MÜSLİST (Adem'in soyundan ola...

Galing kay KurguKurdu

5.6K 449 373

Allah'ın verdiği bir işaret ile çıktığı bu yolda tek dayanağı Rabbi olan Hira'yı neler bekliyordu? Ateistliği... Higit pa

TANITIM
1.Bölüm: Kaza
2. Bölüm - Kesit -
2.Bölüm: Dövme
3. Bölüm: İşaret
4.Bölüm: Teklif

5. Bölüm: Kabulleniş

220 29 19
Galing kay KurguKurdu

MÜSLİST

5.Bölüm: Kabulleniş

~~~

Çayımı içmeyi bitirdikten sonra kardeşimi kontrol etmek için odaya doğru ilerledim.

Kapının pervazına yaslanıp derin bir iç çektim, hâlâ uyuyordu.

Artık ne yapacaksın?

İç sesimin ortaya attığı soruyla kaşlarımı çattım.

Bakışlarım orta sehpanın üzerindeki peçeteye takıldı ve zihnimde onun söyledikleri yankılandı.

"Bu arada numaramı bir peçete üzerine yazıp masaya bıraktım, yarın aramak istersen ne zaman ve nerede buluşacağımızı arayarak iletirsin."

Allah'ım... bu adamla ne gibi bir bağım var ki sürekli rüyalarıma giriyor?

Peki ya dövmesi?

Yardımını kabul edersem ne olurdu? Ya Allah'ın da istediği buysa, ama neden?

Oflayarak odaya ilerledim, kendimi Yusuf'un uzandığı kanepenin karşısında ki koltuğa bırakarak kafamı geriye doğru yasladım.

Yorulmuştum, her şey bir anda olmuştu, her şey üst üste geliyordu.

Sehpaya uzanarak peçeteyi elime aldım, mesaj atmalı mıydım?

Derin bir nefes alarak peçeteyi avucum içinde sıkıştırdım.

O sırada bakışlarım Yusuf'un uzandığı kanepeye takıldı, ayak ucunda duran cekete kaşlarım çatık baktım, Asaf'ın ceketi miydi o?

Sırtımı doğrultarak bakışlarımı cekete sabitledim, evet, onun ceketiydi.

Sanki ona mesaj atmak için bahaneler teker teker bana yol açıyormuş gibiydi.

Ellerim telefonuma doğru gitti, bir süre ekranla bakıştıktan sonra numarayı kaydedip mesajlara girdim.

Siz: Merhaba Asaf bey, ben Hira. Ceketinizi burada unutmuşsunuz, yarın buluşamaybiliriz bu yüzden ceketinizi size getiremeyebilirim.

Mesajı gönderdikten bir dakika sonra anında cevap gelmişti.

Asaf bey: Neden yarın buluşamıyoruz?

Takıldığı noktaya hayret ederken parmaklarım klavyede gezindi.

Siz: Çünkü henüz teklifinizi kabul etmiş değilim.

Cevap beklerken görüldü yememle gözüm seyirirken telefonu kapatarak kanepeye fırlattım.

Bana görüldü atıyordu!

Haklı değil mi sence Hira?

Saçmalama iç ses, neresi haklı? Teklifini kabul etmediğim halde adamla buluşmaya gidecek değilim ya. Ceketini çöpe de atabilirdim, haber verdiğim için bana teşekkür etmeliydi görüldü atması değil!

Sen gerçekten çıldırmışsın...

Git başımdan!

İç sesimle tartışmam bittikten sonra kafamı geriye yasladım tekrar.

Arada bir Yusuf'u kontrol ediyordum, ateşi yavaş yavaş dinmeye başlamıştı.

Sürekli alnındaki bezi ıslatarak tekrar alnına yerleştiriyordum. Alçıdaki bacağımla sürekli gidip gelmek beni biraz zorlasada Yusuf'un durumunun iyiye gitmesi buna teselliydi.

Tekrar bezi ıslatıp Yusuf'un alnına yerleştirdiğim sırada sebepsizce zihnimde Asaf'ın yüzü canlanmıştı.

Oturma odasında kapının üzerinde asılı olan sarı renk gece lambasının ortama yaydığı loş ışıkta birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

"Neden ağlıyordun?" Diyerek sorusunu yinelemişti Asaf.

Derin bir nefes aldım, gerçekten neden ağlıyordum?

Yusuf için mi? Kendim için mi? Yoksa içinde bulunduğum ve çözmeye çalışıp da çözemediğim bu karmakarışık durum için mi? Şu an tam olarak ne için ağlıyordum ben?

"Neden soruyorsun?" Dedim bende ne cevap vereceğimi bilemediğimden dolayı.

Üst dudağı yukarı doğru kıvrıldığında, "soramaz mıyım?" Dedi fısıldayarak.

Elektrik çarpmışçasına şu ana geri döndüğümde kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

"Kafayı mı yedim ben! Saçma sapan düşüncelere girme Hira! Allah'ım affet beni..."

Hızlıca abdest almaya gittim, şu sıralar iyice saçmalamaya başlamıştım.

Abdest aldıktan sonra seccademi serip namaz kıyafetlerimi giyerken aniden kapının çalmasıyla irkilmiştim.

Bu saatte kimdi bu densiz!?

Yerler temiz olduğu için namaz elbiselerimle mecburen kapıya doğru ilerledim.

Bacağıma dinlenme fırsatı vermediğim için ağrısını belli ederken delikten baktığımda kimseyi görmediğim için kaşlarımı çattım.

Her neyse diyerek kapıyı açtığımda karşımda beliren kişiyi beklemediğim için şaşkınca yüzüne bakmaya devam ediyordum.

"İçeri almayacak mısın beni?" Dedi çekingen bir ses tonuyla.

Yutkunduğumda şokumu hâlâ atlatamamıştım.

"Sanırım namaz kılıyordun?" Dedi üzerimdeki namaz elbisemi işaret ederek.

Biraz olsun kendime gelebildiğimde kaşlarımı çatarak öfkeli bakışlarımı yüzüne sabitledim.

"Ne işin var senin burada!" Dedim nefret dolu sesimle.

Bakışlarını kaçırdığında iğrenen bakışlarım yüzünde geziniyordu.

"Seda telefonlarını açmıyor, bende burdadır diye geleyim dedim-"

"Sen hâlâ hangi yüzle Seda'yı arayabiliyor ve hatta benim kapıma gelebiliyorsun şeref yoksunu pislik! Defol git kapımdan, bir daha da uğrama buralara!"

Kinimi kustuktan sonra kapıyı hızlıca yüzüne kapatacağım sırada araya ayağını koyarak kapatmama engel olmuştu.

"Hira, bir dakika dinle beni lütfen-"

"Değil bir dakika, sana ayırcak bir salisem bile yok benim. Şimdi defol git, gece gece polis çağırttırma bana!" Sinirle nefes alıp verdikten sonra kapıyı sertçe yüzüne kapattım.

Birkaç dakika hâlâ seslenmeye devam ederken onu umursamadığımı anlayınca sesi kesilmişti. Sesi kesildiğine göre defolup gitmiştir herhalde diye düşünerek kapının yanından ayrıldım.

Gözlerimi devirip seccademe doğru ilerledim ve alçıdaki bacağım yüzünden oturarak sabah namazını kıldıktan sonra telefonumun çalmasıyla derin bir nefes aldım.

Arayana baktığımda Seda olduğunu gördüm, telefonu açıp hoparlöre koyduktan sonra namaz elbiselerimi katlayarak seccademe yerleştiriyordum.

"Hira çok kötü bir şey oldu!" Diyerek titreyen sesiyle direkt konuya giriş yaptığında iç çekerek cevap verdim.

"Biliyorum Seda, haberim var."

"N-Nasıl? Sen nereden biliyorsun?" Diye şaşkınca sorduğunda cevapladım sorusunu.

"Kapıma geldi, kovdum şerefsizi."

"Sana mı geldi yani?"

"Sen telefonlarına cevap vermeyince belki burdasındır diye bakmaya gelmiş güya ama merak etme ağzının payını verip yolladım."

Telefonun ucundan ağlama sesi geldiğinde oflayarak konuştum.

"Ağlamayı bırak Seda, hâlâ o pislik için gözyaşı dökme lütfen. Yusuf hasta ben gelemiyorum, atla arabana derhal buraya gel." Dedim emrivaki bir şekilde, çünkü ağladığı zaman kontrolünü kaybederdi hep.

"Ama ben-"

"İtiraz kabul etmiyorum, 10 dakika sonra burda olmazsan olacaklardan ben sorumlu değilim. Hemen sakinleşip buraya gel." Dedikten sonra cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım.

Serdar, adı batasıca pislik! Seda'nın eski nişanlısıydı. Düğünden bir gün önce Seda'yı liseden beri en yakın arkadaşı olan Sude ile aldatmıştı.

Seda o zamanlar zar zor toparlanmıştı, bende zaten tepetaklaktım. İkimizin de hayatı yerlebir olmuştu, Seda ailesinin yanına İzmir'e taşınmıştı bir yıl sonra geri döndüğünde az çok toparlanabilmişti neyse ki.

Serdar ise yediği günahın içinde boğulmuştu, Sude onu dolandırmıştı ve tüm malvarlığını alarak yurt dışına kaçmıştı. Serdar o zamandan beri hayatımızdan çıkmıştı zaten.

Şimdi ne diye tekrar hayatımıza dahil olmaya çalışıyor anlamıyorum ama gelişi hiç hayra alamet değildi orası kesin.

Yavaş yavaş güneş doğmaya ve hava daha da aydınlanmaya başlayınca saate çevirdim bakışlarımı, saat 08.30'du.

Yusuf'un okulu iki buçuk saat önce başlamıştı fakat o hasta olduğu için hocasına mesaj çekip gelemeyeceğinin haberini vermiştim, neyse ki anlayışla karşılayıp sorun çıkarmamıştı.

Mutfağa ilerleyip çayı demledikten sonra masaya kahvaltılıkları yerleştirdim, yumurta kırıp üzerine birkaç sucuk ekledikten sonra tavayı da kahvaltılıkların ortasına bıraktığım boşluğa yerleştirdim.

Kahvaltı hazır olduktan sonra Yusuf'u kontrol etmeye gitmiştim, alnındaki havluyu kaldırıp elimin tersini nemli alnına bastırdığımda rahat bir nefes verdim, neyse ki ateşi tamamen düşmüştü.

"Şükürler olsun," diyerek fısıldayıp kıvırcık saçlarına minik bir buse kondurdum.

Uyanmaması için yanından yavaşça ayrıldıktan sonra kapının tıklanmasıyla hızlıca kapıya ilerleyip açtım. Gelen tahmin ettiğim kişiydi, Sedaydı.

Ağlamaktan şişmiş gözlerine baktığımda kızaran gözlerinin tekrar dolduğunu gördüm.

Kollarımı açarak onu kendime çektim ve omuzumda ağlamasına izin verdim, Seda'yı hiçbir şey kolay kolay yıkamazdı ama bu gönül yarası onu en derinden bıçaklamıştı.

Bir süre öylece kapıda durup omuzumda ağlayarak sakinleşmesini bekledikten sonra içeri girdik.

Ben çayları doldurken Seda biraz olsun durgunlaşabilmişti sonunda.

Sandalyeyi çekip karşısına oturduğumda bakışlarını gözlerine çevirerek, "sence neden geldi?" Diye sordu ağlamaktan dolayı çatallaşmış sesiyle.

Omuz silktim, "aslında bu konuda bir fikrim yok ama ne olursa olsun onu görmezden gelmelisin."

İç çekerek çayından bir yudum aldı, "onunla yüzleşmeye hazır değilim, biliyorsun ona çok bağlanmıştım, ihanetini hâlâ atlatmış değilim... hayatıma başkasını da alamadım zaten."

Ne diyeceğimi bilemediğimden susarak yüzüne bakakaldım öylece, gerçekten psikolojik olarak çökmüş görünüyordu.

"Bu arada," diye lafa girdiğinde bakışlarım gözlerine çıkmıştı, "kendi derdime düştüm seni unuttum, sen nasıl oldun? Dün seninle gelmek istedim ama Ayhan bey iyi olduğunu söyleyerek engel olmuştu. Sonra patron gelince mecburen işimin başına dönmek zorunda kaldım, o kadar yoğundum ki seni aramaya fırsatım bile olmadı... lütfen kusura bakma." Dedi mahcup bir sesle gözlerini kaçırrken.

Gülümseyerek, "sorun değil canım, biliyorum ben seni. İyiyim merak etme, sadece bacağıma biraz fazla yüklendiğim için acıdan bayılmışım. Şimdi de evdeyim zaten gördüğün gibi, Yusuf hastalandığı için onunla ilgileniyordum bende." Dedim kendini daha fazla kötü hissettmemesi için açıklama yaparak.

"Çok geçmiş olsun canım ikinizede-" dediği sırada telefonuna ard arda gelen bildirimlerle sözü yarıda kesilmişti.

Mesajlarına baktıktan sonra bardakta kalan çayının son yudumunuda kafaya dikerek hızla ayağa kalkmıştı, "benim acilen işe gitmem gerekiyor Hira, çok geç kalmışım ama önce şu dağılmış yüzümü halletmem lazım," dedikten sonra cevap vermeme fırsat vermeden hızlıca lavaboya girmişti.

Bu haline tebessüm ederek bende çayımdan bir yudum alıp ayağa kalktım.

Beş dakika sonra lavabodan makyajını tazelemiş bir biçimde çıkan Seda'ya çevirdim bakışlarımı, çantasını omuzuna takıp hızlıca vedalaşma faslında girdi.

"Hadi canım ben sonra tekrar gelirim, çok teşekkür ederim her şey için, iyi ki varsın. Görüşürüz!"

Kapıyı açtığı sırada karşımızda görüdüğümüz Sedat'la ikimizinde dili tutulmuştu.

Ah, kahretsin! Bu şerefsizin hâlâ burda ne işi vardı!?

"Seda..." dediği zaman bakışlarımı Seda'nın yüzüne çevirdim, az önceki haline nazaran daha güçlü bir Seda görüyordum karşımda.

Omuzlarını dikleştirmiş, başını kaldırmış ve küçümseyen bakışlarını Serdar'ın gözlerinin içine dikmişti.

"Seda burdasın... neden telefonlarımı açmadın?" Diye hâlâ yüzsüzlükle konuşmaya devam ederken Seda'nın üst dudağı yukarı kıvrılmıştı.

"Neden mi? Komiksin." Dedikten sonra ufak bir kahkaha atıp evden çıkarak bahçeye adımını atmıştı.

Kafa karışıklığıyla kalan Serdar arkasından bakarken Seda arabasına binmişti. Şoför koltuğuna yerleştikten sonra camı aşağıya indirip bakışlarını Serdar'a dikmişti.

"Benim şerefsizlerin aramalarına cevap vermediğimi en çok sen bilirsin şeref yoksunu, adi pislik! Şimdi ayak altından çekil ve bir daha karşıma çıkma." Dedikten sonra siyah camlı gözlüklerini takarak gaza köklenip yola koyulmuştu.

Bakışlarımı Serdar'a çevirdiğimde ağzı açık bir şekilde boş yola baktığını gördüm. Gözlerimi devirerek kafamı iki yana salladım, karşısında görmeyi beklediği Seda kesinlikle bu Seda değildi ama bilmiyordu ki Seda asla zayıflığını belli etmezdi, ben ve Allah hariç tabi ki.

"Şok olman bittiyse kapımdan defol. Bir daha seni uyarmayacağım," diyerek kapıyı sertçe yüzüne kapattım.

Hah! Kendi derdimiz bize yetmiyormuş gibi bir de bu itle mi uğraşacaktık?

Telefonuma gelen bildirimle bakışlarım yemek masası üzerindeki telefonuma dönmüştü, ard arda birkaç kez daha bildirim geldiği sırada kaşlarımı çatarak telefonu elime aldım.

Bilinmeyen bir numaraydı, kaşlarım daha da çatılırken mesajlara girdim.

Yusuf'un kanepede kıpırdandığını görünce telefonu kapatıp derin bir nefes alıp verdim.

Odama ilerleyerek dolabın karşısına geçtim, hazırlanıp şu Asaf beyle buluşmam gerekiyordu. Artık bu işe bir son verecektim, kabul ediyordum. Şu dövme olayını kesinlikle çözecektim, bütün yollar Asaf beye çıktığına göre Rabbimin bildiği bir şey var, henüz ne olduğunu çözemesemde Asaf beyle ilgili bir işaret verdiği gayet açık.

Havalar soğuk olduğu için kalın krem renk bir etek ve üstüne gri renk bir sweatshirt giydim. Şalımı bağladıktan sonra sweatin kapişonunu kafama geçirerek çantamı elime aldım ve odamdan çıktım.

Telefonumu elime aldığımda mesajlara girerek Asaf beyin attığı görüldüye göz devirip yazmaya başladım.

Siz: Atacağım konuma gelin, orada sizi bekliyor olacağım.

Mesajı gönderdikten sonra evimize yakın olan parkın konumunu gönderdim. Daha fazla uzağa gidemezdim bu bacakla.

Son kez Yusuf'u kontrol ettikten sonra bir kağıda nerede olduğumu ve ne zaman geleceğimi yazıp sehpanın üzerine bıraktım. Kahvaltı hazırdı zaten, uyandığı zaman tek yapacağı şey kahvaltılıkların üzerine örttüğüm örtüyü kaldırıp çayı ısıtmak olacaktı.

Derin bir nefes alarak beyaz spor ayakkabılarımı giyip değneğe tutunarak evden çıktım.

Parka vardığımda bir banka oturarak derin bir nefes aldım, şimdi Asaf beyi beklemem gerekiyordu.

Ne yapacaksın Hira?

İç sesime kulak verdiğimde derin bir iç çektim.

İşi kabul edeceğim, bu işi çözmenin başka bir yolu yok gibi görünüyor iç ses...

Kabullendin yani?

Hâlâ tam olarak anlamasam da, evet iç ses, bu adamla ilgili bir şey yaşayacağımı kabullendim. İşaretleri kabul ediyorum, bu adamın dövmesini ve benden yardım isteme nedenini er ya da geç öğreneceğim.

Öyleyse bol şans Hira.

Teşekkürler iç ses.

"Nereye daldın öyle?"

İç sesimle arama giren tanıdık bir sesle bakışlarımı konuşan kişiye çevirdim, Asaf bey karşıma geçip banka oturmuştu.

"Hiç bir yere dalmadım, sizi bekliyordum." Dedim ve masanın üzerindeki ceketi işaret ettim, "unutmuştunuz," dediğimde ceketi alarak kucağına bırakmıştı.

"Teşekkür ederim," dedikten sonra dirseklerini masaya yaslayarak ellerini birleştirip devam etti, "aslında gelmeni beklemiyordum, mesaj atınca şaşırmadığımı söyleyemem."

"Geleceğimi bende beklemiyordum," dedim ağzımın içinde fısıldarken.

"Anlamadım?" Diye sorduğunda bakışlarımı gözlerine çevirip cevap verdim, "işe ihtiyacım var, biraz mecbur kaldım diyelim."

Aslında yalan söylemiş değildim, evet işe gerçekten çok ihtiyacım vardı ama buraya gelmemin asıl sebebi başkaydı tabi.

O sırada telefonumun çalmasıyla ikimizinde bakışları benim telefonuma kaymıştı. Aramayı meşgule atarak telefonu cebime koyduğumda bakışlarımı Asaf beye çevirdim tekrar.

Tek kaşı havada bana bakarken, "açsaydın?" Dedi sorgulayan bakışları üzerimde gezinirken.

Omuz silkip cevap verdim, "önemli bir şey değil, siz devam edin." Dedim umursamazca.

"Teklifimi kabul ediyorsun o halde?" Diyerek tekrar asıl konuyu dile getirdiğinde gözlerimi kısarak cevap verdim, "yani kısmen öyle, evet."

"Peki ya şartların? Onları yazman için bir sözleşme getirdim yanımda, imzalarsan işe girmiş olacaksın. Ben şartlarımı yazdım, şimdi sıra sende." Diyerek kağıdı bana doğru uzattığında cebinden çıkardığı kalemide masaya bırakmıştı.

Sözleşmeye bakıp kafamı iki yana salladım, "hayır, sözleşmeyi şimdi imzalamayacağım Asaf bey. Yarın şirkete geldiğim zaman bu işi hallederiz, buraya ceketinizi vermeye gelmiştim." Dedim ve ayağa kalkıp değneğime tutunarak devam ettim, "şimdi müsaadenizle bir görüşmem var, gitmem gerekiyor. Size iyi günler, yarın görüşmek üzere!"

Asaf beyi arkamda bırakıp ilerlerken arkamdan sesleniyordu, "pekala, yarın görüşürüz Hira hanım!"

Görüşecektik, evet. Onun şirketinde, asistan olarak görüşecektik elbette.

(1 Saat sonra)

Eve geldiğimde bacağımda keskin bir sızı oluşmuştu yine, bugün yeterince gidip gelerek bacağımı yormuştum zaten.

Yusuf'u etrafta göremeyince kaşlarımı çattım, "Yusuf? Ablacığım nerdesin?" Diye seslenirken koltuğa doğru ilerledim.

Kendimi koltuğa bırakarak bacağımı uzattım, artık kalkmaya mecalim kalmamıştı. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı...

Kapı açılma sesi geldiğinde Yusuf'un odasından çıktığını anlamıştım, yanıma ilerlerken toparlanmış olduğunu görmek rahatlamama neden olmuştu.

"Gel buraya bakalım, seninle konuşacaklarımız var," diyerek yanımı işaret ettim.

Uzandığım yere, bacaklarımın yanına oturduğunda sorgulayan bakışları üzerimdeydi.

"Söyle bakalım, ben kaza geçirmeden önce okulda neden kriz geçirdin? Kim tetikledi ya da ne tetikledi seni?" Diye sordum merakla.

O günden sonra bunu sormaya bir türlü fırsatım olmamıştı, sonunda yalnız kalabilmiştik ve konuyu açabilmiştim.

Gözlerşni kaçırdığında kafamı iki yana salladım, "anlat bana canım, sana yardım edebilmek için bunu bilmem gerekiyor. Okuldakiler mi bir şey söyledi sana?"

Bakışlarını tekrar gözlerime çıkardığında gözlerinin dolmuş olduğunu gördüm, ayağa kalkacağı sırada bileğinden tutarak durdumuştum onu.

"Söyle dedim sana Yusuf! Söylemezsende bulacağımı biliyorsun, yorma beni ve anlat hadi." Dedim burnumdan nefes vererek.

Bir süre gözlerime baktıktan sonra eli telefonuna gitmişti. Parmakları kalvyede gezinirken merakla ne yazacağını bekliyordum.

10 dakikanın ardından ben sabırla beklerken sonunda yazdıklarını bitirmişti, telefonu bana uzattığında hızlıca okumaya başladım.

Söylemeye utanıyorum ama bir kız grubu beni köşeye sıkıştırıp taciz etmeye çalıştı. Bir erkek gibi davranıp onları kendimden uzaklaştıramadım bile, çok sevimli olduğumu söyleyip öpmeye çalıştılar. Beynim durmuş gibiydi, hiçbir şey yapamadım. Çok korktum, bana dokunacaklardı abla, kıyafetlerimi çıkarmaya çalıştıklarında sonunda kendime gelebilmiştim. Oradan uzaklaşmak için önümdeki liderleri olan kızı hızlıca ittiğimde yere düşüp kafasını sıraya vurdu, o sırada bunu gören birkaç kişi hızlıca yanına gelerek bana bir pislikmişim gibi bakmaya başladılar, yanımdaki diğer üç kızda oyun sergileyerek asıl tacizci benmişim gibi davranıp bunu bütün okula yaydılar. Herkes bana kınayan bakışlar atıyordu, dövmeye çalışan da vardı. Korktum abla, yapmadığım bir şey için kendimi savunamadım bile. Üstelik ben taciz ve zorbalığa maruz kaldığımda okuldan çıt bile çıkmazken kendimi savunmak için harekete geçtiğimde herkes birden ayaklanır oldu. En son laf atıp bana iğrenç kelimeler söylediklerinde dayanamadım, kriz kapıdaydı ve ben kendimi kontrol edememeye başladım. Okuldan çıkmak istedim ama yolumu kesip beni zorbalamaya başladılar, işte o an kriz beni ele geçirdi ve kendime hakim olamadım. Her yeri, herkesi, her şeyi devirdim. Hocaların gördüğü delirmiş bir öğrenci, öğrencilerin gördüğü tacizci bir sapıktım... çok zoruma gitti abla!

Okuduğum her satırda şoktan şoka girerken ağzım açık bir şekilde bakışlarımı telefondan çekip Yusuf'a çevirdim.

Bakışlarını kaçırdığında gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmeye başlamışlardı bile.

Zorbalık öyle mi? Tacize kalkışma, üstelik hakaret ve şiddete teşabüs!? Bunların bedelini bütün okula ödetmezsem bana da Hira Akay demesinler!

Telefonu kenara bırakıp kollarımı iki yana açtım, hızlıca kollarımın arasına giren Yusuf'un kıvırcık saçlarına bir öpücük kondurdum.

Ah benim çocuk ruhlu güzel kardeşim... öyle sevimliydi ki hayran olmamak mümkün değildi, Rabbim özenerek yaratmıştı bu güzel yüzünü.

Evet 18 yaşındaydı belki ama ruhu yaralı bir çocuktu o daha. Liselilerin yaptığı pislikler içinde temiz kalma çabasına adaletsizlikle cevap verilmişti.

"Yusuf'um... benim güzel kardeşim, merak etme hepsi bunun bedelini ödeyecek. Seda ablanın kuzeni avukattı biliyorsun, sana bunu yapanların hepsine dava açacağız ve hepsinin burnundan fitil fitil getireceğiz. Sana yaptıklarına pişman olacaklar, sen hiç merak etme ablam."

Ben konuştukça bana daha sıkı sarılıyor, omuzları ağlamaktan daha çok sarsılmaya başlıyordu.

Başını okşarken arada ufak öpücükler konduruyordum saçlarına. Yanıma uzanarak başını göğsüme yasladığında uyumak istediğini anlamıştım.

"Uyu ablacığım. Sen rahat bir nefes alarak uyu, ablan saçının teline zarar veren kim varsa hepsinden teker teker hesap soracak," dedim fısıldayarak.

Yavaş yavaş uykuya daldığında başını kırlentin üzerine koyup doğruldum. Telefonumu elime alarak Seda'yı aradım.

İkinci çalışta açılan telefonla direkt konuya girdim.

"Bana Yunus'un numarasını ver Seda, işim düştü yine sana."

"Ne işi? Ne oldu Hira, kötü bir şey mi oldu?" Diye telaşla sorduğunda sorusunu cevapladım.

"Yusuf geçenlerde okulda kriz geçirmişti ya hani, nedenini sordum ve bana anlattı. Kardeşimi taciz etmeye kalkışmışlar Seda inanabiliyor musun!? Zorbalık, şiddete teşebüs ve taciz! Hepsi bunun hesabını verecek, kardeşimi sahipsiz mi sanıyorlar! Zorla öpmeye kalkmışlar ya inanamıyorum Seda!"

Sinirlerim iyice gerilirken Seda beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Ne!? Ciddi misin? Tamam, tamam... Hira sakin ol lütfen, biliyorsun Yunus çok iyi bir avukattır. Pekala sana numarasını göndereceğim, onlara günlerini göster bebeğim!"

"Teşekkür ederim canım, seni çok seviyorum!" Dediğimde yüzümde güller açıyordu adeta.

"Bende seni canım!"

Sedayla konuşmamı sonlandırdıktan sonra Yusuf'un yazdıklarını SS alıp kendime gönderdim ve Yunus'un numarasını kaydedip SS'leri ona gönderdim. Olayı anlattıktan sonra mesajı görmesini beklerken kendime bir türk kahvesi yaptım.

Bir süre sonra telefonumdan bildirim sesi gelince telefonu hızla elime alarak mesajlara girdim.

Yunus: Pekala Hira, yarın söylediğim saatte atacağım konuma gel. Orada konuşuruz, şu an biraz meşgulüm.

Yazdıklarını okuduktan sonra parmaklarım klavyede gezindi.

Siz: Tamam Yunus, teşekkür ederim. Kolay gelsin.

Mesajı gönderdikten sonra derin bir nefes aldım.

O sırada Yatsı ezanı okunduğunda odama ilerleyip kırmızı renk pamuklu pijamalarımı giydim, saçımı enseme yakın dağınık topuz yaparak bağladıktan sonra abdest almaya gittim.

Yusuf ise çoktandır uyanmış ve televizyon izliyordu. Bu haline tebessüm ederek seccademi serip alçılı bacağımı uzatarak oturup 4 rekat namaz kılmaya başladım.

Namazımı kıldıktan sonra seccademi kenara koydum ve mutfağa ilerledim.

Kardeşimle vakit geçirmek için meyve tabağı ve biraz abur cubur hazırlayıp odaya götürdüm.

Yusuf sofrayı yere serdiğimi görünce bana yardım etmek için ayağa kalkmış ve tabakları odaya getirmeye başlamıştı.

Sonunda soframız hazır olduğunda yere oturarak televizyondan çizgi film açıp izlemeye başladık.

Uzun zamandır birbirimize vakit ayıramıyorduk, ikimizede bu kaçamak çok iyi gelmişti.

O sırada aklıma gelen şeyle çizgi filme dalmış olan Yusuf'u omuzundan dürterek dikkatini üzerime çektim.

Yusuf'un sorgulayan bakışları üzerimde gezinirken konuştum.

"Yusuf, yarın psikiyatri ile seansın var unutmadın değil mi?"

Elleri telefonuna gidince bir şeyler yazdıktan sonra bana uzatmıştı.

Biliyorum abla, merak etme bu sefer sorun çıkarmayacağım.

Gülümseyerek kafamı salladım, "aferin canım, geçen ki vakayı tekrarlamak istemiyorum." Dedim ve çizgi filmi izlemeye devam ettik.

Yusuf bundan bir yıl önce seans için neden olduğunu bilmediğim bir şekilde sorun çıkarmıştı.

Neden böyle yaptığını hâlâ bilmesemde anlık olarak gerilmenin verdiği bir davranıştır diyerek daha fazla üstüne gitmedim ama garip davranışları ve ısrarla gitmek istememesi beni biraz endişelendirmişti açıkçası.

Psikiyatristi ile görüşüp konuştum, sorunun ne olduğunu defalarca sordum ama bana bir şey olmadığını ve Yusuf'un gerçeklerle yüzleşmekten korktuğu için üzerine gidince sorun çıkardığını ve yalana başvurduğunu söylemişti.

İnanmak istemedim, Yusuf bana asla yalan söylemezdi. O ablasına yalan söylemezdi, biliyordum.

Olanlar zihnimde canlanınca bir kez daha iç çektim o günlere...

(1 yıl önce)

"Hadi Yusuf! Neden böyle yapıyorsun? Sadece içeri gireceğiz ve her zaman ki gibi konuşacaksınız." Dedim ısrarla içeri girmeyi reddeden kardeşimi ikna etmeye çalışırcasına.

Saatlerdir kapıda dikiliyorduk, her zaman geldiğimiz bu yere şimdi neden gelmek istemediğini anlayamıyordum.

Kafasını iki yana sallayıp tekrar geriye doğru adım atınca kolundan tutarak durdurdum onu.

"Hiçbir yere gitmiyorsun!" Dedim sinirle, artık iyice gerilmeye başlamıştım.

"Ah, Hira hanım! Hoş geldiniz, neden içeri gelmiyorsunuz? Sizi bekliyordum."

Arkamdan gelen sesle arkamı döndüğümde karşımda Yusuf'un doktoru olan Burak beyi görmüştüm.

Gülümseyerek, "bizde size geliyorduk aslında ama Yusuf biraz sorun çıkarınca gelemedik." Dedim durumu açıklayarak.

Kaşlarını çatarak bakışlarını çevirince, "yoksa benden sıkıldın mı Yusuf? Neden içeri gelmiyorsun?" Dedi alayla karışık şakayla.

Yusuf öfkeli bakışlarını doktorunun üzerinde gezdirince kaşlarım havalanmıştı.

Daha önce birine bu şekilde baktığını görmemiştim.

"Pekala genç adam, madem gelmek istemiyorsun seni zorlamayacağım ama birkaç dakikalığına ablanı odamda misafir edeceğim, umarım bir sorun yoktur?" Dediğinde Yusuf sadece yüzüne bakıyordu, derin bir iç çekerek Yusuf'u bekleme salonundaki koltuklardan birine oturtup idaredeki kadına göz kulak olması için rica ettim.

Burak beyle birlikte odasın girdiğimizde masasında duran isimliğe takıldı gözüm, Burak Sönmez yazıyordu. En iyi psikiyatrilerden biriydi.

"Lütfen oturun," dediğinde eliyle işaret ettiği sandalyeye oturdum, oda masasına yerleşince gözlüğünü çıkarıp dirseklerini masaya sabitleyerek bakışlarını bana çevirdi.

"Yusuf'un nesi var doktor bey? Daha önce hiç böyle yapmamıştı..." dedim endişe dolu sesimle.

Derin bir nefes alarak, "Yusuf bir hafta önceki seansımızda belki de çok derin diyebileceğim bir konu üzerinde durmama sinirlenmişti Hira hanım. Bana anlatmadığı bu konuyu daha sonra soracağımı bildiği için benimle görüşmek istemiyor, her ne yaşadıysa saklamak için elinden geleni yapıyor..." dediğinde her bir cümlesinde daha çok meraklanıyordum.

Tek kaşımı kaldırarak, "nasıl yani?" Diye sordum kuşkulu çıkan sesime engel olamadan.

"Yusuf," deyip bakışlarını gözlerime sabitleyerek devam etti, "sıkıştığı zaman yalana başvurarak gerçekleri saklamaya meyilleniyor."

Kaşlarımı çatarak, "ne yalanı? Yusuf asla yalan söylemez, yanılıyorsunuz!" Dedim söyledikleri karşısında şoka uğrarken.

Yusuf'um bana yalan söylemezdi, o yalanı da yalan söyleyeni de hiç sevmezdi ki...

"Ne kadar inkar etsenizde gerçekler bu Hira hanım, sakladığı şey her neyse bunun için yalan ve belki yalandan daha kötü yollara bile başvuruyor ve benim bunu bildiğimi bildiği için benimle görüşmek istemiyor."

Kafamı iki yana salladım, "hayır buna inanmıyorum!" Dedim gerçeği reddederek.

Burnundan nefes vererek, "biliyorum bu hasta haklarına aykırı, istemediği sürece size onun özelini anlatamam ama bir daha ki sefere gelirseniz durumun ciddiyetine bağlı olarak size Yusuf'la ilgili başka şeyler anlatacağım Hira hanım."

"B-Ben... bilmiyorum, bir daha gelebilir miyiz ki?" Dedim Yusuf'un durumuyla ilgili söyleyeceklerini merak ederken.

"Bu Yusuf'a bağlı, gelmek isterseniz eğer adresim belli."

Kafamı salladım, "pekala eğer gelirsek bana Yusuf'un durumunu ve neyi olduğunu anlatacaksınız o halde?" Dedim sorarcasına.

"Söz veremem ama evet, duruma bağlı olarak anlatabilirim." Dedi omuz silkerek.

Kafamı sallayarak ayağa kalktım, "iyi günler Burak bey." Deyip odadan çıktım.

(Şimdi ki zaman)

"Hadi ama darwin! Bu sadece bir oyun!"

Düşüncelerimin arasına sızan sesle irkilerek kendime gelmiştim.

Kumandayı elime alarak televizyonun sesini kıstım, Yusuf hâlâ televizyonu izlerken saatin geç olduğunu söyleyerek onu uyardım.

"Hadi artık odana canım, yarın erken kalkacaksın."

Kafasını sallayıp televizyonu kapattıktan sonra eline tabakları aldığında durdurdum onu, "sen bırak ben hallederim, sadece uyumaya git." Dediğimde kafasını iki yana sallayarak tabakları mutfağa götürmüştü.

Bende sofrayı toplayıp kaldırdığımda mutfağı hallederek bulaşıkları bulaşık makinesi yerleştirip mutfaktan çıktım.

Yusuf'un odasına ilerleyip iyi geceler öpücü verdikten sonra ışıkları kapatıp kendi odama ilerledim.

Yatağıma uzanarak tavana diktim bakışlarımı, Burak beyin Yusuf'la ilgili anlatmak istediklerini o günden sonra hep merak etmiştim ama Yusuf seansları reddedince bir daha görüşememiştik.

Sıkıştığı zaman yalana başvurabiliyor.

Peki ya şu okul mevzusunda onu sıkıştırdıkları için yalan söylemişse?

Ah, hayır saçmalama Hira! Böyle bir konuda nasıl yalan söylesin?

Oflayarak sağ tarafa yattım, pencereden ay ışığı yüzüme vuruyordu.

Allah'ım ne yapacağım ben?

Gözlerimi kapatıp uykuya dalacağım sırada telefonuma gelen bildirim sesiyle irkilerek gözlerimi açtım.

Kimdi bu saatte?

Telefonu komodinin üzerinden alarak sırtımı yatağın başlığına yasladım ve kısık gözlerle gelen mesajlara baktım.

A: İyi geceler Hira Akay.

A: Yarın asistanım olacaksın.

A: Şimdiden olacak şeyler için sana başarılar dilerim :)

Yazdıklarına göz devirip 'ya he he' dermişçesine bir bakış attıktan sonra parmaklarım yazmak için hareketlendi.

Siz: Teşekkürler ve iyi geceler.

Kısa kesip mesajı gönderdikten sonra telefonu komodinin üzerine bırakıp zar zor açık tuttuğum göz kapaklarımı kapatarak uykunun kollarına teslim oldum.

Allah bilir yarın neler gelecekti başıma...

~~~

Merhaba sevgili okurlarım!

Bölümü nasıl buldunuz? Biraz kısa sürdüğünün farkındayım.

Umarım beğenmişsinizdir.

Hikaye artık bu bölümden sonra başlamaya başlıyor aslında, bir nevi olaylar artık yavaş yavaş başlıyor demek istiyorum.

Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın elimden geldiğince düzeltmeye çalışıyorum.

Şimdilik hoşça kalın, kendinize çok iyi bakın.

En yakın zamanda diğer bölüm yayında olacak, bu sefer çok uzun bekletmeyeceğim sizi. Gösterdiğiniz sabır için sizlere çok minnettarım, iyi ki varsınız.

Yıldızı parlatmayı ve yorum yapmayı unutmayın ^^

Seviliyorsunuz♡

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

53.9K 3.1K 24
Savcı ve asker hikayesidir aynı zamanda bir gerçek aile hikayesidir kitabıma bir şans verin lütfen
49.3K 919 42
Bu kurgu can sıkıntısı yüzünden yazılmıştır ciddiye almayın. - Arkadaşının düğünü için Mardine giden Pırılı neler bekliyor
100K 3.1K 38
Tamamlandı✔ Zelal: NE! Zelal: mesajlarıma görüldü attın demek! Zelal: demek mesajlarımı gördün ha... Zelal: demek o kadar kızın arasından benim mesaj...
126K 1.4K 10
ali: Seni sikmeyeceğim. 05..: İtaatkâr olacağıma söz veriyorum, lütfen.