SARA (Tamamlandı)

By serass

226K 397 39

Geçmiş, geçmişte kaldı demek yetmez bazen. Eğer duyulmak, bilinmek istiyorsa kolayca bugüne ulaşabilir. More

ÖNSÖZ
DÜNYA BENİM!
KİM?
HAYIR!
BİLİYORDUM!
AH KALBİM
BANA NE!
BÜYÜ
ÇARESİZ
KABUSLAR
BİR YOLU OLMALI
HEDİYE
PEK GÜZEL
BEKLERİM
YAS
AŞK
KIYAMET
KORKUYORUM
AKIL
SÖZDE
EĞRETİ
GARİP
ÇOCUK
KARANLIK
RİSK
AĞIR AKSAK
YENİ
HIZLI
KÖTÜ
HAYAT İŞTE!
ŞÜPHE
BURUK
KANADI KIRIK
SAVRULMAK
ALTIN VURUŞ
KURGU
KAPAN
BELİRSİZ
KARMAŞA
UNUTMAK
PLANLAR
KEDER
PUSU
VAHŞET
DEŞİFRE
DİNGİN
BİLİNMEZLİK
SARI ÇİÇEKLER
AŞK VE UMUT

MUTLULUK MU?

4.3K 5 0
By serass

          Genç kadın, yanındaki bebek arabasında yatan yumuk yumuk pembe can parçasına bakıyordu. İkinci ayına hızla yaklaşıyordu. Nasıl da hızla yaşanmıştı her şey! Bir Mayıs gece yarısı sancıları tutmuş ve sabaha karşı bu güzel şey dünyaya gözlerini açmıştı. Necmi'nin her lafı açıldığında söylediği gibi bir oğlu olmuştu. Sara onun bebeği ilk gördüğü andaki yüz ifadesini, tavırlarını hiç aklından çıkaramadı. Kocası gözlerini kırpmadan uzun uzun bakmıştı oğluna. Onun yüzünde her şeyi en baştan keşfetmiş, en büyük zenginliğe ulaşmışçasına heyecanlanmıştı Necmi. Neden sonra önce Sara'ya sarılmıştı sevgiyle ama bir vakit oğluna dokunmaya cesaret edememişti, öylesine minik bir şeydi ki! Sadece bir elinin baş parmağını usulca bebeğin kırmızı yanağına dokundurabilmişti de kocaman adam yine küçük bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştı. Sara o gün elle dokunulur derecede onun kendine olan aşkını gördü, her hücresinin bu denli büyük bir sevgi karşısında sarsıldığını da duydu. İstemediğiniz bir olayın sonuçları ummadığınız kadar farklı olabiliyordu. Oysa hiç böyle olacağı aklına gelmemişti Sara'nın. O da uzun uzun kocasını süzmüştü yattığı yerden. Böylesine seven bir adam en güvenli limandı. Hiç endişe etmeden onun kalbinde rahat rahat yaşayacaktı. Peki ya İlhan?

        İlhan bambaşka bir şeydi. Tıpkı büyükannesinin masallarındaki gibi Kaf Dağının ardındaki ülkede kalan bir düşler prensi. Kalın bulutların ardında, sadece arada bir anımsanacak imkansız bir anlatı. Sara, uzun zamanın ardından onun bir düş olduğuna kendini inandırmıştı. Bir daha birbirlerini görmeyecekleri de bir gerçek. Oysa Necmi ve oğlu ile yaşadığı hayat tamamen gerçek. En çok da annelik duygusu ile bu yaşama sıkı sıkı sarıldı genç kadın. Necmi, uzun dakikaların ardından bebeği kucağına alabilmişti. Camdan yapılmış gibi onu incitmekten korkarak sarmıştı onu göğsüne. Ardından gözlerini huşu ile kapatıp alçak bir tonda ezan okumuştu oğlunun kulağına. Her ne kadar modern yaşamı sevse de Necmi inançlarına oldukça bağlı bir adamdı ve zamanında olmayacak bir hayat tuttursa da yaş kemale erince özüne dönmüştü. Ezanın ardından oğlunun kulağına adını söylemişti üç kere: ''Senin adın Kemal... Senin adın Kemal... Senin adın Kemal...''

         Necmi, oğlunun kapalı gözlerindeki saydamsı kirpiklere takıldı sonra, ardından kapalı göz kapaklarının insanı titreten şeffaflığında kaldı. Sivri çenesi, ufacık burnu, kırmızı yanakları ile ne mucizevi bir varlıktı bu! Babalık duygusunun ise sorsanız tarif edemez. İç titreten, ağlamaklı bir histi bu. Yaşamında uzun vakit sonra ilk defa kendinden evvel gelenler olmuştu. Önce Sara idi ama şimdi sıralama değişmişti. Önce oğlu ve Sara olmuştu en önemli yaşam kaynağı. Hatta Necmi bir ara endişelendi çünkü bebek hiç kıpırdamıyordu, ağlamıyordu. Sadece belli belirsiz duyulan hafif nefesleri vardı. Korkuyla sordu odadaki doğumu yaptıran kadına:

-''Neden böyle sessiz? Bu normal mi?''

Ebe kadın önce onun acemiliğine güldü ve sorularını yanıtladı:

-''Doğum sırasında biraz zorlandı, annesi onu emzirdi, şimdi de uyuyor. İlla ki her bebek doğar doğmaz ağlayacak diye bir şart yok!''

Necmi:

-''Anladım.'' derken aslında hiçbir şey anlamamıştı. Sadece içinden demek ki böyle oluyor deyip kendini rahatlatmıştı. Ebe kadın yine onu sakinleştirmek adına konuştu:

-''Maaşallah kilosu, sağlığı yerinde, topaç gibi bir oğlan! Allah hayırlı uğurlu etsin, Allah analı babalı büyütsün!''

Necmi o an akıl edebilmişti kadının kendinden beklediğini. Hemen odadaki kasasına gitmiş ve hızla bir kese alıp geri dönmüştü. Ebe kadının gözleri parladı keseyi görünce, fazla bir şey umuyordu ama bu kadarını beklemiyordu.

Necmi:

-''Hakkın ödenmez, naçizane bunu kabul edin.''

Ebe kadın:

-''Aman beyim, işimiz bu! Ben ara ara kontrole gelirim isterseniz.'' derken aklında kopardığının daha fazlası vardı.

Necmi heyecanla karşılık vermişti ona:

-''Gel! Hem Sara'ya yol yordam öğretirsin, ilk bebeği, deneyimi yok.''

Ebe kadın, kalbinin deli gibi attığını kulaklarında duydu. Her gelişi yine aldığı miktara yakın bir şey demekti. Zaten Necmi'nin varlığını duymayan yoktu buralarda. Bulundukları yer neredeyse şehre bitişik gelişmiş bir kasabaydı. Şehre mesafeleri sadece birkaç kilometre. Sonrasında ebe kadın adamın fikrini değiştirmesinden korkar gibi bir anda kaybolmuştu oradan. Zaten Necmi mutluluktan bir şeyin farkında değildi. Aralarına yeni katılan oğlu ile adeta cennete ikinci adımını atmıştı.

       Sara ise yatağında sadece onları dinlemiş ve yine kocasına bakmıştı uzun süre. Ve kendi kendine o anın duygusallığında yormuştu beynini. Mutluluk bu muydu? İçi rahat ve kıpır kıpır, sanki çok daha güzel günleri olacağını kendine fısıldayan bir ses var aklında. Bir anlık tereddütün ardından kesin kararını vermişti. Mutluluk tam da böyle bir şeydi. Sevilmek ve artmak! Sara, sonrasında bitkin hissetmişti kendini. Gözleri elinde olmadan yavaşça kapanmıştı. Ebe kadının dediği gibi doğum biraz zorlu olmuştu. Oğlu oldukça tombiş hatta tosuncuk sayılabileceğinden biraz işi güçleştirmişti. Elenika hanımının uyuduğunu görünce bebeği almak için yatağa doğru eğilmişti de Necmi hemen anaç bir kartal gibi atılmıştı:

-''Yavaş! Sen çocuk bakmayı bilir misin?''

Elenika onun bu telaşlı haline gülmüştü ve onu iç rahatlığı ile yanıtlamıştı sonra:

-''Köyde üç kardeşimi ben büyüttüm beyim!''

Necmi:

-''Haaa! Ama sen yine de çok dikkatli ol!''

Elenika:

-''Tabii efendim.'' derken bebeği yavaşça önceden hazırlanmış yatağına yatırmıştı. Sara bunu daha sonra Elenika'dan dinlerken çok gülmüştü. Elenika'nın müthiş bir taklit yeteneği vardı. Anlatırken Necmi'nin aynısını yapmayı da başarmıştı. Sara ona bunu birkaç kez tekrarlatmıştı hatta.

          Sara geçmişe uzanıp bunları düşünürken kış bahçesinin rahat ve yumuşak koltuklarına bırakmıştı kendini. Burası gerçekten düşlerinin bile çok ötesinde bir evdi. Buraya ilk geldikleri günü anımsadı sonra. Aklında sıradan bir yer vardı ama o çoktan gönüllüydü öyle bir eve bile, yeter ki huzuru olsun!

      Çift atlı gösterişli arabaları bir süre kırsal alanda ilerledikten sonra hafiften sağa kıvrılmıştı. İleride kocaman demir kanatlı bir kapı görünmüştü. Sık demir parmaklılardan oluşan, devasa iki kanadı olan bir kapı. Kapıdan görünen bahçe dışında yüksek duvarlar engelliyordu daha fazlasını. Derken nereden çıktığı belli olmayan bir adam koşarak gelmiş ve o büyük kapıyı açmıştı kendilerine. Bir vakit bahçedeki dar, taş döşeli yolu takip ettiler ama iki yanlarından akıp giden bahçe insanın ağzını açık bırakıyordu. Kendi halinde yükselen kocaman ve yüksek ağaçlar, onların arasına yerleştirilmiş küçük ağaççıklar ama bu ufak olanlar usta bir bahçıvanın elinde şekillenmişti. Kimisi küre şeklinde, kimisi bir kuş kanadı benzeri. Çimler bir halı gibi muntazam her yeri kaplamıştı. Renk renk çiçekler ise başka bir alem. Nihayetinde görünen büyük evin tanımı oldukça zor. Kırmızı tuğladan duvarları, beyaz kapıları ve pencereleri ile adeta bir saray yavrusu! Pencerelerdeki dantel gibi işlenmiş demir parmaklıkların aynısı üst katın geniş dört balkonunda da var. Üst kat daha geniş ve uzun. Sara neden sonra gördü kapıda kendilerini bekleyen hizmetlileri. Ona yakın görevli saygıyla kendilerini bekliyordu. Bir an kendini bir kraliçeye dahi benzetti genç kadın. Lakin gördükleri umduğunun çok üzerinde olduğu için bir süre konuşamadı, sadece kocaman açılmış gözleriyle çevresine baktı. Hele içeri adım attığında ise bambaşka bir masal başlamıştı. 

        Sara, Necmi'nin tutuğu elinin bir an titrediğini hissetti. Kocaman, ahşap, beyaz boyalı giriş kapısından içeri girdiklerinde kalın ve canlı renkteki halılar karşıladı kendilerini. Geniş, oymalı, yaldızlı koltuklar, ona uygun devasa bir masa, duvarda aynalar, sehpalar, kristal vazolar ve diğer süs eşyaları, duvarlardaki tablolar, ağır kumaşlardan yapılmış perdeler karşısında Sara başka bir şaşkınlığa düşmüştü. Özellikle duvarlardan gözünü alamıyordu. Duvarlar çok değişik bir malzeme ile kaplanmıştı, hafif kabartılı kumaşa benzer bir şey bu. Renk de dönemin modasına uygun seçilmiş şampanya köpüğü denilen bir tonda. Zaten bir iki adımdan sonra Sara donup kalmıştı yerinde. Necmi epey varlıklı bir adamdı, bunu biliyordu ama bu gördüklerinin karşılığı bambaşka bir şey. Kocası onun şaşkınlığını ve hayranlığını yüzünden okumuştu o an ve çok mutlu olmuştu çünkü tek isteği karısının da bu aşk yuvasını beğenmesiydi, gerçi bu ev beğenilmeyecek bir şey değildi. Aslında buraya ev demek de hakarete benzer bir şey, bir malikane, bir saray yavrusu. Sara, şehre ilk geldiğinde gördüğü konağın bile bunun yanında ne kadar sönük kaldığını anlamıştı hemencecik. Necmi aynı heyecanla elini çekiştirip yukarıya doğru yönlendirmişti onu. Üst kat neredeyse uçsuz bucaksız göründü genç kadına. O kadar çok oda vardı ki! Bilmeyen biri burada yolunu kaybedebilir. 

         Necmi, onu ilerideki koridora götürdü ve önlerindeki odaların ikincisinin kapısını açtı ona, bu adeta dünyadaki cennetin kendilerine açılan kapısıydı.

Necmi:

-''Burası bizim odamız hayatım! Beğendin mi?!''

Sara, yine konuşamadı. Normal büyüklükteki bir ev genişliğindeki oda beyaz ve pastel pembenin hakimiyetinde. İleride yine iki kanatlı bir kapı görünüyordu. İlk girdikleri geniş alanda kocaman bir şömine gözüne takılmıştı Sara'nın. O bölgede yine gayet zevkli koltuklar ve sehpalar yerleştirilmişti ve aynı kaliteli, kalın halının beyazı ayaklarının altında uzanıyordu. Duvarlar yine salondaki gibi ama uçuk pembe. Sanki bulutların arasında geziyor gibi buldu kendini genç kadın. Duvarlarda birkaç tane tablo vardı, birine tıpkı o çok sevdiği sarı çiçeklerden çizilmişti, gerçek gibi! Bunu düşünebilen tek kişi Necmi'dir dedi aklında. Sanki eşine daha bir yakın buldu kendini o an. O sırada Necmi elini bırakmış, öne doğru atılmıştı. Kapalı kapının iki kanadını bir anda ardına dek açmıştı. Sara, o kısımda devasa, beyaz danteller ve beyaz parlak kumaşlar içinde bir yatak gördü. Yatağın dört bir aynında yükselen oymalı, ahşap sütunlar vardı ve bunların üzerinden bir yığın tül yere dek uzanıyordu. Ayak bileklerindeki yumuşak dokunuş ile gözlerini yere çevirdi Sara. Buradaki halı uzun tüylü, o güne dek görmediği bir tarzda. Bastıkça ayakları halının uzun tüylerine gömülüyor. Pembe, pamuk şekeri gibi bir halı bu. Sara, nefesinin kesildiğini duydu. Bu kadarına dayanmak zordu. Perdeler pembe saten ve tüllerden ibaret. Her renk uçuk ve toz toz. İnsanın kendini burada iyi hissetmemesi mümkün değil! Sara kocasının kendine verdiği değer karşısında biraz ezildi. Onun bu denli kendini sevebileceğine hiç inanmamıştı ilk zamanlar.  Kendini tutamadı ve Necmi'ye sarıldı, hatta ağladı. Necmi önce onun bu tepkileri karşısında keyifli olsa da ağlamasına bir anlam veremedi.

-''Ağlama sakın! Ben senin bir damla göz yaşına ömrümü veririm! Sen hep gülmelisin!'' demişti ona sıkıca sarıldığında ama bu sözler genç kadının daha çok ağlamasına neden olmuştu. O an yaşadığı duygu karmaşasının en net olan yanı Sara'nın kendini kör bir kuyudan çıkmış halde bulması idi. Hayatı konusunda kimse kendini dinlememişti, fikrini sormamıştı, sonrasında da hak etmediği bir düşmanlığı göğüslemek zorunda kalmıştı ama şimdi hepsi bitmişti! Necmi'nin sevgisinin şifalı bir yanı vardı ve ona karşı koyamazdı, kendini onun kollarına bıraktı. Üstelik her an ne yapacağı bilinmeyen Düriye de yoktu burada. Kısacası Sara kendi düş ülkesinin sınırları içinde sonsuza dek mutlu olacaktı.

         Yalnız sonraki günlerde ikisinin de aklına gelmeyen gelişmeler yaşandı çevrelerinde. Bu ev, çevrenin çok dikkatini çekmişti, bir anda ünü alıp başını gitmişti. Bununla da kalmadı. Necmi farkında olmadan yeni bir modanın öncüsü oldu. Oysa bu ev onun aşkının eseriydi ama öylesine beğenilmişti ki kısa zamanda çevrelerinde kendilerinkine benzer malikaneler yapıldı. Bir iki kilometre ara ile inşa edile bu gösterişli yapılar, belli bir tabakanın varlığını gösterme şekli oldu ama kimin umrunda! Necmi'nin en büyük ve tek isteği ailesi ile orada huzur içinde yaşamaktı. Önem vermedi o gelişmeye ama pekçok güzel dostları oldu bu moda sayesinde. İvan bile birkaç kez Necmi'ye özel ziyaretlerde bulundu çünkü bu ev modası sayesinde erişilmez bir noktaya varmıştı meslek yaşamında. Hatta kendini artık aileden saydığını bile söyledi Necmi'ye. Necmi onun samimiyetine ve dürüstlüğüne inanmıştı bir kere. Onu malikanesine yemeğe davet etti defalarca. İvan aynı zamanda hoş sohbet bir adamdı. Tek hoşlanmadığı şey geçmişinden söz açılmasıydı. O konuda tek laf etmiyordu. Necmi saygı duydu onun bu isteğine. Sonuçta geçmişte ne olduysa olmuştu, önemli olan şimdiki haldi. Sara da tanıştı İvan ile, yemeklerde uzun konuşmaları oldu. Sara farklı kültürleri hep merak etmişti. Bazen ona Rusya'daki yaşamı sordu, İvan üstü kapalı bir şeyler anlatıp geçti. Sara da üstelemedi ama bazen sıklaşan bu ziyaretlerde bir şey Sara'nın dikkatini çekmişti.

         Sara, İvan geldiğinde Elenika'da büyük değişimler olduğunu sonradan fark etti. Genç kız İvan'ı görünce kıpkırmızı kesiliyordu mesela. Eli ayağına dolanıyor, biraz aptal bir şeye dönüyordu. Acaba önceden tanışıyorlar mıydı diye düşündü ama bu imkansızdı. Geriye tek bir seçenek kalmıştı: Galiba Elenika İvan'a aşırı bir ilgi duyuyordu. İvan ilk başlarda bu durumdan habersizdi sanırım ama ilerleyen günlerde onun da Elenika'ya takılan uzun bakışlarını yakalamıştı Sara. Kafasında evvela onları bir araya getirdi. Neden olmasın?! Gerçi Elenika da geçmişi hakkında bir şey anlatmamıştı ama bir şeylerin kederi her vakit yüzünde vardı. Bir zaman sonra da ikisini aklında eşleştirdi ve yakıştırdı onları birbirlerine. Hatta onların konuşmalarına fırsat vermek adına Necmi'yi değişik bahanelerle yanlarından uzaklaştırdı. Elenika'yı da tuhaf nedenlerle İvan'ın olduğu salona gönderdi ve sonucu bekledi sabırla.

        Beklenen hemen olmadı tabii. İkisi de öylesine çekingendi ki! Sara bir adım daha ileri gitmek istedi. Bir gün kocasının bilgisi dahilinde İvan'ı çaya davet etti. Çay masası kış bahçesinde hazırlanmıştı. Henüz bebeği dünyaya gelmemişti o günlerde. Elenika'yı da özellikle yanına oturtmuştu. Kendince bu iki aşığın kavuşma vakitleri gelmişti. Çaylar içilip havadan sudan konuşulduktan sonra Sara bir şekilde onları baş başa bıraktı. Salona geçmişti ama içi içini yiyordu Sara'nın. Acaba bu işin sonu ne olacaktı? Arada bir bu iş çok uzadı ama sabırsızlığında yanlarına gitmek istese de kendini tuttu. Lakin neler olduğunu, ne konuştuklarını çok merak ediyordu.

       Uzun dakikaların ardından duydu ayak seslerini. İvan Elenika'ya yol vermişti, kendi onun ardından geliyordu ve gözleri heyecanla parlıyordu. Aynı durum Elenika'da da görülüyordu. Bu ilk izlenim Sara'nın içini ferahlattı, galiba bu iş olmuştu. 

Elenika.

-''Hanımım Bay İvan gidiyor. Onu uğurlamamı ister misiniz?''

Sara:

-''İvan seni yarında yemeğe bekliyorum. Görüşmek üzere. Elenika misafirimizi uğurla.''

İvan ise yemek teklifini yine memnuniyetle kabul etmişti:

-''Yarını iple çekeceğim Sara Hanım. İyi günler'' dedikten sonra iri mavi gözlerini Elenika^ya çevirmişti. Elenika da al al yanakları ile ona gülümsemişti. Sara üst kta yollanmıştı hemen. Yeni aşıklar rahat rahat konuşsun. Sara odasında Elenika'yı bekledi ve kendine söyleyeceklerini. Koşa koşa gelen birinin telaşlı sesleri duyuldu merdivende evvela. Elenika odaya rüzgar gibi daldı ve hemen ardından kapıyı kapattı. Simsiyah gözlerinde yıldızlar parlıyordu adeta. Al yanakları eşliğinde Sara'ya bakıp güldü. Sırtını kapıya dayayıp derin derin nefesler aldı ama Sara'nın sabrı tükenmişti:

-''Elenika dayanamıyorum artık hemen anlat, neler oldu?''

Elenika bulutların üzerinde yürür haliyle hanımının yanına vardı ve koltuğun kenarına ilişti. Ardından birden yüzü değişti. O dayanılmaz mutluluğun yerini derin bir keder aldı. Elenika ağladı ağlayacak! Sara telaşla atıldı.

-''Şimdi ne oldu?!''

Elenika boğazındaki yumruğu aşağı itmek ister haliyle birkaç kez yutkundu çünkü bazı şeyleri anlatmak zordur. Sonunda oturduğu yerde dikleşti ve geçmişin muhasebesi tadında anlatmaya başladı:

-''Hanımım ben önceden birini çok sevmiştim ama olmadı. Daha doğrusu o başka birini bana tercih etti. O günden sonra bir daha sevmem sanıyordum ama...'' dedi ve durakladı.

Sara:

-''Ama? Susma anlat, bazı zehirler anlatıldıkça dışarı atılır.''

Elenika.

-''Ben aşık oldum galiba.''

Sara rahatlamış ruh haliyle önce kahkahalar attı ve sonra Elenika'ya döndü:

-''Hepimizim kırgınlıkları var bu dünyaya karşı ama küsmek çözüm değil. Sev Elenika ve bu kez mutlu olacağına inanıyorum ben.'' derken kendi halinin değişik bir versiyonunu görmüştü genç kızda. Kalpler kırılır ama onların ilacı da mutlaka vardır bu alemde. Belki Elenika yıllar sonra iyi ki terk edilmişim de İvan'ı sevmişim diyecekti! Hayatın ne getireceği hep muamma. Yeter ki gelen mutluluk olsun!



Continue Reading

You'll Also Like

127K 1.7K 12
13 Mayıs 2018 #Din içinde 1. Sırada
31.7K 1.2K 18
Birbirini çok sevdiği halde boşanan kadın ve adam.. Arada kalmış üç buçuk yaşında bir kız çocuğu.. ~ Ayrılık acısını hep kadından okuduk. Biraz da ad...
Kesişim By _Deniz_

Teen Fiction

22.1K 1K 34
•KESİT• Daha fazla bacaklarım bu acıya dayanmazken "beni bırak, sen devam et." Dedim. "Olmaz, zaten geldik." Dedi. Kaşlarım çatılırken "nereye geld...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

163K 9.8K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...