Gökkuşağındaki Karanlık

由 dortgozkedikiz

11.4K 2.6K 664

Gökkuşağı mı daha KARANLIKTI yoksa karanlık mı bir GÖKKUŞAĞI kadar renkliydi? 更多

GİRİŞ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22

Bölüm 17

318 79 22
由 dortgozkedikiz

Uzun bir aradan sonra merhaba, hayatımdaki bazı değişikliklerden dolayı artık yazmaya vakit ayırmam biraz zaman alıyor. Bu yüzden bölümler gecikti bunun için hepinizden özür diliyorum. Hala yazmakta biraz zorlanıyorum. Sizin için elimden gelenin en iyisini yapacağım amacım kitabı tamamlamak ve bütün bölümleri yüklemek. Şimdilik 2 bölüm yayınlayacağım.

Umarım beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Yorumlarınız bana ilham veriyor. Hikaye ile ilgili yorum yapmaktan lütfen çekinmetyin

Keyifli okumalar, hayatınıza iyi bakın...

Bölüm 17

O gün İsra'nın kalbi sıkışıyor, ruhu daralıyordu. Yaptığı şeyin sonuçlarının ağır olacağını biliyordu. Ancak son iki gündür Yağız'ın davranışlarına bakılırsa sonuçlar düşündüğünden çok daha ağır olacaktı. Yağız etrafındaki adamların içinde ona ihanet edeni ararken İsra sessizce duruyor, Yağız etrafını ateşe vermek üzere olan bir ejderha gibi kükrerken o sadece susuyordu.

İsra bir şeyler yapması gerektiğinin farkındaydı. Onun yüzünden bir kişinin daha ölmesine izin veremezdi. Tüm planlar birbirine karışmıştı. Yıllardır bir tek şey için eğitilmişti ve onu da eline yüzüne bulaştırmıştı. Yağız'a aşık olmayı planlamamıştı. Onun vicdanlı ve insaflı bir adam olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti Evet amcasının orada onun sessiz halini görüp tanıdıkça genç adama hayranlık duymuştu ancak onunla aynı eve taşındıktan sonra tanıdığı adama aşık olmuştu. Her vakfa bağışlar yapan, kimsesiz çocukları ziyaret eden, etrafındaki çalışanlarına karşı her zaman nazik olan bu adam ona anlatılan kötü kalpli mafya değildi. İsra, Yağız'a aşık olmuştu ve artık bütün planları geçerliliğini yitirmişti. Yine de aşkı ona engel olmamıştı. Oraya ne amaçla geldiyse o amacı gerçekleştirmek için çalışmaya devam etmiş ve şimdi de vicdan azabıyla kıvranmaya başlamıştı.

Evet İsra, Yağız'ı bitirmek için gönderilen bir piyondu.

Genç kadın bunu kendi içinde bile yıllar sonra ilk defa itiraf etti. Elini kalbinin üstüne atıp hızla çarpan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Aynı anda nefesi kesilir gibi olurken içine çektiği hava boğazını tıkadı. Gözleri yaşarırken dudakları arasından bir inilti kaçtı. O aşık olduğu adamı bitiren bir piyondu. Aldığı eğitimin ilk kuralı oynadığı oyuna önce kedisinin inanmasıydı. Bu yüzden bazen duygularından emin olamıyordu. Yağız'a aşık bir kadın rolü oynamak zorunda olduğu için mi böyle hissetmişti yoksa gerçekten aşık mı olmuştu?

İsra son zamanlarda içine sıkışıp kaldığı duyguları süzgeçten geçirirken her şeyi düşünmüştü. Günlerdir süren iç çatışmasının sonunda Yağız'a gerçekten aşık olduğuna karar vermişti. Peki ya şimdi ne yapacaktı?

Üstelik sadece ona aşık değildi. Artık içinde ondan bir parça taşıyordu.

Elini karnına attı. O profesyonel bir casustu. Her şeyi nasıl bu kadar karmaşıklaştırmayı başarmıştı.

Araç yoluna giren arabanın ışığı cama yansıdığında İsra hızlı adımlarla pencereye gitti. İki araba arka arkaya durdu ve öndeki arabadan Yağız ile Fırat inerken hemen arkasındaki arabadan üç kişi indi. İki adam birini zorla arabadan dışarı çıkartmışlardı. Adamı sürükleyerek evin diğer tarafına doğru götürürlerken İsra onları şaşkınca izledi.

Kaşlarını çatıp adama ne yapacaklarını düşünürken odanın kapısı açıldı ve Yağız günlerdir olduğu gibi öfkeyle içeri girdi.

İsra'nın yüzüne bile bakmadan giyinme odasına girdi. Genç kadın sertçe yutkunduktan sonra onun arkasından gitti.

Yağız üstündeki takım elbiseyi sert hareketlerle çıkartırken İsra kapı girişinde durup "İyi misin?" diye sordu.

Genç adam dudaklarının arasından tıslarcasına "Birazdan olacağım" dedi ve bir tişörte eşofman altı alarak giymeye başladı.

İsra sessizce onu izlerken Yağız üstünü giyinip ona yaklaştı. Yanından geçerken yanağını öpüp "Biraz spor yapacağım" diyerek odadan çıktı.

Kafası karışan genç kadın bir süre olduğu yerden kıpırdamadı. Kafasının içinde düşünceler hızla aktı ve bacakları hızla hareket ederek Yağız'ı takip etti.

Genç adamın alt kata inip Fırat ile birlikte bodruma yönelmesini merdivenin başındaki kolonun arkasına gizlenerek izledi. Onlar gözden kaybolduktan sonra alt kata indi ve bodruma yöneldi.

Spor odasının önünden geçerken içerinin boş olduğunu gördü. Koridorda ilerlemeye devam etti. Koridorun sonunda çamaşır odası olduğu söylenmişti. Kapısının aralık olduğunu görünce İsra ilerlemeye devam etti. İçeri girdi ve odanın diğer tarafında başka bir kapının açık olduğunu gördü. İçeriden Yağız'ın öfke dolu sesi geliyordu. Bir matkap sesi duyuldu. Ardından bir adamın acı dolu sesi geldi kulağına.

"Bana ihanet ettiğini biliyorum itiraf et!"diye haykırdı Yağız.

İsra olduğu yerde sıçradı. Bir karar vermesi gerekiyordu. Onun yüzünden bir kişinin daha ölmesine izin veremezdi.

Kalbi göğsünden çıkacak gibi atarken koşar adım kapıya gitti ve gördüğü manzarayla nefesi kesildi. Adamın biri tavandan sarkan zincire asılmıştı. Her tarafı kan içindeydi. Yağız ise elinde kanlı bir matkap tutuyordu.

Yağız matkabı kaldırıp adamın başına doğru yaklaştırdığında İsra "Yapma!" diye bağırdı.

Genç adamın eli yanına düşerken öfkeyle İsra'ya dönüp "İsra git buradan!" dedi.

Genç kadın içeri doğru bir adım atacakken Yağız elindeki matkabı yere atıp ona yaklaşarak "Sana git buradan dedim!" diye kükredi.

İsra kafasını iki yana sallarken "Ya- yapamam" diye kekeledi. "Benim yüzümden bir kişinin daha ölmesine izin veremem"

Yağız'ın kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı. "Ne demek istiyorsun?" diye sessizce sorarken İsra titreyen elleriyle ona uzanıp elini tuttu. "Sana her şeyi anlatacağım lütfen şimdi benimle yukarı gel" diyerek genç adamı çekti ve Yağız itiraz etmeden onu takip etti.

Üst kata çıktıklarında İsra onu oturma odasına götürdü. Yağız'a koltuğa oturmasını işaret ettikten sonra kendisi de yanına oturdu. Genç adama dönüp onun gözlerine baktığında dudaklarından dökülen ilk cümle "Çok üzgünüm" oldu.

Yağız sertçe yutkunarak "Seni dinliyorum İsra" dediğinde genç kadın burnunu çekip "Çocukluğumdan beri bunun için eğitildim" dedi. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

"Ailemi kaybettikten sonra teyzemin yanına gittiğim doğru ancak kısa süre sonra onu da kaybettim. Orada evlat edinildim ve eğitimim başladı. Özel eğitimler aldım" diyerek genç adamın gözlerine baktı ve ardından bakışlarını kaçırarak "Ben senin sandığın gibi kendini koruyamayan zayıf bir kadın değilim" dedi.

Yağız sessizce devam etmesini beklediğinde o da anlatmaya devam etti.

"İlk başta plan neydi bilmiyorum ama baban öldükten sonra bütün plan senin üzerine kuruldu. Baban yer altı dünyasının korkulan adamıydı. Bütün yasadışı işler onun kontrolünden geçiyordu. O öldükten sonra yetki sana geçtiğinde yeni hedef sen olmuştun." İsra onun gözlerine bakmaya korkuyordu ancak yine de kafasını kaldırdı. Yağız ifadesiz bir yüzle ona bakıyordu.

Genç adam "Neden?" diye sorduğunda İsra titrek bir sesle devam etti. "Senin baban gibi kötü bir adam olduğunu düşündüm. Senden nefret ettim. Ancak sen bana anlatılan gibi bir adam değildin ve ben..."

İsra elleriyle yüzünü kapatıp hıçkırıklara boğulmamak için kendini tuttu. Üç derin nefes aldıktan sonra yüzünü sertçe kurulayıp "Sana aşık olmayı planlamamıştım" dedi.

Yağız ilk defa bir tepki verdi. Dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrılırken "Demek aşık oldun" dedi.

"Evet" dedi İsra. Genç adamın gözlerinin içine bakarken "Senin de bana karşı aynı şeyleri hissettiğini biliyorum" dediğinde Yağız kahkaha atarak ayağa kalktı.

İsra oturduğu yerden şaşkınca ona bakarken genç adam "Bütün bunları sadece görevin bu olduğu için mi yaptın İsra yoksa başka bir nedenin var mıydı?" dedi.

Kuruyan dudağını yalayan İsra "Ne demek istediğini anlamadım" dediğinde Yağız "bütün bu tiyatronun nedeni ne? Babama ve bana karşı hissettiğin nefretin asıl nedeni ne!" diye bağırdı.

Sertçe yutkunan genç kadın "Ailemi baban öldürdü" dediğinde Yağız tekrar güldü.

Ardından cebinden cep telefonunu çıkartan genç adam birin aradı. İsra onun ne yaptığını anlamazken Yağız "Yukarı gelebilirsiniz" diyerek telefonu kapattı.

Ayağa kalkan İsra "Neler oluyor?" diye sorduğunda Yağız ona yaklaştı. Gözlerinin içine bakarken elini uzatıp İsra'nın saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Parmakları yanağını okşayıp çenesine kaydı ve genç kadının yüzünü hafifçe kendine doğru kaldırdı.

İsra onun gözlerine baktığında gözlerindeki karanlık onun gözlerindeki gökkuşağını içine çekti. İsra onun bakışlarında daha önce hiç böylesi bir karanlığa şahit olmamıştı.

"Kendini çok akıllı sanıyorsun değil mi küçük kız?" dedikten sonra İsra'nın çenesini bırakıp arkasını dönen Yağız ondan uzaklaştı. Odanın içine doğru ilerlerken kapıdan giren adamlarını gördü.

İsra'nın bakışları da kapıya döndüğünde gözleri irice açıldı. az önce kanlar içinde zincirden sarkan adam sapasağlam karşısındaydı. Yanında duran Fırat ona öfkeyle bakıyordu.

Yağız "Gidebilirsiniz" dediğinde ikisi de arkasını dönüp gözden kayboldu.

İsra, genç adama dönerek "Anlamıyorum" dediğinde Yağız gülerek "Tiyatro içinde tiyatro sana bir anlam ifade ediyor mu?" diye sordu.

Nefes alışları hızlanmaya başlayan İsra "Sen..." dediğinde Yağız "Düzenlediğin sahte kurşunlanmadan beri kim olduğunu biliyorum" diyerek sözünü kesti.

"Ama hakkını vermeliyim. Güvenimi kazanmak için az kalsın kendini öldürtüyordun ve gerçekten iyi bir oyuncusun tatlım seni tebrik ederim" dediğinde İsra kafasını iki yana sallayıp ona doğru bir adım atarak "Her şey oyun değildi" dedi.

"Ah benim için hepsi bir oyundu canım" diyen Yağız güldükten sonra "Amcanın orada seni ilk gördüğüm andan itibaren planını yıllarca sabırla işledin. Sana saldırmaları için gönderdiğim adamlara karşı kendini savunmak zorunda kalmamak için kriz geçirme oyunu da on numaraydı tebrik ederim. Hiçbirinden şüphelenmedim ta ki o vurulma oyununa kadar..." dedi.

Yağız gözlerinin içine soğuk bir şekilde baktıktan sonra devam etti. "Bana oyun oynadığını sanıyorsun ya, asıl oyun oynayan bendim. Çocuk yurdundaki gezi, adına bile duymadığın vakıflara yapılan yardımlar... Hepsi birer oyundu. Sen nasıl benim duygularımla oynadıysan ben de seninle oynadım küçük kız. Sana kendimi iyi bir adam gibi gösterdim. Vicdanlı bir mafya babasını oynadım" diyerek kahkaha attı.

Ardından yüzünde öyle bir ifade belirdi ki İsra nefesini tuttu.

Alaycı bir sesle "Aileni babam öldürmedi ama amcanı ben öldürdüm" dediğinde genç kadın kafasını şiddetle iki yana sallayıp "Hayır" dedi.

Yağız iki büyük adımda karşısına dikildi. Genç kadını kollarından tutup sarsarak "Amcanı senin yüzünden diri diri yaktım!" diye bağırdı.

İsra hıçkırarak "Hayır!" diye haykırdı. Ayaklarında güç kesildi. Yağız kollarını bıraktığında genç kadın bir kukla bebek gibi yere düştü.

Ona doğru eğilen Yağız konuşmaya devam etti. "Planımı bozacaktı. Seninle oynadığımı anlamıştı ve seni uyarmaya çalışıyordu. Her şeyin planlandığı gibi gitmesi için ortadan kalkması gerekiyordu. Ayrıca onun ölümü seni bana daha çok yaklaştırdı ve tamamen ağıma düştün. Sen beni kandırdığını sanıyorken ben seni büyük bir zevkle siktim!"

İsra'nın tüm vücudu titriyordu. Yağız'ın yüzü kızarmış, boynundaki damarlar şişmişti. O ne kadar öfkeliyse İsra daha fazlasını hissediyordu. Genç adamın son sözleriyle içindeki öfke patladı. Acı ve nefret dolu bir çığlık attıktan sonra kalan son gücüyle genç adamın üstüne saldırdı.

Yağız beklemediği saldırı karşısında afalladı. Genç kadının bedeni ona çarptığında geriye doğru düştü ve refleksle İsra'ya tutunduğunda onu da beraberinde çekti. İsra kısa sürede kendini toparlayıp Yağız'ın üstüne çıkarak yumruğunu kaldırdı ve genç adamın yüzüne geçirdi.

İkinci yumruk yüzüne inerken Yağız, genç kadının bileğini kavradı ancak İsra çevik bir hareketle elinden kurtulup ayağa kalktı. İsra'nın tekmesi yan boşluğuna inecekken genç adam yerde yuvarlanarak ondan uzaklaşıp ayağa kalktı ancak İsra arkasından sırtına atlayıp kollarını boynuna doladı.

İsra bacaklarını genç adamın beline, kollarını boynuna doladı ve sıktı. Onu nefessiz bırakıp bayıltmaya çalışırken Yağız kendi etrafında dönüyor boynundaki ellerini gevşetmeye çalışıyordu. Sonunda kurtulamayacağını anlayan genç adam duvara yaklaştı ve arkasını dönüp genç kadını sertçe duvara çarptı. İsra'nın kolu biraz gevşedi ancak genç adamı bırakmadı.

Yağız boğuşarak ondan kurtulmaya çalışırken odanın içinde patlayan silah sesiyle ikisi de kafalarını kaldırıp sese baktı.

Fırat elinde bir silahla karşılarında durmuş, İsra'ya bakıyordu.

"Bırak onu İsra" derken silahını genç kadının kafasına doğru kaldırdı.

İsra kollarını ve ayaklarını gevşeterek Yağız'ın sırtından indi. Yağız nefes almaya çalışırken genç adamın arkasından çıkıp gözlerini Fırat'tan ayırmadan yana doğru kaydı.

Yağız nefesini düzenledikten sonra İsra'ya "Defol git buradan" dedi.

İsra ona hayretle baktı. "Gitmeme izin mi vereceksin?" diye sorduğunda Yağız "Şimdi gitmezsen buradan canlı çıkamayacaksın" diye karşılık verdi.

Bakışlarına kısa bir an sessizce karşılık veren İsra bir süre sonra "Beni öldürmediğine pişman olacaksın Yağız Ateş" dedi ve arkasını dönüp hızlı adımlarla kapıya ilerledi.

O kapıdan çıkarken Fırat'ın "Emin misin patron?" diye sorduğunu duydu ancak Yağız'ın vereceği cevabı duymadan koşarak evden çıktı. Dışarıdaki korumaların bakışlarından hepsinin neler olduğunu bildiğini anladı. İsra araç yolundan koşarak geçerken şehre kadar yürümek zorunda olduğunu biliyordu. Üstelik ayağında hiçbir şey yoktu. Ancak acele etmesi gerekiyordu. Yağız'ın fikrini değiştirme ihtimaline karşı yoldan gidemezdi. Bu yüzden ormanın içine girdi ve ortadan kayboldu.

Saatler sonra Yağız oturma odasında karanlıkta oturmuş içkisini yudumluyordu. Kalbinde daha önce böylesi bir acı hissetmemişti. Arkasından yaklaşan ayak sesini duyduğunda "Ne oldu?" diye sordu.

Fırat'ın sakin sesi "Bulamadık" diye karşılık verdi. Yağız kafasını onaylarcasına salladı. Bulamayacaklarını biliyordu.

"Size bunun iyi bir fikir olmadığını söylemiştim" diyen Fırat'a "Biliyorum Fırat" diye karşılık verdi.

"Anlamıyorum. Neden ona yalan söylediniz?" diyen genç adamın sorusuna bir süre cevap vermedi. İçkisini yudumladıktan sonra derin bir nefes alıp "Gözümün içine bakarak bana yalan söyleyip benimle oynadı. Ne yapmamı bekliyordun? Öylece gitmesine izin mi verecektim? Canını yakmam gerekiyordu. Benim gibi acı çeksin istedim" dedi.

"Sizi sevdiğini söylerken yalan söylediğini düşünmüyorum" diyen Fırat'ın sözleri bir bıçak gibi kalbine battı.

Yağız bardağını tekrar doldururken "Yaptığı onca şeyden sonra ona nasıl inanabilirim Fırat?" diye sordu.

"Patron..." dedi Fırat önce ardından derin bir nefes alıp "Abi..." diyerek devam etti. "Sende onunla oynadın. Bildikleri yanlış olmasına rağmen onu düzeltmedin ve senden nefret ederek gitmesine izin verdin. Evet onun canını yakmak istedin ama kendi canını daha çok yaktın. İstediğin kadar inkar et, sende onu sevdin"

Başka bir ayak sesi onlara doğru yaklaşınca Yağız kafasını çevirip gelene baktı. Evin çalışanı tedirgin bir şekilde onlara doğru yaklaşıyordu.

Genç adam ayağa kalkıp "Bir şey mi oldu Ayşe Hanım?" dediğinde kadın elindeki bir şeyi ona doğru uzatıp "Bu banyonuzdaki çöpten çıkmış Yağız Bey. Kızlar size söylemek istemişler ancak o sıra İsra Hanım ve siz kavga ettiğiniz için bir şey diyememişler" dedi.

Yağız kadının titreyen elindeki çubuğu alırken "Bu nedir?" diye sordu.

Kadın üzgün bir sesle "Sanırım İsra Hanım hamileymiş" derken Yağız ortasında iki kırmızı çizgi olan çubuğa kaşlarını çatarak bakıyordu. 

继续阅读

You'll Also Like

66.9K 4.2K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
818K 46.6K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
48.8K 3.3K 31
"Evimiz ne kadar şenlendi sen gelince fark ettin mi?" "Bence sen bu romantiklik işini biraz abartıyorsun. Bu ev zaten şen olacak kadar güzel bir ail...
159K 6.9K 29
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...