Selam, keyifler yerindedir umarım
Duha ve Göktürk yoğun istek üzerine geldi, bu bölüm alacağım reaksiyona göre gelmeye devam edecek
Asıl çiftimiz Akif Karan ve Berceste için de özel bölümler gelecek elbette
♤
"Oğuz Kağan'ın elini çizmişsin amcam," dedi Göktürk kucağında ilgiyle kendisini dinleyen yeğeninin yumuşak yanağını okşayıp. Beyaz teni ay gibi parlıyordu bebeğin. Pembeleşen yanaklarıyla çok sevimli görünüyordu. Daima ışıl ışıl parlayan lâcivert gözleri amcasının üzerindeydi. "Şimdiden böyle haylazlıklar yaparsan olmaz ama." Başını eğerek mis gibi dalin kokan kahverengi saçlardan öptü. "Eve çok şikâyet getirirsen bozuşuruz meleğim."
Duha elindeki meyve tabağıyla ikilinin yanına oturdu. "Sana çekmişse demek ki," dedi hafif iğneler bir tonda.
Göktürk kolunu Duha'nın omzuna atarak yamacına çekti sevdiceğini. "Beni yanlış tanıtma yeğenime," deyip şakağından öptü. "Gayet uslu, aklı başında ve mantıklı biriydi amcan. Sen yengene bakma güzelim."
"Söylediğin özelliklerden birini bile taşımıyor oluşun dışında hiçbir sorun yok sevgilim."
Göktürk, "Yavaş Duha," diye homurdandı. "Öldürmedin gömdün,"
Duha kıkırdayarak gülmüş ve minik dilimler hâlindeki muzdan Aymira'ya yedirmeye başlamıştı. Küçük ağzını açarak yengesine zorluk çıkarmadan yemeye başlayan bebeğe, "Aferin güzelime," dedi Duha sevgiyle gülümserken. Aldığı tebrikle ellerini birbirine vuran Aymira neşeyle güldüğünde Göktürk sırıttı.
"Ulan abimler bunu yemeden nasıl durabiliyor, hayret ediyorum." Eğilip tombul kolu öptü. "Oh bal mısın nesin sen amcam?"
"Senin bu amcan var ya Aymira," dedi Duha gözlerini sevimlice açıp Aymira'ya yaklaşırken. Küçük eller anında havalanarak Duha'nın yanaklarının üstüne kondu. Hafif sağa doğru yüzünü çevirip minik avuç içinden öptü. Yengesinden aldığı öpücük keyifle gülümsetti minik Aymira'yı. "Çok yaramaz bir çocuktu. Sürekli dayak yerdi," demesiyle Göktürk'ün kaşları çatıldı.
"Yavrum bu tam olarak ne zaman meydana geldi? Pek hatırlamıyorum da hatırlatırsan memnun olurum," dedi tek kaşını sorgulayıcı bir biçimde kaldırıp.
Duha, "Sen daha iyi bilirsin, düşün bakalım bir." diyerek karşılık verdiğinde Göktürk, "Peşinden koşarken biraz karizmayı çizdirdik hanımefendi," deyip savunmaya geçti. "Hepsi senin suçun."
"Lisede bana karşı gardını indirdiğin zamanlardan bir anı geldi bak şimdi aklıma." deyip keyifle güldü.
Göktürk sırtını koltuğa yaslayarak, "Hangisi?" diye sorduğunda Duha muzip bir ifadeyle, "Eve dağılmış bir suratla geldiğin bir gün vardı ya..." dediğinde Göktürk memnuniyetsizce yüzünü buruşturdu.
***Geçmişten***
Duha akşam serinliğinde bahçede kitap okumak üzere evden çıkmıştı ki kapıdaki gölgeyi görüp duraksadı. Aksayarak gelen biri vardı. Karanlıktan seçilemeyen bedeni daha iyi görebilme umuduyla kısılan gözleriyle adımlarını kapıya yöneltti.
Aydınlatmanın olduğu kısımda net bir biçimde görülen bedeni görür görmez şaşkınlık dolu bir nidayla adımlarını hızlandırdı. "Göktürk, ne oldu sana?"
Göktürk karanlığın içinde beliren kızı fark ettiğinde ağzının içinden küçük bir küfür savurdu. Oysaki sessizce eve geçecekti. Yakalanmak kötü olmuştu. Bir de Duha'ya...
Yüzünü gizleyebilmek için başını eğerek, "Bir şey olmadı." deyip seri adımlarla eve doğru yürümeye devam edecekti ki yarı yolda kolundan tutuldu. "Dur Göktürk." adımları kesilir kesilmez genç çocuğun önüne geçti.
Kaşından akan kan, gözünün altındaki kızarıklık, çenesinin köşesindeki morluk ve daha bir sürü yara iziyle yüzünün hâli içler acısı görünüyordu.
Duha gözlerinin değdiği her noktada biraz daha endişeye kapıldı. Korku tüm hücrelerini ele geçirirken, "Kim yaptı bunu?" dedi.
"Kimse," Göktürk'ten aldığı yanıt fazlasıyla can sıkıcıydı. "İzin verirsen eve gitmek istiyorum." deyip kolundaki elden kurtulmaya çalıştı ancak karşılığı tam aksi oldu. Duha aralarındaki mesafeyi azaltarak, "Kiminle kavga ettin?" diye sesini yükseltti. Göktürk hızla sol elini Duha'nın ağzının üzerine kapattı. "Bağırmasana kızım, annem duyacak şimdi."
Duha ağzını kapatan eli hızla bileğinden kavrayıp aşağı çekti. "Duysun. Senin bu hâlini görmeyecek mi?"
"Duha gerçekten başım çatlıyor. Yarın devam edelim tartışmamıza. Fırça atmaya kaldığın yerden devam edersin."
Duha kaşlarını derince çattı. "Yürü bizim eve gidiyoruz. Kaportanı düzelteceğiz. Zuhal teyze seni böyle görürse çok üzülür."
Göktürk direnmek istese de Duha buna izin vermeyip elini tutup eve doğru çekiştirmeye başlamıştı. Eve geldiklerinde anne ve babasının yalıda olmasının verdiği rahatlıkla direkt Duha'nın odasına girmişlerdi. "Sen otur, ben yaraların için bir şeyler bulup geleceğim." diyen kızın arkasından iç geçirip mor yatak örtüsüyle kaplı tek kişilik yatağın üzerine oturdu. Oturuşunun etkisiyle karnından darbe alan kısımlar kasılmıştı. Ağrıyan yere elini bastırarak yüzünü kastı. Bu gece ağrıdan uyuyamayacaktı muhtemelen.
Duha elindeki malzemelerle odasına döndüğünde Göktürk'ün acı çeker ifadesi genç kızın endişesini arttırdı. "Hastaneye mi gitsek?" dedi yataktaki boşluğa oturmadan önce. Göktürk kapattığı gözlerini hızla açarak aynı anda karnındaki elini çekmişti. "Hastanelik bir durum yok," dedi geçistirmek ister gibi. "Ufak tefek sıyrıklar hepsi zaten."
"Ufak tefekmiş," diye homurdandı. "Suratın çarşamba pazarına dönmüş."
Göktürk gülümsemek isterken dudağındaki yara keskin bir sızıyla kendini belli edince inleyip parmağını oraya bastırdı. "Gerizekalı bir de gülümsüyor," dedi Duha daha fazla kendini tutamayarak.
Göktürk ters bir bakışla, "Hakaret etmek için mi getirdin beni buraya?" diye söylendi. Gazlı bezin aniden dudağının kenarındaki yaraya bastırılmasıyla susmak zorunda kaldı.
"Kimden dayak yedin?" diyerek sorusunu yineledi Duha.
Göktürk'ün gözleri kısılır gibi oldu. "Doğrusu dayak attın olacak güzelim,"
"Buradan bakınca hiç öyle görünmüyor biliyor musun?"
Dudak kenarındaki kurumuş kan lekelerini temizledikten sonra yeni bir bez alarak kaşını temizlemeye başladı.
Göktürk gergince soludu. "Asabımı bozuyorsun,"
Altta kalmayan Duha, "Ne tesadüf sen de benimkini!" diyerek yalandan gülümsedi.
Göktürk gözlerini kapattı kaşından aşağıya inen bezin varlığıyla. Gazlı bezin baskısı ezilen kısımlara değdikçe dişlerini birbirine bastırıyor ve çenesini kasıyordu. Duha'nın suratındaki kızgın ifade yerini endişeye bıraktı. Her ne kadar ona kızgın olsa da bu hâlini görmek genç kızın içi tarif edilemez bir üzüntüyle dolmuştu.
Parmak ucuyla elmacık kemiğinin ve gözünün altındaki kızarıklığa dokundu. "Çok canın acıyor mu?"
İşittiği kızgınlıktan arınmış şefkat dolu sesle kirpikleri titreşerek açılan Göktürk yutkundu. Duha'nın masmavi gözlerinin içini kaplayan hüzünlü bulutlar canını sıktı. "Biraz," dedi yalan söylemeyerek.
"Neden canının kıymetini bilmiyorsun hiç?"
Göktürk sessiz kaldı. Gözlerini Duha'nın gözlerinden ayırmadan öylece durdu.
"Ya sana bir şey olsaydı. Böyle kavgaların sonu nasıl bitiyor hiç mi bilmiyorsun Göktürk? Annenin, Akif abinin sana bir şey olursa ne kadar perişan olacaklarını hiç mi düşünmüyorsun?"
"Sen?" dedi kısık bir sesle. "Sen de üzülür müydün bana bir şey olursa?"
"Taş kalpli miyim ben? Tabi ki üzülürüm."
Çenesindeki yarayı temizleyen eli tutup avcunun ortasına aldı. "Ferit'le kavga ettim. Senin etrafına dolanıp duruyordu. Sinirlenip dövdüm."
Duha pes etmişlikle üfledi nefesini. "Tebrik mi bekliyorsun?"
Göktürk sağ yanağını çevirdi. "Şuraya bir öpücük," çapkınca sırıttı. "Fena olmazdı."
Duha sıktığı yumruğunu aralarında kaldırdı. "Yumruğumun tadına bakmaya ne dersin laf ebesi,"
Göktürk, "Hiç insafın yok kızım senin," deyip surat astı. "Senin için yüzümü haşat ettim hâlâ pas vermiyorsun."
"Ben mi dedim git dayak ye diye,"
"Duha!"
"Ne?"
"Dayak yedin deyip durma! Sen bir de Ferit'i gör. Yarın okulda kimse tanıyamayacak o yavşağı."
Parmağının ucuna bir miktar sıktığı kremi hafifçe çenesindeki morluğa sürmeye başladığında Göktürk pür dikkat suratının bir karış uzağındaki güzel yüzü seyrediyordu.
"Dik dik bakma," dedi Duha göz ucuyla Göktürk'e bakıp.
Göktürk ukala bir gülümsemeyle, "Neden etkileniyor musun?" diye sordu.
Duha sinirle soluyup parmağını sertçe çenesine bastırdığında Göktürk ezilen kısımdaki ani baskıyla acıyla inledi. "Yavaş kızım! Söktün anasını satayım."
Duha sevimli bir gülümsemeyle, "Afedersin," dedi. "Elim biraz ağırdır."
Göktürk, "Belli oluyor." diye mırıldandı kısıkça.
Duha, kaşındaki yaraya batikon sürüp bantlamıştı. Göktürk uykulu gözlerle Duha'yı izliyordu. "Bitti," dedi Duha kendini biraz geriye çekerek. Göktürk uykudan uyanır gibi silkinip kendine geldi. "Teşekkür ederim," dedi boğuk sesiyle. Duha başını salladı. "Rica ederim, bir daha kimseye dayak atmazsan sevinirim."
"Bakarız," dedi Göktürk.
Duha malzemeleri toplayıp banyoya götürdüğünde Göktürk ayağa kalkarak Duha'nın pencerenin önündeki çalışma masasına doğru ilerledi.
Masanın köşesindeki romanı eline alarak sayfalarında göz gezdirirken ayraç dikkatini çekmişti. Ayracı eline aldığında aslında bunun bir ayraç olmadığını gördü. İkisinin birkaç yıl önce çekilmiş küçüklük fotoğrafıydı bu. Dudakları kıvrıldı elindeki küçük fotoğraf karesiyle. "O kadar da imkânsız değilmişiz."
Aniden elinden çekilip alınan fotoğrafla bakışları kendisine son derece öfkeyle yanan mavi gözleri buldu. "İnsanların özel alanları izinsizce karıştırılmaz,"
Göktürk başını öyle mi dercesine aşağı yukarı salladı. Ellerini Duha'nın hemen arkasında kalan kitaplığa koyarak genç kızı kapanına aldığında ani yakınlaşma sebebiyle kalbi küt küt atmaya başlayan Duha zorlukla yutkundu. "Sen benim fotoğrafımı kitap ayracı olarak kullanırken izin aldın mı?"
"Sen yoksun ki sadece... Ben de varım fotoğrafta."
Kaşlarını hayretle kaldırdı. "Hadi ya,"
Yüzleri arasındaki mesafe milim milim azalırken Duha başını kitaplığa doğru iyice yapıştırdı. "Uzaklaşır mısın, kişisel alanımı ihlal ediyorsun şimdi de?"
Göktürk alt dudağını yaladı yoğun bakışları Duha'nın kızarmaya başlayan yüzünden ayırmadan. "Sen benimkini uzun zamandır ihlal ediyorsun, benim gıkım çıkıyor mu?"
"Anlamadım," dedi kaşları bükülürken.
"Aklımda," dedi boğuk sesiyle. "Kalbimde... Baktığım her yerdesin diyorum Duha. Burada kim daha işgalci tartışmayalım istersen."
"Göktürk..." dedi fısıltı gibi bir sesle.
Yüzünü eğip Duha'nın pespembe kesilmiş ve cayır cayır yanan yanağına dudaklarını bastırıp uzun bir zamandır düşündüğü şeyi yapıp genç kızı öptü. Yumuşacık tenin dudaklarında bıraktığı his muazzamdı.
Başını geriye çekerek göz göze gelmelerini sağladığında Duha nutku tutulmuşcasına kendisine bakıyordu. "İyi geceler, güzelim."
Göktürk odadan çıkarken Duha şaşkınlığı hat safhada elini kaldırıp biraz önce öpülmüş olan yanağının üzerine koydu. Teni ateş gibi yanıyordu.
"Beni öptü." dedi sayıklar gibi.
♤
Nasıl, sevdiniz mi?
Gelsin mi bölüm?