Taç Kimde?

By _ecem_araz_

6.1K 664 101

Hayat inanılmaz zorlayıcı koşuşturmaları ve bu da olmaz artık dediğin engellerinin arasında yitip giderken ba... More

1. Bölüm - Çöpçatanlık Yarışı
2. Bölüm-Fanatik
3. Bölüm - Maç
4. Bölüm - Seans
5. Bölüm - Yakın Arkadaşlar
6. Bölüm - Nevzat Demir Tesisleri
7. Bölüm - Doğum Günü
8. Bölüm - İlk Maç
9. Bölüm - İlk Buluşma
10. Bölüm -Kod Adı İlk Randevu: Büyük Ada
11. Bölüm - İfşa
12. Bölüm - Düğün
13. Bölüm - Ayrılık
14. Bölüm - Fenerin Maçı Var
15. Bölüm - Memleket
16. Bölüm - Kavga ve Gerçek
17. Bölüm - Aşk ve Kariyer
18. Bölüm - Rüya
19. Bölüm - Can
20. Bölüm - Sözleşme
21. Bölüm - İzdivaç mı?
22. Bölüm - Sergi
23. Bölüm - Tatil
24. Bölüm - Çıkrıkçı İlyas
25. Bölüm - Kız Kulesi
26. Bölüm - Tesadüfler Silsilesi
27. Bölüm - Bir Ömür Böyle...
29. Bölüm - Yara
30. Bölüm - Nikahta Keramet Vardır
31. Bölüm - Bütün Kızlar Toplandık
32. Bölüm - Bisküvili Pasta
33. Bölüm - Yanlış Anlaşılma

28. Bölüm - Yenge

124 21 1
By _ecem_araz_

Evden mutfakta annemi ikna ettiğimiz bir konuşma yaptıktan sonra Dinçer ile üzerimizdeki altınları annemin getirdiği bir takı kutusuna koyduk. Sonrasında ise gençler olarak koştur koştur evden çıktık. Ben Dinçer'in arabasına geçtiğimde Eylül nedendir bilinmez Hazal'ların arabasına binmişti.

Azra'da gelmek istese de annem "Gençlerin arasında ne yapacak?" Diyerek göndermemişti. Azra biraz üzülmüştü. O yüzden onunla sonradan farklı bir planım vardı. Bunu onu da teselli etmeye çalışırken kulağına fısıldamıştım da öyle morali düzelmişti.

Eylül Hazal'ların arabasına geçtiğinde ise Dinçer ile birbirimize baktık. Ardından Dinçer arabanın yanına ilerleyip kapımı açtığında arabaya yaklaştım. Kenara tutup yüksek arabaya adımımı attıktan sonra oturduğumda ise Dinçer dışarı sarkan elbisemin eteklerini de toparladı ve kapıyı kapattı. Arabanın önünden dolanıp şoför koltuğuna oturduğunda ise ilk olarak kravatını gevşetti. Ardından ceketini çıkarıp arka koltuğa attı.

Yakasındaki düğmeleri ve gömleğin bileğini katlarken ise gözüme ayrı bir yakışıklı görünmüştü.

AY BENİM NİŞANLIMDI BU ADAM! RESMİ
OLARAK SEVGİLİMDİ YANİ! ANNEMLER FALAN HERKES BİLİYORDU! AAA ŞİMDİ KAFAYI YİCEM
BURADA!

Arkadaşlaaar! Bu adam benim kocam! Kocamda kocam, kocamda kocam....!

Dinçer kısaca bana baktığında yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama afalladı ve "Niye öyle gülümsüyorsun?" dedi yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken.

Adama iki saniyede nasıl düştüysem ağzımda yayık ayranı gibi açılmıştı sanırım. İfademi toparlayıp "Hiç. Öylesine." dedim.

Şimdi 'Sana düştüm.' tarzı bir cümle kursam bu Dinçer'in zor zahmet dayandığı sabrına kibrit çakmak gibi olurdu. Geldiğinden beri gergin gergin oturuyordu zaten.

Belli ki evde gün boyu bana karşı aşırı samimi tavırlar sergilememesi için uyarılmıştı. Öyle bir his almıştım. Daha doğru canım görümcemden öyle bir mesaj demek daha doğru olabilirdi.

Dinçer arabayı çalıştırdığında bana bir kez daha baktı. Ardından "Çok güzel olmuşsun. Bugün sana bakmalara doyamadım." dedi.

Gülümseyerek "Teşekkür ederim. Sende çok yakışıklı olmuşsun. Tabi her zaman çok yakışıklısın, orası ayrı." dedim.

"Yaa?" dedi Dinçer çapkın bir ifade ile. Sonra uzanıp elimi tuttu ve dudaklarına getirip elimin üstünden öptü.

"Seni seviyorum." diye fısıldadı yeniden saniyelik gözlerimin içine bakarken. Tekrar yola döndüğünde ise kalbim çok hızlı atıyordu. O kadar zaman olmuştu ama hala buna alışık değildim.

Ele ele tutuştuğumuz elimize bakarken Dinçer parmağını parmağımdaki alyans ile incili yüzüğümde gezdirdi. Ardından yeniden yüzüğümün üstünden elimi öpüp "Nişanlıyız artık he?" dedi kısaca bana bakıp.

Gülümseyerek "Evet." dedim. Ardından kendimi daha fazla tutamadım ve koltukta onun tarafına iyice yanaşıp başımı omzuna yasladım.

Başımın üstünden öptüğünü hissettiğimde ise ona şımarmamak için kendimi zor tuttum.

"İlk gün seni gördüğümde aslında az çok anlamıştım seninle evleneceğimizi. Normalde bu Oğuz'un beni birileriyle bir araya getirme muhabbetlerinden hiç hoşlanmazdım. Mesela doğum gününde siz falan toplanma planına katılmazdım. Ne alaka Hazal'ın arkadaşları birde ben derdim ama seni yeniden görmek için değerdi."

Şaşkınca başımı geri çekip Dinçer'in yüzüne baktım.

"Sen ciddi misin?"

"Evet. Normalde ilk Oğuz'ların evine gittiğimiz gün de ben gelmeyecektim ama artık Oğuz o kadar laf söyledi ki gelmek durumunda kaldım. İyi ki de gitmişim."

"Gerçekten hayat bizi sürekli bir araya getirmeye çalışmış gibi. Hazal'da daha düğününden önce bizi tanıştırmaya çalışmış. Sürekli birilerini ayarlamaya çalışıyordu ama Oğuz'un arkadaşı diye övdüğü kişi için ayrı bir ısrarı vardı. O kişinin sen olduğunu sonradan öğrendim."

Dinçer kahkaha attı. Ardından "Gerçekten inanılmaz. Bunlar karı koca tencere kapak olmuşlar. Aynısını Oğuz benim için yaptı." dedi.

Gülümseyerek Dinçer'in yüzünü inceledim. Ardından "İyi ki o kişi sendin." dedim.

Dinçer gülümseyerek "Neden?" dedi.

"Çünkü gençliğimden bu yana tam olarak istediğim ve beklediğim o kişi gibisin."

Dinçer bana baktı. Yüzümü süzdü. Ardından gözü bir süre yüüzmde takılı kaldığında iç çekip önüne döndü ve "Acilen evlenmemiz lazım." diye mırıldandı.

Duymamam mı gerekiyordu bilmiyorum ama duymuştum ve suratım kıpkırmızı olurken geri çekilip koltuğumun içine girmiştim neredeyse.

Sapanca'dan çıkıp artık İstanbul yollarına girdiğimizde bir anda arkamızdaki Oğuz ile Dila'lar kornaya basmaya başlamışlardı.

Dinçer dikiz aynasından arkaya bakıp gülerek "Manyak bunlar ya!" dedi.

Gülerek aynadan onlara baktım. O sırada Oğuz'lar sağ yan şeridimize geçtiğinde Oğuz camını indirdi. Hazal Oğuz'un arkasından kamerasını uzattığında Dinçer benimde camımı indirdi.

Hazal "En çok bana poz ver." diye bağırdığında kıkırdadım.

Bir kaç saniye sonra camımı kapattım. Ardından uzanıp radyoyu açtım. Dinçer bana döndüğünde "Biraz havamızı bulalım ya!" dedim ve telefonumu arabaya bağladım. Bir süre müziklerimde gezindikten sonra gülerek gözüme kestirdiğim bir tanesine bastım.

Şarkının melodisi arabanın içini doldurmaya başladığında gülerek Dinçer'e baktım. Bir süre ilerlemişti ki "Bu şarkı benden sana gelsin." dedim.

Dinçer tek kaşını kaldırıp bana baktı. Ardından radyonun ekranına bakıp "Ebru Gündeş?" dedi. Evet anlamında başımı salladım. Peşine de Ebru Gündeş şarkıya girdi.

Sen sus, hiç bir şey söyleme
Sen susta gözlerin konuşsun
Öldür beni sen öldür ki
Aşkın kalbimde hapsolsun

Hiç bir şey söyleme
Sen susta gözlerin konuşsun
Öldür beni sen öldür ki
Aşkın kalbimde hapsolsun

Ben sanki ben değilim
Gözüm bir şey görmez oldu
Delirdim aşkına çıldırdım
Aklim fikrim hep sen oldun

Ben sanki ben değilim
Gözüm bir şey görmez oldu
Delirdim aşkına çıldırdım
Aklim fikrim hep sen oldun

Yoksa ben deli miyim? Deli mi divane miyim? Bir haber uçursan yeter Yine sana koşa koşa gelirim

Ben şarkıyı söylerken Dinçer'in yüzünde farklı farklı ifadeler oluşuyordu ve ben onun bu hallerini görmeyi çok sevmiştim. Bu yüzden de yol boyunca olabildiğinde göndermeli ne kadar şarkı varsa hepsini açmıştım.

Beyoğlu'na vardığımızda ise arabayı tuttukları mekanın önüne getirdiğimizde valelerde bekliyordu. Ben kemerimi çözerken Dinçer valeye anahtarını verdi ve arabanın önünden benim tarafıma geçti. Oysa ben çoktan kapımı açmıştım. Kapıyı tutup benim elimden de tutarak ayağımdaki topuklularla yüksek arabadan inmeme yardımcı olurken sonradan elini sıkı sıkı belime sardı ve mekanın kapısına ilerledik.

Bizimkilerde arabadan indiğinde Dila "Ayy çok heyecanlıııı!" dedi ve Sinan'ın koluna girdi. Ardından başını kaldırıp Sinan'a baktı.

Sinan'da gülümseyerek Dila'ya baktığında bu aşk dolu manzaraya kalbim dayanmayabilirdi.

Eylül'de benimle aynı fikirde olmalıydı ki arkalarından fotoğraflarını çekiyordu.

Mekana girdiğimizde kapıdaki görevliler "Hoş geldiniz Elif Hanım, hoş geldiniz Dinçer Bey." dediğinde "Hoş bulduk." dedik.

"Asansörümüz burada. En üst kat." dedi kadın asansörleri işaret ederken.

Beraber asansörlerin olduğu yere ilerledik. İkili grup olarak asansöre bindiğimizde en üst kata çıktık.

Asansörden inip geniş kapıların olduğu yere vardığımızda kapıyı açıp içeriye girmiştik ki ani patlama sesi ve etrafa yayılan konfeti parçalarıyla ödüm kopmuş ve irkilmiştim. Galiba hamsi sporlular yine bir terör eylemi peşindeydi! İmdat! Polis veya güvenlik diye çalıştırılan 40 yaş üstü emektar bir abla yok mu?!

Ancak buna gerek olmadığını yavaş yavaş idrak ettim. O an karşımdaki kalabalığın kim olduğunu idrak edemesem de bir kalabalık arkada çalmaya başlayan 'Ben Güzelden Anlarım' şarkısıyla çığlık ve bağırış karışık bir şekilde bizi karşılamışlardı.

Şaşkınca Dinçer'e baktığımda Dinçer gülümseyerek bana bakıyordu. O sırada bir adam öne çıktı. Yanında da bir kadın vardı.

"Kardeşim hayırlı olsun." dedikten sonra Dinçer'e sarıldığında ise bu adamı tanıdım. Aslında ilk öne çıktığında acaba demiş sarılırken emin olmuştum. Semih Türkolu'ydu bu. Zamanında Fenerbahçe'de oynamıştı. Sonrasında milli takımda da büyük başarıları vardı. Hele o Hırvatistan golü... Unutulmaz bir goldü.

Tekrardan bana döndüğünde elim ayağım titredi. Eski Fenerbahçe kadrosunda en sevdiğim oyunculardan birisiydi.

"Yenge hayırlı olsun, Allah tamamına erdirsin." dedikten sonra elini uzatıp "Semih ben. Dinçer'in arkadaşıyım." dediğinde elimin terlediğini hissettiğimden elimi şöyle bir üstüme silmeye çalıştım. Ardından titreyen sesime engel olmaya çalışarak elimi uzatıp elini sıktım.

Ancak içimde daha fazla tutamadığım Fanatik Ela lafa "Çok büyük hayranınızım." diyerek girdi. Hatta sesi biraz kaymış bile olabilir. Ama ne yapabilirdim? Dönemin altın kadrosundan olan adam bana yenge demişti!

Semih Türkolu şaşkınca bana bakarken ben durmadım da. Devam de ettim.

"Twente'ye yaptığınız Hat-Trick... Hırvatistan golünden bahsetmiyorum bile... Hala açar açar izler bir keyiflenirim. Bende imzalı formanız bile var!"

Kendimin ne kadar hayranı olduğumu kanıtlamaya çalışırken kendimden geçmiş gibiydim birazcık. AMA GEÇMEM NORMAL DEĞİL MİYDİ? KARŞIMDA SEMİH TÜRKOLU VARDI! KAÇ İNSAN SEMİH TÜRKOLU'YU HER GÜN GÖRÜYORDU Kİ?!

Kalbim yerinde atacak gibiydi. Acaba dedemin de Çıkrıkçı İlyas olduğunu söylese miydim? Fazla mı kaçardı?

Acaba ben biraz fazla mı abartıyorum diye kısa bir düşünürken arkada duran Eylül öne çıkıp "Bende de imzalı topunuz var. Şu an karşımda olduğunuza inanamıyorum!" dedi.

Semih Türkolu şaşkınca ikimize bakarken "Kardeşim." diye mırıldandım.

Kaşlarını havaya kaldırıp gülümseyerek başını salladı. Ardından "Hmm anlaşıldı." dedi.

O an hala el sıkıştığımızı fark ettim. Ayıp oluyordu sanırım. Elimi geri çektiğimde Dinçer "Ela'lar biraz fanatikte." dedi Semih'e.

Yok canım ne fanatikliği? Öyle derbiden derbiye.

Semih gülerek "Tahmin ettim. İlyas Reis'in torunlarıydınız, değil mi?" dedi.

EVET ABİ EVET! ONUN TORUNLARIYIZ! NOLUR BİZİMLE RESİM ÇEKİL!

Eylül "Evet! Dedemi tanıyor musunuz?" dedi heyecanla.

"Tanımaz olur muyum? Reisi tanımayan Fenerbahçe'li kendinden utansın."

Eylül ile kısa bir bakıştık. Bu kendinden geçme bakışmasıydı.

Semih Türkolu o sırada kolunu yanındaki eşinin beline koydu ve "Eşim Gamze." dedi.

Gamze Hanım gülümseyerek elini uzattığında el sıkışıp "Çok memnun oldum." dedim gülümseyerek.

Kadına da biraz ayıp olmuştu.

"Kusura bakmayın bu arada. Bir an şey olunca..."

Gamze Hanım gülümseyerek "Önemli değil canım, anlıyorum. Alıştım artık. Genelde Fenerbahçeli'ler Semih'i her gördüğünde böyle heyecanlanırlar." dediğinde gülümsedim.

"O eski sezon bizim için ayrı bir güzel tabi." dedim.

Gamze Hanım ile ellerimizi ayırdığımızda Dinçer beni belimden tutup kendisine çekti.

Başını eğip kulağıma "Sevgilim böyle tepkiler vermesen mi? İnsanlarda tuhaf hissediyor. Hepsi benim arkadaşım. Futbolcu olarak değil de arkadaşım olarak görsen olmaz mı?" dediğinde başımı geri çekip kaşlarımı çattım.

"Ben senin gibi her gün efsanevi futbolcuları görmüyorum, kusuruma bakma!" diye fısıldadığımda Dinçer "O anlamda demedim." dedikten sonra cümlesine devam ediyordu ki bu sefer diğer bir efsanevi sporcu olan Berk Yorulmaz geldi. Futbol dünyasındaki komik videoların ve sosyal medyada paylaşılan özlü sözlerin adamı Berk Yorulmaz.

Şimdi buna da heyecanlanma derdi cins Dinçer!

"Merhaba! Hayırlı olsun kardeşim." dedi ve Dinçer'e sarıldı.

Ardından bana bakıp "Ela! Hayırlı olsun vallahi sonunda bu kavuşmayı gördük ya gözümüz arkada kalmaz." dedi. Aşırı samimi bir tepkiydi bu.

"Sağolun." Diye mırıldandım.

Bilemedim Berk yani sen her gün ben bu takımlıyım diyerek üç büyük kulübü de gezdiğin için sana Semih Abim kadar samimi yaklaşamayacağım sanırım. Belki Dinçer sinirimi bozmasa yaklaşırdım, tam emin olamıyordum.

O sırada yanındaki kadın elimi uzatıp "Merhaba Ela'cım, hayırlı olsun yeniden. Ben Berk'in eşi İzlem. Artık bu grup böyle çok görüşürüz. " dediğinde gülümsedim ve "Memnun oldum, inşallah." dedim.

Bak Berk'ciğim Semih Abi ile aranda açılan farkı İzlem Ablam kapatmıştı, karına sahip çık üzme.

Dinçer'in bu şekil 'arkadaşlarıyla' tanıştıktan sonra içeriye doğru ilerleyip masaya oturduğumuzda şarkılar da yavaştan çalmaya başlamıştı.

Dila'nın gazlandırmasıyla herkes yavaş yavaş ayaklanırken ben masada oturmuş insanları izliyordum. Parmağımdaki yüzüğü çevirirken elimin üstüne kapanan el ile başımı çevirdim.

Dinçer elimi tutup "Hadi gel bi terasa çıkıp hava alalım." dediğinde daha ağzımı açamadan beni kendine çekerek ayağa kaldırdı.

Beraber terasa çıktığımızda Dinçer terasın cam kapısını kapattı ve bana dönüp "Moralini bozmak için öyle demedim." dedi.

Manzaraya doğru bakarken "Moralim bozulmadı." dedim.

Dinçer gülerek "Cidden mi ?" dedi.

Ardından uzanıp bana sarıldığında ben ona sarılmadım. Ne var yani minnoş kalbim kırıldıysa?

"Özür dilerim."

Cevap vermedim. Durum böyleyken Dinçer kollarını daha sıkı sardı.

"Gerçekten seni rencide etmek istemedim. Sen gördüğüm en akıllı kadınsın. Nerede ne konuşulacağını iyi bilirsin. Benim boşluğuma denk geldi, özür dilerim."

Derin bir nefes aldım. Ardından Dinçer'e sarıldığımda Dinçer derin bir nefes aldı. Bunun acısını elbet bir gün çıkarırdım. Şimdi bu geceyi gereksiz bir triple sonlandıramazdım.  Elimi tutup "Hadi içeriye geçelim." dediğinde birlikte içeriye geçtik. Sonrasında ise Dila'nın yönlendirmeleri ve planlarıyla harika bir akşam geçirdik. Bir ara Semih ile Berk arasında bir oyundan dolayı sesler yükseldiğinde ise ben ortamı yumuşatmak amacıyla Berk'in İETT şoförü ile ettiği kavgaya istinaden şakasına gülerek bi "Kime lan diyosun lan sen? Babam yaşında adamsın!" demiştim ancak ortam pekte yumuşamamıştı. Bir anda herkes bana bakıp sessizliğe gömülmüştü.

Herhalde en son böyle bir sessizlik  Dinçer ile fotomuzun yayıldığı gün evde babamlarla oturduğumuzda oluşmuştu.

Dinçer bana ne demişti? Sen nerede ne konuşacağını iyi bilirsin mi? Üzgünüm Dinçer, seni hayal kırıklığına uğrattım. Affet.

. . .

Nişanımızdan sonraki günlerin cidden bu kadar yokuş aşağı ve ağır tempoda olacağını düşünmezdim. Sanki bir anda ikimizi de kolumuzdan tutup birimizi bir yana diğerimizi öbür yana savurmuşlardı.

Aslında çok zaman geçmese de yoğun ve tempolu günlerdi.

İlk olarak toplu şekilde aldığımız kararla evden kimse nişan haberini sızdırmayacaktı. Sebebi de bir şekilde evlenene kadar beni bu magazin temposundan uzak tutmaktı. Tabi bu o kadar uzun sürmemişti.

Bir hafta sonra Ekrem Eniştem Facebook'ta nişandan kalma hatıra fotoğrafını paylaşmasıyla bu fotoğraf bir anda yayılmıştı. Yani zaten Ekrem Eniştemin 30 takipçili sosyal medya hesabından da bir şeyler yayılıyorsa o şeyin yayılası varmış. Ki Ekrem Eniştemin duruma karşı kendini savunması "Bir süre dediniz. Bir hafta da bir süre. Siz bana net bir tarih vermediniz ki?" olmuştu.

Haklı mıydı? Haklıydı.

Vallahi Sokrates'in savunmasını deler geçerdi bu adam.

Ama işte keşke paylaşırken büyük harflerle "DAMADIMIZ DİNÇERLE!!!" yazmasaydın be enişte. Hani bende varım fotoğrafta. Yeğenin?

Tabi bu fotonun yayılması bizim için hoş olmamıştı. Daha yeni fotolarımız ortaya çıkmış ve herhangi bir açıklama yapmamışken gelen nişan fotoğrafı milleti şoka sokmuştu.

Yazılanlardan sonra "Aaa birde size haber verip izin mi alacaktık be?!" diye çirkefleşmemek için zor tutuyordum kendimi.

Zaten salak saçma islamofobicilerle uğraşırken birde başıma Tuanafc çıkmıştı. Tuana'nın benden daha güzel olduğuna beni ikna etmeye çalışıyorlardı. Ablacım, abicim sence ben Tuana'nın benden güzel olduğunu bilmiyor gibi mi duruyorum? Kadın Miss Turkey. Onu da geçtim yaş aldıkça vuruyor botoxu. Yedi yirmi dört genç. Bende işte garibanlık. Yüz yogasıyla toparlamaya çalışıyorum kendimi.

Neyse. Tabi ki benim bu farkındalığımdan insanların haberi olması gerekmiyordu.

Onlara da "Benden daha güzel ama Dinçer beni seçti!" yazıp kudurtmak istiyordum mesela. Yani bana kalsa 13 yaşındaki ergenlerle kavga ederdim.

Eskiden de Bloom hep ben olurdum zaten! Alın bu da size bir itiraf!

Şimdi izlediğimde sinir olsam da eskiden Bloom'dum kızlar, üzgünüm. Mesela eskiden Avril Lavinge'nin Girlfriend klibindeki siyah saçlı kızı havalı bulurken şimdi sinir olmam gibi. Zevkler değişiyor, yapacak bir şey yok.

Tabi tüm bunlar olurken ben paşa paşa evde oturup annemin Ordu'ya dönmeden önce yaptığı mükemmel yemekleri yiyerek televizyon izliyordum. Dinçer ise sosyal medyasında bizi savunmakla meşguldü. O an tam olarak bi Bessame'ydim.

Bessameeee... Bessame muchoooo...

Dinçer bilmem kaç takipçili sosyal medyasında ucunda kurdele olan alyansı parmağıma takarken çekilen ellerimizin olduğu bir fotoğrafı siyah beyaz paylaşmıştı. Tabi reis beni etiketlemeyi de unutmadığı için hesabıma her gün bir sürü istek ve bildirim geliyordu. Öncesinde story attığımızda beni pek takmayan insanlar şimdi akın akın hesabıma geliyorlardı. Herhalde öncesinde ayrılır bunlar diye düşünüyorlardı.

Allah aşkına ünlüler duruma bir el atsındı! Bunların ekranıma düşmesini nasıl engelleyeceğim?! Bildirim kaydırmaktan telefonu açamıyorum.

Resmi açıp resmin altındaki yorumları okumaya başladım. Artık günlük rutinim haline gelmişti. Açıp okuyor, şerefsiz yorum yapanı engelliyordum. Bakın kötü yorum değil, şerefsiz yorum!

Mesela; Tuana ile daha çok yakışıyordun, attan inip eşeğe binmişsin... Veya 'Vergilerim ile Dinçer Şahaplı nişanlanmış...

Engellendin koçum! Hemen engellendin! Ayrıca yüzde yüz senden yakışıklıyımdır! Resmin bile yok! Korkak! Resmin bile yok! Dalga geçiyorsun hesapta! Evet Bahattin! Sende gittin.

Böyle böyle şerefsiz yorumları engellerken en sonunda oflayıp arkama yaslandım.

Mahur'un masasına baktığımda geri yaslandım. Dikkatlice ekranına bakıyordu.

"Pişt!" dedim gülerek.

Mahur bana döndüğünde "Gel seni yemeğe çıkarayım fıstık!" dedim.

"Emin misin dışarıda yemek istediğine. Ortalık karışık!"

"Sıkıntı yok reis. Biz bu aleme yeni gelmedik, geri geldik."

"Hadi ya!" dedi Mahur alayla.

"Tabi." dedim ve ayağa kalktım. Ardından kenardaki çantamı alıp "Ayrıca oturduğumuz yerde bana artık ayrıntılı bir şekilde derdini anlatıyorsun!" dedim.

Mahur göz devirip "Bir derdim yok diyorum!" dedi.

"Bak herkese yalan söyleyebilirsin ama bana asla!" dedim isotlu bir Tatlıses tonlamasıyla.

Mahur iç çekip "Bazen moralin bozukken seni daha çok seviyorum." dedi.

Gülerek kol kola ofisten çıktığımızda ise konuşmanın öncesinde ne yiyeceğimizi tartışmaya başladık.

. . .

"Nasıl yani? Cidden böyle mi dedi?" dedim şaşkınca. Mahur ise başını salladı.

"Tü Allah bunları kahretmesin cidden! Hepsi aynı ya!" dedim sinirle.

"Ama bak Dinçer'e o kadar laf etti sonra nasıl pişman oldu! Erkek milleti işte. Yapıyo yapıyo sonra özür diliyorlar."

"Sen nerden biliyorsun?" dedi Mahur şaşkınca.

Ağzımdaki pizzayı yuttuktan sonra kaşlarımı çatıp "Neyi?" dedim.

"Özür dilediğini?"

"Senden özür mü diledi?" dediğimde Mahur az önce Ela'nın cümlelerini yanlış anladığını fark etti.

"Geçen gün ofise geldi. Sen yoktun." dedi Mahur tedirgin bir şekilde.

Ah Mahur'um bir bilsen o buluşmanın yaratıcısı bendim.

"İşte bir şeyler geveledi gitti."

"Cidden böyle mi anlatacaksın?!" dedim şaşkınca.

"Sen gittin benim ilişkime dair fan hesabı açtın ağzımı açmadım ama bu kadarına sinirlenirim artık! Ağzından cımbızla laf alıyoruz. Anlat şu olayı düzgünce!"

Mahur iç çekti. Ardından şöyle bir etrafa baktı.

Tabi kızda da görüntülenme korkusu olmuştu. En son beni ağlarken çekiyorlardı.

Mahur kendini öne doğru çekip masaya doğru yaslandı. Ardından "İşte biz bununla tartıştık ya bu bana sen kimsin ki neyim oluyorsun tarzı cümleler kurdu ya..." dediğinde "Eee?" Dedim.

"Bu bundan sonra bana bir kaç yerden yazdı. Bende engelledim her yerden. En son ofise geldi geçenlerde. Elinde bir buket gül. Özür dilemeye gelmiş lafta. İstemiyorum dedim. Israr etti. En son baya sinirlendim bir ton laf ettim. Tekrar git dediğimdeyse kapıyı açıp gitmesi için elimle gösteriyordum ki sen gel tut beni..."

"Öptü mü?!" diye yükseldim anlık ağzımdaki pizza ile.

Mahur etrafına bakıp "Bağırma be!" dedi.

Ardından "Hayır öpmedi." dedi.

"Beni sevdiğini söyledi."

Heyecanla "Ciddi misin?!" dedim.

"Evet! Niye yalan söyleyeyim?! Baya konuştu işte çok  pişmanmış, şöyle böyle diye."

Anlaşılan Berk Cihan özür dilemek için bu çıktığı yolda ilanı aşk etmeye kadar gitmişti.

"Peki... Sen ne yapacaksın?"

Mahur omuz silkti. Ardından "Bilmiyorum." dedi.

Bende Ela isem bu işin sonunu biliyordum. Sormayın nerden bildiğimi. Biliyordum işte.

. . .

Heyecanlı bir şekilde arabamla Nevzat Demir Spor Tesisleri'nin güvenliğinin önünde durduğumda arabamın camını indirdim.

Kimliğimi çıkarıyordum ki "Hoş geldin yenge." lafıyla başımı kaldırdım.

"Aaa Şeref Abi! Sen burada mıydın?"

"Bugün buradayım vallahi. Hayırlı olsun bu arada. Tebrik etme fırsatım olmadı."

"Sağ ol abi, teşekkür ederim."

"Ne demek. Ben zaten en başında anlamıştım da bir şey dememiştim."

Şeref Abi cidden elimde takıma poşet poşet biber dolması getirmemden Dinçer ile benim nişanlanacağımızı nasıl çözmüştün, Allah aşkına?

Şeref Abi'ye gülümsedikten sonra açılan bariyerden içeriye girdiğimde arabamı park ettim ve heyecanla tesislerden içeriye girdim. Güvenlik beni gördüğünde "Hoş geldin yenge." dedi.

Mahçup bir gülümseme ile "Sahadalar mı?" dediğimde "Yok yenge, içerideler." dedi.

"Tamamdır, teşekkürler."

Merdivenlere yöneldiğimde yukarıdan sesler geliyordu. Gülüşen erkek sesleri yankılanırken ben bu sefer merdivenleri gergince çıkmaya başlamıştım. Son basamağı attığımda görünür hale geldiğimi ise biraz geç fark etmiştim.

Önce bir kaç kişi döndü. Ardından takımın çoğu bana döndü.

Takımdan tanıdığım yüzlerde buradaydı.

Naci, Abdi, Rhezzal,Caner...

Bir kaç adım attığımda topuklularım seramikte oldukça ses çıkardı. Bunu bir nedeniyse herkesin bir anda sessizleşmesiydi.

"Merhaba." Dediğimde ilk cevap veren Caner oldu.

Öne çıkıp "Hoş geldin yenge." dediğinde gülümseyip "Hoş buldum." dedim. Herhalde bunu bugün bir on, on beş defa daha duyacaktım(!)

"Vallahi kusurumuza bakmayın. Biz hocaya diyoruz bizi tanıştır yengeyle diye de, 'yenge' dememizle gözlerinden ateş saçması bir oluyor. Şimdi seni de burada görünce şaşırdık."

Gülümseyerek "Önemli değil." dedim.

"Burda olduğunu söyleyince sürpriz yapmak istemiştim."

"Odasında şimdi." dediğinde başımı sallayıp takıma baktım.

Hangi bok bacaklıydı benim nişanlımın baba lakosuyla diskolara gitmesine sebep olan? Hanginizdi?

"O zaman... Ben geçeyim." dedim. Ardından elimle onaylamak için odayı gösterdiğimde Caner "Aynen o." dedi.

Gülümseyerek ilerlediğimde ise arkamdan gelen uğultuyu duymamazlığa vurdum.

Anlaşılan Dinçer takım içinde biraz daha sert bir insandı.

Elimi kapının kulpuna koyup kapıyı tıkladığımda içeriden sesler geldi. Ardından kurt bakışlımın ne zamandır duymadığım sesi "Gir." Dedi.

Şimdi ölecektim buracıkta. Ne kadar olmuştu biz görüşmeyeli? Baya olmuştu sanırım.

Kapıyı açıp vücudumun yarısını içeri soktuğumda karşılaştığım ofiste Hamdi Hoca ve Dinçer vardı. Dinçer masanın başında otururken Hamdi Hoca masanın önündeki deri koltukların birisinde oturuyordu ve kahve içiyorlardı.

"Müsait misiniz hocam?" dedim gülümseyerek.

Dinçer beni gördüğünde gülümseyerek "Ela?" dediğinde tamamıyla içeriye girip kapıyı kapattım. Ardından koşarak Dinçer'e ilerledim. O da çoktan ayağa kalkmıştı. Koşup Dinçer'in boynuna atladığımda Dinçer'de sıkı sıkı bana sarıldı.

Hamdi Hocam artık kusurumuza bakmayacaktınız. Uzun zaman sonra Ali'yi gören Elif gibi eteklerimi sıyırıp kucağına atlamıyorsam edebimdendi.

"Sen nerden çıktın böyle?" dedi Dinçer keyifli bir ses tonuyla.

"Burada olduğunu duyunca dayanamadım geldim."

"İyi yaptın."

Dinçer yanağımdan öpüp yeniden sıkıca sarıldı. En sonunda geri çekildiğimizde gülümseyerek Hamdi Hoca'ya döndüm.

"Merhaba."

Hamdi Hoca gülümseyerek başını hafifçe eğip "Merhaba." dediğinde Dinçer çantamı alıp masanın üstüne koydu. Bende kabanımı çıkardım. O sırada da Dinçer kabanımı alıp askılığa astı. Masanın başında, az önce kendi oturduğu sandalyeyi çekip "Sen buraya otur." dediğinde oraya oturdum. Dinçer'de Hamdi Hoca'nın karşısına oturdu.

"Bir şey içer misin?"

"Yok teşekkür ederim. Zaten ofisten geldim."

Dinçer gülümseyerek "İyi ki geldin." dediğinde ne kadar çok gülümsenebilirse o kadar gülümsedim.

"Ben geldim ama... Sizi meşgul etmedim, değil mi?"

Hamdi Hoca "Yok. Bizde zaten antrenmanı falan bitirmiştik. Öyle sohbet muhabbete kaldık." dedi.

Dinçer "Hafta sonu Fener ile Galatasaray'ın maçı var." dedikten sonra imalı bir şekilde bana baktı.

"Sizinkiler kazanırsa Galatasaray sıralamada bizim altımıza düşecek. Önemli bir maç."

"Aaa öyle mi? Hemen arayıp haber vereyim de iyi oynasınlar." dedim alayla.

Dinçer'de bu alayıma eşlik edip "Çok iyi olur." dedi.

"Hele o zibidiyi mümkünse oyuna sokmasınlar."

Kaşlarımı çatıp "Zibidi kim ya?" dedim.

"Berk Cihan mıdır nedir var ya bir tane zirzop!"

Dinçer'in cümlesine göz devirdim.

"Şu gereksiz tepkini bir sonlandır istersen."

O sırada Hamdi Hoca "Aaa öyle deme yenge!" dedi.

"Takımdakiler bile o Berk Cihan'dan hırsını alamadı. Hala Dinçer Hocam'a kolunu bacağını kıralım diye ısrar ediyorlar."

"Nasıl yani? Hala derken?"

Dinçer'e baktığımda kaşlarını aşağı yukarı indirerek Hamdi Hoca'ya bakıyordu.

"Dinçer!" dediğimde Dinçer bana döndü. Bende hemen Hamdi Hoca'ya baktım.

"O ne demek Hamdi Hocam?"

"Yani... Siz biliyorsunuz diye ben şey ettim."

"Biliyorum bir şeyler ama tam bilmiyorum sanırım."

Gözlerimi kısarak Dinçer'e baktım.

"Sakın bir şey demeye kalkışma. Hocam sizde anlatır mısınız artık lütfen?"

Hamdi Hoca kısaca Dinçer'e baktı. Ardından "Şey... Takımdakiler haberleri görünce biraz sinirlenmişler. Malum Dinçer Hocamızı da pek severiz. Böyle olunca bizimkilerde işte maçta öyle biraz hafiften ittirip kaktırdılar. Dinçer Hocamız da sesini çıkarmayınca izin istediler." dediğinde Dinçer'e bakıp "Sende izin verdin, dimi?" dedim.

"Hak etti."

"Sana dedim kaç kere ama! Berk Cihan Mahur ile sevgili dedim."

"O zamanlar bilmiyordum."

"Hala çocuğa tepkilisin ama!"

"Genel olarak gördükçe sinirleniyorum."

Dinçer derin bir nefes aldı ve ellerini dizlerine vurup " Bence o zirzop hakkımda bu kadar konuştuğumuz yeter." dedi.

"Daha güzel şeyler hakkında konuşabiliriz. Mesela Hamdi Hoca'ma misafirliğe gitmek gibi."

Kaşlarımı çatıp "Hamdi Hocamızın bundan haberi var mı?" diyerek Hamdi Hoca'ya baktım. Hamdi Hoca gülerek "Tabi ki." Dedi.

"Benim hanım ne zamandır diyor çağır diye de bir türlü fırsat olmadı. Müsait bir zamanda bekliyoruz bizde."

Dinçer araya girip "Hafta sonu olur dedim ama... Müsait misin?" dedi.

"Yani... Hafta sonuna ofiste biraz işim var ama erken biter."

"İstersen seni ofisten alayım."

"Olabilir. Direkt ofisten geçeriz."

"Tamamdır. Öyle yapalım."

Hamdi Hoca "O zaman hafta sonu bizdeyiz hocam." dedi.

Dinçer başını salladığında Hamdi Hoca "Sevmediğiniz bir şey var mı? Ona göre hazırlığımızı yaparız." dediğinde "Ben tam takırım. Öyle çok yemek seçmem." dedim.

Hamdi Hoca güldüğünde Dinçer "Hocam lütfen, yemek seçmiyoruz diye de önümüze sebzeleri yığma. Biraz aldığın maaşın hakkını ver yani." dedi.

Hamdi Hoca gülerken ben "Dinçer! Ne kadar ayıp?!" dedim. Ama bende gülmüyor değildim.

"O iş bende hocam." dedi Hamdi Hoca. Ardından birlikte ayaklandık. Ben önden geçtiğimde Dinçer ile Hamdi Hoca'da arkamdan geliyordu.

"Senin araban burada mı?" dedim arkamı dönüp Dinçer'e bakarak. Son zamanlarda trafiği çekmemek adına bir yere kadar metro ile geliyor, bir yerden sonra ise Hamdi Hoca ile birlikte gidiyordu gideceği yere.

"Arabayla geldim."

"Hmm."

"Ne oldu?"

"Beraber dışarıda otururuz diyordum da..."

"Olur, tamam." dedikten sonra Hamdi Hoca'ya baktı Dinçer.

"Hocam siz arabayla mı geldiniz?"

"Aynen."

Dışarı çıkıp arabalara ilerlediğimizde Hamdi Hoca "İyi eğlenceler." dediğinde gülümseyip teşekkür ettim. Seviyordum bu adamı ya!

Arabalara geçmeden önce Dinçer "Beni takip et, seni bir tatlıcıya götüreceğim." dediği için arabamla onun arabasını takip ederken bir süre yol geldik. En sonunda bir mekanın önünde durduğunda oldukça işlek bir caddedeydik. Ben park alanı için gerginlikten ölürken Dinçer yanına yaklaşan valeye camını açtığında valeye bir kaç şey dedi. Ardından bana dönüp beni işaret ettiğinde vale başını salladı.

Vale arabanın önüne geçip mekanın kapısına doğru bir şey dediğinde ise bir tane adam daha ortaya çıktı ve o da bana yaklaştı. Anlaşılan bundan sonra arabam valeye teslimdi.

Kenardan çantamı ve kabanımı aldığımda valenin kapımı açmasıyla "Teşekkürler." dedim ve arabadan indim.

Dinçer ayakta bekliyordu. Ona ilerlediğimde valede arabama bindi.

Dinçer uzanıp elimi tuttuğunda ise gülümsedim. Ardından birlikte mekana girdik.

Resepsiyondaki kız Dinçer'i görür görmez "Merhabalar Dinçer Bey." dediğinde bir göz deviresim gelmişti. Ses tonundaki heyecan çok sinirini bozmuştu.

"Merhabalar." dedi Dinçer. Ardından tıklım tıklım olan mekana baktı. "Üst katta yeriniz var mı?"

"Var efendim. Hemen yardımcı olalım." dedikten sonra "Murat Bey." diye seslendi.

Genç bir çocuk içeriden geldiğinde kız "Dinçer Bey ile hanımefendiyi üst kata alacağız." dediğinde Murat denen genç başını salladı.

Hanımefendi? Yani pardon da nişanlı bir adam sence bir mekana el ele bir hanımefendi ile mi gelir nişanlısı ile mi?! Şimdi demeyin nişanlısı olduğunu nereden bilecek diye! Kız Dinçer'i anında tanıdıysa takipçisi demek!

Yok ya sakin olacaktım, yolmayacaktım bu genç arkadaşımızı. Ama dövsem de sağlam bir haber çıkarırdım magazine. Oradan da nişanlılığımızı yayardım. Fena fikir değildi. Üstüne düşünülmesi lazımdı sadece.

Birlikte üst kata çıktığımızda Murat denen çocuk bize yerimizi gösterdi.

Dinçer çocuğa teşekkür ettikten sonra bana döndü ve masadaki sandalyeyi çekti.

Sandalyeye oturduğumda Dinçer'de yanımdaki sandalyeye oturdu.

"Ünlü bir Fransız restorantı burası. Baya eskide. Tatlıları Fransa'daki ünlü restorantlar ile çok benziyor. Şimdilik burada deneyelim belki sonra Fransa'da da deneriz." dedikten sonra göz kırptığında bir anda tansiyonum düştü ve bayıldım diyebileceğim bir noktaya geldim.

Bu adama ölecektim cidden.

"Krem karamel, ekler, profiterol, İki çikolatalı parfe ve Creme Brule. Bunlar en ünlüleri ama bence ekler ve profiterol çok bilinen tatlar. Bana kalırsa Krem Karamel, Creme Brule dene."

Dinçer böyle bana heyecanlı heyecanlı tatlıları anlatırken "Anlat aşkım anlat! Her şeyi anlat!" diye yükselmemek için kendimi zor tuttum.

Yanağını sıkıp 'Evet, neyi en güzelmiş, krem karamel miymiş?' diyerek sevsem nolurdu ki?

"Peki o zaman, sen seç."

"E bakmadın ki."

"Olsun. Sen anlarsın bence neyi sevebileceğimi."

Dinçer gülümsedi. Ardından yanağımdan makas aldığında kendimi terastan aşağı atacaktım.

Dinçer elini kaldırdığında az önceki Murat denen çocuk yanımıza geldi.

"Biz bir tane krem karamel, bir tane de Creme Brule alalım."

"Peki içecekleriniz?"

Çay! Çay Dinçer çay! Çay vereseeen!

"İki su alalım."

Pinti misin Dinçer?! Ne suyu?! Allah kahretmesin, tamam ben ödüyorum! Çayla bizi abim!

"Peki tamamdır, hemen getiriyorum."

Çocuk içeriye gittiğinde Dinçer'e baktım. Dinçer'de bana dönüp "Burada çay yok." dedi.

Şaşkınca "Çay olmayan tatlıcı mı olur?!" dedim.

"Yani mekan İstanbul'da olsa da tarz hala Fransız."

İç çekip "Neyse. Sonra başka yerde de içebiliriz." dedim.

Dinçer gülümseyerek bana doğru eğildi.

"Sanırım birileri beni özlemiş."

"Özledim tabi. Ne zamandır görüşemiyoruz."

"Sen böyle şeyler söylersen benim kalbim buna dayanmaz ama."

"Sen söylüyorsun ama."

"Benim söylememe alışığız."

"O zaman artık benimkine de alışalım.

"Öyle mi diyorsun?"

"Öyle diyorum." dedim gülümseyerek. Dinçer'de gülümseyerek bana bakıyordu.

Bir süre sonra tatlılarımız geldi.

Dinçer ikisini de denemem için önce geri çekilip bana baktı. İkisini de denedim. Güzeldi. Cidden güzellerdi. Aslında ikisinin de benzer bir tatları vardı. Ama nedendir bilmem Creme Brule'yi aşırı beğenmiştim.

"Tahmin edeyim mi?"

Dinçer'in sesiyle başımı kaldırdım. Gülümseyerek bana bakıyordu.

"Neyi?"

"En çok hangisini sevdiğini?"

Gülerek "Et." dedim.

"Creme Brule."

Kaşlarımı kaldırıp şaşkınca "Yok artık." dedim.

"Artık seni tanıyorum diyebiliriz herhalde." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Nasıl anladın?" dedim heyecanla.

Dinçer gülümseyerek kollarını bağladı ve masaya yaslandı.

"Bir şeyi beğendiğinde böyle çok hafif kaşlarını kaldırıp dudaklarını birbirine bastırıyorsun. O hafif hayret ifadesi çok şey ifade ediyor. Ayrıca sütlaç sevdiğinden dolayı Creme Brule'yi de daha çok seveceğini düşündüm."

"Vay be. İnsan analiziniz iyiymiş sayın teknik direktörüm."

"Teşekkür ederim sayın mimar hanım."

Gülümseyerek Dinçer'e baktığımda o da bana bakıyordu. Ta ki şaşkın bir sesin ismimi anışına kadar.

"Elif?"

. . .

İletişim: _ecem_araz_

Continue Reading

You'll Also Like

505K 28.5K 67
DÜZENLENECEK 4.bölüme kadar düzenlendi. 5.bölüme geçtiğinde bağımsız gelebilir Aksiyon #1. 17.04.2017 Mizah #34. 19.12.2017 Unutmak etiketi ile 1. 24...
1.3K 180 17
Ben: Merhaba, Deniz bende 08.12 Ben:*benimle 08.12 Ben: Parkta ağlıyordu size ulaşmam için bu numarayı verdi. 08.13 05.....9436:Deniz? 08.15 05.....9...
4.7K 714 33
^ Siz: Fırat, seni çok seviyorum. Siz: Hemen kaçma. Siz: Seni çok seviyorum ve karşına çıktığım günden sonra da seni çok seveceğim. Siz: Ne olursa...
119K 590 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...