KÜRT KIZI (DÜŞ SERİSİ 3)

بواسطة pervane0130

1.3K 182 26

İnancı ve yaşayış biçimi farklı olan insanlar bir araya gelebilir mi? İşte bu sorunun cevabı hikayemizde sakl... المزيد

~Tanıtım~
~İlk Karşılaşma ~
~Kayıp Ruh~
~Yaralı Çocuk~
~ Herşeyi Mümkün Kılan ~
~YAS~
~Sen Bilmedin~
~Sana Yandım~
~Ruhumun Sana İhtiyacı Var~

~Yabancı Gibi ~

85 13 3
بواسطة pervane0130

Öyle uzaktan seviyorum seni,
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden,
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan,
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan,
Öyle uzaktan seviyorum seni.

Cemal Süreya

❣️

Kalbi gibi kasvetli bir güne açmıştı gözlerini. Geceden yağan yağmur, şehrin üzerini kara bir örtü ile kapatmıştı. Böyle havalar melankolik ruh haline hiç iyi gelmiyordu. Doğruldu ve ayaklarını yatağından aşağı sarkıttı. Saat henüz sabahın altısıydı. Onu bu saatte ayağa diken şey, dakikalar önce aldığı bir telefondu. Savcı olmanın en zor yanlarından biri de buydu. Zaman ve mekân fark etmeksizin her an göreve hazır hâlde olmanız gerekiyordu.

Karşılaşacağı manzarayı tahmin ediyor olmanın verdiği huzursuzlukla dolabına yöneldi. Çıkardığı koyu renk parçaları yatağının üstüne bıraktıktan sonra elini yüzünü yıkamak için odasının içinde yer alan banyoya yöneldi.

Konak ahalisi birazdan namaz için uyanırdı. Onlara görünmeden çıkmak isterdi ancak bu pek mümkün görünmüyordu. Dün gece öyle dağılmıştı ki, bu haline şahit olan anne ve babası ile karşılaşmaktan biraz çekiniyordu. Abdestini aldı ve hazırladığı temiz kıyafetleri üzerine geçirdi. Baş örtüsünü bağladığı sırada sabah ezanı gök kubbeyi sardı.

Hazırlığını hızlıca bitirip seccadesini yere serdi. Üstünde ki kıyafet bol olduğu için namaz elbisesini giyme gereği duymadı. Tekbirini aldı ve namaza durdu.

Ellerini yüzüne sürüp doğruldu ve vakit kaybetmeden çantasını alıp odasından çıktı. Alt kata indiğinde tam tahmin ettiği gibi mutfaktan yükselen sesler işitti. Mutfak kapısına yöneldi ve ses çıkarmadan başını uzatıp içeriyi gözetledi. Sultan babaannesi harıl harıl hamur yoğururken, annesi de bir yandan kahvaltılıkları hazırlıyor bir yandan da onunla sohbet ediyordu. Kendini bildi bileli her ikisi de sabah ezanı ile uyanır, sonrasında ise kahvaltı hazırlığı için kolları sıvardı. Annesi genişçe bir tepsiye hazırladıklarını dizmeye başladığında, bunun büyük dedesi için olduğunu anladı. Artık eskisi kadar güçlü değildi. Sık sık tekrar eden hastalıkları nedeniyle günün çoğunu odasında uzanarak geçiriyordu. Babası da onun kendini yormasını istemediğinden, yemeklerini odasına taşıyıp, onu tıpkı bir bebek gibi elleri ile besliyordu. Ferzan dedesinin bu durumdan pek memnun olduğu söylenemezdi ama yine de torununu üzmemek için birşey demiyordu.

" Hayırlı sabahlar Ulusoy konağının maharetli hanımları"

Seslenişi mutfakta devam eden hummalı çalışmaya kısa bir ara verdi.

Berzah kızının sesini duyunca meraklı bakışlarını hızlıca ondan tarafa çevirdi. Kızının hazırlanmış bir vaziyette kapı ağzında dikildiğini görünce, gözü taş duvarda asılan emektar saate kaydı. Saat henüz 06.30'du. Bu saatte bu gidiş hayra değildi anlamıştı. Yıllar içinde kaç kez benzer sahnelere şahit olmuşlardı. Yine de sormadan edemedi. Kızı ne derse desin, o bu duruma bir türlü alışamıyordu.

" Bu saatte hayrolsun yavrum. Nereye gidiyorsun?"

Alya annesinin endişeli bakışlarını görünce derin bir iç çekti. Biliyordu, gideceği yerden sağ salim dönünceye kadar içi içini yiyecekti. Yıllar geçmişti ama onu bu duruma alıştıramamıştı. Yaklaştı ve annesinin elini avuçlayıp öptü.

" Telaş etme hemen. Emniyetten aradılar. Ormanlık alanda bir ceset bulunmuş. Olay yeri gelmeden gidip bakmam gerekiyor. Biliyorsun işte, malum prosedürler. "

Berzah anladığını belirten bir mimik yaptı ve kızını kendine çekip sıkıca sarıldı.

" İyisin değil mi?" Diye sordu. Alya onun neyi kast ettiğini anladı ve ikinci bir soruya fırsat vermeden, kollarının arasından sıyrıldı. " İyiyim, annem. Artık çıkmam gerekiyor. Malum mesele yüzünden gün içinde yoğun olabilirim. Ulaşamazsanız merak etmeyin. Akşam görüşmek üzere." Dedi ve Sultan babaannesinin yanağına hızlıca bir öpücük kondurup kaçar gibi mutfaktan çıkıp gitti.

Berzah onun arkasından hüzünle ve endişe ile bakarken en büyük destekçisi yine Sultan annesiydi.

❣️

Konağın ihtişamlı kapısını aralayıp telaşlı adımlarla arabasına ilerledi. Henüz kontağı çalıştırmadan arkadaki aracın farlarının yandığını fark etti. Yılgınca soluklandı. Babası...! Hiç vazgeçmeyecekti. Onunla defalarca kez konuşmasına rağmen, adamlarını her gün peşine takmaktan vazgeçmiyordu. Bilhassa evden gece yarısı veyahut böyle sabahın erken saatlerinde çıktığı vakitler, kendince onu koruma altına alıyordu.

Artık bu duruma alışmıştı. O yüzden görmezden gelerek aracını çalıştırdı. Direksiyonu sola kırıp yola koyulduğu sırada eli alışkanlıkla radyoyu buldu. Her zaman ki frekansta durdu ve dikkatini yola verdi. O sırada aracın içini, kalbini bir mengene gibi sıkıştıran bir melodi doldurdu. Tam da havada ki ve içinde ki kasvete uygun bir şarkıydı. Sesi yükseltti ve şarkının sözlerine içi ezilerek eşlik etmeye başladı.

Her gecemde, akşamımda
Tütüyorsun gözlerimde
Her şafakta, her güneşte
Sana dair bi' şey var işte

Gözünden damlayan yaşı hızlıca sildi ve mırıldanmaya devam etti.

Bana verdin bu zehri amma
Dönemem ki şimdi bu yoldan
"Yara bere, karavana sevmek Yok"
Dedim ama kalbim sanki karakolda

Vermedim adını, zora koydular
Aşkın mezarını cana oydular
Camlara düşüyor yaşı yedi göğün
Ellerin elime niye kapı duvar?

Şarkı bitti. Başka bir şarkı başladı. O da bitti. Bir başkası başladı. Ama onun kulakları, tıpkı ruhu gibi mırıldandığı o şarkıda tutsak kaldı. Sesler değişti, sözler değişti ama Alya'nın kalbini ağrıtan o melodi bir türlü değişmedi.

❣️

Gönderilen konuma ulaştığında peş peşe park etmiş iki polis aracını gördü. Hemen arkalarına park etti ve telefonunu cebine atıp arabadan indi. Neyse ki botlarını giyinmişti. Zira gece boyu aralıksız yağan yağmur her yeri çamur içinde bırakmıştı.

Resmi ve sivil birkaç memur az ileride yerde yatan bir cesedin başında duruyordu. Ağır ve dikkatli adımlarla onlara yaklaştı. Memurların başı olan komiser onu saygıyla selamladı ve durumu hızlıca özetledi. O sırada bir araç sesi işitildi. Ama dönüp bakmadı. Dikkati tümüyle yerde yatan cesetteydi. Memurlardan bir çift eldiven istedi ve eline bir beden büyük gelen eldiveni giyinip, eteğini hafifçe toplayarak yere çöktü. Otuzlu yaşlarda ki bir erkeğe ait cesedin, biri göğsünde diğeri alnının tam ortasında olmak üzere iki adet kurşun yarası vardı. Dikkatli bir şekilde incelemeye başladı. İncelemeyi sürdürürken bunca vakittir edindiği bilgi ve tecrübeye dayanarak birkaç tespitte bulundu ve bu tahmini bilgileri hemen yanı başında dikilen komiser ile paylaşmaya başladı.

" Yakın mesafeden ateş edilmiş gibi duruyor. Planlı bir cinayet olduğu açık. Muhtemelen önce göğsüne sıkıldı ancak katil öldüğünden emin olmak istemiş olmalı ki, bununla yetinmeyip alnına da bir tane sıktı. Herhangi bir ize rastladınız mı? Bir ayak izi veya bir araca ait tekerlek izi gibi.. ?"

" Maalesef sayın savcım. Geceden beri yağan yağmur tüm izleri yok etmiş gibi görünüyor. Yine de olay yerinden gelecek olan arkadaşlar, çevrede detaylı bir araştırma yapacak"

Komiser bu açıklamayı yaptığı sırada, ıslak zeminde ilerleyen birkaç adım sesi işitildi. Alya olay yeri inceleme ekibinin geldiğini düşünerek onlarla görüşmek üzere ayaklandı. Ancak düşündüğünün aksine gelenler pek de sabahın bu saatinde karşılaşmayı beklemediği kişilerdi. Özellikle içlerinde biri vardı ki, onu görmeyi, hele hele sabahın bu saatinde, böyle bir ortamda görmeyi hiç beklemiyordu. Ayağa kalkarken eteğinin ucuna bastığı için bir anlığına tökezledi ve düşecek gibi oldu.

Arda refleksle ileri atıldı. Onunla aynı anda ileri atılan biri daha vardı. Komiser Esat... Tam elini uzatmış Alya 'yı kolundan yakalayacaktı ki, Alya ondan önce davranıp hızlıca toparlandı ve elini iyiyim manasında havaya kaldırdı. Esat komiser onun fiziksel temastan hoşlanmadığını zaten biliyordu. Ancak anlık bir endişe ile ileri atılmaktan kendini alamamıştı.

Alya eteğine bulaşan çamurları silkeledi ve geldiğini düşündüğü ekibe emirlerini vermek üzere arkasını döndü. Döndü dönmesine de, bu dönüş yüreğini ağzına getirip, onu olduğu yere çiviledi. Sekiz yıldır bir an olsun aklından çıkaramadığı o gözler, tüm gerçekliği ile tam karşısında duruyordu. Tutulup kaldı. Ne tek bir kelime edebildi ne de olduğu yerden bir adım ileri çıkabildi.

Onu sabahın ayazında, arkasında bir cesetle bir ormanda karşılayacağı hiç aklına gelmezdi. Bakışları soru doluydu. Ama çokça da özlem...! Onu büyük bir özlemle süzdü.

O sırada komiser Esat önüne geçti ve elini uzatıp onunla tokalaştı.

" Hoş geldiniz komutan bey" dedi.

Alya onun vereceği karşılığı göğsünden taşan bir sabırsızlıkla ve heyecanla bekledi. Sesini duymayalı öyle çok olmuştu ki...

Dik omuzlarını mümkünmüş gibi daha da dikleştirerek komisere karşılık verdi.

" Pek hoş bulmadık gibi duruyor komiser. Nedir durum? Kimlik tespiti yapıldı mı? Ceset aradığımız şahsa mı ait?"

O, sorularını ardı ardına saydırırken, Alya öylece durduğu noktadan onu izliyordu.

Sesinin rengi aynıydı ama tonu değişmişti. Artık daha olgun ve erkeksi bir ses tonuna sahipti. Alya bu sesin onu iliklerine kadar titrettiğini hissetti.

Önce bedenine değdi bakışları. Geniş omuzlarına ve heybetli duruşuna. Genç bir delikanlıyken de arkadaşlarına göre daha kalıplıydı. Ama şimdi, kendinden emin duruşu ve heybetli bedeni ile yıkılmaz bir kale gibi duruyordu. Üzerinde bedenine tam oturan askerî üniforması vardı. Omuzunda rütbesini gösteren pırpırlar ve ayağında üniforması ile aynı renk postalları ile Alya'nın çocukken hayranı olduğu süper kahramanlar gibi görünüyordu. Henüz gözü gözüne değmemiş olmasına rağmen yutkunma ihtiyacı hissetti. O...! Çok farklı görünüyordu. Korunaklı bir ev gibi... Bir sığınak... Sıcak bir yuva gibi...

Bakışlarını kaldırdı ve deli gibi görmek istediği ama aynı zamanda görmekten çok korktuğu o yüze baktı. Tıraşlı yüzü tertemiz görünüyordu. Sert yüz hatları eskiye oranla daha belirgindi. Kaşları olabildiğince çatıktı. Alya kaşlarını çatan sebebi deli gibi merak etti. Onu gördüğü için mi böyle sertti duruşu yoksa bu onun genel hali miydi?

Askerler sert mizaçlı olurdu. Bunu Arda'nın babasından biliyordu. Yoksa, yıllar içinde o hiç benzemek istemediği adama mı dönüşmüştü. Eğer öyleyse Alya onun için bir kez daha kahrolurdu.

Komiser Esat'ın " savcım da şimdi gerekli incelemeleri yapıyordu" sözünün üzerine Arda'nın bakışları onu buldu. Onu yüzünde tek bir mimik oynamadan tepeden tırnağa süzdü. Alya onun ifadesiz yüzüne bakarken boğazının kuruduğunu hissetti. Bakışları adeta kılıç sallıyordu. Alya bu bakışlardan ürktü. Bir zamanlar tanıdığı o genç çocukla şuan karşısında duran bu adamın uzaktan yakından alakası yoktu. Onun tanıdığı genç adam yumuşacık ve sıcacık bakışlara sahipti. Alya bakışlarını onun bakışlarından çekmek istemezdi. O bakınca içi ısınır, kalbi pamuk gibi yumuşacık olurdu. Şimdi karşısında duran bu sert mizaçlı adama ise birkaç dakikadan fazla bakmak pek mümkün görünmüyordu.

" İncelemeniz bittiyse bize bir açıklama yapar mısınız savcı hanım?"

Onun dudaklarından çıkan bu yabancı ses içini tarumar etti. Öyle mesafeli ve öyle sert bir hitaptı ki, kendini, staj yıllarında üstüne açıklama yapmaya çalışan o heyecanlı çömez kız çocuğu gibi hissetti. Boğazına düğümlenen yumruyu gidermek için peş peşe üç kez yutkunmak zorunda kaldı. Acilen Alya olmaktan çıkıp savcı kimliğine dönmesi gerekiyordu. Bu düşünce ile omuzlarını dikleştirdi. Arkasında ki cesede göz ucuyla baktı ve tekrar önüne döndü. Mesleğine aşık, savcı kimliğine bürünmesi uzun sürmedi. Kendini toparladı ve konuşmak için dudaklarını araladı.

Ağzından çıkan ilk şey " bir açıklama yapmadan önce maktulün sizinle nasıl bir bağlantısı var öğrenmek isterim komutan bey" oldu.

Arda onun güçlü duruşuna hayran kaldı. İçindeki onu kırıp dökmek isteyen yanını güçlükle bastırdı. Şuan her ikisi de görev icabı buradaydı. Karşısında ki bu kadın yılardır çektiği kalp ağrısının sebebi değil bir savcıydı. Bunu göz ardı edemezdi.

Bulunduğu mesafeden onu yeterince iyi duyamayabilirdi. O nedenle cevap vermek üzere ona bir adım daha yaklaştı.Kimi kandırıyordu ki, ona yaklaşmasının tek sebebi onu biraz daha yakından görme isteğiydi.

Hatırladığından farklı görünüyordu. Güçlü bir kadın olacağı ta o zamanlardan belliydi ama bu gördüğü düşündüğünün de ötesindeydi. O çok iyi bir öğreticiydi. O yüzden Arda hep onun öğretmen olacağını düşünürdü. Böyle bir meslek seçebileceği aklının ucundan geçmezdi. Ama itiraf etmeliydi ki yakışmıştı. Belli ki bu işi severek yapıyordu. Onun işinin hakkını veren bir adalet sağlayıcı olduğunu görmek hoşuna gitmişti.

" Uzun zamandır peşinde olduğumuz bir terör yapılanması var. Dün gece geç saatlerde bir telefon aldık ve içlerinden birinin itirafçı olacağını öğrendik. Ancak sonrasında şahısla bir daha temas kuramadık. Sabaha karşı ise bu haber ulaştı birliğimize. Bizi arayan şahıs ile burada ölü halde bulunan bu şahsın aynı kişi olduğundan şüphe ediyoruz. O yüzden gelip yakından bakmak istedik. "

Alya o konuşurken gözlerini sık sık ondan kaçırdı. Ama kulağı hep ondaydı. Sadece bir savcı olarak değil, hasret dolu bir sevgili olarak da dinledi sesinden dökülen her heceyi. Özlediği o sesi adeta yudum yudum içti. Boğazını hafifçe temizleyerek konuşmaya başladı.

" Anladım komutan bey, ancak ne yazık ki şuan için size verebileceğimiz yeterli veri yok elimizde. Olay yeri inceleme şahsın kimlik tespitini yapar yapmaz arkadaşlar sizi bilgilendirecektir. "

Ardından komiser Esat 'a döndü ve sert bir üslupla" olay yeri nerede kaldı? Umarım ceset çürümeden önce gelmiş olurlar " dedi. Esat komiser ellerini mahçup bir ifadeyle önünde birleştirdi ve " gelmek üzereler sayın savcım. Yolda araçla ilgili ufak bir arıza yaşamışlar" cevabını verdi. Alya başını anladım der gibi salladı ve elindeki eldivenleri çıkarıp iç içe geçirerek katladı. Esat memurlardan birine işaret yaparak çöpü onun elinden aldırdı.

Alya bir an önce şu işi bitirip buradan uzaklaşmak istiyordu. Zira karşısında duran bu sert mizaçlı heykel onu fena halde geriyordu. Kaçırmaya çalıştıkça çarpışan bakışları içini ateşlere salıyordu. Kalbi öyle ağrıyordu ki, elini göğsüne bastırmamak için zor duruyordu.

Sessizlik içinde geçen dakikaların ardından nihayet beklenen ekip gelmişti. Alya'dan ve diğerlerinden özür üstüne özür dileyerek hızlıca incelemeye başlamışlardı. Ekibin başı olan Alper, ceset üzerinde yaptığı ilk tespitleri hızlıca Alya 'ya aktardı.

" Otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ediyorum savcım. Kurşunlar yakın mesafeden girmiş gibi duruyor. Yaklaşık ölüm saati 9 ila 10 saat arasında. Yine de net bir bilgi için Adli Tıbba gitmek gerekiyor tâbi. Ben şimdi cesetle birlikte Adli Tıbba geçeceğim. Arkadaşlar ise burada kalıp detaylı bir inceleme yapacaklar. Gün içerisinde gelişmeler hakkında sizi bilgilendiririz."

Alya tamam manasına gelen bir baş sallamayla onu onayladı ve gitmek üzere hareketlendi. Bu sırada her birine tek tek emirlerini iletiyordu.

" En geç öğlene dosyayı masamda istiyorum Alper. Elinizi çabuk tutun. Ekibine de söyle hiçbir şeyi gözden kaçırmasınlar. Bir ayak izi, bir araca ait tekerlek izi veya bizi katile götürecek herhangi bir şey... Ayrıca şahsın kimlik tespiti yapıldığında komutan beyi de bilgilendirmeyi unutmayın. "

Esat'a döndü ve " ben adliyeye geçiyorum komiser. Burası sende. Beni her türlü gelişmeden haberdar et mutlaka. " Dedi. Ardından herkese hayırlı görevler dileyerek arkasına bile bakmadan oradan uzaklaştı. Arabasına ulaştığında ve içeri girip kapıyı kapattığında, önce tuttuğu nefesi ardından ise gözünün ucuna kadar dolan ve burnunun direğini sızlatan gözyaşlarını serbest bıraktı. Kendini toparlaması ve aracı çalıştırması birkaç dakika sürdü. Yüzünde ki yaşları elleri ile temizledi ve kontağı çalıştırdı. Aynı anda hemen arkasında duran araçta çalıştı. Alya hızlı bir manevrayla döner dönmez onlar da peşine takıldı.

Onları yıllar sonra bir araya getiren bu tesadüf, son görüşmeleri olmayacaktı. Zira kader, ağlarını daha onlar kundaktayken yazmıştı. Ve yazılandan kaçmanın hiçbir mümkünatı yoktu.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

623K 44.7K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...
leylâ بواسطة 📚

الروحانية

43.4K 3.4K 50
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...
723K 27.4K 39
11.12.2018 Başlangıç. 08.08.2019 Bitiş. Ayakları kum tanelerine bata çıka ilerliyordu genç kız. Gözlerindeki yaş bitmişti peşinden gelen adam yüzünde...
318K 20.8K 27
"...Sen bana abi diyen kıza, yüreğimin çektiği hasretliği nasıl bileceksin?!" dedi Abdullah. ~ Kocaman bir apartman düşünün, birbirine can olmuş Alla...