Betrayer

By nazlersun

2.9K 509 363

Vatanı için savaşan bir komutan... düşmanı olan bir çocuğa kaptırmıştı gönlünü. En acımasız şekilde üstelik... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
15
16
17
18
19
20 (Final)

13

148 24 9
By nazlersun

Sızlayan dizlerimden birini kendime çekerek dirseğimi diz kapağıma yaslamış ve saatlerdir yaptığım gibi aklımdan geçen binlerce boktan senaryoların arasına bir yenisini daha ekleyerek uzun zamandan beri görmediğim genç için endişelenmeye devam etmiştim. Artık yatağa bağlı değildim...On kişi odaya dalarak beni çözmüş, çözdükleri gibi çıkardığım curcuna yüzünden bellerindeki bıçaklarına sarılarak çoğu yerimde derin  fakat öldürmeyecek kesikler bırakıp ayak bileklerime odanın diğer köşesindeki duvara sabitlenmiş uzun ancak kapıya yaklaşamayacağım kadar kısa olan zincirleri bağlamışlardı.

Onlara gelecek olursak...iki kişinin boynunu kırmış, birinin kafasını duvara çarpa çarpa dağıtmış geriye kalan yedi kişiden üçünüde elime ne ara aldığımı hatırlamadığım bıçakla delik deşik etmiştim. Beni durduramayacaklarını farkettiklerinde ise hepsi aynı anda üstüme çullanmış ve boşluğuma gelen ilk anda burnumu kapattıkları ilaçlı bez yüzünden tekrardan bayılmış, ne kadar süre geçtiğini bilmediğim bir zamanda sonra gözlerimi açınca ise yerde yatar halde bulmuştum kendimi. Beni niye buraya bağladıklarını bilmiyordum. Düşündüğüm şeyler arasında bunun nedenini sorgulamakta yoktu açıkçası. Şu an merak ettiğim tek şey Jimin'di...

Uyandığım andan beri onu bekliyordum fakat kimsenin gelip gittiği yoktu. Bağırsam hatta duvarları yumruklasamda hiçbir şekilde cevap alamıyor ve delirmenin eşiğine gelmiş bir halde buluyordum kendimi. Öfke krizlerim saatler hatta dakikalar geçtikçe sıklaşıyor, üstüme üstüme gelen duvarlar yüzünden çoğu zaman nefes alamaz hale düşüyor birde kendimi sakinleştirmeye çalışmakla uğraşıyordum. Bu yüzden artık pes etmiştim. Ne bağırıyor ne de duvarları yumrukluyordum. Sessizce bir köşede oturup benim yüzümden saçma bir işe bulaşan gencin gelmesini bekliyordum sadece...

" Zincirlerini iyi bağladınız değil mi?"

Kapının arkasından gelen sesi duymam ile kesiklerle dolu kolumu yere yaslayıp aynı şekilde kesiklerle dolu olan vücudumu ondan destek alarak yerden kaldırmış ve bir kaç adım geri tökezledikten sonra dengemi kurarak duruşumu dikleştirmiştim. İçeri girecek olan embesiller ile beni delirtmek üzere olan stresimi bastırmayı düşünüyordum fakat işler sandığım gibi gitmemişti ne yazıkki. İlk önce kapı açılmış sonra ise sert bakışlarım ve yüzümdeki alaycı gülümseme, iki adam tarafından içeri sürüklenen baygın gencin kapının önüne bırakıldığını görmem ile solup gitmişti. Solup gitmiş ve yerini korkuya bırakmıştı...

" Hızlı olun."

Jimin'i bıraktıkları gibi saniyeler içersinde odadan çıkan adamlara tepki verecek fırsatım dahi olmadığı için daha da afallarken ayaklarım benden önce davranarak usul usul ve tedirginlikle kapının önünde öylece yatan gence doğru adımlamışlardı. Adımlamış ve zincirlerimin onlara izin vermediği anda durmuşlardı. Jimin ile aramda sadece on adım vardı şimdi...

" Jimin?"

Sesim o kadar sessiz çıkmıştık ben bile duymamıştım resmen. Fakat gördüğüm görüntü karşısında bağıracak gücüm kalmamış, saniyeler içersinde tükenmiş bir halde bulmuştum kendimi. Benim sikik hayatımın derdine düşen masum genç kanlar içinde yerde yatıyordu. Üstündeki gömlek beyazdan kırmızıya dönmüş, sol kolu katlanarak yukarı kıvrılmış, perişan haldeki gencin bileğinin iç kısmından yukarı doğru uzanan dikişleri daha da gözüme sokarak dizlerimin üstüne yığılmama neden olmuştu.

Ölmüş müydü? Ölse onu buraya getirmezlerdi ki...

Niye getirmesinlerdi? Yaşıyorken ona saygı duymayan insanlar ölüsünü bir yere kapatmaktan niye çekinsindiler ki...çekinmezlerdi.

" Jimin?"

Bu sefer sesim biraz daha yüksek çıkmış, dizlerimi yere koyduğum gibi ellerimide koyarak bir elimle ona doğru uzanmaya çalışmıştım. Boyum uzun olduğu için aramızdaki neredeyse on adımlık mesafeyi bu şekilde kapatacak gibi olmuş fakat onu neresinden tutmam gerektiğini bilemediğim belkide gerçekten ölmüş olduğundan korktuğum için ona dokunamadan kendimi geri atarak sırtımı duvara yaslayıp ellerimi saçlarıma daldırmıştım. Nefesim kesilmişti bir kez daha... Bu sefer duvarların üstüme gelmesinden değil, deli gibi atan kalbim yapmıştı bunu. Hatta o kadar şiddetli atmaya başlamıştı ki bir an kalp krizi geçirip öleceğimi düşünmüş kalbime giren sancılarla baş etmeye çalışmıştım. Gözlerim ise yaşlarla dolmuş, korktukları şeye bakmamak adına öylece yere sabitlenmişlerdi. Korktuğum şeye...yani kanlar içindeki gence.

Deli gibi titreyen ellerim saçlarımı çekiştirmeye devam ederken ellerimde kalan tutamlarımı hissedebiliyor fakat kalbimdeki sızı karşısında hiçbir hükmü olmayan bu acıya tepki veremiyordum. Tanrı belanı versin diyordum kendi kendime.

Tanrı belanı versin Jungkook...

Tanrı senin ve senin gibi masum insanların hayatını siken piçlerin belasını versin...

Tanrı...Tanrı en acı verici şekilde alsın canını. Ölümün en acı verici olanı olsun ki, kalbindeki vicdan azabı yerine acı kessin nefesini... ağlamamak için kendini sıkmaktan değilde cehennemin kor alevlerinden yansın gözlerin. Korkudan deli gibi titremesin ellerin...durulsun bütün bedenin. Ölümün sakinliğine bürünsün sessizce. Tanrı sana sessiz fakat acı dolu bir ölümü layık görsün...çektiğin acı karşısında onca masumu öldürürken devletine boyun eğip sustuğun gibi susamaz hale düş... Ama...ama yalvarırım sevme Jungkook. Unuttuğun duyguları tekrardan hatırlatma kendine. Daha çok yakma canını. Yerin, toprağın altıyken oraya bile kabul edilemez hale düşme... sevme Jungkook...sakın sevme...

" Komutan..."

Duyduğum sesle bakışlarımı hızlıca  gözlerini açan bedene çevirmiş, bana dönen gözlerini gördüğümde ise kalbimdeki sızının anında hafiflediğini hissederek derin bir nefes çekmiştim ciğerlerime.

" Buraya gel Jimin." Demiştim titreyen sesimle, kollarımı perişan halde olsada güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan gence açarken...

Genç çocuk ona açtığım kollarıma ardından bana bakarak  inildiye inildiye yerinden doğrulmuş  ve emekleye emekleye zar zor yanıma gelerek ona açtığım kollarımın arasına atmıştı kendini. Öyle sıkı sarmıştım ki onu...ağlaya ağlaya attığı çığlıklar boğuklaşmış, ağlamaktan halsiz düşene kadar onun haykırışlarını sessizleştirmeme sebebiyet vermiştim.

" İyi misin Jimin? Bir şey söyle-"

" Değilim! Bu iğrenç dünyada daha fazla yaşayacak gücüm yok komutan! İnsanların zalimliği karşısında çaresiz kalmaktan usandım! Ben-ben hayata tutunmak adına içindeki güzellikleri ararken hayal edemeyeceğim iğrençliklerle karşılaşıp durdum...yoruldum artık...çok yoruldum komutan."

" Geçecek."

" Geçmeyecek...Yaşamak bana göre değil... bu dünya benim yuvam değil...olamaz."

Ağlaya ağlaya öfkesini kusan gencin hıçkırıkları karşısında dayanacak gücü olmayan zavallı kalbim onun gözyaşları altında ezilirken insanoğlunun zalimliği karşısında öfkeyle çatılmış kaşlarımın altındaki nefret dolu bakışlarımın aynası olan yaşlar yanaklarıma doğru süzülmüştü.

Sana karşı bütün duvarlarım o an yıkılıvermişti sevgilim. Artık karşında duvarları aşılamaz gaddar bir adam yoktu. Artık karşında...en az senin kadar savunmasız, karanlığından arındığı için çıplak kalmış ve bu çıplaklığın getirisi ile bedenindeki bütün yaraları ortaya saçılmış bir adam vardı. Kalbini dinleyen, seni dinleyen bir adam...

Seni kaybetmiş olabileceğim gerçeği ile yanıp tutuştuğum o gün aşkının kıvılcımları kalbime sıçramış ve beni yakıp kül edecek o aşkın ilk alevlerini harlamıştı.

Saatlerce ağladığımız o yerde nasırlı ve yara bere içersindeki kaba ellerimle okşamıştım narin bedenindeki yaraları. Gösterdiğim bu ufacık şefkat karşısında bana daha da bağlanmana sebebiyet verdiğimden bir haber seninde kalbindeki kıvılcımları harlayarak alevlendirmiştim tüm zalimliğimle. Seni yakacağını...beni yakacağını bile bile...

Kollarımdan çıkmak istemediğini farketmiş, daha çok sarmıştım ufak bedenini...seni bana daha da muhtaç kılmıştım o gün. Sevilecek hiçbir yanı olmayan beni, zar zor sevdirmiştim resmen sana.

Ah güzel papatyam, korktuğun cehennemin alevlerinin ta kendisi olan bir adamdım ben...dudaklarıma değen dudaklarını, ellerime dolanan küçük ellerini ve ellerin kadar küçük olsada kocaman olan kalbini yakardım. Ne diye sevdin ki beni? Ne diye istedin yanında? Ne diye benim için kendi canını ortaya attın? Hiç kimseden görmediğin azıcık sevgiyi sana gösterdiğimden mi? Yoksa gerçekten de sevilebilecek yanlarımı ben bile göremezken, kalbimi delip geçen güzel gözlerin gördüğünden mi?

Cevabı her ne olursa olsun...İnan bunları düşünmeyi uzun zaman önce bıraktım sevgilim. Seni bulduğum, huzuru bulduğum anda sustu beynimdeki bütün sesler. Hepsi yerlerine çekilerek karanlığa gömülürken iki şey yankılanır oldu zihnimde.

İlki hoş kahkahan...

İkincisi ise seni seviyorum, deyişin...

Seni seviyorum komutan...

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 106K 41
; "I'm super rich though. Aren't you supposed to fall in love with me? " »hm, what can money give me? highest ranking; #570 in btsfanfiction #320 in...
166K 17.6K 23
"𝙏𝙤𝙪𝙘𝙝 𝙮𝙤𝙪𝙧𝙨𝙚𝙡𝙛, 𝙜𝙞𝙧𝙡. 𝙄 𝙬𝙖𝙣𝙣𝙖 𝙨𝙚𝙚 𝙞𝙩" Mr Jeon's word lingered on my skin and ignited me. The feeling that comes when yo...
788K 29.4K 105
The story is about the little girl who has 7 older brothers, honestly, 7 overprotective brothers!! It's a series by the way!!! 😂💜 my first fanfic...
2.7M 119K 113
in which you find your soulmate, but it instead of one person, you have seven