SELEME CENEMELER WOAAA
Annem telefonumu aldığı için (11.sınıfım😔😔) bölüm yazamadım da atamadımda kusura bakmayın. Yazılı haftası diye ne işkenceler çekiyorum bir bilseniz.
Ay neyse ama ayol bu bölümü gece kalan son beyin hücrelerimle yazıp attığım için çok dram yok. Beğenmeyedebilirsiniz alınmam, ağzıma daha fazla sıçmayın diye atıyorum zaten 😔😔
keyifli okumalar dilerimm <3
🦍💨
Üzerimde hissettiğim ağırlıkla gözlerim usulca aralanırken tepemdeki sırıtan Emir'le karşılaşmayı beklemiyordum. Kuzey yanımda yoktu, Emir ise...
Uykulu sesimle kaşlarımı çatarak "Ne sırıtıyon be?" dediğimde suratıma yediğim buzlu suyla birlikte irkilerek yataktan fırladım.
"Ateşin çıkmıştır, günaydın!!" dedi Emir kapıya doğru kaçarken.
Yüzüme yapışan ıslak saçları, göğüslerime yapışan tişörtümü çeke çeke ayaklanarak Emir'in peşinden gitmeye çalışsamda ayaklarımın çarşafa dolanmasıyla parkeyi boyladım.
"GERİZEKALIIIII!!!"
Kahkahası merdivenlerden duyulurken "PAT" sesiyle birlikte "Buyrun benim!" diye bağırdı. Muhtemelen duvara çarpmıştı.
"AAAAAHHH!" diye sinirle hırladım.
Öfkeyle çarşafa tekme attığımda kazadan kalan yerlere ağrının girmesi bir oldu. Bükülerek bacaklarımı kendime çekerken, inleyerek karnımı tuttum. "Belki de Kuzey nikahı ertelemekte gerçekten haklıdır." dişlerimi sıkarak yavaşça ayağa kalkıp koltuğa oturdum. Üzerimdeki tişortu bir çırpıda çekip çıkarırken hemen yanımdaki Kuzey'in kuru tişörtünü giyerek telefondan saatime baktım. 12.18 . Maşallah yani Eylül, sende de ne uyku varmış.
Telefon kilit ekranını açarak WhatsApp uygulamasına girdim.
Yavşak Tolga: Nikah iptalmiş.
Yavşak Tolga: Eniştem asıl kimliğini mi farketti hayırdır kız?
Yavşak Tolga: Naptın adama?
Yavşak Tolga: ADAMA SİLAH FALAN MI DOĞRULTTUN ACABA? MANYAK!!!
Yavşak Tolga: Tüm hayatımı seninle geçirdiğim hâlde ne yapacağını bilmiyorum. Bir yerlerinden kasap bıçağı falan çıkartmış da olabilirsin.
Yavşak Tolga: Adamın eski sevgililerini bulup doğradın mı? DOĞRUYU SÖYLE.
Yavşak Tolga:
03.47
Siz: Tolga
Siz: Sana dinazor taşşağı yediririm.
Siz:
Siz: O yüzden sus
Siz: Gece 3'te aklına benim nikahım mı geliyor aptal beyin özürlü.
Yavşak Tolga: Evet-
Siz: Tolga sen otistik misin annem?
Siz: Valla dalga geçmeyeceğim söyle en azından belli olsun. 🥰🥰
Siz: (Dalga geçcem)
Yavşak tolga: Çok kötüsün 😔😔
Kuzey yazıyor...
Siz: ay kocam yazıyor
Yavşak Tolga: Aşkım aşkım, aşkım aşkım
Yavşak Tolga: başlayacağım aşkınıza
Siz: Ağlama Tolga
Bu mesaj iletilmedi
Siz: neyse ben gidiyorum
Bu mesaj iletilmedi
Siz: LAN
Siz: ENGEL Mİ ATTIN KARA KÖPEK
Siz: neyse kocam yazıyor
Siz: Kocam
Siz: BENİM KOCAM
Siz:karın kaslarında drift attığım canım kocam
Bu mesajlar iletilmedi
"Oruspu Tolga." diye mırıldanarak Kuzey'in sohbetine girdim.
💓: Günaydınnnnn
💓: Güzelleri güzeli karım iyi uyumuş mu?
Sırıttım, trip atmam gerekiyordu ama yapamıyordum napayım? Emir'in ıslattığı saçlarımı çekerek gönderdim.
Siz: Sabah bir mezopotamya eşeği tarafından uyandırılana kadar her şey çok güzeldi.
Siz: Meselaaa
💓: Mesela??
Siz: Rüyamda nikahım ertelenmemişti.
💓: Hmm
Siz: HMM NE? HMM??
💓: bana pek inandırıcı gelmedi de ;)
Siz: Kuzeeey 🥰🥰
Siz: Yakarım seni
Kuzeeey 🥰🥰
💓: Genelde rüyalarında hep uçmalı kaçmalı şeyler görürsün ya güzelim ondan dedim...
Yakarım seni
💓: Yanarız bizde ;)
💓: Sayenizde epey bir alıştık hanımefendi.
Dudaklarımı ısırdım, heyecandan ayak parmaklarım çoraplarımın içinde kıvrılmıştı, onlara bakarak gülümsedim.
Siz: Sen sabah sabah nereye gittin??
💓:
💓: Ejderle markete gittik, İnci'de bizimle beraber geldi. Hanımefendiye barbie alışverişi yapmak zorunda kaldık. Duran arabayı sürmeye çalışıyor şimdi de.
Siz: İnci askim ya öp benim yerime.
💓: Ses kaydı*
Haya şeni şok şeviyoyum, günaytınlar dilelim. Kuzey abi bana biş şürü oyunşak aldı. Baybilerimi belaber açacaz seninlen tamam mı?
Siz: ses kaydı*
Sen gel senin poponu ısıracağım ben. Bir dakika bir dakika! Ne demek barbie aldım ya? Bensiz mi?
Kuzey: Ses kaydı*
Ya hayıy popomu ışırma. Emil şalağı saten sapah popoma vuydu aciyooo.
Siz: Ses kaydı*
Emir şalağı benim de üzerime su döktü. Sen gel beraber ceza verelim ona.
Siz: Ses kaydı*
Ama barbielerden biri benim.
💓: Ses kaydı*
ya ama baybilerim. Of tamaaam, olul.
💓: Askim bu çocuk niye bu kadar hareketli.
Kuzey'in anlık mesaji karşısında kahkaha atarken, sonunda derin bir nefes alıp mesajımı tuşladım.
Siz: Alış Kuzey Efendi alış, ileride kendi çocukların olunca napacaksın??
💓 yazıyor...
"E yaz artık Kuzey, çocuk da istemiyorum derse kendimi yırtarım artık."
💓: Yapım aşamasına hemen başlarsak sorunun cevabını daha net bir şekilde verebilirim ;)
Siz: Fırsatçıı
...
"Halaşığım bebeğe elbişe dikek mi?"
"Aşkım bebeğin elbisesi varya zaten."
İnci bir çırpıda barbienin elbisesini çıkarıp poposunun altına koydu. "Aytık yok." gülümsediğinde istemsizce kıkırdadım.
"Fazla kumaş var mıdır ki?"
"Şalak Emil'in tişöltünü yıytalım."
Kocaman olmuş gözlerle İnci'ye baktım. "Oha."
"İntidam hala..." dedi kimse duymasın diye fısıldayarak. "İntidam almalıyış."
"İntidam mı?"
Uyulca başını salladığımda karşımdaki dehaya baktım. Bu çocuk şeytanın ta kendisiydi. Aynı ben ha. Gurur dolu bakışlarımı İnci'ye yönelttim.
"Ben alırım."
"Canım halam."
Uzanıp İnci'nin minik omzunu sıktım. "Canım yeğenim." dedim büyük bir ciddiyetle. Ve dizinin dibinde bağdaş kurduğumuz ayakta uyuklayan babaanneme bakarak yanından geçip şairene sinsi intidam planımızı uygulamaya koyuldum.
...
Emir'in giymekten eskittiği muhtemelen favori tişörtü olan siyah düz tişörtünü dızlamış, daha faydalı işlerde kullanmıştık. Mesela barbielere gece elbisesi dikmek gibi...
İnci minik elbisenin üzerine parmağıyla minnacık tutkal sürüp gülümseyerek bana baktı. "Oldu mu ki?"
"Oldu ki." dedim gülümseyerek. Tutkalın üzerine biraz sim serperek elbisenin parlamasını sağladıktan sonra kuruması için diğerlerinin yanına bıraktık.
İnci, Emir'in delikli tişörtünü kaldırıp kıkırdayarak incelerken arkamdaki koltukta oturmakta olan abime baktım, göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldım. "Kuzey hâlâ gelmedi."
"Dedim ya güzelim, bir telefon aldı, acil olduğunu söyleyerek çıktı."
"Aradım ulaşılamıyor da." abim bakışlarımdan beni anlayarak çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
"Kaçtığını mı düşünüyorsun?"
Kuruyan alt dudağımı yalarken başımı omzuma doğru yatırıp abime baktım. "Yapmaz, öyle bir şey yapmaz ama..."
"Ama ne?"
"Kendini bazı şeylerde suçlu hissediyor olmalı. Kazadan kaynaklı büyük ihtimalle ama bir şeyler daha var gibi. Bilmiyorum," bir nefes vererek başımı abimin dizine yasladım. "Ben hastaneden çıktığımdan beri garip."
"Sormayı denedin mi?"
"Evet..." diye fısıldadım.
"Sude ve Burak da oradaydı. Onlar belki-"
"Sude bir şeyler bilseydi söylerdi abi. Yani, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, kesin söylerdi."
"Sence pişman mı oldu?" abim göz ucuyla İnci'ye baktı. Ardındansa aynı konumds uyuklamakta olan babaanneme.
"İnci,"
"He baba." dedi İnci başını bebeklerden kaldırarak.
"Babaannene göz kulak ol kızım, biz halanla konuşup geliyoruz"
İnci başını sallayarak bana baktı, göz kırpmaya çalıştıysa da başaramayıp kıkırdayarak "Şen bana sonya şeyaparşın hala." dedi.
Güldüm. "Ben sana sonra şeyaparım."
...
"Neyden pişman olacakmış?" Ejder'in sert sesi bana değil, Kuzey'e karşıydı.
"Evlilik... Ciddi bi' mevzu yani. Bilmiyorum. Belki de sorumluluk almak istememiştir. Bir çok şey yaşadı sonuçta, o da..." cümlelerimi toparlıyamıyordum ama abimin yüzünde anladığını belli eden bir ifade vardı.
"Eylül," bakışlarımı ona çevirdim. "Benim tanıdığım Kuzey, hiçbir şeyden korkmaz. Evlilik," güldü abim. "Vız gelir ona. Sevdiği kadınla bir evlilik ise... Hiçbir erkek sevdiği kadından kaçmaz, ona zarar verdiğini düşünmediği sürece. Kuzey seni seviyor, bunu bin kilometre ötedeki bir insan bile anlayabilir, bakışları yeterli olacaktır. Herkese öfkeyle bakan bakışları sana karşı..." yutkundu. "Anla işte be kızım," kendi kendine mırıldanırcasına ekledi. "Resmen kız kardeşime lavuğun birinin onu nasıl sevdiğini anlatıyorum."
Kıkırdadım, kollarımı abimin boynuna dolayarak sıkıca sarıldım. "Sağol abi... Her şey için."
"Ay ne oluyor burada kız? Abi kardeş kucaklaşması falan, hayırdır?" bakışlarımız sesin geldiği yöne kayarken Sude ile Deniz'i kol kola arkasında ise arabada oturan Burak'ı gördük.
Abime baktığımda ikimizde aynı şeyi düşünüyor olacaktık ki dudaklarımız yerleşrn gülümseme dahi aynıydı. Beklediğimiz insanlar elimize düşmüştü.
...
"Anlat Burak."
"Bir şey bilmiyorum, dedim ya."
"Burak, beni zor kullandırtma. Seni karakola götürür, Mustafa'dan dayak yedire yedire anlattırırım."
"Mustafa'dan?" Başımı onaylar nitelikte salladım.
"Mustafa'dan."
"Mustafa önce bilgisayarın başından kalkmayı öğrensin." derin bir nefes aldım.
"Bak bir şeyler biliyorsun, biliyorum. Anlat." Burak kısa bir an Sude'ye baktı, Suda dudaklarına fermuar çekince ikiside aynı anda "Kuzey'den öğren." diyince oflayarsk boynumu geriye attım.
"Allah da hepinizin belasını vermesin. Ben kendim öğrenirim." elim telefonuma uzandığı esnada Sude'nin elleri masadaki telefonu benden önce kaparken kaşlarımı çattım.
"Ver şunu."
"Hayatta olmaz."
"Sude!"
Sude dudaklarını ısırarak bana baktı. "Sude hayır." bu sefer ki ses Burak'tandı.
"Telefonumu verir misin Sude?"
Bir telefona bir bana bakan Sude gözlerini kapattı.
"Sakın!" dedi Burak.
"Ama bilmesi gerek." Sude'nin bakışları yalvarır nitelikteyken kaşlarım daha da çatıldı.
"Neler olduğunu artık söyleyecek..."
"Düşük yaptın."
"Anlamadım?" bedenim kas katı kesilirken hayret dolu bakışlarım ikili arasında gezindi.
"Kazadan sonra, hastanede düşük yaptın. Sana söylemek istedi ama..."
"Ben engel oldum." dedi Burak. "Nikahtan önce moraliniz bozuksun istemedik."
O anda dondum, ne hissedeceğimi ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Dünya donmuştu, bahçedeki ağaçlar hışırdamıyor, gökteki serçe kanat çırpmıyor, nabzım atmıyor ve kanım damarlarımda gezmiyordu. Bedenimi bir titreme kaplarken kulaklarımda bir uğuldama hakimiyeti eline almıştı.
"Kuzey söyleyecekti."
Kuzey... Özür diledi, o yüzden özür diledi. Uzaktı benden, o yüzden uzaktı. Bakmıyordu ellerine, o yüzden bakmıyordu.
Bacaklarım kendini tutmazken birilerinin koltuklaltlarımdan tutarak beni oturttuğunu hissettim. Ellerim istemsizce karnımın üzerinde buluşurken yutkundum, orada bir kalp atacaktı, henüz atmasa da atacaktı. Bir canın parçaları oradaydı. Bir bebeğim olacaktı ve ben bunu aptalca bir içki merakı yüzünden kaybetmiştim.
Yanaklarımda sıcak bir ıslaklık hissettiğimde bunun gözyaşlarım olduğundan bihaberdim, gözyaşları dudaklarımı ıslatırken hareket etmedim, gözyaşları yanaklarımdan boynuma oradan gerdanıma kayarken de hareket etmedim.
"Demek bu yüzden uzak duruyordu."
"Eylül."
Bebeği öldürdüm. Ben bebeği öldürdüm. Bizim bebeğimizi.
"Bu senin suçun değil."
"Olacağı vardı."
"Eylül, uyan!"
Sarsıntı biri beni sarsıyordu, oysa tek görebildiğim karanlıktı.
Biraz sonra uyandığımda ne yapacağımı bilemez halde yatağımdan kalktım. Herkes başımdaydı. Babaannem üzgün, yoğun bakışlarla saçlarımı okşuyordu. Gözlerimi ovarak ona baktığımda iç çekti. Kızmasını bağırmasını bekledim ama yapmadı. Aksine eğildi, alnıma usulca bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.
Karnımda hissettiğim ellerle bakışlarım acımın en yoğun olduğu bölgeye kaydı. Annem karnımı ovuyordu, ağlamıştı, kızarmış yeşil gözlerinden belliydi. Ejder bir köşede küfürler ederek birilerine ulaşmaya çalışıyordu. Sude burnunu silerek bakışlarını benden kaçırıyor, Deniz halime acıyarak bakıyor, Emir yırtık tişörtüne mi yoksa bana mı olduğu belli olmayan ağıtlar yakıyor, İnci ise ne olduğunu anlamaz bakışlarla ortamı inceliyordu. Babam mı? Yoktu. Zaten kötü anlarımda yanımda hiç olmazdı. Gerek de yoktu. Bana babalık yapan babaannem, en güzel anneliği yapan annem yanımdaydı. Ama sevdiğim adam yoktu.
Ona bir özür borçluydum. Asıl suçlu gerçekten bendim. Çocuğumuzu düşünmüştüm. Kuzey'in çocuğunu... Kim bilir ne kadar üzülmüştü? Hepsi... Hepsi benim yüzümden. Gözlerim tekrar dolarken yatakta ayaklanarak telefonuma baktım. Kaşlarım çatılırken gözyaşlarımı silerek burnumu çektim.
"Aman!" herkes sesimle bana bakarken telefonumu açıp arama yerine girdim. "Ne ağlayacağım be? Daha 3 haftalık çocuk sonuçta değil mi?" Koskoca üç haftalık bir bebek. Ben yaptım... " O adam şimdi hemen buraya gelecek, nikahım ertelenmeyecek ve..." durdum. "Kaçtığı için de gazabıma uğrayacak. Hadi bakayım!"
Herkes hayretle bana bakarken kişisel sebeplerim için de olsa gücümü kullandım. "Alo, Halil abi. Kuzey bugün nereye gitti? Ne yaptı? Aramaları, ne varsa bunları istiyorum."
"Hayırdır kızım, ne bu..."
"Abi, acil! En acilinden, baya acil. Aşırı acil."
Telefonu Halil abinin yüzüne kapatırken dik dik bana bakan aileme başımı sallayıp "Ne?" dedim.
Aynı anda bir "Hiiiiç." sesi yükselirken, "İyi." diyip battaniyemi omuzlarıma çektim.
"Kuzum, sen iyi olduğundan emin misin?" anneme bakarak güldüm ama daha çok öfkeyle karışık bir gülmeydi. Kendime duymaya başladığım öfke. "İyiyim anne."
Annem yüzüme derince bakarken resmen karşısında çırılçıplak kalmış gibi hissediyordum. Bakışlarımı ondan kaçırsamda babaanneme yakalandım. Yaşlı mavi gözleri benim üzerimdeyken diğerlerine bakmaya tenezzül dahi etmeden "Herkes odadan çıksın." diyince ortam durulsa da herkes yavaşça dışarı çıktı. Annem bile...
"O senden uzaklaşmasaydı, ondan önce bunu sen öğrenseydin, uzaklaşan taraf sen olacaktın değil mi?" babaanneme baktım. "Düşük yaptığın için kendini suçlayacak hatta minik bir bebeğe bile sahip çıkamadığın düşüncesi ile kendini yiyip bitirerek Kuzey'e zarar verdiğin aklıyla ondan uzaklaşacaktın."
Muhtemelen, evet. öyle yapardım ama bunu dile getiremeyecek kadar korkaktım.
"O da kendini suçluyor ama onun genelinde bebek değil," babannem burnuma hafifçe dokundu. "Sen varsın kızım."
Derin bir nefes aldığımda devam etti. "Senden kaçıyor çünkü kazada kendini sorumlu tutuyor. Seni koruyamadığı için senden kaçıyor, sana zarar verdiği düşüncesi ile. Bebek için değil, senin için..."
"Yine de," kaşlarımı çattım. "Kaçmamalı."
"Napacaksın?"
"Ne halt yemeye ortadan kaybolduysa onu kolundan tutup buraya getireceğim. Nikahımızı ilk tarihinde gerçekleştireceğiz ve beş gün sonra burada nikahlı iki kişi olarak bulunacağız."
"İşte benim torunum." babanneme bakarak gülümsedim ama tamamen bitkin bir gülümsemeydi.
"Acını saklama, içine atarsan elbet bir patlama noktan olacaktır. Git ve yakışıklı damadımı getir kızım."
"Gelmezse?" dedim umutsuzca.
Bu sefer sırıtan babaannemdi,öyleki arka taraftaki altın dişleri bile parlamıştı. "Tüfek."
Kocaman olmuş gözlerle ona baktığımda güldü. "Yaşlı ninelerde şaka yapar." derin bir nefes verdiğimde gülümsemesi büyüdü.
Telefonum yeniden çalarken ekranda Mustafa'nın ismi gördüm. "Mıstık?"
"Yenge, abla, savcım, Eylül, kanka hangi rütbedeysek şuan herneyse." ağzında cips olsuğuna yemin ettiğim bir kıtırtı sesi duyulurken yutkundu. "ALO!"
Telefonu kulağımdan uzaklaştırarak ters ters ekrana baktım. "Ne var Mustafa? Ne?"
"Heh şey." sayfa çevirme sesi, öksürük ve patlayan kola şişesi. "Enişte damat Kuzey Bey, sahil evindeki korumalardan alabildiğimiz kadarıyla eve bir vazo gönderilmiş."
"Vazo?" babaanneme baktım, uyku moduna girmişti.
"Tarihi eser. Gönderen kişi, Diablo adında bir adam. 'Erken gelen düğün hediyesi" yazılı bir not ile gönderilmiş."
"Diablo?"
"İspanya'daki ünlü bir yeraltı mafyası. Her şey bu adamdan soruluyor gibi. Devlet parasını yediği için adama el uzatamıyor. Her yerde bir yılanı var."
"Kuzey'le işi ne?"
"Onu henüz bilmiyoruz ama vazoyu bela olsun diye gönderdiği açık. Koleksiyoncuların hepsi bunun peşinde. Çindeki bir müzeden çalınmış."
"Vazo şuan nerede?" dedim bastıra bastıra.
"Kuzeyle beraber muhtemelen Çin'e uçmakta."
"Bana tanıdık bir kaç polis ayarla."
"Yurt dışına gönderemem patron."
Çenemi kaşıyarak kaşlarımı havalandırdım. "O halde bunu kendi ekibimizle halledeceğiz."
...
"Gençler!" karşımdaki vasatın üstü ekibe baktım.
Emir yırtık tişörtünü inceliyor, babaannem tüfeğine sarılı uyuyor, Umut Emir'e musallat oluyor, Burak çatık kaşlarla bilgisardan candy crush oynayan Mustafa'ya bakıyor, Sude çay içiyor, Kübra makyajını tazeliyor, Deniz ve İnci ise barbie bebeklerine kombin yapıyorlardı.
Boğazımı temizleyerek bana bakmalarını sağlamaya çalışsam da başarısız oldum. "Çine gidiyoruz." dediğimde olaydan habersiz bana dönen dehşet dolu bakışlarla yüzleştim.
"Ne?"
🦍💨
Derslerinize iyi çalışın emi guzularım
Haydi ben kaçooowww