Not: Seni Sevmiyorum

By EnverVefa

2.1M 81K 4.8K

Siz hiç sevgilinizden bir mesaj, e-posta ya da daha kötüsü bir post-it ile ayrıldınız mı? Ben az önce yaptım... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
20. Bölüm FİNAL
17.BÖLÜM (Okuyamayanlar için tekrar)
Sürpriz!

19. Bölüm

66.9K 2.7K 133
By EnverVefa

Siz hiç "pembe" romantik komedi bir gençlik serisi okudunuz mu?

Peki siz hiç pembe ve fantastik bir gençlik serisi okudunuz mu?
Bu Sonbahar lise yıllarına "olağanüstü" heyecanlı bir dönüş yapmaya hazır olun! Tanıtım bölümü ve duyurular için wattpad.com/pinkworks15 'i takip etmeyi unutmayın!

Bu Eylül çok fantastik şeyler olacak, bayılacaksınız! ♥

* * *

Ertesi sabah ben daha uyanmadan onun evden çıktığını fark ettiğimde şüphelerim en üst düzeye ulaşıyor. Gözde hayatı boyunca erken kalkabilen biri olmamıştır. Şimdi bunu yapıyorsa tek bir nedeni olabilir: Yakalanmamak! Ama neden? Benden gizlemesini gerektirecek ne yapıyor olabilir ki? Onun odasına gizlice girerken nereye gittiğini ve ne zaman döneceğini bilmemek heyecanımı ikiye katlıyor. Ne aradığımı hakkında hiçbir fikrim olmadan etrafa bir göz atıyorum. Cevap bilgisayarda olabilir düşüncesiyle açıp çalıştırıyorum. Windows işletim sisteminin formaliteli açılışına içimden küfrederek bir kulağım kapıda tedirgin biçimde bekliyorum. Nihayet son aşamaya gelince şifre koyduğunu görüp hayal kırıklığına uğruyorsam da bu biraz olsun kendime gelmemi sağlıyor. Gerçekten ben ne yapıyorum burada? Stresten kafayı sıyırmış olabilirim ama hâlâ bazı temel görgü kurallarını hatırlıyor olmalıyım. Bunlardan biri de arkadaşının özel eşyalarını karıştırmamak. Her ne kadar o arkadaşın kısa zaman önce hayatına burnunu sokarak her şeyi karıştırmış olsa da... Bilgisayarı kapatıp isteksizce odama doğru gidiyor camdan dışarı bir göz atıyorum. Belki Marcus'u görürüm diye... Bu aralar tek derdi yavrularını yemekmiş gibi görünüyor. Düşünsenize dişi bir kedi ile işi pişirip zavallı hayvanı hamile bıraktığı yetmezmiş gibi bir de doğumdan sonra yavrularına saldırıyor. Zavallı dişi kedicik minik kedileri koruyacağım diye bir gözü açık uyuyor olmalı. Tipik erkek bencilliği ve duyarsızlığı diye söylenerek mutfağa gidip sakinleştirici bir şeyler yemeye karar veriyorum. Çikolatalardan bir tane alıp paketi dişlerimle açmaya çalışırken bir ses dikkatimi çekiyor. Oldukça tanıdık gelen bu sinyal sesini çözmeye çalışırken gözüm mikrodalganın üzerindeki telefona ilişiyor. Gözde telefonunu evde mi unutmuş? Tamam, ben başkalarının özeline saygı duyan, iyi aile terbiyesi almış biriyim. Karşımdaki her ne yapmış olursa olsun ben aynı hatayı tekrarlamayacağım. Yine de acele edersem telefonun tuş kilidi devreye girmeden ekrandaki mesajı görebilirim. Elimi sürmeden, mesajı açmadan tamamıyla tesadüfen tanık olmuş olursam kim suçlayabilir ki? Ben de tam su ısıtıcısının düğmesine basmak üzere orada duruyordum gelen ani sesle irkildim ve bir baktım... Düşünceler daha kafamda şekillenme aşamasındayken ayaklarım hareketlenip hedefe varıyor bile. Üç büyük adımda telefonun yanındayım işte. "Akşam ne yapıyorsun?" yazısını okuyacak kadar zaman bulabiliyorum ne yazık ki. Sonra ekran kararıp kapanıyor ve tuş kilidi devreye giriyor. Tuş kilidini açıp mesajı okursam Gözde her şeyi anlamış olacak ama bu kadarını öğrenmişken devamını getirmezsem de ben hâlâ bu durumda bir şey anlamamış olacağım. Kararsız geçen saniyelerin ardından tam en doğru stratejiyi bulmuşken -mesajı okuyup sonra da imha ederek sanki hiç ulaşmamış havası yaratmak- kapının açılması ile irkilip telefondan hızlıca uzaklaşıyorum. Çikolatam ile sandalyelerden birine ilişmişken masanın üstünde duran dergiye göz gezdirmeye başlıyorum. "Burada unutmuşum demek ki..." diye söylenerek içeri giren Gözde bir çırpıda telefonunu eline alıp kontrol ederken bana sıradan bir günaydın demekle yetiniyor. Mesajı görmüş olacak ki yüzü keyifle aydınlanıyor. Allah'ım Gözde Amerika'da kendine bir Türk sevgili bulmuş ve bu gece buluşacaklar. Ne yapıp ne edip kim olduğunu öğrenmeliyim! Bütün gün incelikle oluşturduğum plan ruh sağlığımın ne denli tehlikede olduğunun bir göstergesi olsa da beni bu gece de Serkan'ı düşünmekten alıkoyacağı için faydalı bile sayılabilir. Eşofmanımın üstüne giydiğim sweat-shirt'ün kapüşonunu kafama taktığım şapkanın üstüne geçirip yüzümü olabildiğince gizliyorum. Az sonra Gözde'nin çıkacağını bilerek köşede hemen bir takside beklemeye koyuluyorum. Gözde olabildiğince göz kamaştırıcı bir kıyafetle salına salına arabasına doğru ilerlerken "rock chick" hevesinin tarihe karıştığını fark ediyorum. Onun yerine "Beyonce" tarzını benimsemiş olmalı ki dalga dalga dökülen saçları ve göz alıcı mini elbisesi ile ışık saçıyor. Onun ışıltısını kıskandığım gerçeğini beynimin ücra bir köşesine atarak taksiciye öndeki arabayı takip etmesini söylüyorum. Pakistanlı sürücü durumdan hoşnutsuz olduğunu belli eden şüpheli bakışlarını dikiz aynası aracılığı ile bana ulaştırdığında ona kısa bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum.

"Sevgilimin beni bu kadınla aldattığını düşünüyorum da..." Pakistanlı en az benden olduğu kadar bu takip macerası içerisinde olmaktan da hoşlanmadığını belli edercesine kendi dilinde söylenerek sürmeye başlıyor. Gözde'nin arabasının her sokağa sapışında heyecanım katlanıyor. Taksi şoförü arayı açtığı zaman huzursuzca kıpırdanıp birtakım homurtular çıkarıyorum ki ne demek istediğimi anlasın. Gözde de bir an önce dursa iyi olur, yoksa bu beceriksiz adam her an izi kaybedebilir. Öndeki arabanın yavaşlaması ile lüks bir muhitte gösterişli bir restoranın önüne yanaştığımızı fark ediyorum. Gözlerimi kırpmadan Gözde'nin her hareketini incelerken aniden çalan telefonum ile korkudan zıplıyorum adeta. Şu an bu telefona cevap veremem. Üstelik sonuca bu denli yaklaşmışken. Kapüşonumu iyice kafama yerleştirip adama "Beni bekle," diyerek arabadan inecekken adam önce parayı ödersem bekleyeceğimi söylüyor. Hiçbir şey filmlerdeki gibi olmuyor! Orada taksiciler ne kadar işbirlikçi oysa... Gözümü Gözde'den ayırmadan cebimden para çıkarıp adama uzatıyorum ve "Bekle," diye tekrar uyarıyorum. Arabadan inip de kapımı kapattığım an adam gazlayıp gidiyor. Arkasından sövüp el kol hareketi yapıyorum. Restorana girmeden pencereden neler olduğunu görmek için iyice yaklaşıp içeriye bakıyorum. Gözde arkası bana dönük bir adama doğru ilerliyor. Onun yanına vardığında genç erkek ayağa kalkıp ona sarılıyor. Yapılı vücudu, güneşten yer yer açılmış açık kumral dalgalı saçları ile adam bana birini hatırlatıyor. Ama adını çıkaramıyorum. Hafif yan döndüğünde ise ağzım bir karış açılıyor. Olamaz!

Tam o sırada telefonum tekrar titreşerek çalmaya başlıyor ve bir kez daha beni gafil avlıyor. "Alo," diyorum önemli bir işin ortasında bölünmüş olmanın verdiği asabiyetle. "Ela ben geldim ve seninle buluşmak istiyorum," diyen Serkan'ın sesini önce ayırt edemiyorum. Sonra da onun burada ne işi olduğunu çözmeye çalışıyorum. "Geldin mi? Yarın geleceğini sanıyordum..." diyorum şaşırmış bir şekilde. "Uçakta yer buldum ve daha fazla zaman kaybetmek istemedim. Hemen konuşmalıyız." Nedir bu denli önemli olan hiç bilmiyorum ama bu kadar acele ediyorsa iyi bir şey olamaz. İçimi korku ve endişe kaplarken midemin büzüşmeye başladığını hissediyorum. Yer hafifçe sallanıyor ve ben kusma isteğiyle dolup taşıyorum. Derin derin nefes alırken yanımdaki duvardan destek alıyorum. "İyi misin sen? Nefes alışın tuhaflaştı..." derken sesi endişeli geliyor. "İyiyim... sadece bir an başım döndü, midem bulandı... sanırım üşüttüm..." "Nerdesin hemen yanına geliyorum." Tam ona adresi verecekken bir an nerede, ne durumda ve kimleri gözetliyor olduğumu hatırlayarak telaşla geçiştiriyorum. Onun karşısına böyle darmadağınık halde çıkamam. "Hayır hayır ben eve gidince sana haber veririm. İşim bitti zaten. Görüşürüz," dedikten sonra yola atılıp taksi çevirmek için elimi kaldırıyorum. Aptal adam bekleseydi beni eve hemen bırakacak bir taksi aramam gerekmezdi. Ama bu saatte hepsi dolu ve ben sinir krizi geçirme eşiğindeyim. Acaba ne giysem? Onun karşısına yıkılmış bir görüntüyle çıkamam. Keşke bugün Gözde'nin peşinde ajanlık yapmakla uğraşacağıma gidip kaşlarımı aldırsaydım ama artık çok geç! Neyse ki gece ve bol kapatıcı ile üstesinden gelebilirim sanırım. Tabii bir taksi bulabilirsem! Bir kerecik olsun hayat bana kolaylık gösteremez mi? Of!

Stres dolu bir buçuk saat sonunda normale yakın bir görüntü yakalamış olarak aynada kendime bakıyorum. Tam olarak ne görmem gerektiğini bilmesem de üstümdeki kısa bol elbise nedense duruma uygun görünüyor. Dar olsa seksi olurdu -ki onu baştan çıkarmak istediğimi düşünmesini istemem. Böylesi daha sevimli, daha günlük sanki... Az sonra kapı çalındığında son bir kez başımı öne eğip geriye atıyor ve saçlarımı olabildiğince karıştırıyorum. Onun için şekil verdiğimi düşünmesini istemem. Evde kanepede uzanmışken dağılmış gibi bir izlenim oluşturmak en iyisi... Derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda ne kadar uğraşırsam uğraşayım bu an için asla hazır olamayacağımı anlıyorum. O kadar rahat, kendinden emin ve yakışıklı görünüyor ki... Ağlamak istiyorum. Hiç çabalamadan böyle göründüğünü bilmek ağlama isteğimi ikiye katlıyor! Gülümsediğinde bembeyaz dişleri bronz teniyle muhteşem bir kontrast oluşturuyor. Dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyorum. Kontrollü ve olgun davranmam gerektiğini hatırlayarak ben de hafifçe gülümsüyorum.

"Seni bu kadar çabuk beklemiyordum. Gelsene," diyorum yana doğru çekilerek. "Yakınlardaydım senden telefon bekliyordum." İçeri girerken arkasından sürüklediği küçük bavulu fark ediyorum. Uçaktan inip dosdoğru buraya mı gelmiş? O kadar saat uçuştan sonra nasıl bu kadar canlı görünebildiğini anlayamıyorum. "Otele gitmeye fırsatım olmadı," diyor çantasını bir kenara bırakırken. İkimiz de koltuğa otururken sanki bu ilk buluşmamız gibi beceriksiz ve tutuk hareketlerimiz. Konuya girebilmek için sıradan bir sohbet başlatıyor. "Nasılsın?" "İyiyim teşekkürler. Sen?" "Ben de iyiyim. İşler yoğun bu aralar biraz fazla çalışıyorum ama şikâyet edemem." "Duyduğuma sevindim. Bazı pürüzler vardı hatırladığım kadarıyla umarım gidermişsindir." "Ortağımızla ilgili birtakım sıkıntılar yaşıyoruz ama çözümlemenin bir yolunu bulduğuma inanıyorum. Yine de o konunun biraz beklemesi gerekecek çünkü..." dedikten sonra bakışları yoğun ve yumuşak bir hal alıyor. "Daha önemli meseleler var." Hafifçe yutkunup ellerimi kucağımda birleştiriyorum. "Ben de onları merak ediyorum." Derin bir nefes alıp verdikten sonra konuşmaya devam ediyor. "Ela sana karşı hislerimi çok iyi biliyorsun. Kararım her ne olursa olsun sana duyduğum aşk zerre kadar azalmadı. Seninle iyi bir çift olacağımıza dair şüphelerim vardı. Hâlâ var. Çünkü sen çok başına buyruk, inatçı bir kadınsın. Bu huyun beni çileden çıkarıyor inkâr edemem. Ama anladım ki beni kendine âşık etmenin nedeni de aynı. Senin başına buyruk, inatçı tutumların. Seni değiştiremeyeceğimi biliyorum ama belki biraz olsun beni anlamanı, bir şeyi yapmadan önce iki kez düşünmeni sağlayabilirim." "Sen neden bahsediyorsun?" "Seninle tekrar bir araya gelmekten. Seni uzaklaştırırsam kendimi koruyabileceğimi sandım ama..." "Bunu üç haftada mı anladın yani?" diye soruyorum şüpheyle. "Hep biliyordum ama kabullenemiyordum. Kaderimi yönetebileceğimi, istediğim yöne çekebileceğimi düşündüm ama yanılmışım. Sen benim kaderimsin Ela. Sensiz her şey anlamsızlaştı. Günler sıradan, beklentisiz ve amaçsız geçiyor. İşe gittiğim zamanlarda kendimi oyalayabiliyorsam bile geceleri dayanmak gittikçe güçleşiyor. Sık sık odanın önünde durup senin hâlâ orada olduğunu hayal ettim. O zaman evin ev olacağını, her şeyin anlam kazanacağını anladım. Biliyorum seni çok kırdım ve belki de bana bir daha güvenmeyeceksin. Yine de senden son bir şans istemek zorundaydım. Denemek, senin anlamanı sağlamak zorundaydım. Bunun için buradayım..." dedikten sonra ellerini hafifçe iki yana açıp beklenti dolu bakışlarını üstüme dikiyor. "Ne düşünüyorsun?" Ne mi düşünüyorum? Serkan'ın kafasına sert bir şey mi düştü diye düşünüyorum açıkçası... "Ne düşüneceğimi bilemiyorum," diyorum daha uygun kelimelerle ifade etmeye çalışarak. "Yani bir ay önce öyle kararlıydın ki... Birden ne oldu, ne değişti diye merak etmiyor değilim." Yerinden kalkıp yanıma geliyor yavaşça oturuyor. "Bundan bir ay önce tam anlamıyla sensiz kalmanın ne demek

olduğunu bilmiyordum. Seninle konuşmasam da, birlikte zaman geçirmesem de evdeki varlığını hissetmek, seni görmek biraz olsun özlemimi gideriyordu. Sen gittikten sonra geride hiçbir şey bırakmadın Ela. Sanki o evde hiç olmamışsın gibi her şeyi beraberinde alıp götürdün. Odana sinmiş kokun dışında hayal olmadığını ispatlayacak hiçbir şey kalmadı. Tam anlamıyla senden mahrum kalmak... Sanırım buydu olan," derken uzanıp yüzümü avuçları arasına alıyor. "Üstelik artık her çok şey farklı olacak. Bizi birbirimize sonsuza dek bağlayacak çok özel bir şey gerçekleşti aramızda." Ses tonu hipnotize edici, sözleri baştan çıkarıcı geliyor kulağıma. Neden bahsettiğini bilmesem de içimden bir ses ona güvenmemi söylüyor ya da tüm vücudum ona kanmam için beni kandırıyor. "Ve bunu tek başına yaşamanı istemiyorum. Yanında olmak seninle her anı paylaşmak istiyorum. Anlıyorsun değil mi?" Anlamıyorum ama kafa yoramayacak kadar etkisi altındayım. Boynumu kavrayıp beni kendine doğru çekerken dudaklarım beklenti ile aralanıyor. Sevgi dolu, yumuşak bir dokunuştan ibaret bana verdiği ilk öpücük. Bense her şeyin rüya olduğundan endişe ederek gözlerimi açmaya korkuyorum. Teslim olduğumu görmek cesaretini arttırıyor ve bu sefer daha kararlı, daha baştan çıkarıcı bir hal alıyor öpücükleri. Baştan aşağıya tüm vücudumun uyarıldığını hissederek ona daha da sokuluyorum. "Sanırım bu evet demek oluyor," diye mırıldanıyor gülümseyerek dudaklarımın kenarına bir öpücük bırakırken. Başımı boyun çukuruna yaslayıp kollarımı ona doluyorum. "Ben çok uzun zaman önce evet demiştim zaten," diyorum tam anlamıyla teslim olmuş bir şekilde.

Saçlarımı okşarken rahatlatıcı sözler mırıldanmaya devam ediyor. "Biliyorum anlamakta zorlanan bendim ama artık eminim sensiz bir dakika bile geçirmek istemiyorum. Ne bu gece ne de başka zaman." Daha fazla bir şey söylemeye gerek duymaksızın ayağa kalkıp beni de kaldırıyor. Elimden tutup daha önce defalarca geldiği odama doğru ilerlemeye başlıyor. Üstünde geceler boyu oturup sohbet ettiğimiz yatağın yanı başında durup bana biraz alaycı biraz da muzip bir ifade ile gülümsüyor. "Bu sefer gay olmadığımı bilerek bu odada benimle zaman geçirecek olman çok anlamlı." Bozulmuş gibi bir tavır takınarak saçlarımı geriye atıyorum. "Benim suçum değil kadın kıyafetleri giydiğine dair söylentiler vardı." Elbisemin askısını takip eden parmağı göğsümdeki fiyonga ulaşana kadar aşağıya iniyor. "Senin sutyen denemelerini izlemekten daha zor olan neydi biliyor musun?" diyor fiyongu çekip açarken. "Hiçbir fikrim yok ama en azından ben sutyen seçiminde sana fikir danışırken araya gay olmadığını sıkıştırabilirdin," derken eline hafifçe vuruyorum. O an ciddileşerek gözlerimin içine bakıyor. "Başka bir erkek için duyduğun aşk acısını dinlemek... Sana yakın olup sana dokunamamaktan daha zor olan tek şey buydu inan..." Ne söyleyeceğimi bilemeyerek öylece duruyor ve birkaç kez yutkunuyorum. Gözlerimin dolu dolu olduğunu görünce bir kez daha yüzümü avuçları arasına alıp usulca fısıldıyor. "Ama hepsi geride kaldı. Bundan sonra sadece sen ve ben varız. Başka bir erkek için endişelenmeme gerek yok çünkü bana ait olduğunu biliyorum. Bunu gözlerinden okuyabiliyorum."

Sözleri ruhuma öyle iyi geliyor ki bütün benliğimi ona sunmak bana yaşattığı hislerin aynını ona yaşatmak için sabırsızlanıyorum. Elbisemi belimden aşağıya doğru sıyırırken ben de onun gömleğinin düğmelerine uzanıyorum. Dudaklarımız tekrar birbirini bulduğunda daha bir telaşlı parmaklarımız. Nihayet ikimiz de aradaki engellerden kurtulup yatağa uzandığımızda beni zapt etmekte zorlandığı belli olan bir tutkuyla okşamaya devam ediyor. Daha fazla dayanamayacağından emin olduğum bir anda öpücüklerinin arasından bana fısıltıyla soruyor. "Bunun güvenli olduğundan emin misin? Bir zararı olur mu? Elimden geldiğince yumuşak olmaya özen göstereceğim ama..." Onu daha da fazla kendime çekerken sabırsızca mırıldanıyorum. "Neden bahsediyorsun? Bu ilk sefer değil ki?" O zaman dirsekleri üzerinde hafifçe doğrulup kaşlarını çatıyor. "İlk sefer değil de ne demek oluyor? Başkası da mı oldu?" "Hayır tabii ki olmadı nerden çıktı şimdi bu kıskançlık? Senden sonra kimse olmadı bunu düşünmen bile çok aşağılayıcı," diyorum hafif sinirlenmiş olarak. Bu adam en güzel anları mahvetme konusunda çok başarılı. "O halde neden öyle dedin?" "Çünkü sen yumuşak olacağını söyledin ve ben de sandım ki... Of Serkan ne saçmalıyoruz biz?" "Bilmiyorum," dedikten sonra kaldığı yerden devam etmek üzere tekrar boynuma doğru eğiliyor. Öpücükleri göğüslerime doğru inerken yine ansızın durup sorma ihtiyacı duyuyor. "Doktorla konuştun mu?" Ona boş boş bakarak bir iki kez gözlerimi kırpıştırıyorum. "Doktor mu?"

"Evet bir doktorun var değil mi? Yoksa daha bir doktora gitmedin mi?" Kafam karışmış bir şekilde en son ne zaman doktora gittiğimi hatırlamaya çalışıyorum. "Bir doktora ihtiyacım olduğunu hiç düşünmemiştim. Ama senin için önemliyse ilk fırsatta bir jinekolog bulurum." "Benim için mi? Ela bebeğin gelişimini kim takip edecek sanıyordun?" "Bebek mi?" diye hayret dolu bir çığlık atıyorum. "Ne bebeği? Hangi bebek?" Sabrını kaybetmeye başladığını belli edercesine gözlerini deviriyor. "Bizim bebeğimiz... Karnında büyümekte olan..." O an beynimde bir şimşek çakıyor ve hışımla onu üstümden itiyorum. "Bebeğim olacağını da kim söyledi? Ben hamile değilim! Demek bu yüzden buraya geldin! Nerden geldi aklına bu fikir?" Serkan doğrulup üstüne örtüyü çekiyor ve dirseğini dizine dayıyor. "Gözde iki gün önce bana bir mesaj gönderdi. Senin baş dönmelerin ve bulantıların ile ilgili... Hamile olduğunu ve... ve bunu bana söylemeyecek kadar gururlu davrandığını da tabii... sen de bugün telefonda başının döndüğünü söyleyince..." Ellerini saçları arasına geçirip öylece kalıyor. "Gözde bana bu konudan sana bahsetmememi yoksa beni geri çevireceğini de söyledi. Ona göre kalbini kazandıktan sonra bu konuyu açmalıymışım." Öfkeyle yataktan kalkarak sertçe örtüyü çekip vücuduma sardığımda o da çıplak vaziyette ortada kalıyor. "Derhal odamdan çık!" diyorum kapıyı işaret ederek. "Bir bebeğin varlığıysa seni buraya getiren, yokluğu da gitmen için yeterli bir neden. Eşyalarını alıp derhal gitmeni istiyorum." "Neden bu kadar kızdığını anlamıyorum. Ben de oyuna getirildim. Üstelik onca yolu kalkıp geldim her şeyin bir yalan olduğunu öğrenmek için! Asıl kızgın olması gereken benim!" diye itiraz ederken yerdeki eşyalarını toplamakla meşgul. "Senin ve kuzeninin hayatımı altüst etmesinden bıktım! Bir kez olsun dediklerime inandığın ve bana âşık olduğun için geri geldin sandım! Ama tek düşündüğün olmayan bir bebekmiş! Ne kadar aptalım birkaç güzel söze, yalanlarına tav oldum." Serkan hışımla üstüme doğru gelirken elindeki giysileri bana doğru sallıyor. "Sözlerimin hepsi gerçekti. Hiçbiri yalan değildi. Sen yokken neler yaşadığımı anlamanı beklemiyorum, çünkü sen kendinden başkasını düşünemeyecek kadar duyarsızsın zaten!" "Ben yokken neler yaşadığın umurumda mı sanıyorsun?" diye atılıyorum öne. "Eğer bir katır gibi inatçı olmasaydın zaten bensiz kalmazdın. Ama yok! İlla ki beni hayatından çıkarman gerekiyordu değil mi? Acından sürüm sürüm sürünsen, yerlerde kıvransan tek yapacağım üstünden atlayıp geçmek olur bundan sonra." Biraz daha yaklaştığında üstüne bir şey giymediğini hatırlayarak bir adım geriliyorum. "Senin gibi kalpsiz birine kalbini açanda hata zaten! Çoktan başkasını bulmadığına şaşırdım," diye fısıldıyor dişlerinin arasından nefretle. Bana ettiği hakaret yenilir yutulur cinsten değil. Kanın damarlarımda deli bir biçimde akmaya başladığını fark ediyor ve kendime engel olamayarak onun göğsünü sertçe itiyorum. Tam bu sırada üstümde tutmakta zorlandığım örtü

diğer elimin arasından kayıveriyor ve yakalamaya çalışırken ayaklarımın dibine düşüyor. O cevap vermek için ağzını açıyorsa da gördüğü manzara karşısında bir anda söyleyeceklerini unutmuşçasına sessiz kalıyor. Aç gözleri yüzümde ve vücudumda dolandıktan sonra elleri beni sıkıca kavrayıp dudakları dudaklarımı hapsediyor. Zayıf direnişlerimi kararlı hareketleri ile etkisiz hale getirdikten sonra beni kucakladığı gibi yatağa taşıyor. Nasıl oluyor da her konuşmamız aynı yollardan geçtikten sonra dönüp dolaşıp aynı noktaya varıyor hiç bilmiyorum. Ama ona karşı direncimin de irademin de bu denli zayıf olması baştan çıkarıcı olduğu kadar ürkütücü de... Yine de yarın neler olacağını bilmeksizin bu gece tüm endişelerimi bir kenara bırakıp ruhumun ve bedenimin bir kez daha ona boyun eğmesine izin veriyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 824 4
Sıradan bir hayat yaşayan Bellur için her şey bir masal kitabıyla başladı. Hayır, sıradan bir masal kitabı değildi! Bilindik ve bilinmedik tüm efsan...
429K 27K 60
⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç...
26K 1.8K 36
Herşey ümit babamın ölmesiyle başladı. Bana arkasında bıraktığı birkaç kağıt benim yaşama nedenim oldu.
1.1M 51.4K 60
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...