Kontesin Laneti +18

De aycgnrzz

333K 5K 1.2K

Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı... Mai multe

İhanet +18
Hançer
Yakalanma +18
Tehdit
Cadılıktan Vazgeçen Kontes
Gabriel'in Kucağında
Bu gece benimsin +18
Gabriel'in Koynunda +18 Aşırı Cinsel İçerik
Yüzleşme
Bir Dönemin Sonu
Ölürüm de öldürürüm de
Festival
Kaçış +18 Sevişme Sahnesi
Gizemli Adam
Cadıların Düellosu
Tecavüzün Gölgesinde +18
Mucize
Sihirli Küre
Kont'un Çığlığı
Cadı Nadya
Eski Düşmanlar ve Yeni Dostlar
Dünyama Düşen Yıldırım : Prens Settus
Adaletin Kükreyen Sesi
Markus'un Öfkesi
Yıkıcı Öfke
Ben Cadıyım, Gabriel

Neydi bu?

14.1K 301 44
De aycgnrzz

Oy veren, yorumlarını esirgemeyen, kitabı okuma listelerine ekleyen herkese bol bol kalp gönderiyorum ❤️










"Gabriel açsın. Biz açarsak ayıp olur," diyerek öneride bulundum, diğerleri de başlarını salladı. Markus, biraz alaycı bir ifadeyle ekledi, "Zaten içinde ne olduğunu hiç merak etmemiştim," diye espri yaparak gülüşmeye neden oldu.

Keşiş, nazik bir ses tonuyla bana dönerek, "Eva, sen çok yorgunsun. Önce bir duş al. Markus sana temiz kıyafetler yapsın. İstersen biraz uyu," dedi. Markus, bu öneriye kıkırdayarak cevap verdi, "Amca Eva'yı geceye mi hazırlıyorsun? Gabriel'e güzel görün diye uğraşıyor. Şuna bak," diyerek keşişin niyetini alaycı bir şekilde yorumladı.

Keşiş kaşlarını çattı ve sakin bir sesle ekledi, "Şu kızın haline bak. Biraz toparlansın dedim." Markus'un espri anlayışı ve keşişin sabrı ortamın neşeli bir hava kazanmasını sağladı. Herkesin yüzünde bir gülümseme belirdi

Keşiş, gözünü kırpıp imalı bir sırıtışla, "Onu götür de hazırlansın," diye fısıldadı. Sesi, loş taş duvarlarda yankılanarak gizemli bir hava yaratıyordu. Markus, hafifçe omuzlarımı tuttu ve "Gel hadi," dedi. Beni nazikçe koridor boyunca sürüklerken, kalbim heyecanla çarpıyordu. Keşişin odasına vardığımızda, gördüğüm manzara beni nefessiz bıraktı.

Kont'un şatosunda bile rastlanmayacak kadar lüks bir yerdi burası. Basit bir keşiş kulübesinden ziyade, bir sarayın ihtişamını yansıtıyordu. Köşedeki yaldızlı oturma takımları, ortadaki devasa yatak ve ileride uzanan geniş giyinme odası, gözlerimi kamaştırıyordu. Odanın ihtişamı karşısında nefesim kesildi ve Markus'a döndüm. Titreyen ellerimle odayı işaret ederek, "B-bu nasıl olabilir? Keşişin bu minicik harabe kulübesinde böyle bir yer nasıl bulunur? Aklım almıyor," diye sordum.

Markus, gözlerinde bilge bir ışık parıldayarak gülümsedi. "Ah Eva," dedi, sesinde yumuşak bir alay vardı. "Sen bizi şapkadan tavşan çıkaran sihirbazlar mı sandın? Biz cadıyız. Gerçek cadı. Büyülerimizle burayı bir saray yavrusuna dönüştürdük. Tabii ki insanlar dışarıdan baktığında bizi zavallı bir kulübede yaşıyor sanırlar. Bu tür numaralar artık sana normal gelmeli. Gel hadi," dedi ve beni ilerideki diğer odaya doğru yönlendirdi.

Adımlarımız taş zeminde yankılanırken, odanın detaylarını incelemeye başladım. Duvarları kadife perdeler süslüyordu, yerler yumuşak halılarla kaplıydı ve her köşede zarif süs eşyaları göze çarpıyordu. Hayallerimin bile ötesinde bir ihtişam vardı bu odada. Her adımda, büyünün gücünü ve etkisini daha derinden hissediyordum.

Markus, büyük bir dolabın kapaklarını açtı ve içinden rengarenk elbiseler çıkarmaya başladı. Her biri ipek ve satenden özenle dokunmuş, altın ve inci işlemeli elbiselerdi. "İşte," dedi, yüzünde hala o alaycı gülümseme vardı. "Bunlar sana göre."

Kont'un şatosunda bile rastlanmayacak kadar lüks bir küvet vardı karşımda. Altın yaldızlarla süslenmiş, mermerden oyulmuş bu küvet, odaya adım attığımda göz kamaştırıyordu. Markus, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle "Burada mı yıkanmak istersin yoksa seni büyüleyici bir şelaleye mi götüreyim?" diye sordu. Merakla "Ne şelalesi?" diye sordum.

Markus, elimi nazikçe tutarak "Gözlerini kapat," diye fısıldadı. İçimde bir heyecan dalgası yükseldi. Gözlerimi kapattım ve birkaç saniye sonra Markus'un büyülü sözler mırıldandığını duydum. "Açabilirsin," dediği anda gözlerimi açtım ve hayretle etrafıma bakındım.

Bir anda kendimizi büyüleyici bir manzaranın ortasında bulmuştuk. Etrafımızı yemyeşil bitkiler ve rengarenk çiçeklerle süslü, dev bir şelale çevreliyordu. Su, göklerden dökülüyor, kayaların üzerinden adeta bir köpük şelalesi gibi aşağılara doğru akıyordu. Gözlerim, suyun kristal berraklığına ve şelalenin melodik sesine takıldı. Ortamın serinliği ve suyun taze kokusu içime huzur doldurdu.

Markus, elimi hafifçe sıkarak "Burada, doğanın kalbinde mi yıkanmak istersin yoksa odaya geri mi dönelim?" diye sordu. Gözlerimdeki şaşkınlık ve hayranlık karışımı ifadeyi görünce gülümsedi. "Şelalede yıkanmak hayal gibi olur," dedim heyecanla.

Gözlerimin önünde olağanüstü bir manzara uzanıyordu. Dev kayalıklar arasından dökülen su, melodik bir akışla yere ulaşıyordu. Suyun yarattığı ince sis, güneş ışığıyla parıldayarak büyülü bir atmosfer yaratıyordu. Etrafı yemyeşil ormanlarla çevrili bu şelale, adeta bir cennet köşesi gibiydi.

Kuşların cıvıltıları ve suyun melodik akışı kulaklarıma tatlı bir huzur getiriyordu. Ormanın derinliklerinden peri kızları ve genç elfler belirdi. Hepsinin yüzlerinde içten bir gülümseme vardı. Yavaş adımlarla bize yaklaşırken, melodik sesleriyle "Sır Şelalesine hoş geldiniz," diye bizi selamladılar.

Markus, nazikçe başını eğerek genç peri kızına tebessüm etti. "Nasılsın Ce?" dedi, sesinde tanıdık bir sıcaklık vardı.

Peri kızı Ce, parlak gözleriyle ona bakarak, "İyiyim Baş Cadı Markus. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?" diye sordu.

Markus, tatlı bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Teşekkür ederim, çok iyiyim."

Ce'nin gözlerinde anlık bir heyecan parladı. "Peki 'O' nasıl? Onu görmeyeli uzun zaman oldu."

Markus, hafif bir iç çekişle, "Çok yoğun ama iyi," dedi.

Ce, rahatlamış bir şekilde, "Ah, onun iyi olduğunu duymak ne güzel. Peki, bu güzel hanımefendi de kim?" diye sordu, bakışlarını merakla bana çevirerek.

Markus, beni tanıtırken sesine bir ağırlık ekledi. "Cadı Elisa'nın kızı, Cadı Kontes Şifacı Eva," dedi, uzun uzadıya beni tanıtıyordu. Mahcubiyetle gözlerimi devirdim. "Sadece Eva diyin lütfen," dedim utangaç bir tavırla.

Markus, etkileyici bir sesle devam etti. "Eva, çok zorlu günlerden geçti. Bugün çok önemli bir randevusu var ama gördüğünüz üzere hiç hazır değil," dedi.

Ce, beni baştan ayağa süzerek başını salladı. "Memnun oldum Eva," dedi, gözlerindeki sıcaklık ve samimiyetle. "Şelalede dinlenmek size iyi gelecektir. Burası bedeninizi ve ruhunuzu yenilemek için en iyi yerdir."

Ce ve ismini bilmediğim peri kızları etrafıma toplandı ve beni şelaleye doğru sürüklediler. Gözlerinde heyecan ve neşe pırıltıları vardı. "Sen merak etme, biz onu hazırlarız," dediler, şakacı bir ciddiyetle. Markus, minnettar bir şekilde teşekkür etti ve genç elflerle birlikte ağaçların arasında kayboldu. Adımları hızla ormanın derinliklerine doğru kaybolurken, peri kızlarının nazik elleri beni yumuşak bir şekilde yönlendirdi.

Peri kızları beni şelaleye götürdüler. Şelalenin suları hızla, ama insanı rahatsız etmeyen bir hızda akıyordu. Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım ve suya girdim. Soğuk su bedenimi ürpertti, tüylerim diken diken oldu. Su seviyesi göğsüme kadar geliyordu, fazla derin değildi. Ce, elimi tutarak beni şelalenin tam altına götürdü. Diğer peri kızı yüzerek yanımıza geldi. Kafama çok güzel kokulu, pembe renkli bir sabun sürdüler ve saçlarıma masaj yaparak güzelce yıkadılar. Sabunun köpüğü etrafıma yayılırken, suyun altında tüm yorgunluğumdan arındığımı hissediyordum.

Vücuduma köpüklü bir bez sürdüler ve şelalenin hızla akan suyunun altında gevşedim. Köpükler suyla birlikte akıp giderken, derin bir rahatlama hissettim. Şelalenin serin suları, adeta ruhumu temizliyordu. Peri kızları, özenle ve titizlikle çalışıyor, her hareketleri bir zarafet gösterisiydi. Beni bir prenses gibi hissettiriyorlardı.

Şelaleden çıkarken, peri kızları ellerindeki yumuşacık havluları vücuduma sardılar. Beni ilerideki beyaz köşke götürdüler. Büyük bir aynalı masanın önüne oturttular. Saçlarımı yeni havlularla iyice kuruladılar. Her bir telin üzerinden özenle geçiyor, saçlarımın parlaklığını ortaya çıkarıyorlardı. "Saçlarını biraz kısaltmak ister misin?" diye sordu Ce. Biraz düşündüm ve "Evet, biraz olsun," dedim. Ce gülümsedi ve makası eline aldı. Saçlarımın uçlarını hafifçe kesti ve kat kat modele bir kahkül ekledi. Aynada kendimi izlerken, değişimi hayranlıkla izledim.

Ce elindeki sürmeyi gülümseyerek gözlerime sürdü. Dudaklarımı renklendirdi. "Yüzün ve saçların muhteşem görünüyor," dedi ellerini çırparak. "Şimdi kıyafet seçme zamanı Eva," dedi ve beni çeşit çeşit elbiselerin olduğu büyük bir odaya sürükledi. Elbiseler, her biri ayrı bir hikaye anlatan renkler ve dokularla doluydu. Dokunduğum her kumaş, sanki bir masal dünyasından kopup gelmişti.

Odanın dört bir yanı elbiselerle kaplıydı. Parlak renkler, ince işçilikle süslenmiş detaylar gözlerimi kamaştırıyordu. Ce, elbiselere doğru yürürken, her biri için ayrı bir yorum yapıyordu. "Bu yeşil elbise ormanın ruhunu yansıtıyor," dedi, ipekten yapılmış bir elbiseyi göstererek. "Bu kırmızı olan, ateşin ve tutkunun sembolüdür," diye ekledi, parmaklarıyla hafifçe bir kadife elbiseyi okşayarak.

Ce, büyük bir heyecanla, "Bu geceye özel, senin için en iyisini seçmeliyiz," dedi. Beni, göz kamaştırıcı bir elbisenin önüne getirdi. Elbise, sanki yıldız tozlarından dokunmuş gibi parlıyordu. Işığın altında, her hareketimle farklı renklere bürünüyordu. Ce, elbiseyi dikkatle alıp bana uzattı. "Bu senin ışığını ortaya çıkaracak," dedi. Elbiseyi giydiğimde, aynada kendimi tanıyamadım. Şimdiye kadar gördüğüm en güzel ve en zarif halimle karşı karşıyaydım.

Peri kızları, beni beyaz köşkün odalarından birine götürdüler. Oda, büyüleyici bir atmosfere sahipti. Tavanlar yüksekti, duvarlar muhteşem tablolar ve antikalarla süslenmişti. Her köşede bir büyü ve gizem vardı, adeta burası bir masalın içindeki bir sahne gibiydi.

Ce, "Senin için özel bir yer hazırladık," dedi gururla. "Burada sana huzur verecek, kendini yenileyebileceğin bir alan bulacaksın." Oda, geniş bir yatak, zarif bir oturma alanı ve büyük bir ayna ile donatılmıştı. Peri kızları, odanın etrafına yerleştirilmiş büyülü mumları ve hoş kokulu çiçekleri göstererek, burasının benim için hazırlanan geceye özel bir sığınak olduğunu belirttiler.

Gözlerimi dolduran bu özenli düzenlemeler karşısında duygusal bir teşekkür ettim. Ce ve diğer periler, sessizce odadan ayrılırken, yüzümdeki gülümseme gitgide büyüyordu. Bu gece, benim için sadece dış görünüşümü değil, içsel gücümü de yeniden keşfetme ve güçlendirme fırsatı sunuyordu.

Markus'ın odama girişiyle birlikte gözlerindeki gurur ve sevgi dalgasıyla kendimi özel hissettim. Sessizce yaklaşıp, "Eva, seni bu kadar güzel görmek çok özel," dediğinde yüzümde bir gülümseme oluştu. "Bu gece senin için önemli bir gece. Amcamla düşündük, Gabriel ile çok fazla badire atlattınız. Sizin için böyle bir gece düzenlemeye karar verdik. Umarım Gabriel'in hafızası yerine gelir ve biraz rahatlarsın," dedi.

Ben de derin bir gülümsemeyle, "Teşekkür ederim, bu yaptıklarınız gerçekten inanılmaz," diyerek cevapladım. Markus bu sözler üzerine gülümsedi ve espriyle devam etti, "Ah Eva, bazen insan gibi konuşuyorsun. Bunları yapmak bizim için zor değil. Hadi seni Gabriel'in yanına götüreyim."

Markus'la birlikte koridor boyunca yürürken peri kızları etrafta görünmüyordu. Sonunda koridorun sonundaki beyaz kapıya geldik ve Markus yavaşça kapıyı açtı. İçeri adım attığımda gözlerim odayı dolduran romantik dekorasyonla kamaştı. Her şey özenle seçilmişti; mum ışığında parıldayan zarif avizeler, yumuşak halılar, rengarenk çiçekler ve zarif mobilyalar odaya sıcak ve samimi bir atmosfer kazandırıyordu.

Gözlerim Gabriel'i aradı ve onu odanın köşesinde, pencerenin yanında buldum. Uyanmıştı ve korku dolu, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Onun bakışlarında, içsel bir çatışma ve endişe okunuyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştım ve dizlerinin dibine çöktüm. Yumuşak bir sesle, "Gabriel," diye fısıldadm.

Gabriel, odanın içinde titreyen bir şekilde beni süzüyordu. Gözlerinde karmaşık bir karışım vardı; korku, endişe ve merak. Sonunda, sakinleşmeye çalışarak, "Sen... sen kimsin?" diye sordu. Sesindeki ton, hem meraklı hem de tedirginlik doluydu.

Ben yavaşça yaklaşıp, elimi uzattım. "Ben Eva," dedim, sesimdeki titreme belirgin bir şekilde duyuluyordu.

Gabriel, kaşlarını çatarak devam etti, "Benden ne istiyorsun? Neden beni buraya getirdin? Ne yapacaksınız bana?" Sesindeki korku ve hafif tehdit tonu, o anki endişelerini yansıtıyordu.

Markus, durumu hafifletmek için espri yaparak gülümsedi, "Eva tam bir kalp hırsızı, kalbini çalacak," dedi. Bu sözler üzerine Gabriel'in yüz ifadesi daha da ciddileşti, endişe ve kızgınlık notalarıyla karışmıştı. Eliyle göğsünü tutarak, "Kalbimi kesmenize izin vermeyeceğim! Beni öldüremeyeceksiniz!" diye bağırdı. Markus, kahkahalarla gülmeye başladı, Gabriel'in tepkisi onu eğlendiriyordu.

Ben panikle Gabriel'in yanına gidip, onu sakinleştirmeye çalıştım. "Hayır, öyle bir şey olmayacak. Biz sana zarar vermeyeceğiz. Ben seni seviyorum, sana kıyamam," dedim telaşla. Markus, hâlâ gülerek, "Tamam, tamam, ben çıkayım. Sizin konuşacaklarınız vardır," dedi. Gözleri hâlâ eğlenceli bir şekilde parlıyordu.

Markus, odadan çıkmadan önce, aklına gelmiş gibi hızla bana döndü. "Eva, unutmadan," diyerek ceketinin cebinden hizmetçinin söylediği kutuyu çıkardı ve bana uzattı. "Bundan sonrası senin elinde. Gabriel'e her şeyi anlat ve hafızasının yerine gelmesine yardımcı ol," dedi.

Ben endişeyle, "Sen beni yalnız mı bırakacaksın? Ya başaramazsam?" diye sordum. Markus, rahat bir tavırla güldü. "Halledersin," dedi ve odanın kapısını üzerimize kilitledikten sonra yanımızdan ayrıldı. Gabriel ve ben, odada bir başımıza kaldık, birçok soru ve belirsizlikle baş başa.

"Gabriel," diye mırıldandım ihtiyatlı bir sesle. Adını telaffuz etmek bile boğazımda bir düğüm oluşturmuştu. Her an üzerime saldıracakmış gibi gergin ve tedbirli bir duruş sergiliyordu. Bir ayağı önde, göğsü kabarmış ve gözleri her hareketimi ihtiyatla takip ediyordu. Elimdeki kutuyu sımsıkı tuttum ve yatağın üzerine nazikçe bıraktım. Sonra ben de yatağın ucuna oturdum. İçimde bir umut ışığı yanmıştı belki de hatırlamasına yardımcı olabilirdim.

"Yanıma gelsene," dedim elimle yatağa yer açarak. Sesimdeki yalvaran tondan etkilenmiş gibiydi ama yine de tereddütlüydü.

"Böyle iyiyim," dedi kısaca ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Gözlerindeki tedirginlik ve yorgunluk kalbimi burktu.

"Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?" diye sordum son bir kez, umudumu kaybetmeden. "Tek bir şey bile?"

Gabriel, derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Bir süre sessizlik hakim oldu, sanki zihninin derinliklerinde kaybolmuş gibiydi. Sonunda, "Uyurken garip rüyalar gördüm," dedi kısık bir sesle. "Belki de geçmişimden anıları hatırlıyorum. Kesik kesik bazı sahneler... Sen de vardın ama belli belirsiz rüyalarda yani... Tam olarak ne olduğunu kim olduğunu bilmiyorum. Zihnim karmaşık bir labirent ve ben sanki o labirentte kaybolmuşum."

Başımı salladım, hissettiği karmaşayı anlıyordum. "Anlıyorum," dedim sakin bir sesle. "O halde sana olanları en başından anlatmalıyım."

"Sen komşu toprakların Kontu Kont Gabriel'sin. Kız kardeşin Daria ile birlikte kocamla bizim şatomuza geldiğinizde başladı her şey."

Gabriel, duyduklarına inanamayarak geriye doğru adım attı. Yüz ifadesi şaşkınlık ve endişeyle doluydu. Birkaç adım daha geri çekilerek duvara dayandı, elleriyle başını tuttu ve dudakları titreyerek açık kaldı. Gözleri şaşkınlıkla bana odaklandı, sanki bir cevap arıyormuş gibi.

"Sen evli misin?" diye sorduğunda sesi titriyordu, sesindeki hayret belli belirsiz duyuluyordu.

"Evet," dediğimde ise Gabriel'in ifadesi daha da sertleşti. Benim evli olduğumu öğrenince, birdenbire bir çığlık attı. Dudakları titreyerek, "E-sabahtan beri bana sevgilim diyorsun. Kocam demediğine göre ben senin metresin miyim?"

Güldüm, çocuksu bir neşeyle Gabriel'e baktım. Onun kafası karışmışken, masumiyetiyle gözlerime bakması kalbimi yumuşattı. İçimden, ona sımsıkı sarılmak ve güven vermek geldi. Başımı göğsüne yaslayıp, kokusuna saklanmak istedim. İlk gecemizde bana anlattıklarını tekrar hatırlatmak ve onu rahatlatmak istedim. "Bu ahlaksızlığı biz başlatmadık," dedim yavaşça, onun yüzündeki meraklı bakışlarına odaklanarak. "Kendini suçlamana gerek yok. Biz sadece birbirimize aşık olduk."

Gabriel'in gözleri karışmıştı, belirsizlik ve endişe doluydu. "Ama biz büyük bir ahlaksızlık yaptık," diye mırıldandı. "Belki de bu yüzden hafızamı kaybettim."

Sinirle çıkıştım, "Hayır, biz ahlaksızlık yapmadık!" dedim kararlılıkla. Gözlerindeki korkuyu ve suçluluk duygusunu çekip atmak istiyordum.

Gabriel, kadife gibi sesiyle alay ederek hafifçe güldü. Gözlerinde kurnaz bir ışık belirdi, "Sen evli değil misin?" diye sordu, sesinde alay ve merak bir aradaydı. 

Kaşımı kaldırıp dudağımı hafifçe büktüm. Sesimde bir kararlılık vardı, "Evet," dedim, soruyu sorgulayan bir tonla. "O halde ahlaksızlık yaptık," diye ekledi. "Ama!" diye bağırdım, aniden ayağa kalktım. 

Gabriel, dikkatlice gözlerime bakarken baş parmağını dudağıma bastırdı. "Pençelerini çıkarmadan önce mantıklı düşün güzellik," dedi yumuşak bir tonla. "Senin bir kocan var. Durum ne olursa olsun, kocan ne kadar kötü biri olursa olsun, sen ondan boşanmamışsın ve benimle takılmışsın. Ben de bu durumdan keyif almışım. İkimizi de ahlaksız yapar bu durum."

Gabriel'ın sözleriyle içimde bir fırtına koptu. Yutkunarak, gözlerine derin bir acıyla baktım. Söyledikleri mantıklıydı, ama duygusal olarak içim paramparçaydı. Elimle onu ittirdim ve yatağa düşmesine sebep oldum.

Üzerine çıktım, bedenim onunkine baskı yaparken, gözlerine öfkeyle bakarak sordum, "Asıl ahlaksızlık ne biliyor musun?" Sesimdeki sertlik, duygularımın karmaşık labirentlerini yansıtıyordu.

"Birine sonsuza kadar sevgi vereceğine söz vermek. İnsanın başına gelecek hiçbir şey belli değilken böyle bir söz vermek, onu umut uçurumuna sürüklemektir." Cümlelerim arasında nefes alırken bile bu sözlerin ağırlığı vardı. "Ve inan, o uçurumdan iki kez düşmüş biri olarak sana söylemek istediğim tek şey, gerçek ahlaksızlığın birine sonsuz umut vermek olduğunu söylerim." 

Gabriel gözlerime dikkatlice bakarken, bakışlarında yeni bir duygu belirdi: hayranlık. 

Aniden kapı tıklandı. Gabriel'in üzerinden kalktım ve hızla kıyafetlerimi düzelttim. O da ayağa kalktı ve kapının ardından Markus'un sesi duyuldu, "Eva, müsait misiniz?" 

"Evet," diye cevapladım. Markus, yüzünde geniş bir gülümsemeyle odaya girdi. Eliyle tuttuğu, kendi odasındaki sihirli küreye benzer ancak turuncu renkli bir küreyi ortasına bıraktı. Gabriel'e ise içinde turuncu bir içecek olan bir kadeh uzattı. Gabriel, kaşlarını çatarak kadehe şüpheyle baktı.

Markus sırıtarak emir verir gibi, "İç," dedi. Ben hızla Markus'un omzunu tutarak, "Ne yapıyorsun? Bu ne?" diye merakla sordum.

"Sana yardım ediyorum, izin verirsen," dedi gözlerini devirerek. Markus sabırsızlıkla kadehi tekrar uzattı, "Gabriel, sabrımı zorlama. Al iç şu içeceği," diye diretirken Gabriel öfkeyle dolmuş şekilde, "İçinde zehir olmadığını nereden bileceğim?" diye sordu.

Markus tehlikeli bir şekilde kaşlarını kaldırıp sırıttı. İfadesinde büyüleyici bir karizma vardı. "Bilemezsin. İçmediğinde benim sana neler yapabileceğimi bilemediğin gibi," dedi, sesindeki sertlik dikkat çekiyordu.

Gabriel duraksadı. Markus'un teklifi karşısında tereddüt etti, bedeni anında gerildi. Gözleri Markus'un elindeki kadehe takıldı. Gabriel, sessizce karar vermek için bir an bekledi, sonra aniden eline doğru uzandı. Eliyle kadehi alırken, kasları hafifçe gerginleşti, ama yüzünde kararlılık belirdi.

Gözleri şaşkınlıkla genişledi. Kaşlarını çatarak Markus'a bakarken bir şey söylemek istedi ancak başını tuttu, bedeni aniden titremeye başladı. Oda bir anda sessizliğe büründü, sadece Gabriel'in hızlı nefes alışverişi duyuluyordu. Sorgulayan gözleri üzerimize dikildi. İhanete uğramış gibi dehşet içinde bir bakış attı, dudakları hafifçe titredi.

Derin bir çığlıkla, "AA!" diye yükselen sesi odayı doldurdu ve içsel bir acının dışa vurumu gibi yankılandı. Başını kollarıyla tuttu, bedeni aniden büküldü ve yere düştü. "Gabriel, iyi misin?" diye endişeyle bağırdım, sesimdeki titreme hissediliyordu, kalbim hızla atmaya başlamıştı.  

Sonunda, tüm gücünü kaybederek başı yere düştü, bayılmıştı. Korku içindeydim, başını kollarımın arasına aldım, gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü. 

"Markus... Sen... Hani bana yardım edecektin?" diye sordum, sesimde hayal kırıklığı ve hafif bir çaresizlik vardı. Markus'un beklenmedik hareketi karşısında içimdeki kırılganlık daha da belirginleşti.

"Neydi bu?" diye devam ettim, sesimdeki titreme hissediliyordu . 

Markus sırıttı, gözlerindeki kibir dolu ışıltı durumu daha da kötüleştiriyordu.

Continuă lectura

O să-ți placă și

16.3K 1.1K 68
Tamamlandı ☑️ Hayat her zaman güzel sürprizler hazırlamayabilir ama her kötü engelde biraz güzellikte mevcuttur.Önemli olan nasıl baktığımız. Arven,2...
22.4K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
8.5K 171 19
Osmanlıca ile ilgili tüm bilgiler bu kitapta
1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...