AŞKIN DIŞAVURUMU

Door authormishel

472K 34K 20.2K

KURTALAN MAHALLESİ SERİSİ - 1 İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlang... Meer

2' BİR SOKAK LAMBASININ ALTINDA
3' YOKUŞ AŞAĞI, GÖZ GÖZE
4' BİRBİRİNDEN KAÇARKEN RASTLAŞANLAR
5'ÇİÇEK GİBİ
6'KİMSE
7' SAHİPLİK EKİ
8' TEK KELEPÇE
9' OYUN BİTTİ
10' BÜYÜK BİR SAVAŞ
JANSET & TEOMAN
11' TURUNCU LALELER
12' GERÇEK OLAMAYACAK KADAR GÜZEL
TİBET GÖKHUN ALINTISI
13' TURUNCU SAÇLI DENİZ KIZI
14' EVİMİZ
15' TUTKUNUN KOLLARINDA
16' DÜNYANIN ÇATISI
17' CANIMA KASTI
18' BAŞLADIĞI YERDE BİTEN HİKAYELER
19'SENİ ÇOK SEVİYORUM
20'GÜN GECEYE DÖNERKEN
ACIYA VURGUN BEDENLER
21' SENİ BULMAK İÇİN

1'NEFRETLE BAŞLAMIŞ AŞKLAR

57.8K 1.9K 807
Door authormishel


*

muhtemel aşk ~ yirmi7,
birol namoğlu

*

Oy vermeyi, yorum yapmayı ve yazarımızı takibe almayı unutmayalım olur mu 👉🏻👈🏻

wattpad : authormishel
instagram: mishelwatty
tiktok: mishelwatty

Bunları yaptıysak iyi okumalar 💖💐

BÖLÜM 1- NEFRETLE BAŞLAMIŞ AŞKLAR

*

İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlangıcı olabilirdi kişinin. Tek bir durum, tek bir mekan ya da tek bir insan yeterdi. Ve tek bir duygu. Kızgınlık olabilirdi, kırgınlık belki de. Kimi zaman mutluluk seni sıfırdan, yeni bir insan etmeye yeterdi. Fakat en çok aşk, dönüm noktası olabilirdi bir insanın.

Nefretle başlamış bir aşk.

"Sabrımı tüketiyorsun." dedi katı sesi. Kasılmış çenesi, içeriye göçmüş yanaklarıyla karşısında durmuş, ona sırt dönmüş kızın turuncu saçlarını izliyordu.

Çelimsiz denebilecek kadar zayıf, yerden henüz bitmiş bir fidan kadar kısaydı ve sırtını dönmüş, yüzünü saklıyordu. Neredeyse beline varacak turuncu, ateş renginde dalgalı saçları sırtına dökülüyordu. Üzerine geçirdiği beyaz, straplez bluzdan görünüyordu dik, beyaz omuzları.

"O kadar mı çirkinsin? Dakikalardır yüzünü değil, sırtını görüyorum. Madem bu kadar çirkinsin, neden buraya geldin?" diyerek konuştu. Yalnızca o konuşuyordu. Birileriyle konuşmaktan hiç mi hiç haz etmezdi. İnsanlara karşı duyduğu garip bir tiksinti, bunca yıldır onu tek tabanca olmaya zorlamıştı.

Ve nihayetinde annesi Selma hanımın ona, 'evde kalmış oğlan' muamelesi yapmasıyla başlamıştı kâbusu. Hemen ardından da onun için belirli aralıklarla kör randevular ayarlayıp oğlunu ele güne rezil etmesi kaçınılmaz olmuştu.

Neredeyse otuzunda, yirmi dokuzundaydı. Uzatmaktan hiç hoşlanmadığı saçları her zaman üç numara bir tıraşla kesilirdi. Geniş, kemikli yüzünü süsleyen hokka bir burun, iri ve badem, yeşil gözleri vardı. Hafif bir kirli sakala sahip, çene ucunda belli belirsiz bir gamze yeşeriyordu. Kalın dudakları, vişne rengindeydi ve kavisli, kalın kaşları uzun kirpiklerine karışıyordu. Aykırı giyimi, onu mahallenin 'sözde serserisi' yapmaya yetmişti.

Takı takmayı severdi. Parmaklarında yüzükler, sol kulağında haddinden fazla küpe taşırdı. Bazen boynundan geçirdiği demir bir zincir olurdu. Siyahı sever, mahallenin nenelerinin gördüğü vakit tövbe çekerek gözlerini kapattığı sıfır kol tişörtler tercih ederdi. Vücudunda yayılan dövmeleri çoğu insan onaylamazdı.

Tibet, her şeyiyle Kurtalan'a aykırıydı.

Derince solurken dakikalar boyu izlediği ince sırttan çekti yeşil gözlerini. Bıkkın bir tavırla yanından akıp geçen suyu izledi. Bir akarsuyun yanında, kervan geçmez bir kafenin tek müşterisi onlardı. Üzerinde çalışanların bakışlarını hissediyordu. İnsanlar, bu ikisinin ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.

"Mahalleden misin sen?" dedi kaşlarını çatarken. Karşısında kalan kızın konuşmayacağını bilerek yan bir bakış attı sırtına. Kız ürkek bir tavırla başını salladı.

Kurtalan'ın en güleç, en neşeli ama en kırgın insanıydı.

"Annemin zoruyla mı geldin sen de?" diyerek sordu bu sefer. Annesi Selma, işleri o kadar ileri boyutlara taşımıştı ki, Tibet bir gün annesinin kaldırımda karşılaştığı bir kızın, oğluyla olabilmesi için onu ikna etmeye çalıştığına şahit olmuştu. Hoş ya, işin sonu bir nezarette bitmişti Selma hanım için.

"Hayır." dedi kız. Dakikalar boyu ayakta bekliyor, dibinde durduğu masanın bir sandalyesinde oturan adamın yüzüne dönmeye cesaret edemiyordu.

Tibet duyduğu ince sesle akarsuyu izleyen gözlerinin üstüne uzanan kaşlarını çattı. Yeşil hareleri hızla henüz yüzünü göremediği kızda sabitlendi.

"Kendi annemin zoruyla." diyerek devam etti ince sesiyle. Tibet sıkıntıyla soluklandı.

"Sen de mi evde kaldın?" diyen adamın sesine karıştı sırtını ancak görebildiği kızın sesi.

"Sen evde mi kaldın ki?"

Tibet'in yüzü gülecek gibi olduysa da zapt etti bunu. Soruyu cevapsız bırakırken bambaşka şeyler çıkmıştı kalın dudaklarından.

"Kızım otur şuraya, deli misin sen? Yiyecek değilim seni." gözlerini devirdi. Normal şartlarda çoktan bu manzaraya katlanamayıp gitmesi gerekirdi fakat onu bu sandalyeye bağlayan, görünmez bir güç vardı.

"Adın ne senin?" dedi biraz sonra. Kız tekrar bir sessizliğin içine gömülmüştü. Bu durum canını iyiden iyiye sıkıyorken dudaklarından, "Hasbinallah." diye bir yakarış yükseldi.

"Deli bir değil ki mahallede." gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı fakat işe yaramıyordu. Onu çoktan bir sinir harbinin içine sokmuş olan bu kıza karşı duyduğu kin, kaburgasını dövüyordu. "Ulan Kurtalan," hayıflandı. "Zamanında seni bırakıp gitmeyen kafamı sikeceğim."

"Terbiyesiz." diyen kızın aksi sesinden hoşnut olmadı, homurdandığı sırada tekrar duydu sesi.

"Ahlaksız adam." şaşkınca soludu. Bir anda üzerine atılan hakaret oklarından nasibini alırken hayretle gülümsedi.

"Sen saf mısın? Manyak mısın? Nesin kızım sen? Tersimden uyandım vallahi alırım ayağımın altına."

O, gözlerini kızdan çekmek üzereydi ki geldiği andan bu yana, daha doğrusu onu fark ettiği andan bu yana ayakta sırtı dönük vaziyette bekleyen ve katiyen yönünü Tibet'e dönmeyen kız bir hışımla çevirdiği yüzüyle baktı yeşil gözlere.

"Ne diyorsun be sen?" dedi kızgın sesi. Tibet gördüğü yüzle büyük bir şok dalgasının içinde boğuluyor gibi hissederken kız susmadı.

"Tipe bak! Senin şu meymenetsiz tipinden de ancak böyle bir adam çıkardı! Alsana ayağının altına bakalım alabiliyor musun?" kızgındı. Lafın gelişi olarak söylense de damarındaki kanı kaynatmaya yetmişti.

İnce, açık renk kaşlarını bir yorgan gibi sermişti gözlerinin üstüne. Ela hareleri kızgınlıkla yeşermiş, küçük burnundan derin nefesler alarak içini ele geçiren o siniri dizginlemeye çalışıyordu. Kalın sayılmayacak pembe dudakları hırsla dövünüyordu.

Tibet, bu kızı bir yerden tanıyordu.

"Ne diye sustun asalak?" diye bağırdı kız. Küçük bir adım atıp sandalyede oturmuş, hâlâ yüzünden silemediği o şaşkınlıkla kızı izlemeye devam eden Tibet'in tam karşısında durmuştu.

Masada duran bardağı aldı eline. İçinde yarıya kadar dolu bir suyu bekletmeden Tibet'in suratına fırlattığı an Tibet sıçramış, sandalyesini gürültüyle iterek ayaklanmıştı. Kız boş bardağı masanın üzerine sert bir tavırla çarptı.

"Manyak karı!" dedi Tibet. Üzerinde annesinin özene bezene ütülediği beyaz gömleğine dökülen suya sinirle baktı.

"Manyağım! Var mı? İncel!"

Tibet söylenen son sözü idrak edebilmek için birkaç dakikasını harcadı. Ardından dudaklarından çıkan bir 'hah' nidasının peşi sıra konuştu.

"Ben mi incelim?" dedi parmakları göğsünü gösterdiği esnada.

"Evet! Sen incelsin ve hatta gaysin."

"Ne diyorsun kızım sen? Duyan gerçek sanacak." eli tam karşısında duran kızın ince kolundan tutundu. Parmakları o ince kolu sararken kız kendisini geriye çekmiş, Tibet'in yüzüne saft bir kinle bakmıştı.

"Gay olmasan annen sana yana yakıla sevgili mi arar be?" diyerek bir yaygara kopardı dudakları. "Şu şekle, şemale bak. Adam gibi giyinmekten haberdar mısın sen?"

"Ne var ulan giyimimde? Senin gibi bir çatlakla görücü usulü görüşeceğim diye beyaz gömlek giydim işte. Daha ne istiyorsun?"

"Sus! Mahallede görmesek biz de seni adam gibi giyinen beyefendi bir genç sanacağız."

"Ne varmış giyimimde? Kaç yaşındasın kızım sen? Mahalledeki yetmişlik Nezaket'in torunu musun, nesin?"

İkisi bir olmuş, onları hayretle izleyen garson kalabalığının gözleri önünde hırslı bir dövüşe tutulmuştu. O esnada kapıdan giren birkaç müşteri onların kavga ettiğini görmüş, kaçar adım dışarıya çıkmışlardı. İkisinin de dünyadan haberi yoktu.

"İstersem Nezaket'in kendisi olurum. Serseri! Yolda gören yolunu değiştiriyor, haberin var mı?" dedi tükürür gibi. Onunla bu kör randevuya çıkacağını bilse, atanmak için yırtınmaz, soru çözdüğü o kalemi şahdamarına saplardı. Annesi Kübra hanımın alacağı olsundu. Kendi öz kızına ayarlaya ayarlaya mahallenin pitbullunu mu ayarlamıştı?

"Durma git! Sen de değiştir yolunu," hırsla soludu Tibet. "yoksa elimde kalacaksın."

"Hırlama domuz. Meraklı değilim senin o mendebur suratına." derken gerilemiş, son bir kez daha suladığı o kazığa baktıktan sonra yürümeye başlamıştı.

Tibet, onu orada öylece bırakıp kapıdan çıkmış o kızın ardından baktı bir müddet. Sonunda kendine geldiğinde hırslı adımları, yeri döverek gitti peşinden.

Kalbi göğsünü yarıp geçecek kadar sert atıyordu. Nefesleri sıkıydı, yere yığılması an meselesiydi. Attığı adımlar birbirine dolansa da durmadı. Kalbinde nedenini bilmediği bir boşluk oluşmuş ve Tibet o boşluğa düşmüştü, öyle hissediyordu.

Sinirden perçinlenmiş gözleri karşı kaldırımda gördüğü kızla kapandı. Kısa bir süre sakinleşmeye çalıştıysa da başaramıyordu. Sakinleşmek işini rafa kaldırmış, yoldan sağına soluna dahi bakmadan, bir gafletle karşıya geçmişti. Ardından çalınan kornaları, edilen küfürleri duymazdan geldi.

Tek odağı koşar adım ilerleyen, kulağındaki telefonda biriyle konuşup bağır çağır yürüyen o kızdaydı.

"Bana bağırma anne!" dedi genç kız. Göğsünü titreten bir nefesle gözlerini kapattı. Sinir bütün hücrelerine bir kanser gibi yayılıyordu ve bunu zapt edemiyordu.

"Senin aklınla bir daha kuyuya inersem o kuyuda öleyim inşallah!" tek bir nefeslik kadar susup devam etti sonra. "Bula bula boynunda zincirle gezen sokak köpeğini mi buldun bana?"

Tibet durdu. Adımları bir bıçağa rastlamış gibi kesilirken göğsünü yoklayan o kırgınlıkla henüz yeni tanışıyordu.

"Tutku! Tutku! Tutku! Ne var? Adımı mı ezberliyorsunuz?!" dediğini işitti. Adının Tutku olduğunu ancak öğrendiği kız ondan gittikçe uzaklaşırken, son bir kulakla, zorlukla duydu sesini.

"Bir daha bana boğazında zincirli bir köpeği layık görecek olursan, eve gelmeden önce bir barınağa uğrayıp sana köpek alacağım."

*

Bir çelik kadar sertti gözlerin, bükülmeyen o bileğin. Dimdik başın, ak mı ak alnın. Bir sevda yapıştı kanına, bir sevda seni eğdi, büktü ve kırdı. Çürük bir demire döndü yüreğin,

Şimdi söyle bana sevgilim,

Sokaklarda adını inlediğin, ben miyim?

***

Yazım tarihi :17/02/2024

Yayım tarihi:20/02/2024

Kurgu hakkındaki düşüncelerinizi burada belirtebilirsiniz 💖

Zaman ayırıp okuyan herkese teşekkürler 💖

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
908K 54.3K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
8.2K 608 12
Kendi öz kızını, düşman elinden parayla satın alan bir baba sağ kolunu kızını zorluklar karşısında eğitmesi için yanına gönderiyor. Ve hikaye aslında...
18.5K 260 12
Rachel Montgomery is your typical 16-year-old girl. She has olive tan skin, curly dark brown hair, and dark brown eyes with flecks of green in them...