DİCLE

By -Freya_8-

243K 12.5K 2.9K

Siz: Bir dakika... Siz: Ben Zehra olmadığıma göre siz kimsiniz? 0588*******: Ne demek Zehra değilsin? Benim t... More

🌸1🌸
🌸2🌸
🌸3🌸
🌸4🌸
🌸5🌸
🌸6🌸
🌸7🌸
🌸8🌸
🌸9🌸
🌸10🌸
🌸11🌸
🌸12🌸
🌸13🌸
🌸14🌸
🌸15🌸
🌸16🌸
🌸17🌸
🌸18🌸
🌸19🌸
🌸20🌸
🌸21🌸
🌸22🌸
🌸24🌸
🌸25🌸
🌸26🌸
🌸27🌸
🌸28🌸
🌸29🌸
🌸30🌸
🌸31🌸
🌸32🌸
🌸33🌸
🌸34🌸
🌸35🌸
🌸36🌸
🌸37🌸

🌸23🌸

4.4K 240 101
By -Freya_8-

Selamın aleyküm,
Evet sakin olun bölümü sonunda atabildim. Aslında dün atacağımı söylemiştim ama malum işler güçler bir türlü elim değmedi.
Yine de umarım beklentileriniz karşılar.
Haydin iyi okumalar♡
✨️

Yazardan

"Seni kardeşlikten reddediyorum Yağmur!" Esra kıpkırmızı olmuş suratına ve hararetle atan kalbine anlam veremeyerek tek isteği olan Yağmuru boğma emeline giderek yaklaşıyordu.

"Sen o notta ne yazdığını biliyor musun?! Rezil oldum! Allah'ım beni bu durumdan kurtar!" Esra düşündükçe utancından yerin dibine giriyor, yerin dibine girdikçe kızarıyor, kızardıkça sinirleniyor ve tek isteği Yağmur'u şuracıkta yoluk yoluk edip boğmak oluyordu. Ortamdaki Onur dahil hiç kimse ne yaşandığına bir anlam yükleyemezken sonunda Dicle meseleye bir el attı.

"Ne oluyor bir türlü anlamadım. Gel şuraya otur her şeyi düzgünce anlat Esra!" Esra kıpkırmızı suratıyla Dicle'yi onayladı ve yavaşça yatağının kıyısına oturdu. 

"Onur bir bardak su ver." Onur kendine verilen emir ile Dicle'ye bir bardak su uzattı. Dicle'nin başında dikilmeye devam ederken Dicle ters ters baktı ona.

"Onur!" Anlamazca kaşlarını çattı Onur.
"Ne var?" Hala meseleyi anlamayan Onur'a artık çileden çıktığını belli ederek baktı Dicle.

"Çık diyorum gülüm. Hani kız kıza falan." Onur'un jeton yeni düşerken hemen salladı başını.

"Ha pardon. Ben biraz hava alayım o zaman." Onur dışarı çıkmak için kapıya doğru ilerlerken Esra seslendi hemen.

"Onur!" Onur hemen döndüm.
"Buyur Esra Ablam." Hep Esra'ya abla derdi. Esra genelde hepimizin annesi gibi davranırken Onur da arada buna maruz kalıyordu. O yüzden büyük olmasına rağmen en Esra'ya hep abla diyerek seslendirdi.

"Kutay'ı elinde beyaz lale buketiyle görürsen buketi canın pahasına al ve yok et. Kutay'a Yağmur yüzünden teknik bir arıza olduğunu söylersin." Esra son sözlerini büyük bir hırsla Yağmur'a bakarak söylerken  Yağmur yerinde büzüşüp bakışlarını ayaklarına indirdi.

"Emredersiniz Esra Başkan! Hedefimiz beyaz lale buketini mağdur saf Kutay'dan alıp yok etmek. Gazamız mübarek olsun!" Onur son sözlerini söyleyip ortamı terk ederken Dicle  Esra'ya onu dinlediğini belirtircesine döndü ve yerine yerleşerek gözlerini dikkatle onun üzerine dikti.

"Şimdi şöyle oldu... Ben yanına gelirken yolda çiçek görünce iki buket yaptırdım ve birini annene verdim. Diğerini senin için almıştım özel olarak. Beyaz lale buketiydi..." Sesi sonlara doğru kısılan Esra ile Dicle güldü.

"Bana ne zamandır bu kadar aşıksın bilmiyorum ama olmaz Esra, benim nişanlım var." Esra hiç acımadan elini kaldırdı ve Dicle'nin kırıl olmayan bir yerine indirdi.

"Ahh!"

"Hiç sızlanma Dicle Hanım siz onu dalga geçmeden önce düşünecektiniz. Hem vurduğum yerde kırık yok bir kere." Ciddiyetle cevabını yapıştıran Esra dik bakışlarla baktı Dicle'ye.

"Aman Esra iki nazımız da geçmiyor yani. Neyse sen anlatmaya devam et bakalım."

"Tamam. İşte ben de bukete şaka olsun diye not yazdım. Hayatımın aşkı olduğuna dair sözler içeriyordu." Dicle'nin durumu anlamasıyla birlikte yüzü şekilden şekile girerken ilk başta gülmek istesede arkadaşının yerine kendini koyunca hiç de gülecek bir şey olmadığını fark etti.

"Sonra işte yanına gelirken bir ara lavaboya uğradım. Çiçeği de bu üstün zekalıya emanet ettim. Böylece o da tuttu abine verdi!" Sonlarda sinirlenip Yağmura bağıran Esra bu işin böyle olmayacağını düşünerek eline alnını yasladı ve düşünmeye başladı. O esnada Dicle ile Yağmur bakışları ve sessiz konuşmaları ile tartışıyorlardı.

"Üzülme Esra. Onur bulur abimi. Yağmur da aramaya gidiyor şimdi zaten. Değil mi Yağmur!" Dicle tehditkar bir şekilde Yağmur'u alttan alttan uyarıp odadan yolladı.

"Zaten abimi bulamazlarsa en kötü gelinimiz olursun. Bi' şeycik olmaz." Esra hırsla kırık olmayan bir yere daha vurdu. Ama bu sefer gerçekten canı yanmıştı Dicle'nin. Ama daha fazla bir şey söyleyip Esra'nın üzerine gitmedi ve sessizce beklemeye koyuldu.

Yaklaşık geçen bir 6 dakikanın ardından Dicle telefonuna uzanarak abisini aradı. Telefon uzun uzun çalmasına rağmen açılmadı. Esra'nın sürekli bacağını sallaması ve parmağının kenarlarını soymasına dayanamayan Dicle elini Esranın soyduğu elinin üzerine koydu.

"Yapma Esra. Neden bu kadar geriliyorsun? Abimle konuşurum ben yanlış anlaşılma olmuş diye." Esra ellerini birbirinden ayırıp bacağını sallamayı bıraktı.

"Ne yapayım Dicle? Ya görüp ona yazdığımı sanarsa, ya ciddiye alırsa. Çok utanıyorum. Ne yapayım kendini benim yerime koy bir." Esra dertli dertli konuşup Dicle'ye bakarken Dicle onu sakinleştirmek için gülümsedi.

"Utanma, ben konuşurum abimle seni hiç karıştırmadan. Hem abim anlamadan dinlemeden hareket etmez. Bir buketle gemileri yakıp her şeyden emin olacak bir adam değil." Esra düşündü. Kutay gerçekten öyle bir adam değildi. Hak verdi ama utanmasına da engel olamıyordu bir türlü.

"Bak şimdi abimi arayacağım. Sen sakin ol yeter." Esra onu onaylarken Dicle az önce çevirdiği numarayı bu sefer açılması için bin bir dua aderek tekrar çevirdi. Telefon bir kere çaldı... iki kere çaldı... üç kere çaldı... dört kere çaldı ve umutsuzluğa düşen Dicle ve Esra'yı şaşkınlığa uğratacak şekilde açıldı.

"Alo." Oldukça normal bir şekilde gelen Kutay'ın sesiyle hemen heyecanlanıp atladı Dicle."

"Selamın aleyküm abim!" Sesinin neşlei çıkmasına özen gösterdi ki abisi şüphelenmesin.

"Aleyküm Selam Dicle." Hala oldukça düz geliyordu sesi. Sanki tepkisizmiş gibi.

"Abim neredesin?" Dicle merakla sordu soruyu. Esra da heyecanla yerinde kıpırdandı.

"Hastanenin bahçesindeyim. Biraz nefes almaya çıktım. Ne oldu bir şey mi istedin?" Dicle de aklına gelen fikirle hemen atladı.

"Abi yanıma gelsene seni göresim geldi. Hem baya sıkıldım. Bu Onur'la Yağmur da bir yere gitti zaten." Kutay eğer yanlarına gelirse tüm sorun çözülürdü diye düşünmüştü.

"Ben onlara seni yalnız bırakmamalarını söylemiştim. İki basit şeyi de yapamamışlar yani? Neyse zaten kime emanet ediyorsak." Kutay bir süre kendi kendine konuştu. Daha sonra ise derin nefes sesi geldi.

"Tamam ben geliyorum abim. Sen biraz bekle." Dicle derin bir nefes alıp rahatlayan Esra'ya baktı ve gülümsedi.

"Tamamdır abim. Bekliyorum." Böylece telefon konuşması bitti.
Dicle hızla Esra'yı tuttu.

"Esra ! Yağmur ile Onur'u bul da abimi bulupta sakin saçmalamasınlar. Ben uygun bir şekilde abimle konuşurum." Esra başını sallayıp hızla odadan çıktı. Dicle abisinin buketi bulmadığını düşünüyordu içten içe. Çünkü oldukça normaldi sesi. Ama bilmiyordu ki Kutay kendisinin aksine oldukça başarılı bir oyuncuydu. Zaten ne zamandır kimseye bile sezdirmeden sevdasını saklamamış mıydı? Ama şimdi içi yanıyordu. Yüreği acı ile sızlıyordu. Kendisi onu sevmeyi geç bakmaya bile kıyamazken başkaları çoktan bakımıştı.

Keşke en başından cesur olup söyleseydi sevdiğini belki de şimdi böyle olmazdı. Ama keşkelerin bir faydası yoktu şu an... hiç olmamıştı.

Derin bir nefes verdi yerinde. Asla sigara içmezdi ama hayatında sadece bir kez içebilecek olsaydı o da şimdi olurdu.

Boş fikirleri kafasından atmak için kafasını iki yana salladı ve yerinde doğrulup ayağa kalktı. Seri adımlarla hastaneye yürüyüp Dicle'nin olduğu kata ulaştı. Dicle'nin odasının önüne geldiğinde kapının önünde oturan adama baktı. Asla burada oturmaktan pes etmeyen adama.

"Burada oturmaktan yorulmadın mı Fırat? Yatın işe gideceksin. Evine git de dinlen biraz." Fırat ise yorgun bakışlarını çevirdi Kutay'a.

"Kalabileceğim son ana kadar kalacağım. Bu konuyu hiç boşuna açma Kutay. Gitmem." Gayet kararlı bir şekilde konuştuktan sonra cebinden telefonunu çıkardı ve onunla uğraşmaya başladı. Kutay ise 'bu harbiden manyak' bakışlarını artık Fırat'ı boş vererek çekti üzerinden ve kardeşinin kapısını tıklattı. İçeriden gelen komutla da beklemeden kapıyı açtı ve içeri girdi.

Kolunda ve bacağındaki sargılarla yatan kardeşine kıyamayarak baktı. İçi onu ne zaman böyle görse yanıyordu.

"Abim, geldin mi?"

《•》

1 GÜN SONRA

Dicle kapısının çalınması ile oraya döndü. Ağrıları vardı yine ama bu sefer ağrı kesiciye ihtiyaç duyduğunu düşünmüyordu.

"Gel!" Dışarıdaki kişiye seslendikten sonra içeri giren hışırtılarla başını kapıya çevirdi. Elinde bir sürü poşetle içeri girmiş olan Fırat'ı gördü. Yüzünde küçük tebessümle içeri giren Fırat elindeki poşetleri refakatçi koltuğuna bırakıp ayakta dikilmeye devam etti.

"Nasılsın bu gün? Daha iyi misin?" Dicle de gülümsedi ve ellerini izledi.

"Daha iyiyim çok şükür. Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim çok şükür." Kısa süreli bir sessizlik olurken bu sessizliği Fırat hemen bozdu.

"Bak sana ne getirdim." Hızla poşetleri yönelip önce arada bozulmasını istemediği buketi aldı ve Dicle'ye uzattı. Dicle üç tane kamelya çiçeğinin sarılı olduğu buketi aldı.

"Aslında daha büyük olsun istedim ama bir türlü doğal kamelya buketi bulamayınca ben de kendim elimdeki imkanlarla yaptım." Elindeki buketin değeri bir anda 5'e katlayınca nazikçe ve mutlulukla buketi yanındaki masaya bıraktı. O esnada Fırat'ta diğer poşetleri açıyordu.

"Burda sana sıkılırsın diye kitap getirdim. Sıkılma oku diye. Sonra işte kutu oyunları falan var. Daha başka olarak biraz sağlıksız yiyecekler getirdim çünkü nereye kadar sağlıklı besleneceksin. Biraz abur cuburdan bir şey olmaz." Bu söyledikleri ile gülmesini tutamadı Dicle.

"Öyle işte. Sen kendine iyi bak ben işe gidiyorum. Akşam tekrar uğrarım. İstediğin bir şey olursa mesaj atmaktan sakın çekinme. Hadi Allah'a emanet ol." Fırat az daha kalsa geç kalacağı için hızla çıktı odadan. O odadan çıkarken izledi Dicle. Başını bukete çevirdi ve uzun bir süre izledi. Çiçek buketine özenle sanki dünyanın en güzel şeyiymiş gibi bakarken kafasını uzun süre öyle tutmaktan boynunu ağrıdığı için önüne döndü ve gelen bildirimle telefonunu eline aldı. Tek eliyle kullanmayı oldum olası sevmemişti ama yapacak bir yoktu.

Psikolojisi Bozuk Psikologlar:

Su Damlası💧: Hayırlı sabahlar gençlik.

Esra Güzeli🩵: Abinle konuştun mu Dicle?

Yazamayacağı için ses kaydını başlattı.

"Konuştum ama haberi yok buketten sanırım. Ben iyi bir ağzını aradım sen merak etme. Hem Onur dün abimle konuştuktan sonra buketi bulup getirdi. Merak etme sen."

O sırada Kutay girdi odaya. Dicle'nin sağındaki solundaki eşyaları görünce şaşırmadan edemedi. Ama önce söylemesi gerek bir şey vardı.

"Hayretler içerisindeyim Dicle. Nişanlın bu gün kapının ònünde değil?" Kutay hiç mutlu olmamasına rağmen mutluymuş gibi yaparak geçti Dicle'nin yanına.

"Ne diyorsun abi?" Dicle gerçekten ne olduğunu anlamazca bakıyordu.

"Aman boş ver. Nasılsın bakalım bu gün?"

"İdare eder abi." Dedi Dicle olanı olduğu gibi söyleyerek.

"İyi iyi. Kötü olursan söyle. Bunları kim getirdi?" Dedi yerdeki dolu dolu olan poşetleri göstererek. Dicle abisinin konudan konuya hızlı bir şekilde atlamasından nem kaparak baktı abisine.

"Fırat getirdi de, sen neden böylesin abi? Bir şey mi oldu?" Kutay anlayan kardeşine dik dik baktı önce. Her ne kadar iyi oyunculuk yapsa da şu an pek de iyi bir performans sergilememişti ve bunun sonucunda da kardeşi anlamıştı tabii ki.

"Bir şey yok Dicle. Ne oldu ki?" Dicle yanında duran abisinin eline kırık olmayan eliyle uzandı.

"Bir şey var abi. Bana söylemekten mi çekiniyorsun sen?" Hafif laubali şekilde söyledi Dicle abisinin hafif belli olan gerginliğini almak için.

"Sadece, yüreğimi yerinden sökmüşler gibi acıyor Dicle. Çok sorgulama. Belki ileride ayrıntı veririm."
Abisinin şu an kafasını kırsa anlatmayacağını bildiği için zorlamadı Dicle.

Başka bir sohbet konusunu açmak istiyordu fakat içeri doktorunun girmesiyle bu durumdan vazgeçti. Doktor gelip rutin kontrollerini yaptı.

"İyiyisiniz Dicle Hanım. Bir sıkıntınız yok maşallah. Böyle giderse durumunuz 3-4- güne taburcu ederiz sizi. Hemen taburcu olmamanızın sebebi Hem ağır kırıklarını var hem de halen risk devam ediyor olabilir. O yüzden bir süre daha buradasınız. " iyileştiğini hissediyordu zaten Dicle. Bir de bunu doktorundan duymak onu mutlu etmişti.

"Siz şimdi dinlenin. Çok ağrınız olursa ağrı kesici yapalım. Geçmiş olsun." Yanındaki hemşireyle odadan ayrılan Doktorun ardından karıştırdığı poşetlerden bulduğu oynu hızla getirip yatağının üstüne bıraktı Dicle'nin.

"Çağır diğerlerini de oyun oynayalım beraber." Dicle oyunu incelerken bir yandan da oyun için diğerlerini çağırıyordu.

《•》

Dicle'den

"Anne yeter artık yemek istemiyorum." Annem taburcu olmuştu ve artık arada bir yanıma uğramak yerine asla başımdan ayrılmıyordu. Benim de taburcu olmama 1,5 gün kalmıştı ve artık gün saymaya başlamıştım.

Bitse de gitsek ya..

İç sesimin yakarışı ile sadece annemin zorla ağzıma uzattığı ve kan yaptığını iddia edip bana kaşık kaşık yedirmeye çalıştığı pekmez vardı. Pekmez yediğimde kaşıkla, midemde asla geçmek bilmeyen bir bulantı oluyordu. Ekmek ile eyvallah olur ama kaşıkla olmuyordu.

"Hadi bak bu gün hiç yemedin pekmez. Ye bakayım." Anneme öyle dik bir bakış attım ki yemeyeceğimi anlayıp pes ederek kaşığı bıraktı.

"Aman yeme sen de. Ben de kiminle konuşuyorsam..." Kendi kendine söylenerek önümdeki yiyecekleri çekip kenara koydu. Ben de bu fırsattan istifade hemen yatağın kenarına koyduğum abur cubur paketini aldım ve yemeye başladım.

Allah Fırat Tuna'dan razı olsun. Bazen bıkıyordum. O anlar için gayet ideal bir kurtarıcıydı.

Annem topladığı şeyler bitince koltukta uyuyan babamı rahatsız etmemek için yatağın köşesine oturdu. Ben de hemen kenara kayıp yanımı gösterdim.

"Gel anne." Annem yanıma gelip oturunca elinde tuttuğu telefonunu açıp vana bir şeyler göstermeye başladı.

"Bak kızım bu model ve bu modelden düğününe kadar işleyeceğim bir kaç tane. Aysel Hanıma Zehra kızıma falan veririz. " Ben asla anlamadığım modelleri incelerken anlıyormuş gibi kafa sallıyordum.

"Bu modelden de teyzen işleyecek.zc onu yine onaylamak için başımı salladım.

"Bak bunu da geçen teyzenle çarşıya çıktığımızda gezdiğimiz dükkanda görmüştüm, nasıl sana göstereyim diye fotoğrafını çekmiştim de göstermeyi unutmuşum. " Annemin bana gösterdiği fotoğrafta bulunan tencere setine bakıyordum.

Evine tencere alacak kadar büyüdün he. Ağlayacağım şimdi.

"Anne, şey erken değil mi bunlar için. Biraz daha ilerisi bir zamanda baksak. Böyle düğüne yakın zamanlarda falan." Annem başını bana çevirip delici bakışlarını attı.

"Kızım asıl şimdi alalım ki düğün zamanında zor olmasın. O zamanlar çok işimiz olur keşke alsaydım önceden dersin." Annemin de bir haklılık payı olduğunu düşünüyordum ama şu an hiç uğraşasım yoktu.

"En azından hastaneden çıktıktan sonra uğraşmak istiyorum bunlarla anne. Zaten 1,5 ay sürer en azında bu kırıkların iyileşmesi. Ondan sonra en erken 2 ay geçmesi lazım düğün için. Sakin yani."

Annemin bana hak verdiğini fark edince rahatlamış bir şekilde geriye yaslandım.

"Kızım şu nevresim takımlarına da bir baksana. Evine alırdık beğenirsen."

13.11.2023

Bölüm bitti...
Azıcık kısa olmuş olabilir ama ara geçiş bölümüydü. Bu bölümleri uzun yazamıyorum bir türlü.
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Karakterler hakkındaki fikirleriniz?
Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz yerler?
Bu aralar oy ve yorum sayıları biraz düştü sanki... Destekleriniz çok mutlu eder beni...
Sıradaki bölümden spoiler.
"Azıcık gerçekleri saçacağım..."

Neyse bu kadar yeter haydi hayırlı akşamlar. Allah'a emanet♡♡


   

Continue Reading

You'll Also Like

158K 8K 45
Tamamlandı √ "Ben onun için sadece komşunun kızıydım,daha ilerisi olamazdım." Rüya ile Çınar tanıştıklarından beri ya birbirlerinin boğazını yapışı...
2.8K 131 11
Mahalleye ailesiyle yeni taşınan Mustafa .Yurt dışında eğitimini bitirmiş ve mahalesine geri gelen Azra
231K 10.3K 34
Geçmişi yüzünden güven problemi olan Kadın, Kadını gördüğü anda Aşık olan adam. _________ "Sınırları aşma Yüzbaşı." dedim ciddiyetle. Aramızdaki boş...
5.7K 265 21
Kim bir yüzbaşı ya yumruk geçirecek kadar yürekli olabilir (tabiki ben):)