BEYAZ IŞIK KIRINTISI | SARI

By mehriial

25.8K 1.9K 1K

❝Yel essin kokusu gelsin, derler. Yel esse, seni bana getirse olmaz mı, Akasya?❞ Akasya Altun, abisinin en ya... More

1. Basketbol
3. Yorum
4. Kardeş
5. Kalp Çarpıntısı
6. Sorular
7. Puan
8. Parti
9. Aşk Denklemi
10. Yeni Çocuk
11. Karşılık
12. Çöpçatan
13. Gizli Saklı
14. Piknik
15. Kahraman
16. Basketbol Maçı
17. Seçimler
18. Barışma
19. Hayaller
20. Basketbol | Final

2. Kütüphane

1.7K 136 87
By mehriial

Bölüm 2 | Kütüphane

"Gel kaçırayım seni, yavrum?"

Elimdeki kitabı önümdeki rafa bırakıp abime doğru döndüm. Kollarımı göğsümde birleştirirken sırtımı kitap rafına yaslamıştım. "Özlem Hoca'yı biliyorsun," dedim homurdanarak. "Kadın gelip denetleme yapacak. Burada olmadığımı görürse sınav puanımdan kıracak. Sonra annemin azarlamasını çekemem. Sen üstleneceksen buyur."

"Bir daha dersinden kaçma o kaçığın."

Gözlerimi büyüttüm. "Sus, yerde bile kulağı var. Bir de bu yüzden ceza yemeyelim."

"Kadın bahane buluyor çalıştırmak için, ne cezası?" dedi homurdanarak. "Neyse. Atıştırmalıklar aldım, Aral'ın yanına bıraktım. Arkada oturuyor."

Başımı salladım. Aral ne kadar basketbolla fazla ilgileniyor olsa da abimin aksine derslerine de önem veriyordu. Bu yüzden gün içerisinde kütüphanede kalır, kaçırdığı dersleri çalışırdı. Tam da bu sebepten, çoğu kız ona ders anlatma bahanesiyle kütüphanede dolaşırdı.

"Tamam, birazını da halledeyim. Ondan sonra yerim. Teşekkür ederim."

Ardıç hızla yanağımdan öptü. "Kaçtım ben." Yardım etmek istemişti ama izin vermemiş, onu göndermiştim. Ardıç'ın yanımdan ayrılmasıyla tüm dikkatimi artık tamamen işime vermiş, kitapları yerlerine dizmeye başlamıştım.

Bir süre sonra dikkatimi dağıtan şey hemen arkamda fısıltıyla sohbet eden kızların konuşmaları olmuştu. Tek anlayabildiğim Aral'la alakalı konuşuyor olduklarıydı. Galiba içlerinden biri yanına gitmek istiyordu ve arkadaşı onu cesaretlendirmeye çalışıyordu.

Aldırış etmedim. Bana neydi ki?

Kitapları dizmeye bir süre daha devam etmemin ardından açlık hissetmemle elimdeki son kitabı da yerine bıraktım. Diğer tarafta daha kitap kalmıştı. Onlara bakınma bahanesiyle diğer tarafa geçtiğimde gözlerim ilk kenardaki kitap yığınına, daha sonraysa sessizce test çözen Aral'a kaymıştı.

Biraz önceki kız onun yanındaydı.

Derin bir nefes aldım. Onun yanına şimdi gidersem yanlış anlaşılacaktı kız tarafından. Aral şu an kızdan daha çok önündeki kitaba odaklanmış olsa da bir ihtimal kızla çıkabilirdi ve yanlarına gitmem sorun olurdu. Bu yüzden kitapları dizmeye devam etmek o an yapabileceğim en mantıklı şeydi.

Artık mideme ağrıların sapladığını hissettiğim bir anda elim mideme doğru gitmiş, yüzüm hissettiğim acının etkisiyle buruşurken dudaklarımın arasından bir tıslama çıkmıştı. O an ne düşüneceklerini bile umursamadan Aral'ın yanına gitmek için arkamı döndüğümde Aral'la göz göze geldim.

Yavaşça ayağa kalktı ve eşyalarını masanın üzerine bırakmasının ardından yanıma yaklaşmaya başladı. Aramızda gittikçe küçülen mesafeyi takip eden mavi gözlerimi onun gözleriyle tekrar buluşturduğumda artık önümde dikiliyor, onunla raf arasında duruyordum.

"Miden mi ağrıyor?" Başımı salladım. "Hızlıca bitirelim de rahat rahat yemeğini ye. Ardıç atıştırmalıklar bıraktı ama doyurmaz o seni."

Gözlerim anında kısılırken, "Bana kilolu mu demek istiyorsun?" diye sordum.

"Abur cuburla karın doymaz anlamında," dedi göz devirerek. Omuz silktim. Benim için hiçbir şekilde fark etmiyordu, mideme bir şeylerin girmesi gerekiyordu, boş bir şekilde devam edemiyordum.

Aral elimde duran kitabı aldı, adını okumasının ardından gözlerini rafta gezdirdi. "Dersin yok mu? Niye bana yardım ediyorsun?"

"Sana yardım etmek istiyorum çünkü."

Göz devirdim. "Nedenini soruyorum ben de?"

"Bana matematikten son konuyu anlatacaksın ama hayır, bu bir sebep değil. Yardım ediyorum çünkü çabucak bitirmeni ve yemek yemeni istiyorum." Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdığımda gözlerimi kırpıştırarak bakakalmıştım ona.

Aral'ın beni düşünesi mi tutmuştu?

Elinde tutmaya devam ettiği kitabın yerini bularak bırakmak için rafa, hayır, bana biraz daha yakınlaşmak zorunda kaldı çünkü kitabın konulması gereken noktada duruyordum.

Bana doğru attığı bir adım aramızdaki mesafeyi yok ettiği gibi nefesimi tutmama neden olmuştu. Burun deliklerimden sızıp ciğerlerime doğru yol alan kokusu o an öyle güzel geldi ki, yakınlığımızın şaşkınlığı üzerine kokusu da donup kalmama neden oldu.

Kokusunu daha önce duyabilecek kadar yakın olmamıştım ona, tabii birkaç saat önce basketbol sahasındaki yakınlığımız haricinde.

Aral hiç yakınlığımızdan rahatsız olmadığını belli edercesine elimdeki diğer kitabı da alıp yerine bıraktı. Kucağımda kalan son iki kitap için de aynı yerde durması gerekiyordu, bilerek bu kitapları seçmiştim aslında aynı yerde olmak için.

Onun bunu yapacağını düşünmemiştim.

Tam olarak kendi topuğuma sıkmıştım.

"Matematiğimin iyi olmadığını biliyorsun," derken kendimce bu yakınlığımızı umursamamaya çalışıyordum. O bile umursamazken ben neden bu kadar takılmıştım ki?

Gözleri gözlerime değindi. "Konuyu dinlemişsindir. Biraz açıklamaya çalışsan yeter, anlarım ben." Matematiği çok fazla iyiydi. Onun hakkında bildiğim şeylerden biri de eğer basketbol oynama hevesi olmasaydı Matematik bölümünde okumak istediğiydi.

Annem onunla kızlara hevesle ders dinletirsin sen öğretmen olursan diyerek dalga geçmişti.

Gülmüşlerdi ama komik değildi.

"Sınıfta matematiği çok iyi olan birisi var," dedim mırıltıyla. "Bence Yeliz seve seve anlatır sana konuyu." Aral o an bana ciddi misin dercesine baktığında kaşlarımı kaldırarak başımı bir kez sallamıştım.

Yeliz karşılıksız hiçbir şey yapmazdı.

"Aman, en fazla bir kahve ısmarlarsın. Bir de bakarsın date'e çıkarsınız, sevgili olursunuz falan. Lise aşkını bulmuş olursun. Teşekkür edersin gelip bana."

O an içimde kendime sövme isteği oluştu ancak nedenini anlamadım. Belki de çok fazla yakınlık göstermiştim ona, bu yüzden olmalıydı. Bana neydi ki onun ilişkisi? Kaşlarını çatmasıyla onun da bunu düşündüğünü anlamıştım.

"Biriyle date'e çıkmak istemiyorum, Akasya. Üstelik bir başkasından değil, senden istiyorum."

"Neyi? Date'e çıkmayı mı?"

Mavi gözlerimi kocaman açarak sorduğum soru karşısında en az benim kadar Aral da afallamış, şaşkınlıkla kalakalmıştı. Düşünmeden, kafamın içinde tartmadan, anın şaşkınlığıyla sorduğum sorunun farkına varışım yanaklarımın kıpkırmızı olmasına neden oldu.

Utançtan yerin dibine gireceğim o saniyelerde Aral kahkaha attı. Şaşkınlığımı biraz daha çoğalttı çünkü onu daha önce böyle güzel gülerken gördüğüm olmamıştı. Aynı. Değildi. Farklıydı. Nesi farklı, Akasya? Bilmiyorum ama aynı değildi işte, farklıydı.

Kendine gel, Akasya.

"Sessiz! Kütüphanedesiniz!"

Kütüphane görevlisinin sert bakışları üzerine Aral kahkahasını durdurdu ancak sessizce gülmeye devam ediyordu. Utançtan başımı kuma gömmek istediğimden gözlerine bakamayıp bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Sen hep böyle tatlıydın da ben mi fark etmemiştim?"

Gözlerim hızla gözlerine dokundu. Kızmak istedim ona o an, susturmak istedim çünkü bana garip hissettiriyordu. Ama orada öylece dikilip gözlerine alık alık bakmaktan başka bir şey yapamadım.

Elimde kalan son kitapları da aldığında kendime geldim. "İşimizi hızlıca bitirelim de yemek yiyelim. Açlıktan aklım çalışmıyor."

Evet, evet, bu yüzdendi. Açlıktan. Aklım bu yüzden çalışmıyor, tüm güç kalbime kalıyordu. Bu yüzdendi. Açlığım geçince şu an hissettiğim şu garip şeyden de kurtulacaktım.

Rafla arasından çıktım. "Abim gelecek mi?" diye sordum diğer kitaplardan yükseğe konulanları alıp ona uzatırken. Yerlerini de ona gösteriyordum. Boyu uzundu, bir işe yaramalıydı.

"Dersi bitince eve gidecekti," dedi onaylamazcasına kafasını iki yana sallarken. "Baban bir şeyler istemiş, onu halledecekmiş."

Babam iş seyahatindeydi. Büyük ihtimalle bir dosyayla alakalı bir şey istemişti ondan. Bu yüzden üzerinde durmamayı seçtim. Zaten önemli bir şey olsaydı abim bunu benden saklayacak değildi.

"Yalnız mı olacağız yani?" Mırıltıyla konuşurken sorum tamamen kendimeydi ancak bunu içimden geçirdiğimi sanıyordum.

"Senin için sorun mu?"

Normalde değildi, doğrusu onunla pek zaman geçirmişliğim olmadığından bunun normal olduğunu da düşünemiyordum. Bilmiyordum.

"Yok," dedim gerginliğimden kurtulmaya çalışarak. "Neden olsun ki? Her neyse. Nereye gidelim? Kantinde mi?"

"Kantindeki yemekleri yemiyorum," dedi. Kalan son kitapları da rafa yerleştirdi. "Yakındaki kafeye gidelim." Sağlıklarına çok fazla dikkat ediyorlardı sporcu oldukları için, abim de fazlasıyla yemek seçiciliği yapıyordu.

"Neden bize gelmiyorsun ki o zaman? Çıkışta eve gidiyoruz zaten."

"Miden ağrıyor," dedi mırıltıyla. Kısık bakan gözleri çok kısa bir an arkamda bir noktaya değinmesinin ardından tekrar mavi gözlerimle buluştu. "Benim de öyle. Eve kadar ölürüz açlıktan." Derin nefes aldı. "Seninle birlikte de bir şeyler yapmış oluruz hem."

Göğüs kafesimdeki o parçanın varlığını hissettiğim o saniyelerde Aral'ın kahverengi gözlerine bakıyor, ilk defa gözlerinin ne kadar güzel olduğuyla yüzleşiyordum. Gözleri aynıydı da bana mı farklı geliyordu yoksa gerçekten mi farklıydı?

Bilmiyordum.

Aklım duruyordu, tek bildiğim buydu.

Açlıktan.

Evet, evet, açlıktan.

"Benimle arkadaş olasın mı tuttu, Aral Asrıner?" diye sordum, sesimde saf bir alaycılık vardı. Beni yok saydığı falan yoktu, sadece onunla yakınlık kurmam için bir neden olmamıştı daha önce.

İşin garip yanı onunla yabancı olmamıza rağmen onunla birbirimiz hakkında fazla bir şey biliyor oluşumuzdu.

Aral duraksadı, kaşları hafifçe çatılırken, "Arkadaş mı?" diye mırıldandı. Başımı salladım. Aral hâlâ aynı ifadeyle yüzüme bakmaya devam ederken ondan aslında bir cevap beklemiyordum ama bu tepkisinin nedenini anlamak için ondan bir şeyler duymalıydım.

"Evet," dedim. "Arkadaş. Aslında sınıf arkadaşıyız, abimin de arkadaşısın. Neden arkadaş olmuyoruz ki? Yabancı gibiyiz. Çok saçma."

"Haklısın," dedi onaylayarak. "Çok saçma."

"Bence de yabancı olmamız saçma. O yüzden bu yemeği arkadaşlığımızın başlangıcı olarak sayabiliriz." Nedense içimden bir ses şu an saçmaladığımı söylüyordu ya da Aral'ın garip bakışları o an böyle düşünmeme neden oluyordu.

Aral derin bir nefes alıp verirken benden bir adım geriye doğru giderek uzaklaşmış, "Gidelim," demesinin ardından arkasında kalan masanın üzerine bıraktığı çantayla poşeti almıştı.

Poşeti elime alırken, "Ne ara çıkıp aldı?" diye mırıldandım kendi kendime. Okulun yakınlığındaki marketten almıştı Ardıç, kantinci adamla geçenlerde ters düştüğünden hiçbir şey almıyordu. Poşetin içindekilere bakmakla uğraştığım sırada Aral, kütüphanenin girişinde bıraktığım eşyalarımı benim yerime almıştı.

Kütüphaneciye tüm işleri bitirdiğimi söylememin ardından birlikte dışarı çıkmıştık.

Poşetin içindeki bonibonu ve petitoyu görmemle gözlerim heyecanla parladı. "Sabah beni kızdırdı diye bunları aldı değil mi? Gönlümü sadece bunlarla bile geri alabilir." Bonibonu alıp poşeti ona geri uzattım, o sırada ceketimi ondan almıştım.

Aral gülümsedi. "Biliyorum."

Gözlerimi kısarak, "Nerden biliyorsun?" diye sorarken ceketimin içinde kalan saçlarımı çıkarıp düzelttim.

"Koç dışarı göndermişti, ben aldım onları."

Kaşlarımı anında çattım. "Utanmaz ya, seni yoruyor. Bir de ben aldım diyordu."

Aral benim ne sevdiğimi nereden biliyordu? Büyük ihtimalle abim söylemişti. Hem sorgulamamam gerekirdi. Evimize girip çıkan birisiydi, abimden dolayı sürekli etrafımdaydı, aynı sınıftaydık bir de. Çok sık görüyordu beni yani.

"O mu söyledi ne alman gerektiğini?" Çantamı alıp omzuma takarken bonibondan bir tanesini de alıp ağzıma atmıştım.

"Kendi kafama göre aldım sevdiğini bildiğim şeyleri. Ama onun kartıyla aldım, o almış oluyor. Hem yorulacağım bir durum da yok." Bonibon kutusunu havada sallayıp seslerini duyurmamın ardından ona doğru uzattım. Aral başını istemediğini belli edercesine iki yana salladığımda göz devirdim.

"Ben pek kimseyle paylaşmam yalnız sevdiğim şeyleri."

"Ne güzel," dedi düz bir sesle. "Ben de sevdiğim şeyleri sevdiğim insanlarla paylaşabilirim sadece."

Elimi geri çekeceğim sırada bundan vazgeçtim. Onunla ben aynı değildim sonuçta, bu hareketimi yanlış anlarsa kendi sorunuydu. O bonibon teklifimi kabul etmemeye devam ederken ofladım ve boşta kalan elimle elini kavradım. O an Aral başka bir adım atmadan duraklamıştı, böylece ben de durmak zorunda kalmıştım.

Avuç içine birkaç tane renkli şekerlerden bırakmamın ardından elimi geri çektim ve önüme dönerek ilerlemeye başladım. Kendi adımlarım haricinde başka bir adım sesi duyulmazken duraksayarak arkamı döndüm.

Aral avucundaki şekerlere şaşkınca bakarken aynı noktada durmaya devam ediyordu.

"Gelmiyor musun?"

Sesim onu daldığı noktadan çıkarmayı başardığında başını sallamış, aramızda açılan birkaç adımlık mesafeyi iki adımda kapatmıştı. Boyunun uzun oluşuyla ve onun yanında çok kısa oluşumla tam da o an yüzleşmiştim.

"Ardıç'a haber verir misin?" diye sordum okuldan çıktığımız sırada. "Benim telefonum bugün gelecekti tamirciden. Geçenlerde Ardıç sağ olsun üstümde dövüş teknikleri deneyecek diye telefonumun sonunu getirdi."

Aral küçük bir kahkaha atıp, "Sana hayranım," dedi, duraksadım. Bir an o da duraksamıştı. "Yani Ardıç'la aynı evde kalmayı başarabildiğin için. Ben olsam dayanamazdım. Gerçekten hayran olunası bir sabır. Günün sonunda uzaklaştığımız o birkaç saatte ikimiz de rahat nefes alıyoruz."

"O da senden bıkıyor mu?" diye sorduğumda başını salladı. "Ardıç'tan bıkmayı anladım da senden nasıl bıkılır? Onunla çok zıtsınız gibime geliyor çoğu zaman. Tam olarak neden bıkıyor?"

Omuz silkti. "Biriyle her gün her an birliktesin. Bıkması için yeterli sebep."

"Sen daha eğlencelisin bence," dedim önüme dönerek. "Bence senden bıkmam ben."

"Öyle mi diyorsun?" Hafif bir tebessüm etmişti. Başımı sallarken onaylayan bir mırıltı çıkarmıştım. "Bir gününü ver o zaman bana. Bakalım benden bıkacak mısın yoksa tam aksi mi?"

Teklifine karşılık kısa bir an duraksama yaşamamın ardından, "Bugünü neden saymıyoruz?" diye sordum merakla. Doğrusunu söylemek gerekirse bugün onunla diğer günlere göre fazla zaman geçirmiş olacaktım.

"Bugünün diğer günlerden tek farkı şimdi seninle vakit geçirecek olmam," dedi sakince. "Ben senden bir gününün tamamını istiyorum." Ceketinin cebinden telefonunu çıkardı ve ekrana baktı. "Bugün Cuma. Pazar günü benimlesin. Tamam mıyız?" Sadece bir dakika içinde bir plan yapmış olmasının şaşkınlığını yaşarken benden bir onay bekliyor olduğundan kendimi hızlıca toparladım.

"Ne yapacağız ki? Hem Ardıç bizim yalnız çıkmamıza izin vermez." Kafasından geçecek olanları tahmin etmek bile istemiyordum.

Aral telefonunun kilidini açıp abimi aradı ve aramayı hoparlöre aldı. Ardıç birkaç çalışın ardından, "He canım?" diyerek telefonu açtığında yemek yiyor olmalı ki sesi boğuk gelmişti.

"Akasya yanımda, açız ikimiz de. Kafede yemek yiyeceğiz, sonra eve bırakacağım."

"Tamamdır," dedi Ardıç. "Tek bir şey yesin. Aç gözlü gibi birkaç şey sipariş etmesin." Kaşlarımı çatarak ekrana baktığımda Aral sadece gülmüştü.

"Pazar Akasya'yı dışarı çıkarabilir miyim?"

Gözlerim kocaman açıldı. Ardıç elbette anında kabul etmemiş, "Neden?" diyerek sorgulamıştı.

"Kendisine abisi gibi sıkıcı olmadığımı kanıtlamam gerekiyor," dedi Aral eğlenircesine. Ardıç bir şeyler homurdansa da ne dediğini anlayamamıştım. "Yedi yirmi dört seninle takılmaktan çok sıkıldım be, Ardıç. Biraz değişiklik gerekiyor."

"Git o değişikliği başka bir kız bulup onunla sevgili olarak yap." Bu galiba izin vermediğini gösteriyordu ama kimin umurundaydı ki? Ben Aral'la buluşmayı istiyordum ve buluşacaktım da. "Nereye gideceksiniz? Benim özel dersim vardı, gelemem."

"Seni çağırmıyoruz zaten."

Sessizce güldüğümde Aral'ın bakışları bana kaydı.

"Ne o? Kardeşimi kendi tarafına mı çekmeye çalışıyorsun? Rana teyzeyi Aral kardeş istiyor demek için arayacağım." Aral yüzünü buruşturdu. "Nereye gidiyorsanız gidin. Sen zaten Akasya'ya matematik çalıştırmayacak mıydın?"

Bana matematik mi çalıştıracaktı? Benim neden bundan haberim yoktu? "Evet, çalıştıracağım," dedi Aral. Biraz önce benden matematik konusuyla alakalı yardım isteyen oyken neden şimdi o bana ders çalıştırıyordu? Ben mi duyduklarımı yanlış algılamaya başlamıştım?

"Kardeşimi sağ salim eve getirmezsen öldürürüm seni, Aral. Hadi kapat, yemeğim bitecek şimdi. Dizinin son sahnesindeydim." Yemek yerken dizi izlemezse yemeğin tadını alamadığını söylerdi, bu yüzden çoğu zaman yalnız yemek yemeyi tercih ederdi. Annem aynı masa arkasında oturduğumuz zaman onun telefonda bir şeyler izlemesine izin vermezdi.

Aral telefonu kapatıp cebine koyarken, "Çok fazla güveniyor sana," diye mırıldandım. "Çünkü Ardıç hiçbir zaman beni başka bir erkekle yalnız bir yere gönderemeyecek kadar mağara adamından hallice birisi."

"Hayatında biri olmadı mı hiç?" Başımı iki yana salladım. "Ardıç yüzünden mi?"

"Hayır," diye mırıldandım. "Hiç kimse olmadı sadece. On yedi yaşındayım daha. Son çocuk yaşımdayım. Bir gün âşık olurum belki. Daha çok vaktim var, yani öyle olduğunu umuyorum. Sen on sekiz yaşındasın ama. Sen niye yalnızsın?"

Omuz silkti. "Bilmem. Kalbimi hızlandıran birisi olmadı hiç."

"Okulda çok güzel kızlar var," dedim derin bir nefes alarak. "Çoğu seninle ya da Ardıç'la olmanın hayalini kuruyor. Daha biraz önceki kız mesela, hiç bakmadın ona. Ama çok güzeldi. Merak ettiğim neden şans vermediğin aslında.”

“Şans vermek istemediğimden.”

“İlk adımı onlar attıkları için mi ya da sırf görünüşünden dolayı hayranlar diye mi? Sırf bu yüzden mi şans vermiyorsun hiçbirine? Saçma eğer öyleyse. Senden gerçekten hoşlanıyor olabilir."

"Saçma olan ne biliyor musun?"

"Ne?" diye sordum merakla.

"Umursadığım tek kızın umursamadığım kızlara şans vermem hakkında konuşması."

Elinde tutmaya devam ettiği çantamı boşta kalan omzuna atarak ilerlemeye başladığında olduğum yerden bir adım bile uzaklaşamamıştım.

Aral Asrıner çok garipti.

düşünceleriniz?

oy vermeyi unutmayalım lütfeen...

ig: mehriial
tw: salteramortis

Continue Reading

You'll Also Like

53.6K 4K 36
Bay Lolipop: Çilekli lolipop, Bay Lolipop: Limonlu lolipop, Bay Lolipop: Karpuzlu lolipop, Bay Lolipop: Seversin aşkımm. Miray: Çilekli lolipop, Mi...