Kaçış

By MaysaBerran

181K 15.2K 3.9K

Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar iç... More

1.Giriş
2.İlk Kaçış
3.İkinci Kaçış
4.Son Kaçış
5.Eşim
6.Son Çırpınış
7.Asla
8.Dengesiz
9.Tehdit
10.Mera Asamana
11.Rubies Gezegeni
12.Kalbe Temas
13.Ev
14.Sarı Çiçekler
15.Ajayu
16.Kitap
17.Kördüğüm
18.Rheyold Değil
19.Sızı
20.Kalp Çarpıntısı
21.Gwrach
22.Anlaşma
23.Sır
24.Mühür
25.Mağara
26.Korku
27.Kabulleniş
28.Omirler
29.Savaş Çağrısı
30.Argent
31.Dünya
32.Çiçek-1
33.Çiçek-2
34.Karar
35.Kırmızı
36.Yıldızlar
37.Çaresizlik
39.Geçmiş-1
40.Geçmiş-2

38.Gerçek

3.2K 313 158
By MaysaBerran

Merhabaaaa, hepinizi öpüyorummm 😘

Çok uzatmayacağım, sizi bölümle başbaşa bırakacağım 😍🌸

***

Rubies Gezegeni/ Yıldız Şöleni Sonrası

Ateş kırmızısı gözleri öfkeyle koyulaşmıştı. Eğer yapabilseydi gözlerinden lav akıtırdı. İçindeki yangın ancak bu şekilde dışarı vururdu. Koyu perdelerle kapalı pencereler odayı karanlığa mahkum etmişti. Bir kaç tane mum yakmışlardı. İçeride hiçbir teknolojik alet yoktu. Buna elektrikde dahil.

Mumların titreyen ışıkları Wofiira'nın ileri geri seri yürüyüşleri ile azalıp artıyordu. Hemen yanında duran sadık iki adamı ile birlikte sessizliği paylaşıyordu. Wofiira bir eli çenesinde diğeri belindeki bıçağın kazasında volta atıyordu. Aklına gelen mavi gözlü kadınla yürüyüşleri aksıyor, sonra tekrar hızlanıyordu. Elinden kaçan fırsata, planlarının sekteye uğramasına ve tehdit edilmesine öfkeliydi. Ayrıca itiraf etmese de endişeliydi. Rheyold'un gözlerindeki vahşetin kendisine sıçrayacak olmasından endişe duyuyordu. Çünkü görmüştü, o gözlerin anlaşma da, ittifak da umurunda değildi. Rheyold her şeyi yıkabilirdi. Tek güvendiği şey kral olmamasıydı.

Söylenene göre kral olmakta istemiyordu. Bunun sebebi ise muhtemelen eşini pis işlerle uğraştırmak istememesiydi. Eğer Rheyold'un eşi yaptıklarını öğrenirse arkasına bakmadan kaçacak bir potansiyele sahipti. Bu az da olsa içini rahatlatsa da yine de emin olamıyordu. Rheyold tüm köprüleri yıkabilirdi. Savaşa hazırdır. Buna yeteri kadar gücü vardı. Fakat içindeki hain canını sıkıyordu. Olayı her ne kadar kapattığını düşünse de Rheyold duymuştu. Şu kuzeni olacak alçak karşısına çok fazla çıkmaya başlamıştı. Halbuki yıllar önce işini bitirdiğini düşünmüştü.

''Khmaw'ı bulabildiniz mi?'' Wofiira ellerini arkasında bağlayarak hazır ola geçen askerine baktı.

''Hayır efendim, hala arıyoruz.'' Duydukları hoşuna gitmediğinden elleri bir yere vurmak için yumruk halini aldı.

''Peki yandaşçıları.'' Dişlerinin arasından öfkeyle soluması sessizlikle karşılaşınca bağırarak etrafında döndü.

''Bana Serina'yı çağırın, hemen!'' Telaşlı adımlarla dışarı çıkan asker kısa süre içinde zayıf kadınla geri döndü. Kırmızı saçlarını kalın örgü şeklinde beline bırakmıştı. Yatmaya hazırlandığı için sade kıyafetlerin içindeydi. Sadece üzerine alelacele koyu renk bir şal almıştı.

''Ne oluyor?'' dedi endişeyle. Wofiira onu bu saatlerde asla çağırmazdı. Gerçi o, onu hiç çağırmazdı. Herkes onları eş zannetse de iki yabancıdan başka bir şey değildiler.

''Ah, benim tatlı eşim! Hoş geldin!'' Wofiira sahte bir neşeyle ellerini birbirine çarparak kadının etrafında döndü.

Serina gözlerini devirerek üzerindeki örtüye biraz daha sarıldı. Bu sırada ise askerler odadan çıkmış sadece ikisi kalmıştı. Ondan korkmayı yıllar önce bırakmıştı. Tek yapması gereken aşık ve uysal eş rolünü oynamasıydı.

''Bir şey mi oldu?'' diye sordu. Sesini olabildiğince endişeli çıkarmaya çalışmıştı.

"Bunu sen söyleyeceksin."

"Ben mi?" İşte Serina'nın sesi şimdi gerçekten endişeli çıkıyordu.

"Evet, sen." Wofiira kadının etrafında bir tur daha atarak ellerini zayıf omzulara koyarak kadının kulağına yaklaştı.

"Söyle bakalım, yakınlarda savaş var mı?"

Serina tenine işleyen sıcak nefesle yutkundu. Omzularındaki baskı her geçen saniye artıyordu.

"Bilmiyorum."

"Nasıl bilmiyorsun?" Wofiira kadını iterek öfkeyle hırladı.

"Öngörü için yatmadım." Wofiira derin nefesler alırken burun delikleri şiddetle açılıp kapanıyordu. Serina bu görüntüyü görmemek için başını yere eğdi. O, midesini bulandırıyordu.

"O zaman git ve yat!" Beklemediği yüksek sesle irkilen kadın dişlerini sıktı. Buna daha ne kadar devam edecekti!

Tek kelime etmeden arkasını döndüğünde bir kaç adım atmıştı ki omuzlarına baskı yapan iri ellerle durdu. Başını hafifçe omuzuna çevirdiğinde Wofiira'nın sıcak nefesi tam kulağındaydı.

"Yat ve güzelce uyu. Yaklaşan bir savaş var mı, bana söyle." Serina başını hızla sallayarak uzaklaşmaya başladı. Kapıdan çıkmadan önce Wofiira'nın sesi tekrar bir karanlık gibi üstüne çöktü.

"Serina, o savaşı nasıl kazanacağımı da bilmek istiyorum. Bunun için sonsuza kadar uyuman gerekirse bunu yap!" Serina tekrar başını salladı. Kapıdan çıkmada önce dudakları hafifçe kıvrıldı.

O, zaten her şeyi görmüştü.

***

Bir Hafta Sonra
Rana

Beni sıkıca saran kolların arasında boğulmak üzereyken Moni tarafından kurtuldum. Moni çatılı kaşları arasından Çiçek'e bakarken tehlikeli gözükmekten çok uzaktı.

"Kuna Rana'yı boğuyorsunuz. Lütfen sıkı sarılmayın. Hala hasta!" Çiçek sulanmış gözlerini sertçe silerek beni tekrar kolları arasına aldı.

"Sus ya, ne kadar özledim arkadaşımı senin haberin var mı? Ayrıca boğulmaz o!" Omuzlarımdan tutarak hızla beni kendinden uzaklaştırdı.

"Boğulmazsın değil mi?" Diye sordu hemen ardından. Başımı iki yana salladığımda beni tekrar kendine çekerek sıkıca sarıldı. Moni onaylamaz ifade ile bizi süzüyor her an tetikte bekliyordu.

''Bunu benden nasıl saklarsın hala aklım almıyor.'' Ondan uzaklaştığımda derin bir nefes aldım. Boğulmuştum!

''İyiyim gerçekten. Dedim ya alerji olmuşum.'' Çiçek saatler önce ağlama krizi geçirdiği için kan çanağına dönen gözlerini irice açarak bağırmaya başladı.

''Alerji mi? Kulakların duymuyor! Bileğini hareket ettiremiyorsun! Ölüyormuşsun!'' Yüksek sesine yüzümü buruşturdum. Tam şu anda kulaklıklarımı çıkartabilirdim.

''Çok bağırıyorsunuz! Bu zararlı!'' Moni küçük ellerini kulaklarıma kapattığında güldüm. Bu kızın hareketlerine alışamıyordum bir türlü. Çiçek sinek kovalara gibi Moni'yi uzaklaştırmaya çalışıyor, diğer yandan da bana sitem ediyordu.

Haklı sayılırdı. Mahcup olduğum için bir şey de diyemiyordum. Ne olduğunu ben de bilmiyordum ki ona anlatayım. Doktor en son geldiğinde gaz zehirlenmesi yaşadığımı ama asıl tetikleyici olanın alerjik reaksiyon geçirdiğimi söylemişti. Ne yedim ne içtim hepsinin raporunu vermiştim, hatırladığım kadarıyla. Bu arada bir şeyler hatırlamıştım. En azından eksik parçalar yerine oturmuştu. Aldığım kokudan hissettiğim her şeye kadar rapor vermiştim.

''Merak etme hepsi geçici. Sen anlat ne yaptın bensiz?'' Çiçek ellerimi ellerini arasına alarak heyecanla konuşmaya başladı. Sanki bu anı bekliyordu!

''Düşündüğümden daha güzel. İlk bir kaç gün çok zor geçti ama sanırım alışıyorum. Hiyam'da çok destek oluyor. Sadece,'' susup bir kaç saniye duraksadı. Heyecanlı sesi sonlara doğru kısılıp bakışları oturduğumuz yeşil koltuğa düştüğünde az çok ne olduğunu anlamıştım.

Aklına ailesi gelmişti. Bunun olacağını biliyordum. O da biliyordu. Ahu anneleri şimdi daha iyi anlıyordum. Tesselli vermel bir ile yaramazdı. Ona yapabileceğim en iyi şey Hiyam'ı övmekti. Fakat bunu da yapmak istemiyordum. Ama en azından Hiyam'ı sorarak aklını dağıtabilirdim.

"Hiyam ile aran nasıl? Sana yanlış bir şey yapmıyor değil mi?"

"Hayır! Bana çok iyi davranıyor. Bazen onu anlamakta güçlük çekiyorum tabi ki. Farklı davranışları var." Şiddetle başladığı sözleri utangaç bir şekilde bitirdi. Kaşlarım hafifçe çatıldığında farklı davranışların ne olabileceğini düşündüm. Yani Rheyold'un yarısı kadar garip davranışları varsa, çoktan kaçması lazımdı.

Mesela onu ısırmış mıydı? Tek başına dışarı çıkmasına izin veriyor muydu? Kolunda bileklik görmemiştim ama acaba onu takip ediyor muydu?

Tüm bunları ona sorsam cevaplardı, buna emindim. Ama bunların hiçbirini Hiyam yapmamışsa onu korkutmakta istemezdim.

"Nasıl farklı davranışlar? Kötü bir şey değil dimi?" Başını iki yana sallayarak dudaklarını araladı fakat hemen sonrasında Moni'ye bakarak duraksadı.

Moni irice açtığı gözleri ile dikkatle Çiçek'e bakıyordu. İkimiz birden Moni'ye baktığımızda iri gözlerini kırpıştırarak bana döndü.

"Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" Dedim gülümseyerek. Moni dudaklarını sarkıtsada başını sallayarak ayaklandı.

"Size bir şeyler getireyim mi?"

"Ben istemiyorum, teşekkür ederim." Çiçek de başını iki yana salladığında Moni'nin kuyruğunu sallayarak bizi yalnız bıraktı. Çiçek'in şaşkın bakışları Moni'nin tüylü kuyruğuna kitlenmişti.

"Hala daha şu varlıklara alışamadım. Hiyam, burada herkesin bir yardımcısı olduğunu söyledi. Bir kaç gün sonra Siim adında Omir'i getirdi. Benim yardımcım olacakmış. Şimdilik bir sıkıntı yokta senin ki baya garip.'' Kıkırdayarak Çiçek'in yüzüne baktım. Ah be Çiçek, daha neler görecektin. Bunlar hiçbir şeydi!

''Zamanla alışırsın. İlk başta bende hiç istemedim. Bakma, şu anda bir şey demiyorum. Ama çok yardımcı oluyorlar gerçekten. Sadece Moni biraz heyecanlı bir kişiliğe sahip.'' Asıl konumuz bu değildi. Saçlarımı geri atarak Çiçek'e yaklaştım.

''Sen boşver onu, anlat bakalım ne oldu?'' Çiçek sorumla gözlerini kaçırdı ve yanakları hafifçe pembeleşti. Tam o anda çok masum şeyler söylemeyeceğini fark ettim.

''Nasıl anlatsam bilmiyorum? Hiyam ilk başlarda da garip bir kişiliğe sahipti. Çok konuşmuyor, aşırı tepkiler vermiyor, soğuk bir görüntüsü hep vardı. Bunlar kötü gibi gelse de değil. Bana gayet iyi ve güzel davranıyor.'' Duraksadığında sabırla konuya girmesini bekledim.

''Son bir kaç gündür, ondan farklı bir koku alıyorum. Portakal ve naneli soğuk bir içecek gibi. Ne zaman o kokuyu alsam kendimi mayışırken ve Hiyam'ın kucağındayken buluyorum." Şerefsize bak! Resmen arkadaşımın üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyordu.

"Sadece bu da değil, küçük temaslarımız vardı. Ama son zamanlarda daha fazla temas etmeye çalışıyor. Bir de bir kaç kez beni ısırmaya çalıştı." Gözlerim irice açılırken Hiyam'ı boğma planları yapıyordum. Anlaşılan Hiyam efendi kendini dizginlemek konusunuda sıkıntı yaşıyordu.

"Dur, endişelenme hemen. Canımı yakmak için yapmıyor. Hani bir bebeği çok seversin de ısırarak öpmek istersin ya onun gibi." Hırsla ayağa kalkmaya çalışmamı telaşlı sözleri ile böldü. Kendime hakim olmaya çalışarak tekrat tahat bir konum aldım.

"Ben tepki verince geri çekiliyor. Kendini zor tuttuğunu düşünüyorum. Ama şimdiye kadar bana hiç zarar vermedi. Bunları neden yapıyor? Ona sordum ama  pek açıklama yapmadı. Daha dikkatli olacağını söyledi. Sen biliyor musun?" Meraklı ve endişeli sesiyle Hiyam ile olan iç savaşımı anında bitirdim. Benim canım arkadaşım Ajayu ile tanışıyordu ama daha haberi yoktu. Muhtemelen Hiyam'ın açıklama yapamıyor olmasıda bundan kaynaklıydı. Çiçek için erken olduğunu düşünüyordu.

Başka zaman olsa bunu Hiyam'a karşı kullanırdım. Fakat Çiçek benim kardeşimdi. O yüzden onu daha fazla korkutmak istemiyordum. Bu uğurda Hiyam'ı övmem gereksede bunu yapacaktım.

"Çiçek inan bu Hiyam'a özel bir şey değil. Aynılarını bende yaşıyorum." Kıyafetimin boğaz kısmını açarak biraz aşağı indirdim ve Rheyold'a ait diş izlerini gösterdim. Daha dün sabah tenime bir kaç kırmızı gül bırakmıştı. Çiçek nefesini tutarak ard arda olan izlere bakıyordu ve biraz da korkmuş görünüyordu.

"Sana bunları Hiyam'ın anlatması daha doğru olur. Ama yine de birkaç şey söyleyebilirim." Yakamı düzeltip yerimden doğruldum ve kitaplıkta kitabı alarak Çiçek'e uzattım.

"Burada Akirlilerle ilgili bilgiler var. Onlar biliyorsun bizden çok daha farklılar ve sevgilerini gösteriş biçimleri de aynı şekilde farklı. Bazen sert olabiliyorlar ama bu kesinlikle canımızı yakmak istedikleri için değil. Bence onlar teknolojik açıdan gelişmiş olsalar da hala çok ilkeller. Ben onları vahşi hayvanlara benzetiyorum.'' Çiçek beni dikkatle dinlerken diğer yandan da kitaba göz atıyordu.

''Hiyam sana yaklaşmak istediğinde izin ver. Eğer rahatsız olursan bunu dile getir. Anlayışla karşılayacaktır.'' Çiçek düşünceli bir şekilde başını sallayıp içli bir nefes aldı.

''Ne yani beni ısırmasına izin mi vereyim?''

''Ne olacak ver gitsin, onlar için su içmek gibi bir şey. Rheyold'a izin vermediğim zaman kuduruyor.'' İkimiz aynı anda gülmeye başladığımızda hem Çiçek hem de ben rahatlamıştık.

Biraz daha havadan sudan sohbet ettik. Ona Akirlilerle ilgili bir kaç şey daha anlattım. Kendisi de kitabı okuyacağını söyledi. Rheyold'un eve gelmesiyle o da ayaklanıp evine gitti. Kalması için ısrar etsem de dinlenmem gerektiğini söyleyerek reddetti. Ben de daha fazla ısrar etmemiştim. Çünkü aldığım ilaçlar beni halsiz bırakıyordu.

''Nasılsın bugün?'' Rheyold yatakta uzanan bedenime yaklaşarak bileğimi avuçları arasına aldı. Küçük kutuyu açarak içinden pansuman malzemelerini çıkardı. 

''Çok iyiyim ama ilaçlardan sonra bir halsizlik oluyor.'' Bandajı dikkatle açarak kabuk tutmaya başlayan yaraya pansuman yapmaya başladı.

''Az kaldı ilaçlar yakında bitecek.'' Temiz bir bandajı bileğime sarıp avuç içlerimden parmaklarıma kadar masaj yapmaya başladı. Bir elinin parmakları bileğimin iç kısmını ritmik hareketlerle sıkıp bırakırken diğer elinin baş parmağı avuç içimde daireler çizerek tek tek tüm parmaklarıma hayat veriyordu.

Başımı yatak başlığına yaslayarak gözlerimi kapadım. Tüm bedenime masaj yapsa bu kadar uyuşturamazdı. Bileğimi oynatmakta hala zorluk çekiyordum. Fakat Rheyold'un yaptığı masajlar her geçen gün daha iyi hissettiriyordu. 

''Parmağımı sıkmaya çalışır mısın?'' Avucuma bıraktığı parmağı sıkmaya çalıştım. Bana göre büyük bir güç sarf etmiştim ama gözlerimi açtığımda sadece parmağını kavrayabildiğimi fark ettim. Dudaklarım sarkarken şefkatle gülümsedi.

''Düne göre çok daha iyi.'' Elimi ters çevirip üzerine dudaklarını bastırdı. Nemli dudaklarının hissiyatı yüzümde sıcak bir gülümsemeye sebep oldu. Olduğum yerde kayarak başımı göğsüne yasladım.

"Kucağına alsana beni." Gözlerim kapalı mırıldanmamla kendimi saniyesinde sıcak kucağında bulmuştum. Bir kolu sırtımdan belime dolanırken, diğeri bacaklarımın altındaydı. Kıpırdanarak kucağına iyice yerleştim. 

Başını saçlarıma gömdüğünde günlerdir uykuya daldığım pozisyondaydım. Onun güçlü bedeni beni çepeçevre sarmışken kuş tüyü yatağı aramazdım bile.

"Yarın Eslin'in yanına gideceğiz. Kontrol ve tahlil yapacak." Uykuya dalmak üzereyken duyduğum sözlerle başımı hafifçe yukarı kaldırarak gözlerine baktım.

Benim gözlerimden uyku akarken, onun civa rengi gözleri her türlü şeye karşı dikkatle açılmıştı. Son zamanlarda tüm dikkati ben de olsa da eskiye nazaran daha kontrolcüydü. Bu sıralar evde kaldığım için henüz bu durum bana çok yansımamamıştı.

"Neden?" Neredeyse her gün zaten kontrole gidiyordum. Bunların bazılarında kan alıyorlardı ve en kötüsü de oydu.

"Eslin bir kaç şeyden şüpheleniyor. Bu yüzden son birkaç tahlil daha yapacak." Dudaklarımı çenesine bastırarak tekrar göğsüne yaslandım.

"Tamam." Kolları etrafımı daha sıkı sararak ikimizide yatar konuma getirdi. Gözlerim yavaşça kapanırken sonraki günün fırtınalar getireceğinden bir haberdim.

***

İki Gün Sonra
Rana

Rheyold kolumdan sürükleyerek demir kapılarla kapalı odaya bedenimi resmen savurdu. Ayakta kalmayı başardığımda gördüklerim ile dudaklarımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Geriye doğru attığım adımlar Rheyold'un beni tekrara ileri doğru ittirmesi ile başarısızlıkla sonuçlandı.

"Rheyold, ne oluyor?" Adelina yenge dehşetle bize bakarken ben de aynı şekilde ona bakıyordum. Elleri kan içindeydi. Hemen yanında ki Gwrach'ın ise elinde keskin bir bıçak vardı. Işıkların altında elmas yüzeyi parlıyordu. Etrafta olan bir kaç Akirli ise ruhsuz bakışlarla karşılarında bulunan duvara bakıyordu.

Gözlerim yavaşça sedyede yatan bedenlere indiğinde yerimde sarsıldım. Yer ayaklarımın altından kayarken dizlerim büküldü. Son anda Rheyold dirseğimden tutarak yerle buluşmamı engelledi. Beni bırakmasını ve bir cam gibi parçalara ayrılmayı isterdim.

Sedyede yatan bu kanlı, kız çocuğu bedenleri uzun bir süre kabuslarımdan çıkamayacaktı. Bedenleri her ne kadar ajayu formunda olsa da onlar daha küçüktü. Bu o kadar belliydi ki! Bazıları cansız bir şekilde uzanıyor bazıları ise elleri, ayakları ve ağızları bağlı bir şekilde uzanıyorlardı. İçlerinden birinin simsiyah gözleri bana kitlendiğinde nefretini ve kinini ellerimle tutabilecek kadar yoğun hissetmiştim.

"Rheyold, ne oluyor dedim?" Belki de ilk defa Adelina yengenin sesini bu kadar net ve agresif duyuyordum.

"Anlatın ona, hem de her şeyi!" Gwrach ve Adelina yenge şaşkınlıkla bize bakmaya başladıklarında Rheyold'un ciddi olduğunu fark etmiş olacaklar ki hızla toparlandılar.

"Rheyold bunun için erken." Dedi Adelina yenge. Elleri hala kan içindeydi ve bir kız çocuğunun başında bekliyordu.

"Erken felan değil. Her şeyi merak eden eşim bugün gerçeklerle yüzleşecek. Bakalım merak ettiği tüm o gerçekleri kaldırabilecek mi?" Sesinde gram şefkat yoktu. Her zaman, bana ne kadar sinirli olursa olsun şefkatini hissederdim. Ama şimdi kalbi olmayan boş bir ruh konuşuyor gibiydi. Çığlıklarım, göz yaşlarım, yalvarmalarım hiçbir ile yaramamıştı.

Rheyold bana ilk kez bedel ödetiyordu.

"Gwrach, yap!" Aldığı emir ile elinde ki bıçağı hızla sedyede yatan bedenin göğsüne sapladı. Dudaklarım aralanadı, sağır edici bir çığlık attığımı düşündüm. Ama o çığlık kulaklarımda çınlamadı. Dudaklarım aralanmıştı ama bir parça nefes bile almaktan acizken çığlık atamamıştım.

Adelina yengenin her biz ayrıntısına kazınan çaresizlikle bana baktı ve gözlerini kapayıp açtı. Elini sedyede can çekişen bedenin göğsüne getirerek kendi kanı olduğunu tahmin ettiğim bir kaç damlayı yaranın üstüne damlattı.

Sıcağın soğukla buluşması gibiydi. Rahatsız edici bir ses ortama yayıldığında sedyedeki küçük beden can çekişerek gözlerini yumdu. Ajayu formu solarak küçük bir kız çocuğu formunu aldı.

Sapsarı saçları vardı, kızın. Sedyeden aşağıya dökülüyordu. Kirpikleri biraz daha koyuydu. Minik yüzü bembeyaz kesilmişti. Belki de bir kaç saat önce pembeydi yanakları. Üzerinde yırtılmış pembe bir elbise vardı. Gördüklerime tahammülüm yoktu. Yere yığılmamı Rheyold bile engelleyemedi. Adelina yengenin gözlerinden bir kaç damla yaş düştü. Onu neden öldürmüşlerdi? Bir kız çocuğunun nasıl bir zararı olabilirdi ki?

"Seni her şeyden sakınmaya çalıştım. Herkese rağmen gğnaha bulanmaman için elimden geleni yaptım ama bir seni geçemedim. Bir sana karşı kazamadım. Şimdi zaferinin tadını çıkar, Mera Asamana." Rheyold'un acı dolu sesi ile hıçkırıklarım ardınardına yankılandı. Soğuk dudaklarını şakağıma bastırdı. Önce elleri sonra da bedeni uzaklaştı benden. O soğuk zeminde, kan ve vahşetin kol kola gezdiği bu odada bemi yalnız bıraktı.

Ben ilk defa onun tarafından terk edildim.

***

Ne kadar orada boş gözlerle kalmıştım bilmiyorum. Sade Adelina yengenin beni ayağa kaldırıp Gwrach'ın eski odasına götürdüğünğ hatırlıyorum. Bir şeyler söyledi, saçlarıma dokunmak istedi ama ben izin vermedim. Ellerinde kan vardı. İşin en kötü tarafı benimde en az onlar kadar ellerime kan bulaşacaktı. Boğazımda her yutkunduğumda sızlayan bir ağrı vardı. Acının tadını alıyordum. Gözlerime ağlamaktan iğneler batıyor, bedenim küçülüp yok olmak istiyordu.

Saatler geçirdim o koltukta biraz daha kendime geldiğimde mantığıma ulaşabilmek istedim. Kaçıp gitmek istiyordum ama Rheyold'un bana biçtiği bu görevi yapmak zorunda olduğumu biliyordum. Bu yüzden kucağımda ki ellerimi izleyen gözlerimi kaldırarak karşımda oturan bedene baktım. Adelina yengenin dedikleri bölük pörçük kulağımda çınlıyordu.

'Bu senin bizim görevimiz.'

'Bizden başka kimse yapamaz.'

'Onları çocuk olarak düşünme.'

'Zamanla alışacaksın.'

'Hepimizin iyiliği için böyle olmak zorunda.'

Gwrach'ın hoşnutsuz ve ukala dolu bakışları altında bir kez daha burnumu çektim. Gördüklerim aklıma geldikçe dayanamıyordum. Ben neyin içindeydim? Kraliçe Adelina bu duruma nasıl sessiz kalabilirdi? Peki ya ben? Ben bu şeyi nasıl devam ettirebilirdim? Göz göre göre ölümlerini nasıl izlerdim? Onlar daha çok küçüktü!

''Rheyold sana ne kadarını anlattı?'' Sıkılmış bir ifade ile masasına ilerledi ve eski bir kitabı eline aldı. Kitaba düşen bakışlarım şaşkınlıkla açıldı.

Bu kitap, benim bulduğum sonra da kaybolan daha doğrusu yok edilen kitaptı.

'Melltith Merched', Kadınların Laneti.

Gwrach kitabı önüme bıraktığında oturduğum tozlu koltukta iyice küçülmüştüm. Günlerce deli divane aradığım kitaba dokunmak dahi istemiyordum. Keşke her şey bir kabus olsaydı. Uyansaydım ve her şeyi Rheyold'a anlatıp özür dileseydim.

''Oku, tüm merak ettiklerin o kitapta.'' Kitaptan daha korkunç bir şey varsa o da gözleriydi. Sözde bana her şeyi o anlatacaktı ama şimdi kitabı okumamı istiyordu. Anlaşılan konuşmak istemiyordu.

''Okumak istemiyorum.'' dedim titreyen sesimle.

Gwrach'ın yüzündeki küçümseyici ifade daha da artarken gözlerini devirdi. Kitabı gözüme sokmak istercesine ileri itti ve ilk sayfasını açtı.

Tıpkı Ajayu formunda, fakat daha kıvrımlı olan siyah beden o kadar iyi tasvir edilmişti ki gerçek gibiydi. Sivri dişleri uzun ve kırmızı bir sıvı ile kaplanmıştı. Parmak uçları da aynı kırmızı sıvı ile kaplanmıştı.  Keskin pençeler dizlerine kadar uzuyordu.

Rheyold'un göğsünde parlayan şeyden yoktu. Onun yerine çıplak göğüsleri apaçık ortadaydı. Alt kısmını ise örten ince bir tül vardı. Yüzünde kocaman tüyler ürpertici bir gülümseme ile tasvir edilmişti. Sıradan Ajayu formu gibi değildi. Sanki daha farklı şeyler vardı. Daha fazla resme bakmak istemediğimden Gwrach'a baktım. Onunda gözleri üzerimdeydi. Bir kaç saniyelik bakışmanın ardından içli bir nefes alarak karşıma oturdu. Hemen ardından temiz bir peçeteyi bana uzattı. Yüzüm ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Bunu bakmadan anlayabilirdim. Hiç utanmadan burnumu seslice çektim. Başka zaman olsa Gwrach'ın yüzünü buruşturmasına gülebilirdim.

''Biraz daha iyiysen, anlatmaya başlayacağım.'' Bundan kaçışım olmadığı için başımı salladım. Tüm agresifliğim ile reddedebilirdim ama Rheyold'u daha fazla kızdırmak istemiyordum.

Ben artık bu lanet düzenin bir parçasıydım.

***

İki Gün Önce
Rana

Dün tamam demiş olsam da bugün Eslin'in yanına gitmemek için ayak sürüyordum. Rheyold ise üstün bir sabır sergiliyordu.

İlgilenmesi gereken onca iş varken benimle uğraşıyordu. Biliyorum, çok saçma davranıyordum ama elimde değildi. İçim oraya gitmeyi almıyordu. Rahatsız edici, içimi sıkan karanlık his göğsüme resmen kıvrılmıştı.

"Rana, güzel eşim. Saçların inan böyle çok güzel oldu. Bozma." Balıksırtı ördüğüm saçlarıma uzanan ellerimi tutarak dudaklarını bastırdı.

"Tamam bu sefer söz. Salık bırakayım, böyle beğenmedim." Rheyold bıkkın bir şekilde tavana bakarak ellerimi bıraktı. Fakat yine de benim bozmama izin vermedi ve kendisi örgümü çözmeye başladı.

Zarif ama hızlı hareketlerle zaten gevşek olarak yaptığım örgümü bozarak dudaklarını saçlarıma bastırdı. Bu seferde saçlarımın üstü kapardığında düzleştirmek için küçük bir çaba sarf ettim. Tokayla süslemek ise sanırım sabrının sonu olmuştu fakat ona da izin verdi. Sanırım bunda duygu sömürüsü yapmamın etkisi vardı.

"Kahvaltı yapalım mı?" Kollarımdan dikkatle geçirdiği yeşil hırkanın bir kaç düğmesini kapatarak başını iki yana salladı.

"Aç olman lazım." Dudaklarım büzülürken daha fazla bunu uzatamayacağımın farkındaydım. Rheyold eğilip ayakkabılarımı da giydirip önümde dağ gibi dikildi. Dudaklarını hala sarkık olan dudaklarıma bastırdı. Kollarımı etrafın sararak başımı göğsüne yasladım.

"Biraz korkuyorum." Bir eli saçlarımın arasına karışırken diğeri belimi kavradı.

"Yanında olacağım. Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Her zamanki şeyler olacak. Merak etme." Başımı sallayarak evden çıkmamak için verdiğim çabayı bıraktım. El ele dışarı çıktığımızda hemen karşımızda Çiçek ve Hiyam duruyordu.

Onlarda bizim gibi el eleydi. Küçük öaplı şaşkınlığımdan hızla sıyrılarak Çiçek'e sarıldım.

"Bir yere mi gidiyordunuz? Bende seni ziyarete gelmiştim. Belki dışarı çıkabiliriz diye." Çiçek sözlerinin ardından kaçamak bakışlarla Rheyold'a baktı. Çiçek'in isteği durgun ruh halimi iyi yönde yükselmeye başladığında bende Rheyold'a baktım.

"Çıkabilir miyiz?" Rheyold ellerini arkada bağlayarak göğsünü şişirdi. Yüzü kasılmış, gözleri donuklaşmıştı. İzin vermek istemediği çok belliydi.

"Henüz iyileşmedin." Diyerek geçerli sebep sunmaya çalıştı. Direkt reddedmemesi de bir şeydi.

"İyi hissediyorum. Hem çok sıkıldım." Rheyold çok kısa bir Hiyam'a baktı. Gözlerinden çıkan ateşi bir tek ben fark etmemiştim. Hiyam hedefi olduğu bakışlardan gözlerini kaçırmakla yetindi. Hiyam'ın her ne kadar bu duruma düşmesine sevinsem de derdim bu değildi.

''Kontrole gidelim. İşimiz erken biterse gidersin.'' Hiç istemese de izin verdi. Öyle ki kelimeler dudaklarından küfür edermiş gibi çıkmıştı. Yine de sevinçle ona sarıldım.

''Harikasın.'' Rheyold'un koluna girerek Çiçek'e göz kırptım.

''Sürya'yı da alırız.'' Çiçek de hevesle başını salladı. Sürya ile tanışmışlardı ve ikisi yan yana gelince kardeş gibi görünüyorlardı.

''O zaman ben Sürya'nın yanına gideyim. Sen de işin bitince oraya gelirsin.'' Hep beraber asansöre bindik. Yolcuğun yarısında onlar inince biz Rheyold ile yalnız kalmıştık. Ona yeterince şımarmadığımı düşünerek pazılarına dudaklarımı sürterek kendimi bedenine yasladım. 

''Teşekkür ederim. Sırf istemesen de benim için kabul ettin. İyi ki benim eşimsin.'' Rheyold ani bir hamle ile beni kendine çekerek yanda ki düğmelerden birine bastı. Asansör durduğunda kendimi aynalı yüzeyde buldum. Sırtım tamamen yüzeye yapışmışken Rheyold da üstüme eğildi. Dudaklarım sertçe dudakları tarafından esir alınırken iki eli de hırçınca belimi kavramıştı. Onun hızına yetişmek imkansızdı. Dudaklarımın parçalandığını hissediyordum. Nefesim boğazımda takılıyor, kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Belimi öyle bir kavramıştı ki ayaklarım yerden kesilmiş sadece onun desteği ile havada duruyordum.

Artık dayanamayacağım seviyeye geldiğinde nihayet uzaklaştı. Ben nefes nefese nevrim dönmüş bir şekilde kararmış gözlerine bakıyordum. Birden ne olmuştu anlamamıştım. Zaten aklım da yerinde değildi.

''Seni bazen dişlerimin arasında parçalamakla, dudaklarımın arasında sevmek arasında gidip geliyorum.'' Sertçe yutkunarak gözlerine bakma devam ettim. Daha çok beni severken parçalayacak gibi duruyordu. Tekrar, bu sefer daha yumuşak bir şekilde dudaklarımı öpüp geri çekildi. Saçlarımı ve üstümü düzeltmesini flu bir şekilde izledim. Asansör tekrar hareket etmeye başladığın da kısa sürede Eslin'in muayenesindeydik.

''Hoş geldiniz. Daha iyi görünüyorsun.'' Koyu gözleri dudaklarıma indiğinde sırıttı.

''Yani nispeten.'' Hafifçe kızardığımda ters ters Rheyold'a baktım. Hep onun yüzünden utanç dolu anlar yaşıyordum.

''İyiyim, teşekkürler.'' Eslin gözlerinde ki kalın siyah çerçeveli gözlükleri masaya bırakarak ayağa kalktı. İnce topuklu ayakkabıları zeminde sesler bırakarak tam karşımızda durdu.

''Bugün son bir test yapacağım. Bir kaç şüphem var. Gazlar genelde kokusuzdur. Fakat sen koku aldığını söyledin ama senin dışında kimse almamış. Benim şüphem gazın aldığın bir gıda ile tepkimeye girmesi sonucu seni zehirlemesi. Bunu zaten daha önce de söylemiştim.'' Evet, söylemişti. Ben de yediğim her şeyin listesini vermiştim. Hatta Rheyold, Rubies gezegeninde yediğimiz her şeyi getirtmişti. Onları da test etmişti ama bir şey çıkmamıştı.

''Yediğim her şeyi söyledim. Aklıma farklı bir şey gelmiyor ki.'' Eslin anlayışla gülümseyerek başını salladı. 

''Merak etme bugün sonuçlanacak.'' Rheyold'un desteği ile sedyeye uzandım ve her zaman ki gibi boynuna sokuldum. Etrafımı saran kar kokusu ile derin bir nefesler alırken koluma batan iğne ile kasıldım. Fakat hemen ardından artan koku ile iğnenin ince sızısı uçup gitti. Ben kokuya daha fazla dayanamayıp uykunun kollarına yuvarlandığımda saçlarımda Rheyold'un sıcak baskısını hissettim.

***

Eslin önünde ki kağıtları karıştırıp elindeki kaleme masaya vurmaya başladı. Gözlerini arada kaldırıyor bize bakıyor sonra tekrar kağıtlara dönüyordu. Onu belki de ilk defa bu kadar tedirgin görüyordum. Özellikle Rheyold'a bakmaktan kaçınıyordu. Ben ise daha yeni uyandığımda mahmur gözlerle onu izliyordum.

"Sorun ne? Bir şey söyleyecek misin?" Rheyold'un sabırsız sesi ile Eslin göğsünü derin bir nefesle şişirip arkasına yaslandı.

"Rana'ya bir kaç şey sormam lazım." Rheyold'un bacağı sallanmaya başladığında ben de yerimden kıpırdandım.

"Sor o zaman." Eslin alt dudağını dişleri arasına yolladığında yüzünde huzursuz bir ifade vardı. Onun huzursuzluğu bana da bulaşıyordu. Odaya girdiğim andan itibaren kasılmıştım.

"Kadınlara özgü özel sorular. Bizi yalnız bırakmanı rica ediyorum." Şu kısacık sürede Eslin'i tanıdıysam, rica etmez emir verirdi. Fakat Rheyold'u tanıyor olmalı ki böyle bir ihtimalin olmadığını bilmesine rağmen yine de söylemişti. Nitekim Rheyold'un dudakları arasından öfkeyle karışık alaylı bir gülüş çıktı.

"Bunu söylemediğini varsayıyorum." Tehditkar bir şekilde öne eğilip,

"Sor." Dedi. Tek kelime ortama bomba gibi düştü. Ama bombanın pimini çeken Eslin'in sorusuydu.

"İlişkiye girerken korunuyor musunuz?" Ben yavaşça yutkunurken zihnime binlerce düşünce aynı anda savruldu. Utanmaya dahi fırsatım kalmadı. Eslin'in şimdiye kadar ki tüm bulguları hızla kulaklarımda çınladı.

'Alerjik reaksiyon.'

'Gaza maruz kalmış fakat tetikleyen o değil.'

'Dışarıdan ne yedin?'

'Yediklerin ve ya içtiklerin arasında gaz ile reaksiyona giren bir madde olabilir.'

'Gaz solunum yolu ile alınıyor ama direkt hücreleri etkiler, bu yüzden tepkimeye girmiş olabilir.'

Oda sanki dönmeye başlamıştı, kulaklarım uğulduyor başım dönüyordu. Gözlerim korkuyla açıldı ve direkt Eslin'e kitlendi. Eğer bu düşündüğüm bir şey ise kesinlikle söylememeliydi.

"Evet." Rheyold bir yandan sorunun mantığını kavramaya çalışırken diğer yandan da dikkatli bakışları yan profilimi izliyordu.

"Peki kim korunuyordu?"

"Ben." Eslin'in bakışları bana döndüğünde ne gördü bilmiyorum ama dudaklarını sertçe birbirine bastırarak çaresizlikle bana baktı. Söyleyecekti. Dar ağacına asılmıştım ve sandalyeyi çekecek olan Eslin'di.

''Konuşacak mısın artık!'' Rheyold'un sabırsız sesi ile Eslin yerinde dikleşti. Gözlerimle yapma diye yalvarmam bir işe yaramadı. 

''Rana'nın zehirlenmesinin sebebi kullandığı bir ilaç.'' Yanımda yükselmeye başlayan Rheyold ile gözlerimi zemine indirdim. Yaralı bileğimi parmaklarımla sararak sakin kalmaya çalıştım. Şimdiden nefesim kesilmeye başlamıştı.

''Ne ilacı?'' Sert ve soğuk ses ile iliklerime kadar üşüdüm. Bir kaç damla gözümden firar ettiğinde artık benim için çile dolu günler başlamak üzereydi. Eğer başıma bunların geleceğini bilseydim asla yapmazdım.

''Doğum kontrol ilacı.''

***

Bir bölüm daha bitti.

Kaos isteyenler vardı, hala buradalar mı? Çünkü fazlasıyla olacak 🤭

Kötü günler bitti sırada daha kötü günler var. Önümüzdeki bölüm herkes eski Rheyold'u özleyecek. 😅

Yavaşça sırlar açığa çıkıyor. Tahminleri alabilirim 😂

Hepinizi kocaman öpüyorum 🥰😘

Continue Reading

You'll Also Like

166K 7.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
119K 8.4K 74
Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın...
MOİRA By sy

Fantasy

23.1K 1.8K 104
Nefesini duydum yakamda. İçine çekiyordu. "Şu kokun yüzünden... kırk yıl sende kalacağım." Gözlerine bakmak istemiyordum. Yoksa kendimi durdurmam bir...
3.6M 301K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...