Cennet Gibi

By Birinsantanesi

159K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

2.

4.6K 225 10
By Birinsantanesi

Not; Yorumlarınızı bekliyorum 😋😋

"Değişmezsin diyordun da değiştim ben. Şimdi gökyüzünden düşüyorum." Kimin söylediğini bile bilmediğim şarkı benim için yazılmıştı sanki. Az önceki eğlenceli şarkının aksine çalan bu hüzünlü şarkı gece boyu zaten kesilmemiş olan gözyaşlarımı tekrar akıtıyordu. Gerçi mesele şarkıda değildi. Şarkının hissettirdiklerindeydi. Ben burada bir aciz gibi içip unutmaya çalışırken, Eylül ile Kerem'in birlikte olduklarını aklıma getirmesindeydi. İçtiğim her yudum boğazımı yakıyordu. Burnumdan soluduğum hava sanki zehirdi bana. Hissedemiyordum. Acı soluğumu kesiyordu ve ben ne yaptığımı bile bilmiyordum. Bu yaşıma kadar kaç kez alkol almıştım? Kaç kez bir bara gelmiştim? Zamanında bunları sadece onlarla yaparken, şimdi onlar için; tek başıma yapıyordum. Eğer bir an bile akıllarına geldiğimi bilseydim, bu lanet yerden koşarak çıkar yanlarına giderdim. Ama olmuyordu işte. Ben kapana kısılmış gibi yalnızdım. İsyan etmeye hakkım yoktu aslında. Ne olursa olsun yanımda olan bir dostum da vardı benim.

Yağmur. O olmasaydı nasıl dayanabilirdim bu acıya? Kimsesizlik bu derece canımı yakarken, onun yokluğuna nasıl katlanabilirdim? İşte bu yüzden isyan etmeye hakkım yoktu. Allah bana Yağmur gibi bir dost vermişti her ne olursa olsun. Elimde ki bardak sanki tonlarca ağırlıktaymış gibi kolumu ağrıtmıştı. Onu bar masasına koyduktan sonra bakışlarımı etrafta gezdirdim. Birlikte dans edenler. Öpüşenler, sarılanlar hatta daha ileriye gidenler. Bunu nasıl beceriyordu bu insanlar? Kalbim Kerem'de olduğu sürece bir erkeğe bakmak bile rahatsız ediyordu beni. Bu insanlar bu kadar umursamaz olmayı nasıl beceriyorlardı? Belki de mutluluklarının sebebi buydu. Benim gibi her şeyi sırtlanmak yerine, onları bir kenara bırakıp hayattan zevk almaya bakıyorlardı.

Artık kafamı bile taşıyamayacak duruma geldiğimde kafamı masaya yaslayıp gözlerimi kapattım. İçki işe yaramamıştı. Uyku yarar mıydı?

"Canının yandığını biliyorum ve üstüne gelmek istemiyorum. Ama yetmez mi bu kadarı Zeynep? Bugün içip unutacağını sanıyorsun. Her zaman mı bu yola başvuracaksın? Ne olursa olsun Kerem'i de bunun için suçlayamayız. Ben demiştim demek istemiyorum ama sen bunun olacağını bile bile sustun Zeynep. Onu sevdiğini belli edecek tek bir hareket bile yapmadın. O Eylül ile evlenmeseydi bile sen ona olan hislerini asla söylemeyecektin ki. Bu saatten sonra zamanı geri alamayız. Kendini toparlamaya çalışmaktan başka çaren yok." Yağmur'un sesi yaslandığım yerden doğrulmamı sağlamıştı. Yaşlardan bulanıklaşan gözüm ile güç bela bana uzattığı kolunu gördüğümde ona uzanıp koluna girdim. Hiçbir şeye mecalim kalmamıştı. Alkol, kalan bütün direncimi de alıp götürmüştü sanki. Kol kola çıkışa doğru ilerlerken bir bar taburesinde gördüğüm Ayaz'a baş selamı verdim. Karşılık olarak o da baş selamı vermişti. Eliyle yanına gelmemizi işaret etmişti ama ben, saatin geç olduğunu anlatmak için; saatime bir iki kez vurarak ona mahcup bir şekilde gülümsedim. Uzun zamandır tanışmışlığımız vardı ama çok yakında değildik. Kerem'e fazlasıyla yakındı ve bugün düğünlerine de katılmıştı. Gerçi o düğüne Kerem'in arkadaşları katılmıştı sadece. Ailesinden bir kişi bile gelmemişti. Onlarında Eylül'ü sevmediklerini biliyordum.

Evin önüne geldiğimizde Yağmur arabayı park etmeden inip hemen odama çıktım. Üstümdeki elbise yerine rahat şeyler giyip yüzümü yıkadıktan sonra ise tekrar bahçeye inip salıncağa yerleşmiştim. Hava mevsime göre oldukça sıcaktı ve içim bu kadar sıkılırken evde durmak bana iyi gelmiyordu. Yağmur da arabayı park ettikten sonra odasına çıkmış olacak ki, o da üstüne eşofmanlarını giymişti. Yanıma geldiğinde kenara kayarak onun için de yer açtım. Şimdi o oturmuş bende kafamı onun omzuna yerleştirmiştim.

"Bu çok garip bir his Yağmur. Yani şu an onların birlikte olduklarını düşünmek. Boşluktaymışım gibi hissediyorum. Ama bir yandan da canım yanıyor." Saçlarımda dolaşan eli iyice uykumu getirmişti. Gözlerim kendiliğinden kapanırken bilincimin kapanmaması için kendimi zorluyordum.

"Eninde sonunda bu hisler geçecek canım. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez ki hayatta. Aileler, dostluklar, kardeşlikler,aşklar. Hepsi elbet bir gün bitiyor. Gelecekte geniş bir ailemiz olacak belki. O zaman biz çocuklarımıza bu anılarımızı gülerek anlatacağız." Yağmur'un sözleri beni uykulu halimle gülümsetirken, bahçenin dışından gelen araba sesi aniden yerimde sıçramama neden olmuştu. Yağmur'un omzundan kafamı kaldırıp gözlerimi kısarak gelen kişiyi tanımaya çalışmıştım.

Kerem. Onun bu saatte burada ne işi olabilirdi? Arabasından fırtına gibi inip yanımıza gelmeye başladığında Can'ın da orada olduğunu görmüştüm. Gece gece bu ikisi ne yapıyorlardı burada? Kerem yanımıza geldiğinde daha ne olduğunu anlamadan kolumdan tutarak sürüklemeye başlamıştı beni. Ne olduğunu anlamayarak arkama baktığımda Can'ın, Yağmur'u tutmaya çalıştığını gördüm. Bir şey söylemeden beni arabaya kadar çekiştirmişti. Ön kapıyı binmem için açıp beni içer ittiğinde binmek yerine kolumu ondan çekerek arabadan uzaklaştım. Canımı yaktığının farkında değil miydi?

"Kerem ne yapıyorsun sen ya? Adam gibi gel desen kaçacak mıyım? Ne yapıyorsun sen gece yarısı burada?" Bana cevap vermek yerine tekrar kolumu tutmaya çalışmasıyla ondan biraz daha uzaklaştım. Neden adam gibi cevap vermek yerine, garip garip hareketler yapıyordu ki sanki.

"Zeynep bin şu arabaya! Acil olmasa gelir miydim yanına sanıyorsun?" Sanki sabahtan beri ağlayan ben değilmişim gibi bir kez daha dolan gözlerime lanet ettim içimden. Bu kadar açık sözlü olmak zorunda mıydı sanki? Beni umursamasa bile böyle bir şey söylememeliydi. Kaldı ki o benim en yakın dostumdu eskiden. Yaralarımı saran adamdı. Her düştüğümde beni kaldıran adamdı. Bir şey söylemeye gücüm olmadığından dediğini yaparak bindim arabaya. O da hızlıca şoför koltuğuna oturup basmıştı gaza. Kendi tarafımda ki camdan dışarıya bakerken sağ elimle yanağımı sildim Kerem'e fark ettirmemeye çalışarak. O umursamazdı belki ama gün gelir içindeki çocuk umursardı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Eylül merdivenler düştü ve ona kan vermen gerek." Camdan dışarıya bakarken söylediği cümleyle ona dönmüştüm hemen. Eylül'ün merdivenden düşmesinden çok cümlesinde ki kan verme kısmına takılmıştım ben. Belki acımasızlıktı ama ben kan falan veremezdim ona.

"İğne fobim olduğunu biliyorsun Kerem. Kan falan veremem." Zaten kısık çıkan sesim Kerem'in aniden fren yapmasıyla iyice kısılmıştı. Direksiyona hızlıca yumruk attığında refleksle gözlerimi kapattım. Gözlerimi tekrar açtığımda ise onun sinirden kasılmış yüzüyle karşılaşmıştım.

"Siktiğimin hastanesinde kan olsaydı senden ister miydim sanıyorsun? Gece yarısı kan bulamam kimseden anladın mı? Benim karım orada can çekişirken sen hala uyduruk bir fobiden bahsediyorsun!" Bir şey dememe bile izin vermeden arabayı tekrar sürmeye başladığında söyleyebilecek bir kelimem de yoktu. Söylesem ne olacaktı ki? Fikrimi sorduğu yoktu. İzin almaya da çalışmıyordu. Her zaman ki gibi Eylül söz konusuydu ve o sadece emrediyordu.

Bir süre sonra araba bir hastanenin önünde durmuşu ve Kerem sanki ayaklarım yokmuş gibi beni sürüklemeye başlamıştı. Birlikte asansöre binip Eylül'ün olduğu kata çıkarken ikimizde tek kelime etmemiştik. Asansörden indiğimizde ise diğerlerinin de koridorda olduklarını gördüm. Beni onların yanında bıraktıktan sonra kendisi gözden kaybolduğunda derin bir nefes alarak yüzümü sıvazladım. Nasıl olsa beni dinlemeyeceklerdi. En azından çabuk olup beni bırakamazlar mıydı hemen? Benim aksime oturan diğerlerine çevirdim bakışlarımı. Sanki ben hiç yokmuşum gibi, hepsi karşılarında ki duvara bakıyorlardı. Sahi Eylül bu kadar mı değerliydi onlar için? Hepsini bu denli üzüyor muydu yokluğu? Peki onca yıllık arkadaşlarının eksiklikleri hiç mi fark edilmiyordu? Yağmur ve ben bu kadar değersiz miydik gözlerinde? Boğazımda oluşan yumru yutkununca geçseydi keşke. Ama geçmiyordu. Onları her gördüğümde katlanarak büyüyordu ama asla geçmiyordu.

Bir süre daha orada öylece bekledikten sonra Kerem'in bir hemşireyle yanıma geldiğini fark ettim. Hemşire bana gülümserken Kerem hala aynı yüz ifadesiyle bana bakmaya devam ediyordu. Elimden tutup tekrar çekiştirmeye başladığında bu sefer yanımızda hemşire de geliyordu. Arkamızda diğerlerinin de olduğunu tahmin ediyordum. Bir odaya girdiğimizde kadın beni kolumdan tutarak Kerem'in aksine nazik bir şekilde sedyeye oturtmuştu. Elinde olduğunu fark etmediğim dosyayı açarak bana bir kaç soru sormuştu. Bugün alkol alıp almadığımı sorduğunda ise kasılan bedenim bir anlığına gevşemişti. Evet alkol almıştım ve benden kan falan alamazlardı. Yani o lanet iğnenin vücuduma girmesine de gerek kalmamıştı.

"Evet, alkol aldım. Yaklaşık bir saat önceydi sanırım." Koltuğa yaslanan Kerem, benim cümlemle yanıma gelip beni hızlıca kaldırdığında hemşire kadın hızlıca çekmişti bedenini aramızdan. Yarım saatten beri beni çekiştirmekten başka bir şey yapmadığı için bu hareketlerine alışmıştım. Bir tepki de vermemiştim bu yüzden. Ama sıktığı kolum gittikçe acımaya başlamıştı. Duvara yaslanmış öylece bizi izleyen Barış ve Aksel'e yardım istercesine baktım bir an. İkisinin gözlerinden de hüznü okuyabiliyordum ama bana yardım etmek için her hangi bir hamlede bulunmamışlardı.

"Sen ne ara bu kadar düştün ha? Yalan söylemek bu kadar mı kolay senin için? İnsanlar hiç tanımadıkları kişilerin bile hayatlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Senden belki de ilk defa bir şey istedim Zeynep!" Kafamı hayır anlamında sallerken kolumu kurtarmaya çalıştım elinden. Ama o bırakmak yerine kırmak istiyormuş gibi daha da arttırmıştı baskıyı.

"Yalan söylemiyorum Kerem. Böyle bir konuda neden yalan söyleyeyim ben?"

"Daha düğün biteli kaç saat oldu da, içmeye vakit buldun sen? Basbayağı yalan söylüyorsun işte!"

"Yeter tamam mı yeter! Sen kimsin de beni yalancılıkla suçluyorsun ha? Sana niye yalan söyleyeyim ben? Ara Ayaz'ı sor o zaman. Onun barına gittik ve o da oradaydı. Benim seni kandırdığıma bu kadar eminsen ara gerçekleri kendi arkadaşından öğren." Cebinden çıkarttığı telefonla bir numarayı tuşladığında onu dolu gözlerimle izlemiştim. Bu kadar mı güveni yoktu bana? Anlam verememiştim. En sonunda konuşmasını bitirdiğinde elindeki telefonu masanın üzerine fırlatıp hemşireye dönmüştü. Ayaz'ın ne dediğini bildiğim için boş gözlerle onları izliyordum sadece.

"Alkol almış olmasının bir önemi var mı? Bütün çevremi aradım. Lanet olsun ki kimse de yok. Hastane de duyuru bile yapıldı. Bu kanın bulunması bu kadar zor mu?"

"Kanında ki alkol oranını ölçelim o zaman hanım efendinin. Aksi taktirde kan bulmakta çok zorluk yaşayacağız." Kerem hemşireyi kafasıyla onayladığında kadın, sedyeye oturmamı eliyle işaret etmişti. Titreyen bacaklarımla zar zor sedyeye yerleştiğimde, hemşire ne ara eline aldığını anlayamadığım bir şırıngayla yanına gelmişti. Son bir kez Kerem'in gözlerine bakıp gözlerimi yumdum. Kapalı bile olsa bir damla yaş akmıştı gözlerimden. İğneden korkuyordun evet. Ama bu geçerdi. Gelseydi canın yanmayacak deseydi, tutsaydı elimi korkar mıydım hiç? Yapmıyordu bunu. O Eylül için bana sadece emrederdi. Ne kadar canımın yandığını görmüyor muydu? Belki iyi bir kocaydı ama asla iyi bir dost değildi bana. Şu anda dost olduğumuzu da sanmıyordum ya gerçi.

Kolumu tutan hemşire yakıcı bir sıvı döktükten sonra iğneyi koluma batırmıştı. Refleksle kendimi geri çekmeye çalıştığımda arkamdan bir elin belimi sardığını hissetmiştim.

"Hadi Zeynep. Sen cesur bir kızsın unuttun mu?" Barış'ın sesini duyduğumda dönüp ona baktım. Az önce surat yapanlardan biri de o değilmiş gibi gülümsüyordu şimdi. Gözyaşlarım yanaklarımı bu denli ıslatmışken mutlu olduğuma inanır mıydı bilmiyordum ama bende ona gülümsedim. Gözlerimi ondan ayırmadığım sırada hemşirenin iğneyi kolumdan çektiğini hissedebilmiştim.

İşte bu kadar kolaydı mutlu olmam. Onlardan dünyaları istemiyordum ki. Onlar zaten benim dünyamdı. Sadece bunu görmelerini istiyordum o kadar.

"Sen kıpırdama tatlım. Ben on dakika içerisinde geleceğim." Hemşire elindeki şırıngayla birlikte odadan çıkmıştı. Onun ardından boş gözlerle kapıyı izlerken, kapı büyük bir hızla tekrar açılmıştı. Önce Yağmur, peşinden de Can içeri girdiğinde şaşırmıştım. Yağmur Kerem'in karşısına geçip bağırmaya başladığında, Can onu tutmaya çalışmıştı. Nafile bir çabaydı Can'ın ki. Eğer sinirliyse Yağmur'un gözü kimseyi görmezdi çünkü.

"Siz ne zamandır bu kadar iğrenç insanlar oldunuz ya? Başından beri böyleydiniz de biz mi göremedik, aklım almıyor! Karşınızda düşman mı var? Dosttuk biz dost! Unuttunuz mu bunu?"

"Yağmur bak sinirlerim zaten tepemde! Seni kıracak şeyler söylemek istemiyorum. Git başımdan o yüzden!" Kerem'in dediklerine alayla gülmüştü Yağmur. Gerçekten de gülünecek sözlerdi bunlar. Sahi, kırmadığını mı sanıyordu bu zamana kadar?

"Ne yaparsın Kerem? Zeynep'i evden sürükleyerek mi çıkartırsın tekrar? Sırf peşinizden gelmeyeyim diye Can'ı mı bırakırsın başıma? Zaten onlarda dizilmişler önüne emirlerini bekliyorlar. Düşmanınız mıyız biz? Ne bu ittifak?" Hiçbiri bir şey demeyince bu sefer bana dönüp yanıma geldi Yağmur. Bir eliyle yanağımı silerken gülümseyerek bakıyordu bana.

"Hadi gel gidelim Zeynep. Arabam aşağıda." Ayağa kalkacağım sıra Kerem omuzumdan bastırarak kalkmamı engelledi. Bana değil Yağmur'a bakıyordu bunu yaparken.

"Sen nereye gidiyorsan git Yağmur. Zeynep hiç bir yere gelmiyor."

'' Sana sormuyoruz farkındaysan Kerem! Hem sen önce yaptığın bu saçmalığın hesabını ver! O yılan senin karın olabilir, ama bizim hiçbir şeyimiz! Ve sen Kerem, Eylül için bizi hiçbir şeye zorlayamazsın. Ne sen, ne de diğerleri! Bugüne kadar bu saçmalığa fazla bile katlandık zaten. Yeter ya! Eylül üzülecek alttan alın. Eylül'ün üzerine gitmeyin. Bu zamana kadar Eylül hanımın isteğine göre yaşadık resmen. Ama bitti. Bu bardağı taşıran son damlaydı anladın mı? İsterse gebersin umurumda bile değil. Artık tercih zamanı! Sen zaten seçimini Eylül'den yana kullandın Kerem sana sormuyorum o yüzden. Şimdi son kez size söylüyorum.'' Derken Barış'lara dönmüştü Yağmur.

''Eylül mü? Yoksa biz mi? Karar sizin.''

Continue Reading

You'll Also Like

111K 2.7K 35
Kerem, Zeynep sarhoşken ona 'biz yattık' diye yalan atıp babasıyla konuşursa ve onları evlendiren kişi Cihan Bey olursa daha iki gündür tanıdığı -ama...
MÂHÎ By AB

General Fiction

11.8M 446K 50
Beni sevebilir miydi gerçekten? Böylesi kötü bir adam, sevgi nedir bilir miydi? ▪▪▪
57.2K 2.9K 25
Zeynep saf, temiz, yardımsever ve herkese çok çabuk inanan masum bir kızken, Kerem ona karşın kirli, insanları sevmeyen, insanlara güvenmeyen birisi...
27.7M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...