Alıntı...

53.5K 2.8K 236
                                    

Elif..

Elif... 

Elif... 

Tenini alevlendiren buz gibi bir dokunuştu önce bileğini kaplayan. Ardından kalbini çıldırtan fısıltı ile Dağhanın dudaklarının arasından ismi dökülmüştü yine. Eskisi gibi, sanki hiç bir şey değişmemiş gibi, bu kabus gibi geçen iki gün hiç yaşanmamış gibi yine ismini işitmişti onun ruhuna huzur veren sesinden. Ama bu kez o ses o kadar güçsüz o kadar cılız ve o kadar bitikti ki. 

Ama olsun söylemişti ya,duymuştu ya, yine dudaklarından dökülmüştü ya ismi. Ömrü boyunca Elif için en mutlu olduğu an bu andı belkide. Kalbi yine delice atmaya başlamış yine tüm hücrelerine çılgınca muhtaç olduğu kanı pompalamaya başlamıştı. Ciğerlerine uzun bir aradan sonra hücum eden oksijen onu yeniden diriltip canlandırmış ve bu işittiği fısıltı sanki hayata yeniden gözlerini açmasını sağlamıştı. Ona yine nefes olmuş, can olmuş, ışık olmuştu o fısıltı. Tıpkı eskisi gibi. Hiç bir şey değişmemiş gibi. Elif Dağhandan Dağhan Elifden hiç gitmemiş gibi. 

Nemli gözleri ile ardına döndü Elif. Ciğerlerine dar gelen nefesi soluk soluğa içine çekmeye çalışırken gözleri önce bileğindeki Dağhanın parmaklarını buldu. Elleri yine oradaydı işte, olması gereken yerde Elifin teninin üzerindeydi. Güçsüz bir şekilde kıvrılıp bileğini saran soğuk parmaklar tüm zayıflığına rağmen Elifi bırakmamaktaydı. İnat etmişcesine ona dolanmış ona tutunmuş ona sarınmıştı. 

Elif gözlerini dolduran yaşları serbest bırakıp boğazının gerisinden gelen hıçkırığını bertaraf etmeye çalışıp titreyen dudaklarını usulca aralayıp tebessüm etti. Bakışlarını bileğindeki güçsüz parmaklardan Dağhanın yüzüne doğru çevirdi. Oradaydı işte, tam karşısındaydı, geriye dönmüştü, Elife dönmüştü. O kendini esir alan ela gözler düşük göz kapaklarının altından kısık bir şekilde açılıp kapanıyor adeta uzun yorgun bir uykudan uyanır gibi aralanmış bir şekilde Elife bakmaya çalışıyordu.

"Şükürler olsun... Allahım sana şükürler olsun" diyerek Dağhana doğru hızlı bir adım atıp yaklaştı Elif.

O kadar mutluydu ki o kadar sevinçliydi ki sevdiği adam buradaydı gitmemişti onu terk etmemiş ardında bırakmamış, yalnızlığa mahkum etmemişti.

Dağhanın yüzündeki maske artık daha sık ve daha yoğun bir şekilde aldığı derin nefesler ile buğulanıp aydınlanıyordu. Gözlerini kırpıştırıyor ve kendine gelmeye çalışıyordu. 

Elif deli gibi gözünden süzülen yaşlar ve tir tir titreyen elleri  ile ona doğru yaklaştı ve 

"Döndün... döndün... buradasın" diyerek hıçkırdı.

Elini kaldırıp Dağhanın dalgalı saçlarının  arasına hasretle daldırdı. Gözünden düşen bir damla yaş tekrar mavi çarşafın üzerine düşüp hızla yayılıp etrafa doğru genişlediğinde diğer elini Dağhanın soğuk yanağının üzerine usulca yasladı ve

"Şükürler olsun, şükürler olsun, döndün, döndün..." diyerek hızlı hızlı ağzından çıkan kelimeleri tekrar ediyordu.

Dağhan yüzüne yaklaşan Elifin yüzünü kırpıştırdığı bakışlar ile seçmeye çalışırken titrek bir şekilde güçsüz kolunu usulca havaya doğru kaldırdı ve elini maskesinin üzerine yerleştirip yüzünden sıyırmak için hamle yaptı. 

Elif korku ile hızla elini onun elinin üzerine kapatıp

"Hayır nefes alman lazım" dedi telaşla.

Dağhan başını usulca iki yana doğru salladı. Bu hareket bile canını yakmış gibi yüzünü acı ile buruşturdu ve kendinden, durumundan beklenmeyecek bir güç ile elinin üzerindeki Elifin elini ve yüzündeki maskeyi sıyırıp çekti. 

Dağhanın eli maske ile birlikte göğsüne düştüğünde derin ve zorlukla alıp verdiği nefes seslerini işitti Elif. Aldığı her nefes ile göğsü acı ile inip kalkıyor ve boğazından kısık bir hırıltı yükseliyordu. Elif Dağhanın şu an için çektiği acıyı kalbinde yüreğinde göğsünün tam ortasında hissetti sanki. Sevdiği uğruna her şeyini feda ettiği adam karşısında acı çekiyordu. Nasıl kahrolası bir acı nasıl kahrolası bir yıkımdı bu böyle.

Dağhanın saçlarının arasındaki elini şefkat ve ihtiyaç ile gezdirip nemli gözlerini ela gözlerinin içerisine hapsetti ve dudaklarının arasından bir hıçkırık daha kaçırdı Elif kendini tutamayarak.

Dağhan derin nefeslerini zorlukla içine çekip bırakırken gözlerini Elifin üzerinde dikkatle gezdiriyor ve karşısında gördüğü kişiye inanamıyormuş gibi bakışlarını kırpıştırıp odaklanmaya çalışıyordu.

Daha sonra derin bir nefesi ciğerlerine çekip zorlukla

"Elif.." diye fısıldadı bir kez daha Dağhan. 

"Sensin...buradasın...rüya değil..." dedi hırıltılı nefesi ile.

Elif elini saçlarının arasında gezdirirken nemli gözleri ve hıçkırıklar ile sarsılan bedeni ile başını hızlıca salladı ve usul bir tebessüm ile 

"Buradayım, evet buradayım yanındayım. Rüya değil aşkım, seninleyim" dedi sevinç ile.

Dağhan Elifin cevabından sonra gözlerini usulca kapattı ve bir kaç saniye hiç kıpırdamadan zorlukla yutkunup adem elmasını hareket ettirdi. Sanki rahatlamış gevşemiş ve hayatta en çok istediği en çok muhtaç olduğu şeye kavuşmuş gibiydi. Adeta huzur bulmuş gibiydi. Derin bir nefesi yine dudaklarının arasından bıraktığında bu kez yüzünde acı dolu bir ifade oluşmamıştı. Aksine acı ile kıvranan vücuduna rağmen dudaklarının üzerinde küçük bir tebessüm bile belirmişti. 

Gözlerini yavaşça araladı ve Elife derin derin bakmaya başladı Dağhan. Elif de tebessüm edip Dağhanın gözlerinin içine bakmaya başladığında ikisi de konuşmuyor odada sadece Dağhanın vücudunun bağlı olduğu makinelerin tiz sesi yayılıyordu. Elifin eli yine Dağhanın saçlarını usul usul okşayıp karıştırıyordu. Bu öylesi bir andı ki aralarına sanki yüzlerce binlerce yıllık bir hasret girmiş her ikisi de sanki bir kaç ömre bedel bir zamandır birbirlerinin gözlerine bakmamış gibiydi. Öylesine delicesine özlemiş, öylesine delicesine hasret kalmış, öylesine birbirlerine susamışlardı ki bu sessiz bakışma dünya dönmeyi bırakana kadar yeryüzü kainat yok olana kadar bile sürse birbirlerine doyabileceklerini hissedemiyorlardı.

Dağhan saçlarını karıştıran Elifin ellerinin okşayışlarına titreyerek kapılıp gözlerini yine kapattığında dudaklarını yavaşça araladı ve

"Gitmeyeceksin di mi ? Artık beni terk etmeyeceksin" dedi acı dolu sesi ile.

Elif birkaç saniye sessiz kaldı. Hiç bir şey söylemedi sadece usul usul Dağhanın saçlarını okşamaya devam etti. Elifin cevap vermediği sessiz kaldığı her saniye ile Dağhan sanki kapalı göz kapaklarını daha çok sıkıyor ve göğsüne çektiği nefesi zorlukla içine çekip bırakıyordu. Yüzünde kasılan kasları usul usul gerilmeye ve titremeye başlamıştı bile. Hala sessizdi Elif, hala cevap vermiyordu. Neden, neden, Allahım yalvarırım neden ? 

Daha sonra dudaklarının üzerinde tüy kadar hafif bir dokunuş hissetti Dağhan. Ama bu öyle hafif ve öyle yumuşak bir dokunuştu ki dudaklarına dokunuşunu hissetse de dudaklarını terk edişini hissedememişti bu ılıklığın. Ve hemen ardından Elifin kulaklarını dolduran, yine ona yaşam aşılayan sesini doldurdu kulaklarını.

"Asla, asla, asla... Seninleyim, hep seninleyim, sonsuza kadar seninim sevgilim"  dedi Elif ruhuna aşk ve huzur eken sesi ile.

Dağhan usulca araladı gözlerini ve titreyen bakışları ile 

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum" dedi kısık sesi ile.

Elif başını anlayışla aşağıya yukarıya doğru salladı ve yanağından bir damla yaşın daha süzülmesine izin verdikten sonra

"Bende. Bende seni çok seviyorum. Her şeyden çok" diyerek fısıldadı...

*****

Kısa bir giriş yaptım bomba gibi bir bölüm ile cuma günü sizlerleyim inş. Takipte kalın Elif ve Dağhana doyalım diyorum ben artık...





BUZ KRALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin