peña | taekook

By plontanies

231K 24.4K 19.6K

"sen ve ben; bu dünyaya sığmıyoruz." texting+düz yazı @ggukfortae için ✨ More

prolog
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16 (m)
17
18
19 (m)
20
22
23
24 (m)

21

6.5K 503 865
By plontanies

MRBMRBMRB

bugun diyecek bir sey bulamadim o yuzden hemen bolume gecelim

yorum yaparsaniz cok mutlu olurum (ve bolum yazarim ehe) 😔

İYİ OKUMALAR!

***

XXXTENTACION- everybody dies in their nightmares

Jeongguk iyiden iyiye uzayıp perçem görüntüsüne bürünen kaküllerini kulağının ardına attı ve aynadaki aksine tedirginlikle titreyen gözlerine odaklanarak baktı. Yaptığı makyajın doğal olduğunu biliyordu fakat tam şu anda her şey kendisine abartı ve göze batacak şekilde geliyordu. Minik dudağındaki şeffaf parlatıcının ışıltısına dayanamayarak parmağıyla bir hışım sildiğinde hassas dokusu anında kızarmış, az öncekinden de dikkat çeker hâle gelmişti. Ellerini masasına yaslayıp yeniden öne eğildi ve gözlerini kapatıp derince soluklandı. Gergindi.

Taehyung'un ailesiyle tanışmaya hazır değildi.

Aklına gelen düşünceyle aptallığına ve yüzeysel kalışına ruhsuz bir gülüş tınısı bıraktı. Bir ailesi olduğunu bile Taehyung onlarla tanışmasını talep ettiğinde öğrenmişti. Bir buçuk ayı geçen süredir beraberlerdi. Vante'nin Taehyung olduğunu öğrenmesinin üzerinden bu kadar süre geçmişti ve Jeongguk onun bir ailesi olduğunu yeni öğreniyordu.

Kim Taehyung'un istese tutunabileceği bir dalı olduğuyla, düşündüğü kadar yalnız ve içine kapanık olmadığıyla yüzleşmek kolay değildi. Taehyung'un özbeöz babası ve annesi vardı.

Bildikleri bu kadardı.

Yüzeysel bir ilişki yaşamıyorlardı. Taehyung sadece kasvetiyle çevreleyip boğan bir adam değildi. Uzaktı, ulaşılmazdı lakin nefesi her daim Jeongguk'un ensesine çarpacak kadar yakındı. Elleri ne zaman talep etse belinde, dudakları ise dudaklarındaydı.

Jeongguk kendisini bildi bileli enerjik, dışa dönük, hayat dolu ve biraz da serseri tiplerden hoşlanmıştı. Keskin sınırlarla çevrili kriterleri olmasa da bir kriteri olacaksa bile bunların Taehyung'u işaret etmeyeceğini biliyordu. Bütün ipuçları onu gösterirken, Bhyun Taehyung'a o zamanlar için sebepsiz, dikkat çekecek düzeyde belirsiz bir nefret duyarken ve kendisiyle iletişimini engellemek için büyük bir çaba harcarken dahi Taehyung'u ihtimallerinin arasına koymamıştı.

İnkar etmiyordu, mesajlaştığı kişi olmasaydı gerçekten de çekineceği ve yanında rahatsız hissedebileceği türden bir adamdı. Kolalı gömlekler, boğazlı kazaklar, kumaş pantolonlar, kaşmir kabanlar, süet ayakkabılar, pahalı saatler, yüzükler, geriye düzgünce taranmış hacimli kısa saçlar ve kravatlar... Ne kadar çekici olursa olsun sınırların kesişmediği anlar olurdu ve Taehyung tam da kesişmediği o noktadayken bir anda hayatının merkezini ele geçirmiş, Jeongguk'u bitmek bilmeyen bu düşüncesel bunalımların içine atmıştı.

Tanıyamıyordu Jeongguk Taehyung'u. Büyük olan kendisi için ona gösterdiği kadarıyla vardı. Haftalardır beraberlerdi. Jeongguk'un evi her daim Taehyung'u ağırlıyordu. Mingyu'yu eve uğradığını görseydi rahatsız edeceklerini düşünebilirdi lakin aşırı sosyal birisi olması bunu dert etmeyi ortadan kaldırıyordu. Başını yana çevirip masasının üstünde bulunan fotoğraflarına baktı ve usulca baktığı yere doğru adımlayıp çerçeveyi eline aldı.

Bir kafede öğle yemeği yiyorlarken, Jeongguk ani bir kararla Taehyung'un karşısından kalkıp yanına ulaşmış ve aralık bacaklarının önündeki küçük boşluğa oturup telefonunu kaldırarak kameraya gülümsemişti. Taehyung'un şaşkın bir hâli vardı ve kamera yerine ilgiyle belini tuttuğu Jeongguk'a bakıyordu.

Kusursuz ve ulaşılmaz görünüyorlardı.

Sorunlar ve cevapsız kalan sorular kadrajın dışında kaldığında ait olduğu yerdeymiş gibi görünüyordu Jeongguk. Haftalara sığdırdıkları kavgalar, Jeongguk'un tıslarcasına Taehyung'un yüzüne savurduğu küfürler, ani ağlama krizleri, hayal kırıklıkları ve tüm bunların hemen ardından onun kendisine uzattığı kollarının arasına sığınıp başını göğsüne yasladıktan sonra saçlarını okşayan uzun parmaklar eşliğinde onun için düzensizleşen kalp ritmini dinleyerek hıçkıra hıçkıra ağlayışı....

Tek dayanağıydı. Tanrı şahit o kalbin kendisi için ritmini bozması küçük olanın tutunduğu tek daldı. Aşıktı Taehyung Jeongguk'a. Bir aşk romanına konu olamayacak kadar sorunlarla ve lekelerle doluydu lakin aşıktı işte. Jeongguk biliyordu. Tüm bu kriz anlarını aralarındaki cinsel çekime yenik düşerek sonlandırmak yerine bekliyordu Taehyung. İstese yapabilirdi. O küfürleri nefesini keserek şehvetli öpücüklerle kesebilir, üzüntüden akan gözyaşlarını zevk seline damlatabilirdi. Jeongguk hayır demezdi, bilakis; bunu yapmasını dilediği içindi bütün öfkesi. O zaman kendisini içten içe tüketen hasta aşığına gönül rahatlığıyla acı çektirebilir, tenine batırdığı tırnaklarını acımasızca sürterek hıncını çıkartabilirdi. Taehyung küçük olanın başlattığı her tartışma için onu cezalandırabilirdi.

Lakin yapmıyordu.

Jeongguk kendisine hakaret ederken onu bir anda altına alıp tüm hakaretleri ihtiyaç dolu yalvarışlara çevirerek bayıltıncaya kadar içini dağlamak istese de sadece gözlerini yumuyor ve yanağındaki kasın seğirmesini görmezden gelerek sakin kalmaya çalışıyordu. Küçük olanın bilerek yaptığını anlıyordu ve bunun bilincinde oluşu Jeongguk'u daha çok sinirlendiriyordu. Düşünmekten kafayı yiyeceği o noktaya vardığında Taehyung'un teniyle unutmak istiyordu her şeyi. Vicdansız bir adam gibi görünse de duygusuz ve empati yoksunu değildi Taehyung. Böyle bir sevişmenin ardından suçluluk hissedeceğini biliyordu ve o suçluluk hissiyle hata yapmasını umuyordu. Olduklarından daha beter bir hâle geleceklerini bile bile sevişerek sakinleşmeyi, ertelemeyi talep ediyor ve reddediliyordu.

Cezasını bambaşka usullerle veriyordu.

Taehyung onun söylediği hiçbir şeyi unutmuyordu. Sırf damarına basmak için onu vurmaya çalıştığı her bir çıkış büyük olanın kollarında titremesini görmezden gelerek sakinleştirdiği beden için ayrı bir cezaya konu oluyordu. Jeongguk bir keresinde yirmi dört yaşındaki bir bireye göre davranmadığını ve gereksiz kasvetli olduğunu dile getirdiğinde, bununla ilgili alay eder vari konuştuğunda Taehyung sadece susmuştu. Birkaç gün sonrasında Taehyung'un dersinin bitiminde yanına gelmiş ve derslerine giren profesörle konuşmasına şahit olmuştu. Onlar konuşurken Taehyung'un hiçbir abeslik barındırmadan, rahatça elini tutuşuna odaklanmış, aptal aptal gülümsememek için kendini sıkıyor olsa da konu bir anda bambaşka bir noktaya gelmişti.

"Yaşıtların yaşam kaygısıyla kendilerini geliştirmeyi bırakırken ikinci üniversiteni bitiriyor oluşun gurur verici Taehyung..."

Jeongguk bunu işittiği anı unutamıyordu. Nasıl bir şok hâline büründüğünü, dudaklarındaki minik kıvrımın bir anda yok oluşunu, bir bilinmezlikle Taehyung'a bakışını ve büyük olanın onun tepkisine dahi bakmaya gerek duymayışını...

Ve bir başka kavgalarında kimsesizliğin onu bu hâle getirdiğini, yalnızlıktan melankolik bir karakter yarattığını, her ne yaşıyorsa bunun tek suçlusunun o olduğunu acımadan haykırmıştı yüzüne.

Bir hafta sonra Taehyung ailesiyle tanışmasını istediğini söylemişti.

Jeongguk onun kendisine reva gördüğü bu korkunç cezalandırma biçimi yüzünden kafayı yemek üzereydi. İkinci bölümünü bitiriyor oluşu bir sorun değildi. Bir ailesinin olması asla ama asla sorun değildi Jeongguk için. Sorun tamamıyla onu tanımıyor olduğunu yüzüne vuruşuydu.

Jeongguk tanımadığı bir adama aşık olmuştu.

Taehyung haklı çıkmayı istemese dahi haklıydı. Erkendi. Onu yakından tanıması için çok erkendi ve Jeongguk Taehyung'un tüm çabalarına rağmen bu süreci hızlandırmış, bir şeylerin kader rayında hatalı ilerlemesine sebep olmuştu. Yirmi sekiz yaşında bir adamla ilişkisi vardı ve bunu bir başkasından öğrenmişti. Problemlerinin kaynağını aile eksikliğine bağlı çocukluk travmaları olduğunu sanıyordu fakat Taehyung'un henüz tanışmamış olsa bile ona sevgisini vermeye can atan bir aileye sahip olduğundan emindi.

Zamanla düzelecek dediği her şey zamana bağlı olarak daha beter hayal kırıklığına uğratıyordu.

O kadar derin bir bunalımdaydı ki, tek çıkış yolu Taehyung'dan onun istediği gibi uzaklaşmasıydı fakat bunu düşünmek bile nefesini kesmeye yetecek kadar yıkıcıydı.

Taehyung binlerce bilinmezliğe ev sahipliği yapabilirdi, onu küçük düşürmek istercesine ne denli uzakta olduğunu yüzüne vurabilirdi, onu ağlatabilir, umutsuzluğa sürükleyebilirdi lakin ondan ayrı kalmak...

Yapamazdı.

Taehyung'un varlığı ne kadar can yakıyorsa yokluğu bin beterini yaşatıyordu Jeongguk'a. Dünyanın en çelişkili duygularıyla mücadele ediyordu küçük olan. Beklediği, hayaliyle umutlar yeşerttiği ve iyi olabileceklerini, ona iyi gelebileceğini düşündüğü adamla dibe batmaya oynuyordu. Sorun diye nitelendirdiği her bir detay ona daha fena aşık olmasına sebep oluyordu.

İçten içe tükeniyor ve tükendiğini idrak edemiyordu.

Derin düşüncelerinde boğulduğu sırada masasının üstündeki telefonuna gelen mesaj bildirimiyle irkilmiş, parlayan ekrandaki Vante yazısıyla bakışmıştı gözlerini kısarak. Taehyung mesajına bakmayacağını bildiği için kornaya bastığında içinde özgüven namına tek bir kırıntı yoktu. Her şeyi halledebileceğini düşünmüştü lakin sevdiği adamın anonim kimliğiyle yüzleşmeye bile çekinen korkağın tekiydi Jeongguk. Gözleri hafifçe dolarken yutkundu ve beyaz montunu eline alıp çantasıyla birlikte dışarı çıktı. Boğazında kocaman bir yumru vardı ve bunun sebebine duyduğu muhtaciyet daha hızlı adımlarla aşağı inmesine sebep oluyordu. Dış kapıyı açıp serin havayla çarpışsa da umursamadı. Tam karşısında arabasına yaslanmış sigarasını dudakları arasında ezen adamla göz göze geldiğinde sadece bir anlı sekteye uğradı adımları. Taehyung işaret ve başparmağı arasında dudağından uzaklaştırdığı yarısı bitmiş sigarayı yere atıp gözlerini kısarak küçüğüne baktı.

Sadece birkaç saniye sonrasında kollarının arasındaydı.

Taehyung'un elleri refleks olarak havaya kalkarken gövdesine bir koala misali yapışan ve yanağını göğsüne yaslayan sevgilisine karşın hafifçe güldü.

"Sarıl." dedi Jeongguk şımarık bir otoriteyle çıkmasını beklediği, yanağını yaslamasından ötürü boğuk çıkan sesinin aciz titreyişi gözlerini daha bir doldururken. Elleri sigara koktuğu için sarılmadığını ve saçlarını okşamadığını biliyordu çünkü bundan hoşlanmadığını dile getirmese bile sigara içtiğini kendi gözleriyle gördüğü ilk an belli etmişti. Lakin şimdi rahatsız olacağı son şey bile değildi. Sarılmasını istiyordu.

Bu düşüncesel işkenceden artık kurtulmak istiyordu.

Taehyung'un küçüğünün şirinliğine kıvrılan dudakları işittiği ağlamaklı sesle düz bir çizgi haline gelirken kaşlarını çattı. Parmakları oynamaktan keyif aldığı siyah buklelerin arasında kaybolurken az önceki aurasından zerre dahi barındırmıyordu. Taehyung da bilse dahi alışamadığı durumlar vardı. Jeongguk'un bu noktaya geleceğini bilse dahi her seferinde ilk defa yaşıyormuş gibi veriyordu tepkilerini. Kollarında sessizce ağlayan kendi eserine bakıyordu şimdi tepesinden.

Bir eli küçüğünün saçlarını okşamaya devam ederken öteki eliyle çenesini kavradı ve gövdesine yasladığı yüzünü hafifçe uzaklaştırıp kendisine bakması için yukarı kaldırdı. Islak ve rimelinden dolayı koyu duran kirpiklerinin altından baktı Jeongguk sevdiği adamın sorgularcasına çattığı kaşlarıyla onu süzen gözlerine. Alt dudağı Taehyung'un başparmağının baskısını hissettiğinde usulca titreyip büküldü.

"İstemiyorsan-"

Jeongguk başını hızlıca iki yana salladı. Taehyung derin bir nefes bıraktı ve küçüğünün alnına nazik bir buse bıraktıktan sonra geri çekildi.

"Öyleyse sorun ne Jeongguk?" diye sordu. Sesinin anlayışlı tonu Jeongguk'u daha da yıpratıyordu. Taehyung hissettiği bu korkunç çaresizliğin tek sebebi olacak kadar gaddar ve acımasız değildi kendisine karşı. Şefkatini esirgemiyordu, görmezden gelmiyordu Jeongguk'un bunalımını. Öylesine sormuyordu sorularını. Üzerine titriyordu. İşte bu çelişki ve neden bulamama hissi tüketiyordu Jeongguk'u.

Sorunları görüyor lakin onlara ulaşamıyordu.

"Bilmiyorum..." dedi güçsüzce mırıldanarak. Taehyung'un çenesini kavrayan parmakları yanağına ulaşıp usulca sevmeye başladı gözyaşlarının ıslaklığını bulaştırarak. Gözlerini birkaç saniye kapatıp iç çekti tekin olmayan bir huzurla. Sıcacıktı avuçları. Mayıştırıyordu.

"Biliyorsun."

Gözlerini araladı yeniden. Onları kaçırmak istese de delici bakışların etkisinden çıkamıyordu. Ağlayışına sessiz hıçkırıkları ekleniverdi o gözlere baktıkça. Gücü çok çabuk tükeniyordu.

"Hep-" Kesilen nefesi cümleyi toparlamasını zorlaştırırken hafifçe soluklandı ve burnunu çekti.

"Hep böyle mi olacak Taehyung?' diye sordu güçsüz bir isyanla. Sorusunun kapsamının geniş olduğunun farkındaydı lakin o anlardı.

Taehyung Jeongguk'a istediği huzuru veremese bile huzurunu kaçıran bütün içsel sorgulamalarını anlardı.

Beklemediği bir şekilde kıvrılan dudaklar hıçkırıklarını sekteye uğratırken minik iç çekişleri devam ediyordu. Önüne düşen saç tutamını kulağının ardına sıkıştırdı Taehyung. Ardından beklemediği bir şekilde dudakları dudaklarının üzerine kapandı ve acele bir öpüşmenin ardından Jeongguk ne olduğunu anlayamadan yeniden uzaklaştı. Ensesine kayan parmaklar onu gövdesine yasladığında parfümüne karışmış sigara kokusunu solumak eskisi kadar rahatsız edici gelmiyordu.

"Olmaması için çabalıyorum." dedi Taehyung dürüstçe. Jeongguk bunu kabullenmek istiyordu. Ailesine kendisinden bahseden Taehyung'du. Onunla tanışmalarını isteyen onlar değildi, Taehyung'du. Nasıl karşılanacağından ziyade nasıl tepki vereceği kısmı meçhuldü Jeongguk için.

"Seni seviyorlar değil mi?" diye sordu Jeongguk çekine çekine. Bir insanın ailesi tarafından sevilmesinde ne gibi bir sorun olduğu düşünülebilirdi lakin olay tam da buydu. Sorunların kaynağı olma ihtimali bulunan her nokta Taehyung tarafından teker teker siliniyor, yerini koca bir bilinmezliğin boşluğuna bırakıyordu. Çenesini başının üstünde hissederken büyüğünün dudaklarından bir onay nidası çıktı.

"Bir yıl öncesine kadar onlarla yaşıyordum ve akademik durumlarım olmasaydı onlarla yaşamaya devam ederdim." dediğinde Jeongguk onu çevreleyen kolların arasından hafifçe doğrulup kirpiklerinin altından şüpheyle baktı sevgilisine.

"Onlara zarar vermiyorsun..." diye mırıldandığında Taehyung'un dudakları yeniden kıvrılmış belli belirsiz bir gülüşle gözleri kısılmıştı. Başını iki yana salladı.

"Onları seviyorum Jeongguk. Bende bıraktıkları kötü bir iz yok." dedi dürüstçe. Jeongguk bir süre gülüşünün izleri barınan çehresine hayranlıkla bakmaya devam etti. Yeterince derdi yokmuş gibi bir de haddinden fazla olan yakışıklılığı yüzünden heyecanlanıyordu. Hafifçe genzini temizleyip gözlerini kaçırdı ve onaylayan bir nida mırıldandı.

Bir anda belini kavrayıp yer değişmelerini ve sırtını arabaya yaslamasını sağlayan tutuşla sarsılırken içini eriten gülüşü yeniden işitmesi gecikmemişti. İstemsizce geri çekildiği için sırtının her bir noktası arabanın kapısına değiyor, Taehyung ise bu istemsiz kaçışı görmezden gelerek iyiden iyiye üzerine eğiliyordu. Avuç içleri büyüğünün gövdesine uyarıcı bir baskı yaparken tedirgin bir heyecanla kıpırdandı.

"Geç kalacağız." dedi nefesinin sıcaklığını yana çevirdiği başından ötürü yanağında hissedip huylanırken. Gözleri hâlâ sevgilisindeydi. Taehyung omuz silkip Jeongguk'un gövdesine bastırdığı elini kavradı ve yukarı çıkartıp omzuna bıraktıktan sonra gövdelerini birleştirdi. Burnu burnunun ucuna sürtecek kadar yakınındaydı şimdi ve Jeongguk onun bu amansız yakınlığının etkisiyle heyecandan bayılmak üzereydi.

"Üşümüyorsan sorun değil." diye mırıldandı küçüğünün yanağına çıkardığı eli çene çizgisine kapanırken. Bunu asıl yapma sebebinin teninin sıcaklığına bakıyor oluşu Jeongguk'un bariz bir utançla kızarmasına sebep oluyordu.

Üşümüyordu.

"Ya yakınlığına dayanamayıp sevişmek istersem?" diye sordu bariz bir alıklıkla.

Taehyung'un ufak kahkahası kulaklarını doldururken istemsizce kendi dudakları da kıvrılıvermişti. Manasız utancını bir kenara bırakıp parmaklarını üzerine eğilen sevgilisinin ense ardında birleştirdi ve hafifçe dikleşmek için ayaklarından destek aldı. Evi işlek bir cadde üzerinde değildi ve çevreden belli aralıklarla geçen insan sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

Yine de heyecanlanıyordu işte.

"Bu gerginlikle sevişemezsin." dedi Taehyung ukalâ bir tavırla gözlerini kısarak. Dalga geçiyor olsa da haklıydı. Her ne kadar dizginlemiş olsa da içten içe düşünmeye devam ediyordu. Gözlerini hafifçe açıp sevgilisine baktı ilgiyle. Ensesinde kavuşturduğu parmaklarını ayırdı ve bir elini büyüğünün yanağına çıkardı. Çok yakınlardı lakin bu yakınlığın laubali bir tarafı yoktu. Aslında Taehyung'un tek derdinin onu sıcak tutma isteği olduğunu bile söyleyebilirdi. Onu düşünmesi hoşuna gidiyordu.

"Ben sana iyi ki varsın diyebilmek istiyorum."

Jeongguk'un bir anda dile getirdiği itiraf Taehyung'un önce keyifli ifadesinin kaybolmasına, ardından hafifçe dikleşip Jeongguk'un üzerine bıraktığı ağırlığının kaybolmasına sebep oldu. Tamamen uzaklaşmadı, lakin sıcaklığını artık o kadar kuvvetli hissedemiyordu.

Dünyanın en basit dile getirilebilecek cümlesi ikisi için de ağır bir anlam taşıyordu.

Taehyung'un üzerinde işte böyle bir etkisi vardı Jeongguk'un. Saf gerçekleri basit, tek bir cümleyle ona hatırlatacak kadar yangın yeriydi küçüğü. Bu ani ruh hâli değişimleriyle karşılaşacağını bile bile susmuyor oluşu ise ona hayran olması için yeterliydi. Jeongguk bu tatlı anlarını sonlandıracak hamleyi gerektiği zaman yapmaktan çekinmiyordu. 'Sorun ne?' diye sormuştu.

Sorun buydu.

"Diyebilir misin ki?" diye sordu Taehyung araya koyduğu ufacık mesafeyi ses tonuna dahi taşımaktan geri durmayarak. Elleriyse yanağını okşamaya devam ediyordu.

"Beni düşünmekten bunalıp ağlayarak yine benim kollarıma muhtaç kalırken günün sonunda sana iyi gelebileceğime ihtimal veriyor musun bambi göz?"

Sesinde tek bir iğneleyici ima yoktu Taehyung'un. Eğer olsaydı Jeongguk karşısında ezilip büzülmek yerine dikleşebilir ve tartışma yaratabilirdi lakin yoktu. Kendisini suçluyormuş gibi konuşsa da suçlamıyordu ayrıca. Jeongguk'a iyi gelemeyişi onun suçu değildi çünkü. Hiçbir zaman böyle bir vaatte bulunmamıştı.

Taehyung elinden gelemeyecek şeylerin teminatını vermezdi.

"Yokluğunun ihtimali kadar ağır değil." dedi Jeongguk onun gerçekçiliğine karşı büyüttüğü tüm korkularına rağmen gözlerinin içine bakmaktan geri durmayarak. Beklediği gibi olmuştu tepkisi, o ukalâ, ruhsuz dudak kıvrımıyla ezilmişti yüreği.

Bununla yetinmeyecekti.

"Hiç tanımamış olabilirdin. Kaybedeceğin hiçbir şey olmayabilirdi."

Jeongguk tüm acımasızlığına tezat bir şekilde saçlarını nazikçe seven dokunuşlara alışkındı artık. Taehyung onu yakıp yıkarken saçlarını okşamayı severdi. Kalbi sızlarken derin bir nefes alıp kirpiklerini kırpıştırdı.

"Pişman olursam kapıma ölünle geleceğini söyledin. Pes edersen öleceğim dedin Taehyung. Şimdi ise apaçık bir şekilde o pişmanlığı hissetmemi bekliyorsun." dedi dizginlenmiş bir isyanı dile getirerek. Ardından Taehyung'un tenine değen bütün dokunuşlarından mahrum bırakıldı. Büyüğünün bir adım geriye çekilmesini ve ellerini siyah kabanının cebine sokmasını, omzundan düşen kendi ellerinin içini arabanın soğuk, metal yüzeyine bastırarak ona doğru bir adım atıp boşluğu kapatma isteğini dizginlemeye çalıştı.

"Bunu kendine yapmandan nefret ediyorum." Taehyung'un bariton sesi üzerindeki bakışları gibi dümdüzdü. Jeongguk'un dudakları aciz bir tavırla kıvrıldı. Bu acizlik sadece ona ait değildi.

"Gerçeklerinden kaçmayışım yüzünden aşık oldun bana. Kaşıma, gözüme değil."

Ve acizliğin sadece ona ait olmadığını kabul ederek onu taklit edip kıvrılan dudaklar...

"Kaşın ve gözün de bir etkendi." dediğinde hafifçe kıkırdadı Jeongguk. Söylediği her şeyin gerçekler oluşu basit cümleleri bile bambaşka anlamlara ve hisler denizine büründürüyordu. Gülüşü aklına gelen soruyla hafif bir tebessüme evrildi. Taehyung'un soru soracağını anlaması bile içini hoş ediyordu.

"Neden peki? Neden seni tanımamı istedin? Dert ettiğimden değil, dert ettiğinden soruyorum."

"Üşümeni istemediğim için."

Jeongguk aynı cevabı tekrar işittiğinde göz devirme isteğini bastırdı ve tebessümünü büyüttü.

"Bu kadar mı? Tek sebep üşümem miydi?" diye sordu sesindeki bariz inanmamışlığı gizlemeden. Jeongguk'un üşümesine ne denli takıntılı olduğunu biliyordu lakin bununla sınırlı olmadığının da farkındaydı. O ölümle burun buruna gelmişti ve Taehyung yoktu. Sadece canına gelecek zeval yüzünden olamazdı. Taehyung kendisini esir eden ceylan bakışlara karşın başını yana çevirip bir müddet boş yolu, Jeongguk ise onun gece karası saçlarına düşen sokak lambası ışığının yan profilden yüzünü aydınlatışını izledi sabırla.

"Onunla bitirdiğinde kendini suçlayacaktın." dedi Taehyung sonunda sakladığı gerçeklerinden birisini daha gün yüzüne çıkarırken. Yüzü yeniden ilgiyle kendisini bekleyen küçüğüne dönmüştü.

Şirin görünüyordu.

"Asla hatayı onda aramayacaktın bambi göz. Ağlayacaktın ve yanında gözyaşlarına sorumlu kılabileceğin bir adam olmayacaktı. Seni üzdüğü için pişman olmayacaktı. Ona kırgın baktığında-"

Bir müddet durup kirpiklerinin altından her kelimesinde daha da hayranlığa bürünen, ıslak ceylan gözlerine baktı Taehyung. Sadece durup büyüğünün cümlesini tamamlamasını beklerken bile içini yakıyordu güzelliği.

"Ona kırgın baktığında veremeyeceği her bir teselli için geceleri uykusu kaçmayacaktı..."

Jeongguk'un kalbi duyduklarının etkisiyle kuş olup kanatlanırken nefesinin kesilmesi işten bile değildi. Neredeyse gözlerini kaçıracaktı Taehyung. Kaçırmamış olsa da yapmak üzereydi ve bu küçük olan için kelimelere dökülemeyecek kadar özel bir andı. Sadece durdu ve izledi. ritmi asla düzelmeyecekmiş gibi göğsünü delerek atan kalbiyle izledi sevdiği adamı Jeongguk sokak lambasının altında. Söyleyebileceği bir şey arasa da bulamadı. Ya ağlayacaktı, ya da öylece bu ana hapsolacaktı. Hapsolmayı seçti. Taehyung izin verene kadar bu gizli itirafların güzelliğiyle tutsak edilmeyi tercih etti Jeongguk. Ta ki Taehyung kaçamak bir tebessümle dudaklarını kıvırana dek.

"Bana biraz daha o ifadeyle bakmaya devam edersen bu akşam oturacağın yer yemek masası yerine kucağım olur Jeongguk."

Küçük olanın gözleri aşığından işittiği edepsiz imayla daha bir irileşirken kanın yanaklarına hücum etmesi gecikmedi. Onunlayken dünyanın en arlanmaz insanı da olabiliyordu, en utangaç bakiri de. Neler işitmişti o dudaklardan, neler fısıldamıştı kulağına altında inim inim inleterek kıvrandırırken; şimdi ise sadece dürüst, kirli bir imasıyla alev alıyordu yanakları.

Taehyung küçüğünün bu hâline gülerken gözlerini kaçırıp hafifçe genzini temizledi Jeongguk. Bütünleştiği arabanın kapısından doğruldu ve üşüyen ellerini beyaz montunun cebine soktu.

"Ben- ben seni suçlamıyorum. Bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu konuyu değiştirmek için bulduğu ilk fırsatı kullanarak. Taehyung'un tek kaşı alayla havaya kalktığında Jeongguk bunu ona dönünce fark edebilmişti. Bütün kavgaları birer birer gözlerinin önünden geçiverdi ve utançla sızlanmamak için gözlerini kapatıp kıvranır gibi salındı. Taehyung'u eğlendiriyor oluşunu göremeyecek kadar utanıyordu.

"Yani suçluyorum. Hatta sevgili olduğumuzdan beri tek yaptığım şey bu neredeyse ama, demek istediğim-"

Taehyung onun telaşla salladığı ellerinden birisini bileğinden kavrayıp kendisine doğru çektiğinde minik dudaklarından yükselen şaşkınlık nidasına engel olamadı Jeongguk. Kolları dahi tutuşunun arasındaydı ve tek yapabildiği başını kaldırıp iri gözlerle kendisinden uzun olan sevgilisinin keyifle parıldayan gözlerine bakmaktı.

"Biliyorum bambi göz." dedi tebessümü ve keyfi kendisine bakarken titreyen gözlerin güzelliğiyle daha bir pekişirken. Jeongguk, Taehyung ne zaman kendisine gülümsese onun tarafından hipnotize edilmiş gibi hissediyordu.

Sıcaklığı yeniden mayıştırıyordu.

"Bana sadece kendini suçlamadığın konusunda hesap ver."

Jeongguk hafifçe burnunu çekip başını olumsuzca iki yana salladı ve kırık bir tebessümle dudaklarını kıvırdı.

"Sana aşık olmak benim için ne kadar sancılı olursa olsun bir suç değil." dedi hafifçe gevşeyen tutuşla birlikte ellerini yükseltip sevgilisinin yanaklarına bastırarak. Dudakları avuçlarının baskısıyla hafifçe büzüldüğünde kendi eseri olan bu yapay çocuksuluk gözlerini dolduracak kadar güzeldi.

Bunu ara sıra yapıyordu.

Taehyung mimiklerini minimum düzeyde kullanan bir adamdı ve özellikle bir şeye odaklandığında duvar kadar dümdüz oluyordu ifadesi. Jeongguk'un masasında ders çalışıyordu ve en odaklandığı noktada arkadan uzanan bir çift el yanaklarını avuçlayıp yüzünü mıncıklıyordu. Mutfakta kahvaltıda yiyecekleri omlet için sebze doğruyordu ve bir anda tezgahta oturmuş, bacaklarını sallayarak onu izleyen küçüğünün elleri yüzüne ulaşıyordu. Yanaklarını sıkıyor, esnetiyor, dudaklarına parmağını sürterek garip garip sesler çıkarmasını sağladıktan sonra çok komik bir şeymiş gibi kahkahalarla gülüyordu.

En azından yirmi sekiz yaşında olduğunu öğreninceye kadar sürdürmüştü bu eğlenceli ritüelini...

Yaşını öğrendikten sonra ufak çaplı ayrı bir bunalım yaşamış ve Taehyung'la arasına mesafe koymuştu. Sebebi büyük olanın yaşından ziyade kendisinin yaşça küçük oluşuydu. Jeongguk onun gözünde toy ve çocuksu görünmek istemiyordu lakin aradaki sekiz yaş hiçbir şey yapmasa bile böyle görünüyormuş gibi hissettiriyordu. Mimiklerini ve tepkilerini kısıtlıyordu mesela. Gözlerini irileştirdiğinde yumuşayan bakışları, dudaklarını büzdüğünde onlara kayan gözler küçük olanı heyecanlandırmak yerine tetikliyor ve bunu engellemesiyle sonuçlanıyordu.

Bir sabah uyandığında Taehyung'un yanından kalkmış ve dolabının en ücra köşelerinde duran gömleklerinden beyaz olanı bulup ütüleyerek giymişti ve Taehyung uyanıp onu pantolonunun içine sıkıştırdığı gömleğin içinde gördüğünde kocaman bir kahkaha patlatıp başını yastığa gömmüştü.

Bu Jeongguk'u daha çok sinirlendirmekten ve düğmelerini kopartarak gömlekten kurtulmasından öteye gitmemişti.

Şimdi ise asıl bunun kaygısına düşmenin çocukça olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu aydınlanmayla birlikte Taehyung'un suratını hamur gibi yoğurmaya başladı parmaklarının arasında. Bunu yapmayı özlemişti. Yüz ifadesinin kayıp garip hallere bürünmesiyle kıkırdadı ve daha bir şevkle sıktı yanaklarını. Büyük olan göz devirdi.

"Yine başlıyoruz..." diye mırıldandı kayan dudağı yüzünden kelimeleri bozukça çıkarken. Jeongguk uzanıp oynadığı surata kocaman bir öpücük kondurdu. Biraz daha oynadı ve tekrar uzanıp öptü rastgele bir noktasını.

"Jeongguk bu bir yüz, senin stres hamurun değil." dedi Taehyung yapay bir ikazla. Küçük olan uslanmazca omuz silkti.

"Bana ne, ben böyle seviyorum." diye terslendi ve rastgele öpücüklerini bırakmaya devam etti. Yanaklarını şiddetlice çekiştirdiği sırada hafifçe sakallarının çıktığı tıraşlı çenesini tekrar öpecekti ki büyük olanın yanağındaki elleri güçlü bir hamleyle kavrandı ve Taehyung yanaşan minik dudaklara istediğini vermek yerine doğrudan dudaklarını yöneltti. Küçük olan başta şaşırıp geri çekilmeye çabalasa da Taehyung buna izin vermemiş, az önceki şirinliğe tezat bir tutkuyla öpmeye başlamıştı sevgilisini. Jeongguk'un yanakları yeniden ısınırken verdiği karşılıkla birlikte ıslaklığa bürünen öpüşmeleri içini yakıyordu. Başını yana eğip çırpınmayı kesti ve bileklerinin özgür kalmasının hemen ardından belinin iri ellerin arasında hapsolmasına karşın ezilen dudaklarından ilkel bir "Mmmh..." nidası yükseldi.

Elleri kollarının altından Taehyung'un kulunçlarına tutunmuş, gövdesini gövdesine yaslamak arzusuyla tutuşmuştu. Büyüğü onu geri çevirmedi ve üzerine bıraktığı ağırlığıyla küçük olanın sırtını tamamıyla arabaya yaslamasını sağladı. Nefesleri kesilinceye dek ıslaklığını çenesine bulaştırdı Taehyung. Küçük olan dayanamayıp soluklanmak için geri çekildiğinde bile ilkel açlığı devam ediyordu. Başını boynuna gömüp adem elmasını hafifçe dişledikten sonra başka bir noktaya yönelecekti ki kulunçlarından yükselen eller saçlarına ulaşıp onları sertçe çekiştirdi. Ufak bir itiraz mırıltısı işitti, görmezden gelmeyi seçip yeniden yönelse de Jeongguk saçlarını tekrar şiddetlice çekiştirmiş, altında bariz bir istekle usul usul titremesine tezat bir şekilde uzaklaştırmaya çabalamıştı.

"İz bırakamazsın, kapatıcım yanımda değil." diye sızlandı Jeongguk ihtiyaç dolu sesini gizleyemezken. Taehyung başını hafifçe kaldırıp üzerine eğildiği için küçüğünün kendisinden yüksekte kalan yüzüne baktı kısık gözlerle.

"Yarın da müsaitlerdir."

Tekrar eğilmeye yeltendi. Jeongguk'un gözleri iri iri aralanırken sevgilisinin yanaklarını kavradı ve onu durdurdu. Yüzüne bakması için başını yeniden kaldırdığında sevgilisi kısık sesle küfretse de direnmedi.

"Taehyung saçmalama, zaten geç kaldık!"

Taehyung gözlerini kısıp son bir gayretle elini Jeongguk'un montunun içine yolladığında çıplak beline değen parmaklar Jeongguk'u ürpertmiş, lakin geri adım atmayarak bileğini saatinin üzerinden kavramıştı. Eğer bunun için ailesiyle yiyeceği akşam yemeğini ertelerlerse Jeongguk onların yüzüne bakamazdı.

"Sen bilirsin." dedi büyük olan bir süre daha sevgilisine bakıp hiçbir şey olmamış gibi geri çekilirken. İyiden iyiye uzaklaşıp diğer taraftaki sürücü koltuğuna yöneldiğinde tekrar bileğini kavrayan ellerle birlikte durup ardına bakmadan hemen önce gülümsedi ve hafifçe genzini temizleyerek küçüğüne döndü. Şüpheyle kendisine bakıyordu.

"Bu teklifi dönüş yolunda da yapacaksın." dedi kelimelerin üstüne basa basa.

Taehyung'un ilgisi dağılan ifadesi küstah bir dudak kıvrımıyla yeniden aydınlanırken bileğini Jeongguk'un elinden kurtardı ve ellerini cebine sokarak alayla sevgilisine baktı.

"Bütün yemek boyunca bunu hayal edeceksin." diye söylendi arsızca. Bu sefer gerçekten arabaya binmeyi planlayarak ardına dönmüş, lakin Jeongguk tarafından yeniden durdurulmuştu. Bu seferki hamlesi çekingen değildi. İlgisiz tavrını sürdüren büyüğünün savrularak kendisine dönmesini sağlamış, ellerini boynuna attığı an itirazsız komutmuş gibi beline dolanan ellerle birlikte parmak uçlarında yükselmişti.

"Beni evine götüreceksin Taehyung. Beni düşünerek kirlettiğin her bir noktayı, iniltilerinle adımı çarptığın duvarlarını göreceğim."

Taehyung'un dudakları küçüğünün bir anda beliriveren arsızlığına gevşekçe kıvrılırken alnını alnına yasladı ve burnunu soğuktan kızarmaya başlamış burnuna sürttü. Dudaklarına uzanacağını tahmin ederek hafifçe geriye çekti yüzünü.

Onu sinir etmek hoşuna gidiyordu.

"Eğer o masada uslu durursan ödüllendirmekten kaçınmayacağım." dediğinde Jeongguk'un kısılan bakışları yeniden irileşti.

"Böyle bir şeyi zaten düşünmedim!" diye fısıldadı isyan ederek. Taehyung az önce kaçırdığı dudaklarını önündeki minik dudaklara bastırdı ve gülümsedi.

"Biliyorum, söylemeseydim düşünmezdin."

Jeongguk tam küfredecekti ki Taehyung son kaçamak busesini de küçük olandan çaldıktan sonra geri çekildi ve sürücü koltuğunun olduğu tarafa yöneldi. Jeongguk birkaç saniye kendisine oynanan oyuna karşın ağzı açık bir şekilde kalsa da kontağın çalıştırılma sesini duyduğunda derin bir nefes aldı, içinden sabırlar dilendi ve o yüksekteki koltuğa oturmaya çabalarken kendisine imalı imalı bakan sevgilisini kemerini takarak görmezden gelmeye çalıştı.

Aslında onu umursamayacaktı. O ifadesizliğinden yakındığı suratında yer edinen kaypak gülüşün içindeki serseri aşkını alevlendirmesine izin vermeyecekti lakin bunu engelleyemiyordu. Taehyung elini onun koltuğuna atıp geriye doğru çevirmeden hemen önce ona bakıp hafifçe sırıttığı birkaç saniye göz ucu dışında bakmamayı başarsa da geri viteste bir süre ilerledikten sonra durmuş ve parlayan gözlerle Jeongguk'u izlemeye başlamıştı. Küçük olan bu bakışların derinliğine dayanamadı ve başını ona çevirdi. Tavırlı görünmeye çabalasa da büyük olan ne zaman onu izlese dışa vurduğu tatlı heyecanı ceylan gözlerindeydi.

Taehyung'un da görmek istediği tam olarak buydu.

Direksiyonu çevirip caddeye bağlanacak sapağa girmeden ve elini Jeongguk'un koltuk tepesinden çekmeden hemen önce küçük olanın yanağından bir makas aldı ve iri gözlerinin bu küçücük hamleyle sanki mümkünmüş gibi daha bir büyümesini ve parlamasını izledi. Jeongguk bir şeyler söylemek için dudaklarını aralamış, lakin dudakları hiçbir kelimeye ev sahipliği yapamamıştı. Onları birbirine bastırdı ve gözlerini kaçırıp huzurla gülümsediğini görmemesi için başını yana çevirdi.

Taehyung onu yan dikiz aynasının camından gülümseyerek izlemeye devam ediyordu.

Parmaklarıyla oynamaya başladı. Ta ki Taehyung vitesi değiştirdikten hemen sonra onlardan birisini kendi avcuna hapsedinceye dek... Jeongguk esmer parmaklar kendi parmaklarına dolanırken alık bakışlarını tek eliyle direksiyonu çeviren sevgilisine çevirdi. İç huylandıran bir görüntüydü. Taehyung'un bir eli direksiyon hakimiyetini sürdürürken diğer elinin başparmağı Jeongguk'un elinin üstünde nazik daireler çiziyordu ve vitesi değiştirirken bile onun elini bırakmıyordu.

Jeongguk bütün yol boyunca birbirine dolanan parmaklarına baktı hipnoz olmuşcasına. Esmer tenin kendi beyaz tenine ne denli yakıştığını sorguladı. Bu uyum aklını kaçırmasına sebebiyet verebilecek kadar etkiliyordu onu. Taehyung'un bakışı, Taehyung'un dokunuşu, Taehyung'un zarif elleri...

Elleri her daim Jeongguk'un teninde olmalıydı.

Neredeyse bir saati bulan yolculukları boyunca parmakları hep birbirlerine kenetlenmişti. Taehyung ara ara yutkunarak ellerine bakan küçüğüne dayanamıyor, elini dudaklarına götürerek iç gıdıklayıcı öpücükler bırakıyordu. Jeongguk'un neler düşündüğünü bilemese de olması gerekenin katbekat üstünde etkilendiğinin farkındaydı. Her hamlesinde eriyordu küçük olan. Elini ne zaman öpse içi gidiyor, dudaklarının ufacık ıslak dokunuşuyla göz bebekleri titriyor, ağlamaklı bir hâle bürünüyordu.

Vardıklarında arabanın durduğunu bile fark edemeyen Jeongguk'un elini el frenini çekmek için bıraktığında sanki çok korkunç bir şey yapmış gibi dehşet dolu bakışlarla ona dönmesi ve elini yeniden kavraması takip etmişti. Yol boyunca konuşmasalar bile Jeongguk'un kollarına koştuğu o ilk an kadar buhranlı düşüncelere daldığını anlayabilmişti Taehyung. Kendisine ağlamaklı bakan sevgilisini bir süre kısık gözlerle süzdükten sonra onu gerçekten ağlatmak pahasına elini çekti ve arabadan indi.

Jeongguk o arabanın çevresinde tur atıp kapısının önüne gelene kadar ürkek nefesleriyle izledi büyüğünü. Kapıyı açmasını ve diğer elini tutarak onu tüm bu kaybetme illüzyonundan kurtaran tutuşunun verdiği hadsiz güven hissini... Gözlerinin içine bakıp elini tutarak indi arabadan. Taehyung kapıyı kapatırken önünde bulundukları müstakil villayı süzdü. Geniş bir demir kapıdan geçmişlerdi ve bunu bile fark edememişti içeri girerken. Ortadaki küçük havuza ve onu süsleyen Eros heykeline baktı.

Romantik ve zevk sahibi bir ailesi olduğu aşikârdı.

"Beni sevecekler mi?" diye sordu dalgın dalgın. Taehyung kontak kartının tuşuna basıp arabasını kilitlerken hafifçe güldü.

"Seni sevdiğime inanmaları çok daha mühim." dedi net bir tavırla. Bu Jeongguk'un kaşlarını çatıp elini tutmaya devam ederek onunla birlikte villanın kapısına giden patika yolu ilerlemeye başlayan sevgilisine şüpheyle bakmasına sebep oldu. Taehyung ona bakmadı.

"Buna inanamıyorlar Jeongguk. Beni nasıl büyülediğini ve hayatımı altüst ettiğini bilmiyorlar."

"Bu aşkı hayatını altüst etmem olarak yorumlarsan tabii ki inanmazlar." diye tısladı Jeongguk çocuksu bir bozuklukla. Taehyung huzursuzca gülüp kolunu Jeongguk'un omzuna attı ve onu kendisine çekip başının tepesine bir öpücük kondurdu.

"Hayatımı siktin attın bambi göz, bununla sonuna kadar övünebilirsin." dedi geri çekilirken keyifle.

Jeongguk tartışmamayı seçti. Zira bu üzerinde durulduğunda iki taraf için de doğru bir tabirdi. Daha önce aynı anda hiç bu kadar eksik ve hiç bu kadar tamamlanmış hissetmemişti. Çelişkilerin zirvede olduğu bir ilişki yaşıyordu ve inkâr edemezdi; hayatı tıpkı Taehyung'unki gibi tepetaklak olmuştu.

Kapıya vardıklarında Jeongguk fazla yapışkan -aslında tam olarak böyle bir çiftlerdi- görünmemek için uzaklaşacaktı ki Taehyung'un içgüdüsel olarak engelledi onu. Küçüğünün çenesini kavrayıp başını kaldırarak garip bir gerginlikle çevrelenen kısık bakışlarının kenetlenmesini sağladı. Jeongguk onun gerginliğini tam olarak anlamlandıramamıştı.

"Ailem hakkında zihninden neler geçiyor bilmiyorum ama onlar sandığının aksine-"

Taehyung'un cümlesi henüz çalmadıkları kapının aralanmasıyla kesilmiş, Jeongguk Taehyung'un tutuşundan kurtulamadan başını çevirmiş ve iri iri bakan iki çift gözle karşı karşıya gelmişlerdi.

Jeongguk o an yerin dibini boylama hissini iliklerine kadar hissetti.

Taehyung'un kolları arasında neredeyse görünmüyorken yakalanmak büyük bir utançla gözlerini kırpıştırmasına ve aniden sıkı sıkı yummasına sebep oldu. Öyle ki gözlerini kapatınca birkaç saniye yok olabildiğine ihtimal verecek kadar çaresizdi lakin onları yeniden araladığında kendisine tanımlanamayan bir uzay cismiymiş gibi bakan gözler hâlâ oradaydı.

Taehyung utançla uzaklaşmaya çalışan Jeongguk'u çevreleyen kolunu geri çekerken ellerini kumaş pantolonunun cebine soktu ve bu garip üçlüye daha ilk saniyelerinde göz devirmeden edemedi. Kapıda onları bekliyor oluşları yeterince abartıyken bir de seslerini duydukları an Jeongguk'un ne düşüneceğini hesaba katmadan kapıyı açmış olmaları akıl alır gibi değildi.

"Hoş geldiniz!" diye bağırdı Taehyung'un annesi olduğunu düşündüğü güzel kadın ortamdaki gerginliği abartı bir tepkiyle daha da garip bir boyuta taşıyarak. Jeongguk onun bu aşırı heyecanlı tavrına karşın daha da gerildi.

Burada ne yaşanıyordu?

"Konfeti de patlatacak mısınız?" diye sordu Taehyung yüzünü buruşturarak.

Babasının gülümsemesi sekteye uğrarken aciz bir tebessümle gözlerini kaçırıp kapının ardında elinde her ne varsa geriye doğru fırlatmasıyla Jeongguk'un gözleri daha bir irileşmiş, Taehyung ise belki de ilk defa yaşanan bir durumu aklının bu denli almadığını belli edecek şekilde dudakları aralık, öylece kalakalmıştı.

Jeongguk başka bir zaman diliminde onun burnunu kırıştıracak derecede yüzünü buruşturmasına saatlerce gülebilirdi lakin zihin oyunlarıyla dolu bir rüyadaymış gibi hissediyordu.

"Baba, o benim ana sınıfı gösterimdeki partnerim değil; sevgilim." dedi bütün alaycı tavrını kelimelerine yansıtarak.

"İçinde çift barındıran hiçbir etkinliğe katılmadın sen Taehyung." diye savundu kendini bay Kim omuzlarını dikleştirerek. Öylece durmuş, kapıdaki en absürt tanışma muhabbetlerinden birini yapıyorlardı ve Jeongguk kelimenin tam anlamıyla şok içindeydi. Soğuk insanlar beklemiyordu belki, lakin bu kadar çocuk ruhlu olmalarını hiç ama hiç beklemiyordu.

Adam konfeti patlatacaktı!

Bayan Kim sonunda küçük olanın onlar konuştukça hayatı sorguladığını fark edebilmiş, eşinin koluna girip kapıdan geçmeleri için kenara çekilmişti.

"Bütün akşam boyunca kapıda mı konuşacağız? İçeri geçin." dedi gülümseyerek.

"Lütfen balonların ve süslemelerin olmadığını söyleyin."

Taehyung Jeongguk'un elini kavrayıp ve parmaklarını birbirine kenetlerken annesi onlar için iki çift terlik uzatmıştı. Bay Kim onlar terliklerini giyerken kapıya yaslandı ve somurtup kollarını göğsünde kavuşturarak ağzının içinde "Soehwa izin vermedi..." diye homurdandı.

Jeongguk eğilerek bağcıklarını söktüğü ayakkabılarıyla öylece duraksadı. Bu sırada Taehyung çoktan ayakkabılarını çıkarmış ve terliklerini giymiş bir şekilde yerde çömelmiş Jeongguk'u izliyordu. Yüzündeki garip utanç Jeongguk'u dehşete sürüklese de çok farklı hissediyordu. Gergindi, dünyanın en suratsız insanları olsalardı dahi bu kadar gerilmezdi ama diğer yandan içinde tanımlayamadığı kocaman bir huzur büyütüyordu.

Taehyung her ne kadar bunu utanç verici buluyor olsa da sıcacık bir yuvaya ve aileye sahipti.

Jeongguk kirpiklerinin altından sevgilisini oldukça uzun bir süre iri gözlerle izledi. Hatta bu süre o kadar uzun sürdü ki bayan Kim "Omo, bağcıkların mı düğümlendi? Yardım edeyim!" diyerek önünde eğilmeye kalkmıştı. Taehyung onu kolundan tutarak engelledi.

"Onu utançtan bayıltmaya mı çabalıyorsunuz?" diye tısladı dişlerinin arasından. Bu tepkisi kırıcı olmaktan ziyade samimiyetinden geliyor olmasaydı Jeongguk poposunun üstüne çöküp ağlayabilirdi lakin kötü bir enerjinin zerresini dahi barındırmıyorlardı.

Kimi kandırıyordu ki, bu daha da korkutucuydu!

Jeongguk kendisine uzanan esmer parmaklarla birlikte o pozisyonda daha fazla kalmasının tek bir mantık barındırmayacağını idrak ederek yardımını kabul etti ve ayaklanıp gevşeyen ayakkabılarından kurtularak terliklerini giydi. Bayan Kim'in montunu almak için uzanan ellerine karşın Taehyung elini bırakmamakta ısrarcıydı lakin büyük olan sonunda onu kendi gerginliğiyle kısıtladığını fark edebilmiş, elini bırakmıştı. Jeongguk beyaz montunun fermuarını indirip ondan kurtularak bayan Kim'e uzattı ve zavallı bir tebessümle dudaklarını kıvırdı. Taehyung derin bir nefes alarak sadece Jeongguk'un duyabileceği bir tonda "İşte başlıyoruz." dedi ve kabanını sıyırıp annesine uzattı.

Evin kapısı bekleme salonuna benzer bir genişliğe sahip alana açılıyordu ve bütün kapılar bu girişe bağlıydı. Ortada geniş, şık bir oturma grubu vardı. Sadelikten yanalardı ve bunda Taehyung'un parmağı olduğunu hissediyordu. Bay Kim içeri doğru adımlamadan hemen önce tüm babacan tavrıyla elini Jeongguk'a uzattı.

"Kwangjun." dedi iki saniye önceki içten tavırların sahibi o değilmiş gibi resmi bir tavırla. Jeongguk kesik bir nefes bıraktı ve boştaki titreyen elini bay Kim'e uzattı. Onun gerginliği orta yaşlarındaki adama da bulaşmıştı.

"Jeon Jeongguk efendim." diye mırıldandı cılız bir sesle. Bay Kim usulca öne doğru eğildi ve mesafe bırakarak Jeongguk'un kulağına yanaştı.

"Absürt hareketler sergilersek lütfen ciddiye almamaya çalış. Böyle bir anı ilk defa yaşıyoruz." dedi mahcup bir ses tonuyla. Jeongguk onların hâlâ inanmakta güçlük çektiğini anlayabiliyordu lakin kendi gerginliğini es geçip rahatlatacak güce henüz sahip değildi. Sadece gülümseyip başını sallamakla yetindi.

Bay Kim onun gibi gülümseyerek uzaklaştığında Taehyung'un annesi öne doğru bir adım attı ve kollarını açarak Jeongguk'a kocaman bir sarılış verdi. Küçük olan her ne kadar gergin olsa da bu sıcak kucaklamayı karşılıksız bırakmamış, kendisine zimmetliymiş gibi elini tutan sevgilisi izin verdiğince sarılışına karşılık vermişti.

"Soehwa. İyi ki buradasın Jeongguk." dedi amansız bir sıcaklıkla. Geri çekilmeden hemen önce merdivenlerin tepesinden gelen havlama sesiyle hepsinin başı oraya çevrildi. Jeongguk önce aşağı doğru koşan heyecanlı minik Pomeranian'a, ardından elini bırakıp yere çömelerek onu kucaklayan sevgilisine baktı hızlı hızlı kırpıştırdığı gözleriyle.

"Yeontan seni çok özledi." diye lafladı bayan Kim kocasının belini çevreleyen koluna yaslanarak. Jeongguk adının Yeontan olduğunu öğrendiği köpeğe ve onu kucaklayarak ayaklanan sevgilisine baktı yeniden. Bakışları sıcacıktı.

Dudaklarında dünyanın en huzur verici tebessümlerinden birisi vardı ve Jeongguk tam şu anda bir köpeği kıskanıyordu.

Neredeyse kaşları çatılıyordu ki Taehyung yüzünü yalayan tüy yumağıyla kıkırdadı ve burnuna nazik bir öpücük kondurduktan sonra onu Jeongguk'a doğru uzattı. Jeongguk ne yapacağını bilemezken Bay ve Bayan Kim bir anda tedirginleşerek öne doğru atıldılar.

"Bunun, bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin Taehyung?" diye sordu bayan Kim sanki çok riskli bir şey yapıyormuş gibi.

Taehyung annesine bakmadan başını salladı ve köpeğini gülümsemeye devam ederek Jeongguk'a uzattı. Jeongguk başta tepkisiz kalsa da sonunda boncuk gözleriyle tüm ilgisini sevgilisinden alıp onu ilgiyle izleyen ve seri nefesler alan tüy yumağına çevirdi. Çekinerek kollarını uzattığında Taehyung Yeontan'ı iyice küçüğünün sinesine sokmuş, köpeğin Jeongguk'u koklamasına izin vermişti. Yeontan bir süre Jeongguk'u koklamaya ve yoklamaya devam etti. Ardından yüksek sesle havladı ve kuyruğunu sallayarak Jeongguk'un kucağına bir anda hoplayıverdi.

Sonrası oldukça sırnaşıktı. Jeongguk patilerini göğsüne yaslayıp ayaklanarak yüzünün her tarafını yalamaya başlayan köpekle birlikte istemsizce sevgi dolu kıkırtılar bıraktı. Bir yandan huylanıyormuş gibi yüzünü iki yana çeviriyor, diğer yandan uzaklaşmak için herhangi bir çaba göstermiyordu bile. Taehyung ilgiyle gülümseyerek parlayan gözlerini ikisinin üzerinde gezdirdi.

"Bu benim dünyamın en huzur verici anı..."

Jeongguk sevgilisinin kendi kendine mırıldanan derin sesini işittiğinde hafifçe yüzünü geriye çekti ve tebessümünü soldurarak şaşkın bir ifadeyle kirpiklerinin altından büyüğüne baktı.

Sadece bakıyordu; Yeontan yeniden yüzüne ulaşıp çenesini yalamaya çabalarken Taehyung onlara sadece parlayan gözleriyle bakıyordu fakat bu basit eylem Jeongguk'a dünyanın en değerli varlığıymış gibi hissettiriyordu.

"Yatağı benim odamda mı?" diye sordu Taehyung gözlerini Jeongguk'un gözlerinden ayırmadan. Bay Kim onaylayan bir nida çıkardığında büyük olan sevgilisinin elini tuttu ve kucağında Yeontan'la hafifçe yalpalamasını görmezden gelerek merdivenlere yöneldi. Merdivenleri serice çıkarken ardına dönmeden "Siz masaya oturun, biz birkaç dakikaya geleceğiz." dedi.

Jeongguk onun yönlendirmesine ayak uydurarak merdivenleri çıkmış, uzun koridorun sonuna doğru Taehyung'la birlikte ilerlemeye devam etmişti. Odasının kapısı aralıktı. İçeri girdiklerinde önce dağınık yatağa ilişti gözleri. Ardından yere saçılmış köpek oyuncaklarına baktı. Tamamen gri ve siyahtı. Yeontan'a ait olan şeyler dışında alaca herhangi bir renk yoktu fakat bu kadar kasvetli renklere tezat bir şekilde inanılmaz bir ferahlığı ve genişliği vardı.

Taehyung kapıyı kapatıp yeniden yanlarına döndü ve tam önlerinde dikildi. Gözleri hâlâ gördüğü detayların etkisiyle parlıyor ve inanamıyormuş gibi bakıyordu. Bir elini Jeongguk'un beline atıp onu kendisine doğru çekti. Öteki eliyse Yeontan'ın boynunu sevmeye başlamıştı. Tüy yumağına baktı gülümseyerek.

"Onu sevdin..." dedi bu gerçeği dile getirmek kendisini daha bir keyiflendirirken. Yeontan havlayıp büyük olanın kendisine uzanan parmaklarını yalamaya çabaladığında Taehyung sesli bir gülüş bırakmıştı odaya. Jeongguk her ne kadar sebebini anlamlandıramadığı bu yoğun mutluluktan ağlayacağı noktaya gelse de gözlerini sevgilisinin üzerinde gezdirdi.

"Neden onu kucağıma almamdan korktular?" diye sordu merakla. Taehyung bu soruyu sormasını bekliyormuş gibi eğdiği başını hafifçe kaldırıp sevgilisine baktı.

"Yüzünü parçalayacağını düşündükleri için." dedi bu sanki çok olağan bir şey söylemişcesine. Jeongguk'un gözlerindeki huzur dehşete evrilirken gergince ürperdi ve kaşlarını çattı.

"O dünyanın en cana yakın köpeklerinden birisi!" diye itiraz etti sanki iki dakika önce tanışmamışlar gibi kendinden emin bir tavırla. Taehyung güldü ve başını olumsuzca iki yana salladı.

"Onu son anda sahiplenmeseydim saldırganlığı yüzünden uyutacaklardı. Yeontan ufacık olabilir lakin güvenilir ve sevgi dolu bir köpek değil. Yapabildiği en iyi şey yabancılara saldırmak." dedi bahsettiği köpek 'siktir oradan.' dercesine onun başını okşamasıyla iyiden iyiye mayışıp gözlerini kapatarak Jeongguk'un kucağında gerinirken.

"Korkmalı mıyım?" diye sordu Jeongguk. Miskinleşen köpeğin kucağında tüylü bir peluşa dönüşmesini alık alık izliyordu ve söyledikleri asla gerçekçi gelmiyordu. Taehyung yeniden başını iki yana salladı.

"Sen onun için yabancı değilsin," dedi ve küçüğünün üzerine eğilerek yanağına derin bir buse kondurdu.

"Teninde buram buram benim kokum var. Bu yabancı olmadığını düşünmesi için yeterli."

Küçük olan kalan yarım yamalak akıl sağlığını da bir cümleyle kaybedivermişti. Söylediği cümlenin üzerinde bıraktığı etkiyi tahmin edebilir miydi? Belki ederdi lakin asla bu hissi içinde yaşatamazdı. Jeongguk ağlamak istiyordu.

Her şey uçurumdan aşağı amansız bir hızla yuvarlanırken yere çıkılacağına emin olduğu o anda pamuktan bulutlara sarıyordu Taehyung Jeongguk'u.

"Belki sen de düşünürsün," dedi kırık bir tebessümle sevgilisine bakarak.

"Bir gün senin için o kadar da yabancı olmadığımı..."

Taehyung onaylayan bir cevap verme girişiminde bulunmadı. Lakin umutsuz gerçeklerini de sıralamadı. Sadece gülümsemeye devam etti ve Jeongguk'un çenesini kavrayıp minik dudaklarının kenarındaki o alınmış kıvrımı okşadı nazikçe başparmağıyla.

"Aşağı inelim mi?" diye sordu Jeongguk bu cevapsızlığın kendisini umutsuzluğa sürüklemesine ve biraz önce arşa çıkan huzurunu gölgelendirmesine izin vermeyerek. Taehyung'un dudaklarındaki kıvrım aniden düz bir çizgi hâlini alırken tereddütle kıstı gözlerini.

"Rahatsız ediyor mu?"

"Ne rahatsız ediyor mu?"

Büyük olan derin bir nefes bıraktı.

"Onların bana yakışamayacak kadar hayat dolu olmaları rahatsız ediyor mu Jeongguk?" diye sordu lafı dolandırmadan. Jeongguk gözlerini kaçırmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu şimdi. Alt dudağını dişleyip bıraktı.

"Beni korkutuyor." dedi sonunda tüm dürüstlüğüyle. Taehyung bu cevabı yeterli bulmadığını çattığı kaşlarıyla belli etti. Jeongguk omuzlarını düşürdü ve alt dudağını hafifçe aşağı sarkıttı.

"Böyle bir aileye sahip olman muhteşem Taehyung, zihnimde konumlandırdığım saçmalıkların aksine seni seviyorlar ve sen de onları seviyorsun. Sadece..." Gözlerini kaçırdı. Taehyung onu ağlak bir velede çeviriyordu ve karşısında daha fazla acizleşip küçülmek istemiyordu.

"Sadece yaşadığın şeylerin bıraktığı izleri üzerine titreyen sevgi dolu bir aileyle dahi silemediysen benim elimden ne gelecek?"

Sesi sorduğu sorunun sonuna doğru gittikçe kısıldı ve hiç oluverdi. Boğazında tekrar ağlamamak için büyüttüğü kocaman bir yumru vardı şimdi. Öne eğdiği başı kucağında uyuklayan Yeontan'ın hırıltısı dışında birkaç saniye süren sessizliğin ardından çenesini kavrayan parmaklarla yükseldi. Dolu gözleriyle ve içli içli ağlamamak için sıktığı dişleri yüzünden titreyen minik dudaklarıyla; en savunmasız ve zavallı hâliyle baktı büyüğünün gözlerine. Taehyung teselli vermek yerine yadırgayan bir ifadeyle bakıyordu ona. Yine de sevgisini esirgemedi, tenini usulca okşadı ve kınayışına rağmen gülümsedi.

"Onlar bu izlerin sorumlusu olmadıklarını yıllar sürse de sonunda kabullendiler Jeongguk." dedi şefkatle.

"Ama- ama beni onlar gibi bekleyemiyorsun ki!" diye mırıldandı küçük olan isyan edercesine ayağını yere vurarak.

Jeongguk'un hissettiği aciziyetin zerreleri onun da çehresine yansımıştı. Acı çekiyorlardı.

"Akıp giden zamanda sana bunu yaşattığım ve yaşatmaya devam edeceğim her bir saniye için kendimden nefret edeceğim." dedi ruhsuz bir tebessüm dudaklarına konarken. Tebessümün silinmediği dudakları uzanıp göz pınarlarında biriken yaşları somurtarak elinin tersiyle silen küçüğününkilere kapandı ve derince öptü sevgilisini. Alnını alnına yasladı ve boğazındaki korkunç yumru yüzünden sürekli yutkunan küçüğüyle soluklarını harmanlayarak gözlerini kapattı.

"Yaptığım en büyük bencilliksin. Aşkımdan başka alabileceğin hiçbir şey yok bende. Ve sen kaçıp uzaklaşmak yerine çektiğin bu sebebi bilinmez acıyla varlığımın gerçekliğine inanıyorsun."

Jeongguk burnunu çekip başını iki yana salladı.

"Benim için bu kadar basit değilsin. Taehyung bana sadece çektireceğin acılarla gelmediğini sen de biliyorsun." dedi Jeongguk sızlanarak. Taehyung sakince güldü. Bu sağlıklı bir tepki olmanın yakınından bile geçmiyordu.

"Sana şu saatten sonra sadece çektireceğim acılarla gelecek olsam ve sen uyanıp gitmek istesen bile bırakamam peşini artık bambi göz. O gemi limandan ayrılalı çok oldu. Bunun korkusunu yaşamaktan vazgeç."

Taehyung hafifçe geri çekilip Jeongguk'un yanaklarını avuçladı ve gözyaşlarını silip vakur güzelliğini izledi bir süre.

"Bu dünyaya sığmıyorsak beraber gideriz." dedi. Jeongguk boğazındaki acıya ve ağlamaktan kızarmış yüzüne rağmen hafifçe kıkırdadı.

"Başka bir gezegen bulabiliriz." diye söylendi oyuncu bir hevesle. Taehyung dudaklarını birbirine bastırıp başını olumsuzca iki yana salladı ve uzaklaşarak Yeontan'ın yatağını aldıktan sonra boştaki eliyle Jeongguk'un belini kavradı. Birlikte az önce çıktıkları merdivenlere doğru yürümeye başladılar.

"Önümüzde uçsuz bucaksız uzay var."

"Uzayda yaşayamayız."

"Seninle yaşardım."

"Akademik kariyeri fazlaca birikmiş ve sürekli realist olduğunu ileri süren birisine göre gerçek ve bilim dışı bir romantizm..."

"Nasıl adlandırırsan adlandır, seninle bir şekilde oluru vardır bambi göz."

Jeongguk heyecandan bayılmamak için alaya almaya devam edeceği sırada çoktan salonun kapısından girdiklerini fark edememişti. Konuşmak için aralanan dudakları yemek masasının yanında onları bekleyen çifti gördüğünde kapanmayı es geçti ve az önce ağladığını kendine hatırlatacak şekilde yorgunca iç çekti.

Tanrı aşkına, kıpkırmızı bir suratla yanlarına dönmüştü!

"Jeongguk, iyi misin?" diye sordu bay Kim tedirgince. Taehyung Yeontan'ı alıp yere bıraktığı yatağının üzerine bıraktı.

"Köpek tüyüne alerjin mi var?" diye devam etti bayan Kim. Jeongguk başını iki yana sallamaya yeltenecekti ki Taehyung yerinden doğrulmuş, düz bakışlarını ailesine çevirmişti.

"Hayır, ağladı." dedi gayet sıradan bulduğu bir olaymış gibi. Bay Kim'in gözleri sorgularcasına kısıldığında Taehyung'u andıran siması Jeongguk'u konudan saptırmak üzereydi. Büyük olan şaşkınlıkla kalakalan Jeongguk'un sandalyesini çekti ve ardından hemen yanındaki sandalyeye oturdu.

"Kendisi henüz farkında değil lakin ikinizden de iyi idare ediyor." diye lafladı yan gözle sevgilisine bakıp serseri bir tavırla gülümseyerek.

Her iki taraf da onun üslubunu biliyordu lakin karşı tarafın bildiğini kabullenmek elbette ki kolay değildi. Bu yüzden anne ve babasıyla mahcup bir bakışma geçti aralarında. Bayan Kim dışında herkesin gerildiği bu ortamı bir nebze olsun yumuşatmak için parlayan gözlerle Jeongguk'a döndü.

"Yosun çorbası sevdiğini duydum!" Jeongguk başını sallarken Taehyung olumsuzca cıkladı.

"Soya fasulyesi filizi çorbasını daha çok seviyor."

Jeongguk sürekli alık ve şaşkın gözükmek istemiyordu lakin Taehyung onu kıvrandırmak için çaba harcıyordu. Aslında çaba harcamadığı hâli buydu lakin bu Jeongguk'u zor durumda bıraktığı gerçeğini değiştirmiyordu.

"Sana yosun çorbasını sever mi diye sordum!" diye sızlandı bayan Kim kızgın ve anaç bir tavırla elini beline koyup oğluna bakarak. Taehyung kendi kasesini annesine uzattı.

"Yosun çorbasını sevmediğini söylemedim ki."

"Taehyung."

Jeongguk'un sesi dişlerinin arasından tıslarcasına yükselirken asla yapmayacağını düşündüğü bir şeyi yaptı ve masanın altından Taehyung'un uyluk etini parmaklarının arasına sıkıştırıp acımasızca çevirdi. Yüzünü acıyla buruşturmasının o dümdüz ifadesini yerle bir etmesi bile içini rahatlatmıyordu.

"Sorun değil Jeongguk." dedi bay Kim küçük olanın gerginliğine karşın gülümseyerek.

"Bunu bize yapmayı seviyor."

"Süründürmeyi mi?" Jeongguk abartılı bir gülücükle sevgilisine bakıp sertçe vurdu az önce etini büktüğü uyluğuna.

"Ne tesadüf, aynısını bana da yapmaya bayılıyor..."

Taehyung usulca psikolojik gerilmelerinden dolayı aykırı davranan küçüğüne doğru eğilip diliyle nemlendirdiği dudaklarını kulağına yanaştırdı.

"Yemek niyetine şu masaya boylu boyunca uzandırıp kıçını yememi istemiyorsan o elini çek."

Ve sonra küçüğünün tüm öfkesi derin bir utanç dalgasının altında boğularak kayboldu. Taehyung ise sadece hafif bir gülümsemeyle, yaşattığı işkenceden habersizce -aslında yaşattığı her şeyin farkındaydı, sadece sorumluluk kabul etmiyordu- gülümseyerek bir kez daha öne doğru uzattı kasesini. Bayan Kim oğluna 'Çocuğa ne yaptın?' dercesine bir bakış atsa da sabırlar dilemekle yetindi ve kasesini doldurdu. Jeongguk sonunda az önce işittiği cümlenin etkisini sindirmeyi başarabilmiş -en azından bunun için çabalamış- gülümseyerek kasesini bayan Kim'e uzatmıştı. Ufacık bir gülümseme karşısında içi kıpır kıpır olan bir kadındı.

"Bir dahaki sefere soya fasulyesi filizi çorbası yapacağım." dedi ve doldurduğu kaseyi Jeongguk'a uzattı. Jeongguk "Afiyetle yiyeceğim efendim." demiş, başını öne eğerek teşekkür etmişti. Taehyung onun bu uslu ve efendi tavrı karşısında küçüğüyle uğraşmak istese de bugünün onun için yeterince zor olduğuna kanaat getirmiş, sinirini bozmayı geceye saklamayı planlamıştı.

"Ee Jeongguk, mimarlıkta kaçıncı sınıfsın?" diye sordu bay Kim ilgiyle çocuğa dönerek.

"İkinci sınıfım efendim." dedi Jeongguk gülümseyerek.

"Demek başarılı bir mimar adayımız var."

"Alttan üç dersi var. Bütün vizelerine neden bu bölümü seçtim diye ağlayarak girdi."

Jeongguk'un dudaklarındaki tebessüm birkaç saniye duraksamasının ardından yok olup gözleri ölümüne kısılırken bir kez daha sevgilisine döndü.

"Ama benimle birlikte çalışmayı seviyor." diye devam etti Taehyung suçlu suçlu sırıtarak çorbasından bir kaşık alıp. Annesi onun yüzündeki ifadeyi gördüğü için çığlık atabilirdi. Evet, bunu dile getirmemişti lakin Jeongguk Taehyung'un hâl ve hareketlerinde kendisiyle birlikte değişen noktalar olduğunu gururla kabullenebilirdi. Şu an onu bir kaşık suda boğmak istemeseydi şımarırdı belki de. Lakin Taehyung onu öfkelendirerek gerginliğinden uzaklaştırıyordu.

Taehyung onu gerginliğinden uzaklaştırıyordu.

Öfkeyle kıstığı gözleri idrak ettiği durumla irileşirken sevgilisi aklını okuyabiliyormuş gibi kibirli bir tavırla göz kırptı. Yutkundu Jeongguk. Babası üniversitenin üçüncü senesinde okulu neredeyse bırakmak üzere olduğunu anlatırken Jeongguk bir anda patlak veren aşkıyla Taehyung'u izlemeye devam etti. Ona kendi hikayesini anlatan adama ve önünde soğuyan çorbayı hazırlayan annesine haksızlık ediyordu belki lakin elinde değildi. Küçücük detaylara hapsolup gözyaşı dökecek kadar aşıktı Jeongguk. Taehyung tarafından kendisine atılan ufacık adım şirazesini kaydırıyordu.

Taehyung bununla yetinmiyormuş gibi masanın altından elini tutup onun uyluğuna yasladığında nefesi kesildi. O ana kadar babasının susup annesiyle birlikte onları izlediğini fark edemedi. İkisinin de o an Taehyung'un gerçekten aşık olduğuna ve aşkının karşılık bulduğuna emin olduğunu göremedi bakışlarında.

Sonra kapı çaldı.

Bu Taehyung'un bütün aurasını değiştirdi. Kimin geldiğini sorgulamadı bile. Parlayan gözlerinin ışığı öfkeyle harlandı. Jeongguk'un parmaklarına dolanan parmaklarını eklemlerini beyazlatacak kadar şiddetli bir şekilde sıktı ve çenesinin kasılarak elmacık kemiğinin üzerindeki kası seğirtmesini izledi.

Taehyung burnundan soluyordu.

Annesi garip bir gerginlikle kapıya ilerlerken babasına döndü ve "Size baş başa olacağız demiştim." diye tısladı dişlerinin arasından. Bay Kim bu öfkeden korkmamıştı sadece kaşlarını çattı.

"Biz davet etmedik." dedi net bir sesle. Taehyung'un dudakları ruhsuz bir tavırla kıvrılırken gözlerini devirdi ve dilini iç yanağında gezdirdi.

"Orospu çocuğu."

Jeongguk o an kimin geldiğini hem Taehyung'un tepkisinden hem de içeriye bir anda dalan kişinin selam nidasından anlayabilmişti.

"Ah, yetişememişim!" diye yakındı Bhyun yapay bir üzüntüyle. Jeongguk yutkunarak önce sevgilisine, ardından başını çevirerek şu an en son görmek isteyeceği surata baktı.

Kendisine bakıyordu.

Jeongguk'un asıl işkencesiyse Yeontan'ın uyanmasıyla başladı. Köpek art arta havlayıp kuyruğunu sallayarak Bhyun'a doğru koşmaya başladığında başından aşağı kaynar sular dökülmüştü.

Bhyun'un ilgisini gülerek kucağına atlayan köpeğe vermesiyle Jeongguk aniden önüne döndü ve elini Taehyung'un parmaklarının arasından şiddetli bir çekişle kurtardı. Tir tir titriyordu. Aklından aynı saniye içerisinde onlarca senaryo geçiyor ve hepsi daha beter ihtimallerle katlanarak bir çığ gibi Jeongguk'un tepesine yuvarlanıyordu.

Sanki gözüne sokmak ister gibi köpeği kucaklayarak Jeongguk'un karşısına oturdu Bhyun. Hevesle yüzünü yalamasına hastaca parlayan gözlerle beti benzi atmış Jeongguk'a gülümseyerek izin verdi.

Jeongguk'un kalbi sıkışıyordu.

Taehyung bir şey demedi. Dese de Jeongguk o an onu duyamayacak kadar uzakta ve kaybolmuştu. Masanın üzerindeki mendilini alıp dudaklarını sildi ve şiddetli bir şekilde kaydırdığı sandalyesinden kalktıktan sonra Jeongguk'un buz gibi olmuş elini kavrayarak onunla birlikte ayaklanmasını sağladı. Küçüğünün tek bir itiraz belirtisi dahi gösteremeyecek kadar soluksuz oluşu doğru olmayan pek çok şeyi yapma isteği uyandırıyordu.

"Çocukluk arkadaşına bir selam vermeden mi gideceksin Taehyung?" diye sordu Bhyun ardına dönmek üzere olan adamın sırtına karşı pis pis sırıtarak. Taehyung artık Jeongguk'un elini canını yakacak kadar sert bir tavırla tutuyordu. Lakin dudaklarına o yarım gülüşün yerleşmesi gecikmedi. Tekrar masaya döndü.

"En son hastanelik olduğunda güzel bir veda sunduğumu düşünmüştüm."

"Sevgilini babanla ve üvey annenle tanıştırmaya mı getirdin, çok tatlı!"

Jeongguk'un midesi bulanmaya başlamıştı.

Taehyung sevgilisine döndü ve cebinden çıkardığı kontak kartını eline bıraktı.

"Tahammül edemiyorsan git ve arabada bekle. Geleceğim." dedi sakince. Jeongguk hiçbir şey demedi. Sadece olduğu yerde öylece bekledi. Gözyaşları bile tetiklenmemişti. Bakışları en az Taehyung kadar boştu.

"Bhyun, büyü artık." dedi Taehyung masaya doğru adımlayıp avuç içlerini yasladıktan sonra öne doğru eğilerek. Bhyun da onu taklit edip öne eğilebilmek için Yeontan'ı bir anlığına yere bıraktı. Tüy yumağı soluğu Jeongguk'un yanında alırken küçük olan ayağının dibinde havlayan köpekle birlikte eğilmiş, onu kucaklayarak ayağa kalktıktan sonra kısık gözlerle gülüşü solan Bhyun'a bakmıştı.

İliklerine kadar nefret doluydu ve her daim o iğrenç gülüşün solması için çaba harcayabilirdi.

Taehyung ardına bakıp sevgilisini ve köpeğini kucak kucağa gördüğünde dudakları kaypakça kıvrıldı ve tekrar önündeki çocuğa döndü.

"Yeontan'la da tanıştı." dedi gülümsemesini genişleterek. Bhyun'un kasılan çenesi Jeongguk'ta yumruk atma isteği uyandırıyordu. Hiç bu kadar şiddete meyilli hissetmemişti.

"Biliyor musunuz?" diye sordu Bhyun başını gerginlikten nasibini alan bay ve bayan Kim'e çevirerek.

"Eğer Taehyung onu benden çalmasaydı Jeongguk'la sizi ben tanıştıracaktım."

Jeongguk o geldiğinden beri belki de ilk defa sesli bir tepki vererek hastalıklı bir tavırla güldü.

"Taehyung olmasaydı beni terk edecektin." dedi iğrenerek. Bhyun gülümsedi.

"Bu seni benden çaldığı gerçeğini değiştirmiyor."

"Hastasın sen."

"Tercihin hiçbir zaman sağlıklı kişilerden yana olmadı." diye lafladı sinir bozucu bir bıkkınlıkla. Jeongguk gülümsedi.

"Onunla tanıştığımdan beri bir an bile ilk tercihim olmadın."

"Nasıl bir his?" diye sordu Taehyung küçümseyerek Bhyun'a bakarken.

"Onu yıkmak için geldiğin bu evde sana cevabını yine onun vermesi... Defalarca seni istemediğini anlattı Bhyun. Bunu yapabileceği en saygılı şekilde yaptı. Şimdi bile bile lades olup senden hepten iğrenmesini sağladığını fark etmek nasıl bir his?"

"Beni seninle aldattı amınakoyayım, ne saygısı?" dedi sinirle gülerek. Taehyung geri çekilirken başını iki yana salladı.

"Bu odadaki herkes senin ne bok olduğunu biliyor. Siktiğimin rolünü başkalarına kes."

Bhyun gözlerini bay ve bayan Kim'e çevirdiğinde karşılaştığı yargılayıcı bakışlarla derin bir nefes verdi ve bakışlarını Jeongguk'a çevirdi.

Onu ceylan gözleriyle öldürebilirdi.

"Jeongguk iyi hissetmiyor gibi Taehyung. Bu buluşmayı bir başka güne erteleyebiliriz." dedi bay Kim endişeyle Jeongguk'a bakarak. Bhyun o an için yaptığı şeyden pişmanlık duymaya başlasa da her şey için çok geçti. Jeongguk yorgun bir tebessümle bay Kim'e baktı ve Yeontan'ı kendisine ellerini uzatan bayan Kim'in kollarına bıraktı.

"Teşekkürler efendim. Her şey için. Sizin gibi güzel insanlarla tanışmak ve kısacık da olsa vakit geçirmek çok keyifliydi." dedi son gücünü de bir nebze olsun iyiymiş gibi yapmaya harcayarak. Koca evin duvarları üstüne üstüne geliyordu. Taehyung'la birlikte el ele, peşlerinde Kim çiftiyle kapıya ilerlerlerken sevgilisinin içten içe öfkeden kudurduğunu anlasa da buna odaklanamayacak kadar kendi derdindeydi. Montunu Taehyung'un yardımıyla giyip ayakkabılarının bağcıklarını bağladı. Taehyung'un da kabanını giyinmesiyle kapıdan çıkıyorlardı ki o iğrenç ses arkalarından "Taehyung!" diye bağırdı.

Taehyung durdu ve gözlerini kapatıp boynunu gevşeterek rahatlamaya çalıştı. Ardına dönmedi, Bhyun da dönmesini beklemiyordu zaten. Lakin Jeongguk döndü. Yorgun bakışları pervaza yaslanıp kollarını göğsünde kenetleyen çocukla birleşti ve bu onu birkaç saniye suskunluğa mahkum etse de durduramadı.

"Annenin mezarına uğra. Zavallı kadın, yalnızlıktan üşüyor."

***

damn!

nasıl buldunuz bölümü?

derin mevzulara giris yapmaktayiz efenim

8K+LİK BOLUMDU (kontrol ettim ama surculisan ettiysek affola) ANLATABİLİYO MUYUM AGLİYCSM BENİ YALNİZ BİRAKMAYİN BEN SİZİN KANİNİZİM DİYE 😭

gidisat hakkinda ne dusundugunuzu soracaktim, tek cevap dehset olabilir diye vazgectim

neysem tahminlerinize acigim ama

SONRAKİ BOLUMDE BEKLİYORUM HEPİNİZİ

VE HEPİNİZİ COOOOK SEVİYORUM KOKULU KOKULU OPUCUKLER!

GRSRZZZZZ

***

benim arafım da sensin işte

Continue Reading

You'll Also Like

80.9K 3.4K 29
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
196K 19.7K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
350K 32.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
120K 13.3K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...