KADER TILSIMI / DADDY İSSUES...

By jeyinep

93.6K 3.3K 1.6K

Adam senelerdir yalnız ve sessiz. Sakin bir sahil ve henüz kıyılarına yaklaşan olmamış. Kadın ise senelerdir... More

TANITIM
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17

Bölüm 14

3K 172 131
By jeyinep

120 Oy ve 120 yorum bekliyorum.
Satır aralarında buluşalım.

***

Seneler Önce..

Kritik bir ihaleyi almış olmanın verdiği mutluluğu taşıyan ikili ellerindeki minik alkol dolu bardakları birbirine vurdu. Kemal, bardağın içindekini tek seferde yutup hemen ağzına bir limon attı ve ne kadar onun ekşiliğini sevse dahi yüzünü ekşitmeden edemedi. Harun ise onun aksine, onun yüzünü ekşitmelerine gülerek emiyordu ağzındaki limonu.

Elindeki limon kabuğunu tabağa bırakan Kemal, başını iki yana salladı. "Ehh! Çok ekşi." Ardından solda duran şişeye uzanıp tekrar doldurdu minik bardağını. Gözlerini Harun'a çevirdi ve onun güldüğünü görerek sırıttı. Onun da bardağını doldurmuştu.

Harun, "Lan yüzün buruş buruş oldu hâlâ tekleme peşindesin. Bırak, yaramıyor sana." dedi gülmeye devam ederken. Kemal ise ona hiç aldırış etmeden yine tekrarladı az önceki olayı. Bu sefer öncekine göre o kadar da hissetmemişti limonun ekşiliğini.

Kemal, "N'abiyim kardeşim, bu gece içmeyeceğim de ne zaman içeceğim? Çok büyük bir ihaleyi devirdik oğlum! Şişe şişe şarap bile içesim var." dedi kardeşinin omzuma hafifçe yumruk yaptığı elini vurup.

"Vallaha başardık.." dedi Harun başını sallayarak. Aylarca beraber çalışmışlardı ve bu ihale tüm çalışmaların, uykusuz gecelerin, stresli geçen her dakikanın ve dökülen terlerin mükafatı olmuştu.

"Bundan sonrası Şam'da kayısı emin ol. Çatır çatır para yağacak bünyemize. Ben bir Rusya yapar manitalarla eğlenirim. Sen yengeyi mi gezdirirsin?"

Harun kendisine sorulan soruyla dudak büzdü. Önündeki bardağı içip, ardından limon yiyerek omuz silkti. "Hazal zaten şimdi Londra'da, bir kozmetik markasının lansmanına davet edilince gitti. Dönüşte beraber Kapadokya yapacağız. Onun dışında bir planım ya da planımız yok. Ama bu işin şerefine ona istediği çantayı alarak onu mutlu edebilirim."

Kemal gülerek, "Vay vay vay!" dedi ve kardeşinin omzuna vurdu. "Nasıl da romantik, nasıl da düşünceli. Light erkek olma yolunda ilerliyorsun."

Güldü Harun. "Ne alaka lan? Sevgilimi mutlu ediyorum işte."

"Ben de mutlu ediyorum sevgilimi, pardon sevgililerimi."

Harun başını iki yana salladı. "Bir gün biri karşına çıkıp çocuğuna hamileyim derse görürsün sen o sevgilileri."

"Tövbe de lan!" dedi Kemal ağzında ince bir dilim limon varken. "Ben dikkat ediyorum. Zaten hatunlar genelde hap atıyor sonrasında. Öyle bir şeyin olma ihtimali sıfır."

Harun daha bir şey demedi ve başını salladı. Tam Kemal ile aralarında duran şişeye uzanıyordu ki telefonu çalmaya başladı. Masanın diğer ucuna uzandı ve kimin aradığına baktı. Hazal görüntülü arıyordu.

"Arıyor seninki."

Harun hınzır şekilde sırıttı. "Ben bir konuşup geleyim.." Oturduğu yerden kalkıp balkona doğru yürüdü. Balkondaki koltuğa geçmeden aramayı yanıtladı.

"Yavrum?" dedi ekranda beliren yüze mutlulukla bakarken. "N'aber?"

Hazal içinde olduğu beyaz çarşaflar içinde cilveyle süzüldü ve başını omzuna yatırdı. "Aşkım.. Seni çok özledim.."

Harun içi gider gibi baktığı ekranda gözleriyle etrafı tarafı. Demek ki lansmandan yeni dönmüştü sevgilisi. Yorgun görünüyordu.

"Ben de seni çok özledim güzel bebeğim. Yorgun görünüyorsun. Lansman mı yordu?"

Hazal dudak büzerek başını salladı. Üstündeki saten, kısa geceliğin askıları omuzlarından düşmüştü ama o umursamadı. Yüzüstü uzadığından dolgunlukları ufak bir şekilde kendini belli ediyordu.

"Lansman çok kalabalıktı. Sponsor firmam ile çalıştığım için çok mutluyum ama ellerim koptu resmen. Bir sürü ürün denemedim ve insanlarla muhatap olmak beni çok yordu."

"Ama güzel şekilde sonuçlandırdın."

Hazal gülümsedi ve başını salladı. Kolları üzerinde birazcık yükseldi ve göğüslerinin daha da bir görünür olmasını sağladı. Bilerek yapıyordu. Harun tarafından arzulamak istiyordu.

"Güzel sonuçlar aldım.. Evet.."

Elini saçlarına attı ve hepsini sol omzumda topladı. Birbirine sürtüp oynattığı ayaklarıyla ekrana bakmaya devam etti. Ve sonrasında cilveyi giyen bir ses tonuyla, arzu içinde kıpırdanıp konuştu. "Seni de çok özledim.. Söylemiş miydim?"

Harun bu anında değişen ses tonunu ve bakışları tanıdığından gözlerini kaçırdı. Gergince boğazını temizledi ve istifini bozmamaya çalıştı.

"Söyledin güzelim." dedi rahat bir tavırla. "Ben de seni çok özledim dedim hatta."

"O zaman gelsene Londra'ya.." dedi Hazal sevimli olduğunu düşündüğü ses tonuyla. Onun alınan ihale yüzünden yoğun olduğunu biliyordu. Gelemeyeceğini de en az onun kadar bildiği için şansını zorluyordu.

"Bebeğim.. Biliyorsun.. İhaleyi zar zor kazandık. Şu an en yoğun olduğum günler."

Hazal göz devirip ofladı ve omuzlarından düşen askıları düzeltip doğruldu. Telefonu ters şekilde yan tarafına koyup tekrar göz devirdi ve salık saçlarını bileğindeki tokayla topladı.

"Yavrum neden telefonu çeviriyorsun? Bakar mısın bir bana?"

"Ne?" diyerek telefonu yüzüne tuttu. "Önemsiyor musun ki beni neden telefonu çevirdiğimi soruyorsun? Daha iki hafta önce Kemal dedi diye keyfine Hollanda'ya gittiniz. Londra'ya yanıma gelmek mi zor geliyor şimdi?"

Harun derin bir nefes alıp verdi ve sakin kalmaya çalıştı. Zaten ilişkilerinde en çok o alttan alırdı. Hazal bağırır, Harun susardı. Hazal gürler, Harun esmez, sakin kalırdı. Hazal ateş olup yakarken, Harun su olup söndürürdü.

"Ben öyle mi dedim prensesim? Sözüm söz, sen Londra'dan gel seninle daha Kapadokya'ya gideceğiz. Unuttun mu? Sonrasında da ne istersen yapar, nereye istersen oraya gideriz. Sana bir hududum, sınırım yok. Biliyorsun.."

Hazal küskünce omuz silkti.

"Asla o güzel yüzünü.. Ceylan gözlüm. Bak bakayım bir sevgiline."

Hazal hafif bir tebessümle Harun'un gözlerine baktı. Gönlünün alınması hoşuna gidiyordu. Şimdi de hoşuna gitmişti.

Hazal, "Seni çok seviyorum Harun.." dedi tebessüm ederken. Harun da aynı şekilde mırıldandı. "Ben de seni çok seviyorum güzelim.."

"Şimdi ben duş alayım, akşam için valiz hazırlayacağım. Gece biniyorum biliyorsun."

Harun başını salladı. "Kolay gelsin şimdiden güzelim. Biletin hazır değil mi?"

Hazal başını salladı. "Akıllı ve zengin sevgilim biletimi halletti."

Harun güldü ve dudağının kenarını kaşıdı. "İyi bakalım.. Kendine dikkat et. Görüşmek üzere."

Hazal mutlulukla el salladı ekrana. "Görüşmek üzere aşkım" dedi ve ardından aramayı kapattı.

Kapanan arama ile Harun Kemal'in yanına dönmüştü. Hazal ise telefonu komodine bırakıp, geniş yatakta yanında uzanan çıplak adamın alkışlarına gülerek göz devirdi.

"Sen nesin böyle be? Hollywood yıldızı falan mı?"

Hazal gülerek başını salladı. "Abartma. Ona bakarsak senin de benden aşağı kalır yanın yok.."

"Ne güzel oynadın. Aşkımla, özledimler, cilveler.. Senden korkmalı mıyım?"

Hazal yanında yatan adamın üstüne çıktı ve iki bacağının arasına değen organa baştan aşağı sürtündü.

"Bilmem korkmalı mısın?"

"Sen benden korkman gerektiğini dün gece öğrendin sanki?"

Hazal öne doğru eğildi ve o an adamın ani hamlesiyle kendini altta, onu da üstünde buldu. Adamın eli kadınlığına gidince dudağını ısırdı ve aniden içine giren erkeklik ile gözleri kaydı. Ve inlemelerinin arasında, ağzından tek bir isim dökülüyordu; "Deniz.."

&

Duyduğu cümleyle kapatmak üzere olduğu kapıyı açan Harun, Kemal'in pişman bakışlarını gördü. Bir dakika dedi kendi kendine, Deniz ne hakla Zümrüt'ü takip ettiriyordu?!

"Ne demek Deniz, Zümrüt'ü takip ettiriyor?"

Kemal zorla yutkundu. Dosyayı tutan elleri panikten titriyordu. Buraya gelmesi, bu cümleleri etmesi tamamen spontane olmuştu ve şu kapının ardında kaldığı an ölüm ona hiç olmadığı kadar yakın olabilirdi. Kendisiyle beraber olana yardım eden Deniz, ihanet ile beraber o kişiyi mahvetmesini de iyi bilirdi.

"Neredeyse birkaç haftadır takip ettiriyor sanırım, yani öyle zannediyorum, bilmiyorum. Hazal'ın senin evine geldiği zamandan beri diyeyim sana sen anla işte. Ne kadar oldu bilmiyorum tam. Dershanesindeki kantinine kadar adamları varmış her yerde. Zümrüt'ün sınıfında bile."

Harun hayret içinde iki yanına düşen elleriyle sinir içinde saçlarını karıştırdı ve alnını sıktı. Şakakları patlayacak gibi ağrıyordu.

"Amacı ne? Ne istiyor o orospu çocuğu?"

Kemal bilmiyorum der gibi omuz silkti ama elbet birkaç tahmini vardı.

"O Hazal konusunda hâlâ sana bilenmiş hâlde. Hazal'ı geçenlerde kürtaj için zorladığını duydum şirkette konuşan çalışanlardan. Deniz muhtemelen çocuğun kendinden olduğuna inanmıyor ve geçmişe istinaden sana bileniyor."

Sinirle güldü Harun. "Benim durumumu bilmiyormuş gibi.. Ne sikim iş çeviriyorsunuz lan siz? Bela mısınız başıma?"

Kemal titrek bir ses tonuyla konuştu. "Harun.. O kız her kimse, ister arkadaşın ister sevgilin.. O kızı koru. Deniz hiç iyi şeyler planlamıyor."

Kaşları çatıldı Harun'un. "Ne diyorsun Kemal?"

"Bilmiyorum Harun, bilmiyorum. O çok tehlikeli birisi. O kıza zarar vermesin bari sen koru."

Çıldıracak dereceye geldi Harun. Sinirle güldü ve birkaç adım attı kendi etrafında. "Ne zararı amına koyayım? Zümrüt'ün bizim meselemizle ilgisi ne? Bana bilenip çevremi mi ayıklamaya çalışıyor o piç?"

Kemal hiçbir şeye anlam veremediği gibi buna da anlam veremedi. Olduğu yerde korkuyla titrememekten öteye geçemedi.

"Ben bu kadarını biliyorum, yemin ederim."

Harun'un bakışları kısıldı. "Eğer.." dedi alenen tehdit ederek. "Eğer Kemal, bu işin içinde de bir oyunun, bir çıkarın varsa seni mahvederim. Ben, senin bilmediğin ama hayatımı siken atan onca şeye yine yenilirsem o zaman yok ederim seni. Silerim dünyadan izini. Duydun mu beni!"

Kemal'in gözleri doluyordu. O korkudan ağlayacak kadar da acizdi şimdi.

"Yemin ederim.." dedi sağ gözünden bir damla yaş akarken. "Her şeyimi kaybettim zaten daha ne oyunu çevirebilirim Harun? Şu bahçeden siktir olup gittiğim an öldürecek o Deniz beni. Neyin peşinde olabilirim?"

"Sana belli mi olur lan?" dedi Harun. Artık ona acımıyordu. Yara aldığı yerden yaralamak artık normali olmuştu. "Kendi menfaatin söz konusuysa babanı bile tanımazsın sen. İki sene evvel tanımadığın gibi."

Harun'un gözlerine hayal kırıklığıyla baktı Kemal. Ama doğruydu. Bundan tam iki sene önce şirketler arası yapılan bir ihalede Kemal kelimenin tam anlamıyla babasını dahi tanımamıştı. Kendi şirketini, babasının batan şirketine yardım göndermek amacıyla öne sürmüş, lakin gün geldiğinde babasını dımdızlak ortada bırakmıştı. Kahrından ölen babasına ise zerre acımamış, yanına dahi gitmemişti.

"Ne alakası var şimdi bunun bu konuyla?"

"Babanı dolandırdın, babanı kahrından öldürdün. Anneni sen kanser edip toprağa koydun. Ve bunların hepsini kendi menfaatin için yaptın. Ailesine bunu yapan bana neler yapmaz Kemal? Ha? Nasıl oluyormuş bam telinden yara almak?"

Kemal zorla yutkundu. Hiçbir şey demeden elindeki dosyayı sıktı ve bir şey demeden arkasını döndü. Arabasına hızla varıp bindi ve kemerini çekti. Fakat elleri üzüntüyle olması gerektiğinden fazlaca titriyordu. Zar zor arabayı çalıştırdı ve nerede, ne zaman ve ne şekilde öleceğini kafasında hayal ede ede oradan uzaklaştı.

Kemal'in ardından kapıyı sertçe kapatan Harun hızla salona döndü. Kendisini boşvermişti. Zümrüt'ün korumalıydı.

"Böyle işin amına koyayım!" dedi ve telefonuna bakındı. Odasında olmalıydı. Hızla odasına yürüdü ve telefonunu komodinin üzerinden alıp Alparslan'ı aradı. Onu bu olaylardan haberdar edip, önlem almasını söylemeliydi.

Telefon birkaç çalışta açıldı. Alparslan uykulu sesi selamladı Harun'u.

"Efendim kardeşim?"

"Alparslan.. Bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim ama önemli."

Birkaç hışırtı duydu Harun. Muhtemelen Alparslan yataktan kalkıyordu. Yok bir kapı sesi işitince de onun odada çıktığını tahmin etti.

"Söyle şimdi." dedi Alparslan. "Ne oldu?"

Harun lafı gevelemedi. "Deniz, Zümrüt'ü takip ettiriyormuş."

"Ne?"

"Dershanesine kadar adam koydurmuş. Amına koyduğumun evladı bana bilene bilene kudurdu, kudurdu! Şimdi de Zümrüt'e göz dikmiş."

Alparslan derin bir nefes alıp verdi. "Onun ben aklını sikeyim, aklını.. Durmuyor durduğu yerde piç!"

"Önlem almamız gerek. Ben Zümrüt'ün dershane kaydını donduracağım. Sen de evin güvenliğini üç beş katına çıkar. Çağatay ile konuş o bu işleri iyi bilir. Bunun dışında yakın takibe aldıracağım Deniz'i. Bakalım daha ne bokları çeviriyor."

"Bizim hatunlara nasıl izah edeceğiz durumu? Zümrüt kaygılarla boğuşuyor, benim karım hamile Harun."

"Gülşah bizi anlat elbet fakat Zümrüt'e ne deriz bende bilmiyorum. Halledeceğim.. Onunla ben konuşurum."

Alparslan yorgunca yüzünü sıvazladı. "Yarın ben Çağatay ile konuşayım da onun depoda buluşalım. Detaylı konuşuruz."

Yarın.. Yarın diye geçirdi içinden Harun. Yarın olmazdı. Zümrüt'e sözü vardı.

"Yarın olmaz. Zümrüt'ü tepeye götüreceğim. Diğer gün toplanalım."

"Lan bir öyle diyorsun bir böyle amına koyayım. Ne tepesi bu hengamede? Başka zaman gidersiniz."

Ofladı Harun. "Ya Alparslan bir bildiğim var belli ki konuşuyorum. Hem yarın dershane kayıt dondurma işini hallederim hem de Zümrüt ile konuşurum. Sen yarın sadece Çağatay ile görüş ve güvenliği arttır. Ertesi gün toplanırız."

"Bak başınıza bir şey gelmesin Harun."

"Sen merak etme, hiçbir şey olmayacak."

"İyi o hâlde." dedi Alparslan keyifsiz şekilde. "Sen bilirsin. Haberleşiriz."

"Tamam kardeşim.. Görüşmek üzere.."

"Allah'a emanet."

Harun kapanan telefonu yanına koydu ve yatağa oturdu. Şakalarını sertçe ovuşturdu ve derin bir nefes alıp verdi.

Geçmiş, geçmiş olsa bile hâlâ canını sıkmaya devam ediyordu.

&

Dershane kapısından çıktıktan sonra gördüğü tanıdık yüz ile gülümsedi Zümrüt.

Harun, gözünde güneş gözlüğü, üstünde güzel bir takım elbisesi ile elleri cebinde, arabasına yaslanmış şekilde onu bekliyordu.

Zümrüt'ün hoşlandığı adam ne kadar da yakışıklıydı öyle!

"Harun!"

Yüzünde güller aça aça koştu Harun'a. Tek kolunda iki soru bankası olduğu için diğer kolunu onun boynuna doladı ve sıkı sıkı sarıldı. Onun da elleri hemen beline yerleşmişti. Harun, tıpkı Zümrüt gibi sıkı sarılıyordu.

"Güzelliğim.." dedi Harun tebessüm ederek. "Geç bakalım hadi, vakit kaybetmeyelim."

Zümrüt hızla başını salladı ve arabanın önünden dolanıp sağ koltuğa geçti. Çantasını ve elindeki kitaplarını arka koltuğa bırakıp kemerini taktı. Harun da çoktan sürücü koltuğuna yerleşmiş ve kemerini takmıştı. Arabayı çalıştırdıktan sonra konuştu Harun. Bir yandan da anayola çıkıyordu.

"Dershanen nasıl geçti fıstığım?"

Hemen direksiyonda olmayan sağ eliyle Zümrüt'ün sol elini tuttu ve bileğini, tam da nabzının hızla attığı yeri okşadı.

"Çok güzeldi, deneme sınavı olduk."

"Hmm.." dedi Harun başını sallayarak. "Kuşlar bana deneme sınavında derece aldığını söyledi. Öyle mi?"

Zümrüt güldü ve başını salladı. Üçüncü olmuştu. Dershanedeki öğrenci sayısı az olduğundan yapılan herhangi bir sınavın sonuçlarına ulaşmak günler almıyordu. Zümrüt sabah deneme sınavı olmuştu ve ders çıkışına az bir zaman kala sonuçları öğrenebilmişlerdi.

"Üçüncü oldum."

Harun tuttuğu eli hızla dudaklarına götürdü ve uzun uzun koklayarak öptü. "Aferin benim güzel kızıma. Gurur duyuyorum seninle."

Zümrüt utançla kızaran yanaklarıyla gülümsedi ve başını eğdi. Harun'un sıkı sıkı tuttuğu eline baktı ve diğer elini de o sardı Harun'un eline. İç çekti.

"Güzelim?" dedi Harun anlık olarak. "Bir şey mi oldu?"

Başını iki yana salladı Zümrüt. "Yok.. Sadece.. Ne bileyim.. Saçmalıyorum şu an."

"Çok mu mutlu oldun bakayım sen? Hm? Ondan mı bu tatlı hallerin?"

Güldü Zümrüt. "Gurur duyuyorum seninle deyince.. Çok mutlu hissettim."

"Ben daha seninle ne kadar gurur duyacağım bilmiyorsun.. Çok şey başaracaksın Zümrüt."

"Birlikte başaralım." dedi Zümrüt birden. "Benim sen olmadan hiç gücüm yok."

"Ben olmasam bile güçlü olacaksın. Sen sandığından daha fazlasın. Bunu hep söylüyorum."

"Ben olmasam bile deme.. Seni daha yeni buldum, neden şimdiden yokluğunu düşüneyim?"

"Misalen be Zümrüt." dedi Harun eğlenen bir ses tonuyla. "Hemen karalar bağlama."

Omuz silkti Zümrüt. Elleri birbirinden ayrılmıştı o sırada. "Üzülürüm, deme öyle."

"Tamam tamam.." dedi Harun gülerek. "Üzülmesin benim prensesim." Zümrüt'ün burnuna ufak bir fiske vurup dikkatini tekrar yola verdi.

Zümrüt ise gülümseyerek geri yaslandı. Etrafa bakınmaya başladı. "Nereye gidiyoruz? Mesajlaşırken de söylemedin.."

Gözleri yolda olan Harun tebessüm etti. Sol aynaya bakarak dikkatle şerit değiştirdi ve yaklaştığı kavşaktan dönmek adına avuç içini direksiyonda tam bir tur çevirdi. Zümrüt'ün bu karizmatik hareketle resmen içi erimişti! Harun ne kadar çekici göründüğünün farkında mıydı?

"Seni şu an çok güzel bir yere götürüyorum.. Daha önce böylesine güzel bir görmediğine eminim. Belki hayal etmişsindir."

"Hadi canım.." dedi Zümrüt şaşkın şekilde. "Söylesene ya.." diye de mızmızlandı biraz. Nazı en çok Harun'a geçiyordu.

Harun omuz silkerek, "Sürpriz.." dedi ve arabayı sürmeye devam etti. Zümrüt ise heyecanla nereye gideceklerini bulmaya ve düşünmeye çalışıyordu.

Kısa süre sonra bir pastanenin önünde durdu Harun. "Gel bakalım bir şeyler alacağız şimdi.."

Zümrüt itiraz etmeden arabadan indi ve hemen Harun'un yanına varıp kolunu tuttu. Sağ koluna belli etmeden bakan Harun, kolunu kavrayan minik beyaz ellere gülümsedi. Zümrüt her haliyle çok sevimliydi.

Pastaneye girip birkaç kurabiye ve minik bir pasta aldılar. Harun'un, vişneye olan alerjisini hatırlamasına çok sevinen Zümrüt kendini birkez daha şanslı hissetmişti.

Ardından hızla arabaya döndüler ve yolculukların kaldıkları yerden devam ettiler.

Zümrüt'ün dersi, hem konular hem de deneme sınavı sebebiyle geç bittiğinden hava biraz biraz kararmaya başlamıştı. Şu an muazzam bir günbatımı vardı ve Zümrüt, yüzüne güneşin en güzel tonunun vurduğu Harun'un yüzünü büyük bir keyifle izliyordu.

"Harun."

"Efendim."

"Fotoğraf çekebilir miyim seni?"

Şaşırdı Harun. "Ben ne yapayım içinde senin olmadığın fotoğraf karesini güzelim? Al telefonumu beraber çekinelim."

"Ama araba kullanıyorsun kameraya nasıl bakacaksın?"

"Şu ileride ışıklar var. Kırmızıya denk gelirsek kameraya bakarım. Hem ben belki kameraya değil de sana bakmak istiyorum? Ne biliyorsun?"

Zümrüt güzel bir kahkaha attı ve izin aldığından rahatla Harun'un telefonuna uzandı. Kamerayı açarak kendisine doğrulttu önce. Eline yüzüne bakması lazımdı.

"Kendini de çek. En çok kendini hem de. Bana lazım olan sensin."

Zümrüt hızla çarpan kalbine rağmen titremesine engel olduğu elleriyle kamerayı kaldırdı ve kendilerini kameraya aldı. Harun'un dediği gibi ışıklara varmışlardı.

Harun karizmatik bir hareketle saçlarını düzeltti ve Zümrüt'e yaklaşarak, "Çek bakalım.." dedi. Zümrüt en sırıtan haliyle kameraya baktı ve birkaç defa bastı.

Harun, Zümrüt fotoğraf çekerken rahat durmuyor ve sürekli başka pozlar veriyordu. Bazısında tek kaşını kaldırıp karizmatik şekilde gülümsüyor, bazısında ise alenen Zümrüt'ün güzel yüzüne bakıyordu. Arada sadece gülümsüyor ama çoğunlukla Zümrüt ne yaparsa ona ayak uyduruyordu.

Yeşil ışık yanınca kamerayı indirdi Zümrüt. Harun arabayı sürmeye devam ederken o heyecanla galeriye girip çekindikleri fotoğraflara bakmaya başladı.

"Ya Haruuunnn...." dedi içi giderken. "Bunlar çok güzel olmuş.. Kendime atabilir miyim?"

Harun gülümseyerek başını salladı. "Atabilirsin ama geldik.. Sonra gönderirim sana ben."

Zümrüt hemen telefonu kapatıp dışarıya bakmaya başladı. Gördüğü ıssız tepe ile kaşları havalandı. "Burada ne yapacağız ki?"

Harun ufak bir tebessüm etti ve kemerini hızla çözüp Zümrüt'e kaşıyla dışarıyı işaret etti. Bu hızlı ol demekti. Ondan emri alan Zümrüt ise hızla kemerini çözdü ve üstündeki crobu düzeltip arabadan indi. Harun çoktan bagaja yönelmiş içindeki malzemeleri çıkartıyordu. Zümrüt gördüğü iki adet katlanabilir sandalye ve tek bir masa ile güldü.

"Yoksa.. Burada beraber bu manzarada oturacak mıyız!" dedi heyecanla. O böyle şeyleri her zaman çok sevmişti ama hiçbir zaman keyfini çıkara çıkara gerçekleştirememişti. Harun bunu nereden bilmişti?

"Hadi bakalım yardım et. Biraz yaşlıyım ben."

Zümrüt keyifle güldü ve Harun'un yanağına hızlı bir öpücük kondurdu. "Ne yaşlısı? Taş gibisin taş!"

Güldü Harun. "Bak sen.." dedi tek kaşını kaldırıp. "Taş gibiyim öyle mi?"

"Hıhım.." dedi Zümrüt gülerek katlanmış masayı bagajdan alırken. Yere bırakıp Harun'a döndü. "Öylesin tabi. Aksi mümkün mü?"

Harun başını gülerek iki yana salladı. Bagajdakileri çıkardıktan sonra arabamın önüne geçtiler. Harun farları kısıkça açıp masa ve sandalyeleri kurdu. Masanın üstüne hareket etme lüksü olmayan sert örtüyü örttükten sonra köşelerinden bağladı. Zümrüt ise heyecanla termosu ve bardakları kucağında tutuyordu.

"Bırak bakalım."

Zümrüt elindekileri masaya koydu ve aynı heyecanla el çırptı. "Şarkıda açar mıyız biraz? Hm?"

"Neden olmasın.. Ne istersen yaparız."

Zümrüt mutlulukla dudaklarını ısırdı ve olduğu yerde hafif hafif kıpırdanmaya devam etti. Bugün çok mutluydu, çok!

Harun yemek için aldıkları her şeyi masaya koyup üstündeki ceketi çıkarttı ve sandalyenin birine astı. Diğer sandalyeyi de Zümrüt'ün gözlerine bakarak çekti.

"Buyurun Zümrüt Hanım.."

Zümrüt gülerek sandalyeye oturdu. İyice yerleştikten sonra birazcık daha masaya yaklaştı. Harun ise telefonunu arabadan alıp onun yanına döndü. Termosa uzandı ve içindeki sıcak çikolatayı bardaklara pay etti. En çok Zümrüt'e dönmüştü.

"Teşekkürler.."

Zümrüt keyifle yeşil renk kupayı avuçları arasına aldı ve sıcak çikolatanın o kendini belli eden ısısının avuçlarına karışmasına izin verdi. Üstelik kokusu da mis gibiydi.

"Bak unutuyordum.." Zümrüt başını Harun'a çevirdi. Harun ise bir tebessümle sandalyesine astığı ceketini Zümrüt'ün omuzlarına bıraktı. "Söz vermiştim."

Zümrüt mutlulukla harmanlanan hüznüyle dudağını büzdü ve gözlerini kaçırdı. Omuzlarına bırakılan cekete iyice sarıldı ve dolan gözlerini kırpıştırdı. "Teşekkür ederim." Yanağından alınan makas ise güzel bir karşılıktı.

Harun sandalyesini Zümrüt'ün sandalyesine iyice yaklaştırdı ve bir kolunu sandalyenin ardına koydu. Şimdi rahat şekilde Zümrüt'ü kolunun altına alabilmişti. Ara ara da onun minik omzunu okşuyordu.

Birkaç dakika sessizce manzarayı izlediler. Zümrüt küçük bir iç çekti.

"Biliyor musun Harun, ben küçükken hep yalnız kalacağım diye çok ağlardım. .."

Harun birden hüzünlü çıkan sesle kaşlarını çattı. Tüm dikkatini Zümrüt'e verdi. Onun yüzüne gelen saçını kulağının arkasına attı ve güzel yüzüne baktı. Dolan gözlerini görünce yutkundu. Onun pürüzsüz yanağını okşadı. "Ağlama güzelim.."

Zümrüt başını hafifçe çevirip Harun'a baktı. Kurtarıcısı olan adama baktı.. Kahve gözlerini izledi. Gözbebeklerinde kendini görene değin uzun uzun baktı ve sonra gözünden tek bir damla düştü. Anında başını onun boynuna yaklaştırdı ve kokusunu içine çekerek oraya sığındı. Harun ise itiraz etmeden onu teselli etti ve minik bedenini sarıp sarmaladı.

Harun, "Sen yalnız değilsin." dedi. "Yalnız değilsin Zümrüt'üm.. Ben varım."

"Sen varsın." dedi Zümrüt başını hafifçe sallayıp. Başı hâlâ Harun'un boyun girintisindeydi. "İyi ki varsın Harun.."

"Sen de iyi ki varsın Zümrüt. En çok sen varsın, iyi ki de varsın.."

Zümrüt saçlarında hissettiği şefkatli elle yutkundu. O eli babasının eli olarak hayal etmek istedi ama yapmadı. O el babasıyla kıyaslanamayacak kadar merhametli olan Harun'a aitti. Harun, Zümrüt'ün babası değildi ama ona baba gibi sahip çıkan merhametli olandı.

"Hadi bakalım çikolatanı iç.. Soğudu ama rüzgarda."

Zümrüt başını hafifçe doğrulttu ve gülümsedi. Avuçları arasındaki kupayı yavaşça dudaklarına götürdü ve sıcak sıvının tadını aldı. O kadar da soğumamıştı. O sıra da ayaklanan Harun ile kaşlarını çattı.

"Nereye?"

"Sürprizlerim bitmez benim."

Zümrüt anında gülümsedi ve merakla onu izledi. Harun ise bagajı açtı ve siyah çantayı kavradığı gibi bagajdan çıkarttı. Bagajın ağzını kapatıp Zümrüt'ün yanına döndü. Sandalyesini onunkinin karşısına bıraktı ve oturdu. Zümrüt az çok onun ne olduğunu anlamıştı.

"Yok artık.. Bana gitar mı çalacaksın Harun?"

Harun başını salladı ve gençlik yıllarında gittiği bir yurtdışı seyahatinde satın aldığı gitarını kılıfında dikkatle çıkarttı. Akorunu kontrol ettiğinden rahattı. Boğazını temizledi ve birkaç noktada gezindi parmakları.

"Ne çalmamı ister benim güzelim? Hm? Nasıl mutlu edeyim seni?"

"Sana bırakmak istiyorum.." dedi Zümrüt heyecanla. "Çalmaktan en keyif aldığın parçayı dinlemek isterim."

Harun birkaç saniye düşündü ve ardından gülümsedi. "O zaman son zamanlarda seni bana hatırlatan bir şarkıyı çalayım sana.. Olur mu?"

Hevesle başını salladı Zümrüt. Harun ise yavaşça şarkıya girdi ve o an Zümrüt'ün şoke edecek başka bir şey daha gerçekleşti. Harun'un sesi de çok güzeldi!

Gönlüne bir düşsem
Ateşim son bulmaz
Seni o kadar sevsem
Kimsenin ruhu duymaz
Kimse ruhumda durmaz

Beni koysan bi' sandığa
Sadece sen açabilsen
Yüreğimi sen okusan
Kitap olsam, gül olsam
Kitabımda gül olsan

Zümrüt dolan gözlerini tebessüm ederek gizlemeye çalıştı ama olmuyordu. Bu sefer gözlerinden mutluluk gözyaşları dökülüyordu.

Harun'un gitarda gezen parmakları hızlandı. Şarkının en güzel yeri geliyordu.

Son dileğimdi güzel yüzün
Senin yüzünden yeşil bahçem
Son dileğimdi güzel yüzün
Senin gözünden yeşil mi bahçem?

Harun bu kısmı Zümrüt'ün gözlerine bakarak söyledi. Zümrüt ise ilk defa gözlerini sevdi. Zümrüt ilk defa gözlerini Harun sayesinde sevdi.

İnan, inan, inan
Yarın olsun, gün doğsun
Senden öteye gitmez
Senden sonra hiç bitmez

İnan, inan, inan
Yemin olsun, gün doğsun
Senden öteye gitmez
Senden sonra hiç bitmez

Derdim, derdim
Derdim, derdim
Derdim, derdim
Derdim, derdim

Harun ustalıkla bitirdiği notaları güzel sonlandırdı ve karşısında mutluluk gözyaşları döken kadına baktı. Gitarını dikkayle masaya bıraktı ve kolları açtı. Zümrüt dikkatle bardağını masaya bırakıp onun kollarına arasına girdi. Dizine oturdu. Sıkı sıkı boynuna sarıldı ve bir kez daha şükretti..

Fakat ikisi de bu mutlu andan dolayı üzerlerinde gezinen lazerlerden bihaberdi.

***

Selamlar!

Nasıl buldunuz bölümü?

Şarkı tamamen Harun ve Zümrüt değil mi?

Gelecek bölümde görüşmek üzere.

Sizleri çok seviyorum..

❤️

Continue Reading

You'll Also Like

539K 33.9K 46
"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta donup kalmıştı. Kızı kendisine yıllar sonra...
31.6K 1.1K 19
Harry Potter sevenler buraya ! Kimi zaman komik, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman beyin fırtınası yaratmanızın gerekeceği bir kitap. Harry Potter hakkı...
75.8K 5.8K 50
"Bak Arat... İyisin, hoşsun, şu dünyadaki herkesi alabilecek geniş bir kalbin var ama bu dünya o dünya değil kardeşim. Anlıyor musun? Kimsenin kimsey...
1.4M 55.5K 33
"Bana bakıcılık yapmaktan vazgeç ben senin bakıcılık yaptığın çocuk değil karınım " dediğimde sinirle , bakışları tekrar beni bulmuştu. Yüzünde memnu...