peña | taekook

By plontanies

231K 24.3K 19.5K

"sen ve ben; bu dünyaya sığmıyoruz." texting+düz yazı @ggukfortae için ✨ More

prolog
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16 (m)
17
18
19 (m)
21
22
23
24 (m)

20

8.3K 655 1K
By plontanies

sok oldunuz demi.

AHAJSKSKSKDLDDLLF MRB

evet yeni bolum ve evet, uzerinden ay gecmedi...

gazla calisan bi yazar olarak gecen bolume olan ilginizin bir meyvesi bu bolum ✨✨✨

-burasi kendinizle gurur duymaniz gereken kisim-

bu yuzden o ilgiyi benden esirgemeyin ve siz yorum yaptikca ben de allahin metrobusunde yere dusmek pahasina yeni bolumleri yazmaya devam edeyim tamam mi sjdjxjxkmc

sonda da biraz konusucam o yuzden simdilik gidiyorum

CUK SEVİYORUM SİZİ

iyi okumalar!

***

flume & tove lo- say it

Jeongguk telefonuna gelen diğer bir mesaj bildiriminin masayı titretmesiyle karşı tarafta oturan kızın oflamasını utanarak işitmiş, sonunda yapması gerekeni yaparak mesaja göz ucuyla bakıp kaydırdıktan sonra bildirimleri tamamen sessiz moda almıştı. Telefonunu yeniden masaya bıraktı ve not aldığı kalemin arkasını alt dudağına sürttü. Elinde değildi, merak ediyordu.

Elinde değildi, ne kadar merak ederse etsin yüzleşmekten ölesiye korkuyordu.

Stresle salladığı bacağı masaya çarptığında kendine gelerek oturduğu sandalyede mahcubiyetle küçüldü. Bu kırdığı kaçıncı pottu, sayamamıştı. Derin bir nefes aldı. Karşısındaki kızın aradan kendisine kötü kötü bakmasını görmezden gelmeye çalışarak önündeki kitabı okumaya ve önemli yerlerini not almaya devam etti. Sırf odaklanmak zorunda hissedebilmek için kütüphanedeki en ücra köşede, karşısı dolu olan tek masaya oturmuştu. Aralarında engel olsa bile kıza yaşattığı psikolojik işkence için suçluluk duyuyordu.

Bir süre daha dikkatlice okumaya ve not almaya devam etti. Telefonunu tamamen sessize aldığı için başta aklı orada olsa da zamanla unutup odaklanmayı başarmıştı. Gelmediği vakitte pek çok konudan geri kalmıştı. Jeongguk akademik hayatına takıntılı bir insan değildi fakat aklını en verimli bu şekilde meşgul edebiliyordu.

Sayfayı çevirdiği sırada sessizlikten kaynaklı olarak dibinde biten seri adım seslerini işitmiş, odak halinde olduğu için öylesine başını çevirip baktıktan sonra önüne dönmeyi planlamıştı fakat gördüğü kişi elindeki kalemi defterinin üstüne düşürmesine sebep olmuştu. Yakalanmışlık hissi duygusal sancılarla birleşerek bakışlarına yansırken kınayıcı soğuk kahveler tepesinden onu izlemeye devam ediyordu.

Hep böyle mi olacaktı, midesi onu gördüğü her an iki büklüm olarak kıvrandıracak mıydı Jeongguk'u?

"Bu telefona bak diye mesaj atıyorum." dedi Taehyung Jeongguk'un masadaki telefonunu kaldırıp ikaz eder bir tonda fısıldayarak yüzüne doğru sallarken. Sinirliydi. Fazlasıyla sinirliydi ve Jeongguk bu sinir hâline alayla gülmeden edemedi.

"Henüz canına kıymadığına göre pek de dert etmen gereken bir durum değil." diye mırıldandı iğneleyici bir şekilde.

Beklediği pek çok tepki vardı. Belki biraz bocalatmak, belki daha çok sinirlenmesine yol açmak, belki de daha ileri giderek kolundan kavranıp dışarı sürüklenmek... Fakat Taehyung şaşırtmakta ısrarcıydı. Duyduğu cevapla tüm siniri buhar olup uçarken içtenlikle güldüğünde bocalayan tek taraf yine ve yine Jeongguk olmuştu.

İğneleyici üslubunun getirdiği küçümseyici bakış Taehyung'un kendisine içini yakmak istercesine gülümsemesiyle yerinde yeller estiriverdi. Jeongguk hararetle yutkundu ve kirpiklerinin altından sevdiği adamı süzmeye başladı. Önceki günü aklından olabildiğince uzak tutmaya çabalasa da elinde değildi. O salaş görüntüsü, dağılarak birbirine girmiş ıslak saçları ve belinden düşmeye yüz tutan siyah eşofmanı... Görüp görebileceği en nefes kesici serseriydi Taehyung hatırasında. Şimdi ise üzerinde dokusunu merak etmekten kendisini alamadığı krem rengi bir gömlek vardı. Koyu kahve kumaş pantolonu paçalarına doğru darlaşıyor, siyah kabanı ile adeta anısındaki serseriyi bir sanrıdan ibaret kılıyordu.

İçgüdüsel olarak aynı anda hem dudaklarını, hem de uzun bacaklarını birbirine bastırdı Jeongguk. Alnını açıkta bırakacak şekilde gelişigüzel geriye taradığı saçlarından suların damladığını hayal etmemesi gerekiyordu.

Sadece bir gün önce bu şık adamın altında inleyerek kıvrandığını düşünmemesi gerekiyordu.

Bomboş bir çaba içerisinde olduğunu koyu kahvelerinde bir anda beliriveren arsız ışıltılar sayesinde anlayabilmişti. Jeongguk'un yanakları olabildiğine kızarırken gözlerini kaçırdı lakin bu kendisini izleyen büyüğünün ona nasıl bakmaya devam ettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Jeongguk'un kafasında çelişki dolu kıyaslama furyası vardı ve Taehyung tek bir bakışıyla hepsine bünyesinin kabul edemeyeceğini umursamadan cevap veriyordu.

Evet o bendim; ağlayarak o pembe deliğini daha sert sikmesi için utanmadan yalvardığın adam bendim.

Bunu fısıldıyordu.

Jeongguk daha fazla dayanamayarak gözlerini kapattığında duyduğu alaycı gülüş hiç ama hiç yardımcı olmuyordu. Başını kuma gömen devekuşu çaresizliğiyle sıkı sıkı yummaya devam etti gözlerini. Ancak bir süre sonra boynunda hissettiği sıcak nefes kendi nefesinden olmasına sebep olmuş, öylece kalakalmıştı.

"O güzel kalçanı kaldır." diye fısıldadı Taehyung dudaklarını Jeongguk'un kulak memesine sürtmekten geri durmayarak.

Sesi o kadar kirli ve arsızdı ki Jeongguk'un gözleri bir anda iri iri açılıverdi ve büyüğünün muzipçe parıldayan gözleri dibinde bitti. Başta inanamıyormuş gibi baktı ona. Ardından kalçasını az önce çalıştığı masaya yasladığını ve üzerine uzanarak sandalyesinin kenarına ulaştığını idrak edebildi. Başını aşağı çevirdiğindeyse sandalyenin yükselme mekanizmasını tuttuğunu gördü. Yeni bir utanç dalgası bedenine çarparken dayanamayarak gözlerini kapatıp sızlandığında Taehyung'un yaramaz gülüşü bile bu utancın önüne geçememişti.

Taehyung'un asıl keyif aldığı noktaysa o yerin dibine batış anında bile söz dinlemekten vazgeçmeyerek kalçasını kaldırışıydı.

Kola basıp Jeongguk'un yükselişine ayak uydurarak başını eğdiği bedenden geri çekti. Bir süre kendisine bakmayı sıkı sıkı yumduğu gözlerle reddeden çocuğu alaylı bir keyifle izlemeye devam etse de gözleri yarım at kuyruğu yaptığı saçlarına kaydı. Önüne düşen zülüfleri kulağının ardına itip yanağını kavradı ve başparmağıyla onun için allanmış yanağını okşadı narince.

"Aç gözlerini bambi göz."

Jeongguk elbette ki her istediğini yapma dürtüsünü baskılamak istiyordu fakat fısıltısının o kadar etkileyici bir talepkarlığı vardı ki usulca gözlerini aralamaktan alamadı kendisini. Tatlı bir uykudan uyanmış gibi mağrurdu bakışları. Taehyung yanağını okşamaya devam ettikçe yanağının hemen yanındaki avuca yaslanmak ve o uykuya geri dönmek isteği zuhur ediyordu.

"Beni utandırmaktan vazgeç!" dedi Jeongguk, cümlesinin sonlarına doğru ağlamaklı bir hal alan sesine hakim olamazken. Büyük olanın dudakları yeniden kıvrıldı.

"Ben utandırmak istediğimde utanmıyorsun ki. Sen utanmaktan vazgeç asıl." diye fısıldadı keyifle meydan okuyarak.

Jeongguk'un itiraz etmek için tekrar araladığı dudakları büyüğünün ne demek istediğini idrak ettiğinde usulca yeniden kapanıverdi. Haklıydı çünkü. Taehyung onu gerçekten utandırmak istediğinde Jeongguk utanmaktan ziyade arsızlaşıyordu. Bir cevap veremeyeceğini anladığında dudaklarını birbirine bastırdı ve gamze öbekleri beliriverdi. Taehyung'un gözleri anında bu etkenin kaynağını bulurken birkaç saniye orada takılı kalmış, ardından bir nefes başını kaldırıp tekrar bakmıştı küçüğünün gözlerine.

O gözler kendisine adım adım yaklaşırken gördüğü özlemin gerçekliğini sorguladı.

Geri çekilmedi. Taehyung boynunu ve çene hattını avucuna yaslayıp gözlerini kapatarak dudaklarını dudaklarının üstüne örttüğünde elleri bu anı bekliyormuş gibi sandalyesinin sıktığı kolçaklarından ayrılmış, janti görüntüsünü kendi haylazlığıyla lekelemek istercesine gömleğini avuçlayarak buruşturmuştu onu kendisine çekerken.

Başı dönüyordu. Daha dün kendisine beslenen saf nefreti tattığı dudaklarda bugün aşkı ve ilgiyi bulmak başını döndürüyordu Jeongguk'un. Biraz daha sinesine ulaşabilmek adına adımından destek alıp usulca öne kaydığında sandalyenin tekerinden çıkan ses gözlerini aralatmış, içgüdüsel olarak suntanın ortasındaki aralığa bakmıştı.

Taehyung başını yana eğerek dağınık öpüşmelerinin ıslaklığını çenesine bulaştırırken ve minik dudaklarını adeta yemek istercesine kendi dudaklarıyla kapatırken iri gözlerini dikmiş, onları izleyen kızla göz göze geldi. Büyük olan sanki bilincindeymiş gibi tam da o anda dişledi küçüğünün alt dudağını acımasızca. Jeongguk'un kirpikleri içgüdüsel olarak birbirini örtmüş, ısırdığı yere sürtünen pürüzlü, ıslak diliyle kendisini tutamayarak inlemişti.

Kendisini geri çekeceği sırada büyük olanın dudakları yüz hattını takip ederek omzuyla boynunun birleştiği noktaya kapanmış, orada derince soluklanması Jeongguk'un geri çekilme refleksinde ters tepki uyandırmıştı. Geri çekilmek yerine parmaklarını kuzgun siyahı saçlara daldırıp dudaklarını iyice bastırdı tenine. Bunu büyüğünün dudaklarını daha yakınında arzulamasından ziyade çıkardığı ilkel zevk homurtularını bastırmak için yapmıştı. Jeongguk amansız bir zevk girdabına kapılmış olabilirdi lakin kıskançlığını tolere edemiyordu.

Kasıklarını sızlatan kutsal tınıyı bir başkasının işitmesini istemiyordu.

Taehyung altında kasılan bedenle işini yarım bırakmak pahasına geri çekildi ve küçüğüne baktı. Dağılmış vaziyeti bir yana, oldukça rahatsız görünüyordu. Kaşları istemsizce çatıldı. Jeongguk onun sorgulayıcı bakışları altında derin nefesler alırken gözlerini kaçırarak aralığa çevirdi ve utancının yerini arsız öfkesi aldı. Kıstığı gözleriyle ters ters baktı onları izlemeye devam eden gözlere. Kız telaşla geri çekilip manasız hareketlerle utancını sergilerken göz devirdi ve Taehyung'a döndü. Az önceki sorgulayıcı ifadesi yeniden muzip bir gülüşe evrilmişti.

"Kütüphanede yiyişen çiftlerden nefret ederim." dedi Jeongguk sanki az önce inim inim inlememek için tüm hırsını büyük olanın gömleğinden çıkartan o değilmiş gibi omuz silkerek. Taehyung geri çekilip sahte ve abartılı bir inanmışlıkla başını salladı.

"Bunu söyleyen kişi onu gördüğüm ilk duvara yaslayıp içine girmemi arzulayan çocuk olmasaydı hak verirdim."

Jeongguk'un gözleri iri iri açılırken telaşla aralığa baktı tekrar. Kızı orada göremediğindeyse bir hışım döndü Taehyung'a. Hayır, büyük olana geri adım attırmanın yanından bile geçmiyordu hadsiz öfkesi. Bilakis onu daha bir keyiflendirmiş, gözleri kısılıncaya değin gülümsetmişti. Jeongguk yeniden tüm öfkesinin buhar olup uçtuğunu hissederken kendisine gülümseyen büyüğüne baktı yutkunarak. Belki sahte sinirini sergilemeye devam edip bu eşsiz anı uzatmalıydı. Taehyung ona biraz daha gülümsemeliydi böyle içini ısıtırcasına.

Çünkü ne yazıktır ki, o anın kaybolup gideceği korkusuyla yaşamaya mahkûm olduğunu hissediyordu.

Taehyung küçüğünün hayranlıkla yüzünü izlemesine karşın dudağındaki kıvrımı yok etti. Tebessümü solduğu an ceylan gözlerine sinen kırgınlığı görmemek elde değildi. Yine de ayağa kalktı ve o kırgın bakışlar eşliğinde Jeongguk'un çantasını toplamaya başladı. İşi bittiğinde bir eline sırt çantasını alırken öteki elini oturduğu sandalyede küçülen Jeongguk'a uzattı.

Sorguladığını biliyordu. Sorgulamasının elini uzatmasını ve parmaklarını kendi parmakları arasında kaydırmasını bir saniye dahi geciktirmeyeceğini de biliyordu. Jeongguk ondan gelen her türlü hamleye aç ve açıktı. İyi ya da kötü olması mühim değildi.

Gelecekti.

Bir elinde şişme montu, öteki elinde Taehyung'un parmakları varken büyüğünün ardında gizlene gizlene fakülte binasında yürüdü Jeongguk. Belki kuruntuydu, belki de değildi; bilmiyordu. Lakin izleniyormuş gibi hissediyordu. İki üç gün öncesine kadar gözlerine bakmaktan çekineceği birisiydi Taehyung. Ve bu çekincenin ana kaynağı tamamen zıt ve yabancı birisi olmasıydı. Şimdi ise parmakları o yabancıyla kenetlenmişti. Amfilerinden çıkan ve koridorda muhabbet eden insanlar yanlarından geçerken tamamen odaklanmasalar bile bir şekilde süzüyorlar, sonrasında önlerine geri dönüyorlardı.

Jeongguk'un düşünmekten başı ağrıyordu.

Sonunda çıkışa ulaştıklarında Taehyung'un aniden durdu ve arkasına döndü. Jeongguk'un çantasını tek omzuna atarak -renkli broşlarla kaplı su yeşili sırt çantası onun omzunda inanılmaz absürt duruyordu- montunu eline alıp giymesine yardım ettiğinde hafifçe yutkundu ve gözlerine baktı. Alışmaya çalışıyordu, alışmak zorundaydı.

Tanrı aşkına, neden yanında bu kadar çocuksu görünüyordu?

Taehyung öne eğildi. Montunun fermuarını çekip küçüğünün içten içe düşüncelerinde utançla ağladığını duyabiliyormuş gibi sorgulayan bir bakış attıktan sonra gülümsedi ve yeniden tuttu elini. Jeongguk nereye gittiklerini soracağı sırada bir bankın önünde durmuşlardı. Sıradan bir bank değildi.

Burası ona ilk mesajı attığı anda oturduğu banktı.

Önce Taehyung oturdu banka. Jeongguk'un çantasını yanına bıraktı ve üzerindeki kabanı çıkardı. Ardından tepesinde dikilmiş küçüğünün oturması için yanını pat patladı. Jeongguk derin bir iç çekse de itiraz etmemiş, onun için ayırdığı bank ucuna oturmuştu. Beklemediği şeyse Taehyung'un kabanını Jeongguk'un dizlerine örttükten sonra bacaklarını banktan dışarı uzatması ve başını dizine yaslayıp boylu boyunca uzanarak kucağına yatmasıydı.

Elleri havada öylece asılı kaldı.

Bambaşka bir açıydı. Jeongguk'un nefesini kesecek kadar farklı bir açıydı bu. Dudakları aralanırken iri gözlerle baktı dizlerine yatan adamın çehresine. Gözlerini kırpmayı bile unuttu. Her an avına atılmaya hazır bir kaplanı andıran çekik gözlerini çevreleyen kirpikleri upuzundu ve gölgesi belirgin elmacık kemiklerine düşüyordu. İlgiyle bakıyordu Jeongguk'a. Ne kadar vahşi olursa olsun tanımak ister gibi bakıyordu. Dolgun dudakları düz bir çizgi halindeydi ve Jeongguk havada asılı kalan ellerini istemsizce o dudaklara uzattı. Parmak uçları hissettiği sıcaklıkla uyuşuverdi.

"Üşümüyor musun?" diye sordu kendi sesini çok uzaklardan işiterek. Hava oldukça serindi ve kabanını Jeongguk'un dizlerine örtüp sadece gömleğiyle kalmış olmasına rağmen teni, tıpkı dudakları gibi küçük olanın uyluklarını ısıtacak kadar sıcaktı. Parmak uçlarının temas ettiği dudakları anlamlandıramadığı, buruk bir edayla kıvrılırken başını olumsuzca iki yana salladı.

Küçük olan sanki ona inandığını belli etmek zorundaymış gibi usulca salladı başını. Parmakları dudaklarından çene çizgisine doğru kaydı. Ardından keskin yüz hatlarını pekiştiren elmacık kemiklerine ulaştı ve sonunda kuzgun siyahı saçlarının arasına daldı. Yumuşacıktı. Bu hamlesiyle birkaç saniyeliğine gözlerini kapatmasını ve hoşuna gidiyormuş gibi huzurlu soluklar almasını seyre daldı.

Zaman akıp gitse bile Jeongguk bu anda takılıp kalmıştı.

"Özür dilerim." dedi küçük olan sonunda masum bir suçlulukla. Aciz bir af dileyiş değildi bu. En derinlerinden gelmişti. Taehyung gözlerini yeniden araladı ve küçüğünün mahcup gözlerine baktı. Saçlarını okşayan ellerinden birisini kendi elleri arasına aldı ve usulca öptükten sonra avuçlarını sürterek ısıttı. Jeongguk hayatında hiç bu kadar değerli hissettiğini hatırlamıyordu. Sadece elini ısıtıyor olmasından bu denli etkilenmesi akıl alır gibi değildi.

"Neden yüzüme vurmuyorsun?" diye sordu dudakları istemsizce büzülürken. Asla spesifik bir soru değildi bu. Manipüleye açıktı. Bambaşka bir soruyla alt edilebilirdi. Üzerine gidilebilirdi. Sadece 'neyi?' diye sorsa bile verecek cevabı yoktu çünkü.

Kendisi de dile getiremiyordu.

"Cevabını zamanında sen verdin." dedi Taehyung, küçüğünün ağlamaklı bir tavra bürünen güzel yüzüne ilgiyle bakmaya devam ederken.

"Kelimelerimi tükettiğini söyledin. Haklıydın."

Jeongguk hatırlıyordu, bu itirafı duyduğu ilk an zaferin gururuyla dolmuştu. Vante'nin acımasız gerçeklerini bile susturabilecek kadar ileri gittiğinde kibri en derininde taşımıştı. Aynı üstünlüğü yeniden hissetmek istedi. Onu mağlup ettiğini kendi dudaklarından işittiğinde bunun arsızlığıyla böbürleneceğini düşünmüştü lakin asla beklediği gibi olmamıştı.

Jeongguk şu anda kazanmış gibi hissetmenin kıyısından bile geçmiyordu.

"Farklısınız..." dedi gözleri yavaşça dolmaya ve kirpik diplerini ıslatmaya başlarken. Yüreği asla yüzleşmek istemediği gerçeği dile getirmenin ağırlığı altında eziliyordu fakat tutamıyordu içinde. Taehyung bir şey söylemedi. Onaylamadı veyahut reddetmedi. Sadece küçüğünün gözlerine bakmaya devam etti. Jeongguk titreyen alt dudağına rağmen gülümsedi saçlarını okşadığı adama.

"Biliyordun," diye fısıldadı güçsüzce. "Böyle hissedeceğimi..."

Büyük olan onu başıyla onayladı. Şimdi bakışlarında aciz hissettiren bir anlayış vardı.

"Hevesliydin. Senin için iyileşebileceğimin hayalini kurarken aksini düşünemeyecek kadar kapılmıştın bambi göz. Vante senin için hiçbir zaman ulaşılması zor birisi olmadı. Çekip gittiğinde bile şu an dizlerinde uzanan adam kadar uzak değildi sana."

Jeongguk o aşina olduğu çıkarımları tekrar işitmenin verdiği ilginç hisle Taehyung'un saçlarını okşamaya devam etti.

"Kötü hissettiriyor mu?" Taehyung'un avuçlarında ısıttığı elini geri çekip yanağını sevmeye başladı.

"Seni bile başarabileceğime inandırmışken şimdi bocalamam hayal kırıklığına uğratıyor mu?"

Taehyung derin bir nefes aldı ve bankta yan dönerek başını Jeongguk'un gövdesine çevirdi. Bir başkası olsa oldukça savunmasız, sıcak bir imaj çizebilirdi bu görüntüsüyle. Lakin o böyle görünmüyordu. Aksine soğuyordu.

Jeongguk basit, cansız bir yastık gibi hissediyordu.

"Beni buna hiçbir zaman inandırmadın." dedi gözlerini Jeongguk'un hoodiesinden ayırıp küçüğüne bakmak için yana kaydırırken.

Beklediği gibi olmuştu. Jeongguk bir cümleyle ne kadar kırılabilirse o kadar kırgın gözlerle bakmıştı Taehyung'a. Teselli bulamayacağını bilse bile içten içe ummaktan alamıyordu kendisini. Ufacık bir göz titremesine razıydı. Onu kırmaktan çekinebileceğini görmek istemişti.

Asla istediği gibi olmadı.

Göz pınarından bir damla yaş usulca yanağına akarken iç çekti küçük olan. Ağlıyor olmasının verdiği utanç hissettiklerinin yanında bir hiç olarak kalıyordu. Çok soyut bir acıydı bu Jeongguk için. Sevdiği adam dizlerinde uzanıyor, aşkını esirgemeyen ilgi dolu gözleriyle bakıyordu kendisine. Parmakları yumuşak, siyah tutamlarının arasında geziniyordu. Jeongguk bu anın hayaliyle büyütmüştü ona olan aşkını. Düşünceleriyle heyecanlanan kalbi bu defa gözlerinin içine bakarken atacaktı göğüs kafesini delip çıkmak ister gibi. Sıcağını hissedecekti. Hissediyordu da. Teni onun sıcaklığıyla uyuşuyordu. Dudakları zaman zaman uyluklarına narin öpücükler bırakıyordu.

Öyleyse neden hiç olmadığı kadar uzak hissediyordu?

"Beni bırakacak mısın?"

Saf korku vardı titreyen sesinde. Savunmasız hissediyordu. Bunu ona kendisi mi, yoksa dizlerinde uzanan beden mi yapıyordu bilmiyordu lakin asla hak etmediği bir acziyete tâbi tutuluyordu Jeongguk. Taehyung yeniden eski pozisyonuna gelerek derin bir nefes aldı. Elini kaldırıp Jeongguk'un yanağını avuçladı ve başparmağını narince dolgun yanağında gezdirdi.

"Bunu kendine yapma." dedi yüzünü buruşturarak. Jeongguk yanağındaki bir damla yaşı nazikçe silen parmağa kanmadı. Gözleri öfkeyle kısılmıştı.

"Beni bırakacak mısın?" diye sordu üstüne basa basa. Taehyung onun hırçın bakışlarına gülümsemeden edemedi.

"Seni bırakamam." dediğinde Jeongguk'un dudakları tıpkı büyüğününkiler gibi kıvrıldı. Lakin onun kadar içten değildi gülüşü. Ruhsuzdu. Ruhu çekilmişti.

"Elbette bırakamazsın..." dedi gözlerini birkaç saniyeliğine karşısına, kampüsün çimenliğinde oturan insanlara çevirip kıkırdayarak. Bakışları Taehyung'un kahvelerini yeniden esir aldığında gülüşünden eser yoktu.

"Bırakamazsın, çünkü zaten yanımda değilsin!"

Derin bir sessizlik oldu. Ardından Taehyung başını uzandığı uyluklardan kaldırıp oturuşunu düzelterek sırtını banka yasladı. Kollarından birisi Jeongguk'un çevresini sarıp bedenini kendisine doğru çektiğinde küçük olan sanki az önce saf öfkeyle baktığı kişi o değilmiş gibi hadsiz bir istekle başını göğsüne yasladı. Bacaklarını aralık bacaklarından birinin üstüne atarken olabildiğince küçülmüştü kendisini sarmalayan bedenin sinesinde.

Kim Taehyung baştan aşağıya bok gibi hissettirmesine rağmen sıcağına muhtaç kılan bir adamdı.

Alnına düşen zülüfleri parmağıyla kulağının ardına itip açıkta kalan şakağına narin bir buse kondurdu ve çenesini küçüğünün başına yaslayarak onu tamamen kolları arasına hapsetti.

"Beni bırakacak mısın?"

Jeongguk işittiği soruyla yüzünü tamamen Taehyung'un boynuna gömmüş, tenini huylandırmasını umursamadan kıkırdamıştı.

"Cevap ver." dedi sahte bir kızgınlıkla Jeongguk'un montunun ve hoodiesinin içine sızan parmaklarını kıpırdatıp huylandırarak kıkırtısını kahkahalara evriltirken. Küçük olan kendisini gıdıklayan parmaklardan gülerek kaçmaya çabaladıkça onu daha sıkı sarıyor, boynuna gömdüğü başının üstüne ve al al olmuş yanaklarına gelişigüzel öpücükler konduruyordu. Sonunda nefesinin kesilmesine karşın insafa gelerek geri çekildi ve artçı gülüşlerle gözlerinin içine bakarak soluklanmasını izledi. Yarım atkuyruğu çırpınışları yüzünden gevşemiş, bukleleri birbirine girmişti. Güzeldi Jeongguk. Kendisine bakan koyu gözler ne denli uzakta olursa olsun ona ne denli güzel olduğunu haykırıyordu parlaklığıyla. Yeter miydi kestiremiyordu, daha da kötüsü; yetecek olması kendisine yapıp yapabileceği en büyük haksızlık mıydı bilemiyordu lakin bildiği tek bir şey vardı.

"Değer," diye fısıldadı düzelmeyen solukları Taehyung'un yüzüne vururken.

"Beni içine sürüklemekten korktuğun, canıma kıymamı bile yaşayacaklarımızın yanında iyiye saydığın her türlü felaket senaryosuna değersin Taehyung."

Taehyung'un keyifle kıvrılan dudakları derin düşünceleri eşliğinde düz bir çizgi hâlini aldı. Küçüğünün isyankâr buklelerini asla sıkılmadan yeniden kulağının ardına itti.

"Değmeyecek." dedi yanağını okşayarak. Ne hevesini kırma amacı vardı, ne de umutlarını söndürme peşindeydi Taehyung. Her zaman yaptığını yapıyordu.

Kendi gerçeğini saklamıyordu.

Jeongguk kırılmadı. Neredeyse kucağına çıktığı bedene tekrar sardı kollarını. Başını göğsüne gömüp bir koala yavrusu misali sarılarak kokusunu içine çekti. Sıcak el ayaları yeniden çıplak tenine sızmış, belini kavrayarak adeta yeni bir yuva açmıştı küçüğüne.

"Değmesini istiyorsun." diye mırıldandı çocuksu bir başkaldırıyla. Görmese bile çenesinin sürtüğü saçlarından sessizce onayladığını anlamıştı.

"Hiçbir şeyi bu denli istemedim." dedi tereddütsüzce. Jeongguk o an sevildiğini iliklerine kadar hissetti.

"Pes etmeyeceğim."

Taehyung istemsizce güldü. Göz devirdiğine adı kadar emindi.

"Ben de bundan korkuyorum zaten." diye söylendi keyifle. Bu Jeongguk'u suçlu suçlu güldürdü.

"Hayır, en çok sorgulamamdan korkuyorsun." dedi bilmiş bilmiş. Sesi yaslı olduğu gövdeden dolayı komik bir boğuklukla çıkıyordu. Ne kadar eğlencesine konuşsa da haklı olduğunu biliyordu.

"Neyi sorgulamandan korkuyormuşum bambi göz?" diye sorduğunda Jeongguk tanıdık hislerle yeniden kıkırdadı. Ona bilmiş bir çocuk gibi hissettiren sözde soru cümlelerine sinirlenmesi gerekiyordu belki, lakin sinirlenmenin kıyısından bile geçmiyordu. Çünkü ne zaman bu tavırla yaklaşsa aldığı cevap her seferinde Taehyung'u Jeongguk'a hayran bıraktırıyordu.

"Belki yarın, belki birazdan, belki de uzunca bir süre sonra... Üzeceksin beni." Derin bir iç çekti.

"Bu anı hiç yaşamamışız gibi..."

Jeongguk belini okşayan parmakların bir anlığına duraksadığını fark ettiğinde gizli gizli gülümsedi Taehyung'un koynunda. Bu kadar ürkütücüydü işte. Taehyung'un her seferinde kendisine hatırlattığı, içinde yaşadığı ve yaşattığı gerçekler Jeongguk dile getirdiğinde ilk defa işitmiş gibi bocalatacak kadar kâbusuydu.

Bir eli göğsünde dinlenirken diğerini hoodiesinden içeri sokarak esmer olanın parmaklarının üstüne kapattı. Kendi tenini okşatmaya devam etti o parmaklara. Çok basit bir eylemdi. Kulağa çok basit bir eylemmiş gibi geliyordu. Lakin değildi.

Jeongguk üzüleceğini bile bile sevilmek istiyordu.

"Senin cezan, benim ödülüm..." dedi bu cümleyi ilk kurduğu kirli anın esintisi bedenini ürpertirken. Taehyung onun ürpermesiyle elinin sıcak ayasını daha bir bastırdı çıplak tenine. Odak dağıtıcıydı lakin yeterli değildi.

"Sen benim için kusursuz bir ödülken ben senin için azap dolu bir cezayım değil mi?" diye sordu ilgiyle. Belindeki parmaklar içgüdüsel bir baskıyla tenine gömüldüğünde neredeyse böbürlenecek kadar haklı hissediyordu Jeongguk. Sadece küçüğüne yenilen bir tepki mekanizması vardı.

Jeongguk Taehyung'a kusurlu olduğunu hissettiren tek kişiydi.

Başını usulca çevirip kirpiklerinin altından Taehyung'a baktı masumca. Eş zamanlı olarak büyük olan da başını ona doğru çevirmiş ve küçüğüne bakmıştı. Soyutlayıp birkaç dakikalığına unutturduğu o mesafeler şimdi en keskin hâliyle gözlerindeydi.

"Benden imkânsızı istiyorsun." dedi o kısık gözlerin kendisini yaralamasına izin vermeden.

"Pişman olmamı, lakin o pişmanlığın beni üzmemesini... Kabul edemediğin tek gerçek bu. Bunun imkânsızlığı."

Sesi her kelimesinde hadsiz bir sinirle koyulaşan gözlerin etkisiyle sonlara doğru kısılmış ve aciz bir fısıltıya dönüşmüştü. Yine de ona yenilmedi ve devam etti:

"Sanki beni üzmek kıyameti getirecekmiş gibi..."

Tenini okşayan parmakların hiddetle tenine gömülmesine karşın hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu küçük olan. Lakin geri çekilmeye çalışmadı. Jeongguk bu tepkiden rahatsız olmuyordu. Taehyung'un fiziksel şiddeti yaralama amacı gütmüyordu. Bu bir dur ikazı değildi. Sadece doğru yolda olduğunu haykırıyordu.

Taehyung Jeongguk'un teninde kendi canını yakıyordu.

"Üzülmen gerekmiyordu." dedi bir nefes soluyarak. Saf öfke vardı çehresinde ve bu öfkenin tek sebebi Jeongguk'u üzüyor olmasıydı. Nasıl hissettiğini kimse anlayamazdı. Hastalıklı ruhu tam da burada devreye giriyordu. Onu üzmektense ölmesine göz yumacak kadar hastaydı Taehyung ve bunun farkındaydı. İnkâr etmiyordu.

İnkâr edemediği bir diğer gerçekse bütün bunları bile bile kucağında sinesine gömülen bedenin de en az onun kadar hasta bir ruha sahip olduğuydu...

"Üzüleceğim." diye mırıldandı Jeongguk tenine acımasızca gömülen parmakları sanki canı yanan o değilmiş gibi elinin tersiyle nazikçe okşayarak. Taehyung'u daha da delirteceğini bile bile yapıyordu bunu. Büyüğünün başına gelip gelebilecek en büyük ceza olmak gururunu okşuyordu.

"Kendinden vazgeçmek kolay," dedi Taehyung elinin üstünde gezinen parmakları sıkıca kavrayıp ruhsuzca gülerek. Küçük olanı hiddetle kendisine çekip burun buruna getirmesi saliseler içinde gerçekleşmişti. Öfkeli solukları şaşkınca kendisine bakan surata çarpıyordu ve bu ürkek ceylanı andıran tavrı Taehyung'un dudaklarına yerleşen küçümseyici kıvrımı daha da pekiştiriyordu.

"Ya ben seni üzmek yerine canıma kıymayı seçersem Jeongguk?"

İşte bu kadardı. Jeongguk'un Taehyung'a yaptığı psikolojik işkencenin kendi yüreğine bir gülle gibi oturup korkuyla titreyen gözlerini doldurması ve nefesini kesmesi; bir ihtimalin dile getirilmesiyle bütün bedenini ele geçirmesi bu kadar kolaydı büyük olan için. Alt dudağı usul usul titremeye başlarken dehşete düşmüş gibi baktı Jeongguk Taehyung'a.

"Yapamazsın." diye fısıldadı korkuyla. Taehyung'un dudaklarındaki hasta tebessüm büyüdü.

İkisi de yapabileceğini biliyordu.

"Pes ettiğini hissettiğim ilk anda yapacağım." dedi tereddüt dahi etmeden.

O kadar emindi ki kendisinden; Jeongguk bunu kendisini susturmak için bir anlık sinir harbiyle söylemediğini kabullenmek istemese bile hissedebiliyordu. Taehyung plan adamıydı. Kaderini çizen yolu kendisinin inşa ettiğini bilecek ve o yolların eninde sonunda nereye çıktığını hesaplayacak kadar takıntılıydı.

Jeongguk'un aklının almadığı ve daha yürümeden kaybolduğu o karmaşık yollardan birisi kendi canına kıymasıyla bitiyordu.

"Taehyung..." diye sızlandı içli içli ağlamaya başlayarak. Kampüsün ıssız bir köşesinde olmalarına rağmen yakınlarından geçen insanların dikkatini çekebilecek kadar sesli ağlıyordu fakat hiçbirisi umurunda değildi. Sadece büyüğüne bakıyordu. Hiç adamı olmamasına rağmen berbat bir şaka olduğunu söylemesini istiyordu lakin söylemedi. Bunun yerine boştaki elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Yerini yenisinin doldurması gecikmiyordu fakat Taehyung sabırlıydı. O hıçkırıklar yorgun iç çekişlere evrilinceye kadar okşadı sinirleri boşalan Jeongguk'un yanaklarını. Silebileceği bir gözyaşı dahi kalmadığında parmaklarını çenesine kaydırdı ve orayı kavrayarak gözlerine bakmasını sağladı.

"İkimizden birisi bu dünyaya sığmadığında..."

"Sus!" diye tısladı Jeongguk öfkesine hakim olamayarak. Taehyung vahşice parlayan gözlerini kısarak gülümsedi.

"İhtimalini duymak bile dünyanın en boktan hissi değil mi?"

Sesi olabildiğince dingindi ve bu dibine kadar hastalıklı olan dinginlik Jeongguk'un aklını kaçıracak raddeye gelmesine sebep oluyordu.

"İşte bu yüzden Jeongguk, bir daha üzülmenden ve canından vazgeçmenden bu kadar basit bir şeymiş gibi bahsetme."

Usulca uzanıp korkuyla ürpermesini umursamadan ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yanağına derin bir buse bıraktı ve tenini yakacağını bile bile dudaklarını sürterek kulağına ulaştı.

"Bana o anı bir kere yaşattın; ikincisinde kapına bunlarla gelirim."

***

oh sh*t...

cok fazla travma sahibi karakter yazdim ama kendi canımı sıkacak kadar ileri gittiğim tek karakter pena taehyung sanirim

karsima boyle birisi ciksa siktir deli der ve aglayarak oradan kacardim

muhtemelen kacamazdim da simdi neyse.

prob seviciligimi ifsa edemem (hic etmedin zaten boyle bi karakter yazarak)

bolum nasildi?

olur da kisilik analizlerinden ruhunuz daralirsa bi kapi pencere acin derin derin soluklanin cunku bu ficte temel olarak ele aldigim nokta tam olarak bu

4K kelime boyunca bankta oturttum farkindaysaniz oradan anlayin

slowburn isine bak kardesim.

TM GİDİORUM SİMDİ

YORUM YAPİN BAKİN İSE YARİYO BENİM YAKİTİM BU BENİ BOYLE SEVİN!

opuyorum hepinizi

GRSRZZZZZZ!

siz gercekten bu looku bu ficte kullanmayacagimi dusundunuz mu??? hakaret sayarim.

Continue Reading

You'll Also Like

42.1K 2.2K 13
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
346K 32K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
12.7K 1K 36
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
25.3K 1.8K 26
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...