21.Bölüm-Kuyruk

5K 387 34
                                    

Diğer kitaplarımın çoğunda olduğu gibi bu kitabımda da kategori sorunu var. Sizden bir şey rica edeceğim, elinizden geldiği kadarıyla oylarınızı veya yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim. Bir ihtimal düzelir belki.

-

Yaşadığım yerin, başka bir paralel evrenin cehennemi olduğuna inanıyordum. Hatta biz, yaşayanların bile cehennemi olabilirdi.

Bir yangın yoktu veya ölmemiştik fakat paramparça kalmıştık. En kötüsü de bu değil miydi? Yaşarken kırılmıştık ve en ufak parçamıza kadar ayrılmıştık. Sorun sadece kırılmış olmamızda değildi, en güvendiklerimiz tarafından katledilmiş olmamızdı. Adrian, bana yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştı.

Onunda, beni sevmesini elbet isterdim. Yıllar boyunca bunun hayaliyle yaşamıştım, gerçekliği bile hayallerimden fırlamış bir sahne gibiydi. Ondan hiçbir zaman verebileceğinden fazlasını istememiştim bile.

Beni, benimle bırakmalıydı. Kendine alıştırmamalıydı. Bana en büyük kötülüğü yapmıştı, beni mutlu etmişti. Bana, kendini sunmuştu. Ya da ben öyle sanıyordum. Çok mutluydum, bulutlara kadar uzanabilirdi mutluluğum. Fakat hesaba katmadığım bir şey vardı.

Hem umut hem de mutluluğumdan bir ip oluşturup, boynuma asmıştı ve bedenimi, ihanetinin eşliğinde yükseklikten atmıştı.

Benim kalbim, başka bir kadının teninde bir vazo misali parçalanacak kadar değersiz değildi.

Adrian'ın günahı, Tanrı'dan bile büyüktü.

Gel gelelim ki bende sıradan bir insan değildim. Kırılırdım, parçalanırdım fakat tüm kırgınlıklarıma inat gülmesini de başarırdım. Ben, iki kraliyetinde kutsal kanını taşıyandım. Bugünden sonra Astrid değil, sadece Vera olacaktım.

Çünkü dakika itibariyle Astrid Storm, başka bir kadının teninde öldürülmüştü ve Vera Storm, kırgınlıklarında can bulmuştu.

Siktiğimin küçük yıldızı da değildim, Fırtına'ydım ve Tanrı, şahidim olsun ki yaşadığım her bir acının, karşılığını alacaktım.

Tüm dokunuşları silmek adına banyoya girdim ve suyu, sonuna kadar açtım. Tenimde, ona ait bir iz istemiyordum. Küvetten çıkıp, karşımda ki aynaya sağlam bir yumruk atmak adına hazırlandım.

Ya tam sevmeliydi insan ya da tam silmeliydi.

Ben tam sevmiştim, tüm benliğimle. Şimdi sıra silmeye geçmişti.

Yumruk yaptığım elimi, aynaya sağlam bir şekilde geçirdim. Boy aynası, parçalara ayrılırken sağ elimden düşen kan damlaları, zemin ile çoktan buluşmuştu.

Acıyı seviyordum. Diğer duygular gibi anlık değildi. Mutlu olmadan öncede acı, bizim için vardı, mutlu olduğumuzdan sonra da. Aşk, nefret, mutluluk, hüzün ve çok daha fazlası bizi, bizimle bırakırdı. Fakat acı, hissetmeyi dileyenler için daima oradaydı.

Hissetmeyi istiyordum ve seçiyordum. Çünkü acı, aldığımız darbeler ile eş değerdi. O darbelerin, tekrarlanmasına izin vermemek için hepsini hatırlamamız ve benimsememiz gerekti.

Cam parçalarından birini elime aldım ve odama ilerledim. Tam karşımda başka bir boy aynası vardı. Anka Kuşu dövmemin üzerine doğru bastırdım kırık camı. Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü, çığlık atmamak adına dudağımı sıkıca ısırdım. Anka Kuşu'nun yerinde kocaman bir X işareti duruyordu.

Gecenin SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin