Ölüm Meleği...#wattys2016

By dmteks

6M 272K 34.7K

Hayatım boyunca öldürmek için yetiştirildim... Bunun normal olduğu öğretildi bana.... Ama şimdi bir ölü yeri... More

Başlangıç...
Yeni İş...
Karşılıksız...
İçeri Giriş...
Korkuyorumm...
Geçmişin Sözü...
Yardım...
Koruma...
Pişman Olacağım...
Ölemezsin...
Fatma'nın Karanlığı...
Senden Nefret Ediyorum...
Bırakamam...
Kendimden Nefret Ediyorum...
Hissediyorum...
Yeni Kız...
Ölümden Korkuyorum...
Hatıralar...
Hoşçakal...
Darren...
Ölüme Geleceğim...
Ona Gideceğim...
Bu Son...
Son Kez...
Yeni Hayat...
Yine, Yeniden...
Eskiden Bir Parça...
Seni Özledim...
Senden Vazgeçmek...
Kimi Seçerdin...
Seni İstiyorum...
Seni Seviyorum...
Geri Dönüş...
Kimsin Sen...
Duyuru...!!!
Benimsin...
Noyan...
Hisset...
Bebeğim...
Artık Son...
Ya Bebeğim, Ya Kardeşim...
Elveda...
İlk Aşk...
Tanıdık...
İkizim...
Üzgünüm...
Kayıp...
Asrın'ın Karanlığı
Ateş'in Öfkesi...
Geri Gel...
Gerçek Aşk Fedakarlık İster...
Bizim Için...
Son Bir Şey...
Final...
DUYURU !!!
Özel Bölüm 1...
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5
Son Duyuru !!!

Duru ve Rüzgar...

79.4K 3.4K 364
By dmteks

  Merhaba Arkadaşlar. Yakında izne ayrılacağım için uzun bir süre burada olamayacağım ama gitmeden finali yapacağımı bilin. Sizi seviyorum... İyi okumalar...

Medyadakiler beklenen bebeklerimiz... Duru ve Rüzgar... 

"Sende bana ait şeyler varmış, onları almaya geldim..." Lanet olsun Ateş ne yapıyorsun. Böyle bir zamanda ne işi var burada. Yok bebekleri mi öğrendi? Ama bu... 

 "Öyle berbat bir zamanda geldin ki Dinçer, bahsettiğin şey her neyse şuan sana veresim yok. Şimdi adamlarını da al defol buradan." 

 "Tam bir yıldır her günüm berbattı benim. Şimdi ya istediğimi bana verirsin ya da zorla alırım." tam bu sırada Ateş'in bir ordu koruması evin etrafını sarmıştı. Bu kadar adamı bir arada görmemiştim. Her şeyi göze alarak buraya gediğine inanamıyorum. Peki ama ben bu durumdan nasıl kurtulacağım. Ahh lanet olsun Ateş, sen ve bastırılmaz öfken. Sanırım ortaya çıkmaktan başka çarem yok. Yoksa bu çatışmadan ikisi de zararlı çıkacak. 

 "İstediğin şey bende Ateş Dinçer." dediğimde saklandığım yeren çıkmış tam Ateş'in arkasına geçmiştim. Ateş ve adamları arkasını döndüğünde beni orada gören Karahanlı da şaşkındı. Ama Ateş'in yüzünde ki öfke anında yerini tebessüme bırakınca ona olan sinirim de anında geçmişti. Her şeye rağmen bu adama deli gibi aşığım. Yanına yaklaşıp tam karşısında dikildiğimde;

 "Gidelim..." dedi. Tamam anlamında kafamı salladığında, tam onunla gidecekken Karahanlı'nın seslenmesi ile geri döndüm. Bu durumun beni güvenilmez kıldığını biliyordum ama ikisininde zarar görmeden ayırmanın başka yolu yoktu. 

 "Bekle. Az önce olanlar ---" ona doğru birkaç adım attığımda o da bana yaklaştı. 

 "Hepsi doğruydu. Git ve emin ol." diyerek hala yukarıda hiçbir şeyden habersiz Yeliz'i kastettiğimi anlamıştı. Bakışları benim ve Ateş arasında giderken aklından geçenleri anlamak zor değildi. 

 "Peki dediklerin doğruysa, seni tekrar nasıl bulacağım?" 

 "Her şeyi öğrendikten sonra Karahanlı mı yoksa baba mı olmak istediğinde karar ver. Eğer Karahanlı olarak devam edersen Ölüm Meleği olarak karşına çıkarım ama babam olarak çıkmaya karar verirsen bende kızın olarak çıkarım. Kararın ne olursa olsun ben seni bulurum." tam arkamı dönüp, gidecekken hala arkamdan soru işaretleriyle dolu Karahanlı'nın bakışlarına son kez döndüm. 

 "Peki baban olmaya karar verirsem bana gelir misiniz?" 

 "Gerçekten ne istediğine karar verdiğin gün geleceğim." diyerek başka bir şey sormasına izin vermeden Ateş'in yanında oradan ayrıldım. Hızla arabaya giderken hala neden bana bir şey sormadığı düşünüyordum. Her şeyi duymuştu ve hala tepki vermiyordu. 

 Arabaya binmem için kapıyı açtığında hızla kendimi içeri atıp, maskemi çıkardım. Daha ne olduğunu anlamadan ağzımda hissettiğim baskı ile kendimi kaybettim. Gözlerimi açtığımda geniş ve rahat bir yatakta ellerim bağlı bir şekilde yatıyordum. Aynı şekilde ayaklarım da bağlı olduğu için hareket edemiyordum. Çırpınmaya başladığımda elinde tepsi ile içeri Ateş girdi. Buda neydi şimdi. 

 "Uyanmışsın." dedi pişkin pişkin. 

 "Ateş bu da ne demek oluyor. Çöz beni." dedim kesin bir dille. 

 "Çözeceğim ama her şeyi açığa kavuşturduğumuzda meleğim." 

 "Ateş saçmalama da çöz beni öyle konuşalım." 

 "Asıl saçmalayan sensin. Yeter artık Asrın. Bir şeyleri kendi başına çözmekten vazgeç. Bana her şeyi anlatana kadar hiçbir yere gitmiyorsun, buna Rüzgar da dahil."

"İşte bu yüzden sana hiçbir şey anlatamıyorum. Mantıklı düşünemiyorsun Ateş. Öfken seni kontrol ediyor. Sen beni çözene kadar hiçbir şey anlatmayacağım sana."

"Beni kontrolden çıkaran tek kişi sensin. Sana bir şey olacak diye ya da sensizlik beni mantıksız yapıyor anlamıyor musun? Şimdi istediğin kadar diren Asrın ama bu sefer gitmene izin vermeyeceğim. İster anlat, ister anlatma ama gitmeyeceksin." Ateş kesin bir dille beni tehdit edip odadan çıktı. Lanet olsun şimdi buradan nasıl kurtulacağım. Şu durumda burada harcayacak vaktim yok. Neredeyse üç saattir hala aynı konumda bağlı yatıyordum. Ne kadar denersem deneyeyim kurtulamıyorum. Bir süre sonra Ateş sakinleşmiş bir şekilde yanıma geldi. Yavaşça gelip, ellerimi çözdüğünde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Ne yani beni bırakıyor muydu? Yataktan kalkıp, ona baktığımda yüzündeki rahat ifadeden hiçbir şey anlayamıyordum.

"Yatakta sıkılacağını düşündüğüm için çözdüm. Yani hala gidemezsin." ne saçmalıyordu bu? 

Beni çözdükten sonra burada tutabileceğine mi inanıyor. Beni gerçekten tanımamış anlaşılan.Hızla odadan çıkıp, kapıya yöneldiğimde peşimden gelmek yerine kapının kenarına yaslanıp, kollarını göğsünde bağladı. Bu rahatlığın sebebini merak ediyordum. Kapıya vardığımda hızla kulpa asıldım ama açılmadı. Bu kadarcık bir şeyin beni durduramayacağını düşünerek camlara yöneldim. Elime aldığım ilk sandalyeyi cama fırlattım ama lanet olsun ki kırılmaz cam. Sinirle Ateş'e döndüğümde aynı rahatlık ve sırıtmayla bana bakıyordu.

"Gerçekten seni tanımadığımı mı düşündün? Çıkabileceğin her deliği tıkadım bebeğim. Üstelik kapılar dışarıdan kitli, yani ben istemeden kimse açamaz. Boşuna enerjini harcama..." deyip mutfağa yöneldi. Bende arkasından giderken hala bir umut bu durumdan kurtulmak istiyordum.

"Ateş saçmalamayı kes ve aç şu kapıları. Öyle boktan bir zamandayım ki şuan burada olmamam lazım." ama o beni dinlemek yerine eline aldığı bıçakla önündeki sebzeleri doğramaya başladı. 

"Akşam yemeğinde istediğin özel bir şey var mı?"

"Var." şimdi bakışları bana dönmüştü işte.

"Ne?"

"Zıkkımın kökü." gülümsemesi daha da yüzüne yayılırken tekrar işine döndü. 

"Sen iste meleğim yaparım." diyerek benimle dalga geçmeye devam edince sinirim tepeme çıktı. 

"Ateş niye anlamıyorsun gitmem gerek. Şuan senin oyunlarına harcayacak vaktim yok." elindeki bıçağı gürültüyle tahtaya bıraktığında yerimden sıçradım. Sonra bana dönüp, yanıma geldiğinde beni kendiyle dolap arasına sıkıştırdı. Bu kadar yakınken mantıklı düşünemezdim ki.

"Oyun mu? Bu oyunu başlatan sensin Asrın. Ben sadece senin kurduğun bir oyunda piyonum. Tam bir yıl. Lanet olası bir yıl çıldırdım. Sensiz geçen her saniye öldüm. Eskiden de sensizdim ama kokunu, sıcaklığını hissettikten sonra sensiz kalmak ölümden farksız. Neden bana bunu yapıyorsun. Neden? Neden kendine körü körüne bağladıktan sonra çekip gidiyorsun? Neden her defasında gelmeyeceğim dediğim halde senin peşinden geliyorum? Ben Ateş Dinçer, neden senin için gururumdan vazgeçiyorum? 

Çünkü sana köpek gibi aşığım. Nerede, kiminle olursan ol ben sana aşığım Asrın. Bunu hiçbir şey değiştiremez."

"A-Ateş..."

"Bu yüzden de gitmene izin vermeyeceğim. Anlat bana, anlat ki yanında olabileyim. Ama göz göre göre senin Arda'ya gitmene izin veremem. Hele de baba dediğin Karahanlı'ya asla." sözlerinde, kokusunda kendimi kaybetmemi sağlayan adam Karahanlı ile ilgili dediği şeyle beni kedime getirdi.

"İşte bu yüzden anlatamıyorum Ateş. Bana sormak yerine, yerime kararlar veriyorsun. Sonucunu düşünmeden öfkenle hareket edip, yakıp yıkıyorsun. Bu yaptığının kime zarar vereceğini düşünmüyorsun." birkaç adım geri gidip, yüzüme derin derin bakarken bir şeyi bulmuş gibi ışıltılı bakıyordu.

"Demek birilerini korumak için girdin bu saçmalığa. Şimdi daha mantıklı." lanet olsun ağzımdan laf aldı. Nasıl düştüm bu oyuna. Tam ağzımı açacakken tekrar kapattım. Daha fazla konuşup da açık vermek istemiyorum.Akşam yemeğini hazırladıktan sonra sessizce itiraz etmeden hazırladıklarını yedim. Elinin bu kadar lezzetli olduğunu unutmuşum. Ben iştahla yemeklere gömülürken o gülümseyerek beni izliyordu. Ne bakıyorsun anlamında kaş göz yapınca gülümsemesi daha da arttı.

"Kim der ki senin gibi bir kızım Ölüm Meleği olduğunu. Şu haline bak, öyle masum görünüyorsun ki." Yavaşça elimdeki çatalı tabağıma bıraktığımda gözlerim aşağı düşmüştü.

"Asrın bize bunu yapma. Seninde hala beni sevdiğini biliyorum. İzin ver yardım edeyim." 

"Eline sağlık." dedikten sonra masadan kalktım. Tam yanından geçecekken kolumdan tutup, ayağa kalktı. Tam sol tarafımda yanımda dikilirken ona karşı koymakta zorlanıyordum. Yapma bunu bana Ateş yapma.

"Asrın lütfen. Yardım etmeme izin ver. İzin ver ki yanında olabileyim." bana dokunduğu her an kendimi teslim etmekten korkuyorum. Kolumu ondan kurtarıp, tam bir iki adım attığımda;

"Peki o zaman tek bir şeye cevap ver." diyerek beni durdurdu. Ona döndüğüm de;

"O gece sana müdahale eden doktor ve diğer çalışanları sen mi öldürdün?" kahretsin bunu nasıl öğrendi. Kimse öğrenmesin diye Doktor ve o gün ameliyatıma giren tüm personeli temizlemiştim. Ama Ateş bunu nasıl öğrendi.

"Ateş be--" sözümü kesen Ateş'in dudakları olmuştu. Sıcaklığını özlediğim dudakları. 

Karşı koymaya bile fırsatım olmadan kendimi ona kaptırdım. Artık ona karşı koymak imkansızdı. İşte benim en büyük zaafım buydu. Dudakları büyük bir açlıkla benimkileri sömürürken, aynı şekilde karşılık veriyordum. Sonra yavaşça ve isteksizce dudaklarımdan ayrılarak yüzümü elleri arasına aldı. Hala nefesi dudaklarımdayken;

"Artık karşı koymaktan vazgeç, izin ver yanında olayım." artık dayanmaya gücüm yoktu. Onu çok özledim. Hızla dudaklarına yapıştığım da aynı hızla karşılık verdi. Anıda bacaklarım beline dolandığında kalçalarımdan sıkıca tutup, yatak odasına götürdü. Artık direnmek yoktu. Ben onun varlığıyla tamamlanıyordum. Onun için ondan vazgeçmek yaşadığım en büyük cezaydı. Bana asıl güç veren oydu. Onsuz acı içinde yaşamaktansa, onunla ölüme gitmeye razıyım.İçim Ateş'in sıcaklığıyla dolarken, bu anın bitmesini hiç istemedim. O da özleminin acısını çıkarmak ister gibi dokunuyordu. Hem hızlı hem yavaş, hem nazik hem sert. Bütün bunları aynı anda yaşatabilen tek kişi. 

O gece ayrılığımızın acısını defalarca birlikte olarak tamamlamıştık. Her defasında ilki gibi muhteşem hissettiriyordu. Ateş'in sıcak kollarında yatarken, kafamı kaldırıp ona baktım. Zaten üzerimde olan gözleri, gözlerimle buluşunca gülümsedi. İşte yine aşık olduğum gülümseme. Aradan geçen her saniye daha da yakışıklı oluyordu sanki. Rüzgar da tıpkı babasına benziyor. Gözlerini her ne kadar Noyan'dan da alsa bakışlarının derinliği ve gülümsemesi tıpkı Ateş.

"Hala gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?" dediğinde hala korktuğunu anladım.

"Gideceğim ama bu sefer sende benimle geleceksin." dedim. Gözlerinde ki umut ve sevinci görmemek imkansızdı. Senin için her şeye değer sevgilim.

"Her şeyden önce sana göstermek istediğim bir şey var." deyip kollarından ayrıldığımda;

"Hemen mi?" dedi. Bende ayrılmak istemiyordum ama artık ok yaydan çıktı. Karahanlı çoktan annemi aramaya başlamıştır. O kararını vermeden onları güvende tutmam gerek. Eğer öfkesine yenik düşerse, her şeyi yakıp kül eder.

"Hemen. Acele etmemiz gerek." diyerek başka bir şey sormasına izin vermeden yataktan kalktım. Hızla kıyafetlerimizi giydikten sonra Ateş küçük bir telefon görüşmesi yapıp, kapıları açtırmıştı. Tam kapıdan çıkacakken kolumdan tutup kendine çevirdiğinde aklından geçenleri anlamıştım.

"Merak etme seni bırakıp kaçmayacağım. Ama senden bana bir söz ver. Attığın hiçbir adımı öfken ile değil, kalbin ile at. Böylece sevdiğimiz herkesi koruyabiliriz." tamam anlamında kafasını salladıktan sonra eğilip, dudaklarıma küçük ama derin bir öpücük kondurdu. Sonra elimi tutup arabaya giderken;

"Peki nereye gidiyoruz?" diye sordu.

"Yurt dışına. Jetini ayarlasan iyi olur." şaşkınlıkla bana bakarken hiçbir şey söylemeden arabaya binip hızla hava alanına sürdü. Uçağa binene kadar nereye, kime sorularına cevap vermeden sadece bekle demiştim. 

Sonunda sormayı kesip, beni takip etmeye başladı. Uçak kısa bir sürede Yunanistan adalarından birine vardığında hala Ateş hala neler olduğunu çözmeye çalışır gibiydi. Bu yüzleşme benim için zor olacaktı ama şimdi tam zamanıydı. Yolda Noyan'a durumu anlatan kısa bir mesaj çektikten sonra hemen arkamdan o da adaya geleceğini söylemişti. O gelene kadar her şeyi toparlamam gerekti.Adadaki küçük şirin bir eve geldiğimizde Ateş evi incelemeye başladı. Tam kapıya geldiğimizde;

"İçeride göreceklerinden sonra belkide bana çok kızacaksın ama senden tek dileğim beni affetmen. Ne yaptıysam sizin için yaptım." tam ağzını açacakken kapıyı çaldım. Anında susup, kapının açılmasını bekledi. Kapıyı açan kadını görünce şaşırdı. 

"Asrın canım. Bu kadar erken beklemiyorduk seni. İyi misin?" diyerek boynuma atlayan anneme aynı şekilde karşılık verirken;

"İkinizle de konuşmam gerekenler var." dediğimde annem Ateş'in yüzünü yeni tanımıştı. Bir anlık panikle bana baktığında sorun yok anlamında gözlerimi kapattım. İçi rahatlamış gibi kapıdan çekilerek geçmemize izin verdi. Ateş evi inceleyerek içeri girdiğinde elinden tutarak beyaz bir kapının önüne götürdüm. 

"Bu kapının arkasında en değerlilerim var. İşte aradığın cevap burada." dedim. Ateş yavaşça kulpu indirip içeri adım attığında kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Bu anı defalarca hayal etmiştim ama böyle hissettireceğini düşünememiştim. 

Ateş orta boy beyaz beşiğin başında durduğun da kas katı kesilmişti. Bir tarafta Rüzgar kendi çapında sesler çıkarırken, diğer tarafta Duru elindeki oyuncağı tüm gücüyle ağzına sokmaya çalışıyordu. İki küçük meleğimi o kadar özlemiştim ki bende kendimi onlara bakmaktan alıkoyamıyordum. Ama asıl korkum Ateş'in tepkisiydi.Bir süre hiçbir şey demeden öylece bakarken, aniden konuşmaya başladı.

"S-sen bunca zaman, bunca zaman--"

"Evet bunca zaman sakladım. Saklamak zorundaydım Ateş. Özür dilerim." sonra hızla bana döndüğünde yine Ateş öfkesini gösterdi.

"Sen bunca zaman bunca şeyi tek başına mı yaşadın? Asrın ben sana kızarken, sen hep bizi düşünmüşsün. Evet sana kızgınım ama onları sakladığın için değil, tek başına savaşmak zorunda kaldığın için. Beni yanında istemediğin için. Rüzgar'ın Arda'dan olduğunu sandığım gün çılgına döndüm ama Rüzgar'ı görünce anladım. Bir şeyler olduğunu anladım."

"Y-yani sen bana kızmadın mı?" bu beklediğim bir tepki değildi ve hala durumun şokunu yaşıyordum. Ateş tekrar beşiğe dönerek Duru'yu kucağına aldı. Onu Ateş'in kucağında görmek istemeden de olsa gözlerimi doldurmuştu. Dünyanın en sert ve karizmatik adamına bir bebek ancak bu kadar güzel yakışırdı. Duru'nun boynuna burnunu sokup, derince kokladı. Yüzünde ki huzur ve mutluluğun tarifi yoktu. Duru babası olduğunu anlamış gibi Ateş'in yüzünü sıkıp ısıracak yer ararken inanılmaz tatlı görünüyordu. Bende bu sırada beşikte tek başına huysuzlanmaya başlayan oğlumu aldım. Tek kaldığı için kıskanmış gibiydi ama kucağıma alır almaz, sakinleşmişti. 

"Doğumlarında yanında olamadığım için üzgünüm." diyen Ateş'e hayranlıkla bakarken, ne zaman bu kadar anlayışlı olduğunu düşünmeden edemedim.

"Aslında olmaman daha iyiydi. Ettiği küfürlerin haddi hesabı yoktu." diyen annem bakışlarımız dönünce Ateş gülmeye başladı. Ateş'in gülümsemesiyle Duru kahkaha atınca, Rüzgar da onlara katıldı. 

"Muhteşem görünüyorlar." diyen Ateş'e;

"Sen birde onları senkronize ağlarken gör." demesiyle hepimiz gülmüştük. Ama bebeklerin kahkahası bizimkini bastırıyordu. Ateş onlardan zorda olsa ayrılıp, içeri geldiğinde mutlu olduğu her halinden belliydi.

"Bu kadar iyi karşılayacağını düşünmemiştim. Ben bir kaus bekliyordum."

"Sana güveniyorum meleğim. Bu yüzden gördüklerime değil, sana inanmaya karar verdim. Ayrıca benim dışımda canına okuyacak bir sürü arkadaşımız var. Darren ve Fatma'nın önderliğinde."

"Onlara söylemesek olmaz mı?" diyerek şirinlik yaptığımda kendine çekerek sıkıca sarıldı. Aynı şekilde ona karşılık verdiğimde bizi ayıran annemin öksürüğü olmuştu. Elindeki kahveleri bize verip, karşımıza oturduğunda ikinci yüzleşme için hazırdım. Ayağa kalkıp annemin yanına oturduğumda bakışlarında merak kendini belli ediyordu. Ateş gerçekten de benim güç kaynağımdı. O yanımdayken kendimi daha iyi hissediyordum.

"Sana Ölüm Meleğinin hikayesini anlatmak istiyorum. Beni dinler misin?"dediğimde 

"Ölüm Meleği mi?" diyerek tekrarladı. Evet anlamında kafamı salladıktan sonra;

"Sana her şeyi atlamadan açık açık anlatacağım ama bende korkmandan ya da iğrenmenden korkuyorum. Sandığın kadar masum biri değilim." dedim.

"Ben anlatılanlara değil, gördüğüme inanırım Asrın." dediğinde bunun beni dinledikten sonrada devam etmesini diledim. 

"Belkide yapmamam, anlatmamam gerekti ama artık hayatımda yalan dolan istemiyordum. Yeni bir başlangıç istiyorum ve bunun temellerinin yalanlar ya da sırlar üzerine değil, gerçekler üzerine kurulu sağlam bir temeli olsun istiyorum. Anlatmak istiyorum çünkü geçmişimin gölgesinde yaşamaktansa onunla yüzleşerek üstesinden gelmek istiyorum. Rüzgar ve Duru'nun temiz bir geleceği olsun istiyorum. Bunun içinde yardımınıza ihtiyacım var." kucağım da duran ellerimi sıktığında beklediğim cesareti almıştım.

"Ben ailemi altı yaşında kaybettim. Gözlerimin önünde hunharca katledişleriniz izledim. Sonra biri tarafından kaçırılıp, yıllarca akıl almaz eğitimlerden geçtim. Bu eğitim sandığın gibi sıradan şeyler değil, bir ölüm makinası yaratmak için dünyanın dört bir yanında işin ehli ustalar tarafından işlendim. Kim olduğumu, ne olduğumu, neden yaşadığımı unutturacak kadar ağır şartlardan geçtim. Sonunda istediği oldu. Dünyada Ölüm Meleği olarak nam salan tek canlı cellat olmayı başardım. Bütün insani duygularımdan arınmış, ruhsuz bir varlıktım. Dünyanın her tarafında sayısız cinayet işledim. Buna başkanlar, politikacılar, brokratlar, kanun adamları ve mafya liderleri de dahil. O zamanlar bu işler bana sıradan, normal geliyordu. Normal bir kızın ne yaptığını, nasıl yaşadığını bile bilmiyordum. Ama tek güvencem beni yetiştiren, yıllarca baba dediğim adam ve en yakın dostum Darren'dı. Darren'ı ailesini öldüren adamların elinden kurtarmış, yanıma almıştım. Zamanla yakın arkadaş olduk. Tek dostum olduğu için benim en değerlimdi. Sonra benden yeni bir iş istediler ama bu sefer öldürmek yerine birinin ağzından bilgi almamı istediler. Daha önce kimseyle yakın olmadığım için çok korktum ama babam bu işin son olduğunu ve bundan sonra artık bu işleri bırakıp, beraber gideceğimizi söylediğinde kabul ettim. Sadece o ve ben yeni bir hayat. Benden istedikleri yer altının en güçlü adamının içine sızmamdı." kafamla Ateş'i işaret ettiğimde yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Aynı şekilde ona karşılık verdiğimde ilk tanışmamız geldi aklıma.

"Ateş Dinçer. Onunların içine sızıp, sadece Ateş'in bildiği bir şeyi öğrenmemi istediler. Başta canlarını yaktım. Özellikle Emir'in ama daha ilk dakikadan bana yaklaşması durumları değiştirmeye başladı. Öyle ki Ateş'e her yaklaştığımda içimde saklı duyguları yavaş yavaş açığa kavuşturuyordu. Ona yaklaşmaya korkar olmuştum. O kadar cinayet işledim ama sadece bir tanesini ömrüm boyunca unutamayacağım. Benim gibi küçük bir kızı babasız bırakmak zorunda kaldım. O gün hayatımdan vazgeçtim gündü. O gün tüm cesaretimi toplayıp, o lanet silahı kafama dayadığım gündü ve o gün Ateş Dinçer'in aşkına kapıldığım gündü. Beni tek bir mesajıyla kurtarmıştı, farkında olmadan..." 

"Ruhumun insanlık adına verdiği savaşı sen kazandın." Ateş'le bu sözleri aynı anda söylememiz beklenmedikti. Ama unutmaması güzel hissettirmişti. Sonra Sinan Dinçer'in yalanlarından tut Büşra'nın gizli ajan olmasına kadar her şeyi anlatmıştım. Noyan'ın yaşadıklarını da ama cinsel tacizden bahsetmek istemedim. Bunu kaldıramayacağından korktum. Tam iki saattir susmadan anlatıyordum ama o hala aynı heyecan ve buruklukla beni dinliyordu. Bu kadar şeyi dile dökmek benim içinde ferahlatıcıydı. Ya da annemle paylaşmak güzeldi. Ateş de bilediği kısımları şimdi öğreniyordu. O da aynı burukluğu yaşarken mümkün olduğu kadar dik durmaya çalışıyordum.

"Sonunda Sinan Dinçer'in bana büyük vedasını izledikten sonra Noyan ve benim için bıraktığı son mektubu aldık. O mektupta asıl hayatımı değiştiren şeyler yazıyordu. Ama bunun için doğru zaman şimdi değil. İşte sana gerçek ben. Ölüm Meleği. Hala aynı gözle bana bakabilecek misin?"

"Hayır." dediğinde aslında bu beklediğim bir şeydi. Yani kim bir katili sevebilirdi ki. Bu yüzden ona kızı olduğumu söylemedim. Hayalinde ki meleğini benim gibi bir katille kirletsin istemiyordum. Saatlerdir sıkı sıkı tuttuğu ellerimi bırakırken, yüzüne bakacak cesaretim yoktu. 

"Beni sevme ama benden nefret etme." dediğimde elimde olmadan ağlamak üzereydim. Sonra yüzümde hissettiğim sıcaklıkla kafamı kaldırdım. Annem tüm içtenliğiyle bana bakarken ağlamasına engel olamıyordu.

"Hayır sana aynı gözle bakamam. Çünkü gerçek Asrın düşündüğümden daha da güçlü ve muhteşem bir kızmış. O sevdikleri için canını bile verecek kadar cesur, güçlü ve güvenilir. Şimdi neden seni bu kadar sevdiğimi anladım. Sen adın gibi bir meleksin. Ölüm Meleği sadece gerçek seni gizlemek için kullanılan bir maske. Sen bu gücü sevdiklerin için kullanmayı seçtin. Bu da seni kötü biri değil, özel biri yapıyor." yüzümdeki eli ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarımı silerken, devam etti.

"Asrın sende kendimi görüyorum. İkimizde hayat bize ne verirse versin kendi ayaklarımız üzerinde durabiliyoruz. Sanırım bu yüzden en zor şeyler bizi buluyor. Bunları bana anlattığın için üzülme ya da utanma. Gözümde daha da yüceldin. Ateş senin doğru yolun olmuş. Sakın bu yoldan sapma meleğim." meleğim... Ateş'te, Darren da bana meleğim diyor ama onun ağzından duymak farklıydı. Kollarını açarak ona sarılmamı beklerken, hiç düşünmeden boynuna atladım. Onun kokusu bir başka güzeldi sanki. Artık daha iyiydim. Ama hala ona kızı olduğumu söyleyecek cesaretim yoktu. Bunun için hala zamana ihtiyacım vardı. Ateş ile artık dönmemiz gerekiyordu. Bunu pek istemese de onları sonra almaya geleceğimizi söyleyip, oradan ayrıldık. Annemden de bebeklerimden de ayrılmak zor geliyordu ama çok az kalmıştı. Ateş'e dönüş yolunda neden Karahanlı'nın ve Arda'nın yanında olduğumu anlatmıştım. Bunu bebekler kadar sakin karşılayamamış, baya bir köpürmüştü. Ama sonunda sakinleştiğinde daha mantıklı düşünebiliyordu. 

"Böyle bir şeyi benden nasıl saklarsın Asrın. Sen bir yıldır Karahanlı'nın inindesin. Yaşaman bile mucize. Babam onun öldürmekten zevk alan bir sadist olduğunu söylerdi."

"Aslında öyle değil Ateş. Yaşadıklarını öğrendim. O bu hayatı istememiş, mecbur kalmış. Annem için ailesinden vazgeçmiş ama yalanlar yüzünden ayrılmak zorunda kalmışlar ve bu onu daha da hırçın yapmış. Öyle ki yıllardır içinde ki özlem de, aşkta bir anda öfkeye dönüşmüş ve ortaya bu Karahanlı çıkmış."

"Peki şimdi gerçeği öğrendiğine göre koşup, size gelmesini mi bekliyorsun? Bu hiç mantıklı değil."

"Biliyorum değil ama bir umut Ateş. İçimde bir umut var. Hala annemi sevdiğini kendi gözlerimle gördüm. O adama bakışından, onu hırpalamasından anladım. İçinde gizlemeye çalıştığı bir özlem var. Şuan tek dileğim annemin iyi olması."

"Aslında Berrin hanımı ilk gördüğümde annen olduğunu anlamıştım. Noyan annene sende babana benziyorsun ve hala Karahanlı'nın senin öz baban olduğuna inanamıyorum. Bu nasıl boktan bir kader böyle."

"Hayatın bizimle dalga geçmesi diyelim."

"Peki benden kaçarken asıl korumak istediğin ben miydim yoksa baban mı?"

"En başta hiç kuşkusuz sendin fakat zamanla, onunla vakit geçirdikçe ikinizin de canı yansın istemedim. Ama eğer beni bir seçim yapmak zorunda bırakırsa, tek seçeneğim sen olacaksın." tek eliyle araba kullanırken bir eliyle de benim elimi öperken;

"Sana seçim yaptırmasına izin vermeyeceğim." dedi. Umarım dediğin gibi olur sevgilim. Umarım...

Bir süre sakince bekleyip, Karahanlı'yı izlemeye karar verdik. Tabi bu sürede çocuklara bile bir şey söylemeyecektik. En ufak bir hata çok farklı şeyler doğurabilirdi. O gün Ateş beni eve bıraktığında bunun riskli olduğunu bile bile kabul etmiştim. Arabadan inmeden son kez sarılıp, öptüğümde bu ayrılığın çok sürmeyeceğini bildiğim için rahattım ama yinede ona doyamamış gibi hissediyordum. Tekrar öpmek için yeltendiğimde hızla geri çekildi. Şaşkınca suratına bakarken;

"Şansını fazla zorluyorsun." dedi. Tıpkı onu ilk tanıdığım günkü gibi. O zamanlarda kendini tutmakta zorlanırken bunu derdi. Gülümseyerek ona daha da yaklaşıp, tam dudaklarının üzerinde durdum.

"Zorlarsam ne olur." dediğimde tam hamle yapacakken bu seferde ben geri çekildim ve arabadan indim. Hızla eve ilerlerken arkamdan bağırmasıyla kala kaldım.

"Seni seviyorum meleğim." dönüp ona baktığımda en karizmatik şekliyle arabanın içinden bana bakıyordu. 

"Seni seviyorum çilekli pastam." dediğimde yüzündeki gülümsemeyi öyle bir hafızama kazıdım ki, her karesini ezberlemek ister gibi. Onu seviyordum. Ona aşıktım. Onun için tüm dünyayı karşıma almaya razıydım. Gözlerimiz kitlenmiş gibi birbirinden ayrılmakta zorlanıyordu ama riske atmamak için ilk hamleyi ben yapıp ayrıldım ondan. Eve girip kapıyı kapattığımda dışarıdan gelen araba sesiyle gittiğini anladım. Şimdiden özlemiştim onu. Hala olanlara inanamıyordum. Ateş her şeyi öğrendi ve öfkesi yerine kafasını kullanabildi. Tabi ben işimi riske atmayıp, sarılırken Ateş'in ceketine küçük bir izleme cihazı taktım. En azından Karahanlı'nın yakınına yaklaşmadan haberim olurdu. Cihazı telefonuma bağladıktan sonra kulübe gittiğini görünce rahatladım. En azında bu gecelik uslu duracaktı. Diğer taraftan ise çocukları çok özlemiştim. Özellikle Darren ve Büşra. Büşra'yı gördüğümde ona büyük bir özür borçluyum. Umarım beni anlarlar. En azından Ateş bile anladıysa onların mutlaka anlaması gerek.Güzel bir duştan sonra üstümden silinen Ateş'in kokusuyla yüzüm asıldı. Elime telefonu alır almaz Noyan'dan gelen on iki cevapsız aramayla içimi büyük bir korku kapladı. Ona en son annemin yanına git demiştim. Yoksa çocuklara mı bir şey oldu. Tam Noyan'ı arayacakken bu seferde kapım alacaklı gibi çalmaya başladı. Telefon elimde kapıya koşarken, silahımı aldım. Kapıyı açmamla karşımda soluk soluğa Noyan'ı görünce şaşırdım. 

"Lanet olsun Asrın hangi cehennemdesin. Büyük bir sorun var."

"Bebeklere mi bir şey oldu?"

"Hayır onlar iyi ama Ateş."

"Ne olmuş Ateş'e." hemen elimde ki telefondan Ateş'in yerine baktığımda hala kulüpte görünüyordu. Peki ama sorun ne?

"Arda, Ateş ile seni görmüş burada. Karahanlı'ya senin onlara ihanet ettiği söylemiş. Şimdi Ateş'i temizlemeye gidiyor."

"Arda'yı hemen durdurmamız gerek. O piçin canını kendi ellerimle alacağım."

"Asrın... Arda değil, Karahanlı gidiyor Ateş'e..."

Continue Reading

You'll Also Like

115K 11.3K 25
Genç adamın düşünmeye vakti olmadı. Kafasında tartmaya da vakti yoktu hızla öne atıldı ve yerdeki kılıcı aldı. Rhys, hızla savunma pozisyonu alarak ş...
2.5M 57.1K 35
O sokağa tekrar girerdim. Tekin görünmeyen o çocuğu tekrar kurtarırdım ve ona aşık olma hatasını tekrar yapardım. Ve hiçbir şey değişmezdi. Öyleyse b...
413K 43.3K 31
"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir ev...
3.7K 331 4
Ocak 2021 yazma günü kazananı! Yıl 2140, teknolojinin oldukça geliştiği bir zaman diliminde bilim insanlarının icat ettiği bir makine tüm dünyaya yay...