BUZ KRAL

By Nerime_ULC

10.9M 426K 53.8K

Elif kendine özgü masum sade bir kız. Ta ki Dağhan ile tanışana kadar... Aşkın bu kadar karmaşık acı am... More

Züppe... ( BÖLÜM 1)
Kimsin Sen?... (BÖLÜM 2)
Fotoğraf... (BÖLÜM 3)
Oyuncak....(BÖLÜM 4)
Bilet...( BÖLÜM 5)
Kadın... (BÖLÜM 6)
Konser... ( BÖLÜM 7)
İlk Buluşma...( BÖLÜM 8)
Aptal...(BÖLÜM 9)
Beyaz Buket...(BÖLÜM 10)
Yazardan Açıklama...
Hırs... (BÖLÜM 11)
Teklif... (BÖLÜM 12)
Telefon... (BÖLÜM 13)
Yazardan Açıklama 2
Roma... ( Bölüm 14)
Sadece Bir Hafta...(BÖLÜM 15)
Rüya...(Bölüm 16)
Yazardan Açıklama 3
İtalyan Kahvaltısı... (BÖLÜM 17)
Fesleğen Soslu Makarna...(Bölüm 18)
Uçurum...(Bölüm 19)
Karniyarik, Pilav, Cacık...(Bölüm 20)
COMO GÖLÜ ...(Bölüm 21)
Cam Kırıkları...(Bölüm 22)
Klise Düğünü...(Bölüm 23)
Aşk Çeşmesi...(Bölüm 24)
Beni öptü...( Bölüm 25)
Yazardan Aciklama... 4
Siyah Dantel Elbise... (Bölüm 26)
Yazardan Açıklama... 5
Pislik... (Bölüm 27 - Part 1)
Pislik... (Bölüm 27 - Part 2)
Soğuk... (Bölüm 28)
Ben Buyum....(Bölüm 29)
Bitti... (Bölüm 30)
Dostluk... (Bölüm 31)
Sadece Bir Ay...(Bölüm 32)
Özür...(Bölüm 33)
Oyun ...(Bölüm 34)
Kaza... (Bölüm 35)
Korku...(Bölüm 36)
Yüzleşme.... (Bölüm 37- Part 1)
Yüzleşme...(Bölüm 38 - Part 2 )
Kırmızı Spor Araba... (Bölüm 39)
Özlem...(Bölüm 40)
Yemek...(Bölüm 41)
Anne...(Bölüm 42)
Geçmiş... (Bölüm 43)
Sürpriz...(Bölüm 44)
Yazarda Açıklama 6
Mutluluk... (Bölüm 45)
Gerçek Aşk ...(Bölüm 46)
Yazardan Teşekkür...
Kavuşma ... (Bölüm 47)
Seni Seviyorum...(Bölüm 48)
Bir Ay Bitti ... (Bölüm 49)
Yıkım ...( Bölüm 50)
Kapak Değişikliği
Paylaşınca Azalır Acılar ... ( Bölüm 51)
Teşekkür....
Alışmak ... (Bölüm 52)
İzmir ... ( Bölüm 53)
Okuyucu İlgisi
Yeni Bir Yol ...(Bölüm 54)
Cesaret ... (Bölüm 55)
Yağmur Fırtına ve Alabora... ( Bölüm 56)
Kısacık Bir Giriş Olsun (Geriye Dönüş - Bölüm 57)
Geriye Dönüş... (Bölüm 57)
Duyuru...
Savaş, Mağlup, Esir... (Bölüm 58)
Beni Affet ... (Bölüm 59)
Yeni hikaye, Yeni kapak tasarımı ....
YABAN Tanıtım ve Kapak...
Asla Pes Etme ... (Bölüm 60)
Yeni Bir Yıl...(Bölüm 61)
Yeniden Merhaba...
Varlığı Yokluğu Bir Olan Adam... (Bölüm 62)
Alıntı (Bölüm 63) Gitme Yalvarırım Gitme...
Gitme, Yalvarırım Gitme (Bölüm 63)...
Bitmesin, Gitmesin.... (Bölüm 64)
Sanki Hiç Gitmemiş Gibi...(Bölüm 65)
Uyan ... (Bölüm 66)
Yazardan Açıklama...
Alıntı...
AŞK ... (Bölüm 67)
Merhaba...
Wattpad Hakkında
Son ... (Bölüm 68)
BUZ KRAL 2 - KAFES / 1. Bölüm
BUZ KRAL 2 - KAFES / 3. Bölüm
BUZ KRAL 2 - Kafes 4. Bölüm

BUZ KRAL 2 - KAFES / 2. Bölüm

1.9K 99 8
By Nerime_ULC

Uyandığı cumartesi sabahında yüzünü okşayan güneş ışınları ile gözlerini kırpıştırdı. O kadar rahat o kadara huzur dolu bir uyku uyumuştu ki. Bunun enerjisiyle yatağında doğrulup kollarını iki yana doğru açıp keyifle gerindi.

Sarı saçları başının üzerinde bir kuş yuvası gibi kabarmış, gözleri şişmişti. Ancak buna rağmen yüzünde aptal bir gülümsemeyle uyanmak uzun bir süredir yaşamadığı bir şeydi.

Dağhan'ın teklifi üzerine kabul ettiği anlaşma garip bir şekilde hayata yeniden dönmüş gibi hissetmesine, mutluluk bulutlarının üzerinde süzülüyormuşçasına hafiflemesine neden olmuştu. Mutluydu, gerçekten mutluydu.

Dün restorandan çıktıktan sonra Dağhan onu evine kadar bırakmış ve yarın kahvaltı için kendisini gelip alacağını söylemişti. Bu anın heyecanı ile merdivenleri neredeyse üçer beşer adımlayarak çıkmıştı. Eve girer girmez yaptığı ilk şey ise Tuğçe'yi aramak olmuştu. Bu seferde boş vermişlik yaparsa mayanın gazabından kurtulmak hiç de kolay olmayacaktı.


Tuğçe telefonu ilk çalışında açmış tüm merakıyla,

"Evet seni dinliyorum hemen anlat" diyerek heyecanla haykırmıştı.

Dağhan'la dün şirketin otoparkında karşılaştıkları ilk andan Elif'i eve bırakmasına kadar geçen her şeyi soluksuzca anlatmıştı. Ancak tabi ki kimi kısımlara değinmemişti. Dağhan'ın Elif'e sunduğu anlaşmayı ve Elif'in bunu bile isteye kabul ettiği kısımdan Tuğçe'ye bahsetmemişti. Çünkü şu an bu kısmı kabullenebildiğini kendine bile itiraf etmekten kaçınıyordu. Sadece Dağhan Elif'le tekrar takılmak istediğini söylemiş ve Elif de bunu kabul etmişti. Şimdili sadece bunu bilmesi yeterliydi.

Tuğçe'nin çığlıkları telefonu doldururken Elif bu ses karşısında gülümseyerek telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Tuğçe'nin görüşelim ve bir şeyler içelim teklifine karşın ise bugün Dağhan'la kahvaltıya çıkacaklarını söylediğinde bitmek tükenmek bilmez tavsiye ve sorularından zorlukla kurtulup telefonu kapatabilmişti.

Evet bugün Dağhan'la birlikte kahvaltı yapacaklardı. Bugün onu görecekti. Yine onunla birlikte olabilecekti.

Yatağından zıplayarak doğruldu. Saat 8:30'a gelmek üzereydi. Eğer düşündüğü gibi Dağhan da kendisi gibi erken kalkmayı seviyorsa yarım saate burada olurdu.

Banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra bu kabarmış saçlarına bir çözüm bulması gerektiğini düşündü. Bu aynadaki komik ve aptal görüntüsüne rağmen yüzündeki neşeli gülümsemesi hala kaybolmamıştı. Saçlarını sıkı sıkı tarayıp tepesinde atkuyruğu şeklinde toparladı. Gardırobun başına geçip düşünceli gözlerle giysilerini süzerken buz mavisi salaş ancak vücut hatlarına oturan kotu ve beyaz bedenini saran tişörtünü eline alıp üzerine geçirdi. Boynuna doladığı canlı renklerdeki fuları ile aynadaki görüntüsünden kendi de hoşnuttu. Yüzüne yaptığı hafif makyajı tamamlamıştı ki cep telefonunun çalma sesi duyuldu. Evin içinde koşar adımlarla telefonu bulup açtı.

"Hazır mısın? Seni kapının önünde bekliyorum" diyen Dağhan'ın erkeksi sesi ile bir kez daha heyecandan dizleri titredi.

"Geliyorum" diyerek telefonu kapatıp aceleyle cüzdanını, telefonunu çantasının içine tıkıştırıp koşar adım merdivenleri indi.

Kapısının önüne park etmiş siyah jipi görünce nefes alış verişi düzensizleşse de yüzündeki gülümsemeyle yolcu koltuğuna otururdu ve sesini canlı tutmaya çalıştı.

"Merhaba" dedi heyecan ile.

Dağhan üzerinde nadir giydiği koyu renk kotu ve vücuduna yapışan beyaz keten gömleği ve giydiği yine keten açık mavi ceketi ile oldukça yakışıklı gözüküyordu. Hafif dağılmış dalgalı saçları, çenesini saran kirli sakalı ise yine muhteşemdi.

Sert bakışlarının altındaki pırıltı ela gözlerinin içinde geziniyordu. İnce dudakları Elif'i görmenin enerjisiyle hafifçe yanlara doğru kıvrılmıştı.

"Sana da merhaba. Erken kalkmayı seviyor olmalısın" dedi.

"Evet" dedi Elif bir eliyle emniyet kemerini takmak için uğraşırken.

Ellerinin titremesi biraz daha geçmezse gidecekleri yere kadar bu kemeri yerine takamayabilirdi. Dağhan Elif'in bu beceriksiz hareketine karşı eğilip ellerini kemere doğru uzattı. Tam o sırada ikisinin de parmakları kemer tokası üzerinde birbirine değdi. Elif sanki eli ateşe değmiş gibi telaşla geriye doğru çekip Dağhan'ın gözlerine baktı ve sesli bir şekilde yutkundu.

"Sadece yardım etmek istiyorum" diyerek dişlerini gösterip gülümsedi Dağhan.

Elif gözlerini dikip Dağhan'a bakmaya devam ederken o becerikli elleriyle kemerin tokasını takıp ardına yaslandı ve arabayı çalıştırıp yola çıktı.

Güzel bir yaz sabahının enerji veren ferahlığı ile sahil boyunca ilerliyorlardı. Arabanın camından denizi izleyip temiz havayı ciğerlerine çekerken burada olmaktan ne kadar mutlu olduğunu bir kez daha hissetti. Dağhan'ın yanı başı onun için yaşam gibiydi, nefes gibiydi. Ne kadarda çabuk hisseder olmuştu bu duyguları. Kendi bile yeni yeni farkına varıyordu bu durumun.

Yan gözle bakışlarını ona çevirdi. Kumral dalgalı saçları arabanın camından giren rüzgar ile uçuşup hareketlenmişti, yüzünün her zamanki gibi gergin bir hava ile kaplı olduğunu ve yola sabitlediği bakışları ile fazlasıyla ciddi ama bir o kadarda çekici olduğunu düşündü.

Bakışlarını tekrardan arabanın camından yola çevirdi. Acaba nereye gidiyorlardı. Dün Dağhan onu evine bırakırken kahvaltıya gideceklerini söylemişti. Hoş Elif midesindeki kasılmalar hala devam ederken kendini hiç aç hissetmiyordu.

"Şu dün yanında gördüğüm arkadaşın. Oldukça samimi olmalısınız. İstanbul da çok arkadaşın var mı?" diye aniden söze girdi Dağhan.

"Evet Tuğçe, sana ondan daha önce bahsetmiştim. İş yerinden arkadaşım oldukça samimiyiz yani Esra dan sonra. İstanbul da pek yakın arkadaşım olduğu söylenemez" dedi Elif parmaklarıyla oynamaya devam ederken.

Çünkü şu an Dağhan'ın ona soru sorup onunla ilgili şeyleri merak ettiği nadir anlardandı.

"Esra. Bu ismi daha öncede duymuştum senden. İzmir de ki arkadaşındı değil mi?" diye merak dolu bakışlarla Elif'e baktı.

Unutmamıştı. Geçen konuşmalarının içinde geçen bir kaç cümleyi, Esra'yı, arkadaşlıklarını bile unutmamıştı. Ve hala bir şeyler sorup öğrenmeye çalışıyordu. Elif'i merak ediyordu. Bu düşünceyle bir heyecan dalgasına daha kapıldı.

"Evet Esra, en iyi arkadaşım. Dostum, kardeşim. Biz birlikte büyüdük" diyerek gülümsedi.

Dağhan başını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını yola çevirdi.

"Peki sen, senin arkadaşlarınla ilişkilerin nasıl?" diye sordu Elif merakına yenilip.

Dağhan sıkıntı ile yüzünü buruşturdu.

"Arkadaşlık kurmayı pek sevemem" diyerek cevap verdi.

"Nasıl yani? Hiç arkadaşın yok mu?" diye sordu Elif hayretle.

Bir kaç dakika cevap vermek yerine sessizce yolu izlediğinde yine onun aşılmaz duvarlarına tosladığını anladı.

Bu soruya cevap alamayacağını düşünüp bakışlarını yüzünden çekmişti ki,

"Ata. Hayatta tek arkadaşım o diyebilirim" dedi Dağhan tek düze sesi ile.

Sonunda Dağhan ile ilgili tek bir isim de olsa bir şeyler öğrenebilmişti. Belki birazda bunun cesareti ile

"Çocukluk arkadaşın mı?" diye sordu.

Dağhan ile ilgili olan her şey, herkes onu son derece meraklandırıyordu.

"Sayılır. Üniversiteden arkadaşım. Şirketimde de çalışanım aynı zamanda"

"Ne güzel dostum demek, arkadaş edinebilmek. Benim her sıkıştığımda aradığım ilk insan kraliçedir mesela. Mayada iyi kızdır, ama bazen çılgınlıklarıyla beni deli etmeyi başarıyor" dedi Elif hafifçe kıkırdarken.

Bakışlarını Dağhan'a çevirdiğinde anlamaz gözlerle kendini izlediğini gördü.

"Yani şey ben Esra'ya kraliçe Tuğçe'ye de maya derim" diyerek utangaçça gülümsedi.

Çenesini tutamamıştı yine, onunla buluştukları ilk anda bunları söylememeliydi.

Dağhan hafifçe gülüp bakışlarını tekrardan yola çevirdi.

"Peki onlar sana ne diyor Elif?" diye sordu.

Kaşlarını havaya kaldırıp omuzlarını hafifçe çekerek,

"Hiç bir şey" dedi gözlerini kaçırarak.

Esra'nın kendisine cadı Tuğçe'nin ise ara sıra sinirlendiğinde ateşli bakire diye cırladığını bilmesine tabi ki gerek yoktu.

Elif de ki bu bir şeyler gizler havayı sezen Dağhan yola bakan gözlerini Elif'e doğru çevirdi tekrar.

"Öğrenmem çok zamanımı almaz biliyorsun" diyerek gülümsedi.

Geldikleri yer Üsküdar tarafında Akdeniz'i çağrıştıran ferah ve romantik atmosferiyle, dekorasyonuyla, bir avluda çevreye tamamen hâkim bir yerde şekillenmiş tipik bir Akdeniz kafesi dekorasyonuna sahipti. Yeşillikler ve ağaçlarla bezenmiş farklı ve hoş bir mekândı. Eski yüksek tavanlı kapalı bir evi andıran köşkü, dilerseniz gün ışığı eşliğinde ağaçlandırılmış bahçesiyle muhteşemdi.

Elif mekânın güzelliğinden büyülenmiş bir şekilde etrafına bakarken Dağhan kendileri için ayrılmış olan masalarına yönlendi. Elif de bakışları etraf da gezerken onu takip etti. Garsonlar sandalyesini çekip koltuğuna oturmasına yardımcı olurken

"Burası muhteşem" dedi.

Dağhan oturduğu koltuğunda geriye doğru rahatça yaslandı.

"Beğenmene sevindim. Bende burayı severim. Özellikle kahvaltıları enfestir" diyerek cevap verdi.

Elif hayranlıkla etrafı izlemeye devam ederken Dağhan ikisi içinde elindeki menüden siparişleri çoktan vermişti bile.

Tekrar ardına yaslanıp Elif'in yüzündeki ilgili bakışlarını izlemeye başladı.

"İstanbul'da yaşamayı seviyor musun?" diye sordu yine aniden.

Elif Dağhan'ın bugün ki bu ani soruları ve merakına karşılık anlamaya çalışır gibi dikkatle yüzüne baktı. Ardından,

"Hayır" diyerek hızlıca cevap verdi.

"Burada yaşamayı sevmiyor musun?" diye sordu Dağhan bir kez daha.

"Yani sevmiyor sayılmam. İstanbul çok güzel bir şehir. Ama ben İzmir de doğdum İzmir de büyüdüm. Tüm hayatım İzmir de geçti. Üç senedir buradayım. Oda iş için. Ama eninde sonunda İzmir'e döneceğim. İstanbul da bir gelecek düşünmüyorum" diyerek gülümsedi.

Dağhan onu dinlerken o kadar ifadesizdi ki. Ancak yüzündeki bu ifadesizliğe rağmen bakışlarının içindeki gizem belki de milyonlarca kelimeyi barındırıyordu.

"Peki sen İzmir'e hiç gittin mi?" diye sordu Elif.

"Pek çok kez. Ancak gezmeye pek fırsatım olduğu söylenemez bir kaç günlük iş gezileri ve toplantılar içindi"

"O zaman bu anlamsız bakışlarının sebebi belli oldu" diyerek gülümsedi.

"Anlamsız bakışlar mı? Bunu da nereden çıkardın?" diyerek kollarını göğsünde bağlayıp kaşlarını çattı.

"Yani İzmir'i sevmemi, orada yaşamak istememi anlayamıyormuş gibi gözüküyorsun" dedi Elif de onun gibi ellerini göğsünde bağlayarak.

Dağhan başını yavaşça aşağı yukarı doğru salladı.

"Evet haklısın anlayamıyorum. Bana açıkla" dedi.

Bu kızdan bir şeyleri dinlemek onunla ilgili konularda fikir sahibi olmak, onu tanımaya anlamaya çalışmak şu an için en çok istediği şeydi.

Elif derin bir iç çekerek kollarını çözüp ardına yaslandı. Ellerini masanın üzerinde bağlamıştı bu sefer. Bakışları oynadığı parmakları üzerindeydi.

"Ben nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama İzmir aşk gibidir, heyecan gibidir, bahar ayında seni aniden ıslatıveren bir yaz yağmuru gibidir. Dalgaların sesi, martıların çığlıkları, denizinin yosun kokusu ile davetkârdır. Çekici bir kadın gibidir bazen. Seni adım adım kendine doğru sürükler. Alsancak'ı, Kordon'u yaz akşamları çimlerde sabahlayan gençleri, gitar melodileri, bira kokuları Karşıyaka'nın salınan ışıl ışıl endamı, Göztepe'nin coşkusu. Yani İzmir sıcak bir dost gibidir, aile gibidir, ev gibidir, yuva gibidir, baba gibidir" deyip dolan gözlerini bir kaç kez kırpıştırdı.

"Yani öyledir işte" dedi bu sefer hafifçe gülümserken.

Dağhan onda ki hüznü fark etmişti ve bu da garip bir şekilde canını sıkmıştı. Bu kızı hüzünlendiren her şey onunda içinde ta derinlerinde bir sızıya neden oluyordu. Bazen yüzündeki gülümseme ve mutluluk ise tüm hücrelerine kadar sımsıcak bir meltem gibi esiyor onu aydınlatıyor, hafifletiyordu. Bunlar ilk kez hissettiği şeylerdi. Hala bu duygular için aklının içerisinde bir tarif bulabilmiş değildi. Tüm bunlar onu garip bir şekilde tatmin ederken durumun belirsizliği ise öfkelenmesine sebep oluyordu. Bu hisler ona göre değildi. Ama bu istekleri de göz ardı edemeyecek kadar güçlüydü. Bu duygular bitene kadar Dağhan ondan vazgeçene kadarda Elif orada olacaktı.

"Baban ne zaman öldü?" diye sordu.

Bunu biliyordu, onun ile ilgili her şeyi harfi harfine tabi ki araştırmıştı. Ancak bunlar sadece yüzeysel bilgilerdi. O Elif'in içini görmek, onu tanımak, tüm bunları onun ağzından işitmek istiyordu.

"Beş sene oldu" diyerek fısıldadı Elif.

Acısını görebiliyordu. Ailesi için hissettiği yoğun sevgiyi fark edebiliyordu.

Kendi için ise bu durum boştu. O kadar büyük bir boşluktu ki. Adeta bir hiçti. Aile sevgisi, özlemi, arzusu, isteği hiç bir zaman çekmemişti. Ancak şimdi Elif deki bu hüznü görünce kendini garip bir şekilde boşluktaymış gibi hissetti.

Alkolik çapkın bir baba. Sadece kendi için yaşayan ve bir çocuğu olduğunu çoktan unutmuş bir anne ve tamamen para için yapılmış bir evlilik.
Ve işte tüm bunların meyvesi olarak doğmuş olan bir çocuk, Dağhan.

Onun için aile kavramından tüm hayatı boyunca nefret etmiş ve hiç bir zamanda eksikliğini hissedememişti. Ancak Elif de gördüğü bu hüzün bir nebze de olsa ailesini anımsatmış belki de normal bir yaşamı hayatı ebeveynleri olsa onlar için oda böyle üzüntü duyabileceğini hayal etmişti.

Elif'i daha fazla üzgün görmemek için konuyu burada sonlandırması gerekiyordu. Tam bu sırada kahvaltılarını servis edilmesiyle konuşmaları noktalandı.

Elif önüne servis açılan kahvaltıya iştah ile baktı.

"Her şeyi nefis görünüyor çok açım" diyerek tabağına yumuldu.

Bu manzara Dağhan'ı mutlulukla gülümsetti. Elif bunun için ilgisini çekiyordu işte. Kendine özgüydü, doğaldı. İçinden geldiği gibi konuşuyor, içinden geldiği gibi hareket ediyordu. Etrafındaki sahte, yalan, soğuk ve çıkarcı ilişkilerden kişilerden çok farklıydı. Ona ilgi duyuyordu. Çevresinde gördüğü riyakâr insanlardan farklı olduğu için, kendi gibi olduğu içindi bu ilgi. Düşündükleri ona oldukça mantıklı geldi. Evet tam da bunun için hissediyordu o duyguları. Onun için Elif'i istiyordu. Farklı olduğu için, kendi gibi olduğu için. Çevresindeki insanlardan çok uzak olduğu için. Başka da bir sebebi olamazdı.

Elif'e keyif ile bakıp,

"Afiyet olsun" diyerek oda kahvaltısına başladı.

"Her şey cidden harika. Eğer bunların hepsini yersem bugün akşama kadar tek bir lokma dahi yiyebileceğimi düşünüyorum" dedi Elif bir taraftan yemeye devam ederken.

"Ben belki akşam yemeği için de birlikte oluruz diye düşünmüştüm" dedi Dağhan.

Ağzındaki son lokmasını da yutmaya çalışırken birkaç kırıntı boğazına kaçtı. Hafifçe öksürmeye başladı. Dağhan taze sıkılmış portakal suyunu gülümseyip önüne koydu.

"İç hadi" dedi.

Elif'in bu şaşkın ve şapşal hallerini izlemek inanılmaz bir zevkti.

Tam bu sırada cebindeki telefonu titredi. Elif'ten izin isteyerek telefonu kulağına götürüp açtı. Bir müddet hiç konuşmadan karşı tarafı dinledi. Kahvaltının başından beri gözlerinde olan gülümseme yerini yavaş yavaş soğuk bakışlara terk etti.

Bir şeylerin yolunda gitmediği ortadaydı. Elif'in sabahtan beri Dağhan da gördüğü sıcaklık yok olmuş yerini yine sert, öfkeli adama terk etmişti.

"Tamam" dedi buz gibi bir sesle ve telefonu kapattı.

Elif de kahvaltısını ara verip çekingen bir sesle başını kaldırıp

"Bir sorun mu var?" diyerek sordu.

Dağhan masadan peçetesinin alıp ağzını kuruladı.

"Kalkmak zorundayız. Kahvaltını yarım bıraktığım için özür dilerim" dedi buz gibi bir sesle.

"Sorun değil, umarım kötü bir şey yoktur" diyerek endişeli bir şekilde Dağhan'a bakmaya devam etti.

O ise cevap vermek yerine sert yüz ifadesiyle masadan kalktı ve net bir şekilde

"Gidelim" dedi.

Dakikalar önce aralarında olan sıcak ve samimi yakınlaşmanın aksine tüm yol boyunca hiç konuşmadı. Fazlası ile gergin ve sinirliydi. Hatta o kadar ki direksiyonu sıkmaktan parmak boğumları beyazlamıştı.

Önemli bir şeylerin yolunda gitmediği açıktı. Elif ne olduğunu sormaya çekiniyordu çünkü Dağhan'ın tek bir kelime bile etmeyeceğini biliyordu.

Sessiz geçen yolculuğun ardından evinin önündeydiler. Dağhanın arabayı park etmesiyle Elif bakışlarını ona doğru çevirdi. Hala yüzünde tek bir yumuşama bile yoktu.

"Her şey için teşekkür ederim. Güzel bir kahvaltıydı" dedi çekinerek.

Dağhan yol boyunca ilk kez bakışlarını ona döndürdü.

"Afiyet olsun, Görüşmek üzere" dedi donuk bir şekilde.

Elif arabadan inip kapıyı kapattığında hızlıca hareket edip birkaç saniye içerisinde sokakta kayboldu.

Ne olmuştu? Ne yolunda gitmemişti de bu adam yine eski haline dönüvermişti? Onun sıcaklığı, onun dostluğu, onun samimiyeti sadece birkaç saat ile mi sınırlıydı?

Elif tüm bu düşüncelerile evinin merdivenlerini adımlarken Dağhan'ı bu kadar geren sinirlendiren vegünlerini mahveden olayı merak etmeden duramıyordu...

Continue Reading

You'll Also Like

22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
831K 16.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
141K 9.3K 7
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
496K 4.2K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.