Slytherin Prensesi

By Melissa-Black

271K 11.8K 13K

"İnsan kim olduğunu seçemez. Ne sen onun kızı olarak doğmayı seçtin, ne de ben bir Black olarak doğmayı." ~Bi... More

1. Bölüm - Geçmişin Ardında Kalanlar
2. Bölüm - Maskelerin Ardına Saklanan Ruhlar
3. Bölüm - Bulanık Sulardaki Yılan
4.Bölüm - Siyahın Ters Yüzü
5.Bölüm - Kalbindekini Biliyorum
6.Bölüm - Hala Çözmeye Çalıştığım Şeyler
7.Bölüm - Şans Yalnızca Ruh Halidir
8.Bölüm - Kısa Bir An İçin Parmaklarım Çapraz
9.Bölüm - Sıradaki Hatama Benziyorsun
10.Bölüm - Kadeh Kaldıralım Kavga Ettiğimiz Zaferlere
11.Bölüm - Duman İle Kırılan Aynalar
12.Bölüm - Ruhun Katmanları
13.Bölüm - Ödün Vermeden
14. Bölüm - Cesaret Seni Hataya Sürükler
15.Bölüm - Sen Umutsun
16.Bölüm - Siyahın Siyaha Karışması
17. Bölüm Part 1 - Nefret Ettiğim Her Şey
17. Bölüm Part 2 - Nefret Ettiğim Her Şey
18.Bölüm - Başka Bir Zamana İhtiyacımız Var
19. Bölüm - Çünkü Cehennemi Ben Yükselttim
20. Bölüm - Duvarların Ardındaki Hayaletler
21. Bölüm - Melekler ve Ufkun Birleştiği Yer
22. Bölüm - Benim Bütün İstediğim
23. Bölüm - Sayfaların Çevrildiğini Hissediyorum
24. Bölüm - Ne Dilediğine Dikkat Etmelisin
25. Bölüm - Benimle Birlikte Yürüyebilir Misin?
26.Bölüm - Kafesteki Ruh
27. Bölüm - Yolları Saran Buzullar
28. Bölüm - Üzerinde Olduğun Yola Güven
29. Bölüm - Cennet(ten) Gönderilmiş Gibi
30. Bölüm - Bütün Aynalar Paramparça
31. Bölüm - Uçurumun Kenarındaymışız Gibi
32. Bölüm - Bütün Günahların Sebebi
33. Bölüm - Aile Seni Terk Etmez
34. Bölüm - Güneş Işığı İle Doldur
35. Bölüm - Bütün Dalgalardan Sonra
36. Bölüm - İyi Bir Şey Düşünmüyorum
37. Bölüm - Bazen Sahip Olduğumuz Her Şey Bu
38. Bölüm - Eğer Genç Ölürsem
39. Bölüm - Fırtınada ki Sığınak
40. Bölüm - Söylenecek Bütün Saçmalıklar
41. Bölüm - Mücadele Seni Sen Yapar
42. Bölüm - Ünün Hakkındaki Söylentileri Duydum
43. Bölüm - Bahar Yağmurunda Neşe Var
44. Bölüm - Kapalı Kapıların Ardında
46. Bölüm - Ateşle Oynayacaksan Doğru Yapsan İyi Olur
DUYURU

45. Bölüm - Ve Rüzgar Sadece Esiyor

785 68 35
By Melissa-Black


18 Nisan 1978 - Salı

Sirius'la konuşmuyordu. Ve konuşmamakta da kararlıydı. Günlerdir karşılaştıkları her yerde birbirlerine sadece bakışlar atıyorlardı. Lily ile kütüphanede çalışırlarken yanlarına geldiklerinde bile ona bakmadı. Sirius inatçıysa o da inatçıydı.

Sülüklerin kanını sıkarken o keskin bakışlar üstündeydi. Ve içindeki hırsı, tüm sülükleri onun suratına yapıştırmasını söylüyordu.

"Alice," Jane yanından fısıldadı. Seneler sonra Adrian artık onu kendine laboratuvar partnerini olarak seçmemişti. Jane'de, Walden'a bir saat daha katlanacak hali yoktu. "o sülük kanının daha işe yarayacağını sanmıyorum."

Alice irkildi ve taş kaseye baktı. Dilinden bir küfür döküldü ve asasını sallayarak kaseyi temizledi. "Tamam." dedi sadece ve yeniden sülük kanı süzmeye başladı. Ancak dalgınlığı dikkatini dağıtıyordu.

"Ee" Jane usulca onun ellerine dokundu. "sanırım ben yapsam daha iyi olur." gülümsedi ama gözlerinde tereddüt vardı. "Neden sen biraz daha örümcek tozu getirmiyorsun?"

Şişe yarı yarıya doluydu ama biraz hareket ona iyi gelecekti. Başını salladı ve boş şişeyi eline alıp dolaplara yöneldi.

Ellerini tozlu raflarda gezdirirken yanına sokulan nefesin gayet farkındaydı.

"Hala benimle konuşmamakta kararlı mısın?"

"Seninle konuşuyorum." örümcek tozunu bulmuştu ama gitmek istemiyordu. Söylediğinin aksine günler sonra ilk kez Sirius'la konuşuyordu.

"Bana bakarak söylersen inanırdım belki." ellerini geri çekerek geri döndü ve doğruca gözlerine baktı. "Seninle konuşuyorum, Sirius."

Gri gözleri dingindi ama öfkenin kırıntıları vardı. "Sen iyi bir yalancısın Alice, daha iyisini yapabilirsin."

Derdi laf sokmak veya onu aşağılamak değildi. Başka zaman olsa aldırmazdı belki ama son kavgalarının üstüne söyleyince birisi sokma laneti atmış gibi Alice irkildi. Ela gözleri koyulaştı, maskesi kaydı ve o soğuk Slytherin ifadesi yüzüne yerleşti.

"Ah evet ne de olsa bir Slytherinim değil mi? Yalan benim işim." son kelimelerini neredeyse tıslayarak söylemesine engel olamamıştı.

Öfke Sirius'un gözlerinde de yeşerdi. "Öyle bir şey söylemedim."

"Ama ima ettin!"

"Derdin ne?" Sirius ona yaklaştı, sabrının sonlarında olduğu açıktı. "Merlin adına Alice, ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Hiç bir şey!" Alice gitmek için hareketlendi ama Sirius onu yakaladı. "Bırak beni."

"Sürekli sana gelip, aramızı düzeltmeye çalışıyorum Alice!"

"O zaman sürekli özür dilenecek şeyler yapma!" Sirius hırçınca onu bıraktı. Yüzünde inanamayan bir ifade vardı.

"Gerçekten çok sıkıldım!"

"Güzel!" Alice raftan örümcek tozunu aldı ve alayla sırıttı. "Keyfine bakabilirsin artık."

"İyi."

"Tamam."

Sirius ile aynı anda masalarına yöneldiler.

Sınıfın havasına etkileri tesir etmiş, gerilimlerini herkes hissetmişti. Marie alttan alta gülüp Eliza'ya eğildiğinde Lily ikisini de uyardı. Jane ise yanı başında hırsla çalışan kıza baktı. Uzun bir ders olacaktı.


20 Nisan 1978 - Perşembe

"Bu haftayı teorik olarak işledik ama kalan tüm derslerimiz artık uygulama olacak." Profesör Grey sıraların arasında dolaşırken son sınıflar notları yazıyorlardı. "Sınavlara daha vakit var diye düşünmeyin, inanın zaman çabuk akıp gidecek."

"Bize öğreteceği şeyler olsa olsa Geveleme Laneti falan olur." Bellatrix hırsla söylendi. Profesör Grey'e iğrenen bir bakış atmayı ihmal etmedi. "Derse bak!"

"Duyacak şimdi!" Jane onu susturmak istedi ama karşılığında bir bakış aldı.

"Bella haksız mı?" Walden tüy kalemini hokkaya fazla hızlı batırınca, mürekkep Lana'nın defterine sıçradı.

"Walden! Borgin!" Samuel Grey yanlarına geldi. "Sessizlik!"

"Özür dilerim Profesör." Yanakları hemen kızarmıştı. Walden kıs kıs gülerken, Jane arkadan onu dürttü.

"Çocuk gibiler." Adrian'ın söylentisini bir tek yanında oturduğu Snape ve arkasındaki Alice duymuştu. Ancak ikisi de karşılık vermedi.

Sınıfı yeniden defterlere sürtülen tüy kalemlerinin sesi doldurdu. Kısa bir süre sonra ise zil çaldı.

"Uygulamalı dersmiş!" Bellatrix çantasını alırken söylendi. "Bir şey biliyormuş gibi hepsini öğretmen diye diktiler başımıza!"

Alice iç geçirdi. Yerinden hiç kıpırdamadı bile. Arkadaşları ile çıkmak istemiyordu. Biçim Değiştirmeye kadar kendisini kuleye falan kapatacaktı. Onlardan uzak kalmak akıl sağlığını korumasına yardımcı oluyordu.

"Söylenme de çıkalım artık." Rodolphus, KSKS kitabını ona uzattı. Bella hırçınca kitabı çekip aldı oğlanın ellerinden.

"Sana bekle diyen mi oldu Lestrange!" sınıftan aynı hırçınlıkla çıkarken Rodolphus iç geçirdi ve arkasından ilerledi. Onların ardından koridorda patlayan bir büyü sesini duyduğunda hiç kimse cevap vermedi.

Sınıfta olan bir kaç Ravenclaw ve Hufflepuff ise merakla dışarı çıktı.

"İyice zıvanadan çıktı." Jane, Alice'e baktı ama kız oralı değildi.

"Boşversene," William kravatını çekip gevşetirken "hep deliydi o." Rodolphus ona dönüp baktığında William boğazını temizledi. "Kusura bakma Rod."

"Doğru söze ne denir?" Rodolphus ve Severus sınıftan çıkarken, Jane, William ve Walden'da arkalarındaydı. Lana ve Adrian'da çoktan gözden kaybolmuşlardı.

"Alice," geride kalan Leonardo boş sınıf kapısında bekliyordu. "hadi çıkalım."

Alice yavaşça ayağa kalkarken, çantasını tek omzuna attı. "Geliyorum." Yanına ulaştığında Leonardo önden çıkması için yol verdi. "Jane haklı biliyorsun değil mi?"

"Evet."

"Bir şey yapmayacak mısın?"

Alice koridordaki karmaşanın yanından geçerken iç geçirdi. "Bellatrix Black, on yedi yaşında reşit bir cadı Leonardo."

"Ve ne yazık ki düşünmeden hareket eden bir cadı."

Koridorun diğer tarafında Çapulcular ile duran ve gözleri üstüne kilitlenmiş Sirius'a bakarken konuştu. "Şu an başka problemlerim var."

Bakışların farkında olan Leonardo alayla güldü. "Yılın aşkında problemler çözülmedi mi hala?" Alice'in soğuk bakışları üstüne döndü. "Ne var?"

"Şaka yapılacak bir halde miyim sence?"

Sarışın oğlan ellerini kaldırdı. "Dikenlerini geri çek Prenses. Ben senin tarafındayım."

Sirius'un yanından geçerken Alice o tarafa bakmadı, Leonardo'ya da cevap vermedi. Ne zaman hepsi geride kaldı, o zaman yanındaki oğlana döndü. "Herkes üstüme geliyor gibi hissediyorum."

"Huysuzluk eden sensin çünkü." Alice gözlerini kıstığında güldü. "Merlin adına, Alice. Her şeyi yanlış anlıyorsun. Herkesi tersleyen sensin, o yüzden de bütün her şeyi üstüne çekiyorsun." ellerini iki yana açtı. "Etrafına bak. Bizim hayatlarımızda en az senin gibi karmaşık çünkü yaklaşan şey bizi de etkiliyor."

Alice, onun güzel mavi gözlerine bakarken sakindi. Ela gözleri sene başında olan ışıltısı kaybetmişti. Babasından aldığı gözlerinde artık kabullenme vardı. "Evet doğru, sizi de etkiliyor." sesi de en az gözleri kadar dingindi. "Ama ben o fırtınanın tam ortasındayım."

"Alice," Lily konuşana kadar geldiğini fark etmemişlerdi bile. "McGonagall öğle arası tüm başkanlarla görüşmek istiyor."

"Şaka mı yapıyorsun?" Alice neredeyse inleyecekti. "Bir sürü işim var!"

"Benim geri kalır yanım mı var?" Kızıl saçlarını geri itti ve sertçe nefesini verdi. "Parkinson'ı bul sen, ben gidip Kontz ikizlerini arayayım."

"Off!"

"Yürü!" Lily başını sallayıp gitti. Alice kısa bir an arkasından baktı ve yanındaki oğlana döndü. "Adrian'ı benden önce görürsen ona söyler misin?"

Leonardo ellerini cebine sokarken başını salladı. "Söylerim, hadi git." Alice ona yarım yamalak gülümsedi ve ilerledi. İleride Walden'ın biriyle tartıştığını görüyordu ama sessiz kaldı. Aşağı kata inen merdivenlere döndüğünde Rebecca yanından geçiyordu. Onu gördüğü kısacık bir anda tereddüt ettiğinde, Alice gülümsemesine engel olamadı.

En azından artık bu problemi çözülmüştü.

-

22 Nisan 1978 - Cumartesi

Güneşli bir Hogwarts günü, herkes için bir nimetti. Öğrencilerin bir kısmı Hogsmeade kaçamağı yaparken çoğu kişi bahçenin tadını çıkarıyordu.

Alice, 'Şifalı mı Öldürücü mü? Bitkilerin Dili' kitabının kenarına son bir not daha aldı ve ardından kitabı kapattı. Güneş güzel olsa bile öğrencilerin sesi her yerde yankılandıkça dikkati dağılıyordu. Kütüphanede çalışmaya devam etmeye karar verdi ve ayağa kalktı.

Saat dördü vururken, ses yankılandı. Herkes gibi o da kuleye baktı. Ardından yürümeye başladı. Kafasında ders çalışma programını oluştururken merdivenleri tırmandı. Büyük Salon'un ön tarafındaki orta avlunun önündeki kalabalığı da geç fark etti, sesleri de geç duydu.

Büyülerden biri duvarda patlarken birkaç birinci sınıf öğrencisi çığlık atarak kaçtı. "Neler oluyor?" öğrencileri iteleyerek ilerledi. Bir kaç kişinin ağzından Sirius lafını duymasıyla Bellatrix'in bağırışını aynı anda duydu. Sakinliği bırakıp, sertçe itti herkesi ve öne geçti.

Bellatrix'in 'Brachiabindo' büyüsünü, Sirius 'Emancipare' ile engelledi, ardından Alice'in 'Furnunculus' olduğunu tahmin ettiği sarı bir lanet gönderdi. basit musibetlerle başlamış kavganın çok daha kötü bir hale geleceğini bilmek için kahin olmaya gerek yoktu.

"Yeter!" Alice asasıyla ortalarına daldı ama bu bile onları durduracak gibi değildi. "YETER DEDİM!" Sesi öyle güçlü çıkmıştı ki, boğazı acımıştı ama bu onların dikkatini çekmişti.

"Bu sefer beni durduramayacaksın Alice!" Sirius onu geçti, öfkeli gözleri sadece Bellatrix'i görüyordu. "Bu sefer değil!"

Bellatrix'in kahkahası ürkünçtü. "Sevgilin seni kurtarmaya gelmiş Sirius!"

Sirius hırladı ve başka bir lanet attı. Bellatrix ise seve seve karşılık verdi. Alice ateş hattındaydı ama umrunda değildi. Onlar birbirlerine ciddi zarar vermeye niyetliyken, Alice asasını kaldırdı; Bellatrix'e doğrulttu 'Expelliarmus!' Ceviz ağacından asa, onun elleri arasından havalandı ve yere düştü.

Bellatrix çığlık attığında bazıları kulaklarını kapattı. "NE CÜRRETLE!"

"GÖTÜRÜN ŞUNU!" Alice, Rodolphus ve William'a bağırdı.

"GÖTÜRÜN TABİİ!" Sirius'ta bağırdı. "KAÇIRIN!" Buna karşılık Bellatrix tekrar bağırdı.

"SİRİUS SUS!" Alice ona döndü. "Remus, sizde onu götürün!"

"Pati gel!"

"Hadi Sirius!" Sirius ikisinin kollarından kurtuldu. "Bırak James!" öfkeli gözleri kız arkadaşından kuzenine kaydı. "Pek sevgili kuzenimin iğrençliklerini bir de kız arkadaşım duysun!"

"Sirius sonra!" Alice iç geçirdi. "Lütfen!"

"Senin hainliğin peki!" Bellatrix hala oradaydı. Rodolphus'un kollarından sıyrılmak için debeleniyordu. "SENİN GİBİ ADİ, PİS BULANIK SEVER OLMAKTANSA-"

"GÖTÜRSENİZE ŞUNU! DAHA NE BEKLİYORSUNUZ!" Alice, Sirius'u da iteledi ama Bellatrix'in sesi yeniden koridorda çınladı.

"Seni öldüreceğim Sirius! Bir gün seni öldüreceğim!"

Koridorda fısıldamalar vardı ama Alice'in kulaklarında sadece uğultu vardı. En büyük korkularından birisi, bir gün onun karşısına geçecek birisinden duymak ve üstelik bunu gerçeğe dökebilecek birisinden duymak her şeyi gerçek kıldı.

"Alice," James'in tutuşundan kurtuldu ve aradaki mesafeyi fırtına gibi kapattı. Asasını kaldırmayı çok istiyordu ama öfkesi onu tetiklerse bir lanet dökülürdü dilinden.

Parmağını Black cadısına doğrulttu.

"Ve bunu denemeye kalktığın her zaman beni karşından bulacaksın Bellatrix!"

Haykırmamıştı ama cümlesi diğer ikisinin kavgasından daha sert bir şekilde yankı bulmuştu okul koridorlarında.

Bellatrix dinginleşti, yüzüne sadece deli bir gülümseme yerleşti. Rodolphus'un onu sürüklemesine izin verirken gözleri Alice'in üstündeydi. Slytherin cadısı ürperdi. İlk kez, kendi evinden, arkadaşlarından birisinden ürküyordu. Ve bu iyiye işaret değildi.

Bellatrix gözden kaybolunca geriye döndü. Öğrencilerin çoğu Hogsmeade'deydi ancak yine de kalabalık azımsanmayacak gibiydi. Alice'in bakışlarını gören ufak sınıflar kaçarken Remus'ta diğer taraftan bağırarak kalanları gönderiyordu.

James, Sirius'u uzaklaştırmak için çabalıyordu ama başarılı değildi. "Ortak salona dönün." Alice saçlarını geri itti, içinden Sirius'u da azarlamak geliyordu ama hali yoktu.

"Ne o? Bu bir emir mi Alice?"

"Hiç kavga havamda değilim Sirius." bakışlarını James'e çevirdi. "Götür şunu."

Sirius kolunu tuttu ve Alice'i kendine çekti. "Ben senin askerlerinden değilim Alice, bana emir veremezsin!" Gözlerine bakan birisi öfke görebilirdi belki ama Alice o gri gözlerde hayal kırıklığı görüyordu. Tıpkı kendi gözlerinde olduğu gibi.

"Sirius." James onu geri çekmek için tüm gücünü uyguladı, neyse ki Sirius'ta bıraktı. Alice sadece ona baktı ve geri döndü.

"Nereye gidiyorsun?" Remus önünü kesti. "Alice, saçma sapan bir hal aldı bu durum. Oturup Sirius ile konuş lütfen."

"Sirius," dedi Alice nefesini sertçe bırakarak, "çocuk gibi davranmayı bıraktığında benimle konuşabilir."

"Alice-"

"Remus, şu an hiç sırası değil. Lütfen peşlerinden git." koridora baktı ve yeniden ona döndü.

"Sen nereye?" diye yineledi sorusunu.

"Önce Slughorn'a çünkü o sinir krizi geçirmiyor. Sonra McGonagall'a gideceğim." McGonagall'ın sinirlendiğinde bir ejderhadan bile daha kötü olduğunu biliyordu. "Bilmeleri gerek."

Remus bir şey söylemedi. Birinin bildirmesi gerekiyordu zaten. Ceza almaları ne Sirius'un ne Bellatrix'in umrunda olacaktı, Alice'in de bunu görev bilincinden ziyade uzaklaşmak için yaptığını biliyordu.

"Tamam." diye mırıldandı sadece. Başına ağrılar giriyordu. Yarın gece olacak dolunay yüzünden gerginken, etrafında olup bitenlerin de yardımcı olduğu söylenemezdi. "Görüşürüz."

Alice başını salladı. Remus kadar yorgun görünüyordu. Sanki yarın gece dönüşecek olan oymuş gibi. Ama o da bir dönüşümden geçiyordu. Herkes gibi. Ancak onların dönüşümü kalıcıydı.

-

Slughorn haberi aldığında sinirden ağlayacaktı. Son zamanlarda olan her şeyden bıkmıştı. Her gün yeni bir vukuatla uğraşıyor, verdiği cezalar işe yaramıyordu. Ama asıl McGonagall delirmişti. Alice ve Slughorn'u gördüğü an anlamıştı zaten.

Onları hiç umursamıyordu Alice. Söylediklerini, yapacaklarını. Ama Bellatrix'in son zamanlardaki dengesizliğinden artık o da bıkmıştı. Ve bu gece buna son vermeye kararlıydı. Taş kapı kayarak açıldığında ortak salonları uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sessizdi.

"Sen Bellatrix Black!"

"İşte başlıyoruz." Bella sırıtarak kıza bakıyordu.

"Sussana!" Jane ona çıkıştı. "Ateş püskürüyor."

"Banane!" Bellatrix'in her şeyi bıraktığı ortadaydı. "Değil ateş püskürmek, isterse ateşin kendisi olsun. Umrumda değil."

"Bella delirdin mi?" William ona baktı ve Rodolphus'u dürttü. "Bir şey söylesene şuna."

"İstediğini yapabilir."

Hepsi şaşkınlıkla birbirine bakıyordu. Severus, alayla gülümsedi ve yanlarına gelen kıza baktı. Bu gecenin şenlikli olacağı Alice'in ateş saçan gözlerinden belliydi. Ve gerçekten ateş saçmasından.

Ortak salondaki ateşler güçlenip gürlediğinde Alice'in gözleri artık ela değildi. Ölüm yeşiline yaklaşan gözleri sadece tek bir kişiye odaklıydı.

"Umrunda değil demek?" ellerini yumruk yaptı ama kendini tutmakta zorlandığı belliydi. "Umrunda değil öyle mi!"

"Alice-" Leonardo yanıbaşından mırıldandı ama Adrian diğer taraftan başını salladı. Bu işten hepsinin uzak durması kendi sağlıkları açısından iyi olurdu.

Black kızı parmağını kıvırcık saçlarına dolarken, durgun ama her an kıvılcım saçmaya hazır gözlerini kızın gözlerine dikti. "Tam olarak öyle."

Onun bu vurdumduymazlığı, yaptıkları ve bugün koridorda haykırdığı cümlenin son damlasıydı. Alice patlamaya hazır bir lanet gibiydi zaten, kendini tutamadı. Belki de tutmadı...

Çığlığı yırtıcıydı, avucundan çıkan ateş topu Bellatrix'in yanıbaşından geçip arka duvarda patladı.

Orada olan diğer öğrenciler kaçarken, diğerleri şaşkınlıkla Alice'e bakıyordu. Bunca zamandır asla bir arkadaşına lanet atmamıştı. Ona yaptıkları şeyde bile öfkesi kendine, hayal kırıklıkları arkadaşlarınaydı ve canlarını yakmayı düşünmemişti. Ama şimdi görüyorlardı ki bu akşam kendini tutmuyordu. Öfkesi sadece yakıcı değil, yıkıcıydı da.

"Bıktım! Aylardır senin şımarıklığından, arkanı toplamaktan bıktım!"

"Yap diyen mi vardı!" Bellatrix ayağa fırladı. Kıvırcık saçları etrafında uçuşurken en az Alice kadar tehlikeli duruyordu. "Bütün her şey seninle ilgili değil Alice!"

Rodolphus bu sefer ayağa kalktı ama Walden onu tuttu. Buna gerçekten karışmamaları gerekiyordu.

Alice'in elleri karıncalanıyor, kanı damarlarında kaynıyordu. Bir tarafı sakin kalmasını söylerken, diğer tarafı kendini bastırmamasını söylüyordu. Riddle yanı Smith yanıyla kavga ediyordu. Ve kazanacak olan şimdiden belliydi.

"Bunun hala benimle ilgili olmadığını anlayamadınız değil mi!" gözlerini hepsine çevirdi. "Konu sizsiniz! Sizin ortaya koyduklarınız! Yaptıklarınız, söyledikleriniz" şaşkınlığı, kırgınlığı tüm yüzünden okunuyordu. "Yaptığınız her şey bir okul kuralını yıkmak gibi geliyor size değil mi? İçinde olduğumuz durumun ciddiyetini ne zaman anlayacaksınız? Ne zaman büyüyeceksiniz!

Söz konusu insanların hayatları!"

"Bu seni ne diye ilgilendiriyor peki!" Bellatrix ellerini savurdu. "Herkesin hayatını düşünüyorsan Şifacı değil de Sihir Bakanı olmayı düşünebilirsin o zaman!"

"Ne istediğim seni ilgilendirmez! Ama ortalarda dolanıp bir aptal gibi davranman tam olarak beni ilgilendiriyor!"

"Ben senin sorumluluğunda değilim Alice! Kuzenimle çıkıyor olman, seni ailemizden birisi yapmıyor!"

Konu elbette Sirius'a dokunacaktı. Bellatrix normal bir anda bile bunu kaçırmazken, bir kavga anında kaçırması düşünülemezdi bile.

"Bu okuldan mezun olana kadar benim sorumluluğumdasın Bellatrix!" parmağını ona doğru salladı. "Bunun için canın istediğinde ona buna alnet atamazsın, insanlara hakaret edemezsin!" Bellatrix'in yüzünde alaycı bir gülümseme vardı ve bu da Alice'in daha da sinirlenmesine sebep oluyordu. Parmağını göğsüne bastırdı. "Ve Sirius'u da tehdit edemezsin!"

"Tabii ya, konu biricik sevgiline dokunduğu için delirdin değil mi?"

"Bella-"

"Karışma Rodolphus!" Bellatrix nişanlısıyla konuşuyordu ama meydan okuyan gözleri Alice'in gözlerinin içine bakıyordu.

"Onu tehdit etmenin payı var inkar edemem ama bütün hafta boyunca seninle ilgili şikayetlerde uğraşmamın payı daha büyük!"

"Şikayetmiş!" Bellatrix kahkaha attı. "Bahanelerin ardına sığınma Alice!" geri döndü ama Alice kolunu tutup çekti.

"Neyin var senin!" onu itti ve diğerlerine döndü. "Hepinizin neyi var Salazar aşkına! İçinizde hiç vicdan yok mu! Hiç mi insanlığınız kalmadı!

Nasıl bu şekilde insanlara hakaretler edip, tehdit ediyorsunuz? Onlar mı seçti bunu? Yarım kan olmayı! Mugglelardan doğmayı!"

Elleri saçlarından geçti. "Safkan doğdunuz diye her şeyi yapmak hakkımız mı! Ya onlardan olsaydınız?" gözleri Severus'a takıldı. "Burada bizimde melez arkadaşlarımız var!"

"Ama bulanık kimse yok." Rodolphus'un sesi sakindi ama bastırılmış öfkesi hissedilebiliyordu.

"O bulanıklar bir çoğumuzdan daha zeki ve yetenekli. Bu yüzden bizden daha iyi yerlerdeler ya!"

"Evet şimdilik." Bellatrix, Alice'e doğru eğildi. Yüzlerinin arasında santimler vardı. Değil Alice'e bu kadar sokulmak, gözlerine bakmaktan çekinirdiler. "Babacığının hepsinin o pis kokusunu bu dünyadan kazımasına az kaldı."

Bu son damlaydı.

Alice, dumanlar sarılı ellerini Bellatrix'in göğsüne vurdu ve onu itti. Öfkesi sözsüz büyüsüyle birleşti, cadıyı bir kaç metre öteye fırlattı.

Diğeleri nefesini tuttu. Rodolphus ayağa fırladı ama o daha ona ulaşamadan bellatrix asasını çekti ve ilk lanetini fırlattı.

Alice kalkanını zamanında kaldırdı ve kendi asasını çekti.

Hiç yapmayacağı şeydi ama son zamanların bütün birikmişini kusuyordu. Onlarla düello etmek, tartışmak, kavga etmek... Arkadaşlıkları zedelenmişti ama her geçen gün yok oluyordu.

Beklemeden karşılık verdi.

"DELİRDİNİZ Mİ SİZ!"

"MERLİN AŞKINA!"

"ALİCE!"

"BELLATRİX!"

"Karışmayın!" Alice kalkanını koruyarak güçlü bir laneti Bellatrix'e gönderdi. "KESİN SESİNİZİ!"

"Ah evet! Bugünden beri ilk kez ona katılıyorum!"

Alice kahkaha ile karşılık verdi, üçlü koltuğu aşıp açığa çıktığında Bellatrix'de ona uydu.

"Delirdiler!" Jane oğlanlara döndü. "Birbirlerini öldürmelerine izin mi vereceğiz!"

"Bırak içlerindekileri kussunlar." Walden iki cadının kapışmasını izliyordu gözünü kırpmadan. "Bize sataşmalarındansa kendilerini yemeleri daha iyi." Jane ona ciddi bir tokat indirdi.

"Walden haklı ama" William doğsdoğru Adrian'a döndü. Diken üstünde duruyordu ama o da en az Walden kadar isteksizdi ayırmak için. "Alice ona zarar verecek. Daha kötüsü Bellatrix ona zarar verirse olacaklar."

Leonardo ayağa kalktı ve Rodolphus'a işaret etti. Çocuklar haklıydı.

O sırada Alice, Bellatrix'in kırbacından kaçtı ve lanetini gönderdi. Boşta olan eliyle yüzüne derin bir kesik attığında Black kızı bocaladı ve bu da Alice'in işine yaradı. Onu asasız bıraktı ve laneti atmak için asasını kaldırdı ama Leonardo onu silahsız bıraktı.

Rodolphus ise diğer kıza sarılıp görüşünü kesti.

İkisinin itiraz çığlıkları ise aynı anda yükseldi.

"Bırak beni!"

"Dokunma bana!"

"Çek ellerini hemen!"

Ateşler bir kez daha gürledi ama ne Leonardo Alice'i bıraktı, ne Rodolphus Bellatrix'i.

"Tamam Prenses biraz sakinleş." ancak o yeşil gözler tam tersini söylüyordu.

"Rod, Bella'yı yukarı çıkar bence." William ne olur ne olmaz diye onların yanındaydı. "Siktir git Avery!" Bellatrix asasını arıyordu. "Bu işi bugün bitireceğim!"

"Hangi işi!" Alice elini kaldırdı ama Leonardo onu tuttu. "Bana dokunabileceğini sana düşündüren ne!" alaycıydı ve kibirli. Kim olduğunu vurgulamaktan nefret etse bile bu sefer bile isteye yapıyordu ve bunun farkında değildi.

"O haklı!" William fısıldadı. "Merlin adına, kim olduğunu fark et!"

"Biz kim olduğunun farkındayız ama prensesimiz sadece zor anlarında bunun farkında!" Bellatrix'in koyu gözleri boş bakıyordu. "Babasının arkasına sığınmayı zor anlarında değil, her zaman yapmayı öğrenmeli!"

Bu sözleri o ateşli ortamı buzullara çevirirken, bütün herkes şaşkınca Bellatrix'e bakıyordu. Sözleri doğruydu ama kimse cesaret edip Alice'e söyleyememişti. Söyleyemezdi de. Ancak Bellatrix bir Black'ti, bir Rosier'di.

Rodolphus'u itti ve dimdik durdu. "Yüce Alice Riddle, bize ahlak dersi vermeden önce aynada önce kendine bakmalı."

Alice, Leonardo'yu itti ve öne çıktı. Onun gözleride artık boş bakıyordu. "Ben babamın arkasına değil, kanımın arkasına sığınıyorum. Yeteneklerime sığınıyorum. Ben Slytherin'in ta kendisiyim Bellatrix Black. Kim olduğumun gayet bilincindeyim.

Sen de olsan iyi olur!"

"Yedi senelik arkadaşıma bak sen! Sonunda bir Slytherin olduğunu anımsadı." çatlamış dudaklarında delilik ve zafer gülümsemesi yerleşmişti.

"Sende yedi senelik eski arkadaşının kim olduğunu kabullensen iyi olur." asasını cebine koydu ve dağılmış saçlarını düzeltti. "Bir daha bana saldırmayı geç, düşünürsen dahi o pek değerli kanını süzer, seni Karagöl'ün dibine gömerim." Soğukkanlı kız geri gelmişti. Ancak öfkesi henüz soğumuş değildi.

"Kan süzmek senlik değil, ellerini pis şeylere sürmezsin sen Alice. Bunu yaptırabileceğin insanlar var ne de olsa değil mi?" yüzünden akan kan dudaklarına ulaşmıştı, diliyle temizledi. Ardından dudaklarında bir deli gülümseme yeşerdi.

Sırıtması can sıkıcıydı ama  kelimelerin iması canını asıl yakandı.

Babasının yaptıklarını vurguluyor, onun yüzünden ölenleri anımsatıyordu. Reid'i, Jake'i... Onun yüzünden ölmüşlerdi. Emri vermemişti ama bazı şeyler için emir verilmesi gerekmezdi de.

"Bize sadece bir ay katlanacaksın Alice, sonrasında karşımızda olup bu tehditlerini gerçekleştirebilirsin." bir cevap beklemeden taş kapıya yöneldi. Ona bakan küçük sınıflara yüzünü buruşturdu ve onları kaçırdı.

Kapıdan çıkıp gittiğinde herkes hala kendi yerindeydi, nefes bile almadan öylece duruyorlardı.

Alice, bir şeylerin değiştiğini fark etti. Bellatrix'in yüzündeki deli gülümseme, bu aptal cesareti onun içindeki karanlık ve ölümcül gücü yansıtıyordu. Bellatrix'in, artık tamamen babasının yolunda gittiğini, onun düşüncelerine körü körüne sarıldığını gösteriyordu. Onun karanlık yolu seçtiği düşüncesi, Alice'in içini ürpertti.

Bellatrix'in sözleriyle hatırlanan kayıplar, Alice'in içindeki öfkeyi daha da büyütmüştü. Önceden olsa onu bu şekilde tehdit etmek istemzdi ama Reid ve Jake'in ölümündeki payı onu derinden etkilemişti, ve Bellatrix'in ilk fırsatta bu acıları kullanarak ona saldırması, öfkesini daha da katılıyordu.

Slytherin Prensesi sonunda soğukkanlılığını korumayı başardı ve sakin bir şekilde, diğerlerine döndü. "Black'e katıldığınızı biliyorum ama neyseki son günlerimiz." alayla gülümsedi onlara. "Sizden son kez birşey istiyorum. Mezuniyete kadar aptalca tek bir şeyinizle bile uğraşmak istemiyorum. Sonrasında istediğinizi yapmakta özgürsünüz."

"Alice," Leonardo ona döndü. "lütfen biraz konuşabilir miyiz?"

"Hayır." başını salladı. "Ben sizlerle çok konuştum artık bitti." eliyle kapıyı gösterdi. "Son konuşmamı da gördünüz. Sizinle kavga etmek istemiyorum dedikçe üstüme geldiniz-"

"Sende hiç alttan almadın!" Jane çenesini tutamayınca Alice bir hışım ona döndü. "Alice, yapma-"

"Sorun hep benim değil mi? Hep benim söylediklerim, yaptıklarım? Bir kez olsun düşündünüz mü kendi yaptıklarınızı?"

"Sadece farklı düşünüyoruz-"

"Hayır" Alice Walden'ı kesti "hayır Walden. Farklılıklarımıza sığınmaktan vazgeçin artık. Bu insanca düşünme meselesi. İnsanların inançları olabilir. Savundukları, uğruna savaştıkları. Ama vicdanınızı, insaniyetinizi kaybettiğiniz zaman bu inandıklarınız uğruna mücadele etmek değil onu bir sebep sunarak insanlıktan çıkmak olur."

Söylediklerinin ne kadar etkisi olacaktı bilmiyordu. Konuşuyordu ama kimisi bunu benimseyecek, kimisi umursamayacaktı bile. Ufak bir gülümseme dudaklarında yeşerdi.

"Muggle tarihine bakarsanız çoğu savaşın çıkış sebebini görebilirsiniz ama o savaşta yapılan ve yoldan çıkılmasına neden olan şeyin insan denen varlık olduğunuda görürsünüz.

Onun için devam edin" ellerini iki yana açtı. "Kan saflığını korumak adına bir savaşa koşarak gidiyoruz biliyorum. Ama dikkat edin bu yoldan sapmanıza, insanlığınızı kaybetmenize az kaldı."

Daha fazla konuşması manasızdı. O yüzden uzatmadı. Arkadaşlarını kaos ve karmaşa ile bıraktı. Aynı hisler kendi içinde de vardı. Ve bu sefer bastırmayı hiç istemiyordu.

Yine de sessiz kaldı. Taş merdivenlere yürürken, hiç kimse onu durdurmaya cesaret etmedi. Alice, biraz önce Bellatrix ile kavga etmemiş gibi bir rahatlıkla merdivenleri tırmanıp odasına çıkarken geride kalanlardan hiç bir ses çıkmadı.

Slytherin ortak salonu sessizliğe gömülmüştü. Ve bu sessizlik bundan sonra hep üstlerinde olacaktı.

23 Nisan 1978 - Pazar

Kara gölün suları usulca camlara vuruyordu. Slytherin evinin kızlar yatakhanesinde ise herkes derin bir uykudaydı. Onlar bu sese alışıktı. Onunla uyumaya ve onunla uyanmaya.

Yatakhanede uyumayan tek bir öğrenci vardı. Alice Riddle.

Sular cama vururken, saatin sesi de onu eşlik ediyordu ama uyuyamamasının sebebi bu değildi. Alice yavaşça yatağında doğruldu. Bellatrix ve Lana derin bir uykudaydı. Jane'in ise perdeleri çekilmiş durumdaydı.

Sessiz hareket etmeye alışmıştı. Yataktan inip, terliklerini giydi, sabahlığını eline alıp bir kedi kadar sessizce yatakhaneden çıktı.

Ortak salonda ateş sönmeye yüz tutmuş, ışıkların çoğu söndürülmüştü. Tablolar derin uykudaydılar. Tek ses Karagöl'ün suları ve kandillerin cızıltısıydı. Alice, sabahlığını üstüne geçirdi ve her zaman ki yerine oturdu.

Zihni bir savaş alanıydı. Ve o savaşın sonu gelmiyordu. Sürekli başka bir cephe açılıyor, Alice her birinde tek başına mücadele ediyordu. Savaşın bitmeyeceğini de biliyordu.

Başını koltuğa yasladı, kollarını dizlerine doladı. Gözleri küllere ve arasındaki sönmemek için direnen korlara takıldı.

Onun gibi direniyorlardı. Bitmemeye direniyorlardı. Yeniden doğacaklardı ama sönmek, yok olmak istemiyorlardı. Alice'de öyleydi. Bitmemek için direniyordu. Sönmek istemiyordu. Kül olması gerekiyordu. Küllerinden yeniden doğması gerekiyordu.

Her şeyin Haziran'dan sonra başlayacağını düşünmüştü. Ama öyle olmamıştı. Slytherin evi, Sirius, babası, yaptıkları, savaş... Bütün hayatı yavaşça kaymamış bir anda tepetaklak olmuştu.

Hayatın sizin için planları sizin planlarınıza asla uymazdı. Rüzgar o istediğinde eserdi, siz istediğinizde değil.

Geleceğin ne getireceğini düşünerek gözleri ateşten ayırdı ve etrafına baktı. Ortak salon sessizliğin ve karanlığın hüküm sürdüğü bir yerdi artık. Onların ruh halini birebir yansıtıyordu.

Bunca zaman bu sessizliğe sığındığı çok gece olmuştu ama hiçbirinde bu boşluğu hissetmemişti, bu karanlığı. Ortak salonları bile onların ruh halini benimsemiş o kasveti en ufak zerresine kadar işlemiş gibiydi.

Eli sıkışan göğsüne gitti. kalbini tutup durdurma şansı olsa durmazdı da. belki bütün bu yaşadıkları acısız biterdi.

Çoğu zaman sığındığı bu alan, yıllarca oturduğu bu eski koltuk bu gece onun yine yalnızlığı paylaşıyordu. Yorgundu, yalnızdı. Her zaman olduğu gibi.

Yalnızlık, onunla derin bir sohbet içinde olan düşüncelerinin yankılandığı karanlık odada dolaşan hayalet gibiydi. Sessizlik, içindeki karmaşığı ve çelişkileri daha da vurguluyordu. Alice'in gözleri ağır bir şekilde ilerleyen saate bakarken, Hogwarts'ın dışındaki hayatın sessizliğine karışmıştı ve bu yalnızlığı daha da ağırlaştırıyordu.

Sirius, bu gece çocuklarla birlikte ormandaydı. Ne yaptığını merak ediyor, içinde ona öfkeli olamayan parçası endişeleniyordu. Onun gibi Gryffindor kulesinde endişelenen birisi daha olduğunu biliyordu. Belki bu endişelerini onunla paylaşmak iyi gelirdi ama gündüz yaşadığı şeylerden sonra sadece kendiyle kalmak istiyordu.

Gencecik yaşına rağmen yüzyıllara ait bir yorgunluğu vardı. Düşünceleri, aldığı kararlar, yaklaşan savaşın ağırlığı... Alice'i yavaş yavaş tüketiyordu. Yaşadığı bu karmaşayı biraz olsun paylaşması gerektiğini biliyordu. Ama onu anlamayacaklarınıda biliyordu. Onlar Allison Riddle olarak doğmadığı sürece anlamaları zordu.

Yinede düşünceleriyle boğulduğu, omuzlarına binen yorgunluğuyla uykusuz kaldığı gecelerde içindeki savaşın karmaşasını biraz olsun paylaşmak istiyordu.

Sirius'un ona huzur veren sesi kulaklarında yankılanıp, kokusu etrafında canlandığında gözlerini kapatıp kendini koltuğuna gömdü.

En çok da onun kendisini anlamasını diliyordu.

Lily'nin dediği gibi bir şeyleri paylaşmaya çalışıyordu. tek kişilik hayatını açıp onu dahil etmek istiyordu ama Sirius onu çileden çıkartıyordu. Çocuk gibiydi. İnatçıydı. Burnunun dikine gidiyordu. Kendi doğruları tek doğruydu. İş Gryffindor-Slytherin anlaşamamasınıda geçmişti. Savaşın ve getirilerinin etkisi büyüktü ve en çok onlarıda etkiliyordu.

Tabii arkadaşlarının yaptıklarının da etkisini unutmamak gerek.

Gün geçtikçe aralarında bir uçurum açılıyor gibiydi.

Bu soğukluğu yok etmek için adım atmak istiyordu. Bugün Bellatrix'in tehdidinden sonra en çok istediği Sirius varlığına sığınmaktı. Ama bu Sirius Black, inatçı ve kendine güvenen Gryffindor'du, bu yüzden onun Alice Riddle'ı anlaması gerekiyordu. İnatçı ve özgüvenli Sirius'un, Alice'in iç dünyasına bir pencere açması gerekiyordu. Eğer o inat edip adım atmıyorsa, bunu o da yapmayacaktı.

İsteği uçtu gitti.

Derin bir nefes aldı ve parmaklarını kolyesine doladı. Yine de onun varlığına ve sevgisine minnettardı. Ona savaşmak için güç veriyordu.

Sirius'un hayalini geriye itti. Yerini bir başka problemin alması uzun sürmedi.

Ateşin gürültü ile çatırdayıp, son bir kaç parça odunun düşmesi onu kısa bir an düşüncelerinden kopardı. Sönmekte olan kor canlanmış, minicik bir parçası ateşini tutuşturmuştu.

Dudaklarında bir gülümseme belirdi. Ne demişti Bella onun için? 'İsterse ateşin ta kendisi olsun.' Sanırım bu olmalıydı. Ateşin ta kendisi olmalı, sönmeye yüz tuttuğunda bile yeniden parlamalıydı.

Yorgunluk ve yalnızlıkla savaşarak büyümeye ve güçlenmeye kararlıydı. Henüz genç bir cadı olmasına rağmen, içindeki ateşi canlı tutmak için ufacık bile olsa; bir umut kırıntısı taşıyordu. Slytherin Prensesi, bütün her şeyle mücadele tmeye kararlıydı.

İçinde küllerinden yeniden doğma isteği vardı. Bittim dediği her yerde canlanacak, ateş gibi yakıp geçecekti. Gelecekte onu neler bekliyordu bilmiyordu ama karanlık günlerin ardından gelecek aydınlık bir geleceğin varlığı içindeki umut ateşini harlamaya yeterliydi.


~~~

Yazar cadınız bir buçuk sene üstüne döndü! skksksks tamam haklısınız. Yıllardır ASLA hikayeyi bitiremedim. Ama bilin ki, çoluk çocuğa da karışsam bu hikaye bitecek inşallah!

Bir senedir neden yoktum diye ufak bir açıklamayı instagramdan yaptım. Youtube kanalıma da bir video yükledim. Artık aktifliğime geri dönüyorum. O kanallar üstünden bana ulaşabilirsiniz.

Hatta kanalıma abone olursanız çok mutlu olurum. :') Yakın zamanda hikayelerle ilgili videolarda yüklemeye başlayacağım. Kanal ismi: yazarcadi

Evet çok uzatıp sizi sıkmayayım.

Eğer hatırlamıyorsanız son bölüme bakın sjsjjs bir de bu bölümde kopukluklar olabilir. Okumadan koydum yarın bakacağım. Bölümü malum bir sene içinde yazdım. :D

Çok söyleyecek bir şeyim yok. Sizi bölüm sonu sorularıyla başbaşa bırakıyorum.

En sevdiğiniz kısım neresiydi? Veya bir replik?

Eksik olan veya beğenmediğiniz bir şey var mıydı?

Ve 46. Bölüm spoilerı ;

Bazı sırlar sonsuza kadar saklanamaz.

Görüşmek üzere benim sadık okurlarım.

Sihirle ve sevgiyle kalın.

~Mells

Continue Reading

You'll Also Like

29.5K 3.7K 68
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
131K 14.3K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
420K 34.4K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
46.2K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...