Serçe

By karpuzzcekirdegi

84.2K 3.5K 2.4K

"Efsun." "Nefesin bile beni tahrik ediyorken, üvey kardeşim olmanı umursayacağımı mı sanıyorsun?" Yayım tarih... More

bilgilendirme
1• Yeni Okul
2• Yarış
3• Değer mi?
4• Bu gece yanalım
5• Sakın arkana dönme
6• Piton
7• Serçe
8• Özür Dilerim
9• Tek yaptığın kaçmak
10• Kaynanan seviyormuş oğlum
11• Grup yapalım
12• Kings cup oynayalım mı?
13• Seni bekliyor olacağım
14• Ulan güvendim ben sana
15• Biyolojik olarak öylesin
16• Kalbimi kapatmak istiyorum
17• İçimde fırtınam kopuyor
18• Yazlık
19• Rubik küpü

20• Benim oldun

4.5K 148 144
By karpuzzcekirdegi

Satır aralarında buluşalım 🌥

"Civan hadi uyan artık." diye fısıldadım, tam 15 dakikadır uyanmasını beklediğim çocuğun kulağına. Gece boyu aynı pozisyonda uyumuş olmalıyız ki, onun koynuna nasıl yattıysam öyle de gözlerimi açmıştım. İlk 5 dakikası bu anın sersemliğini üzerimden atmakla geçmişti. Daha tam attığım bile söylenemezdi ama bunun üzerinde durmayı düşünmüyordum. Uyuyor olmasından fırsat bilip, kendimi ona yaslayarak çenemi göğsüne koydum. Gözlerimi yukarı çıkardığımda, gülümsememe sebep olan yüzünü izlemeye başladım. Elimi yavaşça yüzüne dokundurdum.

İlk önce dudaklarında dolandı parmaklarım, dün gece bedenimde unutulmaz izleri bırakan dudakları... Sonrasında burun kemiğinde oyalandım, her fırsatında kokumu içine çeken burnunda. Gözlerine çıktım hemen sonrasında, bana baktıkça büyülenen gözleri... Kirpiklerine indim hemen, dokunuşumla titreyen gür kirpiklerinden sıyrılıp, kaşının kenarına çıktı parmaklarım. Öptüğüm yarası tam buradaydı.

Yara izinin tazelendiğini fark ettiğimde kaşlarım çatıldı. Yine mi yumruk yemişti? Onun canını acıtabilecek bir iz görmek, içimde tuhaf bir his uyandırıyordu. Bu hissi sevmediğimi fark ettiğimde, uzanarak kaşının kenarına ufak bir öpücük kondurdum yeniden. Geçmeliydi, kusursuzluğuna değen her lekeyi öperek geçirmeliydim.

Hala uyanmaması canımı sıkmaya başladığında oflayarak doğruldum. Sanki kış uykusuna yatmış ayı gibi, bomba atsan ruhu bile duymayacaktı. "Civan sıkıldım." diye söylendim bunalan halimle. Artık uyanması gerekiyordu. Aniden homurdanarak kolunu boynuma atıp sağ tarafına döndüğünde, kolunun arasında sıkışıp kaldım. Altta kalan kolunuda belimle buluşturduğunda, ahtapot misali sarmıştı beni. "Civan nefes alamıyorum." dedim güçlükle.

Anında kolları gevşediğinde, derin bir nefes çektim. "Uyanık mısın?" diye sordum, hala kollarının arasındayken. Cevap vermedi. "Duş almamız lazım." dedim, utana sıkıla. Güldüğünü duyar gibi oldum, yine cevap vermedi. "Cenabetiz Civan." dedim en sonunda, yanaklarımın kızardığını hissederek. Bu sefer ciddi anlamda gülmüştü. "Uyuyor numarası mı yapıyorsun sen?" Merakla cevap verecek mi diye bekledim.

"Hm?" diye mırıldandı boğuk sesiyle. "Uyanıksın değil mi?" Kıpırdandığını hissettiğimde boynumdaki kolunu benden çekti. Çenemden tutup, kafamı yukarı kaldırdığında ona bakmamı sağladı. Gözlerimiz buluşurken, midemin kasılması gecikmemişti. Kısık gözleri, şişen dudakları, uykulu bakışları sabahın aydınlığında fazlasıyla çekici bir görüntü sunuyordu. "Cenabet miyiz?" diye sordu, sanki buna şaşırmış gibi. "Değil miyiz?" Herhalde uyku sersemi olduğu için afyonu daha patlamamıştı.

"Bilmem, dün bir şey mi yaptık?" diye sorduğunda hayretle ona baktım. Sarhoş değildi, kafadan kırık olma olasılığı var mıydı? "Yaptık ya hatırlamıyor musun?" Elini çenesine koyduğunda, düşünüyormuş gibi etrafa bakındı. "Tam hatırlayamadım, hatırlatabilir misin?" Kollarımın altından tutup beni yukarı çektiğinde, göz hizasına çıkmıştım. "Mesela altımda nasıl titrediğinden başlayabilirsin."

Gözlerim irice açılırken koluna vurdum. "Pisliksin."dedim, utançla dökülen sesimi bastırmaya çalışırken. Buna karşılık dudakları keyifle kıvrıldığında, belimden tutarak beni kendine biraz daha çekti. Vücutlarımızın birbirine olan teması nabzımı anında yükseltmeyi başarmıştı. Karnımdaki kelebekler uykusundan uyanırken, "Duş?" diye sordum inatla, aramızdaki elektriği kesmek umuduyla. Omuz silkti, sanki bu hiç umrunda değilmiş gibi. "Seninle olan günaha bile razıyım." dedi, dibe vurmuş gözleri beni esir altına alırken.

"Ya sen bana aşık olabilir misin?" diye sordum alayla. Normal şartlarda ancak aşık olan birisi, birine karşı bu kadar körü körüne gidebilirdi. Tabii Civan kuşkusuz bunun aksi haliydi. Yüzümdeki alaycı gülüş hızla yayılırken, bedeninin kasıldığını hissettim. Gözlerimin derinliklerine kadar yoğunlaştığında, sertçe yutkundu. "Bilmem, olabilir miyim?" Sükunetinin yanı sıra ciddiyetini de koruyordu.

Kaşlarım havalandı önce, sonra aklım bunun olasılığını sorguladı bir an. "Yok canım daha neler." dedim şüphesiz bunun olmayacağına emin olurken. Akla sığan bir mantığı yoktu, ilgisini çekiyor olabilirdim ama aşık olma kavramı benim için fazlaydı. Benim gibi biri için, fazlaydı. Bana karşılık ılık bir gülümseme belirdi dudak kıvrımlarında, içimi ısıtabilecek bir sıcaklıkta. "Kör olmak için güzel bir gün." dedi yalın bir dille.

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" diye sordum merakla. Neden sanki bunu doğrularmış gibi davranıyordu? Ya da bana mı öyle geliyordu? Kafasını iki yana salladığında sıkıntıyla iç çekti. "Boşver, zamanı gelince anlarsın." dedi, ihtimalleri kafamın içine amansızca sızdırırken. Ruh sağlığım için bir an evvel durumun karışıklığından ayrılmalıydım.

"O zaman ben duşa gireyim." Melankoli havayı dağıtmak amacıyla alelacele yanından sıyrılmaya çalışıyordum ki, bileğimi tutmasıyla oturur bir vaziyette kaldım. "Kendine fazladan iş çıkarma." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, sesindeki ciddiyetine mana yüklemek oldukça güçtü. "Anlamadım?" Yaramaz bir çocuk gibi gözleri parıldadığında, dirseklerinin üzerinde doğruldu. "İçimden bir ses, bir kere daha duş almak zorunda kalabilirsin diyor." Gözleri vücudumu baştan aşağı süzerken omuz silkti. "Hatta birkaç kere de olabilir." dedi.

Arzu dolu sesi kasıklarımı sızlatırken, güçlükle yutkundum. İvedi şekilde konuyu kapatmak zorundaydım. Eğer cevap verirsem, bunu uzun uzadıya konuşuruz gibi gelmişti. "Peki kahvaltı?" diye sordum, aramızdaki çekimden sıvışmak umuduyla. Hemen sonra aklına bir şey gelmiş gibi gözleri büyüdü. "Sucuklu yumurta?" Sesinde göz ardı edilemez bir heyecan vardı. "Hayatımın en güzel sucuklu yumurtası için sözün var." dedi, peşinden ekleyerek. "Eğer dolapta varsa, sözümü tuttum bil." Ayağa kalktığımda gülümseyerek beni izliyordu. "Bak bakalım."

Muzipçe konuşması uyarılmama sebep olurken, beni izleyen gözlerini arkamda bırakarak mutfağa yöneldim. Yakınlığından ayrılmamın rahatlığıyla derin bir nefes aldım. Beni etkiliyordu, deli gibi çekiyordu ve bunu biliyordu. Bu tehlike, beni olağan üstü hale getirebilecek bir husustu. Bana yapabilecekleri aklıma geldiğinde, hızla kafamı iki yana sallayarak dolabı açtım. Kısaca göz gezdirirken, gördüğüm sucuğa gereksiz bir şekilde sevinmiştim. 4 yumurta ve sucuğu alarak dolabı kapatmıştım ki, hemen yanı başımda kalçasını tezgaha dayamış Civan'ı fark ettiğimde yumurtalar elimden düştü.

Dudaklarımdan dökülen küfüre engel olamazken, üstüm dahil yerlere saçılan yumurtalara baktım. Sinirlerim bozulmuştu. Bakışlarımı öfkeyle ona çıkardığımda ellerini havaya kaldırdı. "Ağzımı bile açmadım." dedi, sırıtmaya ramak kala. "Niye sessiz sessiz geliyorsun?" Hayır bir de hangi arada geldi? Hiç hissetmedim bile. "Ne yapsaydım? Dolaplara vura vura mı gelseydim?" Eğlenen ifadesi hızla devam etti. "Uslu uslu duruyorum ben, sen kendin heyecan yaptın." dedi, kollarını önünde birleştirirken. Rahat tavırları beni benden alabilecek bir kıvamdaydı.

Elimdeki sucuğu sertçe tezgaha koydum. Tezgah üzerindeki bezi elime alarak ona uzattım. "Temizleme işi sende." dedim ciddiyetle. Kaşları havalandı önce, sonra bir beze bir de bana baktı. Omuz silkti ve elimdeki bezi aldı. "Olur memnuniyetle." Dudakları keyifle kıvrıldığında gözlerini benden ayırmadan yavaşça çömeldi. Bir elini bacağıma koyduğunda tüylerim ürpererek ona baktım. "Eşofmanına sıçramış," dedi manidar bir sesle. Elindeki bezi hafifçe bacağıma sürttü. Bedenim istemsizce kasılırken yutkundum. "Kastettiğim şey bu değildi." dedim fısıltıyla. Gülüşünü duyar gibi oldum, bezi eşofmanın üstünde sürtmeye devam ederken. "Temizlememi istemedin mi? Temizliyorum işte."

Afallamış bir ifadeyle bacaklarımın önündeki çocuğa bakıyordum. Bana olan her bir teması beni müthiş heyecanlandırıyordu. Bu, bezi eşofmanıma sürttüğünde bacağımda hissettiğim dokunuşu için bile olsa. "Bacağımı bırakıp, yeri temizlersen sevinirim." dedim telaşa kapılarak. Bir an önce bana olan dokunuşlarını durdurmalıydı. Eli duraksadığında, kafasını kaldırıp haylazca bana baktı.

"Nasıl istersen." Elini bacağımın üzerinden çektiğinde, tuttuğumu fark etmediğim nefesimi dışarıya bıraktım. Elindeki bezi yerdeki kalıntılara yönelttiğinde, bende tezgaha yaklaştım. Kesme tahtasını alarak sucuğu üstüne koydum. Çekmeceden bir bıçak aldığımda sucuğu kesmeye başladım. Arkamda hareketlilik hissederken, göz ucuyla ona baktığımda elindeki kabukları çöpe attığını gördüm. "4 yumurta lütfen." dedim sucuğu küçük küçük kesmeye devam ederken.

"Emriniz olur," Arkamdan geçip buzdolabını açtı. Ona bakmasam da hareketlerini görebiliyordum.
Çıkardığı 4 yumurtayı yanımdan uzatarak tezgahın üzerine koydu. "Teşekkürler." dedim sucuğun son kısımlarını doğrarken. Arkamdaki bedenini hissettiğimde, sucuğu kesmeyi aniden durdurmuştum ki, bir elini bıçağı tutan elimin üstüne koydu. Şimdiye kadar fark etmediğim, eklemlerinde oluşan yaraları gördüğümde kaşlarım çatıldı. Ağzımı açmaya fırsat vermeden, boşta kalan eliyle saçlarımı sağ omuzuma yatırarak boynumu açıkta bıraktığında, baştan aşağı karıncalanma hissiyle kuşanmıştım. Sıcak nefesi ensemden, boyun kıvrımlarıma kadar dolandı. "Teşekkürler sana," dedi, düz bir sesle diğer elini de sucuğu tutan elimin üzerine koyarken.

O elinde de aynı yaraları fark ettiğimde, sormak için dudaklarımı aralamıştım ki, elleriyle beni yöneterek sucuktan bir dilim kestirdiğinde duraksamak zorunda kaldım. "İlaçsız, ilaç oluşuna," Hayranlık dolu sesi fısıltıyla dökülürken, dudaklarını kulağıma sürttü. Huylanarak kafamı yana yatırdım. Hemen sonra bir dilim daha kestirdi. "Ateşime, su oluşuna," Pürüzlü sesi boynumda yankılanmaya devam etti, bir dilim daha kestirirken. "Dermansızlığıma, derman," diye ekledi tüm yalınlığıyla. Kaskatı kesilen vücuduma aldırış etmeden, amansız konuşmasını sürdürdü.

"Hastalığıma, şifa," Son dilimi kestirirken, gözlerimin önündeki yaraları iyice canımı sıkmaya başladı. Elimdeki bıçağı bıraktığımda, elimin üstündeki elini tuttum. Öpme isteğime karşı koyamayacağımı anladığımda, elini yavaşça dudaklarıma yaklaştırdım. Minik bir öpücük kondurdum eklem yarasına, sesli yutkunuşunu umursamadan. "Ellerine ne oldu?" diye sordum birkaç minik öpücük daha bırakırken. Derin bir iç çekti, hemen peşinden gülüşü de eşlik etti. "Ve yaralarıma merhem oluşuna, teşekkür ederim." dedi, sanki hafiflemiş bir rahatlıkla.

Engel olamadığım bir gülümseme yüzümdeki yerini aldığında, yavaşça ona doğru döndüm. Bu sefer kalçasını tezgaha dayayan kişi bendim. Yoğunlaşan hareleri gözlerimde cirit atarken, parmak uçlarıma kalkarak dudağının kenarına ufak bir öpücük kondurdum. "İyileştiğini mi söylüyorsun?" diye sordum merakla. O da bana doğru eğilerek burnumun ucunu öptü. "İyileştirdiğini söylüyorum." dedi, ellerini iki yanımdan tezgaha uzattığında. "İnanılacak gibi değil ama sanki hiç hasta olmamışım."

Kaşlarım havalanırken elimi alnına koydum. "Hadi canım!" Emin olamayınca onu kendime çekerek, alnına bastırdım dudaklarımı. "Ateşin yok!" dedim sevinçle. Dün yaşadıklarımızın büyüsünden çıkamamış olmalıyım ki, hasta oluşu bile o söyleyince aklıma gelmişti. "Ateşim var." dedi aniden. Kaşlarım çatılırken tekrardan alnına dudaklarımı bastırdım. "Dalga mı geçiyorsun? Yok işte ateşin." Dudakları kıvrıldı. "Var, var." Hayretle ona baktım. Ciddi miydi? "Ama orada değil," Bir elini belime koyarak beni kendine çekti. Kalbim anında hızlanmaya başlarken, boşta kalan eliyle boynumu kavradı. Gözleri dudaklarıma kaydığında, "Tam burada." dedi ve dudaklarını benimkilerine bastırdı. Kalp atışlarımı zirveye çıkarmasıyla birlikte karşılık almak için hiç zorlanmamıştı.

Sıcak dudakları benimkilerin üzerinde yumuşakça hareket halindeyken, oldukça yavaştı. Hafifçe ısırdığı alt dudağımı kendine çektiğinde soluklandık. "Sucuklu yumurta?" diye sordum zamansız bir şekilde. Kafasını iki yana salladı. "Hay sucuklu yumurtanı seveyim." dedi gülerken. Omuz silktim. Devam etmemiz tehlikeli bir seviyeye ulaşabilirdi. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdiğinde geriye adım attı. "Yap bakalım şu sucuklu yumurtayı." dedi, ellerini eşofmanının cebine sokarken.

Hızlıca ona arkamı döndüğümde derin bir nefes aldım. Üst dolaptan küçük bir kase alarak, tek tek yumurtaları içine kırmaya başladım. Alt dolaptan çıkardığım tavayı da ocağa koyduktan sonra tavaya yağ ekleyerek altını yaktım. Tezgah üzerindeki saklama kutusundan bir tutam tuz alarak yumurtaya serpiştirdiğimde, çekmeceden aldığım çatalla bir güzel çırptım. Arkamdan beni izliyor olması, elimi ayağıma dolaştırabilirdi. Sakin kalmalıydım, tekrardan derin bir nefes aldım. Sucuklu yumurta güzel olmalıydı.

Yağın kızdığını fark ettiğimde sucukları tavaya attım. Çekmeceden çıkardığım tahta kaşıkla sucukları ters düz ederek pişirmeye başladım. "Sucuklu yumurta güzel olmazsa, seni yerim söyleyeyim." Arkamdan kulağıma dolan muzip sesini işittiğimde, panik yaparak kasede çırptığım yumurtayı tavaya döktüm. Ama bu böyle olmaz ki! Kafamı iki yana salladım ve sabırsızca yumurtanın pişmesini bekledim. Ona doğru dönmeye cesaret edemiyordum, yoğun bakışlarını görmesem de tahmin etmek zor değildi.

Yumurta istediğim kıvama geldiğinde ocağın altını kapattım. "Hazır mısın?" diye sorarken tezgahta fark ettiğim nihaleyi elime alarak arkama döndüm. Yanaklarının içini ısırdığını gördüğümde, nihaleyi masaya koydum. Geri dönüp tavayı da aldığımda nihalenin üzerine koydum. "Ya kahvaltılık başka hiçbir şey hazırlamadım ama." dedim dumura uğrarken. Bunu nasıl unuturdum? İnsan bir domates, salatalık keser. Peynir de olsa mesela. Ee peki çay? Siktir ya! "Eksi puan." dedi göz kırparak. Öfkeyle ona baktım. "Akıl mı bırakıyorsun bende? Her fırsatını bende değerlendirirsen böyle olur." dedim tıpkı bir çocuk gibi dudaklarımı büzerken.

İçten bir kahkaha attığında kolunu boynuma sarıp başımı öptü. "Seninle kuru ekmek bile yerim güzelim, bunu mu sıkıntı yapıyorsun?" diye sorduğunda, bar taburesini çekip masaya oturdu. "İki çatal ve bir de ekmek yeter." dedi yanındaki tabureyi de benim için çekerken. İstemsizce gülümsediğimde çekmeceden iki çatal çıkarıp masaya koydum. Tekrardan mutfağa döndüğümde gözlerim ekmek aradı. Ekmek almadıysalar eğer şuracıkta düşüp bayılırdım. Mikrodalganın üstündeki poşet dikkatimi çektiğinde, oraya doğru adımladım. Poşetin içindeki ekmekleri görünce sevinçle bağırışıma engel olamamıştım. "Ekmek!" Poşeti altın külçesi tutar gibi havaya kaldırdığımda ona baktım. Şaşkınca bir bana bir de elimdeki poşete baktı. "Ekmeği icat etmiş gibi sevinmen beni korkutuyor." Elini çenesine koydu. "Kaç bin yıllık ekmek ile yeni mi tanışıyorsun?" diye sordu alayla.

Omuzlarım düştüğünde öfkeyle gidip yanına oturdum. Poşeti masaya koyduğumda gözlerimi kısarak ona baktım. "Ekmek olmasaydı görürdüm seni." Keyifle güldü. "O kadar da gerizekalı değiller herhalde." dedi arkadaşlarını kastederek. Hemen sonra ekledi. "Ya da olabilirler." diye mırıldandı. Bu sefer gülen taraf ben olduğumda, poşetten bir ekmek çıkarıp ikiye böldüm. "Bir ekmeğin iki yarısı demek." Böldüğüm ekmekten koca bir parça kopardı. "O bir elmanın iki yarısı olmasın." dedim koca ekmek parçasını tavaya daldırmasına şaşkınca bakarken.
"Bizi anca ekmek keser güzelim, elma bize gelmez." dedi ve koca lokmayı ağzına attığında gözlerim irice açıldı.

Merakla vereceği tepkiyi beklerken içine girmek üzereydim. Hayretle bana bakarken çiğnemeyi bıraktı. Duraksadığımda eliyle geri gitmem için işaret yaptı. Oflayarak doğrulduğumda bakışlarımı ondan ayırmaya niyetim yoktu. Ağzındaki lokmayı yavaşça çevirmeye başladı. Yanaklarının şişliği azalırken, hareketleri daha da yavaşladı. Hadi be oğlum, ayı gibisin bir saniyede yutman lazımdı.

Dudaklarımı kemirmeye başladığımda, lokmayı güçlükle yuttuğunu fark ettim. Bu sefer yemezler. "Çok güzel değil mi? Hiç mütevazi olamayacağım, çok güzel yaparım gerçekten." dedim kendimden emin bir şekilde sırıtırken. Kafasını salladı yavaşça. "Evet baya hemde, sucuklu yumurta olamayacak kadar tatlı olmuş." dedi sade ekmeği ağzına atarken. "Yani çok güzel olmuş değil mi?" diye sordum inatla. "Çok tatlı olmuş." dedi yine istediğim cevabı vermeyerek. Gözlerimi kısarak kafamı eğdim. "Çok güzel olmuş dimi Civan?" Çatalı kaldırarak gözüne sokabileceğimi belli eden hareketler yaptım. Gözleri irice açıldı. "Çok tatlı." dedi dudaklarını birbirine bastırarak. Ya sabır ya selamet, neden inatla güzel olduğunu söylemiyordu? "Çok güzel!" dedim elimii masaya vurarak. Bu hareketime karşılık irkildi. "Kızım tuz yerine şeker atmışsın, çok tatlı olmuş yalan mı söyleyeyim?" diye sorduğunda ağzım beş karış açıldı. Hangi akıllı tezgah üzerindeki saklama kutusuna şeker koyardı ki?

"Ama ben tuz sanmıştım." dedim çaresizce, yanaklarım kızarmaya yüz tutarken. "Yine aç kaldık." dedi benim inadıma gülerek. Ofladım. "Ne olmuş yani tuz yerine şeker attıysam," diye mırıldandım huysuzca. "Hem dün senin yüzünden aç kaldık." dedim suçu onun üzerine atarken. "Ne olacak tabii canım, bir tadına bak bakalım benim gibi bir lokmayı bile yutabilecek misin?" Beni daha da utandırmaya devam etti. "Hem dün fena mı oldu? Çorba bahanesiyle benim oldun." dedi aniden, dudaklarımdan dökülen hıçkırığa sebep olurken.

Benim oldun dedi. Benim kelimesi kafamda defalarca kez yankılandı. Sahiplenmek. Birine ait olmak. Onun mu olmuştum ben şimdi? Bunu duymak için hazırlıklı değildim. Çok ani olmuştu. Eliyle çenemi kaldırarak açık olduğunu fark etmediğim ağzımı kapattı. "Benim olman seni bu kadar şaşırtıyorsa, senin olduğumu söylersem kalpten gitmezsin değil mi?" diye sordu manidar bir sesle. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken nefes almayı unutmuş gibiydim. Benim olduğunu mu söyledi o?
"Benim misin sen?" dedim aptal gibi. Güldü. Bar taburesinden tutarak beni yanına çekti. "Seninim." dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Benimsin yani." Dudaklarını birbirine bastırırken gülüşünü zor zaptediyordu. "Seninim yani." dedi. Kafamı iki yana salladım. Bu benim için fazlaydı. Civan Serez bana ait olduğunu söylüyordu. Delirmiş olmalı.

Uzanarak alnıma dudaklarını bastırdığında, nefes alışlarım sıklaştı. "Sadece benim," dedi tekrar alnıma bir öpücük bırakırken. Geri çekildiğinde abanoz koyuluğundaki gözlerini dudaklarıma indirdi. Yavaşça yaklaşarak sıcak bir öpücüğü de dudaklarıma emanet etti. "Sadece senin." diye mırıldandı dudaklarımın üstünde. Kalbim deli gibi atmaya başladığında, aldığım her bir nefes göğüs kafesimi sızlatıyordu. Benden uzaklaştığında gülümseyerek bana baktı. İçten, sıcak, teslimiyetçi  bir gülümseme ile.

Aynı şekilde karşılık verdiğimde masanın üzerindeki telefon titredi. Gözlerim, ekranı parlayan telefona kaydığında benim telefonum olduğunu anlamam uzun sürmedi. Uzanarak telefonu elime aldım.

WhatsApp 2 yeni bildirim

Efe: anahtar kapının üstünde ve kilit açık
şimdi ne yapmak istiyorsanız yapabilirsiniz :D
13:30

Telefonu kapattığımda sevinçle ayağa kalktım. Kilidi hangi ara açmışlardı da biz duymamıştık? Neyse önemli olan, bu güzel bahçeyi değerlendirebilecek olmamızdı. Adımlarımı heyecanla kapıya yönelttiğimde, Civan şaşkınca bana bakıyordu. "Ne oluyor?" diye sordu arkamdan. Ona cevap vermeden kapının önündeki yerimi aldım. Umarım doğruyu söylüyorsundur Efe. Kapının kulpunu yavaşça aşağı indirdiğimde, açılan kapı ile özgürlüğüne kavuşan mahkum gibi sevindim. "Civan koş!" diye seslendim dışarıya adım atarken. Mis gibi toprak, ağaç ve çimen kokusunu içime çektim derin bir nefesle. Neşeyle kendi eksenimde dönerken, kapının girişinde beni izleyen Civan'ı fark ettim.

"Bu kadar sevineceğini bilseydim, kapıyı kırardım." dedi düz bir sesle. Yapardı, eminim. Omuz silktim ve elinden tutarak onu bahçeye çekiştirdim. Bana zorluk çıkarmayarak, bahçenin ön tarafına kadar onu götürmeme izin verdi. Havuzun önüne geldiğimizde duraksadım. Civan yanımdaki yerini aldığında, gözleri masmavi havuzda geziniyordu. Aklıma gelen şeyle dudaklarım kıvrıldı. "Club'taki geceyi hatırlıyor musun?" diye sordum imayla. Bana çevirdi anlamsız bakışlarını. "Neyi hatırlamalıyım?" Sinsice sırıtırken arkasına geçtim. "Beni nasıl denize attığını." dediğimde hızla onu havuza ittim.

Havuza düştüğünde attığım kahkaha sessizlikte yankılanmıştı. Saniyeler sonra su yüzeyine çıktığında, kafasını iki yana sallayarak saçlarını eliyle dağıttı. Islak saçları gözlerime çekici bir görüntü sunarken, ağzına aldığı suyu bana bakarak tükürdü. "Ödeştik." dedim büyük bir iş başarmış gibi. "Su çok soğuk, beni tekrar hasta etmeye mi çalışıyorsun?" diye sorduğunda kaşlarım havalandı. "Ama Aslım ısıtmalı havuz demişti," dedim hayal kırıklığıyla. "Isıtmalı değilmiş demek ki." dedi ciddiyetle. Düşüncesizce böyle bir şey yaptığım için utanmıştım. Gerçekten hasta olabilirdi, ne olmasını düşünüyordum ki bunu yaparak? Dudaklarımı mahçup bir şekilde birbirine bastırdım. "Özür dilerim, ben düşünemedim." diye mırıldandım.

Havuzun travertenesine yaklaştığında, kollarını mermere dayayıp elini bana uzattı. "Yardım et çıkayım, üşüdüm." dedi vücudu titrerken. Ben tam bir aptaldım. Kendime olan sinirimi bastırmaya çalışırken elini tuttum. Kendini biraz yukarı doğru çıkardığında bana baktı.  "Çok özür dilerim gerçekten, ben bilmi-" Tuttuğu elimden beni aniden havuza çektiğinde, dudaklarımdan bir çığlık koptu. Hızla suyun dibine çökerken, korkuyla gözlerimi araladım. Civan görüş açıma girdiğinde, suyun altında belimden tutarak beni yukarı çekti.

Su yüzüne çıkarken panikle kollarımı boynuna sardım. "Boğulacağım, bu kadar derin havuz mu olur!" diye öfkeyle bağırdım. Civan'ın gülüşü kulaklarımı doldurdu. "Sakin ol, boğulmuyorsun." dedi kollarımı boynundan kurtarmaya çalışırken. Beni kendinden uzaklaştırıyor olması telaşa kapılmama sebep olurken, bacaklarımı hızla beline sardım. Buna karşılık kollarımdaki elleri gevşediğinde, boynuna daha sıkı sarıldım. "Ahtapot gibisin maşallah." dedi eğlenen sesiyle.

"Aptal yüzmeyi bilmediğimi biliyorsun, beni niye havuza çekiyorsun?" Kucağında ona sarılı bir şekildeyken beni geriye doğru ilerletti. Ben daha kendi kendimi su yüzeyinde tutamıyorum, bu çocuk ikimizi birden hareket ettiriyor. Hem de gram zorlanmadan. "Bana kalırsa kucağımda rahat gibisin." diye imayla konuştuğunda, sırtım havuzun duvarına değdi.

Açıklanamaz bir nedenden, büyük olasılıkla onun kucağında oluşumun yarattığı yakınlıktan dolayı, aramızdaki hava değişti. Heyecan verici bir beklentiyle doldu. Kalbim deli gibi atarken nefesim sıklaştı. "Havuz sıcakmış." diye mırıldandım. Havuz ciddi anlamda sıcaktı, beni kandırarak duygularımla oynaması sinirlerimi bozarken, dudakları kıvrıldı. "Sen girince birden ısındı." dedi ellerini bacaklarıma koyarken. Gözleri an be an koyuluyordu. "Öyle mi?" diye sordum tiz bir sesle. Ellerini yavaşça bacaklarımdan yukarı doğru sürterek kalçama kadar getirdi. Dokunuşları, içimi gıdıklayan bir hisse can veriyordu. "Öyle." dedi beni onaylayarak.

Sesine boyanan yoğun arzu kasıklarıma sızı olarak yayılırken, gözleri dudaklarıma kaydı. "Canım seni fena bir şekilde çekiyor, özellikle şu anda, yine dudağını ısırırken." Yine farkında olmadan ısırdığım dudağımı serbest bıraktığımda, dudaklarını dudaklarıma sürttü. Kalbim tokmak gibi atıyordu. Bana olan her teması, sanki ilk seferiymiş gibi beni heyecanlandırıyordu.

Bacaklarımı belinden indirdiğinde, kendini bana yaslayarak beni havuzun duvarına çiviledi. Bir elini bacak arama indirdiğinde, alt kısmımda hissettiğim parmakları ile sesli bir şekilde yutkundum. Ve saniyeler sonra dudakları, dudaklarımdaydı. Sabırsız öpüşleri, aramdaki parmak hareketlerine tezat bir şekilde ilerliyordu. Parmakları, ıslak eşofmanımın üzerinden büyük bir yavaşlıkla dokunuyordu bana. Nefes seslerim yükselmeye başlarken, içimden bir şeyler kopuyor gibiydi. Parmaklarının baskısını biraz arttırdığında, alt dudağını ısırdım. Geri çekildiğinde duraksadı. "Bana sıkıca tutun." dedi bacaklarımı kaldırıp, beline sarmamı sağlarken.

Ellerini havuzun travertenine dayadığında, kucağında benimle birlikte kendini yukarı çekti. Bunu nasıl bir güçle yapabildiğini sorgulayan aklım, havuzdan çıkışımızın farkındalığıyla düşünmekten vazgeçti. Aceleci adımlarını eve yönelttiğinde, içimi saran heyecanı tarif edemezdim. Bir bebek taşır gibi beni taşıması, şaşkınlığımı gizlememe engel oluyordu. Kısa bir süre içerisinde eve girdiğimizi fark ettiğimde, gözlerimiz istemsizce birbirini buldu. Arkamızdan kapıyı kapatırken, parıldayan gözlerini benden bir an olsun ayırmıyordu.

Salona geçeceğimizi düşünüyordum ki, adımlarını mutfağa doğru yönelterek, beni mutfağın önündeki masaya oturttuğunda kısık sesli iniltime engel olamadım. Bacaklarımı iki yana ayırarak ortaya girdi. "Sizin evde, tam bu konumda seni öpmek üzereyken annen gelmişti." dedi yarım kalan işini bitirmek ister gibi. Kıyafetlerimizden süzülen sular, masayı ve yeri ıslatmaya başlamıştı. "Kıyafetlerin gitmeli." diye mırıldandı üstümdeki ıslaklıklara bakarak. Sweatshirt'imin eteklerinden tutarak bir çırpıda üzerimden çıkardı. "Karpuzlu ve ıslak sütyen, ne kadar iştah açıcı olduğunu tahmin bile edemezsin." Açlık duyan sesi uyarılmamı sağlarken, gözleri göğüslerimde dolandı. Hemen sonrasında gözlerime çıktığında, boynumdan tutup beni kendine çekerek dudaklarıma kapanmıştı ki, aniden evin kapısı açıldı.

Beni hızla geriye doğru ittiğinde, masanın üstünde kayarak mutfak tarafına sert bir şekilde düşmüştüm.
Dudaklarımdan istemsizce dökülen iniltiyle, popomun üzerinde oturur bir vaziyette kalakaldım. Rahatlamamı sağlayan şey, masanın salon kısmına bakan kısmı kapalıydı. Eve gelen her kimse, burada olduğum sürece beni göremeyecekti. "Efe?" Civan'ın şaşkın ve bir o kadar öfkeli sesini duyduğumda, dudaklarımı birbirine bastırdım. Başka gelecek zaman bulamamış mıydı? "Oğlum siz yaşıyor musunuz lan? Mesaj atıyorum cevap veren yok, arıyorum açan yok. Anahtar bile kapının üstünde."

Şu an onları göremiyor olmam, merakımı zirveye çıkarıyordu. "Efe zamanlamana sıçayım, ne işin var burada?" Civan'ın öfkesi hala dinmemiş olacak ki, hiddetli sesi onu görmesem bile bunu hissettiriyordu. "Ne işin var değil, ne işiniz var diyecektin herhalde." dedi Efe, ardından Civan'ın küfürüne maruz kalırken. "Etimizi de alıp geldik, bir mangal iyi gider." diyen Mert'in sesini duyduğumda gözlerim irice açıldı. "Efsun nerede?" Bu soruyu soran sesin sahibinin de Aslım'a ait olduğunu anlarken, şaşkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereydim. Şimdi gerçek anlamda boku yemiştik. "Oğlum nasıl bir düzeneksiniz lan siz?" diye kızgınlıkla sordu Civan. "Oğlum asıl sen niye ıslaksın lan?" Bunu soran tabii ki Efe'ydi. Meraklı melahat oluşuna şaşmamalı.

"Efe hadi kardeşim mangalınızı başka yerde yapın." dedi Civan, onları göndermeye çalışırken. "Benim evimden, beni mi kovuyorsun kardeşim?" diye sordu Mert. Bu ev Mert'in miydi? Kafamı iki yana salladım. Fena çuvallamıştık. "Başlatma evine lan, çat kapı gelmişsiniz birde, hiç mi utanmanız yok?" diye sordu Civan, Mert'in gülüşü peşinden yankılanırken. "Biz niye utanalım lan?" diye sorduğunda kısa bir an sessizlik oluştu. "Yere fırlatılmış bir adet sweatshirt görüyorum." dedi Efe. Utancımdan yanaklarım kızarmaya başlarken, kafamın üzerine düşen sweatshirt'le birlikte yerimden sıçradım. Hayvan herif! Delilleri yok etmeye çalışırken, beni kalpten götürecek haberi yok. Üzerime düşen ıslak sweatshirt'i yavaşça üzerime geçirdim.

"Oğlum dur dur şimdi anladım." Efe'nin sesini duyduğumda, konuşmasını merakla bekledim. "Biz yanlış zamanda geldik değil mi?" diye sordu alayla. "Efe hadi gidin, misafirin kısası makbuldür." dedi Civan, sesi benden uzaklaşırken. "Lan itmesene beni piç kurusu!" dedi Efe, Civan'ın onu evden çıkarmaya çalıştığını anlamamı sağlayarak. "Bana cevap vermeyecek misin? Efsun nerede dedim?" diye sordu Aslım. Buradayım demek çok isterdim. "Bilmiyorum, şuralarda bir yerdedir." Civan bana eşya muamelesi yaparken kaşlarım çatıldı. "Oğlum salak salak iş yapma, çekil şu etleri mutfağa koyayım." Mert'in sesini işittiğimde, korkuyla mutfağın en köşesine süründüm. "Lan yok ne mutfağı, etleri dışarı çıkar kokuyor bunlar." dedi, tiksintiyle konuşmaya çalışırken.

İçimden gelen gülme isteğimi bastıramadığımda, sessizce kıkırdadım. Buna karşılık kısa bir sessizlik oluştuğunda, elimi hızla ağzıma kapadım. "Fare mi var evde?" Efe'nin sorusu üzerine dudağımı dişledim. "Yok yok ceryan yapmıştır kapı açık ya, siz çıkın ben kapıyı kapatayım." dedi Civan. Bu zorlu şartlarda, yakalanmamız için verdiği üst seviye mücadeleye gülmemek için zor duruyordum. "Efsun'u yedin mi lan? Kız nerede?" diye sordu Efe, bir ajan nidasıyla. "Yedim kardeşim, karnımda yatıyor. Hadi çıkın ulan artık." Civan'ın öfkeli sesi git gide yoğunlaşırken yutkundum. Nasıl kurtulacaktık bunlardan? "Ben şu etleri bir mutfağa götüreyim mi Civan?" diye imayla sordu Aslım. Sesinin tınısı bir şeyler olduğunu anlamış gibiydi. "Sen mi götüreceksin?" diye sordu emin olmak isterken. "Evet ben, bir kız olarak. Etleri mutfağa götüreyim." dedi Aslım bastıra bastıra.

"Niye kızım ben götüremiyor muyum etleri?" Bunu soran Mert'ti. Evet götüremiyorsun Mert, buna izin verecek biri yok karşında. "Erkek halinle sen ne karışıyorsun? Aslım götürebilir." dedi Civan, sonunda kabullenerek. "Hadi götür etleri, yerlere de dikkat et su döküldü oralara hep. Bir de bak bakalım yaşıyor mu?" diye sorduktan hemen sonra hızla toparladı. "Yani kurumuş mu yerler demek istedim." Civan'ın bocalaması bir yandan beni gererken, bir yandan da hoşuma gidiyordu. "Bakayım ben o suya." dedi Aslım, adım sesleri bana doğru yaklaşırken.

Sessizce beklemeye başladığımda, masanın yanında beliren Aslım'la göz göze geldik. Gözleri irice açılırken, elimle sus işareti yaptım hızlıca. Et poşetini masaya koyduğunda, onlara doğru döndü. "Buralar çok ıslak, kimse gelmesin." dedi büyük bir ciddiyetle. Bakışlarını bana çevirdiğinde, yavaşça çömelerek yanıma yaklaştı. "Kızım ne işin var burada?" Sesini neredeyse zar zor duyabilmiştim. "Biz bahçeye çıkalım, Aslım ayarlar her şeyi." Civan'ın sesini işittiğimde, Efe'nin anlaşılmayan homurtularıyla beraber dış kapı saniyeler içerisinde kapandı. "Gittiler mi?" Aslım yavaşça ayağa kalktığında içeriye baktı ve bana döndü. "Gitmişler." Rahat bir nefes aldığımda ayağa kalktım. Popom acıyordu. "Bu işkence hiç bitmeyecek sandım." dedim kalçamı masaya dayarken.

"Mutfakta niye saklanıyorsun?" diye merakla sordu. "Keyfimden, mutfak fantezisi." dedim alaya vurarak. Kaşları havalandığında kafamı iki yana salladım. "Kızım çok münasebetsiz bir zamanda geldiniz, saklanabildiğime şükrediyorum." Hınzırca sırıtarak bana baktı. "Mesela nasıl bir münasebet?" diye sordu heyecanla. Gülümsememe engel olamazken, "Düşündüğün gibi bir münasebet." dedim hızlıca. Ağzı şaşkınlıkla aralanırken koluma vurdu. "Siz baya baya şey oldunuz yani?" Daha fazla utanmak istemediğim için konuyu kapatmalıydım. "Evet Aslım evet, sus artık." dedim kestirip atarken. Eve ilk gelişimde mutfağın kenarına fırlattığım çantayı fark ettiğimde, adımlarımı oraya yönelttim. Çantanın içinden çıkardığım siyah eşofman takımlarını ve yeni iç çamaşırlarını alarak, mutfak masanın arkasına geçtim.

Aslım'ın karşısında, birinin eve gelmemesi umuduyla hızlıca üstümdeki ıslak kıyafetleri çıkardım. "Barıştınız yani değil mi?" diye sordu, yeni sütyenimi arkamdan bağlarken. "Sence barışmamış olsak, şu an burada olur muydum?" diye sordum bende. Gülüşünü duyar gibi olduğumda üstümü giyinmiştim. "Valla eğer barışmasaydınız, elinden çekeceğim vardı." dedi, bizi eve kilitlediğini kastederek. Alt kıyafetlerimi de giydiğimde doğruldum. "Ha şunu bileydin." dedim imalı bir şekilde. "Hazırsan çıkalım, etleri şişlere geçirdik biz." Kafamı sallayarak onu onayladığımda, poşeti eline aldı. "Anlamışlar mıdır?" diye sordum kapının önüne yaklaştığımızda. Kafasını yana eğerek muzipçe bana baktı. "Efe'den bahsediyoruz." dedi beni bir nevi onaylayarak.

Cefasına boyun eğeceğim bir kabullenişle, bahçeye çıktık. Onları gördüğümde kasılan midemi bastırmaya çalıştım. Mert mangalın başında, Efe ve Civan çardakta oturuyordu. Bizi fark ettiklerinde hepsinin bakışları bize doğru döndü. "Çaktırma lütfen." dedim Aslım'a sessizce. "Sus sus dikkat çekme." dedi, dudaklarının arasından konuşurken. Çardağa doğru yaklaştıkça yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Aslım Mert'in yanına geçtiğinde, çardağın önüne gelmiştim. Civan kolumdan tutarak beni çektiğinde, hızlıca yanına oturmak zorunda kaldım. "Hoş geldiniz, lavabodaydım geldiğinizi duymadım." dedim açıklama yapma gereği duyarken.

"Nasıl bir lavaboymuş bu, yıllık mı girdin?" diye sorduğunda gözlerim büyüdü. "İğrençsin Efe!" Öfkeli sesime karşılık pişkince sırıttı. "Arada bir gelin siz buraya, lavaboya girersiniz." dedi imalı bir şekilde. Bedenim kasıldığında, Civan beni rahatlatmak istercesine elini bacağıma koydu. "Efe sinirlerim üstümde, senden çıkarmayayım kardeşim." Civan'ın gerginlikle konuşmasına aldırış etmeden, muzip bir şekilde ona baktı. "Sen ilk önce ıslak kıyafetlerini çıkar kardeşim, psikolojimi bozuyorsun." dedi kinayeyle. Sıkıntıyla nefes aldığımda, bacağımın üstünde duran Civan'ın elini sıktım. "Susmak mı yoksa ölmek mi istersin Efe?" Civan'ın ciddiyeti bunu yapabileceğini sorgulatıyordu bana. "Susmak cazip geliyor." dedi, o sırada bakışlarım mangalın başındaki o ikiliye kayarken.

Aslım mangalı yellemeye çalışıyordu, Mert ise ona yelpazeyi nasıl tutacağını gösteriyordu. Pek başarılı olduğu söylenemezdi çünkü alakasız bir yelleme sergiliyordu. "Kızım şunu hafif yan tutsana, tüm dumanı yüzüme yelledin." dedi Mert. Aslım ofladığında elindeki yelpazeyi ona verdi. "Al sen yelle o zaman, ben ne anlarım yellemeden ya." Kollarını çocuk gibi önünde birleştirdi. Mert bu tavrına karşılık gülmeye başladığında, mangalı yellemeden de geri kalmıyordu. "Şu şişleri çevir bari, pişmek üzereler." Mert'in isteği üzerine, Aslım öfkeli gözlerle ona bakarak şişleri tek tek çevirmeye başladı. "Sende beni iyice hizmetçin belledin." dedi huysuzca.

Mert burun kemiğini sıvazlarken bıyık altından gülüyordu. "Estağfurullah, sevap işlemene vesile oluyorum." dedi alay ettiği her halinden belliyken. "Ne sevabı be?" diye sordu şaşkınca Aslım. "Yardım etmek sevap ya, bende yardım etmene vesile oluyorum. Artı iki puan." dedi Mert, onunla uğraşmaktan keyif alan bir tavırla. "Şu şişe bir bak bakayım, etler pişti gibi."

Aslım'ın uyarısı üzerine Mert onun işaret ettiği şişi eline aldı. "Evet bunlar pişmiş." Şişin ucundan çektiği bir parça eti Aslım'ın ağzına doğru uzattı. "Tadına bak." Aslım ilk başta çekinir gibi olsa da, uzattığı eti yemesi uzun sürmemişti. "Bir tık tuzlu gibi geldi bana, bir de sen bak." dedi Aslım, o da bir parça et alıp, Mert'in ağzına uzatırken. Mert bekletmeden uzattığı eti alarak yediğinde, onaylar gibi kafasını salladı. "Evet azıcık tuzlu olmuş."

O sırada Efe'nin gülüşünü duyarken bakışlarımı ona çevirdim. O da bizim gibi onları izliyordu. "İnşallah hep böyle birbirinizin ağzınıza verirsiniz." diye bağırdığında Civan'la aynı anda yükselen kahkahamız, Efe'nin de bize eşlik etmesiyle birlikte bir tufana dönmüştü. Mert'in öfkeli gözleri hızla bizi bulduğunda, Aslım utancından yerin dibine girmek üzereydi. "Ben senin ağzına vereceğim kardeşim, en güzel pişmiş etten." dedi hem imalı hem kızgın sesiyle. Dudaklarımı birbirine bastırırken, Aslım'ın gözlerinin fal taşı gibi açılması dikkatimi çekti.

"Mert etler yanmış!" diye korkuyla bağırdığında, Mert panik yaparak mangala döndü. "Hay sikeyim." Şişleri hızla mangaldan aldığında, kömür karası olmuş etlere hepimiz hayretle baktık. "Birbirinizin ağzına vermekten etleri yaktınız amına koyayım. İyi ki bir et yiyelim dedik," Efe'nin huysuzca söylenmesi, Mert'i sinirlendirirken Civan lafa girdi. "Yanan etler olsun, ben aç kalmaya alışığım zaten." dedi göz ucuyla bana bakarak. Öfkeyle koluna vurduğumda, bıyık altından gülerek ağzına hayali bir fermuar çekti.

"Sizin gibi beceriksizlerle iş yaparsak böyle olur. Gelin şuraya pizza söylerim ben." Efe eline telefonunu alarak, pizza sipariş ederken ortamı derin bir sessizlik sarmıştı. "Ben bir su içip geliyorum." dedi Civan ayağa kalkarak. Bana doğru döndü hemen sonra. "Bir şey istiyor musun?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. "Teşekkürler." dedim gülümseyerek. "Teşekkürler sana." dedi, bugün bana söylediğini tekrar ederken.

Gülümsemem yüzümde yayılırken eve doğru yürümeye başladı. Bu sırada Mert ve Aslım yanımıza gelmişti. Yanan etler hala Mert'in elinde duruyordu. "Etlere yazık oldu." diye hayıflandı Mert. "Bize de yazık oldu, bir mangal zevkimiz vardı." dedi Efe, telefondan kafasını kaldırmadan. "Abartma sende Efe, yandıysa yandı ne yapalım yani." Aslım olaya müdahil olurken yanıma oturdu. "Bencede büyütmeye gerek yok olan oldu." dedim, ortamı yumuşatmaya çalışarak.

Mert elindeki etleri masaya koyduğunda, sıkıntıyla nefes vererek karşımıza oturdu. "Siparişler tamam." Efe telefondan kafasını kaldırdığında, Civan'ın yanıma oturması bir olmuştu. "Telefonuna mesaj gelmiş." dedi, telefonumu bana doğru uzatırken. Omuz silktim. "Kim yazmış baksana." dedim. Telefonumun tuş kilidi yoktu. Civan'dan sakladığım bir şeyde olmadığına göre, mesajlarıma bakmasında bir sakınca görmüyordum.

O gelen mesaja bakarken, bende etrafı inceliyordum ki, yanımda kasılan bedenini hissetmek beni telefona bakmaya zorlamıştı. "Bu kim?" Sorusu kulaklarımda defalarca yankılandığında, gelen mesaja bir küfür savurdum.

WhatsApp 3 yeni bildirim

Turgay: Görüyorum ki, unutulmuşuz Karaca
Kendimi hatırlatmaya geldim
Antalya havalimanındayım, sen neredesin?
15:00




Turgay'ı hatırlayan çıkar mı? :D

Saat 06:50 ve ben sıfır uykuyla bölümü bitirdim,
ruhuma bir Fatiha 🫡

Küçük bir açıklama yapmak istiyorum

Dün hikaye üzerinden yaşadığım tatsız bir olayla ilgili birkaç bir şey söyleyeceğim
Kullanacağım sözleri, konunun dışında olanlar lütfen üzerine alınmasın ve bunu okuyarak zamanınızı çaldığım için de şimdiden özür dilerim

Eleştiriye sonuna kadar açığım, herkesin fikirlerine saygı duyarım ama eleştiri adı altında, "küçümseyici, aşağılayıcı genel olarak hakaret içeren" sözlerinize karşı kayıtsız kalacağımı düşünmeyin. Hakaret ile karşılık almazsınız ama oturduğunuz yerden dilediğiniz gibi konuşma hakkını da size vermem
(Kişisel olarak bir problem duyan varsa, hesabımdan benimle iletişime geçebilir)

Burası herkese açık bir platform, herkes dilediği gibi hikayesini, kurgusunu yazabilir
Bunu okuyup, okumamak size kalmış
Beğenirsiniz, beğenmezseniz bu yazarı ilgilendiren bir durum değildir
Sırf canınız sıkıldı diye, kimse sizin toksik düşüncelerinizi de çekmek zorunda değil

Tekrar söylüyorum, giriş bölümünde bahsettiğim gibi iyi bir yazar olduğumu zaten düşünmüyorum, sadece yazmayı, kafamın dağılmasını, sizinle sohbet etmeyi seviyorum

Ve hatta bunu açık yüreklilikle söylüyorum ki,
ilk bölümlerin aşırı cringe olduğunun farkındayım, gidip düzeltmemek için de zor duruyorum ahahshajshs
Ama tüm yanlışlarıyla, tüm yapılan yorumlarla hikaye bitimine kadar kalmasını istiyorum
Hikaye bittiği zaman komple düzenlemeye alacağımı da belirttim

Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar
Hikayeyi beğenmeyen varsa, lütfen çarpı tuşundan hızla çıkış yapsın
Ne siz benim tadımı kaçırın, ne de hikayeyi severek okuyan serçelerimin 🤍

40k olmamızın verdiği mutlulukla hepinize kocaman sarılıyorum

bu arada yurt dışına taşınma sürecindeyim
bu sebeple dil olsun, halletmem gereken işler olsun gündemimi fazlasıyla meşgul ediyor
geç gelen bölümler için özür dilerim :(
sizi seviyorum

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum serçeler <3

Continue Reading

You'll Also Like

596K 36K 67
Thank you Aaru, Khushboo, Sumellika for the beautiful book cover/page cover 💖 Thank you Suhani for the beautiful banner covers ❤️ 💖💖💖💖💖💖💖💖💖...
16.9M 650K 64
Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi ki girdin hayatıma." Diyor. Ellerim eller...
Riptide By V

Teen Fiction

311K 7.7K 113
In which Delphi Reynolds, daughter of Ryan Reynolds, decides to start acting again. ACHEIVEMENTS: #2- Walker (1000+ stories) #1- Scobell (53 stories)...
672K 59.7K 35
𝙏𝙪𝙣𝙚 𝙠𝙮𝙖 𝙠𝙖𝙧 𝙙𝙖𝙡𝙖 , 𝙈𝙖𝙧 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙢𝙞𝙩 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙃𝙤 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞...... ♡ 𝙏𝙀𝙍𝙄 𝘿𝙀𝙀𝙒𝘼𝙉𝙄 ♡ Shashwat Rajva...