi kaybetmek üzereyken içeri Noyan girdi. Herkesin bizi beklediğini söylediğinde birden saçma bir heyecan kapladı içimi. Yavaşça merdivenlerden inip, bahçeye çıktığımızda tüm gözler bizdeydi. Babamın kucağında ki Rüzgar küçük bir takım elbise içinde o kadar tatlıydı ki. Hemen yanında Zerrin annenin kucağındaki Duru'da beyazlar içinde küçük bir melek gibiydi.

Tüm sevdiklerimiz ve dostlarımız ön safta oturmuş, alkışlarla bizi izlerken hepsine uzun uzun baktım. Biranda yürüdüğüm yol ve sesler durmuş gibiydi. Sadece onları görüyordum ve yaşadıklarımızı. Biz birbiri için her şeyi yapabilecek dostlardık.

Emir ile başlamıştı bu macera... Onunla girdim hayatlarına. Ne kadar canını yaksam da o her şeye rağmen sevdi beni. Yanımda oldu, güvendi. Kendimde yaşadıklarımı onda gördüm. Aynı acıların benzeriyle başladık hayata ve birlikte üstesinden geldik.

Hemen yanında ki Koray ve Uras'tı güvenilir adamlar. Onlar da en büyük korkularından sevdiklerine tutunarak geçtiler. İkisi de hayata, insanlara olan güvensizlikleri tekrar severek atlattılar. Şimdi iki kız kardeşime de canlarından daha iyi bakacaklarına emindim. Onlardı gerçek dostlar.

Bana bakarken ağlayan birtanem. Fatma'm. Güçsüz, kırılgan görünür ama herkesten büyüktür yüreği. Herkesten güçlüdür aslında. Sadece istemek yeter, o sevdikleri için her şeyi göz alacak biri. İyi ki hayatımdasın ışığım.

Büşram... Asi kızım. İnandığı, güvendiği tüm hayatını bırakıp, benim karanlığıma takılan bir yıldız. Ama sonunda kendi ışığını Koray ile bulmuştu. Artık içim rahattı. Tüm hırçınlığını, öfkesini, sevincini paylaşacak biri vardı yanında. Ben olmasam bile o tek değildi. İyi ki o hava alınında buldun beni. İyi ki yanımda kaldın dostum. Senin gibi bir dost ile sırt sırta savaşmak benim için bir onurdu.

Darren... Sürekli gülümseyen ama aslında en büyük korkusunun yalnızlık olduğunu bildiğim değerlim. O gülümsemesinin altında yatan tüm gerçekleri görecek kadar iyi tanıyorum seni. Ama artık geçti dostum. Bundan sonra sadece mutluluk var. Seni bulduğum ilk gün sana acıdığım için değil, seni sevdiğim için kurtardım. O zamanlar anlamıyordum ama artık biliyorum. Sen benim için Noyan'dan farksız diğer yarımsın. En değerlimsin. Seni seviyorum.

Noyan'ım.. Hayatıma ne kadar geç girersen gir, aslında hep oradaydın. Hala geç kaldığım için pişmanlık yaşıyorum. Yaşadıklarını unutturamam ama yenilerini vererek sana kusursuz bir hayat yaratabilirim. Bunun için söz veriyorum kardeşim. O gülümsemen hiç eksik olmayacak. Ruhumun diğer yarısı sana ait bunu hiç unutma.

Annem... O hayatımda gördüğüm en güçlü, en mükemmel insan. Senin gibi bir anneye sahip olmak benim en büyük şansım. Tıpkı babam gibi. O gücü yerine bizi seçtiği gün, liderliğini ilan etti. Biz başlayamadık ama Rüzgar ve Duru ile yeni başlangıç yapacağız. Bizde kaybettiklerinizi onlarda tamamlayacaksınız.

Aşkım. Bana ruhumu, benliğimi geri veren insan. Ateş Dinçer. Bir oyunla başladık ama hayatın bize oynadığı oyunla dağıldık. Her defasında seninle ayağa kalktım. Benim gücüm sendin, seninki de ben. Bir birken varız, ayrıyken hiç. Bunu anlamak için çok yıprandık, zorlandık, yaralandık. Ama şimdi karşımdasın. Elimi uzatıp dokunabiliyorum sana. En büyük mutluluk bu.

(Ateş'ten)

Gördüğüm en güzel şeysin. Senden öte tanımladığım hiçbir şey yok. Her şey senin adınla başladı, senin varlığınla hayat buldu. Bir sanat eseri gibisin bakmaya doyamadığım. Tanrının bana armağanı. Gözümü her açtığımda ilk görmek istediğim tek kişi. Her nefeste seni soluyorum. Sadece seni yaşıyorum...

(Asrın'dan)

Bir saniye isteseler benden sensiz geçirdiğim, veremem. Gelecek sensizse geçmesin istemem. Seninle yeniden doğdum...

(Ateş'ten)

Senden önce geçen zaman, öyle karanlıktı ki, dönüp bakamıyorum bile. O yol yüründü ve bitti. Artık seninle yürünecek bambaşka bir yol var. Yılmadan, yorulmadan sonsuzluğa...

(Asrın'dan)

Sendeyim artık, yüreğimi koydum yüreğinin üstüne. Aşk bu işte, başka isim arama. Hemde en koyu, en derin, en tutkulu. Daha öğreneceğim çok şey var sana dair. Bilmediğim çok şey ama bir şeyi çok iyi biliyorum.

Seni seviyorum Ateş Dinçer.

(Ateş'ten)

Seni sonsuzluk kadar çok seveceğime, seni "sen" olduğun için seni seveceğime, seni son nefesime kadar sadece seveceğime yemin ediyorum.

Seni Seviyorum Meleğim.


Merhaba arkadaşlar. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Bu sonu yazarken bende zorlandım. Vedaları sevmiyorum ama her güzel şeyin bir sonu olmalı. En iyi şekilde, hoş bir tebessümle anılması için güzel bir son yaptım. Umarım sizde bunca zaman en az benim kadar keyif almışsınızdır. Zaman ayırıp okuyan, yorum yapan ve beğenen herkese çok teşekkür ederim. Sizin gazınız olmasa bu kadar ileri gider miydim emin değildim. Ölüm Meleği benim değerlim, kıymetlim. Onu en güzel hazinem olarak saklayacağım. Destekleyen herkese tekrar ve tekrar teşekkür ederim.

Sizi seviyorum. Hoşçakalın...

(Not: Ölüm Meleği 2. kitap hala askıda. Bunu düşünüp, tatil dönüşü bildirim yapacağım. Ama bu biraz zaman alacak bilginiz olsun. Öncesinde özel bölümlerle diğer karakterlerin hayatlarını tamamlayacağım. Bunlarda zaman alacak.)

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

Çilek Kız Von Lara

Jugendliteratur

1.2M 82.5K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
283 57 14
Masallarla gerçeklerin karıştığı bir yer vardır. Gerçeklerin masal, masalların ise gerçek olduğu anda kimse gerçeği görmez. İnsan sadece görmesi gere...
6.1K 1.5K 19
"Çatal dilli yılanlar gördünüz, Görünmeyen dikenli kirpiler; Semenderler ve kör kertenkeleler. Hata etmeyin, Peri kraliçemize yaklaşmayı düşünmeyin...
GÖLGE Von Aybike

Mystery / Thriller

499K 21.8K 44
Avuç içi duvara değdiğinde zaman acıya karıştı. Elini duvara sürterken yavaş adımlar attı. En az tanık olduğu gece kadar siyaha boyanmış saçları, bel...