DİCLE

By -Freya_8-

240K 12.3K 2.8K

Siz: Bir dakika... Siz: Ben Zehra olmadığıma göre siz kimsiniz? 0588*******: Ne demek Zehra değilsin? Benim t... More

🌸1🌸
🌸2🌸
🌸3🌸
🌸4🌸
🌸5🌸
🌸6🌸
🌸7🌸
🌸8🌸
🌸9🌸
🌸10🌸
🌸11🌸
🌸12🌸
🌸13🌸
🌸14🌸
🌸15🌸
🌸16🌸
🌸17🌸
🌸18🌸
🌸19🌸
🌸20🌸
🌸21🌸
🌸22🌸
🌸23🌸
🌸24🌸
🌸25🌸
🌸26🌸
🌸27🌸
🌸28🌸
🌸29🌸
🌸30🌸
🌸32🌸
🌸33🌸
🌸34🌸
🌸35🌸
🌸36🌸

🌸31🌸

2.5K 166 55
By -Freya_8-

Selamın aleyküm sevgili okurlarım♡
Bu bölüm düğün bölümüydü ve yazar yazmaz atıyorum. Yüksek ihtimalle sahurda veya sabah okursunuz.

Kuşak meselesi hakkında buraya yazmak istedim. Adet olduğu için öyle bir sahne yazdım. Bu konu hakkında linçlenmek istemiyorum. Beni anladığınızı umuyorum♡♡♡

Medya Dicle'nin gelinliği. Ben beğendim ama siz beğenmezsejiz aklınızdakiler ile devam edin.

Umarım güzel olmuştur bölüm. Bol bol oy ve yorum bu yorgunluğun üzerine çok güzel olurdu...

Hepinize iyi okumalar diliyorum..

✨️✨️

Banyoda akan suların beni tamamen temizlenmesini izledim. Daha sonra ise işim bittiği için hızlıca kalan işlerimi de halledip banyodan çıktım ve odama ilerledim. Sabah namazı vakti girmesini beklerken hızlıca saçlarımı taradım ve zaten tün ev halkı uyanık olduğundan saçlarımı en sessiz ayarda kuruttum. Uzun saçlarımı az sonra bor daha uğraşmamak için toplayıp namaz kıyafetlerimi giydim. Ezan daha henüz okunmamışken derin bir nefes aldım ve yatağıma oturdum. Odam artık neredeyse tamamen boştu. Esyalarımın sadece küçük bir valizi burada kalmış kalanların hepsi yeni evime gitmişti. Benden hiç bir iz kalmayan odama baktım. Sadece dolabın içinde sık giymediğim iki üç kıyafetim kalmıştı. Onlar da görünmüyordu zaten.

Masamda, küçük kitaplığımda gözlerim gezindi. Her köşesi anılarım ve ben ile doluydu. Mesela dolabımın aynısının karşısında az süslenmemiştim kendi kendime. Saçlarımı ilginç şekillere sokup yüzüme asla kullanamadığım makyaj malzemeleri ile makyaj yapmıştım. Yeni konbinler hazırlamıştım. Salak saçma danslarıma tanık olmuştu bu oda.

Kendi kendime üzülmelerim, sevinçlerim hepsi bu odadaydı. Ama şimdi burayı bırakıp gidiyordum.

"Allah'ım," kısa bir an duraklayıp aklımda cümlelerimi toparlamaya çalıştım. En sonunda ise içimden geçen en mantıklı cümleyi mırıldandım. "Hakkımda hayırlısını ver."

Ezanın okunması ile yerimden kalkıp seccadeyi serdim ve namaza durdum. Sakince, huşu içinde namazımı eda edip içimden gelen şekilde sessiz fısıltılarla dua edip yerimden kalktım. Yavaşça seccadeyi katlayıp kenara bıraktım.

Saat 8 gibi kuaföre gidip hazırlanacak ve ardından fotoğraf çekilmek için gün boyu meşgul olacaktık. O esnada annemler kalan hazırlıkları halledeceklerdi. Daha sonra düğün saat 18.00'da başlayıp 21.00'de bitecekti. Yemek yenecek, dua edilecek ve bitecekti. Daha sonra biz evimize geçecektik.

Kendim biraz zaman geçirip daha sonra yaklaşan saat ile üzerimi giyinip özenle kapının arkasına astığım gelinliği alıp kendi çanta gibi olan poşetine koyup fermuarını kapattım. Adını bilmiyordum ama çok da gerekli gelmemişti.

Eşyalarımı aldıktan sonra Fırat'ın mesajı ile annemleri haberdar edip evden ayrıldım. Benimle kuaföre Yağmur ve Esra gelecekti fakat Yağmur işlerini önceden halledip annemlere yardıma gidecekti. Esra benimle fotoğraf çekimine gelecekti.

Aşağı inip dışarıda kısaca göz gezdirdiğimde Fırat'ın az ilerde arabasına yaslanmış beni beklediğini gördüm. Yeni yeni her yere ışığı vurmaya başlayan güneşten sakınmak için gözlerinde bir güneş gözlüğü vardı ve itiraf etmeliydim ki aşırı yakışmıştı.

Yakışıklı mı Yakışıklı. Maşallah tü tü tü.

Benim ona geldiğimi görünce gözlüklerini çıkarıp tebessüm etti. Kalbim eriyormuş gibi sıcak bir his karnıma girdi.

"Hayırlı sabahlar." Ona ve arabasına iyice yaklaşınca ben de karşılık verdim.

"Hayırlı sabahlar." Beklemediğim bir hareketle sıcak avucunun baskısını bir anda belimde hissettim. Beni kendine çekerken ellerim istemsizce göğsüne yaslandı. Ben şaşkınca gözlerimi büyütüp etrafa bakarken erken saatlerden ötürü kimsenin olmadığını gördüm. Alnımda dudakları ufak bir öpücük bırakıp beni serbest bıraktı. Elimdeki gelinliği alıp özenle arabanın bagajına bıraktı. Daha sonra dolanıp benim olduğum tarafa geldi.

Benim için arabanın kapısını açtı ve binmem için bekledi. Ben ise ani yakınlığının şokunu atlatamadım ve utancımdan diyecek bir şey bulamayarak açtığı kapıdan içeri girdim ve ön koltuğa oturdum. O yavaşça kapımı kapatırken ben de hala donuk olan hareketlerimle kemerimi taktım.

Hava çok mu sıcaktı sanki?

Yanıyordu. Elinin değdiği yerlerde dudaklarının değdiği yerler de yüzüm de yanıyordu. Hala alınamadığı bu temasları bu gidişle beni ya kalpten ya da utançtan götürecekti.

Kendi tarafını açıp binerken yüzümü saklamak isteyerek bozulmamış şalımı düzeltme çabaları içine girdim. O ise sakince arabayı çalıştırdı ve tanıdık yolda sürmeye başladı. Yağmur'u almaya gidiyorduk.

Yüzüm yanarken biraz da olsun rahatlamak için camı açtım.

"Sabah erken olduğundan esiyor Dicle. Üşüyüp hasta olma."

Cam gerisin geri kapanırken kaşlarımı hafifçe çatarak ona döndüm.

"Ben sıcakladım biraz neden kapattın?" Dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi.

"Torpidoda su var. Onu içersen rahatlarsın." Dedi. Kaşlarım istemsizce biraz daha çatıldı.

Yağmur'u almak için yavaşlayan araba ile ağzımı açamadan geri önüme döndüm.

Araba yavaşladığında Yağmur bindi. Elinde de aynı benim gibi elbisesi vardı.

"Selamın aleyküm." Neşeli selamını sakin sesimle aldım.

"Aleyküm Selam." Arabada kısa bir sessizlik olurken Yağmur konuştu.

"Zehra nerede enişte o gelmiyor mu?"

"O anneme yardım ediyor öğleden sonra gidecekmiş o." İkimiz de kafamızı salladık. Biraz daha sessizlik olurken bu sefer Esra'nın evine yaklaştığımız için yine yavaşladık.

Durunca Esra da aynı Yağmur gibi elinde elbise ile arabaya bindi.

"Hayırlı sabahlar."

"Hayırlı sabahlar." Koro halinde yanıtladık onu.

"Nasılsınız? Var mı heyecan?" Sorduğu soru ile heyecan yavaşça mideme doğru yerleşti.

"Valla ben çok heyecanlıyım. Yıllardır bu anı bekliyorum. Artık gelinin kız kardeşi olduğum için kafama sim dökebilirim." Söyledikleri ile güldüm. Küçükken sürekli düğünümde kafasına sim dökeceğini söyleyip duruyordu.

"Ben de artık eteğini sürekli tutarım Dicle." Esra da kendi fikrini koydu ortaya.

Bu şekilde düğün hakkında olan sohbetlerimiz ile kuaföre geldik. Arabadan inip bagajdan Fırat'ın yardımı ile gelinliğimi aldım.

"Teşekkürler bizi bıraktığın için. Bizim işimiz 2 saat falan sürer." Aslında ben de tam olarak ne kadar süreceğini bilmiyordum ama zaten istediğim model de öyle abartılı bir model değildi. Sade görünüyordu. Makyaj da aşırıya katılmadan yapılacağı için daha fazla süreceğini sanmıyordum.

"Tamam, ben gelirim."

O yanımızdan ayrılırken kuaföre girdik. Hemen bizi alıp rahat koltuklara oturtup istediğimiz modelleri öğrendikten sonra işe koyuldular.

Tahmin ettiğim gibi burada bulunmamızın ikinci saatine yaklaşırken işleri bitti. Yeterince güzel olmuştu makyajım ve örtüm. Kızların işi de bitince yardımları ile gelinliğimi giydim. Kaftana göre daha hafifti. En son her şey tamamen bitince aynadan kendime bir baktım.

Üstü kısmında sade güpürler vardı ve bu güpürler kollarında da varken belinde bitiyordu. Belden aşağısı tülden eteklere sahipti. Benim çok beğenerek ve içime sinerek aldığım bir gelinlikti. Ayrıca bembeyaz gelinliği kendime yakıştırmıştım.

Esra mavi bir elbise giyerken Yağmur yeşil tercih etmişti. Esra'nın elbisesi tüllü eteklere sahipti aynı benim gelinliğim gibi ama Yağmur'un elbisesi saten gibi bir kumaşa sahipti ve çok şık duruyordu.

Ve kafasına sim dökmemişti.

"Ağlayacağım ben." Yağmur dayanamayıp eline bir peçete alıp kafasını havaya kaldırdı.

"Dicle... Ne kadar güzel oldun böyle..." Esra bakışlarını bir kez bile kaçırmadı ve kollarını bana doladı. Ben de ona dolarken arkada gerçekten ağlamak üzere olan Yağmur'un varlığı ile ona döndüm.

"Yağmur. Ağlama bak ben de ağlarım tüm makyaj bozulur."

Onunla da sarılırken telefonum çalmaya başladı. Hızlıca ayakkabılarımı giyip telefonumu açtım.

"Efendim."

"Dışarıdayım." Derin bir nefes verip yanıtladım.

"Geliyoruz." Kızlar anlamış olacak gibi bana yardım edip önden çıktılar. Ben ise en son çıktım.

Bakışlarım karşımda yeni tıraş olan adamı buldu. Siyah takım elbisesi ve elindeki beyaz gelin çiçeği ile bekliyordu.

Aynı benim bakışlarım gibi onun bakışları da benim üzerimde dolaşıyordu.

Fazla yakışıklı.

İç sesimin sonuna kadar haklı olan yorumu beynimde yankılandı.

Fazla karizmatik ve fazla yakışıklıydı. Bana göre o dünyanın en güzel adamıydı.

Aramızdaki mesafeyi iki adımda kısacık hale getirirken elini yüzüme yasladı.

"Çok güzelsin... Her halinle çok güzelsin ama sana en çok gelinim olmak yakıştı." Kalbim bir anda teklerken gözlerim heyecandan yanmaya başladı.

Uzattığı çiçeği alırken elini yüzümden çekip belime yasladı. Fazla güzel bir andaydım. O an içimden burada onunla kalmak isteği geldi. Sonsuza kadar kollarında bana bu kadar güzel bakarken onunla bu anda kalmak istiyordum.

"Bölmek istemem ama geç kalıyoruz. " Esra'nın sözleri ile hemen bakışlarımı ondan çektim ve yere indirdim. O ise belimden bana destek verip yürümeme yardım etti. Arabaya binerken eteklerimi toplayıp dışarıda kalmadığından emin olduktan sonra kapımı kapattı. Esra arkaya otururken Yağmur bize el salladı ve onu almaya gelen Yavuz abinin arabasına binip eve doğru uzaklaştı.

Biz de fotoğraflar için yola çıktık.

《•》

Salonda otururken etrafımda olan yakın akrabalarımız tebriklerimi sunup düğün salonuna gidiyorlardı. En son kimse kalmadığında ayrılalı çok olmayan Fırat'ın almak için geldiğini anladım. İçeri annem, abim, babam, teyzemler girdiğinde ben de başıma geleceği anlayıp yerimde ayaklandım. Abim elinde sarılı olan kırmızı kuşak ve kırmızı gözleri ile yanıma yaklaştı. Ben ağlamak istemesem de gözlerim doluyordu. Önce babamın elini öptüm. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

"Bir tanecik kızım... " diyecek başka sözler bulamazken ben de ona sarılıp ağlama isteğimi bastırmaya çalışıyordum. Daha sonra annem ile sarıldık. Annem ağlıyordu ve beni de ağlatmak üzereydi.

Teyzemler ile de sarıldıktan sonra en son sıra benim ilk arkadaşım, kahramanım, prensim olan abime geldi. Elindeki kuşağı belimden üç kez geçirip düğüm atıp çözdü. En son ise kurdele şeklinde bağlayıp bana sıkıca sarıldı. Nefes seslerinden ağladığını anlayabiliyordum. Dayanamayan gözümden bir damla yaş aktı.

"Ben şimdi nasıl göndereyim seni." Titreyen sesi kalbimi titretirken abime daha sıkı sarıldım.

"Canını yakarlarsa, üzülürsen, mutlu olursan, heyecanlanırsan, yardıma ihtiyacın olursa burada senin hep arkanda olacak bir abin var. " onunla da ayrıldıktan sonra elime Esra'nın ağlarken tutuşturduğu peçete ile dikkatlice makyajı bozmadan göz yaşımı sildim. Ellerimle kendime yelpaze yaparken annemler odadan çıktılar. İçeri Fırat'ın geldiğini anlayınca Yağmur hızla kapıyı kapattı.

Kapı tıklatıldığında araladığı kapıdan elini uzattı.

"Alayım enişte." Bir süre sonra elini içerimaldığında elinde gördüğü miktardan mutlu olarak kapıyı açtı.

Seni de hemen verdi be kızım.

Gerçekten hemen verilmiştim.

Fırat yanıma ilerleyip kolunu uzattı. Ben de koluna girerken abime baktı.

"Emanetin canımdan kıymetli. Gözün arkada kalmasın."

Abim gözlerini sertçe sildi ve elini Firat'ın omuzuna koyup iki kere vurduktan sonra asla unutamayacağım bir tebessüm ile bana baktı.

Birlikte odadan çıktıktan sonra apartmandan da çıktık. Fırat'ın süslenen arabasına doğru ilerledik. Kapısını açıp beni ve eteklerimi arabaya yerleştirdikten sonra arabanın ön tarafından dolanıp kendi tarafına bindi. Arabayı o kullanacaktı.

Araba ile yola çıktığımızda arkamıza düşen arabalar ile bir konvoy oluşmuştu.

Bana hala ağlamazlar basarken biraz olsun nefes alabilmek için arabanın camını açtım. Daha sonra sabah bana dediği şu şişesini torpidodan alarak kapağını açtım ve üç yudum içtim yavaşça.

"Dicle. Yapma böyle lütfen. Ne zaman istersen geleceğiz. Hem uzağa da gitmiyoruz ki. Ağlama lütfen."

"Ne olursa olsun ben o evden çıktım artık. İstesem istemesem de ağlayasım geliyor."

"Gözlerinin altı kapkara olursa görürsün. Yazar manşetlerde 'öcü gelin' diye. " Söyledikleri ile bir anda şaşırdım ve yapmaya çalıştığını anladığımda ona ayak uydurdum.

"Hani her halimle güzledim. Sen daha yola başlamadan beni yolda bırakıyorsun."

"Hayır, sana çirkinsin demedim. Asla demem. Öcü gelin dedim. Sen de güzel öcü olursun." Gülerken. O da kısa bir an bana döndü ve aynı benim gibi güldü.

Düğün mekanı açık bir alandı. Yemek de olacağı için açık havanın daha güzel olacağını düşünmüştüm.

Arabayla geldiğimizde birlikte gelin ve damat için ayrılan odaya geçtik. Herkes içeride misafirleri karşılarken ben makyajım bozulmuş mu diye kontrol etmekle meşguldüm. Fırat ise beni dikkatli bakışları ile izliyordu.

"Neden öyle bakıyorsun?" Bir an dalmış gibi bakışlarını yüzümden çekti ve tekrar bana baktı.

"Hiç bir şey."

İçeriye geçmemiz için zaman geldiğinde Fırat'ın uzattığı koluna girdim ve eteklerimi uygun bir şekilde toplayıp düzelttim. Biz girerken herkes alkışlamaya başladı.

"Herkes bize bakıyor. Çok gergin." Fısıltılı şekilde konuşunca o da aynı şekilde cevap verdi.

"Gelin ve damat biziz ya."

Ay ben bilmiyordum sağol.

"Sen de gerilmiyor musun?"

"Biraz." Cevabı ile rahatladım. Gerilmiyorum dese sinirlenecektim. Herkes bizi alkışlarken masaya geçip oturduk. O zaman yemek servisi başladı.

Annemler telaş içinde yemek servisini yönetirken Esra ikimizin Yemeklerini getirmişti. Bana yardımcı olmak adına elinde büyük mendili dizlerime bıraktı ve masayı bana yaklaştırdı. Üzerime dökmekten çok korkuyordum. O yüzden çok bir şeyler yiyemedim ama yemekler gerçekten güzel olmuştu.

Misafirler de yerken mutlu bir şekilde sohbet ediyor çocuklar ortada koşup oynuyorlardı. Hava hafif kararmaya başlayınca yanan tüm ışıklar ile ortam daha güzel hale gelmişti.

Açıkcası düğünümün bu halinden çok memnun olmuştum.

"Beğendin değil mi?" Fırat bana etrafı kast ederek sormuş olsa da ben her şey için cavpladım.

"Çok güzel her şey yani çok güzel gerçekten. Çok teşekkür ederim."

"Teşekkür etme. Mutlu ol yeter." Ona gülümsedim. Yemek servisi bitince nikah kıyılma vaktine gelmişti.

Herkes yerini alırken benim şahidim abim ve Fırat'ın şahidi Zehra da masada oturuyorlardı bizimle birlikte. Kalbim göğsümü döverken derin nefesler eşliğinde kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

Nikah memuru biraz konuştuktan sonra bana döndü.

"Siz Dicle Çeliker, kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan Fırat Tuna Kandemir'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Derin bir nefes aldım ve Fırat'a döndüm. Şimdi ağzımdan dökülecek tek söz benim tüm hayatımı artık tamamen ona adayacaktı.

Tereddüt bile etmedim.

"Evet." Herkes alkışlarken ona gülümsedim.

"Siz Fırat Tuna Kandemir, kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan Dicle Çeliker'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Masanın altında sıcak parmakları avucumun içine girip parmaklarıma dolanırken konuştu.

"Evet!" Oldukça net ve yüksek sesle söylemişti bunu.

Şahitler de şahitlik edince önümüzdeki defteri imzaladık. Ayağa kalkarken nikah memuru bana evlilik cüzdanını uzattı. Alırken aklıma gelen ile hızla Fırat'ın ayağına bastım. Beklemediği bu hamle ile yüzü buruşurken konuklar gülmüşlardi. Ben de onlarla birlikte gülmüştüm.

Mutluydum, gerçekten çok mutluydum. Elhamdülillah...

"Gelini öpebilirsiniz. " Fırat bana dönerek elini belime koyup beni kendisine çekti. Alnıma bir öpücük bıraktı. Yine herkes alkışlarken benden ayrıldı.

Nikahın ardından takı töreni olmuştu. Üzerimde altın kolye, kolumda bileklikler boynumda asılı kuşakta tek tek asılı olan altın ve paralar ve annemin güvende olsun diye yanına aldığı altın setlerim.

Ama yorulmuştum. Bitmiş tükenmiş hissediyordum. Düğün bitmek üzereydi ve salon neredeyse tamamen boşlamıþı artık.

"Yoruldun değil mi?" Bana yöneltilen soru ile artık çift nikahlı kocama döndüm.

"Evet. Aşırı yorgun hissediyorum. Şu çimlerin üzerinde uyuyasım var."

"Ben de çok yoruldum."

Düğün salonunda annemler dışında kimse kalmazsın biz de artık çıkıyordum. Herkes ile tek tek sarılıp vedalaştık. Tekrar arabaya binip hızla ayakkabılarımı ayağımdan çıkardım. Gerçekten çok acıyordu ayaklarım. Arabada bunun için hazır olan terliği ayağıma geçirdim. Birlikte bu sefer sessiz bir yolculuk yaparken biraz uzakta olan evimize ulaştık.

Birlikte asansöre binip dairemizin olduğu kata geldik. Fırat cebinden anahtarı çıkarıp Besmele çekerek kapıyı açtı ve selam vererek içeri girdi. Ben de aynı şekilde selam verip sağ ayağımla eve girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp ellerini yüzüme yasladı.

"Evimize, hayatıma artık tamamen hoş geldin Dicle'm. "

Sen de benim hayatıma tamamen hoş geldin Fırat Tuna Kandemir.

Hayatımız da tıpkı gülüşlerimiz gibi güzel, mutlu ve eşsiz olsun...

16.03.2024

Bölüm bitttiiii!

Bir yanlışım olduysa affedin. Yanlış yazmış olabilirim.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

En beğendiğiniz sahne?

Bence bunlar böyle çok güzel oldu. Sonunda evlendirdiğime göre rahatça uyumaya gidiyorum.

Hepinize hayırlı geceler💫🌃🤎

Continue Reading

You'll Also Like

KOMUTAN By bsaa

Teen Fiction

29K 572 34
"Ben seni sadece bir dakikalığına değil ömrümün sonuna kadar kahraman olarak bileceğim."
126K 574 3
Ebeveynleriyle anlaşamayan onlardan sevgi görmeyen ,kilolu bir kız, abileri her seyi aile olan , zorbalık görmüş , Olgun ve bir şeylerin farkında...
41.2K 3.1K 6
Louis Tomlinson'ın dersi geçmek için tek çaresi kendisine verilen projeyi yapmaktır ve projeyi tamamlayabilmesi için kendisine yardım edebilecek tek...
261K 12.2K 73
Bugün kafama koymuştum, ne olursa olsun hayatımın aşkıyla tanışacaktım. 0534***: Adın cehennemi anımsatırken gözlerin 'Ben cennetim' diye bağırıyor b...