Dağların Çift Başlı Kurdu

Door Nazlas0

345K 19.3K 5.7K

"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parma... Meer

1. Bölüm - Karayel Timi
2. Bölüm - Tekrar Başlıyoruz
3. Bölüm - Özlem
4. Bölüm - Tuzak
5. Bölüm - Gece ve Sela
6. Bölüm - Hoşlanıyor muydum?
7. Bölüm - Çocukluğumun Katili
8. Bölüm - Sevgilisiyim!
9. Bölüm - Çocukluk Aşkı
10. Bölüm - Gargamel ve Azman
11. Bölüm - İki Deli
12. Bölüm - Uzaktan Sevda
13. Bölüm - Yalandan Oyun
14. Bölüm - İki Aşık
15. Bölüm - Kaçış
16. Bölüm - Kıskançlık
17. Bölüm - Sevmek ve Sevilmek
18. Bölüm - Tanışma
19. Bölüm - Plan
20. Bölüm - Zincir
21. Bölüm - Yüzleşme
22. Bölüm - Karma
23. Bölüm - Ala
24. Bölüm - Takıntı
25. Bölüm - Saçlara Dokunma
26. Bölüm - Geç Verilen Hediye
27. Bölüm - Sardı Kollarına Bak
28. Bölüm - Umarım Yalan Söylüyorsundur
29. Bölüm - Tutulmayan Sözler
30. Bölüm - 7-1=7
İlerki Bölümden Alıntı
31. Bölüm - Deliriyor muyum?
32. Bölüm - İhtimaller
İlerki Bölümden Alıntı...
33. Bölüm - Merhaba Gece
34. Bölüm - Gerçekler ve Yalanlar
35. Bölüm - Yaşattığını Yaşamadan Ölmezsin
36. Bölüm - Canavar
Duyuru ve Alıntı
37. Bölüm - Ahin
38. Bölüm - Sonra, Şimdi Değil Sonra
39. Bölüm - Benden Artık Uzaklaşma
40. Bölüm - Hain
41. Bölüm - Kimdi Bu Adam?
42. Bölüm - Geçmişin Karanlık Yüzü
43. Bölüm - Kurşun
44. Bölüm - Kayıp
45. Bölüm - Zincirler
47. Bölüm - Var Mısın?
48. Bölüm - Zaaflar ve Zayıf Noktalar(+18)
49. Bölüm - Turan ve Karayel
50. Bölüm - İsteme
51. Bölüm - Çilli
52. Bölüm - Engerek
53. Bölüm - Bedel

46. Bölüm - Geç Öğrenilen Gerçek

4.3K 268 215
Door Nazlas0

'Sınır'
'1500 okunma'
'150 yorum'
'150 oy'

WhatsApp kanalına gelmek isteyen instagramdan veya özelden yazabilir.

Yazım yanlışı olan yerlerde nokta koyun lütfen:)

Bölümün sonunda olan duyuruyu okumanızı rica ediyorum.

İyi okumalaaaaarrrrrr.....:)

~~~~~

Oflayarak başımı geriye doğru attım, yok arkadaş.

En sonunda kaşe çıkartacağım kendime, imza atmaktan ellerim harap olmuştu resmen.

Masanın üzerindeki su şişesini alıp kapağını açtım, tam içecek iken çalan kapıyla sinirle nefesimi verdim. "Gel!' dedikten sonra sudan bir yudum alarak kapağını kapatıp masaya koydum.

Nisa içeriye girip kapıyı kapattı. "Komutanım, müsait miydiniz?"

Yorgunca başımı salladım. "Müsaitim Kızıl, gel. Bir sorun mu var?" Dediğimde başını iki yana sallayarak karşıma oturdu.

"Yok, aslında neden geldiğimi bende bilmiyorum." Yüzünde bir sıkıntı vardı.

Yavaşça ayağa kalkıp karşısına geçip oturdum. "Sorun abim mi?"

Yutkunarak başını salladı. Başımı omzuma doğru yatırdım. "Dün mutfakta yakınlaştınız değil mi?"

Şaşkınca yüzüme baktı, oflayark başını sallayarak başını yere eğdi. Utanıyordu.

Hafif güldüm. "Nisa, bunda utanılacak bir şey yok biliyorsun değil mi? Bir insan bir insana karşı duygu besleyebilir. Bu çok normal."

"Biliyorum, ama." Diyip sustu.

"Ama ne yapacağını bilmiyorsun."

Başını salladı.

Dudaklarımı ıslattım. "Peki, abime karşı bir şey hissediyor musun?"

"Bilmiyorum Balca, ben kimseye hayatım boyunca bir şey hissetmedim ki!"

Yüzümde tebessüm oluştu. "Çünkü korkuyorsun, birini sevmekten korkuyorsun." Sustu.

Nisa korkuyordu, bununda tek bir suçlusu vardı. O da babasıydı.

Nisa'nın kötü bir geçmişi vardı, ve bu kötü geçmişinin sorumlusu babasıydı.

Nisa'yı bir kere crop ile odada dururken görmüştüm, asla crop giymiyordu giyerse bile üzerinde ceket veya hırka oluyordu. O gördüğüm gün üzerinde yoktu.

O gün odaya girdiğimde hızla üzerine bir şey giymeye çalışmıştı, lakin ben göğsünde olan sigara izlerini görmüştüm.

Sormadım, çünkü sorsam bile anlatmayacağını, anlatsa bile kötü olacağını biliyordum.

Geçmiş...

Yavaşça Nisa'ya doğru ilerledim, elini göğsüne koymuştu. Crop'un üzerinden sigara izleri belli oluyordu

Kaşlarımı çatarak karşısına yatağa oturdum.

Nisa yutkundu. "Balca, git. Lütfen."

Başımı iki yana salladım. "Gitmiyorum Nisa, sana bunu kim yaptı diye sormuyorum. Sadece bir şey sorucam, tabi iznin varsa."

Yavaşça başını salladı. Nefesimi vererek. "O mu yaptı?"

Gözlerini yumup başını salladı, sinirle elimi yumruk yaparak ayağa kalktım. Makyaj masasının oraya geçtiğimde Nisa'nın bakışlarını üzerimde hissettim.

Çekmeceyi açıp içinden kremi aldım, kapatıp Nisanın yanına ilerledim. "Üzerini çıkart güzelim." Dediğimde sorgulamadan çıkarttı. Sütyen ile duruyordu. Ve o tüm sigara izleriyle karşı karşıya gelmiştim.

Göğsünün üzerinden, karnına kadar çok sayıda sigara izi vardı, nefesimi verip kremin kapağını açtım. Elime biraz kremden alarak Nisa'nın göğsüne kremi sürmeye başladım.

Biliyorum, geçmeyecekti.

Biliyorum, acısı hafiflemeyecekti.

Biliyordum ki Nisa o izle ömür boyu duracaktı.

İzlerin olduğu her bölgeye kremi sürüp kapağı kapattım, kremi yatağın yanındaki komidine koydum. Nisa'ya döndüm. Yüzüme bakıyordu.

"Neden oldu, nasıl oldu diğe sormayacağım Nisa. Sadece bil ki ben senin yanındayım, tamam mı güzelim?"

Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu, başını sallayarak yavaşça bana sarıldı, sarıldım. "Teşekkür ederim, her zaman yanımda olduğun için."

Geriye çekildi. "Bende sana teşekkür ederim, her zaman yanında olmama izin verdiğin için."

Şimdiki Zaman...

"Beni iyi dinle Kızıl, bu konuşmayı ilk ve son kez yapacağım." Pür dikkat beni dinliyordu. "Abimi az çok tanıyorsun, ama şunu bilmen gerek. Abim asla ama asla bir kadına dokunmaz, elini dâhi kaldırmaz. Çünkü abimde senin gibi bir şeyden korkuyor. O korktuğu kişi ise sevdiği kadını kaybetmek. Neden abimin sevgilisi olmadığını zannediyorsun? Abim tıpkı annem gibi bir kadını kaybetmekten çok korkuyor. Seninde abimin o adam gibi olmasından, davranmasından ister istemez korktuğunu biliyorum."

Gözlerini gözlerimden ayırmayarak beni dinliyordu. "Sana söz veriyorum kardeşim, eğer abime karşı bir duygun varsa kaçma. Çünkü onun sana zarar vermeyeceğini kendi gözlerimle gördüm. O odaya kapandığın gün bile korktu, gözlerinde sana olan endişesini ve korkusunu gördüm. O yüzden asla ama asla sana zarar vermez, vermeyi bile düşünemez."

Gözünden yaş aktı. "Biliyorum Balca, ama sende dedin ister istemez korkuyorum. Belki salakça gelebilir ama o gün benim her gece rüyalarıma giriyor."

Başımı usulca salladım. "Biliyorum Nisa."

"Peki bir şey sorucağım, Ata neden bana sadece odanın kapısını kilitlemesen olur mu? Diye sordu."

Yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu. "Bunu sana ben anlatamam Nisa, bunu sana abimin anlatması gerek. Ama sadece şunu bil, abimin en korktuğu şey, gece veya gündüz olsun. Birinin, hele ki değer verip sevdiği birinin o odanın kapısını kilitlemesi."

Gözlerinde garip bir duygu vardı, o duygu Nisa'ya yabancıydı. Lakin bana değildi.

Tam ağzını açıcakken kapının açılmasıyla bakışlarımız kapıya çevrildi. Yakup çatık kaşları ile içeriye girip kapıyı kapattı.

Nefesini verip kendini koltuğa attı, Yakup'a doğru döndüm. "Noluyor lan?"

Ofladı. "Acaba diyorum, ben bu İrem ile yaptığım işbirliğinden vaz mı geçsem ne?"

Güldüm. "Sebep?"

"Kadın, dakika başı ya bana seni nasıl Timin Komutanlığından atabiliriz diyor, ya da sizi nasıl ayırabiliriz diyor. İmdat diye bağıracağım!"

Nisa gülerek ayağa kalkıp Yakup'un yanındaki koltuğa oturdu, ayağa kalkıp karşısına oturdum. "Valla Binbaşım, size geçmiş olsun demekten başka bir şey diyemiyorum."

Yakup Nisa'ya baktı. "Allah razı olsun ya! O kadar iyisin ki Nisa, çok sağol."

Nisa gülerek başını salladı. "Ne demek, vazifemiz."

"Mükemmel vazife gerçekten."

Nefesimi vererek Yakup'a baktım. "Hallettin mi?"

Yavaşça başını sallayarak cebindeki USB belleği bana uzattı. "Hallettim, bu bellekte İrem'in tüm telefon konuşmaları ve artı olarak odasındaki kamera kaydı duruyor. Eğer ani bir şey olursa buradan bakabilirsin, bu arada ettiği cümlelerden Gece, Karan veya Balca ismini geçirirse direk telefonuna bildirim gelicek."

Hayretle Yakup'a baktım. "Nasıl yaptın bunu?"

Göz kırparak güldü. "Meslek sırrı canım benim." Diyerek ayağa kalktı. "Ben gidiyorum, İrem gelip ne olduğunu sorar kesin amına koyayım. Sen ben çıkarken biraz bağır. Az inandırıcı olsun."

Nisa ile ayağa kalktık. Nisa hafifçe arkama geçti, nefesimi vererek başımı salladım. "Başlasın o zaman."

Yakup boğazını temizleyerek yavaşça kapıya doğru baktı. İnandırıcı olması için işaret parmağını bana doğrulttu.  "Sakın bana sesini yükseltme Yüzbaşı!" Dediğinde Nisa'nın gülmemek için çırpındığını biliyordum.

Dudaklarımı ıslattım. "Sana çık dedim odadan Binbaşı, eğer biraz daha sinirlerimle oynarsan olacaklardan ben sorumlu değilim."

Yakup etkilenmiş bir şekilde dudaklarını büzdü. "Oyunculuğa bak, sen git istifa et yarın oyuncu olarak başlarsın." Dedi kısık sesle

Gülerek nefesimi verdim. Yakup başını salladı, bir adım geriye gitti. "Bir daha sakın, sakın bana karşı gelme. Yoksa sonuçlarına katlanırsın Gece." Diyerek odadan çıktı.

Nisa gülerek karşıma geçti. "Haklı valla adam, sen bu oyunculuk ile hepimizi mükemmel şekilde kandırdıysan, herkesi kandırırsın."

Gözlerimi devirerek güldüm. "Aman be Nisa. Neyse sen Tim'e haber ver, içtima alanına gelsinler. Bayadır eğitim yapmıyoruz." Bayadır dediğim bir haftalık bir süreçti.

Ve bizim için baya uzundu.

Karan eğitime katılmayacaktı, çünkü hala yaraları tam iyileşmemişti. Uzaktan izleyecekti. Benim gibi bir inadı vardı, lakin o inadı benim inadım la yarışamazdı.

Nisa başını sallayarak odadan çıktı, arkamı dönüp masadan telefonumu aldım, tam cebime koyucakken çalmasıyla oflayarak telefona baktım. Bilinmeyen numara yazıyordu.

"Yine kim beni arıyor anasını satayım ya!" Diyerek telefonu açıp kulağıma yasladım. "Alo?"

"Merhaba Gece."

Kaşlarımı çattım. "Gece derken, siz kimsiniz beyefendi?" Bu adam benim Gece olduğumu nereden biliyordu. Ve bu adam kimdi?

Gülme sesi duyunca sinirle nefesimi verdim. "İkimizde senin beni tanıdığını biliyoruz Gece, inkar etmen bir şeyi değiştirmez."

Kimdi lan bu?

"Kimsin!"

"Engerek." Diye fısıldadı.

Kaşlarımı çattım. Bu beni nereden buluyordu, nereden bulmuştu numaramı?

"Ne istiyorsun?" Sesim buz gibi çıkmıştı.

"Ölmeni."

Güldüm, hatta kahkaha attım. "Bunu isteyen bir sürü kişi var, sana daha çok sıra gelicek Engerek. Lakin dikkat et, sen beni öldürmeden ben seni öldürebilirim."

"O iş zor Gece."

Kaşlarım havalandı. "Hadi ya? Nasıl öldürmeyi planlıyorsun beni?" Dedim alayla.

"Herşeyin bir sırası vardır Gece." Diyip yüzüme kapatmıştı.

"Orospu çocuğu." Diyerek sinirle telefonu cebime koydum. Masanın üzerinde duran telefonu alıp numarayı tuşladım. Kulağıma yasladım.

"Evet?"

"Ben Yüzbaşı Gece."

"Buyrun Yüzbaşım."

"Daha demin beni arayan bilinmeyen numarayı bul, nerede, kime ait olduğunu hepsini öğreneceğim. Öğrenir öğrenmez odama gel."

"Emredersiniz Komutanım."

Telefonu kulağımdan çekip masaya yerine koydum.

Boynumu çıtlatıp odadan çıkıp içtima alanına doğru ilerlemeye başladım.

Alana geçtiğimde Tim'deki herkesin beni beklediğini gördüm, karşılarına geçip ellerimi arkama koyarak birleştirdim. Bakışlarım Karan'a kaydı. "Yüzbaşı Kara." Dediğimde bir adım öne çıkarak. "Buyrun Yüzbaşım."

"Bu eğitimde sen olmayacaksın, yaraların daha iyileşmedi. Eğer istersen izleyebilirsin, ya da gidebilirsin. Ama eğitime katılmayacaksın."

Nefesini vererek başını salladı, Emre'nin yanından ayrılıp banka oturup bizi izlemeye başladı.

Tim'e doğru döndüm. "Bir oyun oynayacağız, bu oyunda sizin ne kadar hızlı olduğunuzu, çevik ve atik olduğunuzu göreceğim." Kartal'a ve Hüseyin'e döndüm. "Asteğmenlerim, gelin." Dediğimde ikiside yanıma geldi.

Cebimden çıkardığım kırmızı ve mavi renkli bayrakları Hüseyin ve Kartal'a verdim. "Bunları karargahın sonuna gidin ve oraya koyun, diğer kalan iki bayrağı da bu sağ ve sol tarafa yerleştirin." Başlarını sallayarak sağ ve sol tarafa yerleştirip karargahın sonuna kadar hızla ilerlediler.

Sağ elimin baş ve işaret parmağını yuvarlak yaparak dudağıma yerleştirip ıslık öttürdüm. Islığım ile iki er yanıma doğru ellerindeki tahtalar ile yanıma doğru yaklaştılar.

Biri alttan geçme, diğeri atlama tahtasıydı. "Bunları yerleştirin, sonrada diğerlerini getirin, ilk atlama ve eğilme olucak, sonra sürünme ve tırmanma. En sonda koşu. Tamam mı beyler?"

Başlarını sallayarak ellerindeki tahtaları yerleştirmeye başladılar.

Yaklaşık 15 dakika sonra her şey hazırdı.

"Emre sen ve Kartal yarışacaksın, sonra Nisa ve Sena, zaten en sona Sezgin abi ve Hüseyin kalıyor. Kazanan kişilere illaki bir ödül olucak."

"Komutanığm!"

Kartal'a doğru döndüm. "Efendim?"

"Komutanım nolursunuz, bizi bir yemeğe çıkartın."

Kartal'ın sözüyle Hüseyin gülümseyerek Kartal'ın omzuna hafifçe vurdu. "Komutanım, Kartal doğru diyor, bi balık ekmek güzel gitmez mi?"

Gülerek başımı salladım. "Öyle olsun bakalım, kazanan üç kişiye balık ekmek ısmarlayacağım, diğerlerinde de midye. Kabul mü?" Hepsi gülümseyerek başlarını salladı, bir kaç adım geriye gittim. "Emre ve Kartal, hazırlanın." Dediğimde Emre ve Kartal yerlerine geçtiler. "Hazır mısınız beyler?" İkiside başlarını salladılar. Dizlerini kırıp sağ ayaklarını geriye atıp ellerini yere bastırdılar. "Üç, iki, bir!" İkiside hızla koşarak ilk olarak eğilme ve atlama yerini hızla yapmaya başladılar. O sırada ben elimdeki kronometre ile dakika tutuyordum.

"Hadi Kartal!" Nisa ve Hüseyin Kartal'ı tutuyorlardı.

"Ne Kartal'ı be, hadi Emre!" Sezgin abi ve Sena ise Emre'yi tutuyordu.

Gülerek ilerlemeye devam ettim.

"Ananı!" Emre'nin ayağı atlama engeline takılmıştı, ve Kartal bunu fırsat bilerek hızla koşmaya devam etti ve sürünme yerine geldiğinde yere eğilerek sürünmeye başladı. "Komutanım, pantolon yırtılırsa ne olur?"

"Tüm her yerin meydanda olur Kartal." Karan'ın dediği laf ile arkamı döndüm, yanıma doğru ilerliyordu.

Kaşlarımı çattım. "Ben sana otur demedim mi Yüzbaşı?"

"Oturasım gelmiyor Yüzbaşım, sizin yanınızda durmak daha iyi." Dediğinde gülerek başımı iki yana salladım. Emre hızla sürünmeye geçmiş Kartal'a yetişiyordu.

Emre sürünmeye iyiydi, Kartal ise engellerde.

"Komutanım vallaha yırtalacak."

Kaşlarımı çattım. "Çene çalma KaraKartal, sürün!" Susarak sürünmeye devam etti.

İkiside nefes nefese sürünme parkurunu bitirip tırmanmaya geçti. Kartal göz ucuyla Emre'ye baktı. "Yahu benim yükseklik korkum var, neden!" Diye isyan ederek tırmanmaya başladı.

"O zaman neden asker oluyorsun oğlum sen?" Emre ile birbirlerine laf atarak tırmanmaya devam ediyorlardı.

"Ebenin lan!" Emre tam uca geldiğinde ayağı ipe takılmıştı ve bunun sonucunda tırmanma duvarının karşısına düşmüştü.

Gözlerim irileşti. "Gerizekalı!" Diyerek hızla ilerlemeye devam ettim. Emre üzerini küfür ederek sirkelemeye başlamıştı.

Kartal yukardan atlayarak Emre'ye nah çekti ve hızla koşmaya başladı. Emre bir Kartal'a bir bana baktı. "Sikicem gerçekten!" Diyerek koşmaya başladı.

Güldüm. "Allah'ım ya, sen beni bunlarla mı sınıyorsun?"

Karan gülerek başını salladı. "İşin zor Yüzbaşı."

"Hiç sorma." Diyerek Kartal ve Emre'ye bakmaya devam ettim.

Kartal hızla bayrağı alıp bu tarafa doğru ayaklarını götüne vura vura koşmaya başladı. Emre'de bayrağı alıp aynı hızla koşmaya devam ediyordu.

"O balıklar benim olacannk!" Son dediği cümle Tim'deki herkesin gülmesine neden oldu.

"Bok olur." Emre hızla Kartal'ı geçerek diğer bayrağın yanına ilerliyordu.

Bayrağın yanına geldiğinde diğer bayrağı da eline aldı. "Bitti sonunda!" Dediğinde kronometreyi durdurdum.

Karan ile yanlarına doğru ilerlediğimizde Kartal söverek geliyordu.

Emre nefes nefeseydi, elini göğsüne koyarak bana baktı. "Kaç Komutanım?"

Kronometreye baktım. "Dört dakika, on altı saniye üç salise." Karan'a doğru döndüm. "Şunu az not etsene." Dediğimde cebinden not defterini çıkartıp not ediyordu.

"Komutanım, bu haksızcılık."

Ters ters Kartal'a baktım. "Hızlı olsaydın Kartal, mızmızlanma ve git otur." Kartal oflayarak yerine geçip yere oturdu.

"Şimdi sıra Nisa ve Sena'da." Nisa ve Sena birbirlerine bakıp başlarını eğip yerlerine geçtiler.

İkiside yere eğilip sağ bacaklarını arkaya doğru uzatıp ellerini yere bastırdılar. "Üç, iki, bir!" Dediğimde hızla yerlerinden ayrılıp koşmaya başladılar. Kronometreyi başlattım.

İkiside çok hızlıydı, ve dikkatli. Atlama ve eğilme parkurunu sorunsuz geçme ihtimalleri yüksekti.

"Belim kopucak yemin ederim." Sena söylene söylene parkuru yapmaya devam ediyordu.

"Senin mi benim mi? Ananı-" Nisa düşmekten son anda kurtulup ikiside aynanda sürünme parkuruna geçtiler.  Nisa uzun zamandan sonra küfür etmesine şaşırmıştım, ama beklemediği bir şeydi, ayağının bir yere takılacağını düşünmüyordu büyük ihtimalle.

"Hadi Kızıl yaparsın!" Sezgin abi ve Hüseyin Nisa'yı tutuyordu.

"Bastır güzelim!" Emre ve Kartal ise Sena'yı.

"Sence hangisi kazanır?"

Omzumu silkip yandan Karan'a baktım. "İkisininde kazanma imkanı yüksek, çünkü koşmakta baya iyiler, ve sürünmede."

Güldü. "Boşuna Alperen Korgeneral sizi yetiştirmedi."

"Yapacak bir şey yok, kolay gelmedik buralara Yüzbaşı."

"Biz sanki çok kolay geldik Yüzbaşım."

Tam ağzımı açıcakken. "Sikicem ama ha!" Sena ve Nisa sürünmeyi bitirmiş tırmanmaya geçmişti, ve Sena söve söve çıkıyordu.

"Eskileri mi yâd ediyoruz anlamadım ki?" İkiside aynanda atlayarak koşmaya başladılar.

Kronometreye baktım. İkinci dakikaya gelmişlerdi.

Sena hızla bayrağı önceden alıp buraya doğru koşmaya devam etti. "Yeter valla, sikicem yemiyorum balık ekmek." Diyerek koşuyordu.

Nisa hızla Sena'yı bir adım geçerek. "Balık ekmek her şeydir." Diye bağırarak koşuyordu.

Gülerek Karan ile bizimkilerin olduğu yöne doğru ilerledik.

Nisa hızla diğer bayrağı alarak sallamaya başladı. "Allah'ım beleş balık ekmek yiyeceğim!" Kronometreyi durdurdum.

Sena bayrağın yanına oturup bayrağı aldı. "Sikim böyle bayrağı, bir balık ekmek için koşacak değilim. Midyeyi daha çok seviyorum."

Nisa güldü. "Bir sevdiremedim sana balığı, karadenizli bir insan neden sevmez anlamıyorum?"

Sena Nisa'ya döndü. "Canım kardeşim, ben balığı değil, balık ekmeği sevmiyorum. Balığı ekmek ile yenince tadı gelmiyor, ah bir balık tava olsaydı varya. Her şeyimi verirdim ama Komutanım sağolsun."

"Komutanım, skor kaç?"

Kronometreye baktım. "Üç dakika, otuz altı saniye, beş salise." Karan'a baktığımda başını sallayarak not ediyordu.

Sena balık ekmek yemiyordu, yiyemiyordu. Ama midye çok seviyordu.

Nisa ise ikisinide seviyordu ama balık ekmek için herşeyini verebilirdi.

Sena'nın istese kazanacağını biliyordum, ama işin ucundaki ödülü duyar duymaz vazgeçip kazanmayıp midyeyi seçeceği gözlerinden belliydi.

"Evet, son olarak Sezgin abi ve Hüseyin. Buyurun efendim." İkiside yerlerine geçip sağ bacaklarını arkaya doğru uzatıp ellerini yere bastırdılar. "Üç, iki, bir!" Dediğimde hızla yerlerinden ayrılıp koşmaya başladılar.

Eğilme ve atlama parkuruna geçip çevik haraketler ile engelleri geçiyordu.

Ses geldiğinde kaşlarımı çattım. Sezgin abi cüssesinden dolayı eğilme yerinde olan tahtayı devirmişti. "Ulan, sebep!"

Hüseyin gülerek parkuru geçip sürünmeye geçmişti. "Komutanım gerçekten ya pantolonum yırtılırsa ne olucak?" Diye sürünerek sordu.

Nefesini verdim. "Her yerin meydanda olucak bir şekilde parkuru tamamlayacaksın Yücel, hızlanın!".

Sezgin abi Hüseyin'e yetişerek sürünmeye devam etti. "Ya Komutanım, bunlar neden bana uymuyor."

Timden gülme sesi gelmişti.

"Hadi abi! Yaparsın!" Sena ve Nisa Sezgin abiyi tutuyordu.

"Hızlan lan Ebabil!" Kartal ve Emre ise Hüseyin'i.

İkiside sürünme parkurunu bitirip tırmanmaya geçmişti. Sorunsuz şekilde tırmanma yerini bitirip koşmaya geçmişlerdi.

"Lan!" Hüseyin'in yere çakılması bir olmuştu.

Sezgin abi gülerek koşuyordu. "Çömezsin oğlum sen. Rütbe atlaman pek işe yaramadı." Diyerek hızla bayrağa koşuyordu.

"Sikeyim çömezi ama." Diyerek yerden kalkıp koşmaya devam etti.

Sezgin abi bayrağı alıp bu tarafa doğru koşmaya başladığında Hüseyin'de bayrağı alıp Sezgin abiye yetişmeye çalışıyordu.

"Kızımı görmeden ölüceğim galiba!" Diyerek koşuyordu.

Kaşlarımı çattım. "Tövbe de!" Diye bağırdık Karan ile beraber.

Hüseyin Sezgin abinin hiç beklemediği bir anda hızla Sezgin abiyi geçerek diğer bayrağı alıp sallamaya başladı. "Gelsin balık ekmek!" Kronometreyi durdurdum.

Sezgin abi bayrağın yanına oturdu, diğer bayrağı alıp tek eliyle kırdı. "Ne biçim bayrak ulan bu!"

Gülerek Karan ile yanlarına ilerledik. Kronometreye baktım. "Üç dakika elli dokuz saniye dört salise." Hüseyin'e döndüm. "Aferin çömez."

Karan'a döndüm. "Şimdi say, kim sırayla birinci."

Karan not defterine baktı. "Birinci Nisa, sonra Sena, Hüseyin, Sezgin abi, Kartal ve Emre. Ama üçlü olarak diyecek olursam yarışı kazanan üçlü, Nisa, Hüseyin ve Kartal oldu."

"Gitti balık ekmek, gitti!" Emre'nin isyanıyla güldüm.

"Hadi acıdım size, hepinize ısmarlayacağım." Sena tam ağzını açıcakken. "Sana balık tava." Dediğimde yüzünde gülümseme oluşmuştu.

"Ee Yüzbaşı, var mısın benle de bir yarışa?" Karan'a şaşkınlıkla döndüm.

"Sen yaralısın Karan?"

Güldü. "Yaralarım iyileşti diyorum sana, bir şey olmaz. Olursa derim sana."

Nefesimi vererek başımı salladım. "Peki o zaman Yüzbaşı, yenilmeye hazır ol bana."

"Ben sana değil, sen bana yenileceksin."

Kaşlarım havalandı. "Var mısın?"

"Nesine?"

"Eğer ben kazanırsam balıkları ben ısmarlayacağım artı olarak da bir şartım olucak, onu da sonra özel olarak söyleyeceğim. Ama eğer sen kazanırsan da sen ısmarlayacaksın. Kabul mü?"

Başını salladı. "Kabul Yüzbaşı."

Emre'ye kronometreyi verdim, Karan ile yerimize geçtiğimizde sağ bacağımı arkaya uzattım, ellerimi yere bastırdım, Karan'a baktığımda göz kırptı, Emre saymaya başladı. "Üç, iki-" Dediğinde alt dudağımı ısırdım. Karan'ın bakışları dudağıma kaydı, yutkundu. "Bir!" Dediğinde hızla yerimden ayrılıp koşmaya başladım.

"Ulan Gece!" Diyerek arkamdan koşuyordu.

Güldüm, eğilme ve atlama parkurundan geçmeye başladım. Bir eğilip bir kalkmak belimi ağrıtıyordu ama alışkındım. Sorunsuz bir şekilde geçerek sürünmeye geçtim.

"Manikürüm bozulmasa bari." Diyerek sürünüyordum.

"Bencede bozulmasın, lazım."  Yaptığı ima ile hafif Karan'a baktım, güldü. Oflayarak sürünmeye devam ettim.

Sürünme parkurunu bitirdiğimde hızla tırmanmaya başladım, Karan ise bana yetişmeye çalışıyordu. Duvarın üstüne geldiğimde duvardan atlayarak koşmaya başladım.

"Hadi be Gece, yen bunu!" Nisa ve Sena beni tutuyordu.

"Yaparsınız Komutanım!" Emre, Kartal, Hüseyin ve Sezgin abi ise Karan'ı.

"Yenileceksin Yüzbaşı!"

Güldüğünü işittim. "Ben sana her zaman yeniliyorum, bir kerede sen yenil bana Yüzbaşım." Diyerek bana yetişmeye çalışıyordu.

Büyük bir adım atarak bayrağı alıp geriye doğru koşmaya başladım.

"Yine yenileceksin Yüzbaşı."

"Bu sefer asla."

"Tabi tabi." Diyerek bayrağın yanına hızla koşarak diğer bayrağı aldığımda Karan'da bayrağı almıştı. Lakin ilk ben almıştım ve bana yenilmişti.

Gülerek Karan'a baktım. Bayrağı doğrulttum. "Sana seni yeneceğim demiştim, yine bana yenildin."

Gülüp yanıma geldi, terlemişti ve çok seksi gözüküyordu. Bismillahirrahmanirrahim.

Simsiyah saçları alnına yapışmıştı. "Hayatımda bu kadar güzel bir yenilgi görmedim, ömrüm boyunca bu yenilgiye yenilebilirim."

Güldüm, Emre'ye döndüm. "Kaç?"

Emre kronometreye baktı. Kaşları havalandı. "Yuh, iki dakika, elli üç saniye, altı salise." Bize baktı. "Komutanım kusura bakmayın ama siz bir yerinize roket falan mı taktınız?"

Gülerek başımı iki yana salladım. "O zaman balıklar Karan Yüzbaşı'dan. Şimdi gidin bir duş falan alın yemekhaneye geldiğinizde haber edin." Hepsi başını sallayarak ilerlemeye başladı.

Karan aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çattı. "Az gelsene benle bakalım."

Kaşlarımı çattım. "Nereye ve noluyoruz?"

"Sorgulama güzelim, gel az." Diyip ilerlemeye başladı. Oflayarak takip ediyordum.

Karan'ın odasına geldiğimizde kapıyı açtı, koltuğa oturduğumda yanıma oturdu.

"Ala, sen ben yokken." Zar zor konuşuyor nefesini verip bana yavaşça baktı. Gözleri 'yapmamış ol' gibi bir bakış vardı. "Ala sen yokken ne yaptın Allah aşkına?"

Bakışlarımı kaçırdığımda Karan oflamıştı, yutkunarak Karan'a döndüm. "Bir şey yapmadım canım, uslu uslu seni kurtardım."

Kaşları havalandı. "O zaman ben neden senin gizli ve vasaklı dosyaları incelediğini hatta emir dışı sahaya çıktığını öğreniyorum." Aklına gelen şeyle elini yüzüne görürdü, yüzünü sıvazladı. "Bana sakın Genel Kurmay Başkanı ile görüşmeyi düşündüğünü söyleme."

Boğazımı temizleyerek başımı omzuma yatırdım. "Normalde arayacaktım ama senden mesaj gelince arayamadım."

"Yavrum sen deli misin, neden tüm yasakları çiğniyorsun sen?"

Kaşlarımı çatarak Karan'a baktım. "Diyene bak ulan, hastaneden yaralı haliyle kaçırılan ben miyim? Gelmeseydim kurtulamazdın, yasakları çiğnemeseydim hala ordaydın." Sinirle geriye yaslandım. "Bok vardı kurtardım, kurtardığımdan beri laf ediyorsun lan bana!"

"Ala'm, ben kurtarma demiyorum, ben yasakları çiğneme diyorum. Olan sana oluyor."

"Kurtarsak suç kurtarmasak suç anasını satayım!" Diyerek yerimden kalkmamla Karan'ın kolumu çekip kucağına düşmem bir oldu. Gözlerimi kırpıştırarak Karan'a baktım.

Yüzünde keyifli bir hâl vardı, gözünü kırptı. "Noldu Yüzbaşı, en son küfür ederek gidiyordun?"

Yutkundum. "Öyle pat diye kucağına çekersen küfür ederek gidemiyorum."

Güldü. "Hadi ya?"

Başımı salladım. "Aynen öyle." Tam kalkacak iken tekrar kucağına doğru çekti, elini belime koydu.

Başını omzuna eğdi. "Nereye?"

"Odama."

"Sebep?"

Kaşlarımı çattım. "Gidemez miyim lan?"

"Gidersin gidersin, lakin benim almam gereken bir intikam var."

Gözlerimi kıstım. "Ne intikamı?"

"Bir düşün bakalım, kim acaba yarışa başlamadan benim tüm dikkatimi pat diye dağıttı?"

O kişi ben oluyorum galiba ya?

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ha sen onu diyorsun."

Başını salladı. "Ha ben onu diyorum."

Sağ elimi boynuna götürdüm. "E al o zaman intikamını."

Yazardan...

Kartal hızlı adımlar ile hastanede yürüyordu, yaralıydı. Ağır yarası vardı, acilen bir Su lazımdı.

Su koridordaki masada dosya imzalıyordu, en nefret ettiği şeydi.

Kartal gördüğü duru güzellikle tebessüm etti. Adımlarını daha fazla hızlandırdı. Su'nun yanına geldiğinde hızla yanağına bir öpücük bırakıp geri çekildi.

Su'nun gözleri irileşti, hızla sağa baktı, gördüğü kişiyle nefesini vererek gülümsedi. "Sen miydin, neden sessiz sedasız geliyorsun?"

Kartal güldü, sırtını duvara yaslı olan masaya yasladı. Omzunu silkti. "Hep sen mi sessiz sedasız geliceksin, bir kerede ben sessiz sedasız geleyim. Suç mu doktor hanım?"

Su gülerek başını iki yana salladı. "Ne suçu asker bey, iyi yapmışsın." Aklına gelen şeyle kaşlarını çattı. "Yaralı falan mısın, ne oldu?"

Kartal dudaklarını büzerek başını salladı. "Evet, çok hastayım. Acilen bana bir Su lazım."

Su güldü. "Hadi ya? E git al o zaman kantinden suyunu." Yaptığı imayı anlamıştı, ama anlamamazlıktan geldi.

"Benim Su'yum kantinde yok maalesef."

Başını omzuna yatırdı. "Nerde o zaman senin Su'yun?"

"Kendileri tam karşımda duruyor, özledim be güzelim ya."

"Bende seni özledim Kartal, ama biliyorsun nöbetlerim falan oluyor, yanına gelmek çok istiyorum ama bir türlü gelemiyorum."

Kartal aklına gelen şeyle sırıttı. "Bizim karargaha doktor lazım biliyor musun?" Su gülerek kaşları havalandı. Kartal başını salladı. "Doktor lazım bize, böyle güzel, kahverengi saçlı."

Su kaşlarını çattı. "Git o zaman başhekime söyle, bulsun sana güzel bir doktor, alsın karargaha."

Kartal güldü. "Sen gelsene."

"Ben mi, neden ki?"

"Gel işte ya, hem ikimizde birbirimizi zar zor görüyoruz, karargaha gelirsen yedi yirmi dört görebilirim seni."

Su nefesini vererek sırtını masaya yasladı. "Bilemiyorum Kartal, gelmeyi istemiyorum değil, gelmeyi çok istiyorum. Ama beni oraya gönderirler mi?"

"Gönderirler canım, neden göndermesinler."

"Ben konuşmaya çalışırım başhekim ile, eğer olursa söz karargahta çalışacağım."

Kartal'ın yüzünde güller açmıştı, sevdiği kadını her gün görmek istiyordu.

Kartal tam ağzını açıcakken gelen bağırış ile kaşlarını çattı, başını eğerek gelen sese baktı, Su sola doğru baktı. Biri doktora bağırıyordu ve baya sinirliydi.

"Ne oluyor?"

Su oflayarak Kartal'a baktı. "Adamın karısı hasta, yatışını vermek zorunda kaldık lakin adam istemiyor."

Su'ya doğru baktı. "Neden istemiyor, kaşıntısı neymiş beyefendinin?"

"Çünkü kendileri psikopat gibi bir şey, karısını dövüyormuş yani ben öyle duydum. Karısı inkar edip duruyor, büyük ihtimalle korkuyor. İkna etmeye çalıştım, ama olmadı. Kadının iki gün hastanede gözetim altında kalması gerek lakin kendileri isteniyor."

Kartal kaşlarını çattı. "Vay şerefsiz. Sen bi kadının yanına beni götürsene."

Su'nun gözleri irileşti. "Delirdin mi, nasıl götüreceğim seni?"

"Bilmiyorum, bir şekilde odaya girmem gerek. Belki ikna edebilirim kadını."

Su yavaşça başını salladı. "Ayça, az gelsene." Diyerek ilerideki hemşireye seslendi.

"Efendim?"

Su eliyle bağıran adamı gösterdi. "Şu adamı iki dakika oyalayabilir misiniz Kenan ile?"

Ayça başını adama çevirdi, iğrenerek baktıktan sonra Su'ya dönerek başını salladı. "Bu iş bende, siz ama ne yapın edin şu kadını ikna edin."

"Tamam tamam, hadi hızlı olun." Ayça başını sallayarak Kenan'ın yanına ilerledi, bir kaç şey dedikten sonra adamın yanına doğru ilerlediler. "Beyefendi, gelin benimle."

Adam kaşlarını çattı. "Nereye gelicem lan seninle, karımı alıp gideceğim ben."

Ayça yandan Kenan'a baktı. Kenan gözlerini yumdu, adama döndü. "Beyefendi, gelin ben sizi yetkili kişilere götürücem, onlara açıklayın durumu. Sonra karınızı alıp gidersiniz."

Adam çatık kaşları ile başını sallayarak ilerlemeye başladı. Kenan ve Ayça ile adama garip bakışlar atarak arkasından yürüdüler. Ayça Su'ya bakarak göz kırptı.

Su gülümseyerek Kartal'ın koluna dokundu. "Hadi gel, çabuk." Diyerek kadının odasına doğru ilerlediler.

Kapının önüne geldiklerinde hızla içeriye girip kapıyı kapattılar.

Kartal yutkundu, çünkü kadının yüzü mosmordu, sağ kolu kırıktı. Sinirle nefesini verip kadının yanına ilerledi, Su'da yanına geçti. "Merhaba efendim, adınız neydi?"

Kadın Kartal'a korku dolu gözlerle baktı. "Fatma, neden sordunuz? Kimsiniz siz?"

Kartal dudaklarını ıslattı. "Bakın Fatma hanım, size ne sorucaksam bana dürüst olun lütfen."

"Kimsiniz ki siz?"

Kartal nefesini verdi. "Türk askeri, eğer izniniz varsa size yardım edeceğim."

Fatma'nın gözleri ışıldadı. Sonra aklına gelen şeyle yüzündeki tebessüm soldu. "Yardıma ihtiyacım yok benim, şimdi çıkın lütfen odadan, kocam gelebilir."

Kartal yavaşça Su'ya baktı. Su yatağın kenarına oturup sol elini tuttu. "Bakın Fatma hanım, korkmanıza gerek yok. Eğer bize doğruları söylerseniz yanınızda olucağız, destek çıkacağız. Ama doğruladı söyleyin, kocanız hiçbir şey yapamaz."

Fatma yutkundu. "Yapmaz değil mi?"

Su gülümseyerek başını salladı. "Söz veriyorum, bir şey yapamaz."

"Tamam o zaman." Dedi kısık sesle, Kartal'a dönerek başını salladı. "Evet, kocam yaptı."

"Peki neden yaptı?"

"Bilmiyorum, bundan öncekileri de bilmiyorum, ya yemeğin tuzu fazla olur döver, ya ütüyü düzgün yapamadım diğe döver, ya da yemeği yaktım diğe."

Kartal sinirle sağ elini yumruk yapmıştı. "Peki şikayetçi misiniz?"

Fatma yutkunarak başını salladı. "Evet, eğer ben kurtulacaksam şikayetçiyim."

Kartal başını sallayarak telefonunu çıkarmasıyla hastanede duyulan bağırış sesiyle durdu. Fatma ağlamaya başladı. "Geldi, gelicek. Gidin buradan lütfen."

Kartal başını iki yana salladı. "Yok öyle bir şey." Su'ya döndü. "Kilitle kapıyı." Su başını sallayarak ayağa kalkıp hızla kapıyı kilitledi. Kartal'ın yanına doğru ilerledi. "Silahın yanında mı?"

Kartal sırıttı. "Her zaman." Diyerek telefondan 155'i aramaya başladı, kulağına yasladı. "Alo, bir şikayette bulunacaktım."

"Tabi, şikayetiniz nedir?"

"Şuan hastanedeyim, yanımdaki kadın kocasından şiddet görüyor ve her yeri mosmor, sağ kolu kırık."

"Tamamdır, siz kadının nesi oluyorsunuz?"

"Ben kadını tanımıyorum, ama diyebileceğim tek şey Türk askeri olduğum."

"Tamam Komutanım, peki kocası şuan hastanede mi?"

"Evet, dışarıda bağırıyor, odada kilitliyiz şuan. Kapıyı zorluyor."

"Adamı oyalamaya veya etkisiz hale getirmeye çalışın Komutanım, ekiplere haber verdim, on beş dakika içinde orada olurlar."

"Sağolun Komiserim." Kartal telefonu kapatıp Fatma'ya döndü. "Kurtulacaksın Fatma."

Fatma tebessümle bir Su'ya bir Kartal'a baktı. "Allah sizden razı olsun, çok teşekkür ederim."

Kartal gülümsedi. "Ne teşekkürü, görevimiz bizim." Kapının yumruklanmasıyla Kartal sinirle kapıya ilerledi, Su'ya döndü. "Sakın çıkmayın dışarı, çıktığımda kapıyı kilitleyin." Diyip dışarı çıktı, Su ise direk kapıyı kilitledi.

"Hop hop! Napıyorsun lan sen?"

Adam sinirle nefesini verdi. "Sen kimsin lan! Ne işin vardı o odada ?"

Kartal sabır çekti. "Bana bak, şimdi otur şurada delirtme beni."

Adam güldü. "Napcan lan, he napcan?" Kartal'ın karşısına geçti. İşaret parmağını doğrulttu. "Çık kapının önünden, öldürtme bana kendini."

Kartal'ın kaşları havalandı. "Hadi ya? Nasıl öldüreceksin beni, de hele bana."

Adam sinirle elini kaldırdığında Kartal adamın elini tutup ters çevirdi, adam acıyla inledi. "Bırak lan!"

Kartal başını eğerek adama baktı. "Tabiki." Diyerek eliyle adamı uzaklaştırıp kıçına attığı sert tekme ile adam yere yapışnıştı.

Adam acıyla düştüğü yerden kalkıp Kartal'ın üzerine yürüdü, cebinden çıkardığı bıçağı Kartal'a salladı, Kartal'ın yüzünde mimik oynamıyordu. Ofladı. "Klişe şeylerden bir vazgeçemediniz, izlediğin dizilere sokim."

Adam bıçağı havaya kaldırıp Kartal'a doğru saplayacak iken. Kartal hızla sola doğru geçince adam tekrar yere düştü. "E sende yere düşüp duruyorsun, paspas olarak işe başlayabilirsin." Adamın bıçağı yere düşmüştü ve uzaktı.

"Ulan." Diyerek ayağa kalktı. Kartal'a yumruğunu uzattı, Kartal yumruk yaptığı eli tutup tekrar elini ters çevirdi, adamın hızla elini bırakmayarak arkasına geçip elini sırtına yasladı. Adamın yüzünü hızla duvara yasladı. "Ne diyordun canım? Duyamadım bir daha desene."

"Bırak lan beni!"

"He amına koyayım he." Gelen adım sesleriyle başını sağa çevirdi, gelen polis ekipleriye nefesini verdi.

Komiser Kartal'a döndü. Başını eğdi. "Komutanım."

Kartal başını salladı. "Buyurun." Diyerek adamı polislere uzattı.

Adam şaşkınlıkla Kartal'a baktı. "Sen, asker misin!"

Kartal gözlerini devirerek başını salladı. "Günaydın, hadi siktir git şimdi." Kapıya doğru ilerleyip üç kere kapıya vurdu. "Su, benim. Aç."

Su hızla kapıyı açtığında Kartal'a sarıldı, Kartal gülerek kollarını Su'nun beline doladı. "Düşücem." Dediğinde Su gülerek geriye çekildi. "İyisin değil mi?"

"Her zaman." Diyerek içeriye geçtiler.

Fatma hala korkuyla bakıyordu. Kartal nefesini verdi. "Artık korkmana gerek yok, bir daha gelemiyecek."

Fatma gülümseyerek Kartal'a baktı. "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."

"Vazifemiz." Diyerek başını eğip odadan çıktı.

Su Kartal'ın peşinden çıkıp kapıyı kapattı. "Bir günümüz olaysız geçemiyecek galiba?"

Kartal güldü. "Olsun, günüm senle geçiyor ya, olaylı da geçebilir."

~~~~~

Ada karargahın koridorlarında yüzündeki minik tebessüm ile ilerliyordu. Davadan çıkmıştı ve çok güzel geçmişti.

Ada nefesini vererek Karan'ın odasının kapısını açtı. Başını uzattı, Karan sandalyesine oturmuş bir şekilde dosyaları imzalıyordu.

Bugün herkesin işi dosya imzalamak ile geçmişti galiba.

"Abi?"

Karan başını kaldırıp Ada'ya baktı, yüzündeki tebessüm ile ayağa kalktı. Ada kapıyı kapatıp içeriye girdi, abisine sarıldı.

"Güzelim, bir şey mi oldu?" Dedi geri çekilerek.

"Yok, gelmek istedim. Ha istersen gidebilirim?"

Karan gülerek ofladı. "Aman be Ada, otur hadi otur." Ada gülerek koltuğa oturdu, Karan ise karşısına geçti. "Bişey ister misin?"

Ada başını iki yana salladı. "Yok abi, zaten seni ve Hüseyin'i görmek için geldim. Sonra tekrar adliyeye geçmem gerek."

"Sen zaten anca Hüseyin'i gör, abini gelip görme." Dedi yalandan bir alınganlıkla.

Ada ters ters Karan'a baktı. "Of abi ya, deme öyle."

Karan güldü. "Tamam tamam, ciddi değildim zaten biliyorsun. İlişkine karışacak halim yok."

"Biliyorum abi, yaraların nasıl oldu?"

"Yaralarım gayet iyi, bir yandan sen bir yandan Ala. Vallaha bunaldım."

Ada güldü. "Yapacak bir şey yok, ya katlanacaksın ya da yine katlanacaksın."

"Zaten katlanmak dışında başka bir işim yok." Diyerek ayağa kalktı. "Sen şimdi koş sevgilinin yanına, benim imzalamam gereken dosyalar var."

Ada başını sallayarak ayağa kalktı. "Tamam o zaman abicim, sana kolay gelsin evde görüşürüz." Diyerek odadan çıktı.

Hızlı adımları ile Hüseyin'i aramaya koyuldu, ayağındaki topuklu sesleri koridorda yankılanıyordu.

"Ada!"

Ada duyduğu sesle arkasını döndü, Sena hızlı adımlarla Ada'nın yanına ilerledi. "Kimi arıyorsun sen böyle?"

Ada güldü. "Hüseyin'i arıyorum, nerede biliyor musun?"

Sena gülerek başını salladı. "Kendisi büyük ihtimalle karargahın arkasındaki bahçede çardakta oturuyordur, çoğu zaman işi olmadığın da orada oluyor."

Ada gülümsedi. "Teşekkür ederim Sena, ben gitsem iyi olur."

Sena başını salladı. "Tamam, hadi görüşürüz."

Ada hızla Sena'nın yanından ayrılıp karargahın arka bahçesine doğru ilerledi. Ve Sena'nın dediği gibi Hüseyin çardakta oturuyordu.

Boğazını temizleyerek yanına ilerledi. "Asteğmen'im, sizin burada ne işiniz var acaba?"

Hüseyin duyduğu sesle gözlerini açtı, başını kaldırıp sağa doğru baktı.  "Ada'm, hoşgeldin." Diyerek ayağa kalkıp Ada'ya sarıldı.

Ada gülerek kollarını Hüseyin'in boynuna doladı. "Hoşbuldum Asteğmen." Bilerek rütbesine vurgu yapıyordu, çünkü Hüseyin'in rütbe atladığında ki mutluluğunu biliyordu.

"Bilerek yapıyorsun değil mi?" Dedi Hüseyin geri çekilip başını omzuna doğru yatırarak.

Ada başını salladı. "Evet, çünkü o mutluluğunu bizzat gördüm Hüseyin, ha eğer istemezsen demem."

"Olur mu öyle şey, hep de. Çünkü bir tek sen benim rütbemi sevip önemsiyorsun." Öyleydi.

Ailesi asker olmasını istememişti, asker olduğunda bile rütbesini küçümsemişlerdi.

Hüseyin'in kaybedeceği bir şeyi kalmamıştı, ailesi tarafından hep küçümsenip hor görülüyordu. Bu yüzdende ölücek ise vatan için ölmek istiyordu. Bunu sadece Kartal ve Balca biliyordu, ve Ada'da öğrenmişti.

Ada o günü unutmuyordu, unutamıyordu.

Geçmiş...

Ada başını Hüseyin'in omzuna yasladı. İkiside o gün yorulmuştu, Ada davadan davaya koşmuş, Hüseyin ise görevden gelmişti. İkiside birbirlerinin yanında dinleniyordu.

"İyi geldi."

Ada başını hafifçe Hüseyin'e doğru çevirdi. "Ne iyi geldi?"

Hüseyin yüzündeki tebessüm ile Ada'ya baktı. "Senin yanında dinlenmek, iki gündür görevde hep canım sıkılıyordu. Senin yanında dinlenmek bana iyi geldi."

Ada güldü, kolunu Hüseyin'in beline doğru doladı. "Benimde iyi geliyor senin yanında dinlenmek, davadan davaya koşmak iyice yorgun düşürdü beni. Ama ikimiz içinde önemli olan şey, her günün sonunda burada oturup beraber dinlemek."

Hüseyin yavaşça başını salladı. "Çok haklısın Avukat hanım."

Ada güldü, tam ağzını açıcakken gelen sesle başını çevirdi, Hüseyin ise irkildi.

"Askere bak hele, burada oturuyor. Ne biçim askersin sen!" Dedi Hüseyin'in babası yanlarına gelerek.

Ada kaşlarını çatarak ayağa kalktı. "Beyefendi bir sakin olun, ne oluyor?"

Babası yandan Ada'ya baktı. "Sen kimsin?" Diye sordu ters ters.

Ada sabırla nefesini verdi. "Avukat Ada Çevik, şimdi sakin olun."

Hüseyin yavaşça ayağa kalktı. "Baba." Titrek sesiyle nefesini verdi, Ada şaşkınca Hüseyin'e baktı. "Baba mı?" Diye sordu kısık sesle.

"Baba ya, baba. Ulan sen askerliğini böyle mi yapıyorsun, böyle mi koruyorsun vatanı?!"

Hüseyin yutkundu. "Bana istediğin kadar laf et, ama askerliğime laf etme baba." Sesi titriyordu.

Babası güldü. "Nolur lan askerliğine laf edersem!" Bir adım attı.

Ada hızla Hüseyin'in önüne geçti. "Geriye geçin beyefendi, bir askere böyle davranmanın suç olduğunu bilmiyorsunuz galiba?" Elini arkaya doğru uzattı, yavaşça Hüseyin'in elini tuttu, güven vermek istercesine elini sıktı.

"Ada, çekil lütfen." Ada Hüseyin'i ilk defa duymazdan geldi.

"İlk defa doğru diyor, çekil bunun önünden."

Ada'nın kaşları havalandı. "Çekilmiyorum, isterseniz bir deneyin. Denemenizle birlikte avukata şiddetten hapse girersiniz."

Babası sinirle elini havaya kaldırdı, tam tokadı Ada'ya indiricekken elinin tutulmasıyla kaşlarını çatarak eline baktı, Hüseyin ilk defa babasına karşı gelmişti. Sevdiği kadın için.

"O elini indir!" Dedi titremeyen sesiyle. Ada ona güven vermişti, şuan babasının karşısına o küçücük Hüseyin yoktu, karşısında Asteğmen Hüseyin Yücel vardı.

"Sen bana karşı mı geliyorsun?"

Hüseyin hafifçe başını salladı. "Evet, karşı geliyorum. Hiçbir şeyde yapamazsın bana." Bir adım atarak babasının gözlerinin içine baktı. "Karşında o küçücük Hüseyin yok! Senin karşında Asteğmen Hüseyin Yücel var, haddini bil. Baba falan demem bir isteğimle seni hapse yollarım."

Ada'nın yüzünde minik bir tebessüm olmuştu, yavaşça elini Hüseyin'in eline uzattı. "Hüseyin, tamam yeter. Bırak adamı gitsin artık." Hüseyin'in babasına döndü. "Gidin, yoksa Hüseyin'i asla tutmam."

Adam sinirle nefesini verip elini çekti, hızla arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Ada Hüseyin'in önüne geçti, elini yanağına koydu. "İyisin değil mi?"

Hüseyin yavaşça başını salladı. Elini Ada'nın yanağında ki elinin üzerine koydu. "Sen varsan iyiyim Ada, sen yoksan iyi değilim."

Ada güldü. "Manyak, yanında olucam. Her zaman, tamam mı?"

Hüseyin gülerek başını salladı. "Tamam."

Şimdiki Zaman Ala Balca Doğu'dan...

Kapının açılmasıyla başımı kaldırdım. "Komutanım."

"Efendim İhsan?"

"Komutanım, Karan Komutanım sizi çağırıyor, imzalamanız gereken dosyalar varmış."

Nefesimi vererek başımı salladım. "Tamam İhsan, şu dosyayı imzalayım gidicem Yüzbaşı'nın yanına."

İhsan başını sallayarak odadan çıktı.

Oflayarak dosyaya dönüp dosyayı imzalayıp dosyayı diğer dosyaların yanına koydum.

Ayağa kalkıp telefonumu aldım. "Dosya bahane, Gece şahane anasını satayım." Söylenip odadan çıktım.

Acaba yine ne istiyordu Yüzbaşı?

Odanın önüne geldiğimde kapıyı çalmadan içeriye girdim, girmemle kapının kapanması ve bedenimin duvara yaslanması bir oldu. "Noluyor lan!"

"Bir baksan ne olduğunu görüceksin biliyor musun?"

Hafif gülerek başımı kaldırdım. Karan bir elini duvara yaslamış diğer eli cebinde bana bakıyor, başımı omzuma eğip kaşlarımı çattım. "Hayırdır Yüzbaşı?"

"Ne hayırdır Yüzbaşım?"

Ofladım. "Aman be Karan, neden çağırdın beni? İhsan dosya için çağırdı dedi."

"Hem dosya, hemde başka bir şey." Diyerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Özledim be kadın."

Güldüm. "Dosya bahane ben şahane galiba?" Dedim alayla.

Gülerek başını salladı. "Aynen öyle Yüzbaşım." Diyerek geriye çekildi. Masanın oraya doğru ilerledi, yanına ilerlediğimde dosyayı önüne çekip bana uzattı. "Seninde imzan gerekli ve bu dosyayı sana gönderemezdim çünkü galiba içinde bir takım önemli bilgiler var. İmzaları sadece sen, ben, Yakup Binbaşı ve Albay imzalaması gerek ve sadece bizim elimizde olması gerek. Yani sen gidip Yakup'a bu dosyayı götürüceksin." Son dediği cümlede gözlerini devirdi.

"Aa, sen bilmiyordun değil mi? Ben sana söylemedim."

Kaşlarını çattı. "Sen bana ne söylemedin?"

Nefesimi vererek kalçamı masaya yasladım. "Yakup aslında beni sevmiyor, yani bana aşık falan değil?"

Gözlerini kırpıştırdı. "Efendim?"

Güldüm. "Yakup bana aşık falan değil Karan, her hangi bir ilgisi yok bana. Sadece ikimizin herkese karşı göstermemiz gereken bir oyundu."

Anlamamış gözlerle bana baktı. "Anasını satayım ben yine anlamadım. Güzelim sen bana bir doğru düzgün anlatsan bu herkese karşı göstermeniz gereken saçma sapan oyunu." Dedi koltuğa oturup.

Gülerek koltuğa oturdum. "Şimdi beni iyice dinle ve sakın lafımı kesme. Hiç sevmem biliyorsun." Başını salladı. "Bu oyunu Yarbay'a karşı yaptık, çünkü Yarbay'ın hain olduğunu önceden Yakup ile biliyorduk. Lakin elimizde bir delil olmadığı için bir şey yapamadık, bir gün Yarbay Yakup'un yanına gitmiş falan benle ilgili bir kaç şey anlatmış. Yakup'ta Yarbay gittikten sonra yanıma gelip anlattı, bizde bir plan kurarak herkesin Yakup'un bana aşık olduğunu düşündürdük." Kaşlarını çattı.

"Şimdi o zaman bu Yakup olacak şerefsiz şerefsiz değil mi?"

Gülerek başımı iki yana salladım. "Hayır Karan, değil. Bir diğer şey ise İrem hakkında." İrem dediğim an yüzünü buruşturmuştu.

"Allah aşkına, bu İrem ne alaka ya!"

"Bir susarsan anlatacağım Karan. Kenan Tuğgeneral'in bir kızı var. O kişi de İrem." Dediğimde gözleri irileşti. "Aslında bu Timi'in başında ben değil İrem olucaktı, Kenan Tuğgeneral üstlere İrem'i önermişti, lakin Alperen Korgeneral beni önerince Karayel Timi'nin Komutanı ben oldum. Çünkü İrem'den daha iyiydim, İrem'in asla Tim'deki askerleri düşünme gibi bir durumu yoktu, en çok kendini düşünüyordu. Alperen Korgeneral üstlere beni kendisinin yetiştirdiğini söyleyince üstler bu Timi'in başına beni geçirdiler. Bu yüzden hem İrem'in hem de Kenan Tuğgeneral'in bana karşı bir kini var."

Karan şok olmuş şekilde bana bakıyordu. "Bu kadar şok böyle tatlı tatlı anlatılır mı Allah'ım ya?"

Güldüm. "İrem beni yıkmak için, operasyonlarda hata yapman için seninle yakınlık kuruyor. Hata yaparsam Karayel'in Komutanlığından atılacağımı bildiği için böyle saçma bir şey yaptı. Kenan Tuğgeneral'de seni bu yüzden bir şekilde ölü gösterdi, çünkü benim yıkılmamı istedi."

Karan kaşlarını çattı. "Manyak mı lan bunlar?"

Nefesimi vererek başımı salladım. "Evet, neyse sen şimdi anladın mı her şeyi?"

Başını salladı. "Anladım, yani Yakup'un sana karşı hiçbir sikim sonik ilgisi yok. İrem ise tam bir gerizekalılık yapıp iğrenç bir şekilde bana mı yaklaşmaya çalışıyor?" Dedi iğrenerek.

Tekrar başımı salladım. "Aferin zeki sevgilim, her şeyi anlamışsın."

Güldü. "E tabi."

Dudaklarımı ıslattım. "Peki bu dosya neden bu kadar gizli?"

Nefesini vererek masadan dosyaya uzandı. "Bu dosyada bazı teröristlerin adı var, tehlikeli olanlar ve onlarla ilgili edindiğimiz bilgiler. Karargahta hain olma ihtimali olabildiği için bu bizim elimizde durmalı." Diyerek dosyayı bana verdi. "Lütfen Ala, bu dosyayı kimseye vermeden, göstermeden Yakup Binbaşı'ya götür."

Başımı sallayarak ayağa kalktım. "Tamam Yüzbaşı, ben dosyayı götürdükten sonra eve geçeceğim, abim benle bir mevzu konuşucakmış."

Başını salladı. "Tamam yavrum, dikkat et ve haber ver bana."

Gülerek başımı sallayıp odadan çıktım. Adımlarımı Yakup'un odasına doğru yönelttim. Odanın önüne geldiğimde kapıyı çalarak içeriye girdim. "Binbaşım, müsait misiniz?"

Yakup başını salladı. "Gel Gece." Dediğinde kapıyı kapatıp masanın karşısına geçtim. "Elindeki ne?"

Nefesimi vererek dosyayı Yakup'a verdim. "Bu gizli ve tehlikeli olan teröristlerin isimleri ve tüm bilgilerinin bulunduğu dosya. Bunu Karan sana vermemi istedi, imzalayıp Albay'a teslim etmen gerek. Ama sadece senin götürmen gerek."

Başını sallayarak dosyayı alıp açtı, imzalaması gereken yeri imzalayıp ayağa kalktı. "İçinde Engerek ile ilgili bir bilgi var mıymış?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, Karan iki kere bu dosyayı incelemiş, Engerek'in adı veya diğer adı bu dosyada geçmiyor. Ha bide, Karan'a söyledim."

Gülerek başını salladı. "Sonunda, bir ara beni öldürecek zannettim."

Güldüm. "Bende bir ara öyle düşündüm, çünkü öldürmek ister gibi bakıyordu lakin anlattıktan sonra üzerinden sanki bir yük kalktı."

"Allah razı olsun."

"Neyse Binbaşım, izninizle benim eve gitmem gerek, dosyayı Albay'a teslim ettiğinde haber verirsin."

Başını salladı. "Tamam Gece." Dediğinde odadan çıkıp odama doğru ilerledim.

~~~~~

Eşyalarımı yan koltuktan alıp arabadan indim. Arabayı kilitleyip eve doğru yürümeye başladım. Lakin burada başka bir araba daha vardı. "Allah Allah, kim geldi acaba? Neyse."

Merdivenleri çıktıktan sonra kapının önüne geldiğimde cebimden anahtarı çıkartıp kapıyı açıp içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Başka bir ayakkabı daha vardı.

Yine kim geldi Allah aşkına!

İçeriye gittiğimde kimse yoktu. "Mutfaktayız Ala!" Abimin bağırmasıyla oflayarak eşyalarımı koltuğa koyup mutfağa geçtim.

Ayaz ve abim sandalyede oturuyordu, kaşlarım havalandı. "Ayaz, sen burada mıydın?" Abime döndüm. "Sen Ayaz'ı nereden tanıyorsun?"

Abim yutkundu. "Bir ara aynı operasyondaydık. Burada olduğunu öğrendim, oturup konuşuyoruz işte."

Başımı sallayarak abimin karşına oturdum, Ayaz solumda oturuyordu. İkiside birbirine uzun şekilde bakınca kaşlarımı çattım. "Noluyor?" Dediğimde hızla bana döndüler.

"Hiç, ne olabilirki?"

Başımı omzuma yatırdım. "Abi, o zaman neden ikinizde birbirinize garip şekilde bakıyorsunuz?" Diyerek masanın üzerindeki sürahiyi kendime doğru çektim, bardağa doldurup suyu içmeye başladım.

"Sen yanlış görmüşsündür Balca."

Bunlar benle dalga mı geçiyordu? Suyu bitirdiğimde masaya bıraktım lakin hala bardağı elimde tutuyordum. "Lan ne diyecekseniz diyin." Dediğimde ikiside susup tekrar birbirlerine bakış attılar.

Sinirle nefesimi verdim. "İkiniz benden bir şey saklıyorsunuz." Benden ne saklıyorlarsa öğrenmem lazımdı. Çünkü ne saklıyorlarsa o benimle ilgiliydi.

Elimdeki bardağı öyle bir sıkıyordum ki avucumun içinde parçalanması bir oldu, ikisininde bakışları hızla bana döndü. "Ya bana ne sakladığınızı söylersiniz." Abime döndüm. "Ya da beni bir daha göremezsin abi."

Abim yutkundu, Ayaz'a yandan baktı, tekrar bana döndü. "Ala, bir şey saklamıyoruz senden. Ne saklayabiliriz ki? Gel eline pansuman yapalım hem-." Ayaz'ın abimin lafını kesmesiyle Ayaz'a baktım.

"Abinim senin Ala." Duyduğum şeyle sarsıldım. Sandalyeden kalkıp bir adım geriye gittim, ayağa kalktı. "Ben senin öz ve öz abinim Ala."

Üst üste başımı iki yana salladım. Hayır, yalan söylüyordu. Benim abim olamazdı. "Yalan söylüyorsun, benim bir tane abim var." Abime döndüm. "Desene abi! Yalan desene, senin tek abin benim desene!"

Demedi, yalan değil demedi. "Yalan değil Ala, Ayaz bizim abimiz. Öz abimiz, doğru söylüyor."

"Ne." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, ben bile kendi sesimi duyamamıştım. "Hayır, inanmıyorum size. Benim başka bir abim yok! Olamaz, olsa bile annem ve babam bizden neden saklasın!"

Bana doğru bir adım attı. "Öldü bildiler beni Ala. Herkes, annem ve babam dahil beni öldü bildiler. Yıllar sonra öğrendim pusu yaptıklarını, sonra sizi buldum. Gelemedim, yasaktı, emirlere karşı çıkamazdım. Bir şekilde Barlas ile konuştum, senin karşına çıkamadım."

Yutkundum, kan gölüne dönmüş elimi yumruk yapıp yüzüne sertçe geçirdim. "Neden benim karşıma da çıkmadın lan o zaman! He, neden lan neden!" Yediği yumruk ile bir adım geriye gitti, gözümün kararmasıyla sendeledim. Yanıma gelicekken elimi kaldırdım. "Yaklaşma! İkiniz de bana yaklaşmayın."

Bakışlarım abime değdi. "Yazıklar olsun, bu muydu lan senin abiliğin! İnsan kardeşinden bir şey saklarmı lan, söyle." Sustu, konuşmadı. Konuşmaması beni daha fazla sinirlendiriyordu. "Susmasana! Konuş, bak yüzüme. De bana bir de ben seni sırtından vurdum de!"

Sustu, hiçbir şey demedi. Gözümden akan yaşı kanlı elimle sildim. "Bundan böyle abim değilsin, benim bir abim yok." Ayaz'a döndüm. "İkinizde benim bir şeyim değilsiniz, hiçbir şeyimsiniz!" İkiside şok olmuş şekilde bana bakıyordu, başım dönüyordu. Boğazlarım ağrıyordu, o kadar çok bağırmıştım ki ses tellerim acıyordu.

Kapının hızla açılmasıyla kapıya baktım. Gidemedim, ayaklarım o yöne gidemeden gözlerim karardı, karanlığın beni içine çekmesine izin verdim, tek duyduğum bağırış sesleriydi. Ama artık umrumda değildi...

(⁠◍⁠•⁠ᴗ⁠•⁠◍⁠) Bölüm Sonu (⁠◍⁠•⁠ᴗ⁠•⁠◍⁠)

'Sınır'
'1500 okunma'
'150 yorum'
'150 oy'

Öncelikle bir şey açıklık getirmek istiyorum çünkü bu aralar kitabımın çiftleri yani Balca - Karan ve Nisa - Barlas'a yaptığım editlerde hep bülbül kapanının aynısı olduğu yazıyor.

Ben bülbül kapanını severek okuyorum hatta Timur'um diyerek kitapta her haraketine düşen biriyim.

Neyse asıl konu şu, Barlas'ı Timur'a, Nisa'yı da Ahuzar'a benzetiyorlar garip bir şekilde.

Öncelikle Barlas bir Havacı yani Savaş Pilotu, Timur Üsteğmen ve özel görev gereği boksör. Nisa ise bir Teğmen, Ahuzar'da eski savaş muhabiri ve şuan radyocu.

Bunu nasıl benzetebilirsiniz kesinlikle anlamıyorum.

Bir diğer benzetme Nisa'nın çok konuşkan olması, lakin bu insanlar kitabı okumadan yargılandıkları için Nisa'yı bilmiyorlar. Şimdi Nisa sadece karargahta ve operasyonda ağzını bıçak açmıyor ve asla küfür etmiyor, ederse bile yaratıcı ediyor çünkü onu zihnime ben çok önceden hatta Timur'un (kocamın) kitabı olmadan önceden böyle kazıdım.

Birde Barlas'ın çok konuşmaması var, Barlas konuşan ama çoğu yerde konuşmamayı sadece kendini rahat hissettiği yerde konuşan biri. Timur ise konuşmayı tercih etmeyen biri. (Konuşmasa bile anlarım ben yavrumu.)

Yani kısaca olay bu, tweet atılmış arkadaş benim videomu ekleyerek. Bülbül kapanının aynısı yazmışlar bende neresi aynı yazdım bunu paylaşmışlar. SABIR.

Neyse çok konuştum.

Bölüm nasıldı?

En sevdiğiniz sahne veya sahneler?

Su ve Kartal?

Ada ve Hüseyin?

Balca ve Karan?

Tim ile olan sahne?

Barlas?

Ayaz?

Nisa?

Emre?

Sezgin?

Yakup?

Tt/ Nazlas0

İnstagram/ Awpudenn

Hayde gittim bennnnn

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

1.3M 81.3K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
5.2K 543 13
"Ben sana sadece böyleyim be. Beni kimsenin yanında böyle göremezsin. Onlar lay lay lom havasındaki Miran'ı severler. İçimi bilmezler. Korkar küçük M...
1.8M 50.3K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
6.3K 461 56
Siz: pişt, zeki MF'lim Siz: az bak buraya Siz: gör bak, neler yaptın gencecik sınava hazırlanan bir kıza. Siz: yaşıtlarım üniversitedeyken ben burada...