Peyda

By everybodylies39

839K 58.1K 9.1K

Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliy... More

Peyda
Peyda 2
Peyda 3
Peyda 4
Peyda 5
Peyda 6
Peyda 7
Peyda 8
Peyda 9
Peyda 10
Peyda 11
Peyda 12
Peyda 13
Peyda 14
Peyda 15
Peyda 17
Peyda 18
Peyda 19
Peyda 20
Peyda 21
Peyda 22
Peyda 23
Peyda 24
Peyda 25
Peyda 26
Peyda 27
Peyda 28
Peyda 29
Peyda 30
Peyda 31
Peyda 32
Peyda 33
Peyda 34
Peyda 35

Peyda 16

25.4K 1.5K 144
By everybodylies39

01.04.2024
On altıncı bölümümüze hoş geldiniz.
Keyifli okumalar:)

Bölüm şarkısı:
Sena Şener-Kapkaranlık Her Günüm
♟️

"Katran Karası Kalpte Açan Çiçek"

27 Ekim 2023
İstanbul, Türkiye

Siyah, bir renkten öte bir yaşam biçimiydi sanki onun için.

Saçları siyahtı, gözleri siyahtı, hayatı siyahtı, kaderi siyahtı.

Ve siyahın hayatındaki yerini çok iyi biliyordu.

Birileri için siyah sadece zevk meselesi olabilirdi, onun için yaşam felsefesiydi.

Siyahına insanları çekmek istmezdi bu yüzden parlatırdı siyahını. İnsanlar kendisini görürdü onun siyahına bakarken ve yanılırlardı. O ise yanılgıları asla düzeltmeye çalışmazdı.

Siyahtı, bunu gizlemiyordu. Sadece kamufle ediyordu. Onun siyahını görmek istemeyenler ise ona kanıyorlardı.

Çıkıp da demezdi "Ben siyahım." diye, beklerdi ki onlar fark etsin katran karası hayatını.

Siyah elektro gitarında dolaşırken siyah yüzüklerle dolu parmakları, bir anlığına da olsa unutuyordu kalbinin karasını. Kendisi bile müziğin etkisine kapılıp unuturken katran karası kalbini, insanlardan onu böyle kabullenmelerini beklemiyordu.

Parmakları son notaları da çıkardıktan sonra şarkıya keskin bir bitiş sağlamıştı. Siyah saçlarını terlediğini hissederek geriye attı. Bu hareketi ona ayrı bir karizma katmıştı.

Elini saçlarının arasına geçirdi ve elektro gitarını kenara koydu. Odada yalnız olmadığını hissederek bakışlarını kapıya çevirdi.

Tahmin ettiği gibi, odada yalnız değildi. Kapıya yaslanmış bir şekilde onu izleyen en yakın arkadaşını gördüğünde yüzündeki ifadesizlikle ona doğru yürüdü.

"Hoş geldin, kardeşim." Siyahını görüp yanında duran nadir insanlardan biriydi, Toprak.

"Hoş buldum kardeşim, yine her zamanki gibi kulaklarınızın pasını aldın götürdün." Toprak'ın laflarıyla sahici bir gülümseme oluştu yüzünde. İyi olduğunu biliyordu, övülmeye ihtiyacı yoktu fakat kardeşim dediği adamın desteğini hissetmek ona iyi gelmişti. Toprak sözlerine devam etti."Ama gitmemiz lazım."

"Niye lan, ne oldu?" dedi en az siyah kadar kara, kalın ve pürüzsüz olan sesiyle.

"Cüneyt abi geri dönmüş oğlum, bizim mekandaymış." Sonra sesi daha vurgulu çıkacak şekilde "Seni çağırıyormuş." dedi anlamaz ifadesiyle.

Aynı anlamaz ifade onun da yüzünde peyda oldu. "Nasıl gelmiş, şu an orada mı?" Toprak kafasını sallayınca ayağa kalktı ve oturduğu sandalyenin sırt kısmına astığı deri ceketini alıp giydi.

Elektro gitarını da güvenli bir yere yerleştirdikten sonra yan tarafta bulunan rafların üzerinden kaskını aldı.

Toprak da, o da hızla motorlarına bindiklerinde ikisi de son sürat aynı yere gitmek üzere yola çıktı.

En sonunda Narin kafeye geldiklerinde motorlarını kafenin kenarına bir yere bırakıp koşar adım içeriye girdi.

İçeriye girdiğinde tüm grubun burada olduğunu gördü. Cüneyt'in gelişi kara haber gibi tez yayılmıştı belli ki.

İçeriye son olarak giren kişiye döndü tüm bakışlar. Cüneyt, kimin geldiğini hissetmiş gibi ayağa kalkmıştı.

O ise Cüneyt'in yanına kadar gelmiş ve Cüneyt'e kocaman sarılmıştı. Buradaki herkes birbirinin kardeşiydi. Her ne kadar birbirlerinden pek haz etmeselerde hepsi birbirlerine saygı duyar ve arkalarını kollardı.

İstisnalar dışında.

O, bir istisnaydı.

İstisnalar ise kaideyi bozmazdı.

"Cüneyt abi, hangi rüzgar attı seni buraya? Genelde buraya uğramazdın." Onun sorduğu soruya cevabı arkada duran Poyraz verdi.

"Biz de sorduk da cevap vermedi. Seni çağırdı geldiği gibi." Poyraz'ın dedikleriyle yüzünü tek eliyle sıvazladı ve siyah saçlarını geriye attı.

Dağınık duran hacimli siyah saçları arkaya düşerken çekici bir hareketle gözlerini kıstı ve elindeki kaskı yanındaki masaya bıraktı.

Cüneyt ayağa kalktığında ve ilerlediğinde onun peşinden gitti. Uzun zamandır Cüneyt abisini görmüyordu. Şimdi uzun zamanın ardından ona neler söyleyeceğini merak ediyordu.

Cüneyt'in en son gördüğü halinin değişmediğini anladı. Onu hiç tanımıyormuş gibi tekrardan inceledi.

Sıfıra vurulmuş saçları, kesik dolu yüzü, korsan bandanasıyla kapatılmış kör gözü ve uzun boyu...

Cüneyt Zalim.

Narin'in sahibi, Narin ise hepsinin yuvası.

Cüneyt Zalim.

İnsanı tek bakışıyla hizzaya getiren, bir iyi bir kötü olan bir adamdı. O, Cüneyt'i hep bir ağabey bilmişti. Cüneyt de onu hep oğlu gibi sevmişti.

Ama Cüneyt'in sevdiğini Zalim hiç sevmezdi. Onu da sevmiyordu. Zalim, zalimliğini Cüneyt'in en sevdiği insanlardan çıkartıyordu.

"Abi, ne oldu?" Geldiği gibi sorduğu soruyu yinelemişti. Israrla soruyordu bu soruyu çünkü bir şey olmuştu.

"Narin öldü." Cüneyt'ten duyduğu iki kelime onu da sarsmıştı. Cüneyt'i bile konuşturacak acı ölümün sarsıcı gerçeğiydi. Narin, Cüneyt'in sevdiği kadındı. Bir hafta önce ölmüştü. Sevgilisi, aşkı, her şeyi olan Narin'ini bir hafta önce kara toprağa feda etmişti.

Son anlarını bile göremediği eşinin arkasından tek damla göz yaşı dökemiyordu. Onun yerine kızı döküyordu.

"Başın sağ olsun." Ne denir bilemiyordu. Şu an onu anlayamayacağı biliyordu. Ona yardım edemeyeceğini, ağlamasını sağlayıp rahatlatamayacağını biliyordu. Bu yüzden tek dediği içten bir "Başın sağ olsun."du.

Cüneyt bir daha konuşmadı. Tek söylediği şey Narin'in ölümü olmuştu.
Onun dışında geri sessizlik yeminine dönmüştü.

"Yapabileceğim bir şey var mı?" Onun sorusuyla Cüneyt yavaşça kafasını salladı. Ellerini cebine yerleştirdi ve Cüneyt'in söyleyeceği şeyi bekledi.

Cüneyt sustu, yeminine geri döndü ve sustu. Konuşmak yerine eline bir kağıt tutuşturdu. Bunun bir mektup olduğunun farkına Cüneyt gittikten sonra varacaktı.

Cüneyt, oğlu gibi gördüğü çocuğa son kez sarıldı ve odadan çıktığında kapıda bekleyen diğer çocukları umursamadı. Onların arasından geçip gittiğinde ise rahat bir nefes alabilmişti.

Cüneyt'in bıraktığı yerde bıraktığı gibi duruyordu. Elinde bir zarf vardı, bu zarfta neler vardı hiçbir fikri yoktu ama içinde bir yerlerde hissettiği adrenalin ve heyecan ona iyi gelmişti.

Çeşit çeşit yüzüklerle dolu, uzun, kemikli parmaklarıyla zarfı açtığında içinden çıkan ilk şeyi eline almıştı.

Bu bir karttı, üzerinde yazanlar ise onu fazlasıyla şaşırtmıştı.

Peyda Alaton
Yaş 17
İstanbul, Türkiye
Baba adı, Cüneyt
Anne adı, Narin

Kartın bir kısmında bilgiler diğer kısmında ise siyah beyaz bir fotoğraf vardı.

Cüneyt'in neden ona bu kızın bilgilerini verdiğini anca zarfın içerisinden çıkan mektupla öğrenebilirdi.

Fotoğrafta gördüğü kıza bir kere baktıktan sonra zarfa geri koydu kartı. Ardından ise eline gelen kağıt parçasıyla zarfın içindeki mektubu buldu.

Mektubu açtı ve içinde oluşan büyük merak duygusunu mutlu ederek onu okumaya başladı.

📜
Uzun zamandır konuşmuyorum.

Bu bir yemin benim için. Yeminimi bir tek o öldüğünde çiğnedim, herkese hatta her şeye onun öldüğünü haykırmak istedim.

Sevgimi en iyi sen bildiğin için sana yazıyorum.

Narin öldü.

Narin'im öldü ve ben onun ölümünü aşamıyorum.

Bir süre ortalıkta olmayacağım ama geride bırakamayacak kadar kıymetli bir hazinem var.

Onu sana miras olarak bıraksam gözün gibi bakacağına eminim çünkü ben ona sadece zarar veriyorum. En çok ihtiyacı olduğu anda dahi orada değilim ben, olamıyorum.

Ama sen olabilirsin. Senin onun yanında olabileceğini biliyorum.

Gizli ya da açık bir şekilde ona yalnızlığı tattırmayacağını, onun yanında olacağını biliyorum.

O, korunmaya ihtiyacı olmadığını düşünse de daha küçücük bir kız.

Senin yaşlarında, senin gibi güçlü...

Onu senden başka hiç kimseye emanet edemem.

Onunla elbet bir gün denk geleceksiniz, denk geldiğinde ona iyi bakmayı unutma oğlum.

Unutma, Zahir.
📜

Zahir; okuduğu mektup, elindeki Peyda'nın bilgileri ve resminin olduğu kart ile dumura uğramış gibi öyle kalakalmıştı.

Gözleri Peyda'nın siyah beyaz fotoğrafında uzun uzun dolaştı.

Cüneyt dediğine göre bir gün bu kızla yolları keşisecek, hayatlarının bir köşesinde yer edineceklerdi. Belki bir defa görecekti onu, belki de bir sürü kez. Belki yanından geçecekti de fark etmeyecekti, Zahir. Belki de kalbinden...

Kaderin onları bir araya getireceğini bilerek o günü merak etti Zahir.

O gün geldiğinde, kalbinden geçtiğinde Peyda ismi, bu Zahir için beklenmedik olacaktı.

Ve Zahir'in katran karası kalbinde bir çiçek açacaktı.

♟️
Peyda 16. Bölümün sonu.

Bölümü beğendiniz mi?

Şu zamana kadar çok fazla abileri işlemediğimin farkındayım, biraz temel şeyleri önce anlatmak istedim.
Bu bölümden sonra büyük çoğunlukla aile ilişkisi ve abileri göreceğiz.

Peyda 30K okunmaya ulaşmış🎉 Okuyan herkese teşekkür ederim ♥️

⭐ Yıldızı parlatmayı, düşüncelerinizi paylaşmayı ve bölümlerden haberdar olmak için everybodylies39 beni takip etmeyi unutmayın lütfen:)

Bir sonraki bölümde görüşürüz <3

Hayırlı Ramazanlar 🤍









Continue Reading

You'll Also Like

260K 16.9K 76
Ege kapıyı kapatıcakken yerde duran puseti fark etti. Kaşları havalanırken şaşkınca pusetin içinde uyuyan bebeğe baktı. -Bu ne lan? (Ege) Kaan merak...
871K 28.8K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
292K 14K 46
Kızımız Ceren.Hepimiz gibi o da bir korecandı.Her şey Güney Kore'de kazandığı üniversite ile başladı.Bakalım kızımızın başına neler geldi ? -Çünkü se...
145K 6K 33
Asker kızımız Ve Gerçek aile kurgusu Yıllar sonra ailesini bulan bi kız Kızımız başarılı bi asker geçmişte acı çekmiş bi asker Diğer tarafta üvey kar...