30-Veda

4.3K 344 29
                                    

Adrian Castelain.

Karşımda yatan narin bedene, içimde kopan acı tufanıyla birlikte baktım. Bronz teni, bir kar misali bembeyazdı. Kor kızılı dudakları, mor tonlarına bürünmüştü. İçim acıdığını hissettim. Sanki biri içimde bir cam kırmıştı ve o parçalar, boğazıma kadar dizilmişti.

Ona doğru ilerledim, donmuş bedenini kollarımın arasına hapsettim. Nabzı çok yavaştı, benim aksime. Saçlarının arasına küçük öpücükler bırakmaya başladım. Beni bırakamazdı, bırakmamalıydı.

"Küçük yıldız, üşüyor musun? Bak, seni ısıtıyorum."dedim fakat bir faydası yoktu. Aklıma tek bir şey geliyordu, ne kadar tehlikeli olsa da yapmak zorunda olduğum bir şey.

Üzerimde ki kıyafetleri çıkarttım ve bir kenara fırlattım. Astrid'in altına yattım, tenini tenime hapis aldım. Sıcak tenim, soğuk teni üzerinde baskı kuruyordu. Saçları, yüzüme doğru düşştü. İkimizinde alnı, birbirlerine yaslıydı. Kalbim, tam kalbinin üzerinde atıyordu. Tenlerimiz birbirleriyle bütünleşirken, tek umudum vücudumun ona kalkan olması ve alevlerden korumasıydı.

"Ne kadar soğuk olduğun umurumda değil. Sen her zaman içimde ki alevlerin sahibi olarak kalacaksın. Sana söyledim küçük yıldız, seni ısıtmak için değil dünyayı, kendimi bile yakarım."

Her tarafı alevler sarmaya başladı, vücudumuzu bir yangın esir aldı. Belki küle dönüşecektik belki de küllerimizden doğacaktık ama yine de birlikte olacaktık.

Astrid'in buz kütlesini anımsatan vücudu, bir sıcaklık dalgasıyla ısındı. Yeşil gözleri, yakutun arasında ki zümrüt gibi parladı. Sıcak nefesi, dudaklarıma ulaştığında rahatladığımı hissettim. Kalbim, göğüs kafesimin altında ezilmiyordu artık.

"Adrian?"dedi, şaşkınlıkla.

"Küçük yıldızım?"

"Se...sen, ne yaptın?"

"Seni kurtardım."

Geriye doğru çekildi ve vücuduna doğru baktı. Kesikleri gördüğü an yüzü buruştu, kendini tiksintiyle inceledi. Ona yaklaştım ve kesiklerinin üzerine küçük öpücükler kondurdum.

"Adrian, yapma. Hâlimi görmüyor musun? Hiç olmadığım kadar çirkinim."

"Her zaman olduğun kadar güzelsin. Seni kaybettiğimi sandım. Nasıl hissettiğim hakkında bir fikrin var mı? Yaşarken öldüğümü hissettim."

Astrid, buğulanmış gözleriyle bana doğru baktı. Bahar yeşili gözlerinden aşağıya düşen bir damla yaş, kavis çizerek boynuna kadar ilerledi. Kirpikleri, gözlerinde ki ıslaklığın etkisiyle mümkünmüş gibi daha da kıvrıldı. Astrid, yanıma geldi ve bana daha önce hiç sarılmadığı kadar sıkıca sarıldı. Göğüslerimiz, birbirlerleriyle çarpışıyordu. Ne kadar acı verici olsa da buna ihtiyacım vardı. Kalbinin, benim gibi atmasına ihtiyacım vardı. En az ona ihtiyacım olduğu kadar.

"Seviş benimle."diye fısıldadı, kulağıma. Sesiyle birlikte vücudumda ilkel bir arzu uyandı ve kanımı esir aldı. Dudaklarım, dudaklarına ulaştı.

Astrid, alt dudağımı dişlerinin arasına aldı ve kan tadı gelene kadar ısırdı. Beni, daha önce bu kadar sert öptüğünü hiç hatırlamıyordum. Ona karşı sert olmamak için ne kadar dirensem de sınırlarımı zorluyordu. Bana doğru istek dolu gözlerle baktı, dili yardımıyla dudaklarını yaladıktan sonra konuşmaya başladı. "Tüm zincirlerini kır, yak beni."

"Hayır, canın acır."

Gözleri, hiddetle parladı. Duymak istediği bu değildi. "Beni yakmanı istiyorum. Bırak alev alsın vücutlarımız. İzin ver sadece bedeninle değil, her şeyinle sevişeyim. Tanrı'nın bize sunduğu en güzel ölüm şekli bu."

Astrid'in dudaklarını, dudaklarımın arasına aldım. Sıcacık dudakları, dilim üzerinde baskı kurmuştu. Dillerimiz birbiriyle dans ediyor, bedenlerimiz yeniden birbirini tanıyordu. Parmaklarım, dolgun göğüslerinin üzerinde durdu. Sol göğsünü, sert bir şekilde avuçlarımın arasına aldığında ağzımın içine doğru inledi. Astrid'in bacaklarını, belime dolamasını sağladıktan sonra sırtını duvara yasladım.

"İçime gir."dedi, ihtirasa bulanmış bir sesle. Sert bir şekilde içine girdiğimde sıcaklığını, her zerremde hissettim. İkimizin dudaklarındanda aynı anda bir inleme sesi hayat buldu. Astrid'in sırtı, duvarla bir savaşın içine girmişti. Tırnakları, sırtımda kanlı imzalar bırakıyordu. Boynunu dişlerimin arasına aldım ve kanatana kadar ısırdım.

Astrid'den yayılan sıvı, erkekliğimin etrafını kapladığında daha fazla dayanamayacağımı anladım ve daha derinlerine, boğuk bir hırıltıyla gömüldüm.

❄️

Akademiye geri dönmüştük, kendimiz dışında her şeyden o kadar soyutlanmıştık ki Andreas ve Lena'yı unutmuştuk. İkisi de iyidi fakat baygındılar. Uzun süre sonunda nihayet uyanmalarını sağlayabilmiştik. Akademiden gitmemiz, krallıklar ile görüşmemiz gerekiyordu tabi hâlâ varlarsa.

"Adrian, gelebilir misin?"diye sordu, Astrid.

"Ne oldu küçük yıldız, neden üzgünsün?"

Astrid, gözlerini benden kaçırdı fakat buğulandıklarını fark edebiliyordum. Alt dudağı durmadan titriyordu, kötü bir şeyin habercisi gibiydi. Ona doğru yaklaştım ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Tanrı aşkına, yüzü buz gibiydi.

"Ne oluyor?"diye sordum, sesimi kontrol etmeye çalışarak.

Gözlerinden aşağıya düşen bir damla yaş, parmaklarımla buluştu. Yüzünü kaldırdığında belki de gün içinde ki ikinci şokumu yaşadım. Gözlerinin beyazı, kızıl bir tona karışştı. "Ölüyorum."dedi, fısıltıyı andıran sesiyle.

"Ne demek ölüyorum?"

"Adrian, bana zehir enjekte ettiler. Öleceğimi biliyordum, sen sadece bedenimi ısıtarak beni baygınlıktan kurtardın. Asıl sorun, bedenim değil. Kanımda ki madde. Bu akşam son günüm ve be..ben, nasıl veda edeceğimi bilmiyorum."

Gecenin SenfonisiWhere stories live. Discover now