BUZ KRAL

By Nerime_ULC

10.9M 426K 53.8K

Elif kendine özgü masum sade bir kız. Ta ki Dağhan ile tanışana kadar... Aşkın bu kadar karmaşık acı am... More

Züppe... ( BÖLÜM 1)
Kimsin Sen?... (BÖLÜM 2)
Fotoğraf... (BÖLÜM 3)
Oyuncak....(BÖLÜM 4)
Bilet...( BÖLÜM 5)
Kadın... (BÖLÜM 6)
Konser... ( BÖLÜM 7)
İlk Buluşma...( BÖLÜM 8)
Aptal...(BÖLÜM 9)
Beyaz Buket...(BÖLÜM 10)
Yazardan Açıklama...
Hırs... (BÖLÜM 11)
Teklif... (BÖLÜM 12)
Telefon... (BÖLÜM 13)
Yazardan Açıklama 2
Roma... ( Bölüm 14)
Sadece Bir Hafta...(BÖLÜM 15)
Rüya...(Bölüm 16)
Yazardan Açıklama 3
İtalyan Kahvaltısı... (BÖLÜM 17)
Fesleğen Soslu Makarna...(Bölüm 18)
Uçurum...(Bölüm 19)
Karniyarik, Pilav, Cacık...(Bölüm 20)
COMO GÖLÜ ...(Bölüm 21)
Cam Kırıkları...(Bölüm 22)
Klise Düğünü...(Bölüm 23)
Aşk Çeşmesi...(Bölüm 24)
Beni öptü...( Bölüm 25)
Yazardan Aciklama... 4
Siyah Dantel Elbise... (Bölüm 26)
Yazardan Açıklama... 5
Pislik... (Bölüm 27 - Part 1)
Pislik... (Bölüm 27 - Part 2)
Soğuk... (Bölüm 28)
Ben Buyum....(Bölüm 29)
Bitti... (Bölüm 30)
Dostluk... (Bölüm 31)
Sadece Bir Ay...(Bölüm 32)
Özür...(Bölüm 33)
Oyun ...(Bölüm 34)
Kaza... (Bölüm 35)
Korku...(Bölüm 36)
Yüzleşme.... (Bölüm 37- Part 1)
Yüzleşme...(Bölüm 38 - Part 2 )
Kırmızı Spor Araba... (Bölüm 39)
Özlem...(Bölüm 40)
Yemek...(Bölüm 41)
Anne...(Bölüm 42)
Geçmiş... (Bölüm 43)
Sürpriz...(Bölüm 44)
Yazarda Açıklama 6
Mutluluk... (Bölüm 45)
Gerçek Aşk ...(Bölüm 46)
Yazardan Teşekkür...
Kavuşma ... (Bölüm 47)
Seni Seviyorum...(Bölüm 48)
Bir Ay Bitti ... (Bölüm 49)
Yıkım ...( Bölüm 50)
Kapak Değişikliği
Paylaşınca Azalır Acılar ... ( Bölüm 51)
Teşekkür....
Alışmak ... (Bölüm 52)
İzmir ... ( Bölüm 53)
Okuyucu İlgisi
Yeni Bir Yol ...(Bölüm 54)
Cesaret ... (Bölüm 55)
Yağmur Fırtına ve Alabora... ( Bölüm 56)
Kısacık Bir Giriş Olsun (Geriye Dönüş - Bölüm 57)
Geriye Dönüş... (Bölüm 57)
Duyuru...
Savaş, Mağlup, Esir... (Bölüm 58)
Beni Affet ... (Bölüm 59)
Yeni hikaye, Yeni kapak tasarımı ....
YABAN Tanıtım ve Kapak...
Asla Pes Etme ... (Bölüm 60)
Yeni Bir Yıl...(Bölüm 61)
Yeniden Merhaba...
Varlığı Yokluğu Bir Olan Adam... (Bölüm 62)
Alıntı (Bölüm 63) Gitme Yalvarırım Gitme...
Gitme, Yalvarırım Gitme (Bölüm 63)...
Bitmesin, Gitmesin.... (Bölüm 64)
Sanki Hiç Gitmemiş Gibi...(Bölüm 65)
Uyan ... (Bölüm 66)
Yazardan Açıklama...
Alıntı...
AŞK ... (Bölüm 67)
Merhaba...
Wattpad Hakkında
Son ... (Bölüm 68)
BUZ KRAL 2 - KAFES / 2. Bölüm
BUZ KRAL 2 - KAFES / 3. Bölüm
BUZ KRAL 2 - Kafes 4. Bölüm

BUZ KRAL 2 - KAFES / 1. Bölüm

3.7K 141 25
By Nerime_ULC

Ayakları yerle temas mı ediyordu. Yoksa vücudu bir bulut gibi yoğunlaşmışta gökyüzünde süzülmeye mi başlamıştı. Yüzünü, ellerini, bedenini hatta tüm varlığıyla kendini hissedemiyordu. Gözlerinin içine akarcasına bakan ela gözler onu yok etmiş, eritmiş, tüketmiş gibiydi.

Gelmişti. Elif'e gelmişti. Dağhan tam karşısında tüm heybetiyle dikilip kor alev gözleriyle tamda gözlerinin içine bakarak ona gelmişti.
Hiç korkmadan, hiç çekinmeden, gözlerini bir saniye bile kaçırmadan hem de.

Ayakları yere mühürlenmiş gibi hareket edemiyorken, gözlerini Dağhan'ın gözlerinden başka hiç bir yere çeviremiyorken ve göğsünden dolup taşacakmış gibi atan kalbinin sesi kulaklarını doldururken Elif'in şimdi ne yapması gerekiyordu?

Dağhan hala kıpırtısız bir biçimde Elif'e ısrarla bakmaya devam ediyordu. Bu bakışma daha ne kadar sürecekti. Elif bu durumdan şikayetçi miydi? Kesinlikle hayır. Dünyanın bitmeyen miladında ona tüm evren kainat yıkılana, yok olana kadar böyle nefessizce bakabilirdi.

Dağhan derin bir soluğu ciğerlerine çekip bıraktığında göğsünün inip kalkan hareketiyle yavaşça sırtını yasladığı arabadan doğrultup ellerini cebinden çıkardı. Uzun boyunun kendine verdiği avantajı kullanarak geniş adımlarla caddeyi geçip Elif'e doğru yürüdüğünde bacaklarının titreyip kalbinin daha fazla şiddetlendiğini hissetti.

Dağhan sanki tek yolu tek yönü Elif'miş gibi bakışlarını kaçırmadan gözlerini esir alırcasına ona yaklaşıyordu. Ve attığı her adımla, yaklaştığı her mesafede, tüm ruhunun bedeninin bu bedenini yakıp kavuran adama doğru çekildiğini hissediyordu.

Hareketsiz durmaya devam ederken Dağhan ondan ayırmadığı bakışlar ile önüne gelip dikildi. Şimdi, tam da şu anda bir şeyler olması gerekiyordu. Daha ne kadar bu kadar tepkisiz kalabilirdi bilmiyordu. Ama söyleyecek ne tek bir kelime sözü, ne de şu an hareket ettirebilecek bir uzvu var gibiydi.

Dağhan'ın üzerine düşen gölgesi yüzüne vuran güneş ışınlarını kesmiş ve parmak uçlarını üşütmüştü. Ancak bu soğuğa rağmen içinde bulunduğu heyecanla bedeninin cayır cayır yanması bir o kadar zıttı. Her iki duyguyu da aynı anda yaşıyordu. Alev alev bir kor gibi yanarken karşısında gördüğü adamın heybetiyle donup titriyordu.

Dağhan bir kez daha derin bir havayı ciğerlerine doldurup serbest bıraktı ve

"Merhaba Elif" dedi ilahi bir fısıltı gibi gelen sesi ile.

"Me... Merhaba" diyebildi kekeleyerek.

Onu her gördüğünde yanak ve dil kasları uyuşuyordu.

Dağhan hala ışıltılı bakışlarıyla ona bakmaya devam ediyordu. Sanki etraflarındaki tüm nesneler varlıklar silinmiş sadece ikisi var olmuş ve birbirlerine aitlermiş gibiydi.

Bu kıpırtısız hali devam ettikçe Dağhan başını hafifçe öne doğru eğip biraz daha yaklaştı. Ondan bir tepki ya da bir kaç kelime bekler gibiydi.

Elif bu yakınlığa artık daha fazla dayanamayıp belli belirsiz irkildi. Gözlerini kırpıştırıp yutkundu. Dağhan onda ki şaşkınlığın ve heyecanın işte şimdi farkına varmıştı. Bu durumdan hoşnut bir şekilde dudakları hafifçe yana doğru kıvrıldı.

Omuzlarını dikleştirip heybetine bir kat daha azamet katarak,

"Nasılsın ?" diye sordu.

Sesli bir şekilde yutkunup ağzındaymış gibi atan kalbinin gümbürtüsünün aksine zorlukla duyulan bir ses çıkarabildi.

"İyiyim, ya sen?" diyerek Dağhan'ın gözlerine bakarak cevap verdi.

Ah kahretsin bu liseli ergen halleri bu kahrolası adamı gördüğünde niye tavan yapmak zorundaydı ki.

Dağhan başını bir kez yavaşça eğip kaldırdı.

"Bende iyiyim teşekkür ederim" dedi.

Elif'in heyecanı ve şaşkınlığının aksine Dağhan'ın bakışlarında ne istediğini bilen bir keskinlik ancak anlaşılamayacak bir karanlık ve bilinmezlik vardı. Gelmişti işte, tam karşısında yine tüm heybetiyle dikiliyordu. Oda Elif kadar onu düşünmüş ve görmek istemişti. Yoksa şu an burada olmasının başka ne tür bir açıklaması olabilirdi. Dağhan göğsünü gerip ellerini ceplerine soktu. Başını biraz daha dikleştirip ona yukarıdan bakan bir havaya büründü.

"Vaktin var mı?" diye sordu ardından.

Sesi fazlasıyla sakin ve kendinden emindi.

Elif bu sefer dudaklarından dökülecek kelimelerin hâkimiyetini ele geçirip kekelemesine engel olmak istiyordu. Ve sadece aklından geçen tek bir kelime vardı. Bu tapılası çekicilik deki adama tek bir cevap verdi. Kirpiklerini kırpıştırıp,

"Evet" dedi hızlanan nefesiyle.

Kahretsin. Bu adamdan bir kaç dakika öncesine kadar nefret ettiği ve aklından kazımak için günlerdir verdiği mücadele ortadaydı. Peki şimdi ne olmuşta kendini ela gözlerinin karşısında erimiş ve kendinden geçmiş gibi hissediyor, hiç düşünmeden evet cevabını verebiliyordu.

Dağhan yüzünde aldığı cevaptan memnun bir gülümseme ile,

"Güzel. O zaman bir yerlerde bir şeyler yiyelim. Seninle konuşmak istiyorum" diyerek duruşunu bozmadan ağırlığını bir diğer ayağına doğru verdi.

Kapıldığı ela gözlere bir kez daha bakışlarını sabitleyip başını olumlu anlamda salladı.

Dağhan hareketlenip adımlarını arabasına doğru çevirdiğinde Elif de peşinden caddeye park etmiş jipe doğru yürüdü. İnce dudaklarına yapışıp kalmış ukala zafer edası ile donatılmış gülüşünü yan gözle görebiliyordu. Bu adamın hayatta tahammül edemediği tek şey egosuna alacağı mağlubiyet ve hâkimiyetindeki sarsılmaydı. Bu hüküm Elif içinde geçerliydi hem de karşılaştıkları ilk andan beri. Dağhan istiyor o ise yapıyordu. Ve her şey Dağhan'ın tam da arzuladığı yönde hiç şaşmadan ilerliyordu. Şu an içinde bulundukları durumda buna dâhildi.

Arabaya yaklaştıkların da yine kendinden beklenmeyecek bir kibarlıkla arabanın yolcu kapısını onun için açıp beklemeye başladı. Elif bu manzara karşısında hafifçe duraksayınca, bir kaşını kaldırıp soran gözlerle ona bakıp bir sorun mu var dercesine başını hafifçe yana eğdi. Bu ukala ve soğuk adamın isteyince ve en önemlisi istediğini elde edince ne kadar kibar olabildiğine bir kez daha şahit oldu. Aklındaki bu düşünceden sıyrılıp adımlarını tekrar hızlandırıp yolcu koltuğuna oturdu.

"Teşekkür ederim" diyerek fısıldadı.

Yola çıktıklarında aralarında ki sessizlik her zaman olduğu gibi arabanın içerisini kaplamıştı. Elif hala Dağhan'ı karşısında aniden görmenin heyecanını ve ona gelmiş olmasının inanılmazlığını yaşıyordu. Kaslı bedeninden yayılan çekimi ve kavurucu sıcaklığıyla yine yanı başındaydı.

Yola çıktıklarından ne söylemesi ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu, Dağhan ise buz gibi duruşu, gergin vücudu, kendinden emin bakışları ile gözlerini yoldan ayırmıyordu. Arabanın içinde süren sessizliğe inat kalbinin gümbürtüsü daha da hızlanmıştı.

Dağhan niye buradaydı, neden yine yanına gelmiş ve onunla ne konuşmak istemişti? Onu gördüğü ilk andan beri bu sorular kafasının içerisinde dönmeye devam ediyordu. Ayrıldıkları süreden beri koca bir hafta geçmişti ve o hiç bir şekilde Elif'e dönmemiş, aramamış, bir açıklama dahi yapmadan ortadan kaybolmuştu.  Dağhan hiç bir şeyi sebepsiz yere ve kendi kurallarına göre mantıklı gelmedikçe yapmazdı. Bu sefer burada olmasının da mutlaka bir sebebi vardı. Benimle konuşmak istediği konu hakkında şimdiden tasarıları, fikirleri ve planları hazır olmalı diye düşündü. O hayatındaki hiç bir şeyi tesadüfe ve şansa bırakmazdı.

Oldukça şık ve pahalı bir restoranın önünde arabayı park ettikten sonra birlikte jipten indiler. Yan yana ama bir o kadar da mesafeli durarak restorana girdiklerinde en şık masa kendileri için rezerve edilmişti. Dağhan konuşmak için Elif'in kendisini çevirmeyeceğine o kadar emindi ki gidecekleri yeri hatta oturacakları masayı bile organize etmişti. Bu düşünceler ile masaya doğru yönelip oturacağı sırada Dağhan arkasında belirip sandalyesini onun için çekti. Elif hafifçe gülümseyip yerine otururken bu sert adamın ifadesinde tek bir değişiklik bile yoktu. Şu an ne için burada oldukları, Dağhan'ın aklından neler tasarladığı ile ilgili hiç bir  fikir yürütemiyordu. 

Masalarına oturduktan sonra yanlarına gelen garson menüyü kibarca önlerine yerleştirdi. Dağhan Elif'e doğru başını kaldırıp,

"Aç mısın?" diyerek sordu.

Şu an bir şey yiyebileceğini sanmıyordu, kalbi hala ağzının içerisinde gümbürdemeye devam ediyordu. Buraya ne için geldiklerini öğrenmeden de boğazından tek bir lokma bile geçmeyecekti. Başını olumsuzca salladı.

"Hayır" diyerek cevap verdi.

Dağhan garsonun getirdiği menüyü kenara bırakıp,

"Kahve?" diyerek kaşlarını havaya doğru kaldırdı bu kez.

"Sade lütfen" diyerek başını salladı.

"Benimki de orta şekerli" dedi Dağhan.

Garson saygılı bir şekilde eğilip yanlarından ayrıldı.

Bakışlarını Elif'e çevirip sandalyesinde ardına doğru yaslandı. Sağ elinin parmaklarıyla hafifçe ritim tutmaya başlarken gözlerini yine onun üzerine sabitledi. Tüm dikkatini yine üzerine çevirmişti. O kadar keskin ve derin bakışları vardı. Sanki yüzündeki her bir santimi inceliyor ve keşfetmeye çalışıyor gibiydi.

Dikkatli ela gözlerin hapsinden kurtulmak isterce gözlerini etraf da gezdirip bir kaç kez kırpıştırdı.  Dağhan dakikalardır hala tek bir kelime bile etmemişti ve buna rağmen bakışlarını da kaçırmamıştı. Neyse ki bu sıkıntılı durum garsonların kahvelerini servis yapmaları ile birazda olsa dağıldı. Elif kahvesinden bir yudum alarak sakinleşmeye çalıştı. Onun karşısında böyle amaçsız ve ketum geçen her bir dakika işkenceden farksızdı. Aralarındaki bu boşluk uzuyor gibiydi, Dağhan hala kıpırtısız bir şekilde ona bakmayı sürdürüyordu. Elif yutkundu ve artık bu duruma son veren kişinin kendisi olması gerektiğini düşündü. Cesaretini toparlayıp neden burada olduğunu sormak için başını kaldırıp bu delici bakışlara karşılık verdi.

"Evet, benimle ne konuşmak istiyorsun?" diyerek sordu.

Dağhan bu cesur ama bir o kadarda çekingen olduğu aşikâr olan davranışa karşın hafifçe gülümsedi. Bu neredeyse dakikalardır yaptığı ilk hareketti. Kahvesinden sakince bir kaç yudum alırken bu kez Elif sabır ve inat dolu bakışlarını ondan kaçırmadı. 

Sağ eli ile masanın üzerinde hala ritim tutuyordu. Elif bakışlarını ince ama güçlü parmaklarına çevirmişti ki o tanıdık ciddi havayla konuşmaya başladı.

"Kimi yaptığım anlaşmalar benim için özeldir, farklıdır. Hatta bazen cezbedici ve ilginç bile olabilir. Eğer yapmış olduğum anlaşmadan memnun isem, kazançlı isem onu yinelemek isterim. İşte tam da bunun için buradayız. Seninle yapmış olduğumuz anlaşma için" dedi kendinden emin ses tonu ile.

Bakışlarını Elif'in göz bebeklerinin içerisine tekrar dikti. İşte o anda Elif titredi ve irkildi. Dağhan'ın bu kez gerçekten kendisine baktığını hissetti. Bu bakışlar az öncekilerden çok farklı ve derindi. İçerisinde her bir duyguyu barındırıyordu. Hepsi eşit ve aynı yoğunluktaydı. Hiç birisi diğerinden üstün ya da baskın değildi. Usulca oturduğu sandalyesinin kenarlarını kavradı ve güç almak isterce sıktı.

"Seninle olan anlaşmamı yinelemek istiyorum. Bir ay daha seninle olmak istiyorum. Bir ay boyunca benim yanımda olmanı, bana ait olmanı istiyorum. Tıpkı birlikte geçirdiğimiz o bir hafta gibi" diyerek genişçe ve soğukça gülümsedi.

Duydukları karşısında donup kalmıştı. Yine birlikte olmak mı? Dağhan'ın yanın da ve ona ait olmak mı?...

Doğru mu duymuştu, memnun muydu, kazançlı mıydı? Bu birliktelik Dağhan için bir iş fikrinden, profesyonel bir anlaşmadan mi ibaretti ? Elif ile birlikte olması sadece bir tasarı kazançlı bir getiri miydi? Az önce tam da bu cümleleri kurmuştu dimi. Hem de tüm o yaşananlardan sonra.

İşittiklerine inanamıyormuş gibi sandalyenin kenarlarını biraz daha sıktı ve öne doğru eğildi.

"Ne?" diyerek hayretle soludu.

Dağhan söylediklerinde yadsınacak hiç bir şey yokmuş gibi omuzlarını silkti ve iki elini de masanın üzerinde birbirine kenetledi.

"Evet doğru duydun. Tekrardan seninle bir anlaşma yapmak istiyorum. Tüm kurallar, tüm şartlar bu seferde geçerli olacak. Ancak bu kez bir hafta değil tam bir ay boyunca benim olacaksın" diyerek ciddiyetle ve kararlı bir şekilde yüzüne bakmaya devam etti.

Bir hafta sonra birden bire karşısına dikilmesinin ve onunla konuşmak istemesinin sebebi bu muydu ? Elif ile yapacağı yeni bir anlaşma mıydı? Tıpkı diğeri gibi, ancak onu bu kez daha uzun bir süre yanında istediği bir anlaşma. Duyduklarına gerçekten inanamıyordu. Bir müddet ne söylemesi gerektiğini ve ne cevap vermesi gerektiğini bilmeden bocaladı.

Onda ki şaşkınlığı fark eden Dağhan,

"Farkı ne?" diyerek sordu.

Anlamamış gibi ağzını bir şeyler söylemek ister gibi açıp kapattı. Sonra donmuş gözlerle ona baktı. Silkelenip kendini toparladı.

"Ne demek farkı ne? Neyin farkından bahsediyorsun?" diye sordu. Gözlerinde öfke ve yaş birikmişti. İçinde bulundukları durum o kadar karmaşık bir hal alıyordu ki Dağhan'ın ne demek istediğini gerçekten de anlayamamıştı.

"Bunu daha önce de yapmıştık. Aynı anlaşmayı, aynı kurallarla, aynı şekilde kabul etmiştin. Şimdi seni bu kadar şaşırtan ve tedirgin eden şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum" diyerek kaşlarını kaldırdı. Elif'in gözlerinde biriken yaşları fark etmemiş gibiydi.

Evet haklıydı. Elif bundan iki hafta önce aynı anlaşmayı aynı koşullar ile kabul etmiş ve bir hafta boyunca da Dağhan ile birlikte olmuştu. Peki bu sefer onu bu kadar öfkelendiren kabullenmesini zorlaştıran şey neydi?

Dağhan Elif'i öpmüştü. İşte mesele buydu. O gece aşk çeşmesinin önünde dudakları arasından bir fısıltı gibi dökülen dileğinden sonra dudakları Dağhan'ın dudaklarının tadını almıştı. İkisi de birbirinin nefeslerinin sıcaklığında kalplerine kadar yanıp tutuşmuştu. Elif Dağhan'ın kolları arasında sıcak öpücüğü ve ıslak dudakları ile bulutlara kadar yükseldiğini hissetmişti. O öpücük o kadar güzeldi, o kadar özeldi ki. Ömrünce yaşayacağı hiç bir duygu, hiç bir güç o anları unutturamayacaktı. Tüm bunlar sadece Elif için mi geçerliydi? Dudaklarına dokunan Dağhan'ın dudaklarındaki yangın hissettiği gerçeklik de değil miydi? O gece dudakları ayrıldıktan sonra onunda gözlerinde gördüğü heyecan bulutları yalan mıydı? O da Elif gibi içten içe tüm hücrelerine kadar yanıp tutuşmamış mıydı?  O Elif'in hissettiği hiç bir şeyi hissetmemiş miydi?

Şu anki bütün öfkesi de bunaydı işte. O geceden sonra Dağhan'ın bu kadar ruhsuz, duygusuz, kayıtsız olmasına içinde tek bir isteğin arzunun duygunun bile filizlenmemiş olmasınaydı. Bu Elif'i çok fazla üzmüş ve kırmıştı. Oysaki o öpücükten sonra yaptıkları anlaşmanın bir iş olmaktan çıktığı ve ikisi arasında en azından bir yakınlaşma olduğunu düşünmek istemişti. Aynı gecenin ertesinde balo salonunda bir kadını beceren, bir haftanın sonunda ardına bile bakmadan çekip giden ve yine bir hafta sonra Elif'in karşısına dikilip yeniden buna anlaşma gözüyle bakıp yinelemek isteyen Dağhan'dı.

Başını önüne eğip parmaklarıyla oynarken bu düşündükleri ile içinde ki umut kırıntıları bir kez daha parçalanıp etrafa savruldu. Bu karşısında buz gibi oturan adama ümit bağlamak ne kadarda yanlıştı. Boştu. Anlamsızdı. Tüm bunlar Elif'in zihninde bir bir dirilirken Dağhan sırtını sandalyesine yaslamış dikkatle onu izliyor dudakları arasından dökülecek olan kelimeyi merakla bekliyordu.

İş hayatında bu kadar başarılı olmasına şaşmamak gerekliydi. Çünkü ne zaman nasıl hareket etmesi gerektiğini biliyor, en doğru noktaları çekinmeden öne sürüyor ve ne isterse nasıl isterse ona sahip olmadan durmuyordu. Bu anda tam o anlardan biriydi işte. Dağhan Elif'in karşısına oturmuş, ona bir teklif sunmuş, tüm ciddiyetiyle de istediğini almak için açlıkla ancak sabırla bekliyordu. Ve bunun içinde fazlasıyla inatçı ve kararlı görünüyordu.

Bir tatmin sebebi daha istiyordu ondan. Bir haz bir doyum cümlesi daha. Yaşamı boyunca ona sunulan her şey gibi bir onama bir kabulleniş karşılıksız bir veriş daha. Onu besleyen onu büyüten onu var eden bilindik bir duygu daha istiyordu.

Dağhan'a bakmaya devam ettikçe içindeki hevesin bu kırılmış yıkık dökük acı verici duygular arasında hala usul usul çırpındığını hissetti. Elif onu istiyordu. Tüm bunları bilerek görerek Dağhan'ın yanında olmayı, istiyordu. O kadar aptaldı ki. Dağhan'ın yanlışlarını görmüş, uçurumlarına düşmüş, derin yaralar almış olsa da kahretsin ki hala onunla olmak istiyordu. Biliyordu ki bu teklifi çevirse ve bu masadan şu an kalkıp gitse artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. O eski Elif değildi. Dağhan'ın teklifine evet dediği andan sonrada asla eskisi gibi olmamıştı. Olamayacaktı da. Bilmeden adım attığı bu yol onu hiç bilmediği dünyalara, hiç tanık olmadığı anlara  ortak etmişti. Dağhan ile sürüklendiği bu yol daha önce hiç tatmadığı duygular, hisler ve arzular ile bezeliydi. Bu duyguların her birini tattıkça ona daha çok bağlandığını ve düğümlendiğini hissediyordu. Dağhan'ın sevgisi de, acısı da kalbine kazınıyordu, bu yeni şahit olduğu dünyadan çıkmasını imkansız hale getiriyordu.

Peki tüm bu isteklere direnmenin anlamı var mıydı?  Mücadele etmenin savaşmanın yok saymanın. Var olandan kaçmanın kabul etmemenin yok saymanın bir önemi var mıydı?

Aklının içerisindeki mantık terazisinin ibresi bozulmuştu. Ne kadar mücadele etse de kendince sebepler gösterse de ibre tek bir yönde takılıp kalmıştı. Direnmek sadece boşa çabalamak ve kendi kendini tüketmek demekti. Yapmayacaktı. Mücadele etmeyecekti. Çünkü biliyordu. Kaybedecekti. Ne Dağhan'a ne de kendine söz geçiremezdi. O kadar güçlü değildi. Bu seferde bu duygulara teslim olacaktı. Karşı koymayacaktı. İşin sonunun nereye ve nasıl gideceği umurunda değildi. Tek istediği ela gözlerine biraz daha fazla bakabilmek, biraz daha sıcaklığında yanıp kavrulabilmekti. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, ne kadar sürerse sürsün hiç bir şey umurunda değildi. Olmak istediği yer burasıydı. Dağhan'ın yanı başıydı.

Gözlerinin kaldırıp kendisinden bir cevap bekleyen bu kahrolası çekicilik de ki adama bakıp derin bir nefes çekti, omuzlarını dikleştirdi.

"Tamam. Kabul ediyorum" diyerek sesini ifadesiz tutmaya çalışarak cevap verdi.

"Bir ay boyunca bana sunduğun bu teklifi yine kabul ediyorum" dedi.

Dağhan memnuniyetle gülümseyip gevşedi ve geriye doğru usulca yaslandı.  Başını sallıyor ve sakin nefesler alıp veriyordu.  Şu an inanılmaz bir zevk ve haz denizinde yüzüyordu. Bu huzurlu ve sakin ifadesinde apaçık görülebiliyordu.

"Ama bir şartım var" dedi hemen ardından. Onun bu tatmin olmuş halini birazda olsa yarıda kesmek istedi.

Elif'in bu beklenmedik çıkışına karşı Dağhan kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp iki elini de göğsünde bağladı. Bu ilginç ve yeni bir şeydi. Kendisine şart sunulmak, koşul koyulmak onun için alışılageldik değildi. Yüzünde başka bir zevk ve hoşnutluk dalgası belirdi. Ancak bu duygu bir miktar merak ve öfke de barındırıyordu.

"Evet seni dinliyorum" diyerek bacak bacak üzerine attı.

Planlarına yapılacak her müdahaleye her zaman şiddetle karşı olmasına rağmen bu kez duyacaklarına istekliydi.

Elif kaşlarını hafifçe çattı. O da tıpkı Dağhan gibi ciddi ve kararlı görünmeye çalıştı.

"Hayatıma müdahale etmeni istemiyorum. Hiç bir şekilde buna izin vermem. Birlikte vakit geçirebiliriz. Yani takılabiliriz ama hiç bir zaman senin emrinde hareket etmem. Benim kişisel hayatıma karışamazsın, ayrıca bana da karışamazsın. Ben ne istersem nasıl istersem o şekilde davranırım ve bunun içinde senden izin ya da emir almam" diyerek omuzlarını çekip başını havaya kaldırdı.

Dağhan ister istemez gülümsedi. Bu kızın bu sevimli ve inatçı kız çocuğu hallerinin kendini ne kadar cezbettiğinin farkındaydı. Bu şartlar ve tamda bu konuşmalar halinde böyle gülümseyip ilgi ile dinlemek yerine çoktan sinirli ve öfkeli adımlarla masadan kalkmış olur ardına bile bakmadan bu işi burada sonlandırırdı.

Ama Elif de onun kanını kaynatan, ilgisini fazlasıyla çeken bir şeyler vardı. Bu kız bir oyun gibiydi, eline aldığı sahip olduğu yeni bir eşya gibiydi. İlgisini fazlasıyla çekiyordu. Onu cezbediyordu. Bunu inkâr edemezdi. Ama nereye kadar sürecekti bu çekim işte onu bilmiyordu. Hayatının pek çok döneminde istediği her şeye sahip olmuş ancak bu heves doğrultusunda da hepsinden bir müddet sonra sıkılmış, soğumuştu. Şimdi bu elindeki parlak, ilgi çekici, farklı oyuncağını kaybetmek istemiyor ve onunla oynamaktan sıkılana kadar da devam etmek istiyordu. Elif teklifini kabul etmişti. Bir ay boyunca tekrar onundu. Artık bu sürede her şey Dağhan nasıl istiyorsa o şekilde olmak zorundaydı. Buna Elif ve Elif'e ait olan her şeyde dâhildi. Onun sunduğu şartların Dağhan için hiç bir önemi yoktu. Ancak bunu şu an Elif'in bilmesine de gerek yoktu. Nasıl olsa o her şeyi planına uydurup bir şekilde o yöne ilerletmeye devam edecekti. Onun ismi Dağhan Haznedaroğlu'ydu. O istediğini istediği şekilde almadan durmaz asla pes etmezdi.

Dağhan'ın yüzündeki gülümsemesi genişleyip dişlerini gösterecek kadar içten ve canlı bir hale geldi. Bu sefer içten Elif'e gülümsemişti. Bu kız bunu yapabiliyordu işte ona gerçekleri hissettirip, yaşatabiliyordu. Keyiflenmişti. Ellerini göğsünden çözüp öne doğru eğildi.

"Peki tamam istediğin gibi olsun" diyerek gülümsemesine devam etti.

Bu gördüğü manzara karşısında Elif'in kalbi bir an tekledi. Bu adam içten bir şekilde gülümsediğinde çok daha genç, çok daha enerjik ve çok daha çekici olabiliyordu.

Kendini Dağhan'ın bu sımsıcak halinden zorlukla sıyırdı. Umursamazca ve zafer kazanmış olmanın kibriyle omzunu silkti.

"Tamam o zaman" diyerek gülümsedi Elif de.

Dağhan da,

"Tamam o zaman" diyerek bir kere daha rahatça arkasına yaslandı.

Yaptıkları bu anlaşma her ne kadar garip olsa da ikisinin de bu işe olan istekleri ve ilgileri çok fazlaydı. Dağhan yeni bir oyuncağa sahip olmanın şehvetiyle, Elif ise yeniden Dağhan'ın yanında olmanın verdiği nefes kesicilikle birbirlerinin gözlerinin içine gülümseyerek bakmaya devam etti...

Continue Reading

You'll Also Like

159K 11.3K 34
Agra bebeğiyle çaresizce sokakta yaşarken bir gece karşısına çıkan adamla hayatı tamamiyle değişir. Ferişte - Masum, melek ve günahsız demek. Not: +...
1.3M 56.1K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
791K 15.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...