SARA (Tamamlandı)

By serass

226K 397 39

Geçmiş, geçmişte kaldı demek yetmez bazen. Eğer duyulmak, bilinmek istiyorsa kolayca bugüne ulaşabilir. More

ÖNSÖZ
DÜNYA BENİM!
KİM?
HAYIR!
BİLİYORDUM!
AH KALBİM
BANA NE!
BÜYÜ
ÇARESİZ
KABUSLAR
BİR YOLU OLMALI
HEDİYE
PEK GÜZEL
BEKLERİM
YAS
AŞK
KIYAMET
KORKUYORUM
AKIL
SÖZDE
EĞRETİ
GARİP
ÇOCUK
KARANLIK
RİSK
AĞIR AKSAK
YENİ
MUTLULUK MU?
HIZLI
HAYAT İŞTE!
ŞÜPHE
BURUK
KANADI KIRIK
SAVRULMAK
ALTIN VURUŞ
KURGU
KAPAN
BELİRSİZ
KARMAŞA
UNUTMAK
PLANLAR
KEDER
PUSU
VAHŞET
DEŞİFRE
DİNGİN
BİLİNMEZLİK
SARI ÇİÇEKLER
AŞK VE UMUT

KÖTÜ

4.2K 6 0
By serass

         Yaşlı kadın o sabah hemen yatağından çıkmak istemedi. İsteksiz, öfkeli ve eli kolu bağlanmış halinden sıkıntılı. Günler geçtiği halde istediği haber gelmemişti bir türlü. Oysa içinde fokur fokur kaynayan şer kazanı artık bir şeyler yapması için kadını durmadan dürtüyor. Lakin yeni bir planı yoktu henüz. Gözü kulağı yeni evde, sadece bekliyordu uzun zamanadır.

         Ağabeyi bir anda tek laf etmeden karısını alıp gitmişti konaktan. Güya baş başa bir hayata adım atmışlardı ama bu düşündükleri kadar kolay olmayacaktı onlar için. İlk günlerdeki siniri günlerin ardından duydukları ile misliyle artmıştı. O bir şeye benzemeyen kadına saray gibi bir ev yaptırmıştı. Bunu da çok sonra etrafta dolaşan sözlerden öğrenmişti. Kendine yaklaşık bir ayın ardından gönderilen bir adam, ağabeyinin kendini arayıp sormamasını istediğini önemle belirtmişti. Necmi'nin haberi gönderdiği açık ama kadın bir anda örülen kalın duvarların ardında kalmaktan hiç hoşlanmamıştı. Önce çok gerilse de duyduklarına sonra sinir dolu kahkahalar atmıştı. Hangi kötülük bugüne dek durdurulabilmişti ki? Hele işin içinde kendi varsa. Bu engelin de elbet bir çıkar yolu vardı. Evvela işini iyi bilen, ağzı sıkı birini buldu. Bu adam yeni evi gözlemeye başladı. Malikaneye giren çıkan bir bir not edilip Düriye'ye bildirildi. Yaşlı kadın bu işin istediği kalitede olması için her rapora küçük bir kese altın verdi. Verdi ki adam gevşemesin. Hem neden bunları yıllardır biriktirmişti ki? Kendini sağlama almak için. Lakin topladığının çok daha fazlası Necmi'deydi, dolayısıyla Sara'nındı ki buna asla izin vermeyecekti. İlginçtir bir yeğeni olduğunu da çok sonra duydu. Fakat o bebek de kadının kalbine bir nebze yumuşaklık getirmedi. 

       Düriye artık gözüne köhne görünen konaktan da nefret etmişti. Kendisi harabe dediği yerde yaşarken onların malikanesini elbet kıskanacaktı, öyle de oldu. Hemen kardeşi Nuriye'ye koşmuştu bu iğrenç gelişmeyi haber vermek için. Onun odasına girdiğinde onu yatağına yan yatmış bir halde buldu. Yatağın dibine çekilen ufak ve alçak bir sehpanın üzerine oturtulan tepsiden dalgın dalgın aldığı meyvelerle tıkınıyordu yine. Ona müthiş havadisi hemen verdi:

-''Ağabeyim o çirkin için kocaman bir ev yaptırmış!''

Düriye ardından biraz duraklayıp Nuriye'nin tepkisini bekledi. Nuriye iri kalçalarını ve yan tarafına yerleştirdiği göbeğini hafifçe doğrulmak için zorladı ama beceremedi. Gün geçtikçe kütlesi artıyordu. Değişik bir şeye dönmüştü zaten son zamanlarda. Galiba içinde halledemedikleri artık ara ara yaşanan krizlere dönüşmüştü. Özellikle ağlama nöbetleri. Düriye bazen bitişikteki odasından onun ağlama seslerini duyuyordu ama avuntu namına yaptığı tek hareket yoktu. Kardeşini daha iyi kullanabilmek adına onun dengesini daha fazla kaybetmesini bekler gibi bir hali vardı. Uzun vakit bağırıp çağıran Nuriye, kendi çapında fırtınayı atlattıktan sonra odasından çıkıp kendisine yemek getirmeleri için hizmetlilere sesleniyordu. Bir ağlama bir tıkınma dolu günler birbirini kovalıyordu kısacası. Düriye o kadar yemeği neresine sığdırdığına da ayrıca şaşıyordu. Önceden de kiloluydu Nuriye ama şimdilerde bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Kocaman tepeleme bir et yığını gibi. Kadın özelliklerinin olması gereken kıvrımlar bile yok olmuştu artık. Devasa yuvarlak bir şey, kafası ise küçük kalmıştı bedeninin üzerinde. İşte yine aynı şeyi yapıyordu ve sanki ablasını duymuyor gibi. Düriye bu anlamsız hale bir son vermek için yeniden lafa daldı:

-''Aferin sana , böyle bir şey olmamış gibi devam et sen! Yakında ikimizi bu konaktan atarlarsa hiç şaşmam!''

Nuriye konuşmadı, sadece önündeki meyvelerin yanına konan gözlemeden kocaman bir parçayı ağzına tıktı. Kırmızı, dolgun yanakları hareket ettikçe aldığı tattan zevkle gözünü yumdu. Böyle giderse yürümesi dahi oldukça güçleşecekti. Düriye onun lakaytlığı karşısında iyice zıvanadan çıktı:

-''Be Allahın kulu bir şey söyle!''

Nuriye, melankolik ruh halinin etkisinde bakışlarını ablasına çevirdi ve tek kelime etti:

-''Özledim!''

Düriye onun hala o eski olayda donup kaldığını hemen anlamıştı. Aslında onu kullanmanın tam sırasıydı ve hemen şeytan yanı devreye girdi:

-''Bana bak, istersen sevgiline kavuşabilirsin!''

Nuriye bir an duyduklarına inanmadı ve bir büyük parça daha attı ağzına ve homurdanarak konuşmaya çalıştı:

-''Yine beni kullanmak derdindesin.''

Nuriye aslında aptal bir kadın değildi, sadece bazı durumlara boşvermişti. Düriye masallarda kendini iyi gösteren bir cadı edası ile onun yatağına oturdu:

-''Hayır! Sadece artık ikimizin de onlar gibi mutlu olmasını istiyorum. Hem unutma artık ağabeyim bu evde yaşamıyor. Seninki buraya gelse nereden haberi olacak?!''

Nuriye duyduklarını aklında tartarken bir zaman durakladı, hatta yemeği bıraktı. Gözleri karşı duvarda kendi dışında kimsenin görmediği bir noktaya takıldı. Onu düşündü, kendine sarılan güçlü kollarını, dudaklarına en hoş tadı veren dudakları anımsadı. Kendisine hırsla sahip olan erkekliğini buldu anılarında. İşte o vakit gözleri parladı, vücuduna bir ateş yayıldı. Ürperdiğini ve onu ne denli arzuladığını hissetti. Lakin bu kez kendi de söz sahibi olmak istiyordu olayların gidişatında ve kararlı haliyle konuştu:

-''Bana bak sen de yarın bir gün ağabeyim gibi bana karışırsan bozuşuruz, ne yaparsak ağabeyime söylerim ona göre!''

Düriye onun yola gelmesinden memnun karşılık verdi ona:

-''Karışmam ama usulünce olacak her şey, dedikodu falan çekemem bu saatten sonra.''

Nuriye yaşadıklarından aldığı dersle ona hak verdi:

-''Elbette! Artık genç ve deneyimsiz değilim!''

Bu kısa lafların ardından bir süre sustular. İkisinin de içinde yeni bir keyif kıpırdamıştı birden. Uzun vakittir unuttukları bir neşe gelmişti sanki eve. Nuriye telaşla sordu ablasına:

-''Eeee ne yapacağız şimdi?''

Düriye:

-''Şu an bekleme aşamasındayız, ufak bir boşluklarını bekliyorum.''

-''Nasıl olacak o?'' diyen Nuriye ablasının gözcüsünden habersiz.

Düriye:

-''Bir adamım var, gece gündüz evi gözlüyor. Evdeki hizmetli kızlardan birini kafaladı. Salak kız onun kendine aşık olduğunu sanıyor. Anlayacağın adamım hem keyfini sürüyor hem de kızın anlattıklarından para kazanıyor. Lakin şimdiye kadar dişe dokunur bir bilgi gelmedi.'' dedi ve bu hale olan sıkkınlığı yeniden yüzüne yansıdı. Kardeşine tembihte bulunmayı da ihmal etmedi odadan çıkmadan evvel:

-''Ağzını sıkı tut. Sen, ben ve kahya kadın bilecek sadece ne yapacağımızı.''

Nuriye:

-''Tamam!'' derken birden vücudunun hareketlendiğini gördü. Yerinde bir hamlede kalkmış ve aynanın önüne gitmişti. Yüzünü gözünü, bedenini inceliyordu. Tabii hepsi aklındaki aşkı için. Düriye onun bu halinin farkında ama görmezden geldi ve kendi odasına geçti. Tek endişesi, kardeşinin aşk dediği o vıcık vıcık duygunun etkisinde bir boşboğazlık yapmasıydı. Şimdi bir de onu kontrolde tutması gerekiyordu. Bunların hepsi yorucu ve yıpratıcı şeylerdi ama gücü hepsine yeterdi ne de olsa! 

         Düriye odasına geçince sığınağına kavuşmuştu. Rahat rahat planlar yapabilirdi artık. Lakin bunun için önce ufak da olsa bir bilgi almalı. Odasına kapana sıkışmış bir aslan misali ileri geri yürürken oldukça gergindi. Neden sonra kapı hafiften çalındı. Düriye sesine yansıyan gerginliği ile bağırdı:

-''Gelll!''

 Kahya kadın göründü açılan kapının önünde.

-''Efendim o adam geldi.''

Düriye anlamıştı kimin olduğunu, her olasılığa karşılık kahya kadına onun adını bile söylememişti. Herkes ne kadar az şey bilirse o kadar iyi. 

Düriye:

-''Nerede? İçeri almamışsındır umarım, dikkat çekmeyelim.''

Kahya:

-''Alk katta girişte bekliyor sizi.''

Düriye buna da kızıdı:

-''Hiç kafan çalışmıyor, onu bahçeye çıkar, kameriyede beklesin beni!''

Kahya gittikten sonra Düriye hızla feracesini üzerine geçirdi, başına bir örtü aldı. Yüzünün görünmesini istemiyordu, o adam da gerektiğinden fazlasını bilmemeli. Hazırlığı bitince gayet sakin bir halde merdivenlere vardı, şöyle bir etrafını kolaçan etti. Herhangi birinin kulak misafiri olmasına dayanamazdı. Alt kata indi, sessizce açtığı kapıdan bahçeye adeta süzüldü. Bahçeye bakan yaşlı adamı gördü evin önünde, onun buradan uzaklaşması lazımdı:

-''Kazım Efendi, mutfağa git de karnını doyur.'' 

Kazım Efendi:

-''Hanımım daha erken değil m öğle yemeği için?''

Düriye titizlendi:

-''Size de iyilik yaranmıyor! Erken veya geç git işte dinlen bir şeyler ye!''

Kadının aşırı siniri karşısında yaşlı adam ürktü ve işini de kaybetmek istemiyordu. Kadının önünde hafiften eğildi ve yumuşak bir tonda konuştu onunla:

-''Hemen hanımım! Şimdi gidiyorum mutfağa, sağ olun, var olun hanımım!''

Düriye yaşlı adamın eve girmesini bekledi ve ardından kameriyeye doğru ilerledi. Adam elinde kasketi ile sedire çökmüştü, hanımı görünce hemen ayağa dikildi. Kasketi elinde gözleri yerde kaldı. Düriye aşırı tedbirliydi, onun yanına varınca hemen lafa girmedi, şöyle bir çevresine baktı dikkatli dikkatli. Tam adama dönmek üzereyken kahya kadını gördü bahçenin öte ucunda. Bu kadın işine çok yarıyordu ama bazen ortaya çıkan aşırı meraklı hallerinden tedirgin oluyordu. Kahya kadına sadece sert bir bakış atması yetti, kadın adeta koşa koşa eve girdi.

         Düriye, sedirdeki yumuşak minderlere hanım ağa edasına oturdu ve karşısında dikilen adama bakıp konuştu:

-''Umarım bana bu sefer işime yarayacak bir şey getirmişsindir!'' 

Adam gözlerini yerden kaldırmadan ona karşılık verdi:

-''Hanımım eve bir bebek bakıcısı aranıyor. Necmi Bey kimselere güvenmediğinden henüz bu işe alınan biri yok.''

Düriye kendi kendine konuştu sonra:

-''Demek Elenika artık oradan ayrıldı..''

Düriye yine bu adamdan almıştı Rum kızının evleneceğini ama Sara'yı yalnız bırakmaz diye düşünmüştü, o yönde bir ışık görmemişti o vakitler ama şimdi duyduğu kendini heyecanlandırmıştı.  Bir süre düşündü ve ardından adama yeni emrini verdi:

-''Senin kasabada tanıdıkların vardır. Bana senin gibi sağlam bir kadın bulacaksın! Parayı çok  sevecek, çocuk bakımından anlayacak ve bana sadık kalacak! Bunu yapabilir misin?''

Adam da düşündü yerinde, böyle tanıdığı biri var mıydı emin olamadı ama bulurdu!

Adam:

-''Bu biraz vakit alır. Öyle birini bulmak kolay değil hanımım!''

Düriye cebinden çıkardığı ufak altın kesesini adamın önüne attı ve yine konuştu:

-''Sen yaparsın bu işi! Karşılığı da pek iyi olur senin için!''

Adam eğilip yerdeki keseyi aldı ve hızla cebine attı, ardından kadının karşısında neredeyse iki büklüm oldu.

Düriye:

-''Şimdi hemen kaybol buradan! Elini çabuk tut bu arada, artık sabrım tükeniyor! Yoksa yerine başkasını bulurum, ona göre!''

Adama hızla geri döndü ve bir anda bahçedeki ağaçların arasında kayboldu. Anlaşılan kimseye görünmemek için farklı bir yoldan gelmişti konağa. Düriye bu hassasiyetten memnun kaldı. Bu adamı gördüğü gün anlamıştı kendine benzer şeytani yanını. Mevzubahis menfaat ise bazıları her şeyi yapar hem de gözünü kırpmadan! Düriye sonrasında hemen eve dönmek istemedi. Hava hoş bir bahar tadındaydı. Mutlu olmak sırasının kendine çok yakın olduğunu düşündüğünden keyifliydi de! Evin kapısının açılması ile o yana döndü gözleri. Kazım Efendi işinin başına dönüyordu lakin kahya kadında arkasında. Kahya Düriye'nin yalnız olduğunu anlayınca ona yöneldi ölçülü haliyle. Düriye yanına gelen kadına ters ters baktı evvela ve söylendi:

-''Seni çağırmadım!''

Kahya:

-''Bir emriniz var mı diye gelmiştim hanımım!''

-''Şimdilik yok ama yakında olacak!''

Kahya kadın biraz bozulmuş haliyle hanımının yanından uzaklaştı. Onun her işinde eli ayağı olmuştu ama bazı bazı Düriye'nin mesafeli hallerinden alınmıyor değildi hani. Lakin en iyi bildiği şeyi yaptı yine, sustu! Bu becerisi ile uzun yıllar hanımının yanında kalabilmişti zaten. Evin büyük giriş kapısından içeri girerken son, kaçamak bir bakış attı hanımına. Artık onun yüz ifadesinden ve tavırlarından bazı şeyleri rahatlıkla anlayabiliyordu. Düriye'nin yüzünde sinsi bir gülüş, halinde şeytani bir keyif vardı. Demek ki hanımı yeni bir plana başlamıştı. Derin bir nefes alıp içeri girdi.

          Düriye, önce pek mutlu oldu. Aldığı haber kendine ileride oldukça genişleyecek bir alan açmak üzereydi. Biliyordu, elbet bir gün bu fırsatı yakalayacağını biliyordu! Tam oldukça keyifliyim derken bir zehir yine kalbinden akıp tüm bedenine yayıldı. Artık öfkeli ve mutsuzdu. Bu aşırı zıt ruh hallerini kontrol edemiyordu yaşlı kadın bazen. Ama kendini rahatlatmak adına bu halini yılların haksızlığına ve yıpranmışlığına veriyordu. Yere takılan gözleri hafif esintide savrulan bir yaprağa takıldı uzun uzun. Ardından düşüncelerinin komutuyla gözleri konağa çevrildi. Bu ev, diri diri gömülen gençliğinin bir yadigarıydı içinde. Konakta kendi gibi yıllar içinde yıpranmıştı hem de gün yüzü görmeden! En çok kaldıramadığı da kendi bu kadar kimsesiz ve sevilmemişken Necmi ve Sara'nın yaşadığı mutluluktu. Böyle bir durum adaletten sayılır mıydı hiç?!

      Düriye bazı vakitlerde her ne kadar istemese de kendi haline acıyıp göz yaşları döküyordu. Şu an yanına kendi seven bir eş olabilirdi. Mesela şu bahçede büyüttüğü bebeleri olurdu. Etliye sütlüye karışmazdı da! Kocasıyla, çocuklarıyla mutlu yaşayıp giderdi. Bu kötü yanı da çıkmazdı ortaya. İnsan çok mutlu olduğunda kötülük aklına gelmezdi ki! 

        Kötülük, genelde haksızlığa uğradığını düşünen veya aşırı hırsları olan kişilerin harcıydı. Annelik de pek yakışırdı kendine. Ne olurdu sanki şu günlerde dizinin dibinde bir kızı, bir oğlu olsaydı! Düriye böyle düşüncelere daldığında da gerçeklikten kopardı. Adeta kafasındaki olasılığın tadında yaşardı ama sonrasında hakikate döndüğünde daha bir öfkeli olurdu. Mutluluğun parmaklarının arasından kayıp gitmesini kabullenmek oldukça zordu yüreğine. 

      İşte o anlarda en çok kötülük dolanırdı aklına ve yüreğine. Çünkü herkesin kendi gibi acı çekmesini isterdi. Kalbindeki şer fısıldayıp durdu yaşlı kadının aklına:'' Eğer öyle bir kadın bulunup eve sızarsa neler yapmazdı ki? Mesela bebeği onlardan kaçırabilirdi veya eve birini sokup Sara'nın aşığı yapabilirdi onu!''

Düriye düşündükçe haz aldı, varlığına yerleşen kötülükten. Bu fikirler şimdilik başlangıçtı. Çok daha karmaşık planların ilk adımı. Yeter ki ağabeyi ve karısı olacak o mıymıntı kendi kadar hatta kendinden daha fazla acı çeksin! 

-''Hanımımmm! Hanımımmm!'' diye bağırıp kendine koşan kahya kadını gördü sonra. Kadın nefes nefese yanına vardığın getirdi sözlerinin gerisini:

-'' İki kız geldi, iş var mı diye soruyorlar.''

Düriye önce ona çıkıştı:

-''Kimseye ihtiyacımızın olmadığını biliyorsun! Evde fazlasıyla hizmetli var!''

Ama Düriye bu sözlerin ardından birden sustu. Aklı ona yine fısıldamıştı şer yanı ile: ''Gidip bir bak! Belki istediğinden alası çıkacak karşına.''

Kahya kadın gelenleri savmak için geri döndüğünde ona seslendi:

-''Dur! Bir göreyim şunları!''

Hızlı adımlarla eve vardı Düriye ve giriş kapısının yanında bekletilen iki kızı gördü. Biri kara kuru, cılız bir şeydi, diğeri etine dolgun bir kumral. Tek  ortak yanları oldukça genç olmalarıydı iki kızın. Düriye sert bir sesle sordu ikisine de:

-''Kimsiniz siz, nerden geldiniz? Bu evi size kim tavsiye etti?''

Esmer kız beklemediği bu çıkıştan ürkmüştü ve konuşamıyordu. Kumral olanı konuşabildi karşısında:

-''Kimse tavsiye etmedi efendim bu evi. Biz iki arkadaşız, öyle zengin gördüğümüz evlere iş sorup iş arıyoruz.''

Düriye:

-''Adınız ne sizin?''

Kumral kız:

-''Ben Ayşe, onun adı da Elif.''

Düriye bir an şaşırdı. Çünkü kızlar Türk ve Müslümandı da nasıl aileleri onlara izin vermişti?

-''Düriye nereden geldiniz siz?

Ayşe:

-'' Az ilerideki kasabadan hanımım.''

Düriye:

-''Kiminiz kimseniz yok mu sizin?''

Ayşe:

-''Çok küçükken evlatlık alındık ama bize bakanlar da vefat edince yalnız kaldık.''

Düriye şöyle bir düşününce bu iki kızın sahipsizliğini bazı işleri için ideal buldu. Hani, yarın bir gün başlarına bir iş gelse peşlerine düşecek kimseleri yoktu. Kötü emelleri için harika iki maşa! Tabii aklındaki düşüncelerin olumlu halini onlara yansıtmadı yine hanım haliyle sordu onlara:

-''Siz ne iş yaparsınız?''

Ayşe:

-''Ne iş olsa yaparız hanımım!''

Düriye sabit bakışları ile iki kızı da uzun uzun incelemişti. Zayıf ve esmer olanı pek akıllı gelmedi kendine ama sanki Ayşe'de iş vardı. Hemen onu gizli planlarına ortak edemezdi doğal olarak. Onun potansiyelini keşfetmesi lazımdı önce. Bu karar ile kahyaya döndü:

-''Elif'i mutfağa gönder, temizliğe yardım etsin. Ayşe de benim özel hizmetime baksın. Odalarını göster ve evi tanıt onlara.''

Kahya kadın hanımının ışık hızında değişen kararına çok şaşırdı ama yine sustu.

İki kız bu işin bu kadar kolay olmasına şaşırıp kaldı önce ama çok mutlu oldukları yüzlerine yansımıştı. Aileleri bildikleri insanlar ölünce birden ortada kalmışlardı. Birtakım uzaktan akrabalar onları yaşadıkları evden de çıkarmışlardı. Kısacası mutlu olmakta çok haklıydılar. Başlarını sokacak bir ev bulmuşlardı neticede. İyi kötü karınları da doyacaktı. Ülkede ara ara görülen olaylar büyük bir savaşın ilk habercisiydi. İki kız da o gösterilere akıl yormamıştı ama Avrupa'da her geçen gün güçlenen milliyetçilik fikri Balkan Savaşı'nın zeminini hazırlıyordu usul usul. Bu dengesiz günlerde emin bir yuva her şeyden önemliydi.




Continue Reading

You'll Also Like

Kesişim By _Deniz_

Teen Fiction

22.1K 1K 34
•KESİT• Daha fazla bacaklarım bu acıya dayanmazken "beni bırak, sen devam et." Dedim. "Olmaz, zaten geldik." Dedi. Kaşlarım çatılırken "nereye geld...
189K 7.6K 22
Hayat felsefesi rahatlık olan ve her cümleye olmasa da çoğu olaya "Sıkıntı yok. Hallederiz." diye cevap veren, mahallenin maçosu bir adam. Sürekli ev...
23.5K 519 8
Miran, Meyra'ya 2 yıldır takıntılıydı. Ve onu asla bırakmayacaktı... Meyra arkadaşının evine giderken ormanda bir silah sesi gelir ve o tarafa gider...
127K 1.7K 12
13 Mayıs 2018 #Din içinde 1. Sırada