AĞLAMA, BİR TÜRKÜ SÖYLE

By NeslihanSariova

37.9K 2.4K 3.9K

"Her şehidin ardından bir türkü söylenirmiş" diye fısıldadı zorlukla. Gözlerimden akan yaşları sildi. Son de... More

duyuru!
Tanıtım.
inmeyecek ulan bu bayrak!
1. Bölüm -ilk gün
2. Bölüm -albay baba
3. Bölüm-İlk bilinmezlik
4. Bölüm -teröristin kızı
5. Bölüm -operasyon
6. Bölüm -özlemişim
7. Bölüm -çok yazık
8. Bölüm -sen beni anla
soru-cevap
9. Bölüm -savaş ilanı
10.bölüm-iç saldırı
11. bölüm - "anne"
12. bölüm-gerçekler can yakar
13. Bölüm -kazançlı yenilgi
14. bölüm- Canlı Bomba
15. Bölüm- Acıya bağışıklık
16. Bölüm-Yeni yıl
17. bölüm- Kapanmayan yara
18. Bölüm- Kaybetme Korkusu
19. Bölüm- Ayrılık
20. bölüm- Yeniden
22. bölüm- Çıkmaz Sokak
23. bölüm- Tercih
24. Bölüm- Feda
25. Bölüm- Plan
26. Bölüm- Kuşku
27. Bölüm- Veda

21. Bölüm- Dolan boşluk

876 66 213
By NeslihanSariova


Selamm beyaz kalplerimm!

Yeni bölümle karşınızdayım. Başlamadan bir yıldıza dokunur musunuzz, yorumlarınızı da bekliyor olacağımm.

Bölüm sınırı: 25 oy, 50 yorum.

İyi okumalar!"

-----------------------------------------------------------

Evin boş olduğuna kanaat getirerek tekrar cama yöneldim ve yavaşça ayaklarımı aşağıya sarkıttım. Ayaklarım korkuluklara değince bir elimi serbest bıraktım ama dengemi koruyamadım. Camın koluna tutunan ellerim kaydı ve boşluğa düştüm. Yere çakılmayı beklesem de öyle olmadı. Belimde ve dizlerimin altında hissettiğim kollarla gözlerimi, o kolların sahibine çevirdim.

Adamın yüzünde benim gibi çamurlar vardı ve yalnızca dudaklarıyla gözleri görünüyordu. Kokusu...

Barut kokuyordu.

Kokusunu hissetmemle gözlerimi yumdum birkaç saniye. Gözlerimi açtığımda bakışlarımız kesişti ve içimi dolduran tanınmışlık hissiyle burnumun direği sızladı. Anın verdiği etkiyle konuşamadım ama o, benim yerime dudaklarını araladı.

"Üsteğmenim?"

O'ydu.

Ateş'ti.

Anın şaşkınlığıyla cevap veremedim. Bunun yerine boynuna dolanmış olan kollarımı gevşettim ve beni tutan kollarından kurtuldum. Ayaklarım yere değince bu yüzleşmeye hazır olmadığımı hissettim ve içimden bir an için arkamı dönüp koşarak uzaklaşmak geldi. Ama yapmadım. Ona hiçbir açıklama yapmadan çekip giden bendim, şimdi buna rağmen ona bir kez daha sırtımı dönemezdim.

Kahvelerini gözlerime dikti ve dudaklarını araladı. "Asena" sanki burada olduğumdan emin olmak ister gibi söylemişti adımı, inanamaz gibi söylemişti.

Kendimi zorladım ve nihayet bende dudaklarımı araladım. "Senin burada ne işin var?"

Tek kaşı havalandı. "Gerçekten ilk söyleyeceğin şey bu mu olacak?" Cevap vermedim. "Asena" duraksadı. "Buradasın..."

Ve, sende buradasın sevgilim. Buradasın...

Yine ve yine cevap yok. Gözlerim hızla onu taradı. Yüzünün her bir yanı çamurlarla kaplıydı ama buna rağmen çok güzeldi. O hep çok güzeldi.

Telsizden yüzbaşının sesi duyuldu. "Üsteğmen Ateş, neredesin?" Yüzbaşının sesi sinirli geliyordu, büyük ihtimalle telsizimi unuttuğum ve bana ulaşamadığı içindi.

"Geliyoruz komutanım"

Yüzbaşının sorgulayıcı sesini duydum. "Geliyoruz derken?"

Ateş, gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadı. "Üsteğmen Asena'da benimle"

-----------------------------------------------------------

"Bu nasıl bir sorumsuzluk?!" Avazı çıktığı kadar bağıran yüzbaşıya umursamaz bakışlarımı gönderdim. Şu an Saldırım timi de Bordo timi de yanımızdaydı ve o yüzbaşı bozuntusu beni herkesin içinde azarlıyordu. "Telsizi bırakmak ne demek, asker?"

Savunmam ise her zamanki gibi harikaydı. "Unuttum dedim ya"

Sinirle güldü. "Unutmuşmuş!" Bağıra bağıra devam etti. "Sen artık iyi bir cezayı hakettin!"

Yüzümü buruşturdum. "Komutanım, lütfen bağırmayın" dedim, onun aksine yumuşak bir sesle. "Sağır değilim, sizi duyabiliyorum maalesef ve istediğiniz cezayı verebilirsiniz. Yeter ki sessiz olun, başım ağrıyor"

Benimkilerin hepsi gülerken Bordo timi gülmemek için zor duruyordu. Timdekileri görünce selam bile verememiştim çünkü yüzbaşı bağırmaya başlamıştı durup dururken.

"Asker" dedi yüzbaşı, dişlerinin arasından.

"Emredin komutanım" bana öylece bakmaya devam edince konuşmaya devam ettim. "Komutanım, pek iyi görünmüyorsunuz. Arzu ederseniz bir an önce dönelim ve-"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?!" Diye kükremesiyle, Ateş'in karışmamak için dudaklarını ısırdığını farkettim. Yüzbaşının bana bağırması hoşuna gitmiyordu.

"Tövbe haşa, ne haddime komutanım?" Dedim, gözlerimi hafifçe açarak.

Yüzbaşı, işaret parmağını salladı bana doğru. "Seninle askeriyede görüşeceğiz"

Yine azar manyağı yapacaktı beni, bir bu eksikti.

Ateş, bir adım öne çıktı ve yüzbaşının karşısına geçti. "Yüzbaşım, albay bir süre sizinle birlikte kalmamızı emretti"

Benim bundan neden haberim yoktu? Yüzbaşının da haberi olmadığını düşündüm ama o başını hafifçe sallayarak onayladı. "Haberim var üsteğmen" yüzbaşı omzunun üzerinden Bordo timine döndü. "Gidelim"

Efsun, yüzbaşının araca binmesini fırsat bilerek hızla bana doğru atıldı ve sımsıkı sarıldı. Aynı şekilde karşılık verdim sarılışına. "Çok özledim seni" demesiyle beline sarılı olan kollarımı sıkılaştırdım.

Ateş'in gözleri Efsun'un üzerinde oyalandı. "Teğmen?" Efsun benden ayrıldı ve sorarcasına Ateş'e bakmaya başladı. "Siz iletişimi hiç kesmemişsiniz anladığım kadarıyla?"

Efsun, bir elini saçlarına attı ve gergince karıştırdı. Ateş, devam etti. "Halbuki sana en az yüz kere sordum, üsteğmenin nerede olduğunu bilip bilmediğini sordum."

"Komutanım, vallahi söyleyecektim" Efsun, birden bana döndü ve eliyle beni işaret etti. "Ama bu lanet kadın, size söylememem konusunda beni tembihledi. Bütün suç onun"

Ateş'in gözleri bana dönünce suçlu olduğumu bilerek gözlerimi kaçırdım, aynı zamanda Efsun'a söylenmeyi de ihmal etmiyordum. "Senin ben varya..."

Timdekilerin gülüşünü duydum. Yankı, birkaç büyük adımla tam karşıma geçti. "Komutanım" dedi, neşeli bir sesle. "Çok özlediniz beni, değil mi?"

"Çook" dedim alayla ama aslında doğruydu, özlemiştim. Çok özlemiştim.

"Bende öyle düşünmüştüm" diyerek bana sarıldı. Bu beklenmedik sarılışı beni afallatsa da bir süre sonra sarılışına karşılık verdim.

Onlar bana kızgın değillerdi çünkü en başından beri biliyorlardı neden gittiğimi. Hatta ben Ateş'i bir hastanenin önünde bırakırken bile bizi izliyorlardı. Zorunda kaldığımı bildikleri için beni anlıyorlardı.

Acaba Ateş'te beni anlar mıydı?

Sırasıyla diğeriyle de sarılmaya başladık. Gökçe ve Ceylan aynı anda bana doğru yaklaştı, onları çok özlemiştim.

Sarılmamız bitince gözlerim Ceylan'ın omuzlarında kestirdiği saçlarına kaydı. "Yakışmış" dedim, çenemle saçlarını işaret ederek. Bunu söylediğim esnada yüzüne hüzün ulaştı ama gizlemek ister gibi gülümsedi. Ona bunu mutlaka bir ara soracaktım.

Bora gülümseyerek yanıma geldi, Efsun'la görüntülü konuşurken birkaç kez onu görmüştüm ve konuşmuştum da. "Özlemekten geberdik be komutanım" demesiyle ben öne atıldım ve kollarımı boynuna doladım. Geri çekilince dostça omzuna vurdum iki kez.

Yamaç ve Yağız'la da selamlaşınca Ateş'in öylece bizi izlediğini gördüm. Bir kenarda durmuş beni izliyordu. Elinde ne zaman yaktığını bilmediğim bir sigara duruyordu. Yanına doğru gidecekken yüzbaşının bana seslenmesiyle duraksadım. "Üsteğmen!" Diye bağırıyordu. Arabanın camından başını uzatmıştı ve huysuzluğu ortadaydı. "Daha ne kadar bekleyeceğiz? Derhal buraya gel!"

Sinirle dudaklarımı dişledim ve "emredersiniz komutanım!" Demek zorunda kaldım. Bunlar olurken Ateş de dahil olmak üzere timdekiler beni izliyordu ve üzerimdeki baskıyı anbean seyrediyorlardı.

Efsun, öne doğru atıldı. "Sen bizim araçla gel"

Başımla yüzbaşını işaret ettim. "İzin vermez ki"

Ateş, elindeki sigarayı yere attı ve gözlerini kısarak yüzbaşına baktı. "Üsteğmen Asena, bizim aracımızla gelecek" bunu beklemediğim için şaşırmıştım. Ateş kısa bir an şaşkın yüzüme baktı ve sonrasında başıyla küçük bir işaret vererek beni araca davet etti. Ben şaşkınken diğerleri sevinmişti, itiraz etmedim ve onlarla birlikte araca bindim.

Cam tarafına doğru kaydım, yanıma Efsun oturdu. Ateş ise her zamanki gibi karşı koltuğumdaydı. Arabayı Bora kullanıyordu, diğerleri de oturunca harekete geçtik.

Ateş, yine ve yine beni izliyordu. Normalde bunun hoşuma gitmesi gerekiyordu belki ama bu beni sadece rahatsız ediyordu. Her zamanki gibi bakmıyordu bana. Soğuktu.

Yol boyunca ondan gözlerimi kaçırdım ve timdekilerin sohbetine katılmaya çalıştım. Uzun zamandır kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Ait olduğum yerdeydim.

-----------------------------------------------------------

"Kızlar, siz benimle kalacaksınız" dedim, askeriyeye girince. Erkeklere döndüm, "Siz de Emrah'ın odasında"

"Emrah nerede bu arada?" Diye sordu, Yağız.

"Yüzbaşı yanına çağırmıştı" dedim.

O sırada koridorda bize doğru gelen Emrah'ı gördüm. Durduk ve yanımıza ulaşmasını bekledik.

"Asena" dedi hemen. "Yüzbaşı, seni çağırıyor"

Suratından anladığım kadarıyla yüzbaşı içimden geçecekti. Timdekilere döndüm. "Siz odalara geçin, ben azarımı yiyip geleceğim"

Onlara sırtımı dönmeden önce gördüğüm şey Ateş'in kaşlarının çatılmasıydı.

Koridorda ilerlerken yüzbaşının odasına ulaşınca adımlarımı durdurdum ve kapıyı çaldım. "Gir!" Komutuyla kapıyı araladım.

İçeri girince esas duruşa geçtim. "Emredin komuta-" içeride gördüğüm kişiyle lafım boğazıma dizildi. Albay buradaydı.

Ve maalesef ki pek hoş bakmıyordu.

"Ben sizi yalnız bırakayım" diyen yüzbaşı kapıya doğru ilerledi. Yanımdan geçerken pis pis sırıtmayı ihmal etmedi. Kapının kapandığını belli eden sesi duymamla bakışlarımı albaya çevirdim.

"Kızım, sen akıllanmayacak mısın?" Diye başladı konuşmasına. Cevap vermedim.

"Yine ortalığı birbirine katmışsın!" Cevap vermedim.

"İki gün de bir telefon geliyor ve her açışımda aynı şey. Üsteğmen Asena bir olaya karıştı, üsteğmen Asena içtimadan kaçtı, üsteğmen Asena kantinciye sövdü!" Sinirli bakışları karşısında bakışlarımı yere indirdim. Evde olsak halının desenlerini falan sayardım, sonuçta azar yerken halı desenleri incelemek adettendi ama burada halı da yoktu.

"Buraya gel" Babamın kızgın sesini duyunca başımı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. "Buraya gel!" Dedi, bir kez daha.

Yavaş adımlarla yanına doğru ilerledim, tam karşısına geçince çatık kaşları altından bakmaya başladı bana. "Bana sarılmanı emrediyorum" demesiyle dudaklarım titredi. Hayır, ağlayamazdım. "Asker" sesi mi titriyordu? "Derhal sarıl bana"

Dudaklarım büzüldü, burnumun direği sızladı ve boğazımın yandığını hissettim. Başımı yavaşça iki yana salladım. "Emre karşı mı geliyorsun, asker?"

Burnumu çektim. "Sarılmayacağım"

Başını omzuna doğru yatırdı. "Çok özledim ama ben seni" bir elini yanağıma yerleştirdi. Gözümden bir yaş süzüldü. Baş parmağıyla sildi gözümden akan yaşı.

"Ben özlemedim ama" dedim fakat bunu reddeder gibi gözümden yaşlar süzülmeye devam etti.

Yüzüme bir yaş daha aktı ama bu bana değil, albaya aitti. "Ama ben çok özledim" diye diretti.

Ağlıyordu.

Ağlıyordum.

Gözyaşlarımın arasından konuştum. "Senin yüzünden ayrı kaldık! Hepsi senin yüzünden!"

"Evet" dedi başını sallayarak. "Hepsi benim yüzümden. "

"Hepsi senin yüzünden" dedim bir kez daha.

"Evet" dedi yine.

Dudaklarım titrerken kısık bir sesle mırıldandım. "Baba..." Kirpikleri bile titredi. "Sarılalım mı?" Gözümden akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırmıştı ama buna rağmen babamın gözünden akan diğer bir yaşı görmüştüm. Cevap vermedi ve beni başımdan tutarak kendisine doğru çekti. Başım omzuna doğru düşünce sesli sesli ağlamaya başladım. Bir eli durmadan saçlarımı okşuyor, arada küçük öpücükler bırakıyordu.

"Özür dilerim, babacığım" dedi, saçlarımı okşamaya devam ederken.
Ağlamaya devam ettim.

İçimdeki o küçük kız çocuğunun biraz olsun rahatladığını hissettim. O küçük kız çocuğu, bize gülümsedi.

-----------------------------------------------------------

Bıkkın bir nefes verirken önümdeki kargaşayı izliyordum.

Kızlarla odamızda otururken birden kapımız açılmıştı ve içeri Yankı girmişti. Bize, donunu aradığını söylemişti. Bizden bir cevap alamayınca askeriyeyi ayağa kaldırmıştı. Ve şu an odamda Saldırım ve Bordo timi karşı karşıyaydı.

"Sen aldın, değil mi?" Dedi Yankı hiddetle.

"Lan oğlum, ben senin donunu niye alayım?!" Diye bağırdı Sefa.

"Bana bu senaryo bir yerden tanıdık geliyor" dedi Yamaç sırıtarak.

"Bana da " diyen Bora gülmeye başladı.

"Çıkın lan dışarı" dedim birden. "Don mu arıyorsunuz başka birşey mi yapıyorsunuz bilmem, kendi odanızda yapın ne yapacaksanız!"

"Komutanım, siz bu işe karışmayın lütfen" dedi Yankı. "Bu önemli bir konu"

"Ne donmuş anasını satayım ya" diye söylendi Yağız. Uykulu bakıyordu çünkü Yankı'nın"donum nerede, sen mi aldın!" Diye bağırmasıyla uyanmak zorunda kalmıştı.

"Ondan önemsiz bir şeymiş gibi bahsedemezsin" dedi Yankı, hızla.

"Lan oğlum" diye araya girdi Emrah. "Madem donunu bu kadar çok seviyorsun, niye sahip çıkmıyorsun? Donun götünden başka heryerde!"

Yankı bunu zerre kadar umursamadı. "Bunu kim yaptıysa hesap verecek!"

"Bu adam deli mi?" Diye sordu Özge, Yankı'yı göstererek. Bordo timi şaşkınlıkla izliyordu olanları çünkü Yankı'yı tanımıyorlardı.

Yankı tam Özge'ye cevap verecekken kapı sertçe açıldı ve içeri Yüzbaşıyla Ateş girdi. "Ne oluyor burada?" Diye sordu Yüzbaşı, sert bir sesle.

"Don arıyoruz" dedi Bora, Efsun koluna vurdu hafifçe.

"Ne?" Dedi yüzbaşı anlamazca.

Yağız gülerek Yankı'yı işaret etti. "Teğmen Yankı'nın donu kaybolmuşta komutanım, onu arıyorduk"

Yüzbaşının gözleri şaşkınlıkla büyürken Ateş sıkıntıyla başını sola çevirdi, göz göze gelince hemen gözlerimi kaçırdım.

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" Diye sordu Yüzbaşı sinirle. "Uyumanız gereken saatte bütün askeriyeyi ayağa kaldırdınız ve bunun sebebi sadece bir don mu?!"

Yankı hemen yanımda olduğu için kısık sesli mırıltısını yalnızca ben duydum. "O yalnızca bir don değil..."

Kendimi tutamadan gülünce diğerlerinin bakışları bana döndü. "Komik birşey mi var, üsteğmen?" Diye sordu Yüzbaşı, tek kaşını kaldırarak.

"Hayır komutanım" dedim hızla eski halime dönerken.

"Yankı" diyerek ilk defa araya girdi Ateş. "Donun bende" Gözlerim kocaman açıldı.

"Ne!" Diye bağırdık hep bir ağızdan. Yüzbaşı bile kaşlarını çatarak Ateş'e dönmüştü.

"Ne?" Diye tekrarladı Yankı. "Komutanım, siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" Öfkeyle devam etti. "Benim donumun sizde ne işi var?"

"Lan bir durun" dedi Ateş hızla kendini açıklamaya çalışarak. "Çantalarımız aynı, yanlışlıkla oraya koymuşşun demek ki. Çantamda farkedince hemen getirdim" belinin arkasına gizlediği elini havaya kaldırdı.

Hep birlikte kocaman bir kahkaha attık. Yüzbaşı da bize eşlik etti. Ateş'in elinde kalpli bir don vardı! Yankı bu don için ortalığı birbirine katmıştı.

Yankı hızla Ateş'in elindeki donu aldı ve arkasına sakladı. "Komutanım, böyle ortalık yerde gösterilir mi?" Diye söylenmeyi ihmal etmedi.

"Ortalık yerde 'donum nerede' diye bağırılır ama, değil mi Yankı'cığım" diyerek iğneledim onu.

"Artık odamızdan çıkabilir misiniz?" Diye sordu Gökçe gülüşü durunca.

Efsun ve Ceylan onaylarcasına başını salladı.

Bir süre sonra sığırları odamızdan kovunca nihayet kızlarla yalnız kaldık.

Odada bir tek benim yatağım vardı, bu yüzden yere yer yatağı yapmıştık. Gökçe, Ceylan ve Efsun yere serdiğimiz yatağa yattılar ve üzerlerini örttüler. Işığı kapattıktan sonra yatağıma ilerlemek yerine kızların yanına uzandım. Yanımdaki Efsun'u itekledim. "Kay kız" dedim, neşeli bir sesle.

"Komutanım?" Diye şaşkınca konuştu Gökçe. "Bizimle mi yatacaksınız?"

"Evet" dedim ve başımı sola doğru çevirerek onlara baktım. Karanlık olduğundan gözleri parlıyordu. "Gideyim mi?"

"Hayır tabii ki" diyen Ceylan kolunu uzatarak üstüme attı, diğerleri de bunu yapınca söylenmeyi ihmal etmedim. "Çullanmayın üstüme" bunu umursamadılar ve kollarını bir an olsun çekmediler üstümden.

Onları susturmak çok zordu, gece boyunca konuşmalarını dinledim. Yine de bundan şikayetçi değildim, onları özleyerek uykuya daldığım her geceye inat konuşmalarına eşlik ettim.

-----------------------------------------------------------

"Gerizekalı!" Diye söylenerek yürümeye devam ettim. "Şerefsiz köpek!"

Hava daha yeni yeni aydınlanmıştı, bugün de içtima yoktu ve herkes uyuyordu. Ben ise sabahın köründe uyanmak zorunda kalmıştım çünkü yüzbaşı beni uyandırıp silahlarını temizletmişti.

Sorun sadece bu değildi, ben işimi yaparken bir an olsun susmamış ve sinirlerimi bozmuştu.

Ona söylene söylene yürürken bahçeye çıktım ve kendimi bir ağacın altına bıraktım. Cebimden çıkardığım sigarayı yaktım ve dudaklarıma götürdüm. "Suratına geçireceksin yumruğu işte, ne diye duruyorum ki?!"

"Sabah sabah ne bu sinir, üsteğmen?" Diyen sesi duyunca kısa bir an irkildim. Ateş'ti. Yanıma geldi ve oturarak sırtını ağaca yasladı. Yüzüme bir an olsun bakmadı, benim gibi bir sigara çıkardı cebinden. Yakmasına müsaade etmeden cebimden kendi çakmağımı çıkardım ve dudaklarının arasındaki sigaraya yaklaştırdım. Bakışları bana kaydı, sigarasını yakarak geri çekildim.

"O komutan bozuntusuna sövüyordum" dedim, dürüst olarak.

"Ovv" dedi, kaşlarını kaldırarak. "Komutanına sövüyordun demek. Bana da sövüyor muydun böyle?"

Gülümsedim "Eh, yüzüne bir yumruk indirmek istediğim zamanlar oldu"

Gülümsemekle yetindi. "Sabah sabah neden ayaktasın?" Diye sordum.

"Uyku tutmadı" dedi, kısaca. Bana döndü "Sen niye ayaktasın?"

"Uyku tutmadı diye artistik yapmak isterdim " dememle bir kez daha gülümsedi. "Ama yüzbaşı uyandırdı, silahlarını temizletti"

Kısa süreli sessizliğini bozarak elimdeki sigaraya ters bir bakış attı. "Sabahın köründe ne diye içiyorsun şu zıkkımı?"

Aynı şekilde baktım elindeki sigaraya. "Sen neden içiyorsan ondan içiyorum"

Bakışları bana döndü. "Ben sana yaktım bu sabah, son dört yılda olduğu gibi"

Burukça gülümsedim. "Ben de sana yaktım Ateş, son dört yılda olduğu gibi"

Bakışmamızı bölen o oldu. Bakışlarını önüne çevirdi ve ayağa kalktı. Sigarasını yere attı ve botunun tabanıyla ezdi. "Kalk, kahvaltı yapalım"

"Ben aç değilim " dedim, sigarayı dudaklarıma götürürken. Oflayarak eğildi ve sigaramı elimden çekerek yere attı.

"Rüyanda yemek mi yedin üsteğmen?" Diye sordu bıkkınlıkla. "Kalk hadi"

Daha fazla itiraz etmeden ayağa kalktım. "Birlikte mi yiyeceğiz?" Diye sordum çekinerek.

Kısık bakışlarıyla bana döndü. "Evet"

Adımlarımı yemekhaneye çevirince arkamdan seslendi. "Nereye?"

"Yemekhaneye inmeyecek miyiz?"

"Hayır" dedi. "Askeriyeden çıkalım, dışarıda yeriz"

Onunla dışarıda yemek mi yiyecektik? Bu sebepsiz yere heyecanlanmama neden oldu. "Şey" diye mırıldanarak durdurdum onu. "Ben hazırlanıp geleyim o zaman"

"Hazırlanmak mı?" Diye sorarak üniformama baktı. "Hazırsın zaten"

"Böyle mi geleyim?" Diye karşılık verdim. "Güzelce giyinip geleceğim, bekle"

Arkamı döndüğüm esnada kolumdan tutarak durdurdu beni. "Üsteğmen" dedi, yumuşacık bir sesle. "Sen benim bu hayatta gördüğüm ve görebileceğim en güzel kadınsın." Utanarak kaçırdım gözlerimi. "Senin makyajın, beline dek dalga dalga dökülen saçların. Senin elbisen, üzerindeki sana her seferinde bir kez daha aşık olmamı sağlayan üniforman. Senin parfümün, tenine kadar işleyen o barut kokusu. Senin güzelliğin, bakmalara doyamadığım gözlerin" hayranlıkla gülümsedi. "Herhangi birşey yapmana gerek yok, sen böyle çok güzelsin..."

Kalbimi tekleten sözleri karşısında verecek bir cevap bulamadım. Yüzüme bakarak iç çekti ve arkasını döndü. "Hadi"

Onu takip eden adımlarım durmasıyla durdu. Askeriye araçlarından birinin kapısını açtı ve geçmem için bekledi. Ben binince kapımı kapattı ve arabanın etrafında dolanarak şoför koltuğuna geçti.

Arabayı çalıştırırken bana yandan bir bakış attı ve önüne dönerken hafifçe gülümsedi. "Sağ koltuk prensesi seni"

Bir süre sonra ikimizde tamamen sessizliğe gömülmüştük. Bunu bozmak istercesine telefonumu çıkardım cebimden ve bir şarkı açtım. Şarkının sözlerini duyunca bakışları kısa bir süreliğine bana kaydı, ardından tebessüm ederek önüne döndü.

"Öyle de güzeldi gözleri
Bıraksam içine bi' kendimi
Tutuştur içine çek beni
Yavaş yavaş ..."

Onun bana söylediği şarkıydı. Üzerinden tam dört yıl geçmişti ama anın büyüsü içime öyle bir işlemişti ki zihnime kazınıp kalmıştı.

"Öyle de güzeldi gözleri
Bıraksam içine bi' kendimi
Tutuştur içine çek beni
Yavaş yavaş ..."

Yol boyunca onu izledim, bunun farkındaydı ve bana kalırsa hoşuna da gitmişti.

Ona aşık olduğumu, izlemekten sıkılmadığımda ve bakmalara doyamadığımda bir kez daha itiraf ettim kendime.

Ben ona aşıktım.

-----------------------------------------------------------

Önümdeki patatesler bitince Ateş'in önündeki patateslere uzandım. Ben hayvan gibi yemek yerken Ateş beni gülümseyerek izliyordu.

Ah, o vazgeçilmez hamburger patates ikilisi...

"Ateş" dedim, dolu ağzımla.

"Hı?" dedi, bir elini çenesine yaslamış beni izlerken.

"Ben sana mayonez vereyim, sende bana ketçap ver, olur mu?" Diye sormamla küçük bir kahkaha attı. Başını olur anlamında sallarken önüme ketçap paketini bıraktı. Gülümseyerek mayonezimi onun önüne bıraktım.

"Seni ilk defa bu kadar obur görüyorum" dedi, gülümseyerek.

"Ben yemek yemeyi çok severim aslında" dedim, ağzımı yutunca. "Sadece formumu korumam gerekiyor"

Hafifçe çatıldı kaşları. "Sen de o, zayıf olacağım diye kendini manyak eden kadınlardan mısın?" Diye sordu. Yargılamak için değil de merak ettiği için sormuş gibiydi.

"Hayır" dedim hızla. "Kilo kompleksim yok. Zayıf olmak istiyorum demedim, formumu korumam gerek dedim. Her zaman formda ve dinç olmam lazım"

Patateslerimi de bitirince kolamı dudaklarıma götürdüm. Telefonum çaldı. Ateş'in soran gözlerini görünce aramayı yanıtladım ve hoparlöre aldım."Efendim baba?" Dedim, neşeli olduğumu belli eden bir sesle.

"Neredesin kızım?"

Bakışlarım Ateş'e kaydı. "Buradayım baba" dedim gergince.

"Orası neresi, kızım?"

Ben nasıl diyeyim, aşık olduğum adamla ilk yemeğimizi yiyoruz baba, diye?

"Yemek yemeye çıktım baba" dedim. Yalan değildi sonuçta.

"Afiyet olsun kızım" dedi. Sesinde bir iğneleme mi vardı?

"Sağol baba" dedim kısık bir sesle.

"Tek mi yiyorsun yemeğini?" Diye sormasıyla bakışlarım Ateş'e kaydı, ne cevap vereceğimi merak ediyordu.

Verecek cevap bulamayınca lisede uyguladığım taktiği kullanmak geldi aklıma. "Alo!" Diye bağırdım. "Alo!"

Ateş, kaşlarını çattı anlamazca. "Tek mi yiyorsun yemeğini?" Diye sordu babam bir kez daha. Duymadığımı düşünerek sesini yükseltmişti.

"Alo!" Diye bağırdım bir kez daha. "Alo, baba!" Ateş ne yaptığımı anlamış gibi gülmeye başladı. Ona elimle sus işareti yaparken gülmemek için zor duruyordum. Resmen liseli ergenlere dönmüştüm... "Baba, sesin gelmiyor!" Diye son bir kez daha bağırarak telefonu kapattım.

Telefonu masaya sertçe bırakmamla Ateş'in kahkahayı basması bir oldu. Ona eşlik ettim ve birlikte gülmeye başladık. "Off" diye mırıldandım. "Ergen gibi oldum!"

"Hayır" dedi, gülüşlerinin arasından. "Çok tatlıydın"

"Tatlı olan ne, asker?" İrkilerek arkamı döndüm. Babam buradaydı. Şaşkın bakışlarımızı umursamadan yan tarafımızdaki masadan bir sandalye çekti ve masamıza oturdu. Benim yanımda, Ateş'in karşısında oturuyordu şimdi.

"Baba" dedim, şaşkınlığımı atlatınca. "Senin ne işin var burada?"

Ateş'in önündeki patatesten ağzına attı. "Yemek yemeye geldim" ağzındakileri bitirince devam etti. "Sizin ne işiniz var burada?"

"Ben de yemek yemeye geldim" dedim hızla.

"Valla bende yemek yemeye geldim" dedi Ateş, araya girerek.

Babamın bakışları Ateş'in üzerinde oyalandı. "Afiyet olsun, üsteğmen"

Ateş bütün iştahı kaçmış gibi oturuyordu. Omuzları gerginlikten dikleşmişti. "Çok sağolun, albayım"

"Yemekhane neyinize yetmedi?" Diye sordu babam. "Nereden çıktı bu dışarıda yemek?"

"Yemekhanenin yemekleri pek hoşumuza gitmedi de" diye mırıldanmamla bakışları bana döndü. "Ondan yani"

Babamın bakışları bu sefer benim üzerimde gezindi. "Senin telefonu da yaptıralım bir ara, unutturma"

"Neden?" Diye sordum.

Kaşlarını kaldırdı. "Ses gelmiyor ya kızım"

"Haa" diyerek olduğum yere sindim. "Evet, mutlaka yaptıralım"

Ateş'in de benim de ellerimiz yemeklere uzanmıyordu. "Siz doydunuz sanırım, kalkalım artık" dedi babam.

"Doyduk albayım" dedi Ateş, gülümseyerek. "Çok güzel doyduk"

"Ne güzel" dedi babam, başını sallayarak. Beni kolunun altına çekti ve Ateş'i arkamızda bırakarak ilerletmeye başladı.

"Baba, beklesene adamı " dedim, durmaya çalışarak.

"Boşver onu" dedi, kaşlarını çatarak. " Göstereceğim ben ona albayın kızını kaçırmayı"

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı."ne kaçırması baba? Yemeğe çıktık sadece"

Bakışları kırgınlıkla bana döndü. "Beni hayal kırıklığına uğrattın Asena" demesiyle gülmemek için zor durdum. "Ben bir başıma otururken sen elin adamıyla yemeğe mi çıktın gerçekten?" Çocuk gibi görünüyordu ve yanaklarına sulu birer öpücük kondurmamak için zor duruyordum. "Sizi askeriyeden çıkarken camdan gördüm. Ne hissettiğimi bir ben bir Allah bilir. Bu anı ve yaşadığım hayal kırıklığını ömrümün sonuna kadar unutamayacağım sanırım"

Ufak bir kahkaha attım. "Abartmıyor musun, albayım?"

"Kız babasıyım ben, abartırım" demesiyle başımı omzuna yasladım.

Ateş bize yetişti ve yanımızda yürümeye başladı. Babam, Ateş'e ters bir bakış attı. "Sende mi geldin?"

Ateş, göz kırpıştırarak baktı. "Evet"

Babam beni daha sahiplenici bir tavırla kolunun altında ilerletirken Ateş'e ters bakışlar atmaya devam ediyordu.

Arabalara geçtik. Babam tabii ki beni Ateş'in arabasına bindirmedi ve itirazlarımı umursamadan kendi arabasına bindirdi. Ateş, tek başına binmek zorunda kaldı.

Babamı ilk defa böyle görüyordum, içimden bir ses ikisinin bu atışmalarının devam edeceğini söylüyordu.

-----------------------------------------------------------

"212" diyerek saymaya devam ettim. "213"

Tek başımaydım, mekik çekiyordum. İçtima olmaması spor yapmayacağım anlamına gelmiyordu.

Adım sesleri duyunca oturma pozisyonuna geçtim ve omzumun üzerinden gelene baktım. Ateş'ti.

"Konuşalım mı?" Diye sordu yanıma oturunca.

"Konuşalım" durgun yüzünü görünce devam ettim. "Senin bir derdin var sanırım?"

Hiç uzatmadan konuya girdi. "Albaydan emir geldi, biz bu akşam dönüyoruz"

Duraksadım. "Daha dün geldiniz zaten"

Omuz silkti. "Emir böyle"

"Gidiyorsunuz yani?" Diye mırıldandım. Asena, ne duymak istiyorsun kızım?!

"Gidiyoruz" dedikten sonra gülümseyerek devam etti. "İyi tarafından bak, ben sadece gidiyorum. Terk etmiyorum" lafını sokmuştu ama şu an umrumda değildi.

Kendime engel olamadım ve o soruyu sordum. "Gelmemi istemeyecek misin?"

Burukça gülümsedi. "İstesem gelecek misin?"

İstesen geleceğim üsteğmenim.

Cevap vermedim.

"Sormayacak mısın peki?" Diye sordum. "Neden seni bıraktığımı?"

"Anlatmanı bekleyeceğim" bu hâli normal değildi.

"Ateş" dedim, sorgulayıcı bir ifadeyle. "Neyin var?"

Bunu beklemediği belliydi. "Birşeyim yok"

"Birşey saklıyorsun" dedim, hızla. "Hatta askeriyeye dönmemi istemiyorsun" Böyle hissediyordum. Bana bile saçma geliyordu ama böyle hissettiriyordu.

Kaşları çatıldı. "Saçmalama" dedi, sertçe. Bu bile birşeyler sakladığını ifade ediyordu çünkü Ateş benimle bu şekilde konuşmazdı. O da bunu farketmiş olmalı ki bakışlarını yumuşattı. "Senden hiçbirşey saklamıyorum. Ayrıca geri dönmen için ısrar etmiyorum çünkü buraya neden geldiğini biliyorum"

Şaşkınlıkla büyüdü gözlerim. "Ne? Nasıl?"

Şaşkın yüzümde gezindi bakışları. "Ödül töreninde, sana silah çeken o iti görmüştüm. Hedefi sendin. Ben vurulduktan bir süre sonra ne tesadüf ki sen beni bıraktın" bakışlarına kırgınlık ulaşmıştı bu esnada. "Yaralı ve kırgın olduğum için gidişine bir anlam veremedim ama kendime gelince çok düşündüm. Seni öldürmeye çalışan biri varken albayın baban olarak seni uzaklaştırmak isteyeceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Seni buraya göndermek isteyen albaydı ve sende peşinden gelmemem için bana o aptal cümleleri kurdun"

Sözlerini sindirmek oldukça zordu. Nasıl da biliyordu aslında her şeyi.

"Peki, madem bu olanları biliyorsun... O zaman bana kırgın mısın?" Bu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyordum.

"Kırgınım" dedi bir an olsun düşünmeden. "Seni anlıyorum ama hak vermiyorum çünkü düşünüyorum da... Ben senin yerinde olsam seni bırakmazdım" Biliyordum, Ateş beni bırakmazdı.

"Zorunda kaldım" dedim, hızla. Biliyordum, bu bir bahane olamazdı ama olan buydu.

"Ben zorunda kalsaydım eğer, hiç değilse sana adam gibi veda ederdim" burada haklı olabilirdi. Ateş, benim gibi kafasında oyunlar kurmazdı. Bana bir vedayı dahi çok görmezdi.

Bunların farkında olmak suçumu tekrar tekrar yüzüme çarpıyordu.

"Ben, peşimden gelmemen için yaptım" gözlerinin içine baktım. "Özür dilerim"

"Özür dilersin" dedi, başını sallayarak. "Benim sensiz geçen günlerimin hesabını kim verecek peki?"

Anlaşıldı. İçinde tuttuğu ne varsa şimdi dökecekti.

"Ben var ya ben" dedi hiddetle. "Her yerde seni aradım. Gözlerim her yerde seni aradı." Bana doğru bir adım attı. "İçtimalarda benimle inatlaşacak birini aradı gözlerim. Hiçbir dediğimi yapmayıp huysuzluk çıkaran birini aradı gözlerim. Askeriyenin koridorlarında küfür ede ede dolaşan birini aradı gözlerim." Duraksadı. "Kalbime dokunan kadını aradı gözlerim" bir adım daha attı bana doğru. "Ama o kadın, beni bırakıp gitti"

"O kadın, kalbini sende bırakarak gitti" dedim, ona doğru bir adım atarak. "Sensiz yarım kaldı, nefes alamadı."

"Ne önemi var, Asena?" Diye sordu kısık bir sesle. "Geri gelecek mi giden onca zaman?"

Elini tuttum. "Belki geri gelmeyecek" dedim, başımı sallayarak. "Ama telafi edebiliriz." Bunu onun için deneyebilirdim. "Giden zamanı çok daha güzel anılarla doldurabiliriz"

Elini elimden kurtardı. "Yapamayız" kağıt kesiği gibi bir acı hissettim kalbimde. Beni reddetmişti.

O an, onu defalarca reddedip kırdığım geldi aklıma. O da böyle mi hissetmişti?

"Ben gidiyorum şimdi, sen ise buradasın" halbuki gel dese gidecektim. "Giden zamanı dolduramayız"

"Bunu birlikte aşabiliriz" dedim hızla. "Zaten eninde sonunda döneceğim askeriyeye"

"Sorun sadece bu mu sanıyorsun?" Demesiyle kaşlarım çatıldı.

"Sorun ne, Ateş?" Gözlerinin içine baktım. "Benden kaçmana neden olan o aptal sorun ne?"

"Sorun, gidenin yerinin çoktan dolması!" Diye bağırdı birden. "Çünkü gidenin yeri çoktan doldu"

"Ne?" Diye sordum anlamazca. Anlamamıştım.

Sakinleşmek için bir süre bekledi. Birkaç saniye yüzümü izledikten sonra bana sırtını döndü. Gidiyordu.

"Gitme" çıktı dudaklarımın arasından. Durmadı, yürümeye devam etti. Gururumu ayaklar altına alarak devam ettim. "Gel desen gelirim, Ateş"

İşte bunu duyunca durdu. Bana tamamen dönmedi ama omzunun üzerinden başını çevirdi. Derin bir nefes verirken kısık sesle mırıldandı. "Gelme, Asena..."

Ağzından çıkan o iki kelime dudaklarımı mühürlenmişti. Yüzümdeki ifadeyi izlemeye dayanamamış olacak ki yeniden ilerlemeye başladı.

Ben, onun tarafından reddedildim.

-----------------------------------------------------------

Kırılmıştım.

Peki buna hakkım var mıydı? Onu bırakıp gitmeme rağmen?

Sigaramdan bir duman daha çektim ciğerlerime. Gitmişlerdi.

"Gebereceksin içe içe!" Diyen sesini duydum babamın. Bir süredir burada olduğunu ve beni izlediğini biliyordum.

Yanıma oturdu. "Gittiler baba" dedim, sigaranın dumanını üflerken. "Yine"

Beni izledi. Cevap vermemesi fırsat bilerek devam ettim. "Yine tek kaldım burada." Bir nefes daha. "Yine çok özleyeceğim"

"Ben de gidiyorum birazdan" demesiyle hızla ayağa kalktım.

"Ne?!" Diye bağırdım sinirle. "Sende mi gidiyorsun?"

"Kızım, bi' dur" dedi ama konuşmasına müsaade etmedim.

"Sende mi gidiyorsun?" Diye sordum bir kez daha. "Ateş'te gitti zaten" dudaklarım titredi. "Ateş, gitti baba..."

"Kızım, bi' dinle"

"Gittiler baba..."

"Asena!" Dedi, sesini yükselterek. "Benimle gelebilirsin" doğru duyup duymadığımı anlamaya çalışırken devam etti. "Hazırlan"

Eşyalarımı nasıl toparladığımı bile bilmiyordum. Timdekilerle vedalaşmak bile istememiştim, sadece Emrah'a hazırlanmasını söylemiştim.

Geri dönüyordum.

-----------------------------------------------------------

Elimdeki valizimle öylece askeriyeye bakıyordum. Babam ve Emrah içeri girmişti, ben geriden geleceğimi söylemiştim.

4 yıl geçmişti.

Gözlerim az ilerideki ağacın altına kaydı. Orada, kızlara annemin bir terörist olduğunu söylemiştim.

İçtima alanına kaydı gözlerim uzakta olsa da, orada Ateş'le yarışıyor, ona laf yetiştiriyordum. Gülümsedim.

Askeriyenin camlarını hızla tarayan gözlerim kızlarla kaldığım odada durdu. Orada, Ateş bana aşık olduğunu söylemişti. Devamını düşünmezsek benim için unutulmayacak kadar özel bir andı.

Çok özlemiştim. Çok çok özlemiştim.

Kulağıma ilişen sesle daldığım düşüncelerden hızla kurtuldum. Hava karanlıktı, bahçede kimse yoktu ama ileriden kısık bir ses gelmişti. Birileri vardı.

Elim, belimdeki silahı kavradı. Elimdeki silahla ses çıkartmamaya özen göstererek yavaşça ilerledim.

Sesin geldiği yere ulaştığımda gördüğüm şeyle elimdeki silahın düşmemesi için direndim. Ayaklarım olduğum yere çivilendi ve gözlerim hızla doldu.

Ateş'ti. Ama tek değildi.

Karşısında bir kadın vardı. Kadının yüzünü görmüyordum, arkası dönüktü. Benim gibi siyah ve uzun saçları vardı.

Beni hayal kırıklığına uğratan şey ise başkaydı.

Ateş, kadını öpüyordu.

Elim yaşadığım hayal kırıklığıyla ağzıma giderken gözümden bir yaş süzüldü.

Kulağımda Ateş'in sözleri çınladı. "Çünkü gidenin yeri çoktan doldu"

Kabullenmek zordu ama görmüştüm. Benim yerim çoktan dolmuştu.

-----------------------------------------------------------

BÖLÜM SONU.

Bölüm yine mükemmel bir yerde bitti, değil mi? Jsjsjsjj

🤍 Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın canlarımmm. Unutmayın, bölümün ne zaman geleceğini siz belirliyorsunuz.

Seviyorum sizii🤍

Aynı kelimelerin herbir hecesinde, birbirinden farklı duyguları, aynı anda ve hep birlikte hissedebilmek dileğiyle...

Yazar olmak için çabalayan acemi yazarınız.

Continue Reading

You'll Also Like

DERİN By İrem ÜZPEK

Mystery / Thriller

12.1K 598 52
******* "Siz hiç bu hayatta en güvendiğiniz insan tarafından öylece sokağa atıldınız mı? Hayır hayır, bu öyle ortada bırakılmak gibi bir şey değil. H...
BOZKURT By maisie_ruby

General Fiction

499K 38.4K 34
Her başlangıç vedaya atılan ilk adımdır. Gülçin Erva ve Ali Timur'un hayatı ve hikayeleri gibi. BOZKURT İSİMLİ BÖLÜM BAŞLIĞINI OKUYUN! KİTAP HEM KOMİ...
2.3K 685 200
Kur'ân-ı Kerîm / Meâl / Tefsîr Okuyoruz📚 devamıdır. Kapak Tasarımı : @Fatel16_13 kardeşimize aittir
10.8K 1.9K 80
"Sanat eserinin de bir araç olduğunu mu söylüyorsunuz?" "Bir kimse, 'İnsan nedir?' diye sorduğunda, kendisiyle muhatap olur. İnsanın mâcerası cennett...