Gecenin Senfonisi

נכתב על ידי standros

252K 16.2K 1.9K

Topraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşm... עוד

1.Bölüm-Tanıtım.
3.Bölüm-Hatırla!
4.Bölüm-Yükselen Alevler.
5.Bölüm-Ateşten Doğan.
6.Bölüm-Sonun Başlangıcı.
7.Bölüm-Kraliçe.
8.Bölüm-Sönen Yıldız.
9.Bölüm-Neusa.
10.Bölüm-Yangına Ortak.
11.Bölüm-Ateşten Buza
12.Bölüm-Farklı Olanlar.
13.Bölüm-Birlikte Ölürüz.
14.Bölüm-Tende Kayboluş.
15.Bölüm-Savaşçılar Akademisi.
16.Bölüm-Mesaj
17.Bölüm- Kâbus
18.Bölüm-Öpücük
19.Bölüm-Benimle Yan
20.Bölüm-"Ayrılık"
21.Bölüm-Kuyruk
22.Bölüm-Krallık
23.Bölüm-Peri Kızı
24.Bölüm-İntikam
25.Bölüm-Veda
26.Bölüm-Hain
27.Bölüm- Balık Adam Kızartması
28-Ölü Kadın
29-Başarı
30-Veda
31-Final Part 1
32-Final
Sonsöz

2.Bölüm-Karanlık Ölü.

16K 878 259
נכתב על ידי standros

                 

Multimedya Adrian.

-

Acı, insanı canlı kılan tek şeydi. Sevgi, umut gibi olumlu kavramlar sadece belirli bir zamana kadar yanımızda olurdu ondan sonra kendini sonsuz bir acıya bırakırlardı. Acı, sevgi gibi nankör değildi. Bizi besler fakat bırakıp gitmezdi.

Ben Astrid Storm, sevgisi acıya, acısı intikama dönüşmüş kızdım. Annemin içinde olduğu o tahtadan evimizi, anılarım ve son merhamet duygumla birlikte yakmıştım. Yollanan görevlilerin geri gelmemesinden ve havada ki ani değişimden, bir şeyler olduğundan şüpheleneceklerini ve yarım saat içinde başkalarının geleceğini biliyordum. Bu yüzden evi yaktıktan sonra vakit kaybetmeden gecenin siyahında kaybolmuş, karanlık tarafın yolunu tutmuştum.

Yaşadığımız orman sınırdı, her iki tarafta bulunduğumuz yere 6 saat kadar uzaklıktaydı. Henüz üç saatim vardı, yeterince uzaklaştığım için kendime bir dinlenme alanı kurmuştum. Siyah deri çantamın içinden dövme için gerekli malzemeleri aldım, geçici bir dövme kalıcıdan daha uzun süre duruyordu. Babam bizi ziyarete gelmediğinde şüphelendiğim için kalıcı bir dövme olarak Karanlık Taraf sembolünü boynumun köşesine yapmıştım. Dövme ancak bir gün dayanmıştı daha sonra kendiliğinden silinmeye başlamıştı, aynısını Aydınlık Taraf 'ın sembolü için denediğimde de bu şekilde olmuştu fakat leğen kemiğimde ki dövme hâlâ duruyordu.

Sorun boynum değildi, vücudum hiç bir tarafın dövmesini kabul etmiyordu. Ben taraflara dahil olamazdım çünkü anlaşmanın yasak gördüğü, kan anlaşmasının sonunu getirecek olan kızdım. Ben ilk değildim ama tektim ve tüm benliğimle yemin ederim ki iki tarafında sonunu getirecektim.

Siyah saçlarımı tepeden topladıktan sonra deri ceketimi bir kenara attım. Siyah Hint kınasına batırdığım kalem ile birlikte boynumun sol köşesine kanlı bir ay dövmesi çizdim. Eğer Aydınlık Taraf için yapacak olsaydım sağ köşeye, parlayan bir güneş çizmek zorunda kalacaktım.

Kurumasını beklerken çantamdan kekimi çıkartıp afiyetle yedim, daha fazla beklemeden yola devam etmek en iyisiydi.

-
Etrafa hâkim olan soğuk hava, dudaklarımın morarmasına sebep olurken kararlı adımlar ile Karanlık Taraf'a doğru ilerliyordum. Etrafta ki hayvan sesleri yaklaştığımın belirtisiydi. Hayvanlar, bizim kanımızla veya etimizle beslenmezlerdi. Kanımızda ki madde, onları zehirler ve öldürürdü bu yüzden şanslıydım.

Gözümü her kapattığımda annemin o son hali, göz kapaklarımı işgal ediyordu. Canım acıyordu ama güçlü olmalıydım. Yasımı, sözümü tamamladıktan sonra tutacaktım.

Karanlık Taraf'ın sınırlarına gelmiştim, ay tam tepede dik bir açıyla tüm şehri aydınlatıyordu. Etrafta ki korumaları ve metal duvarları geçmenin bir yolunu bulmalıydım.

Son güç damlalarımı da kullanarak, bulundukları yerin 1 km kadar kuzeyinde şiddetli bir fırtına yaratmaya başladım. Çok fazla ilgi çekecektim, varlığım artık öğrenilecekti ama başka çarem yoktu.

B kapısında ki korumaların çoğu kontrole gitmişti, o kapı tek şansımdı. Kalan 2 korumayı indirme umuduyla kamufle olarak B kapısının önüne kadar geldim. Son bir kez daha gücümü kullanarak göğüslerinin ortasına şimşeği indirdikten sonra koşar adımlarla kapıdan içeriye girdim. Burnumdan, dudaklarıma doğru akan sıcak sıvıyı umursamadan elimden geldiği kadarıyla giriş kapısından uzaklaşmaya çalıştım.

Toplu olan saçlarımı açtıktan sonra çantamdan Adrian adlı çocuğu bulabilmem için annemin bıraktığı haritayı çıkarttım. Dark Dead adlı mekânı yönetiyordu, mekân buraya bir saat kadar uzaklıktaydı.

Uzun bacaklarım artık titremeye başlamışlardı, havanın soğukluğu damarlarımda ki kanı bile dondurmaya yeterdi. Çantamın içinden siyah beremi çıkartıp kafama taktım, soğuktan çatlamak üzere olan ellerime de deri eldivenlerimi geçirdim. Kiralık araba verilen yere doğru ilerledim, babam bize fazlasıyla para verdiği için şanslıydık. Ailemin her iki üyesi de geleceği görebiliyormuş gibi, ihtiyaçlarımı karşılamıştı.

İşimi görebilecek bir araba seçip, görevliye doğru ilerledim. Donuk bakışlarımla, suratını incelerken ellerimle arabayı gösterdim.

"Kiralıyorum."

"20 altın."

Kesenin içinde ki altınlardan yirmi tanesini çıkartıp, sakallı gence uzattım. Arabanın anahtarını vermemekte kararlıydı galiba.

"Yarın akşam saat 8'de araba burada olacak. Bana adını ve nerede yaşadığını söylemelisin."

"Hadi ama adamım, burada kimse yasaları takmıyor. Adım Astrid, nerede yaşamak istersem orada yaşarım."dedim ona öldürücü bir şekilde bakarken.

"Haklısın, senden etkilendim. Şansımı denemek istedim, pekâlâ Astrid yarın 8'de arabayı tam buraya bırak."dedi ve anahtarı uzattı.

"Şey, bana bir de kullanacak biri lazım."dediğimde şaşırmış bir şekilde bana baktı.

"Kullanmayı bilmiyorsan neden kiraladın?"

"Seni ilgilendirmeyen sebeplerden dolayı."

"Görünüşün kadar sertsin de, sana yardım edebilirim Astrid."

"Karşılık olarak ne istiyorsun?"dediğimde alaycı bir şekilde sırıttı ve yanıma doğru yaklaştı. Zihnimden korku dolu düşünceler geçerken bedenim sakin bir şekilde karşıda ki adama bakıyordu.

"Bir yemek?"diye sorunca tuttuğum nefesimi bıraktım, rahatlamış gibi gülümsedim ve kafamla onayladım. Birlikte arabaya bindik, parmakları direksiyonu kavrarken bende ceketimin cebinde ki hançeri sıkıca kavramıştım.

Bana tecavüz etmeye veya o tarz herhangi bir şeye kalkışırsa, hançerle boğazını kesmeyi planlıyordum. Tamam, belki boğazını kesemezdim ama vücuduna saplayabilirdim. Gücümü son raddesine kadar kullanmış olduğum için bir kez daha kendime küfür ettim. Daha önce kimseyi silahla öldürmemiştim, hatta düne kadar kimseyi öldürmemiştim belli başlı hayvanlar dışında. Gücümü yine kullanabilirdim ama burada yığılıp kalırdım hem de çok fazla dikkat çekerdim.

"Nereye gideceğiz?"

"Dark Dead adlı mekâna."

"Siktir, onlardan mısın?"

"Kimlerden?"

"Sikeyim! Onlardansın işte, nasıl seninle konuşmak gibi bir hata yaptım."diye bağırmaya başladı arabanın içinde. Arabayı bir sağa bir sola doğru sürüklerken, öleceğimize kesinlikle emin olmuştum.

"Yeter! Kimseden değilim, şimdi şu siktiğimin arabasını durdur."dedim bağırarak. Afallamış bir şekilde frene yüklendi, ani bir darbeyle öne savrulsam da gövdemi tutup kafamın cama çarpmasını engelledi.

"Adın ne?"diye sordum.

"Castiel, neden bunu soruyorsun ki?"diye sordu, gri gözleri irileşmiş bir şekilde yüzümü süzerken omzumu silktim.

"Sormadığımı fark ettim, pekâlâ Castiel seninle sadece bir kez bu konu hakkında konuşacağım. Anlaşıldı mı?"

"Evet."dedikten sonra dolgun dudakları düz bir çizgi halini aldı. Sert bir mizacı olsa da çocukları anımsatıyordu.

"Adrian ne sikim bilmiyorum , annem ölmeden önce onu bulmam gerektiğini söyledi ve bende bulacağım bu yüzden şu arabayı düzgün kullan."

Düz bir çizgi halini alan dudakları aralanıp derin bir nefesi yüzüme doğru üfledi, arabanın içini kahkahaları sarmıştı. Ona şaşıran gözlerle baktığımda 'üzgünüm' der gibi omzunu silkti ve arabayı yeniden çalıştırdı.

"Adrian, kim oluyor?"

"O kraldan sonra en yetkili kişi. Herhangi bir rütbesi yok ama kolu her yere uzanır , tüm karanlık taraf ona saygı duyar."

"Neden?"

"Nasıl bilmezsin?"

"Ben böyle şeylerle pek ilgilenmemde."

"Kral Fernando'yu öldüren , aynı zamanda onu bir dövüş sırasında yenen tek kişi."

"Fernando'ya ne olmuştu, hatırlayamadım"

"Ölümü canlı yayında gerçekleşti , öldürülmeden önce ki sözleri herkesin kanını dondurmuştu."

"Ne dedi?"

"Kızım sende hiç mi dışarı çıkmıyorsun?!"

"Hayır, anneannem hastaydı ona bakıyordum."

"Üzgünüm,  Fırtına adlı birinin geleceği ve tüm kuralları değiştireceğinden bahsetti. Fırtına'nın Fernando'nun kızı olduğu söyleniyor, Fernando onun için bir mektup bırakmış ama nerede olduğunu kimse bilmiyor."

"Fernando neden kendi tarafına ihanet etti?"

"O hiç bir zaman tarafları sevmezdi ama gerçekten Karanlık Taraf'ın başına gelmiş en yetenekli liderdi. "

"Şimdi başta kim vardı, adamın adını unuttum yahu."

"Kraliçe Andromeda ona adam dediğini duyarsa kelleni alabilir."dedi kahkaha atarken. Tamam, gerçekten sıçmıştım, hatta şu an sıvıyordum bile denilebilirdi.

"Üzgünüm."

"Sorun değil, anlaşılan anneannen sağlam hastaymış."

"Öyleydi."dedikten sonra kafamı cama yasladım ve şehri izlemeye başladım. Evler genel olarak iki katlı ve siyah renkteydiler, etrafta bir sürü bar ve disko vardı. İnsanların kıyafetleri 'aykırı' olarak tanımlayabileceğim kategoriye giriyordu. Genel olarak çoğu beyaz tenliydi, güneş doğmadığından olsa gerek.

Araba ani bir şekilde durunca, Castiel'e doğru baktım."Geldik," dediğinde kafamla onu onaylayıp, teşekkür edip arabadan ayrıldım.

"Hey Astrid, arabayı ne yapmamı istersin?"

"Dönebilirsin Castiel, artık ona ihtiyacım yok."dediğimde dudaklarını büzüp bana yavru köpekleri anımsatan bir bakış attı, gözlerimi devirdiğimde gülmeye başladı.

"Sana nasıl ulaşacağım?"

"Ben sana ulaşırım." dedikten sonra mekâna doğru ilerlemeye başladım. Daha girişinden itibaren etrafta yiyişen çiftler, yüzlerinden kan akan insanlar ve bir de uyuşturucu kullananlar vardı. Onlara küçümser bir bakış attıktan sonra, mekânın kapısına geldim. Mekân, parlayan siyah taşlarla kaplanmıştı. Kan kırmızısı renginde Dark Dead yazısı duvarda asılıydı. Benim beş katım olan korumalara toslayınca içeriye nasıl gireceğimi düşünmeye başladım.

"Rezervasyonunuz var mı?"

"Adrian için geldim."

"Herkes onun için gelir."dediğinde gözlerimi devirdim, gerçekten mi? dememek için dilimi ısırdım ve devam ettim.

"Ben herkes değilim, buraya gelmesi lazım."

"Patron, kimsenin ayağına gelmez küçük hanım."

Bu adam bana küçük mü demişti? Yanlış duymamıştım, bana küçük demişti!
"Sensin o, marul kafalı!"dedikten sonra burnuna sağlam bir şekilde kafamı gömdüm.   Adam kan içinde ki burnunu tutmak yerine, psikopat gibi karşımda gülüyordu. Ne biçim yere gelmiştim ben böyle?

"Bunu patrona götürün, kız baya asi bir şey çıktı. Bakalım derdi neymiş ?"dedi adam. Koluma iki tane koruma girince güçlükle onları kendimden uzaklaştırdım. Cebimde ki hançeri çıkartıp birinin boğazına dayadım.

"Bana dokunursan, nefesini keserim. Anladın mı?"diye sorduğumda koruma hiç bir şey yapmadan özel taşlarla süslenmiş hançerimi izliyordu.

"Seni geri zekâlı! Nasıl bu kadar aptal olabilirsin?"diye bağırdı arkamdan birisi. Dönüp sesin kaynağına baktığımda nefes alma yetimi kaybetmiş gibi hissettim. Karşımda ki adam hayatım boyunca görebileceğim en mükemmel görüntüye sahipti.

Yaklaşık 1.90 boylarındaydı, saçlarının yan tarafları kazılıydı. Koyu kumral saçlarının tutamları asi ve bağımsız bir şekilde sağ yanına doğru yatmıştı. Gözlerinin yeşili, karanlık olan bu mekânın içinde ki tek ışık gibi parlıyordu. Kaşları çatılmış bir şekilde bana doğru bakarken, dolgun dudakları ifadesiz bir şekilde duruyordu.

İki kulağında ki halkalı metal küpeler, ona ayrı bir hava katmıştı. Zayıftı fakat kolları ve vücudu güçlü gibi duruyordu. Üzerinde ki V yakalı siyah tişörtten gördüğüm kadarıyla göğsünün iki tarafında karşılıklı olarak aynı dövmeden vardı. Daha önce hiç böyle bir kuş modeli görmemiştim, anlamını merak ediyordum.

Altında ki koyu renkte ki kot pantolon ince ve uzun bacaklarını kutsal bir şekilde sarmıştı. Demir bir zincirden oluşan kolyesinin ucunda obsidyen taşı vardı. Karşımda ki adam kimdi bilmiyordum fakat buram buram bela kokuyordu.

Silkelenip kendime geldikten sonra hançeri ceketimin cebine geri koydum ve korkusuz adımlarla yanına doğru ilerledim.

"Adrian adında bir adamı arıyorum ve bana geri zekâlı diyeceğine bu salak adamlara bir şey söyle. " dediğimde bana doğru yaklaştı ve kulağıma fısıldadı.

"Kraliçenin hançerini herkesin ortasında çıkartan ve Karanlık Taraf'a girebilmek için güçlerini kullanan bir kızdan başka geri zekâlı göremiyorum."dedi, nefesi tenimi ısıtırken hakaret içerikli bir sözcüğü nasıl bu kadar can alıcı söylediğini düşünüyordum.

"Beni Adrian'a götür." dedim ondan uzaklaşırken.

"Benimle gel."dediğinde onu takip etmeye başladım, etrafa hakim olan alkol kokusu midemi bulandırmıştı.  Birlikte asansöre bindik ve 7 numarayı tuşladı. Çok geçmeden siyah deri bir kapıdan girdik ve bir odaya geçiş yaptık.

Odada duvar yoktu, görünmez camlar ile kaplıydı. Tüm şehir ayaklarımızın altında gibi duruyordu. Gecenin parlayan ışıkları, tüm gözlerimi esir almıştı. Öksürük sesiyle irkilip etrafa göz gezdirdim. Bordo duvarlarda bir sürü kesici alet asılıydı. Küpeli çocuk, karşımda ki deri sandalyeye oturmuş beni inceliyordu.

"Adrian nerede?"diye sordum bıkkınlıkla.

"Karşındayım." dediğinde sessiz olmasını beklediğim küfür dudaklarımdan sesli bir şekilde çıkmıştı.

"Hassiktir," dediğimde dudakları alaycı bir şekilde kıvrıldı.

"Fırtına, değil mi?"

"Evet, annem ölmeden önce seni bulmamı söyledi."

"Annen ve baban kendilerini senin için feda ettiler, baban benim hiç olmayan ağabeyim gibiydi. Senden nefret etmek için çok fazla nedenim olsa da babana bir söz verdim."dedi tiksintiyle.

Pekâlâ, bu biraz ağır olmuş olabilirdi hatta bildiğiniz ezip geçmişti. Annem ve babamın ölümünün sorumluluğunun bana ait olduğunu biliyordum, bu gerçeği kendime bile sesli söyleyemezken karşımda ki ruhsuz adam bağırarak bu gerçeği yüzüme vurmuştu. İlahi görüntüsüne rağmen, nefret dışında herhangi bir duyguyu içinde bulundurmayan gözleri beni süzüyordu. Gerçeklerin altında ezilirken, cesaretimin son damlalarını da toplayıp karşısında dik bir şekilde durdum. Bende en az onun kadar ruhsuz gözler ile ona doğru baktım.

"Bak, nasıl bir acı çektiğin umurumda değil. Onlar benim tek ailemdi, benim yüzümden öldüklerini biliyorum senden duymaya ihtiyacım yoktu. Benden nefret edip etmemenle ilgilenmiyorum, bana yardım edeceğin konu her neyse tek ilgi alanım bu."

"Aynı babana benziyorsun, karşıma otur."dedi karşısında ki deri koltuğu gösterirken.

"Özelliklerini anlat."dedi ellerini birleştirirken.

"Fırtına ve şimşeği kontrol edebiliyorum ama aşırıya kaçtığımda ilk önce bedenen yoruluyorum, sonra burnumdan kan gelmeye başlıyor daha fazla kullanırsam ağzım, kulaklarım ve gözlerimden de geliyor. En son bedenimin kontrolünü kaybedip, bayılmıştım daha fazla ileriye gitmeye cesaret edemedim. Vücudum hiç bir ta-" sözümü kesti ve kendisi devam etti.

"Vücudun hiç bir tarafın dövmesini tutmuyor."

"Evet, şimdi ne yapacağız?"

"Babanın sana vereceği mektupta her şey yazılı fakat mektup bende değil."

"Kimde ?"

"Kraliçe Andromeda'nın duvarında ki gizli bölmede. "

"Nasıl alacağız?"

"Saraya sızmamız lazım ama bir kaç gün ortalığın sakinleşmesini bekleyeceğiz. Buraya ayak uydurup, dikkat çekmemeyi sana öğretmem gerek. Fırtına ve şimşekle öldürülen adamlar çok fazla dikkat çekti, burada olduğunu anlamışlardır. Siyah adından şimdilik vazgeçmelisin."

"Zaten adım siyah değil, Astrid."dediğimde gözleri bir ışıltı eşliğinde parladı, sevinmiş gibi gözüküyordu.

"Güzel. Şimdi korumalarım seni yaşayacağın odaya çıkartacak, yan odanda da ben kalıyorum zaten. Güzelce giyin ve aşağıya in."dediğinde kafamla onayladım ve içeriye giren korumayla birlikte odadan çıktım. 8. Kata çıktığımızda yan yana iki kapı vardı, birinin kapısını açıp beni içeriye soktu. Anahtarı verdikten sonra odayı terk etti.

İki kişilik bir yatak, lila renginin hakim olduğu duvarlar, makyaj masası ve bir tane de dolap vardı. Yan tarafta ki kapı da banyoya açılıyordu. Banyo yapmam gerekiyordu.

-

Banyomu yapmış, belime kadar uzanan siyah saçlarımı büyük bir özenle taramıştım. Kıyafet dolabını açtım, gece mavisi kalçalarımın üç santim kadar aşağısında biten elbiseyi üzerime geçirdim. Kolları ve göğüs bölgesi dantelden olan bu elbise, üzerime fazlasıyla yakışmış ve yapışmıştı. Ten rengim diğerlerinin aksine koyuydu, burada dikkat çekmemek için büyük çaba harcamam gerekliydi.

Saçlarıma dalgalar verdikten sonra, dudaklarıma kan kırmızısı renginde bir ruj sürüp, gölgeli bir makyaj yaptım.

Dürüst olmak gerekirse, makyaj yapmadan bile çoğu kişinin dikkatini çekebilecek kadar güzel olduğumu düşünüyordum. Su yeşiliyle, okyanus mavisinin karıştığı gözlerim ve minik kalkık bir burnum vardı. Dudaklarım fazlasıyla dolgunlardı. Büyük göğüslerim, ince bir belim ve çıkık bir popom vardı. Kıvrımları , güzel olan bir kızdım.

Hazır olduğuma emin olduktan sonra siyah taşlı topuklu ayakkabıları da giyinip , korumalarla birlikte barın olduğu kısma indim.

Etraftaki erkeklerin bakışları çıplak gibi hissetmeme sebep oluyordu , kızlar ise saçlarımdan tutup duvara asmak istiyormuş gibi bakıyorlardı. Barda ki platinlerin aksine ben gece misali saçlarımla parlıyordum. Üzerimde ki bakışları umursamadan L şeklinde ki kırmızı deri koltuğa yerleştim , boş durmaktansa kırmızı şarap söylemek daha mantıklı gelmişti.

En sevdiğim içki oydu , babam 16 yaşımdan sonra her yıl bir sürü yeni içki getirir ve bize denettirirdi. Tadından hoşlandığım bir tek şarap vardı.

Önüme konan kan kırmızı şarabı yudumlarken , bana doğru gelen tüyler ürpertici çocuk dikkatimi çekmişti. Sarışın , ela gözlü çocuk ilerleyerek benim koltuğumun karşısına oturdu ve dudaklarını yaladıktan sonra konuşmaya başladı.

"Dudaklarına değen şarap kadar şanslı olacağım bir gün olur mu dersin?"diye sorduğunda çocuğun ağzının ortasına yumruk geçirmemek adına tırnaklarımı elime geçirdim. Bu nasıl bir iğrençlikti , henüz beni tanımıyordu bile. Gerçi ne bekliyordum? Ucuz kıyafetler ile ucuz insanların olduğu bir barda sırf bir geri zekâlı istedi diye dikiliyordum.

"Dudaklarına, dudaklarım değil ama yumruğum değebilir."dediğimde arkamdan bir kahkaha sesi geldi. Adrian tüm o ihtişamıyla yanımda ki boş alanda yerini alırken, uzun ve ince parmakları belimi kavradı.

"Kızımı duydun."dediğinde çocuk korku dolu gözlerle oturduğu yerden kalktı. Ondan uzaklaştıktan sonra, ne yapmaya çalışıyorsun? Der gibi baktım.

"Babana söz verdiğimi yapıp, seni koruyorum."

"Ben senin kızın değilim, konuşmana dikkat et."dedikten sonra oturduğum yerden kalktım ve tuvalet işaretinin olduğu yere doğru ilerledim. Arkamdan gelen korumaların kafalarını duvara sürtmek istiyordum.

WC' ye girdim ve suratıma bir su çarpıp sakinleşmeyi bekledim. Saçımı kavrayan eller, buna engel oldu.

"Nasıl onun altına girdin?"diye bağırdı platin kafa. Ne söylüyordu bu? Kafamı geriye doğru attım, burnu kanamaya başlamıştı. Saçımı tutan elleri beklentimin aksine gevşememişti, kimse benim saçımı çekemezdi. Saçlar, benim için kutsaldı ve bu kızın ölümü ellerimden olacaktı. Hançerimi odada bıraktığım için kendime binlerce kez küfür ettim. Kız beni kendine çevirdi, karnına tekme atmama rağmen etkilenmemiş gibi yüzüme bakıyordu. Tırnaklarını yüzüme geçirince, sakinliğimin son damlalarını da kaybetmiştim.

Saçlarını avuçlarımın arasına aldığım gibi kafasını duvara yapıştırdım, arkadaşları olacak geri zekâlılar bizi ayırıp beni tuvaletin dışına attılar. Ellerim yüzüme götürdüm, kan damlaları elimi esir almıştı. Etrafıma bakınırken Adrian'ın bana doğru yürüdüğünü fark ettim.

"Kim?" diye bağırdığında müzik kesildi ve salona sadece onun sesi hakim oldu.

"Ne, kim?"dediğimde yüzümü avuçlarının arasına alıp ellerini yara izinin üzerinde gezdirdi.

"Kim yaptı bunu?"

"Ben hallettim."dediğimde beni kolumdan tuttuğu gibi tuvalete doğru götürdü, kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra etrafa göz gezdirdi. Kolumu bırakıp, bana vuran kızı tuvaletin dışına doğru sürükledi. Nasıl anlamıştı?

Kızı barın ortasına getirip dizlerinin üzerine çökmesini sağladı, ne yapmaya çalışıyordu?
Etrafta ki tüm gözler korku dolu bir şekilde bize bakarken, kız ağlamaya başladı. Adrian, cebinden küçük bir bıçak çıkartıp kızın bir yanağını çizdi. Gözlerim görüntünün etkisiyle yuvalarından fırlayacakmış gibi duruyordu büyük ihtimalle. Çığlığımı yuttum ve kızın kanlar içinde ki yanağına doğru baktım.

"Bu kıza yaklaşma cesareti gösterenin, kafasını gövdesinden ayırırım. Duydunuz mu?"diye bağırdı.

Ben nasıl bir yere düşmüştüm böyle?

המשך קריאה

You'll Also Like

27.4K 5.1K 34
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
7.4M 303K 56
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
577K 9.3K 13
Hitreads uygulamasıyla yaptığım anlaşma nedeniyle 1. ve 2. kitabın ilk 3 bölümü yayımdadır. 1. kitap Hitreads uygulamasında yüklüdür ve çok yakında 2...
1M 98.1K 78
O bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.