EĞER PEŞİNDEN GELİRSEM

By emregul_

631K 28.3K 66.7K

"Eğer peşinden gelirsem geri dönemeyeceğimi söylemiştin bana," dediğinde sesi titriyordu. "O gün seni dinleme... More

GİRİŞ
1.Bölüm: ORTAK HESAP
2.Bölüm: YANGIN MERDİVENİ
3.Bölüm: YOL ARKADAŞI
4.Bölüm: KAFES KUŞU
5.Bölüm: HARİTA
6.Bölüm: KISKANMAK
7.Bölüm: KARAR
8.Bölüm: YANLIŞ HAMLE
9.Bölüm: TESLİM OLMAK
10. Bölüm: KÂBUS
11.Bölüm: YOLUN SONU
12.Bölüm: GEÇMİŞİN GÖLGESİ, GELECEĞİN ÜZERİNDE
13.Bölüm: İHANETİN ALÇAK SURETİ
14.Bölüm: YENİDEN BAŞLARKEN ÖLMEK
15.Bölüm: VEDA
16.Bölüm: GEÇMİŞTEN GELEN MİSAFİR
17.Bölüm: ATIŞ TALİMİ
18.Bölüm: BENİMLE YENİDEN TANIŞ
19.Bölüm: GEÇMİŞİN KIYAMETİ
20.Bölüm: BİR UMUT
22.Bölüm: AĞACIN ALTINDA
23.Bölüm: MOTOR YARIŞI
24.Bölüm: YÜZLEŞME

21.Bölüm: YAKINDA DÜZELİRİZ

4.1K 210 165
By emregul_


Hikayemize devam etmeden önce yıldızları yakmayı unutmayalım 🌟

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim :')

Keyifli okumalar!

*

Eski çalıştığım mekâna sırf Saruhan'ın canını sıkmak için gitmiştim. Orada gördüklerimiz ise sadece ona değil, ikimize de sağlam bir çelme taktığında sessizliğin kucağına düşmüştük.

Gözlerimize inanamayarak gece kulübünden ayrıldığımızdan beri kaç dakika geçti bilmiyorum ama sahile kadar aramızdaki sessizlik varlığını sürdürdü. Ne birbirimize bakıyor ne de başka bir şey yapıyorduk. Bir yıl gibi geçen on beş dakika boyunca yürümüştük.

Sahilde, denize karşı bir bankta oturmaya devam ederken insanlar önümüzden geçip gidiyordu. Dalgalar kayalıkları döverken, ay ışığıyla aydınlanan denizin üzerinde görsel bir şölen canlanıyordu.

Öylece denize bakıyorduk ama ikimiz için de bir anlam ifade etmediğine emindim. Geçmişin dalgaları, kayalıkları döven dalgalardan çok daha sert çarpıyordu bize. İhanetler, yalanlar ve yanlış insanlar...

Birden gülmeye başladığımda Saruhan ne olduğunu anlamayarak omzunun üstünden bana baktı. Kaşlarını çatarak aptal mısın der gibi bir ifade takınmıştı.

"Ne?" dedim bakışlarından rahatsız olunca. "Ne bakıyorsun?"

"Neye gülüyorsun?" diye azarladığında daha çok gülmeye başladım.

"Sana ne," dedim kıkır kıkır gülerken.

Benimle tartışmak istemedi. Önüne dönüp dirseklerini dizlerine yasladı. Başını eğip yere bakarken ben gülmeye devam ediyordum. Keyiften uzak bir gülüştü bu. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki kendimi durduramıyordum.

Biraz sonra gülmekten yaşaran gözlerimle Saruhan'a baktığımda omuzlarının hafifçe sarsıldığını gördüm. Başını iyice eğip saklamasına rağmen güldüğünü görünce kahkahayı patlattım. Daha fazla dayanamayıp o da gülmeye başlamıştı. En az benim kadar sinirleri bozulmuştu çünkü.

"Ne gülüyorsun?" diye sordum zor olsa da.

"Sana ne," dedi geriye yaslanıp gülmeye devam ederken. Elleriyle yüzünü kapatıp bir süre öylece durdu ama gülmesine engel olamadığı belliydi.

"Ay sinirlerim bozuldu," dedim onun gülmesiyle daha fazla gülerken. "Sus lütfen!"

Ellerini dizlerine koyup başını geriye atarak derin derin solumaya başladı. Çok geçmeden gülmeyi bıraktığında ben hala kıkırdıyordum.

Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak canımı yakmayı denedim, belki böylece gülmeyi keserim diye.

"Sus artık kafes kuşu," diye terslediğinde domuz haline dönmüştü bile. "Uzattın."

"Sayenizde insanda ne psikoloji kaldı ne sinir..." Öfkeyle kaşlarımı çattım. "Ne geldiyse başıma senin yüzünden geldi zaten."

Doğrudan başını çevirip gecenin karanlığında simsiyah olan gözlerini benimkilere dikti.

Sinan sadece paralarımı çalarak beni dolandırmakla yetinmemiş aynı zamanda beni en yakın arkadaşımla aldatmıştı. Birkaç kez onları mekânda samimi bir şekilde yakaladığım olmuştu ama hiç şüphe etmemiştim. Meğer ne safmışım.

"Neden böyle bir saçmalık yaptın?" diye sorduğunda ona karşı içimde beslediğim öfkem hemen harlandı.

"Bir de soruyor musun?" diye çıkıştım. "Hala utanmadan sorabiliyor musun gerçekten?" Hışımla ona dönerken daha fazla sessiz kalmak istemediğime karar verdim. "Çağla'yla seni bilmediğimi mi sanıyorsun? Çok merak ediyorum bana baktığında aptal, beyinsiz bir kadın mı görüyorsun Saruhan?"

"Neyi biliyorsun?" diye sordu kaşlarını çatarak. Son sorumun cevabını da böylece almış oldum. Saruhan cidden aklımla oynuyor, beni aptal sanıyordu.

"Lütfen yapma artık şunu. Karşında bir çocuk yok, üzgünüm. Bugün sizi gördüm. Eski evinde ikinizin ne yaptığını biliyorum." Hayal kırıklığına uğradığımı gizlemeye çalıştım ama eminim ki gözlerim çoktan ele vermişti beni.

"Armin..." dedi doğrularak. "Ne gördün?" Ne fark eder ki?

"Görmem gerekeni," dedim kısaca.

"Her ne gördüysen yanlış görmüşsün," dediğinde burnumdan soluyarak geriye çekildim. "Hiçbir şey bilmiyorsun."

"Tabii ya... Ben ne biliyorum ki zaten. Armin dış kapının mandalı. Sen ne kadarını anlatmak istersen ben o kadarını bilip usluca otururum zaten. Neden?" İstemeden bağırınca önümüzden geçen insanlar bize baktı.

"Beni dinle," dedi ama onu dinlemek istemiyordum. Daha fazla benimle alay etmesine izin vermek istemiyordum.

"Çünkü her şeyin en iyisini sen bilirsin, değil mi? Sen nasıl istersen öyle olmak zorunda."

"Dinle dedim!" Nihayetinde Saruhan'ın da sabrı taşmış, sıktığı dişlerinin arasından konuşarak beni susturmayı başarmıştı.

Hiçbir şey söylemedim. Ne anlatacaksa anlatsın diye bekledim ama söylediği hiçbir şeyin beni ikna edemeyeceğine kalıbımı basardım.

Saruhan konuşmak yerine cebindeki telefonu çıkardı. Ne yaptığını deli gibi merak etsem bile gururumdan önüme dönüp ona bakmadığımı açıkça belli ettim. Birkaç dakika boyunca her ne yaptıysa sonunda telefonu önüme uzattı.

"Bak." Telefonunun ekranında Çağla'nın bugün öğle saatlerinde attığı mesaj vardı.

"Saruhan, bugün acil olarak görüşmemiz lazım."

"Yani?" dedim telefonu elimin tersiyle önümden iterek. "Acil olarak görüşmeniz lazımdı. Görüştünüz ve seviştiniz. Açıklaman bu mu?"

"Armin!" dedi ikaz eder gibi. "Beni sinirlendiriyorsun."

"Ne yaptığının da ne hissettiğinin de umurumda olduğunu mu sanıyorsun artık?" diye bağırınca dişlerini sıktı.

"Sana bir kez anlatacağım. İster inan ister inanma ama böyle çocukça davranmaya devam edersen ben iyice sinirlenirim ve bu senin için hiç iyi olmaz."

Hala alttan almak yerine üzerime geliyor, beni bastırmaya çalışıyordu. Delirmemek elde değildi.

"Çağla bizimle birlikte büyüyen çocuklardan biri," dediğinde şaşkınlıkla ağzım açık kaldı.

"Na-nasıl yani?" diye sorarken kekeledim. "Ama onun bir ailesi var. Biliyorum hatta, konuştuk. Çok net hatırlıyorum. Çağla kimsesiz olamaz." Bunları Saruhan'a söylemiyordum aslında. Sesli düşünerek kendime gerçeği hatırlatmaya çalışıyordum ama Saruhan hemen yanımda oturmuş doğru bildiğim her şeyin yalan olduğunu söylüyordu.

"Bir ailesi var zaten. Sorun da bu, Çağla..." Cümlenin devamını getirmekte güçlük çeker gibi yutkundu. "Çağla, Sultan'ın öz kızı."

"Ne?" Nerede olduğumuzu ya da etrafta insanların olmasını umursamadan çığlık attım. Duyduklarımın gerçekliğini sorgularken, "Sen ne diyorsun? Doğru mu duydum ben?" diye sordum.

Saruhan evet anlamında başını sallarken, "Sultan'ın öz kızıyla arkadaşsın yıllardır," diye yineledi.

"Ama... ama bu nasıl olur?" Çağla mekânda çalışmaya başladığımdan beri iyi anlaştığım ve zaman içerisinde samimi olduğum tek kişi sayılırdı. O kadar iyi geçiniyorduk ki Sultan gibi bir kadının büyüttüğü asla aklıma gelmezdi. İyi bir kızdı o.

"Öyle," dedi omuz silkerek. "Bugün de Sultan'la ilgili bir şey söylemek için buluşmak istemiş. Doğrusu Sultan'ın bir mesajını iletmek için..."

"Kendi kızını aracı olarak mı kullanıyor?" diye sordum hayretle. Saruhan'ın cevap vermesini beklemeden, "Korkunç bir kadın," diye homurdanarak bankta geriye yaslandım.

"Yakında yeni bir iş gelebilir," dediğinde sesindeki huzursuzluk açıkça belliydi.

"Yapmak zorunda mısın?" diye sordum. Eymen'le konuştuklarımız sayesinde bu sorunun cevabını biliyordum aslında. Eymen ve İpek için Sultan'la bir anlaşma yapmıştı yıllar önce. Yani evet, Sultan'ın pis işlerini yapmak zorundaydı.

Saruhan bir şey söylemeyince aramızda birkaç dakikalık bir sessizlik oluştu. Öğrendiklerimi sindirebilmek için kendime zaman tanıyarak düşüncelere dalsam da yeni bir soruyla sessizliği bozan ben oldum.

"Hala bugün gördüklerimin açıklaması bu değil," dedim biraz önceki sert tavrıma geri dönüp. "Sultan'ın haberini iletmek için kucağına çıkması, dudaklarına yapışması mı gerekiyordu?" İlk kez sesli bir şekilde dile getirdim bugün gördüklerimi ve o an yemin ederim kusma isteğinden başka bir şey hissetmedim.

"Çağla yıllardır bana aşık," dedi dürüstçe. "Benim için kendine zarar verecek kadar hatta. Saplantılı derecede aşık." Gürültülü bir şekilde nefesini bırakırken tekrar geriye yaslandı. Ellerini ensesinde birleştirip gerinirken sessizce onu izledim.

Duymak istediğim ama sormaktan en çok korktuğum soru kurt gibi beynimde dolaşıyordu. Saruhan da Çağla'ya aşık mıydı?

"Peki sen..." Boğazımdaki yumru konuşmama engel olunca öksürerek boğazımı temizleyip öylece konuşmaya devam ettim. "Sen de ona aşık mısın?" Parmak uçlarımdan tüm vücuduma soğuk rüzgarlar esiyordu sanki. Saniyeler içerisinde tüm vücudum buz kesmişti ama ben yine de gergince terliyordum.

"Hayır," dedi gözlerimin içine bakarak. "Aşık değilim. Hiç olmadım. Ayrıca sen ne düşünürsen düşün böyle bir şey hiç olmayacak Armin."

Sesi öyle kendinden emin çıkmıştı ki ona inanmak isteyen tarafım zafer kazanmış gibi neşelendi. Saruhan'a güvenmek istemiyordum. Kısacık zamanda kaçıncı kez kalbimi kırmıştı ve ben ondan kaçmadıkça kırmaya devam edecekti. Bilerek ya da bilmeden... Bana yaptığı tek şey buydu.

"İnsan karşılık bulacağını bilmeden bir şey yapmaz. Çağla rahatça seni öpebiliyorsa demek ki geçmişte karşılık bulduğu zamanlar olmuş." Elimde bir kâğıt varmış ve ben hızlı hızlı okuyormuş gibi tek nefeste konuşmuştum. Tüm kafa karışıklığıma rağmen böyle bir cümle kurduğum için kendimle gurur duymuştum. Çok doğru bir nokta yakaladığıma inanıyordum.

"Beni öpmedi Armin. Sadece öpmeye çalıştı." Biliyorum, gördüm. Çağla seni öpmeye çalıştı. Sen de onu kucağından ittin.

"Sizi gördüm," diyerek itiraf ettim. "Onu kucağından ittiğini biliyorum."

Saruhan dehşete düşmüş gibi yüzüme bakarken ağzı açık kaldı. "Peki öyleyse neden bu konuda tartışıyoruz? Madem gördün, neyini uzatıyorsun?"

Eh, belki bir tık haklı olabilirdi ama yine de geri adım atmayacaktım. Haklı olması, gizli buluşmasıyla bana ihanet ettikleri gerçeğini değiştirmiyordu.

"Öyle ya da böyle... Gizlice buluştunuz. Gece benimle uyuyup gündüz onunla buluşmaya koşamazsın Saruhan. Bu... bu kabul edilemez."

Hiçbir şey demeden uzanıp elini omzuma attığında nefesimi tuttum. Neler döndüğünü anlamaya çalışırken ciğerlerim havasızlıktan iflas etmek üzereydi. Saruhan öylece beni kendine çektiğinde omzum göğsüne, ruhum kalbine yaslandı.

Çenesini başıma yaslarken omzumdaki kolu bedenimi daha sıkı sardı. Saruhan'ın göğsüne yaslandıktan sonra içime çektiğim ilk nefeste onun kokusu bedenime nüfuz edince sakinleştim.

"Taştan bir kalbimin olduğu doğru. Bir halta yaramadığı da öyle. Sana yaşattıklarımı da savunacak değilim." Saruhan mırıldadığında kadifemsi sesi yumuşacık ve içtendi. "Dün gece kalbinin anahtarlarını avucuma bıraktığın için keşke değil de iyi ki demeni istiyorum. Tam olarak bunun için çabalayacağım işte. Hiç ihtimal vermiyorsun ama ben sandığın kadar kötü bir adam değilim."

Saruhan'ın göğsüne yaslanmayı bırakıp geriye çekildiğimde gözlerinde gördüğüm şey her neyse yemin ederim o şey kalbimdeki tüm öfkeyi alıp götürdü.

Büyükçe yutkunurken mahcubiyetle gözlerini kaçırdı. "Hiçbir zaman hayalini kurduğun adam olamayacağımı biliyorum. Her zaman eksik kalacağım. Ya seni sevmeye yetemeyeceğim ya da hayal kırıklığına uğrayacağın pek çok an yaşatacağım ama çabalayacağım kafes kuşu. Senle ben... biz olabilelim diye var gücümle çabalayacağım. Söz veriyorum."

Saruhan'ın bu yanını unutuyordum hep. Daha önce de bıçaklandıktan sonra hastaneye kaldırıldığımda bana tamamen kendini açmıştı. Çok nadirdi duvarların ardındaki Saruhan'ı görebilmek ve ben ikinci kez bunu başardığıma seviniyordum şimdi.

Saruhan Kalaycı biraz önce bana, beni sevdiğini söylemeye çalışmıştı. Evet, istediği herkesi dolandırabilecek kadar zeki bir adamdı ama karşıma geçip bana, beni sevdiğini söylemeyi bile beceremiyordu.

Çoğu zaman Saruhan'ın kalpsiz ve domuzun teki olduğunu düşünürdüm. Böyle düşünmem için çok fazla sebebim vardı. Ama şimdi karşımdaki adam öyle masum görünüyordu ki tam o an ağzından çıkan her kelimeye inanmayı seçtim.

Kendime engel olmak istemedim. Ne istiyorsam onu yapmayı istedim ve uzanıp Saruhan'ın yüzünü okşarken konuşmaya başladım.

"Senden çok daha yakışıklı birini bulabilirdim ya da daha zenginini." Ne diyeceğimi merak ederek gözlerini gözlerime dikti. "Daha iyisini, daha kibarını ya da her neyse... Başka bir adamla olabilirdim işte." Omuz silktim. "Ama biraz önce tüm saydıklarım göreceli şeyler ve saymakla bitmez."

"Peki neden ben?" Bunu sorarken sesi çekimser bir titremeyle çıkmıştı. Gözlerinde çok kısa bir anlığına çocuksu bir heyecanın parladığını gördüğümde midemde uçuşan kelebeklerin melodisine kapılıp gideceğimi sandım.

"Çünkü ben başka hiçbir adamın gözlerinde, beni o gece hayata geri döndüren adamı bulamam Saruhan Kalaycı. O gece bana ikinci bir şans verdin sen. Eğer olmasaydın belki de ben çoktan ölmüş olacaktım. Ne seni tanıyacak ne de seninle burada oturacaktım."

O geceyi hatırlamak canımı yaksa da Saruhan uzanıp elimi iki elinin arasına aldığında hepsi geride kaldı. Sıcacık teni zihnimdeki olumsuz bütün düşünceleri silip attı.

"İşte... Sana karşı daha hırçın, daha öfkeli, daha kırılgan ve daha hırslı olmamın sebebi bu. Sensin. Uzun zamandır bana rağmen kalbimde sana karşı büyüyen o duyguya söz geçiremiyorum."

"Bunu yalnızca sen mi yaşıyorsun?" Dudaklarına bakmamak için kendimi tutuyordum ama küçük ve içten tebessümü beni zorluyordu. "Bu zamana kadar kimsenin karşısında zayıf düşmezken bir sana yenildim kafes kuşu."

"Saruhan ben..."

Yalnızca sözlerimi değil nefesimi de kesen şey dudakları oldu. Saruhan'ın sözleriyle dağılan zihnimde kendime mantıklı birkaç kelime ararken birden dudaklarıyla dudaklarımı örttüğünde her şey toz duman oldu ve ben kalbimle birlikte sahip olduğum her şeyi çalan o hırsıza teslim oldum.

Saruhan Kalaycı'nın beni ilk kez öptüğü sahilin kayalıklarına çarpan dalgalar, bizim için bir şarkı yazıyordu şimdi. Ben o melodinin büyüsüne kendimi kaptırırken Saruhan'ın dudaklarıyla tenimi mühürlemesine izin veriyordum.

Uzun zamandır bu anın açlığını çekiyormuş gibi dudaklarına karşılık verirken Saruhan'ın parmakları boynumun girintisinden enseme doğru kaydı. Beni kendine doğru daha çok çekerken daha sert öpüşlerle dudaklarıma saldırdı.

Saruhan'ın kollarına teslim olurken kapattığım gözlerimi araladığımda nerede olduğumuzu hatırlatan küçük kız çocuğuyla göz göze gelip kendimi geriye çektim. Oturduğumuz bankın biraz ilerisinde, elindeki oyuncak bebeğine sarılmış bizi izliyor, daha doğrusu ne yaptığımızı anlamaya çalışıyordu.

"Saruhan..." diyebildim güçlükle. Saçımı kulağımın arkasına tararken konuşacak halde olmadığım için çenemin ucuyla küçük kızı işaret ettim.

Utanmıştım. Hem de çok utanmıştım, küçücük çocuğun önünde bu halde olduğumuz için. Ve sinirlenmiştim, ilk öpücüğümüz bu şekilde bölündüğü için.

"Hım..." derken sahilin karanlığına rağmen yanaklarının kızardığını görebiliyordum.

"Annesi çok fena bakıyor bize," dedim gözlerimi kaçırarak. "Gidelim mi? Çok utandım," diye fısıldadım.

Saruhan ayağa kalkar kalkmaz elini uzattı. Tutmam için bana elini uzattı!

Titreyen ellerimle Saruhan'ın elini tuttuğumda parmakları sıkıca kenetlendi elime. Ayağa kalktığımda geldiğimiz yöne doğru el ele sahil yolunu tuttuk. Mutluluktan dizlerimin titrediğine inanamıyordum.

İnsanların arasına karışıp giderken Saruhan kulağıma eğilip, "Seni ilk kez öptüğüm bu yeri hiç unutma olur mu?" dediğinde sırıtarak ona baktım.

"Ben hiçbir şeyi unutmam," dediğimde gülüşüm bulaşıcıymış gibi onun dudaklarına yansıdı.

Ellerimiz ayrılmadan kaç dakika yürüdüğümüzü bilmiyordum ama birden kalbimi bir hüzün kapladı. Sanki bu an bir rüyaymış ve ben birazdan uyanacakmışım gibi hissettim. Saruhan'ın parmaklarına tutunan elimi hafifçe sıktım. Aynı şeyi düşünüyormuş gibi onun da parmakları kasıldığında rüyada olmadığımızı anlayıp rahatladım.

Saruhan Kalaycı bugün bana karşı gardını indirmişti. Saruhan Kalaycı'nın duvarlarını aşmayı başarmıştım ve birkaç dakika önce beni öptüğü o an, her şeyi ardımızda bırakmışız gibi hissettim.

Bir şey hariç... Onu da düşünmek bile istemiyordum. Belki bir gün onu da bırakırdık ardımızda.

Kalabalığın arasında, tam karşımızdan gelen yaşlı adam pamuk şeker ve uçan balon satıyordu. Onu görür görmez, "Pamuk şekerlere bak!" dedim coşkuyla. Bunu tamamen heyecanıma yenik düşerek söylemiştim, pamuk şekerler pek de umurumda değildi o an.

Saruhan bir şey söylemeden göz ucuyla bana bakarak tebessüm etti. Yürümeye devam ederken yaşlı adama iyice yaklaştığımızda cebine koyduğu elini adama doğru uzatarak durdurdu.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla ama Saruhan bana cevap vermek yerine yaşlı adama döndü.

"Bir tane pamuk şeker verir misin?" dediğinde içten içe Saruhan'ın böyle bir adam olmasının mutluluğu yüreğimi kuşatırken şaşkınlıkla yüzüne bakmaya devam ettim.

"Saruhan buna gerek yok," diye mırıldandım. "Ben sadece öylesine..."

"Hangi renk istiyorsun?" diye sorarak lafımı kesti. "Seç bakalım. Pembe mi beyaz mı?"

Yaşlı adam, Saruhan'ın sorusu üzerine bana döndü. Cevabıma göre pamuk şekerlerden birini çıkarıp verecekti çünkü.

"Şey..." dedim mahcup bir heyecanla. "Pembelerden alabilir miyiz?" derken gülümsemeyi unutmadım.

Kalbimin derinlerinde bir yer öyle sızlamıştı ki dudaklarımdaki tebessümün üzerine gölge düşürdü bu acı. Çocukluğumdan beri içimde ukde kalmıştı böyle bir an yaşamak. Ne zaman sahile insem babalarının ellerinden tutup pamuk şekeriyle yürüyen küçük kız çocuklarına imrenirdim. Bu yaşıma kadar kimse bana pamuk şeker almamıştı çünkü. Annem ölmüştü. Babam bir kez olsun beni sahile götürmemiş, mutlu olmam için en ufak bir şey almamıştı.

Çocukluğum boyunca kimsenin almadığı o pembe pamuk şekerlerden ben bile kendime almamıştım. Çünkü o aptal boyalı şeyler ancak birileri seni düşünüp aldığında mutlu ederdi insanı. Sen kendine aldığında değil.

Saruhan pamuk şekerin ödemesini yaparken gözlerimi dikip ona baktım. Her saniye görüşüm biraz daha bulandı ama ağlamamak için alt dudağımı dişliyordum. Bazı şeyler böyleydi işte... Pek çoğu için anlamsız gelecek ufacık bir an, yaralı çocuklar için gözyaşı dökmeye değerdi.

"Üstü kalsın. Kolay gelsin." Yürümeye devam ederken omzumu Saruhan'a yasladım.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım. "Çok teşekkür ederim."

"Kafes kuşu?" Sesim titrediği için bir gariplik olduğunu anlamış, meraklı bakışlarla yüzümü incelemeye başlamıştı. "İyi misin?"

"İyiyim," diyerek geçiştirdim keyfimizi kaçırmamak için. "Mutlu oldum sadece, ondan."

"Sandığın kadar öküz değilmişim, öyle değil mi?" Gururla sırıttığında onu bu kadar fazla gülerken görmek hüznümün büyük bir kısmını alıp götürdü.

"Bunu diyerek pek ala öküzlük yaptın bence," diye laf atarken kıkırdadım.

"Zamanla düzeliriz," dedi omuz silkerek. "Yavaş yavaş." Keyfi yerindeyken gayet tahammül edilebilir, konuşkan bir insan olabiliyormuş demek. Eğer böyle olduğunu bilseydim daha önce onu sevdiğimi itiraf ederdim. Sevmiyorsam bile yalan söylerdim çünkü bu Saruhan'ı daha çok sevmiştim.

"Hadi bakalım. Öküz olmayan Saruhan'la tanışmak için heyecanla bekliyorum." Elimi daha da sıkıp adımlarını hızlandırdı. Biraz daha neşelense şarkı mırıldanarak yürüyecek haldeydi ve onun bu mutluluğunu şaşkınlıkla izlemekten kendimi alamazken arabaya kadar yürüdük.

Arabayı sürmek isteyince ikiletmeden anahtarı verip yan koltuğa geçtim. Pamuk şekerimi hala yememiştim. Koltuğa yerleştikten sonra çantamın yanına, dizlerimin üstüne koyup emniyet kemerimi taktım.

"Eve gidiyoruz, değil mi?" diye sordum Saruhan da kemerini takarken.

"Evet," dedi. "Gitmek istediğin başka bir yer varsa..."

"Yok hayır," dedim cümlesini tamamlamasını beklemeden. "Eve gidelim."

Belli belirsiz başını sallayıp arabayı çalıştırdı. Gaza basıp ömür boyu nefretle hatırlayacağım mekânın önünden ayrılırken sessizce camdan dışarıyı izledim.

"Hala çok garip geliyor," diyerek sessizliği bozdum. Sinan ve Çağla'dan bahsetmek istemesem de aklıma gelip duruyorlardı. Saruhan neyden bahsettiğimi sorar gibi kısa bir bakış attı. "Sinan ve Çağla'nın sevgili olmasını diyorum. Çok garip. Yıllarca düşünsem yine de ikisini birlikte hayal edemezdim."

"Şaşırmadım," dedi umurunda değilmiş gibi görünerek. "Tencere kapak misali, birbirlerini bulmuşlar."

"Öyle mi dersin?"

"Öyle," dedi yoldan gözünü ayırmadan. "Bakalım Sultan öğrendiğinde ne yapacaklar. Buna izin vereceğini hiç sanmıyorum."

"Neden ki?"

"Sinan'ı sevmiyor çünkü, kızının öyle bir adamla olmasını isteyeceğini hiç sanmıyorum." Üçünü de tanıyordu, çok iyi tanıyordu hem de. O yüzden rahatça çıkarımda bulunabiliyordu.

"Çağla'nın seni sevdiğini söylemiştin," derken acı bir tat ağzıma yayıldı. "Ki eğer bu ikisi birlikteyse nasıl olur da sabah seni öpmeye çalışır?" Yüzümü buruşturmadan edemedim.

"Beni sevmiyor. Bana takıntılı," diye itiraf etti. "Sağlıklı bir durumda değil aslında, çok yazık. Umarım Sinan'a deli divane âşık olur da beni rahat bırakır."

Umarım.

"Sinan'dan paranı alacağım yakında merak etme. Hangi delikte saklanıyorsa bulup çıkarırım."

"Bu akşam mekânda gördüğümüze göre saklanmayı bırakmış olmalı," dedim. Aslında bunu içimden geçirmiştim.

"Oraya gideceğimize ihtimal vermemiştir. Uzun zaman oldu çünkü. Hayatı boyunca hep birilerinden kaçarak saklanmaya alışık." Küçümseyici bir gülüşle burnundan soludu. "Yakında elime düşer illa ki. Paranı kurtarırım."

Hiç merak etme Saruhan, çok yakında sana kalmadan ben halletmiş olacağım zaten. Sadece nasıl halledeceğimden haberin olmayacak.

Ondan gizli bir şeyler yapmaktan hiç hoşlanmıyordum. Öğrenirse aramızın bozulacağını da biliyordum ama saklamak zorundaydım. Birkaç gün sonra yarışa katılacaktı ve ben de orada olup karşısına çıkacaktım.

Saruhan her konuda soğukkanlı ve umursamazdı. Keşke sadece bu konuda böyle davransaydı da Çağla yüzünden içimdeki huzursuzluktan kurtulabilseydim ama bir türlü aklımdan çıkaramıyordum onların görüntüsünü. Saruhan'ın kucağında, onu öperken... Kahretsin, zihnim bana düşmanlık ediyor ve sürekli aynı görüntüyü gözümün önüne getirip duruyordu.

"Sultan ne istiyormuş senden?" diye sordum konuyu değiştirmek ve kafamı dağıtmak için. Sessiz kaldıkça daha fazla düşünüyor ve iyice sinirleniyordum.

"Bilmiyorum," derken dişlerini sıktığını gördüm. "Yanına çağırdığını söyledi sadece. Yüz yüze gelmeden hiçbir işini söylemez o."

"Gidecek misin?"

"Galiba."

"Gitmesen?" Endişeleniyordum çünkü. Bunu daha önce konuştuğumuz halde bir türlü öyle bir kadına bağlı olmasını kabul edemiyordum.

Saruhan cevap vermedi. Gitmek istemediğine emindim ama mecburdu. Kahretsin ki o kadına mecburdu.

"Nerede yaşıyor peki?"

"Normalde burada ama bir süredir İzmir'de yaşıyor."

"Oha!" dedim birden kendimi kaptırıp. "Yani şey... İzmir'e mi gideceksin gerçekten?"

"Bakalım."

Konu hakkında konuşmak istemediği için kısa ve geçiştiren cevaplar veriyordu. Daha fazla üsteleyip keyfini kaçırmak istemediğimden başka bir şey söylemeden konuyu kapatıp yolun kalanını dışarıyı izleyerek geçirmeye karar verdim.

Saruhan arabayı park ettiğinde birlikte indik. Pamuk şekerimi de yanıma alarak Saruhan'ın yanında eve doğru yürüdüm.

Verandanın basamaklarını önce çıktığım için çantamdan anahtarları çıkardım. Kapının kilidini tek seferde açtım çünkü bizimkiler evdeydi. Işıklar yanıyordu, kapı kilitli değildi.

İçeri girmeden önce Saruhan'a kısa bir bakış atınca birbirimize gülümsedik. Bunu yapmayı sevmiştim. Son bir saattir kaç kez birbirimize gülümsediğimizi sayamamıştım ama Saruhan Kalaycı'nın güldüğü bir tablonun hayali bile güzelken yaşaması paha biçilemezdi.

Saruhan arkamızdan kapıyı örttüğünde ben salonun girişine ulaşmıştım. Kapıdan uzanıp içeri bakarken Eymen'i göreceğime emin bir şekilde sırıtıyordum.

"Armiko!" dedi coşkuyla. Koltuğun kenarına yasladığı kolunu indirip benden yana döndü. "Hoş geldin."

"Hoş buldum kuzum," dedim kendimi kaptırarak. Aynı zamanda sırıtmama engel olamıyordum.

"Kuzum mu? Hayırlar olsun," dedi garip garip bakarak. "Ne bu neşe Armiko?"

"Neden neşeli olmayacakmışım?" derken elimi belime koydum. "Mutsuz olmamı mı istiyorsun yoksa?" İmalı bir şekilde kaşlarımı kaldırdıktan birkaç saniye sonra yine sırıtmaya başladım.

"Yok yok... sende kesin bir haller var. Yine ne yaptın, dökül bakalım."

Benim bir şey söylememe kalmadan Saruhan arkamda belirince Eymen'in gözleri iyice büyüdü.

"Nasıl yani?" dedi ama başka bir şey söylemedi. Evden çıkmadan önce konuştuklarımızdan kimseye bahsetmemesini söylemiştim. "Siz birlikte miydiniz?"

Eymen bu soruyu farklı anlamda sormuştu ama sanki öpüştüğümüzü biliyormuş da ima ediyormuş gibi gerilmiştim.

"Kapının önünde karşılaştık," diye yalan söyleyip omzumun üstünden Saruhan'a bakınca hem alaycı hem de imalı bir tavırla kaşlarını kaldırdı.

"Hı..." dedi ama beni yalnız yakaladığı ilk anda onlarca soruyla didikleyeceğine emindim.

Daha fazla ayakta dikilmeden geçip tekli koltuğa oturdum. Saruhan da peşimden salona girip diğer koltuğa otururken yukarıdan gelen sesle birbirimize baktık.

"İpek mi?" diye sordum. Bütün gün onu görememiştim ve iyi olmadığını biliyordum. Kendi sorunlarıma dalıp onu ihmal ettiğim için kötü hissetmiştim.

"Hayır. Uygar gelmişti, onunla kahve içiyorduk." Eymen tekrardan geriye yaslandı. "Lavaboya diye gitti, gidiş o gidiş yarım saattir gelemedi."

"İpek nerede?" Saruhan'ın sorusu sanki zihnimin sesi gibiydi. Aynı şeyi düşünüyorduk.

"Bilmiyorum ki," dedi Eymen her şeyden habersiz. "Sabah uyandığımda ikiniz de evde yoktunuz. Ben de sorgulamadım."

"Ben çok erken çıktım evden. İpek'i görmedim." Saruhan'ın cevabıyla iyice merak etmeye başladım. "Hiç aramadın mı, konuşmadınız mı?"

"Hayır... aramak aklıma gelmedi." Eymen de meraklanmaya başlamıştı.

İkisi konuşurken vakit kaybetmek yerine telefonumu çıkarıp rehberimde İpek'in ismini aradım. O sırada Uygar salona girip selam verdi ama ona başımla selam vererek İpek'i arama tuşuna dokunup telefonu kulağıma götürdüm.

Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor... Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

Hayretle telefona bakarken kulağımdan çekip bir kez daha arama tuşuna bastım. Bu kez telefonu hoparlöre alıp diğerlerinin de duyması için ortaya doğru uzattım. Ulaşılamıyor çağrısı tekrardan duyulduğunda Saruhan hışımla ayağa kalkar.

"Saruhan nereye?" Eymen sorusunu tamamlamadan Saruhan salondan ayrılmıştı bile.

Arkasından salonun girişine kadar yürüdüm. Merdivenlere yöneldiğini görünce İpek'in odasına gittiğini anlayıp onunla birlikte gitmeye karar verdim.

Üst katın koridorunda koşar adımlar ilerlerken bacaklarım Saruhan'ınkiler kadar uzun olmadığı için peşinden koşmak zorundaydım. İpek'in odasının önüne geldiğinde doğrudan kapıyı açıp odaya daldı.

Odanın içi zifiri karanlıktı. Saruhan'dan önce davranıp kenardaki tuşlarla odanın ışıklarını açtım. Nefes nefese olmamı umursamadan Saruhan'ın yanına gittim. İpek'in yatağı darmadağındı. Odanın günlerdir havasız kaldığı belliydi. Daha ilk anda insanın üzerine çöken basık havayı soluduğumda içimi kaplayan huzursuzluğu dile getirmekten kaçındım.

Saruhan'ın endişeli bakışları odayı taradı. İpek yoktu. Banyoya gidip baktığımda orada olmadığını gördüm. İpek evde değildi. Tüm gün nerede olduğunu bilen yoktu.

Uygar ve Eymen, ben banyodan çıkarken odaya girdiler.

"Nerede bu kız?" Saruhan istemsizce bağırmıştı ama Eymen'in bunu sorun etmeyeceğine emindim. "Hiçbir şey söylemedi mi? Dün, bugün?"

"Sen de biliyorsun. Hiç kimseyle konuşmuyor bile. Zorla birkaç lokma yedirdiğimizde şükredip odada yalnız bırakıyoruz onu kaç gündür." Eymen'in titreyen sesi içimi burkmuştu. Hiç suçu yoktu ama sanki sorumlu olan oymuş gibi üzerine gidiliyordu.

"Bir şey mi oldu?" Uygar'ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Devran'ın döndüğünden haberi olsaydı belki eskiden yaşananları bildiği için çıkarım yapabilirdi.

"Devran..." Eymen o ismi söylediği an Uygar'ın benzi soldu. "Türkiye'ye dönmüş."

"Ne?" dedi şok olmuş bir halde. "Ne zaman?"

"Bir hafta olmuştur, emin değilim." Eymen omuz silkip oflayarak odanın ortasına yürüdü.

Saruhan sanki odada tek başınaymış gibi volta atıyordu. Kafasının içinde dönenlerin gürültüsü bizim sesimizi bastırıyor olmalıydı.

"İpek haberi aldığından beri yıkılmış halde. Odasından bile çıkmıyordu kaç gündür. Bugün de Saruhan'la birlikte çıkmışlardır diye sevinmiştim." Elleriyle yüzünü kapattı önce. Parmakları saçlarının arasına karışınca gerginlikle başını geriye atıp gürültülü bir şekilde nefesini verdi.

"Nereye gitmiş olabilir ki?"

İnsanlar mutsuz olduğunda yalnız kalmaya ihtiyaç duyardı. Kimileri ise en çok böyle zamanlarda sevdiklerinin varlığını yanında hissetmeyi dilerdi. İpek, yanında olmak istediğimiz her an yalnız kalmak istediğini üstüne basa basa söylediğini söylemişti ama odasında kaldığı günler onu rahat bırakmakla hata etmiştik. Bizim yüzümüzden bir delilik yapmış olabileceği ihtimali içimi parçalıyordu.

Saruhan hışımla arkasını dönüp odanın çıkışına doğru yürümeye başladığında koluna dokunarak durmasını sağladım. İpek için öyle korkuyordu ki koluna dokunduğumda teninin soğukluğu parmak uçlarımdan tüm vücuduma bulaşmıştı.

"Nereye gidiyorsun?" diye mırıldandım.

"Çıkıp arayacağım," derken gözlerinden ateş püskürüyordu resmen. "İpek kolay kolay ortadan kaybolacak biri değil. Tüm gün nerede olduğunu bilen yok. Nerede olduğunu öğrenmem lazım."

Başka bir şey söylemeden kolunu elimden kurtarıp odadan ayrıldı. Uygar da hemen peşinden odadan çıkınca Eymen'le birbirimize baktık.

"Bir delilik yapmaz değil mi Eymen?" diye sordum korkuyla.

"Yapmaz demeyi çok isterdim ama o adamı çok sevdi," derken harfler boğazına batmış gibi yüzünü buruşturdu. "Çok korkuyorum Armin. Kendine bir şey yapmasından çok korkuyorum."

Hızlı adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp Eymen'in ellerinden tuttum.

"Daha önce de bebeğini kaybettiği için kendine kıymıştı. İpek o adam yüzünden bir kez daha ölmeyi isterse..." Neredeyse ağlayacaktı. "Kendimi hiç affetmem Armin, anlıyor musun?" Ellerini çekti.

"Korkma," diyebildim yüreğim korkuyla kasılırken. "Hiçbir şey olmayacak. İpek'i bulacağız."

"Eğer o Devran şerefsizi bir şey yaptıysa..." Başını iki yana salladı. "Yemin ederim onu kendi ellerimle öldürürüm."

"Kötüyü çağırma," dedim güçlü durmaya çalışarak. "İpek herkesten daha güçlü. Ona kimse karışamaz. Ne kendisi ne de başkası zarar veremez. Bunu benden iyi biliyor olmalısın." Gülümsemek istedim ama becerebildiğimi sanmıyordum.

Eymen dudaklarını birbirine bastırarak yanımdan geçip odadan çıktı. Onunla birlikte merdivenleri inerken Saruhan ve Uygar'ı holde görünce adımlarımızı hızlandırdık.

"Dağılıp arayalım," dedi Uygar. "Sürekli gittiğimiz yerlere gidip bakalım."

"Devran'ın mekânına gideceğim." Saruhan'ın söyledikleriyle hepimiz buz kestik.

"Hayatta olmaz," diye karşı çıktı Eymen. "Sakın öyle bir şey yapma Saruhan."

"Bu sinirle oraya gidemezsin," diyerek Eymen'e destek çıktım. Devran'dan öyle nefret ediyordu ki İpek yüzünden başını belaya sokmadan eve dönmeyeceğine adım kadar emindim.

"Karışmayın bana." Saruhan'ın gerginliği baş edemeyeceğimiz kadar fazlaydı.

"Saruhan," dedim tam karşısına geçerek. "Lütfen. Bırak Uygar ya da Eymen gidip baksın."

Saruhan bir bana bir de arkamda duran Uygar ve Eymen'e baktı bir süre. İpek'in bahsettikleri mekânda olmadığına emindim. Böyle bir şey yapmayacağını ben bile biliyordum ama yine de bakmakta fayda vardı.

"Tamam," dedi sakince. "Uygar sen gidip oraya bak. Eymen sen de Barlar Sokağı'na ve civarına bak. Belki biraz dağıtmak istemiştir." Son olarak bana döndü. "Sen bir yere ayrılma kafes kuşu. Eğer eve gelirse haberimiz olsun."

Başımla onayladım.

Saruhan, dresuarın üzerindeki arabanın anahtarını alıp evden çıktı.

Eymen ve Uygar çıkarken, "Dikkat edin," dedim. Arkalarından kapıyı kapattıktan sonra sırtımı kapıya yaslayıp soluklandım.

Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki elimi göğsüme yaslayarak sakinleşmeye çalıştım. Eymen'in İpek hakkında söylediği kafamın içinde yankılanıp duruyordu. Daha önce de bebeğini kaybettiği için kendine kıymıştı.

Biz kadınlar çok güçlüydük. Karşısında aciz düştüğümüz tek şey aşktı. Her şeye karşı böylesine dik durabilirken nasıl oluyor da bir adamın varlığına yeniliyorduk, aklım almıyordu.

Çocuğu için ölmeyi dilemişti İpek. Şimdi de aşkı için kendini cezalandırıyordu. Hem de hiç suçu olmadığı halde. Peki ya bir kez daha ölmeyi dilerse?

*

Bölüm sonu.

Pekiiii sizi koca kitap boyunca ilk kez tam mutlu olacakken bölüm sonunda yine ortalık karıştırmam... Ve spoiler vermem gerekirse sonraki bölümde daha da naneleri yediğimi söylesem... Ve ondan sonraki bölümde de azıcık boku yiyeceğimizi söylesem... Şimdiden hazırlanın derim :,)

Onun dışında bugün ara tatile girdiğinizi öğrendim. Ara tatil bitmeden en az 2 bölüm daha gelecek. Bölüm duyurularını instagramda @eemregul  ismiyle aratıp beni takip ederek güncel bildirimlere ulaşabilirsinizzz❤️

Şimdiden hepinizi kocaman öpüyorum ve iyi tatiller diliyorum. Çok çok görüşeceğiz bu tatilde<333

Bölümü nasıl buldunuz peki???

İpek nereye kaybolmuş olabilir?

Ben şimdilik kaçıyor ve heyecanla yorumları okumaya gömülüyorum. Yeni bölümde görüşünceye dek eg kaçar...

#eğerpeşindengelirsem ve #ewregul tagleriyle paylaştığınız her şeye bakacağım^^

instagram: eemregul
twitter: ewregul

Continue Reading

You'll Also Like

722K 41.4K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

359K 17.1K 22
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
ZORBA | BXB By Lord

Teen Fiction

675K 60.8K 32
Zorbasına aşık olmak onun yanlışıydı. Hatelove ilişki içerir. Olumsuz ögeler ve zorba davranışlar barındırır. Şerefsiz bir karakter ve enayi bir kara...
473K 21.1K 15
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...