MELEZLER

By iremspingu

75 37 78

Sizleri melek ve şeytan melezlerinin ortalığı karıştırdığı evrene davet ediyorum... -Her Cuma yeni bölüm- More

BÖLÜM-2
BÖLÜM-3
BÖLÜM-4

BÖLÜM-1

40 14 32
By iremspingu


Aslında benim için çekici olan şey zekaydı. Ama bu çocukta zekanın tek bir kırıntısını bile göremiyordum. Notları berbattı. Ciddi anlamda berbat. Kabul edelim ben de bir Einstein değildim ama yine de zeka beni etkiliyordu işte. İlgimi çeken şey benimle aynı kitapları okumasıydı. İlk başta fark etmemiştim ama kitap saatlerinde hep aynı kitapları çantamızdan çıkarıyorduk. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Gidip konuştuğumu düşünmeyin. Sadece uzaktan sessizce izliyordum.

"Ondan hoşlanıyorum. Sence de yakışıklı değil mi?" Millie gözleri ışıldayarak hoşlandığımı yeni yeni kabul etmeye başladığım çocuğu gösteriyordu. Ah mükemmel...

"Bilmem bence ortalama biri. Leonard ondan daha yakışıklı. Yüz bakımından yani." ikimizde gözlerimizi yavaşça Leonard'a çevirdik. Ela gözlerini çevreleyen siyah uzun kirpiklerini kemikli yüzü tamamlıyordu ve dudakları da oldukça dolgundu. Gayet yakışıklı bir yüze sahipti ancak maalesef zekâsı yüzünden sınıfta kalıyordu.

"Ama aptal... Tek bildiği basketbol oynamak." dedim kıkırdayarak. Millie gözlerini devirdi. Yine her zaman duyduğum lafları sıralayacaktı.

"Zekaya bu kadar önem vermeni anlayamıyorum. Gelecekteki yakışıklı ve güzel çocuklarına yatırım yapacaksın."

"Aptal ama güzel bir surat neye yarar?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Mangolu içeceğimi dudaklarıma götürdüm.

Okulun bizim için ayrılmış ortak salonundaki duvara bitişik bar masalarından birinde oturuyorduk. Yüksek tavanlardan inen boyuna camlar içeriyi oldukça aydınlık gösteriyordu. Her köşeye konumlandırılmış yemyeşil yapraklı çiçekler ortama yumuşaklık kazandırıyordu. Beyaz yumuşacık koltuklar benim favorimdi. Bunlardan yatak odalarında yoktu maalesef. O yüzden fırsat buldukça kendimi bu koltuklara atıyordum. Bizim tam arkamızda, salonun diğer köşesinde ise Leonard, kitap takipçim Aryan ve diğerleri oturuyorlardı. Aryan'ın elinin altında benim de yanımda duran kitap vardı. 'Ölüm Çığlığı'. Millie zekayı önemsemediğinden bahsederken Aryan'ın yüzünü inceliyordum. Meleklere bile fazla gelen beyaz bir teni vardı. Açık kahve gözleri kahverengi kirpiklerinin altından gülümsüyordu. Hafif kıvırcık saçları dağınık bir şekilde kafasını çevreliyor ve hareket ettiğinde minik minik sallanıyordu. Yüzü için fazla kemikli diyemeyeceğim ancak biraz şekilliydi. Leonard'a göre daha kalıplıydı. Leonard daha çok ince uzun ve atletik görünüyordu. Aryan ise daha uzundu ama kalıplı olduğundan otururken Leonard'dan kısa gibi görünüyordu.

Kafama yediğim fiskeyle gözlerimi Millie'ye çevirdim.

"Kime bakıp duruyorsun sen?"

"Hiç kimseye!" dedim panikle. Kesin beni soru yağmuruna tutacaktı. Kahretsin!

"Giselle, hadi bahçeye çıkalım!" Eva bir anda arkamdan gelip bana sarılınca daha fazla soru duymadan onu onayladım.

"Sonra görüşürüz Millie!" diyerek Eva'nın koluna girdim. Salondan çıkarken Aryan'ın yanından geçmemiz gerekiyordu. İtiraf etmeliyim kalbimde tatlı bir sıkışma yaşadım. Bilerek kitabı kendimden biraz uzakta tuttum. Ve işte bu! Yayvanca oturduğu sandalyede arkadaşlarıyla konuşup gülüşüyordu. Gözü elimdeki kitaba kaydı yavaşça ardından yüzüme doğru bakışlarını çevirdi. Şimşek hızından daha hızlı başımı önüme döndürmüş olmalıyım ki bir anda boynuma bir kramp girdi. Tam yanlarından geçerken! Acıyla olduğum yerde dondum kaldım ve başım yana eğikken cıyaklamaya başladım.

"Eva Eva Eva! Sanırım boynumu kırmayı şu an başardım!" Eva'nın sakinlik kraliçesi olduğunu söylemiş miydim?

"Tamam sakin ol ovalayacağım. Yumuşayacak." diyerek elini boynuma götürdü. Bağırdığım için hemen yanımızda bulunan grup bize dönmüştü. Ve bunu hissetmem suratıma vücudumdaki bütün kanın hücum etmesine, kızarmama ve daha çok kızarmama sebep oluyordu. Güldükleri konuyu yarıda bırakıp bize bakmaya başlamışlardı. Cason'ın sesini duyduğumda hepsinin pür dikkat burayı seyrettiğine daha da emin oldum.

"Giselle iyi misin?" olabilirmiş gibi yüzümün daha da kızardığını hissettim. Hem yamuk duruyordum, hem boynum çok ağrıyordu, hem de hareket edemiyordum.

"Hayır." diyebildim utançtan dolan gözlerimi saklamaya çalışarak. Sadece aynı kitabı okuduğumuzu görmesini istemiştim. Eminim artık görmüştür. Görmemesi imkansız. Leonard utancımı daha da artıracak bir şaka yapmaya karar verdi.

"Giselle iyi yönünden bak demek isterdim ama bu halde herhangi bir yöne bakman pek mümkün görünmüyor." mükemmel...

***

"Millie'den hiç hoşlanmıyorum." Eva Millie'nin çıkarcı bir kaltak olduğunu düşünüyordu. Aslında bence de öyleydi. Sadece ilk başta yanlış tercihler yaparak onunla arkadaş olmuştum. Bana karşı fazlaca yanlışı olmuştu ama yine de arada yanıma geldiğinde onu tersleyemiyordum. Sivri dilli biri olamamıştım hiç.

"Keşke ben de senin gibi onu görmezden gelebilsem." dedim dudaklarımı sıkarak. Kitlenen boynum aklıma geldiğinde kendimi yere bıraktım. Çoktan bahçeye gelmiştik.

"Çok mu fazla rezil oldum?"

"Aslında o kadar rezil görünmüyordun. Suratın kıpkırmızıydı, biraz da sevimli görünüyordun. Cason'a çaresizce hayır dediğinde Aryan gülmemek için kendini tutuyordu. Seni sevimli bulduğunu düşünüyorum."

"Ondan o kadar da hoşlanmıyorum. Aryan için sormamıştım ki?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Eva 'hadi canım ordan en yakın arkadaşını mı kandırıyorsun?' bakışını atarak bağdaş kurdu. Esmer teninde kavrulan ışık onu çok daha güzel gösteriyordu. Minik bir yüzü, miniminnacık bir burnu vardı. Esmer tenine çok yakışan şeker kahvesi gözleri vardı. Ve her zaman ışıl ışıl görünürdü gözleri. Kahve saçlarını sımsıkı bir at kuyruğu yapmıştı.

"Sadece dikkatimi çekiyor. Buraya vurgu yapmak isterim." dedim yattığım yerden doğrulurken.

"Hem şimdiye kadar kurduğumuz diyalog sayısı 2'yi geçmemiştir." biraz üzülerek bunu da ekledim sözlerime. Eva bir şeyler söylemek üzereyken Jolie bir anda yanımızda belirdi. Bizden iki sınıf daha yukarıdaydı. Bembeyaz bir teni ve kıpkırmızı uzun saçları vardı. Ve saçları öyle güzel parlardı ki uzakta bile olsa saçlarını seyrederdim. Kocaman yeşil gözleri konuştuğu kişiyi anında etkisi altına alırdı.

"Kızlar size acayip bir haberim var!" yine ışıl ışıl konuşmuştu. Eva'yla nefeslerimizi tutarak bekledik. Çünkü getirdiği haberler hep ağzımızı açık bırakıyordu.

"Bugün bu okula müdürün kimden olduğu bilinmeyen oğlu geliyor." Heyecanla bir Eva'ya bir bana bakıyordu. Yani yalan söyleyemeyeceğim çok aşırı bir heyecanlanma yaşamadım.

"Yani..." diye ağzımla bir şeyler gevelemeye çalıştım. Jolie gözlerini abartıyla devirerek

"Çocuk evren yakışıklısı! Ve tam bir big boy!"

"Şimdi anladımm!" Eva'yla aynı anda söylemiştik bunu ve hemen ardından kıkırdadık. Jolie sevişmeyi seven bir insandı. Bunu onun elinden almak onu öldürmek gibi bir şeydi. Ben bu durumu çok umursamasam da Eva buna çok söyleniyordu.

"Önüne gelen herkesle yatmayı bırakmalısın."

"Evaaaa, sen de biliyorsun ki nutkun hiçbir işe yaramayacak." dedi ve çapkınca göz kırparak Eva'nın burnuna dokundu. Benimse salak kafamda Aryan'ın küçük gülümsemesi beliriyordu.

...

Yapacağımız beden eğitimi dersi için bahçedeki spor alanına geçmiştik. Klişe gibi olmasın ancak ne kadar sporla aramı iyi tutmaya çalışsam da toplu oyunlarda berbat ötesiyim. Ama yogada ileri seviyedeyim. Ancak tabi ki bu derste yoga gibi naif bir spor yerine illa kafamıza top yiyeceğimiz bir şeyler yapacağımıza eminim. Yine de bu ders gözlerime çok iyi geliyor. Neden mi?

"Vay, vay, vay... Bugün gözlerim yine bayram ediyor kızlar, erkeklerin vücutlarını gösterecek şeyler giymelerine bayılıyorum." Millie etrafı çapkınlar gibi süzüyordu.

"Tanrım! Sen de hiç edep yok mu?" Eva Millie'nin koluna vurmuştu ama onun umurunda bile değildi. Gördüğü şeylerden oldukça memnun görünüyordu. Okulda hepimizin giydiği aynı eşofman takımı vardı. Beyaz bir tişört gri eşofman altı ve gri renk ceket. Sanırım artık Millie'nin neden ağzının suyunun aktığını anlamışsınızdır. Tişört çoğunun üstüne yapışmıştı ve hiçbiri bu tişörtün altına atlet giymemişti. Ve biliyorduk ki birkaç oyun sonrasında bu tişörtler çıkacaktı.

Gözlerim ister istemez Aryan'a kayıyordu. Şey, ıhm. Bu konudan bahsetmesem daha iyi olacak.

"Aryan az önce sana bakıyordu." Eva kulağıma fısıldamıştı.

"Amaan banane ki." diyerek elimle onu geçiştirdim. Kulağımızın dibinde Millie ciyaklayarak

"Aman Tanrım! Aryan az önce beni süzüyordu." Eva'yla birbirimize baktık.

"Hiç sanmıyorum-" Eva'nın kolunu çimdikleyerek onu susturdum. Bu koca ağza fırsatımı veremezdim. Beni mahvederdi. Ve belki de gerçekten Millie'yi süzüyordu. Tatlı kalbim ufak bir sızlamayla göğsümde kıvranırken Bay Perry kaslı göğsünü ve yakışıklı suratıyla az önceki konuşmayı unutturdu. Beyaz teninde ışıldayan güneş ışığına karşı ellerini siper etti ve

"Daire oluşturalım!" diye bağırdı. Küçük civcivler gibi hemen dediğini yapmaya çalıştık. Bi anda 40 kişi birbirine doğru gelmeye, birbirini itmeye ve konuşmaya başladı. Ben sadece Eva'nın beni çektiği yere gidiyordum. Ve sonunda kendimi Eva'nın ve Aryan'ın ortasında buldum. Lanet! Lanet! Lanet!

Kolum Aryan'ın koluna dokunuyordu ve bu o kolumun tamamen uyuşmasına sebep oluyordu. Ellerim gerilimden buz gibi olmuştu. Parmaklarımı hareket ettirdiğimde yanlışlıkla Aryan'ın sıcacık eline çarptım. Anında ellerimi önümde kavuşturdum.

"Ellerin buz gibi." dedi. Boyu uzun olduğundan üstten üstten bana baktığını hissediyordum. Kafamı kaldırdım ve sırıtarak

"Ben genelde çok üşürüm." dedim. NEDEN SIRITTIM Kİ?! Bütün kanın suratıma çıktığını hissediyordum. Cümleden sonra anında önüme dönmüştüm. Ancak Aryan'ın kıpırdandığını hissediyordum. Önüme doğru bir ceket uzattı ve almam için salladı. Tekrardan başımı kaldırarak ona baktım.

"250 dolar."

"Ha?" nasıl yani? Ne yapayım? Ne yapmamı istiyordu? Lanet olsun!

"Üşüyorum dedin ya. Ceketi giymek istersen satabilirim." Şaka mı yapıyordu? Dudaklarını sıkmıştı sanki gülmemek ister gibi. Kaşlarımı kaldırdım.

"Şaka mı yapıyorsun? Eheh." ufak bir gülüş ekledim sonuna. Ceketi hala bana doğru uzatıyordu. Bir kahkaha attı ve ceketi başıma bıraktı. Önümü göremiyordum ama kokusu burnuma dolmuştu. Hangi yumuşatıcı bu? Ceketi başımdan çektim ve üstüme giydim. Aslında vücut ısım fazlasıyla yükselmişti.

"Kıpkırmızısın, üşüdüğüne emin misin?" Eva kulağıma fısıldayarak sormuştu. Sussun diye dürttüm çaktırmadan. Ve anında karşıda ateş saçan gözlerle bize bakan Millie'yle karşılaştım. Ama ben bir şey yapmadım ki?

"Bugün element enerjinizi atmak için birkaç oyun oynayacağız." Bay Perry dairenin ortasında yavaşça dönerek hepimizi görmeye çalışıyordu. Bu arada küçük bir şeyden bahsetmeyi unuttum. Bizler meleklerin ve şeytanların insanlardan olma çocuklarıyız. Dünya da neredeyse bütün kıtalara uzak bir adadayız ve burada eğitim görüyoruz. Yetiştirilme amacımız ise Tanrıya hizmet etmek. Ancak vücudumuzda insan kanı dolaştığından dolayı cennet veya cehennemde uzun süreler kalamıyoruz. Bazılarımızın melek ya da şeytan yönü ağır basıyor bu kişiler hem ölümsüz oluyorlar hem de gökyüzünde yaşayabiliyorlar. Ancak insan yönü ağır basanlarımızın ölümsüzlük konusunda bazı sıkıntıları var. Ve yeryüzünde yaşamak zorundalar. Çünkü gökyüzü vücutlarına ağır geliyor ve hastalıklara sebebiyet veriyor. Anne babalarımız kim bilmiyoruz. Bunu onlar da bilmiyor çünkü bu evrenin düzeninde aksaklıklar meydana getiriyormuş. Koruyucu ailelerde belli bir yaşa kadar büyütüldükten sonra hafızamız silindi ve kendimizi burada bulduk.

"Boynuzluları çağırmayacak mıyız?" konuşan Ember'dı. Boynuzlulardan kastı şeytan melezlerdi. Genelde onlara boynuzlu bizlere de haleli denirdi. Gerçek bir halemiz yok, onların da gerçekten boynuzları yok. Çünkü yarı insanız. Gerçek meleklerin ve şeytanların haleleri ve boynuzları var ancak okulda bu şekilde dolaşmıyorlar. Ember uzun beyaz saçlara sahipti. Mor gözleriyle birleşen beyaz teni onu melezlerin en güzellerinden biri yapıyordu. Genelde herkes ona hayrandı. Bilirsiniz. Güzel birisi.

"Bugünü de kavgayla kapatalım diye mi? Hayır Ember." Bay Perry gülümsemek ve sinirlenmek arasında hepimize birer bakış fırlattı. En son hep beraber element enerjisi oynadığımızda şeytanlar oyun dışında bizlere sataşmışlardı. Tabi ki biz de cevaplarını vermiştik. Ancak spor alanı darmadağın olmuştu ve bizler de öyle. Hepimize ceza da verilmişti.

"Şimdi buradan itibaren sizleri 10'ar kişilik gruplara ayırıyorum. Yani toplam 4 grup olmalı." Bay Perry ilk 10 kişiyi sayıp kenara geçmelerini istedi. Ardından ikinci 10 kişi -son olarak Aryan'ı da kapsıyordu- ve diğer gruplar da belirlendi. En azından Eva'yla birlikteydim. Her bir gruba bir element verdi. Bizim elementimiz ateşti. Maalesef en zoru bizdeydi. Çünkü ateşte ustalaşmak boynuzluların işiydi bizim değil. Biz su da çok iyiydik. Hava ve toprak ortak elementlerdi. Aryan'ların grubu su elementini almıştı. Millie ise havadaydı. Hala ateş saçan gözlerle bana baktığı için yer değiştirmemizin daha uygun olacağını düşünüyordum açıkçası.

Bay Perry gözlerini kapatıp ellerini yukarı doğru kaldırdığında spor alanının içi çeşitli engellerle kaplanmaya başladı. Ateş çukurları, çılgınlar gibi akan nehirler, havasız alanlar, yılan gibi kıvrılan topraklar, saklanmamız için siperler ve daha fazlası. Her grup hemen kendi alanlarına dağıldı. Biz hemen bir ateş çukurunun içine girdik. Bay Perry kendi elementimizden etkilenmeyeceğimiz şekilde güçlendirmişti bizi. Ember hemen konuya girdi.

"Önce suyu aradan çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum." Bazıları kafalarını sallarken Axel çimen yeşili gözleriyle Ember'ı süzdü. Açık kahve saçlarını karıştırdı ve başını olumsuz anlamda salladı.

"Onlar zaten suda oldukça güçlüler. Aramızda en avantajlıları onlar. Havayı ya da toprağı seçmeliyiz. Büyük ihtimalle de ilk başta hepsi bize saldıracaktır. Şu an en güçsüz konumda olan biziz."

"Katılıyorum. Bence ilk başta biraz savunmada kalmalıyız. Belki gelenleri tek tek avlayabiliriz." diye bir öneri sundum. Eva ve çoğunluk bana katıldığını belirten bir mırıltı çıkardı. Herkes Cedric'e bakıyordu. Onun olduğu ortamda genelde o lider olurdu. Çünkü her alanda iyiydi. Buna fiziği de dahil. Uzun sarı saçlarını ensesinde toplamıştı. Kapkara gözlerini kısarak konuşmaya başladı.

"Giselle'e katılıyorum. Şu an çok avantajsızız. Ancak aramızda hızlılarımız var. Darian, Sage, Magnus, Zeta. Siz bölgelere dağılacaksınız. Biz sizi koruyacağız. Yolunuza çıkanları oyun dışı bırakın. Biz arkanızdan yavaşça ilerleyeceğiz." Oyundaki amaç elementlerden oluşan engelleri ve kişileri ortadan kaldırarak son kalan element olmaktı. Başımızı hendekten çıkardığımızda hava ve toprak gruplarından birkaç kişinin bu tarafa geldiklerini gördük. Sage kıvırcık saçlarını başının üzerinde topladı ve çukurdan çevik bir hareketle çıktı. Onu Magnus, Darian ve Zate izledi. İkisi hava oyuncularına ilerlerden diğerleri de toprak oyuncularına ilerlemeye başladı. Hava oyuncuları atılan ateş toplarını havasız bırakarak çok güzel yok ediyorlardı. Gerçekten hiç avantajımız yoktu. Ben ve birkaç kişi hava tarafına yardım ederken diğerleri toprak tarafıyla ilgileniyorlardı. Zate'in ve Magnus'un boğulmaya başladıklarını gördüğümde hava oyuncularının paçalarına yoğunlaştım ve içimden yükselen ateşi parmak uçlarımdan oyuncuların paçalarına doğru attım. Ancak tahminimden çok daha fazla alev almıştı. Zate ve Magnus'u anında serbest bıraktılar. Bay Perry Hava oyuncularının arkasında belirdi ve onlarla ortadan kayboldu. İki kişiden kurtulmuştuk bile.

Millie ne kadar zorlayıcı olsa da son olarak ondan da kurtulduk ve bütün hava oyuncularını sahadan silmiş olduk. Bu sırada toprak oyuncularından üç kişi kalmıştı. Cason, Leonard ve Irene. Bacağımıza sarmaşıklar gönderiyor bizi yerin dibine gömmeye çalışıyorlardı. Keskin alevler atarak bunu engellemeye çalışıyorduk ancak dizlerimize kadar batmıştık.

"Kurtulamayacağız!" diye bağırdı Eva.

"Başarabiliriz! Devam edin!" Cedric odaklanmaya devam ediyor bize de moral vermeye çalışıyordu. Sarmaşıkları kesmeye çalışmayı bıraktım ve yerin altından bir lav dalgasının çıktığını ve bizi buradan çıkardığını hayal etmeye başladım. Çok işe yaramayacağını biliyordum ama yine de denemek istiyordum.

"Giselle lanet olsun! Yardım etmen lazım!" Ember çok sinirlenmişti. Oyunları fazla ciddiye alıyordu. Hiç aldırış etmeden lava odaklandım. Ayaklarımın dibinde beliren lavları hissediyordum. Kendimi adete bir alev gibi düşünmeye başladım. Artık vücudumu ben değil ateş kontrol ediyordu.

"Giselle!" Eva'nın endişeyle karışık hayran sesini duydum ancak gözlerimi açamıyordum. Sadece lavların bizi yükselttiğini ve toprak oyuncularının bacaklarını sardığını düşlüyordum.

"Giselle başardık! Gözlerini aç!" sevinç çığlıkları ve beni sarsmaları içimde olan ateşe su serpti. Gözlerimi açtığımda büyük bir yanardağın tepesinde gibiydik.

"Bu elementi bu kadar iyi kontrol edebildiğini bilmiyordum." Cedric yaptığım küçük yanardağdan inmeye çalışırken gülerek kafasını sallıyordu.

"Bu inanılmazdı!"

"Yenileceğimizi sanıyordum!"

"Giselle harikaydın!" Eva koluma girip beni sahanın ortasında çılgınca dönen su hortumuna çekiştiriyordu.

"Geriye sadece su kaldı." dedi Ember ellerini beline koyarak. Grubumuzda sadece 5 kişi kalmıştık. Ben, Ember, Cedric, Eva ve Sage. Hep birlikte ellerimizi kaldırarak hortumun karşısına alevden bir duvar ördük. Ancak hortum kadar güçlü değildi. Hortumdan savrulan su dalları alev duvarımızı deliyordu.

"Sanırım sonuna geldik." diye mırıldandım. Sage koca bir kahkaha patlattı.

"Az önce lanet olası bir yanardağ patlattın. Bana yenileceğimizi sakın söyleme." Cedric de ona katılarak

"Bu oyunu kazanabiliriz. Ve bu melekler arasında oynanıp da ateşin kazandığı ilk element enerjisi oyunu olabilir."

"Sudan kim kaldı?" diye sordu Eva.

"Aryan, Khloe, Noah, Otis, Rory ve Misty. Sayıca üstünler, element üstünlükleri de var." Ember umutsuzca nefes verdi. Su dalları ateş duvarımızı yıkmaya devam ediyordu. Biz kendi aramızda ne yapacağımızı tartışırken büyük bir su vuruşu ateş duvarını ortadan ikiye yardı. Ama karşımızda sadece Aryan vardı. Hepimiz şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk. Bu kadar güçlü bir vuruşu Aryan tek başına mı yapmıştı? Şaşkınlık ateş duvarını küçültmemize sebep olmuştu. Bu sırada şaşkınlığını saklayamayan sadece biz değildik. Khloe, Noah, Otis ve Rory yavaşça Aryan'ın yanında belirdiler. Khloe havaya zıplayarak

"Vay canına! Bu harika ötesiydi!" diye bağırdı. Pembe gözlerinin ışıltısını buradan görebiliyordum.

"Sizi çiğ çiğ yiyeceğiz!"

"Hiç şansınız yok!" hep bir ağızdan gülüyorlardı. Aryan'la göz göze geldiğimizde bana göz kırptı. Bu az önce içimde dönen ateşi tekrar yakmaya yetmişti. Onlar birbirleriyle beşlik çakarlarken Eva

"Az önceki yaptığın şeyi tekrar yapman lazım." dedi endişeyle.

"O hep beraber yaptığımız bir şeydi." diye mırıldandım. Tek başıma o kadar ateş yükü kaldırmam imkansızdı!

Alev duvarı yükselirken su oyuncularının neşeleri de onun arkasında kaldı. Ne yapacağımız hakkında fikir tartışması yaşarken ayakkabıma su dolduğunu hissettim. Hepimiz aynı anda bakışlarımızı yere çevirdik. Ayaklarımızdan bacaklarımıza doğru tırmanan ince su sızıntıları vardı.

"Lanet! Lanet! Lanet!" Sage öfkeyle parmağını kaldırdı ve minik alevlerle suları buharlaştırmaya başladı. Aslında Lanet kelimesi yasaklı kelimeydi ancak tamamen melek olanlar için geçerliydi bu. Yine de çok hoş karşılanan bir kelime olduğunu söyleyemem. Hepimiz alevleri kullanarak vücudumuzdaki suları buharlaştırmaya başladık. Cedric sudan tamamen arındığında

"Artık saldırıya geçmeliyiz." diye hırsla soludu. Alev duvarının çökmesiyle karşıda zevkle sırıtan su oyuncuları göründü. Hep birlikte büyük bir alev topu yaptık ve onlara doğru fırlattık. Bu onlar için fazlasıyla basit bir hareketti tabi. Büyük bir ustalıkla alevi buhara dönüştürdüler ardından bir su hortumu Ember'ı içine aldı ve ortadan kayboldu.

"Hayır!" hep bir ağızdan umutsuzlukla Ember'a doğru bakıyorduk. En güçlü melezlerden biriydi. Hiç duraksamadan minik buz parçacıklarını bize doğru fırlatmaya başladılar. Hemen önümüze bir alev duvarı çektik. Kazanacaklarına emin olmuşlardı. Çünkü artık 4'e 6'ydık. Aryan kahkahalar atarak

"Ceketin parasını istiyorum!" diye bağırdı. Lanet ceket! Bir yandan hoşuma gidiyordu bu durum! Yalan söylemeyeceğim. Anın heyecanıyla kalbimdeki ateş yükselmeye başladı. Bir anda kontrol edemediğim bir alev sızıntısı parmaklarımdan çıkmaya başladı.

"Ben yapmıyorum!" diye bağırdım korkuyla. Bugün ateşin benimle derdi neydi?

"Saçların!" Eva korkuyla saçlarımı işaret ediyordu. Kafamdan çıkan alevin kuvvetini hissedebiliyordum. Su oyuncuları da gülmeyi bırakmış korkuyla yanımıza gelmişlerdi.

"Nasıl durduracağım?!" Suyla müdahale etmeye çalışıyorlardı. Ancak alevler kontrol edemediğim bir şekilde her yanımı sarmaya başlamıştı. Bey Perry'i gelmiş yardım etmeye çalışıyordu. Arkamdan vuran büyük su kütlesi tam karşımda duran Aryan'ın üstüne düşmeme sebep olmuştu. Alevlerin söndüğünü hissediyordum. Başım Aryan'ın ıslak göğsünde duruyordu.

"Artık parasını alabileceğim bir ceket kalmadı." diye mırıldandı. Yavaşça başımı kaldırıp baktığımda suratında çapkın bir gülümseme olduğunu gördüm. Hemen beni de kaldırarak yerden kalktı ve üzerindeki ıslanmış tişörtü üstüme geçirdi. Ne olduğunu anlamayarak yüzüne bakmaya çalışıyordum. Fazlasıyla tazyikli bir su yemiştim. Kulaklarım uğulduyordu. Yaşayıp yaşamadığımı bile anlayamıyordum. Ölmüş olabilir miydim?

"Yaşıyor muyum?" dudaklarımı oynatmıştım ama sesim çıktı mı emin değilim.

Continue Reading

You'll Also Like

10.7K 758 26
Pinterstten galerime, galerimi boşaltan benden de Wattpad'e :D
7.5K 727 20
Güneş krallığı ve Ay krallığı... İki düşman krallık... Güneş krallığınin prensi Adrian küçüklüğümden beri merak ettiği ay krallığında geçer ve kendi...
26.3K 160 2
Olay örgüsü animeye göre gerçekleşmektedir sadece bazı şeylerini değiştirdim. Umarım okurken kendinizi kitabın içinde hissedersiniz. > Tamaki hikaye...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...