Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

31.9K 2.2K 165

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
Teşekkür

44- Son

1.3K 58 15
By hnde_cevk

"Fatih hadi! Herkesten önce orada olmalıyız."
Fatih babasının o çok sevdiği kravatını bir türlü bulamıyordu.

"Siz çıkın dışarıya, geliyorum!" diye seslendi.

"Fatih biz derken? Güneş zaten annemde. Ben de zaten dışarıdayım. Hey Allahım! Kocalar eşlerini kapının önünde beklediği için şikayet eder bizdeki tam tersi." Sude hayıflanarak somurttu otelin koridorunda.

"Hah! İşte buldum." dedi Fatih sonunda. Her yeri dağıtmıştı ama sonunda kravatı bulmuştu. Hızlıca kravatı alıp, avucunda sıkıca tutarak Sude'nin yanına geldi. "Geldim işte. Hep bir şikayet! Hep bir şikayet."

"Kocam olmasan çoktan cezanı kesmiştim de."
Sude Fatih'in elinde tuttuğu kravatı alıp boynuna bağladı özenle.

O da karısının yanağından bir fıstık aldı, sonra da şefkatli bir öpücük kondurdu dudaklarına.
"Senden gelecek her türlü cezaya ram olmuşum ben zaten."

Sude nazlı nazlı gülümsedi. "Seni seviyorum."

Onların da aşkı defalarca sınanmıştı fakat her şeye rağmen birbirlerini sevmekten hiç vazgeçmemişlerdi.

Sevde oteldeki hazırlıklar devam ederken torunu Güneş'in peşinden koşuyor onunla otelin büyük bahçesinde saklambaç oynuyordu. 
Her ikisinin de yaşadığı mutluluk yüzlerine yansımıştı. Tam bu sırada uzaktan gelen Atilla'yı gören Güneş koşarak onun üzerine atladı.

Onunla arasında muhteşem bir bağ vardı. Aslında hiç sevemediği kızının, Meleğinin yerine koyuyordu onu. İçi rahat olmasa da bir nebze olsun üzüntüsünü unutturuyordu.

"Hoş geldin oğlum." dedi Sevde. Yaşanan bunca şeyden sonra bile içinde ona karşı kin yoktu. Hoş, o da yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödemişti zaten; kızını ve karısını kaybetmişti her şeyin sonunda. Aslında sırf bu yüzden bile kızamıyordu Sevde ona. Bu haliyle, Bade, merhametini kesinlikle annesinden almıştı.

Kiraz ve Lütfiye kızları da hazırlayıp hep birlikte otel odasından çıkmak üzereydiler. Son anda kararını değiştiren Cesur da hazırlanıp onlara katıldı. En çok Kiraz sevinmişti onun gelmesine. Bade'nin kızlarla birlikte Cesur'u yanlarında görmesine ne denli mutlu olacağını çok iyi biliyordu çünkü.

Eski çalıştığı yerdeki herkes en güzel şekilde süslenmiş ve birbirleriyle haberleşip çoktan gelmişlerdi otelin bahçesine. Özenle hazırlanmış masalarda yerlerini almışlar, keyifli bir sohbetteydiler. Aslında hepsi Bade'yi göreceği için çok heyecanlıydı.

"Ona selam mı verseydik?"

"Odanın önü bu kadar korunurken mi?" Kıskançlıktan somurttuğunu görünce arkadaşı ona omuz attı.

"Gülümse biraz. Bunu en çok onun hak ettiğini hepimiz biliyoruz." dedi gülümseyerek.

Sahneye enstrümanlar ve onları çalacak olan kişiler birer birer çıkıp akord yapmaya başlamıştı. Çocuklarsa geniş bahçenin hemen yanındaki görevlilerle eğlenceli vakit geçiriyorlar, neşeli seslerini etrafa saçıyorlardı.

Arka taraftaki Stefano'yu gören Bade'nin iş arkadaşları ufak bir çığlık attıktan sonra birkaçı hemen onun yanına gitti. İtalyan şarkıcıyla selamlaşıp gülüştüler ve İngilizce dilinde sohbet etmeye başladılar.

Stefano burada olduğu için mutluluğunu dile getirirken Bade'yi dilinden hiç düşürmüyordu. Onu tanıdığı ilk zamanlarını anımsadıkça yüzü tebessümle aydınlanıyor, hayatının belli bir döneminde onunla karşılaştığı için kendini çok şanslı hissediyordu. Bu karşılaşmalarını Cesur'un Bade'ye olan düşkünlüğüne borçlu da olsa ve bundan Bade'nin haberi olmasa bile.

"İstanbul'a gittiler. Çoluk çocuk da istiyor camileri görmeyi. Bade'ye de bolca dua ettiler. Eyüb'ün havası bir başkaymış, öyle diyor Sultan. Ayasofya da bir kalabalıkmış. Bak bak... Nasıl güzel, nasıl mübarek." Sevde'nin gün arkadaşları başka bir masadan gelen arkadaşlarının telefonundan gösterdiği fotoğraflara bakıyor, bir yandan Bade'ye güzel kaderleri olsun diye dua ediyorlardı. Eğer Bade bu konuşmayı duysaydı onca acıya rağmen hastanede yatarken güldüğü gibi yine gülecek ve yaşadığı acılara rağmen gülümseyebiliyorsa mutlu olmaktan asla vazgeçme diyecekti kendine.

Meryem. Bade'yle bir daha hiç görüşmemiş olsa bile seviyordu onu. Evleneceğini duyunca hızlıca gitti Murat'ın mezarına. Murat'ın mezarı her zamankinden daha kalabalıktı. Bu defa Meryem'le birlikte arkadaşları da yanıbaşındaydı. Onu üzgün görmeye bile dayanamazken şimdi hiç görememeyi henüz atlatabilmiş değildi hiçkimse.

Meryem, torununun mezarını severken yaşadığı derin hüznü kelimelere dökebilseydi dünyanın üzerine bir daha güneş hiç doğmayabilirdi ama torunu için yine de gülümsedi ağlayarak.

Arkadaşları da mezar taşının üzerindeki yazıyı okuyunca gözyaşlarını tutamamıştı. Meryem torununun vasiyeti üzerine ekletmişti o yazıyı.'Hayatı boyunca tek bir kadın sevdi ve onun için ölmeyi tercih etti.'

Kaçabilirdi, başka bir ülkede yaşayıp istediği her şeyi yapabilirdi. Her şeye sahipti ve daha fazlasına sahip olabilirdi ama o Bade'yi seçmişti. Onun için bundan daha güzel bir ölüm olabilir miydi?

Mezar taşının üzerindeki gülümseyen, havalı resmine bakınca sanki o hiç ölmemiş gibi geldi arkadaşlarına. Sanki üzerinde tonlarca ağırlıkta toprak yokmuş gibi. Onu öyle çok özlüyorlardı ki.

Bade... Murat'ın ölümünden sonra onun adının geçtiği her an boğazına oturan kocaman düğüm yıllarca geçmedi. Hala aklına geldikçe yüreği sızlıyordu. Uzun süre devam eden terapiler, psikolojik tedavi ve çevresinden aldığı manevi destek sonrası toparlanması epey zamanını almıştı. Sonrasında ise yaşadıklarını düşünmemek için işkolik bir kadına dönüşmüş, yaşadığı evi satıp ofisini ev gibi kullanmaya başlamıştı. Ofisini ev gibi kullanmasaydı bile o evi satacaktı ya bu da bahane olmuştu gerçi.

Müşterileri ondan son derece memnundu. Şifalı olan sadece elleri değildi çünkü; gelenler onun konuşmalarıyla da hayatlarına şifa buluyordu. Başlangıçta sohbet gibi başlayan bu konuşmalar sonrasında işinin bir parçası haline gelmişti. Gelen her anneye destek olmaktan büyük bir zevk alıyordu Bade. Onların hayatlarını iyileştirirken kendi hayatını da düzene soktuğunu, içinde yarım kalan şeylerin bu sayede tamamlandığını hissediyordu.

Belki de sırf bu samimiyetinden dolayı kısa süre içinde ün kazanmıştı. Varlıklı annelerin de müşteri olarak gelmeye başlamasıyla birlikte 'Şifalı Eller' sonunda bir marka haline gelmişti.

Bade aldığı eğitimler, bilgi ve tecrübelerinden yola çıkarak aromatik yağlarla üretilen 'Şifalı Eller' markasıyla çeşitli masaj yağları da üretmeye başlamıştı artık.

Şimdilerde ise ülke genelinde bir toplumsal proje başlatmış, yaşadığı bu topraklardaki tüm annelere derman olmak üzere il il dolaşarak eğitimler vermeye ve ücretsiz uygulamalarla onları desteklemeye başlamıştı. Tek bir hedefi vardı; mutluluk. Yardım ettiği birinin yüzünde gördüğü bir tebessüm onu bir sonraki güne bağlayan tek umudu olmuştu.

Fatih, Sude, Sevde, Cesur ve Atilla onun bu dönüşümünü yakından takip etmişler, Bade onları işine hiç karıştırmamış olsa bile, bu süre zarfında onu asla yalnız bırakmamışlardı.

Ve Kenan. Bade'nin gizli kahramanı. Her yaptığı işte peşinde olan ama kendini asla belli etmeyen, acısını içselleştirmiş, yıllarca sahip olmak istediği kadın için yanıp tutuşan ama bir türlü kavuşamayan adam. Bade o günden sonra Kenan'ı hayatına asla almayacağını defalarca söylemiş, tüm kapıları onun yüzüne kapamış, onunla olmayacağına and içtiğini söylemiş olsa bile bir an olsun vazgeçmemişti ondan.

Bunu bile bile yıllarca kendini affettirmek için uğraşmıştı ama Bade'yi kararından bir kez olsun vazgeçirememişti. Ta ki bir gün en olması gereken bir zamanda tam da olmak istediği bir yerde Bade'nin karşısına çıkana dek.

Bade'nin eğitim için gittiği son seyahati Kenan'la yıllar önce ilk karşılaştığı otelde yapılacaktı. Kenan bunu öğrenir öğrenmez ona içinden ve elinden gelen tüm imkanlarla aşkını, ondan asla vazgeçmediğini ve asla vazgeçmeyeceğini anlatmak için plan yapmıştı.

Güneş batmak üzereydi. Tüm kumsalı fenerlerle süsleyip Bade'yi kumsala getirmeleri için otel görevlileri ve ekip arkadaşları ile ciddi bir hazırlık yapmıştı Kenan. Tıpkı bir operasyondaymışlar gibi.

Reyyan ise söz verdiği gibi Bade'yle yeniden bir araya gelmesi için tüm desteğini sağlıyordu Kenan'a. Bunca yıl onun ne kadar üzerine gittiğinin farkındaydı. Artık azad etmek istiyordu onu. Zaten yerine cevval birini çoktan yetiştirmişti bile.

Bade kumsala geldiğinde karşısında Kenan'ı görünce gözlerine inanamamış, nutku tutulmuş, bunun bir hayal veya şaka olduğunu düşünmüştü. Üstüne bir de tıpkı o sabah rüyasında gördüğü gibi salaş beyaz keten bir gömlek giyinmişti Kenan.

Rüyada olduğunu düşünürken onu bu düşüncesinden Kenan'ın sesi kurtarmıştı.

"En karanlık zamanlarımda tuttuğum dilek sendin ve senin gerçek olman için çok fazla bekledim, çok fazla bedel ödedim. Öl de öleyim Bade ama yaşarken beni senden mahrum bırakma." deyince Bade bir an bayılacak gibi hissetmişti kendini.

Kalbine hücum eden hislerine karşı kendini çok zorlamış ama içten içe içinde yanan özlemi gözlerinden dışarı fırlayıp kendini ele vermişti. Kenan'a bakmıştı ışıl ışıl parlayan gözleriyle. Artık onu daha fazla görmezden gelemeyeceğini anlamış ve Kenan'ın teklifini kabul etmişti.

Kenan başta donup kalmış, tepki bile verememişti ama Bade'nin kabul ettiğini duyan arkadaki dev ekip kendilerini anında ortaya çıkarıp sevinçlerini alkışlar ve çığlıklarla desteklemişlerdi.

Bade hayretle etrafına bakıp gözlerindeki yaşlarla gülümsemiş ve Kenan'a bakmıştı sevgi dolu gözlerle. Kenan hala şaşkınlıkla biraz tereddüt etmişti ama sonra kendini toparlayıp ilk kez nefes alıyormuş gibi ciğerlerini havayla doldurmuş ve yıllar sonra ilk kez ona yaklaşmanın heyecanıyla Bade'ye doğru ilerlemişti. Gözlerini ondan ayırmadan sevgiyle saçlarına dokunup gerçekliğine kendini inandırdıktan sonra onu istekle öpmüştü.

Böylelikle tüm otel onları ve Kenan'ın aşkını dilden dile dolaştırdı günlerce. Hatta kısa süre içinde sosyal medyada en çok konuşulan şey oldu aşkları. Tabi kimsenin aşklarının ve hayatlarının kaç kere en zor şekilde sınandığından haberi yoktu.

Ünleri bu kadar yayılınca eğitimin son günü bir akşam yemeği sırasında otel sahibi onlarla özel olarak tanışmak istedi. Tanışmanın sonucunda düğünlerini burada yapmalarını, tüm masraflarının otel tarafından karşılanacağını söyledi. Öyle de oldu.

Kenan'ın anne ve babasının ölümünden sonra onu büyüten ailesiyle Bade'yi tanıştırması oldukça özel ve duygu dolu bir andı. Tuzlu kahvenin içilip kız isteme merasimi de ikisi için en unutulmayacak özel anlar içinde yerini almıştı. Ardından davetiyelerin hazırlanıp dağıtılması çok kısa sürmüştü. Bade'nin istediği o şık ve zarif gelinliği ilk denemede bulması da öyle.

Cesur ve Atilla kör, sağır, dilsizi oynuyorlardı anlaşmışlar gibi. Bade'nin mutluluğuna leke düşürmek istemiyorlar ama içten içe bu evliliğin hiç olmamasını diliyorlardı.

Bade bahçedeki ona özel olarak ayrılmış bir alanda ona yardımcı olan kalabalık bir ekiple düğün için hazırlanırken asıl mutluluğun alın yazısı ve tercih aynı olduğunda ortaya çıktığını keşfetti.

"Bitti." dedi makyajını yapan kadın. Onu ayağa kaldırıp gelinliğini giymesi için yardım etti. Diğerleri de son rötuşları yapıyordu. Hepsi karşısına geçip şaheserlerine hayranlıkla baktılar. Zira onu gören biri Bade'yi yeryüzüne düşmüş güneş olarak tanımlasa, yine de güzelliği karşısında bu tabir cılız kalırdı.

Işıldayan gelinliği içinde elmas gibi parlıyordu Bade. Tüm hazırlıklar tamamdı. Artık vakit gelmişti. Güneşin batışına da az bir zaman kalmıştı. Tıpkı ilk karşılaştığı yerde, ondan evlenme teklifi aldığı anda olduğu gibi.

Sude Fatih içeri girmeden kravatını düzeltti yeniden. Hemen sonra telefonu çaldı. Sude telefonu cevaplarken Fatih odaya ablasının yanına geçti. Bir süre gözlerini alamadı ablasının güzelliğinden. Gözleri doldu. Babasının bu anı görebilmesini ne çok isterdi.

Bade sanki içinden geçenleri biliyormuş gibi önce boynundaki kravata baktı ve "Merak etme, o burada, yanımızda. Sadece biz göremiyoruz." dedi sesi titreyerek. Gözleri hüzünle gülümsedi ikisinin.

"Gidelim." dedi Fatih. "Herkes seni bekliyor."

"Kenan heyecandan ölmek üzere." dedi Sude hemen arkasından içeri girerek. Hemen sonra Bade'yle göz göze geldi ve duraksadı. Ona bakarken ağzının açık kaldığının farkında değildi. Fatih dürtmese uzun bir süre de farkına varamayacaktı.

Bade kıkırdadı. Fatih ise;
"Az bile, biraz daha beklesin." diyerek tepki gösterdi. Sonra telefonunu çıkardı. "Gülümse." dedi ablasına. Bade'nin gözleri yaşlarla doldu o an. Cesur'la kıyılan nikaha gitti aklı. Atilla ile başlayan ve Cesur, Murat ile devam eden tüm yaşadıkları film şeridi gibi geçti gözünün önünden.

Bade Fatih'in koluna girdi ve birlikte dışarı çıkar çıkmaz Kenan hemen yanı başında dikildi. Karizmatik ve havalı duruşu, üzerine giydiği damatlığı ve muhteşem yüz hatlarıyla mankenlere taş çıkarırdı.

Nefesini tutmuş heyecandan titreyen bedenini güçlükle zapt ediyor ve kalbindeki o büyük özlem dışarı fırlayıp gözlerini yaşlarla doldurup taşırıyordu.

Daha Fatih konuşmaya başlamadan Kenan sözü devraldı. Gözlerine baktı Bade'nin. Nefesini toparladı ve öyle konuştu. Konuşurken gözlerini bir an olsun Bade'den ayırmadı.

"Seni sevinçliyken de kederliyken de hep seveceğime ve sahip olduğum her şeyi sana vereceğime, sana karşı her zaman açık olacağıma, korkularımı ve hislerimi, sırlarımı ve hayallerimi sadece seninle paylaşacağıma hayatım üzerine yemin ederim."

Bade'nin gözbebekleri ışıl ışıl parladı ona bakarken. Sude ve Fatih gülerek alkışlamaya başladılar. Kenan Bade'nin başını usulca öptü.

"Seni seviyorum." Bade başını hafifçe onun göğsüne yasladı. Keder bitmiş, mutluluk zamanı gelmişti. Bu defa içindeki his çok mutlu olacağını söylüyordu.

Bade'nin eli Kenan'ın kolunun arasında bahçeye adımlarını atar atmaz hafif ritimli bir müzik çalmaya başladı. Herkes susmuş hayranlıkla Bade'ye ve Kenan'a bakıyor, kimseden çıt çıkmıyordu. Ta ki Dolunay 'Anne!' diye bağırıp onları alkışlayana kadar. Güneş de ona kıskançlığından "Hala!" diye seslenip alkışlamaya başladı.

Bade ve Kenan birbirlerine bakıp gülümsedi. Bu küçük alkışın arkasından Sevde ve Kenan'ın ailesiyle başlayan alkış silsilesi imza atacakları masaya doğru ilerlerken çığlık sesleri ile beraber yükselmeye başlamıştı.

Cesur, Belma ve Atilla yoktu alkışlayanlar arasında. Sevdikleri birinin başka birine ait olma düşüncesini hiçbir zaman atlatamayacaklar gibi görünüyorlardı. Bu atlatılabilir miydi onu bile bilmiyorlardı.

Bildikleri ve öğrendikleri tek şey Bade'ye iyi davranmadıklarıydı. Keşke zamanı geriye almak mümkün olsaydı da ona bu hataları yapmasalardı.

Güneş batarken kıyılan nikahlarının ardından Bade ve Kenan konuklarıyla birlikte muhteşem bir eğlenceyle devam ettiler geceye. Kenan'ın ekibi, Sude'nin polis arkadaşları, Bade'nin iş arkadaşları, Sevde'nin gün arkadaşları, her ikisinin akrabaları... Her şey hayallerindekinden bile çok daha güzeldi.

Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra herkesin zil sesi aynı anda çaldı. Sevde, Fatih, Sude, Meryem, Kiraz, Lütfiye, Şükran, Füsun, Cesur ve Atilla. Herkes birkaç saniyelik arayla kapılarını açtı.

Hepsi neredeyse aynı anda evlerinden dışarı çıktılar ve yaptıkları ilk şey gökyüzüne bakmak oldu. Gülümsediler. Ardından yürümeye, sonra da daha hızlı yürümeye başladılar. Hiç olmadıkları kadar huzurlu hissediyorlardı kendilerini. Hiç olmadıkları kadar özgür. Herkes farklı zamanlarda birbirlerinin geçtiği yerlerden geçti ama kimse birbirinin farkında olmadı.

Yürümeye devam ettiler. Nereye gideceklerini biliyorlardı. Hafif bir korku hisseder gibi oldular ama bu korku da uçup gitti hepsinin hayallerindeki yemyeşil tepelerin ardına.

Bembeyaz pamuğu andıran bulutlar başlarının üzerinden nazikçe süzülürken ulaşmak istedikleri yere vardılar.

Sevde eşinin, Meryem ise hem eşinin hem torununun mezarlarının yanıbaşında aldı soluğu. Fatih ve Sude biricik yavruları Güneş'i aldılar kucaklarına ve yürüdüler güneşe doğru.

Atladı Dolunay Cesur'un omzuna ve kızlar da gülümsedi huzurla babalarına. Kiraz ve Lütfiye mutluluk gözyaşları döktü onları izlerken, Şükran geçmiş pişmanlıklarına döktüğü gözyaşlarıyla yalnız kaldı oğlunun bırakıp gittiği o evde. Füsun çocukları için değişmeyi seçti ve bir kliniğe yatmayı tercih etti. Orada kaldığı süre boyunca çocuklarının yanına gelişlerini özlemle bekledi. Kalbi daha da yumuşamıştı hayatına Bade girdikten sonra.

Atilla kızının mezarının yanı başında gözyaşlarını dökerken yüreğinin derinliklerine hapsettiği Bade'ye olan aşkını kızının toprağında, üzerine diktiği çiçeklerinin kokusunda aramayı denedi. Hiçbir şey ona hissettiği aşkın büyüklüğüyle kıyaslanamazdı, hiçkimse onun gibi olamaz, onun kadar büyülü bir hayat yaşatamazdı. Yüreğindeki Bade ateşi ölse de sönemezdi.

Kenan... İki katlı, etrafını çepeçevre saran güzel ağaçların olduğu, kuş seslerinin cıvıldadığı harika bir evin bahçesinin kapısını araladı. Heyecanlıydı. İçi kıpır kıpır gözleriyle etrafı aradı. Aradığını bulduğundaysa gözbebekleri yıldızlar kadar ışıldadı.

"Baba!" diye atladı sarışın bir erkek çocuğu kucağına. Sevdi, öptü, sarıldı ona doya doya. Birlikte annelerinin yanına gittiler.

Anneleri yemyeşil çimlerin, onun yetiştirdiği rengarenk çiçeklerin ve güllerin arasındaki salıncakta uzanmış, gökyüzüne bakıyordu karnını okşayarak.

Bu defa "Anne, babam geldi." dedi çocuk ve Kenan'dan önce annesine sarılıp onu kokulu kokulu öptü. Kenan karısının kıpırdamasına bile izin vermeden tuttu elinden, özlemle dolup taşan içiyle sımsıkı sarıldı ona ve şefkatle öptü dudaklarından.

Bade gülümseyerek Kenan'ın gözlerini kapattı ve avucunun içine pembe bir patik bıraktı. Gözlerini açıp patiği gören Kenan sevinçten havalara uçtu. Okşadı hamile karısının karnını.

"Küçük bir kız kardeşin olacakmış Karan." dedi sevinçle Kenan ve oğlunu aldı kollarının arasına, uçurdu onu gökyüzüne doğru. Bade gülümsedi ve sarıldı onlara.

Sonunda ikisi de Mevlana'nın şu güzel sözüne mazhar olmuşlardı.

"Mutluluğu sende bulan senindir, gerisi misafir."

Continue Reading

You'll Also Like

737K 9.8K 16
Bir töre klasiğinden daha fazlası... Bir kadının hükümdarlığı... Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Aşk, bu sefer tek başına affetmeye yetecek mi?.. ⬇
3.1K 120 4
( KISA HİKAYE ) Bir dilek dileme şansı yakalasaydınız ne dilerdiniz? Ebru yanan canıyla ölmeyi düşünerek bu dünyadan yok olmayı, kaybolmayı, kimsenin...
24.3K 1.5K 26
Hayatımızda hiç ummadığımız anda kötü şeyler yaşadığımız gibi iyi şeyler de yaşıyabiliyoruz. Bu zorlu yolculukta bizi ayakta tutan şey: sabırdır. **...
2.7K 280 39
- Seni seviyorum Neva. Kalbini,ellerini, gözlerini, saçlarını,kirpiklerini yani sana ait olan her şeyi ama en çok seni seviyorum. Gökyüzü gibi sonsuz...