Egoist ♕

By KitapOkuyanSizofren

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... More

Egoist ♕
Egoist -1-
Egoist -2-
Egoist -3-
Egoist -4-
Egoist -5-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -11-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -19-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -33-

7.2K 406 123
By KitapOkuyanSizofren

UZUN BİR SÜRE GEÇMEDEN YENİ BÖLÜM GELDİ NEYSE SİZİ TUTMAYAYIM BEN HADİ SİZE İYİ OKUMALAR

Gözlerimi açtığımda aynı hızla geri kapattım. Gözüm yeniden ağrımaya başlamıştı. Zorla gözümü açtım. Yankı yanımda uyuyordu. Onu rahatsız etmemek için elini üzerimden yavaşça kaldırdım. Çekmeceyi de aynı yavaşlıkla açarak içinden ağrı kesiciyi aldım. Masamın üstündeki sürahiden su koydum ve içtim.

Bu hafta 4. Şiddetli ağrıdı ve artık yeterdi. Çekmecenin üstündeki saate baktım. 06.37'yi gösteriyordu. Aldırış etmeden üzerimi değiştirdim. Hastaneye gidecektim. Şimdilik haberleri olmasa da olur bugün annemin mesaisi erken başlıyordu mutlaka oradadır.

Pantolonumu giyerken oturmak zorunda kaldım. Kendimi taşımakta bile zorlanıyordum. Gözlerimin ikisine de baskı uyguladım. Baskı yapınca acısı geçiyordu ama elimi kaldırınca yine geliyordu. Anahtarları cebime attım telefonumu da yatağın içinde bulup aldım. Kapıdan çıkacakken arkama baktım. Yankı yatıyordu. Sert surat ifadesi her zamanki yerindeydi. Bir insan nasıl uykusunda kaşlarını çatıp dudaklarını gerebilir?

Geri dönüp anlına düşen saçlarını geriye çektim yüzüne dokundum ve yanağını okşadım. Dışarıdan gören biri bana rahatça sapık damgası yapıştırabilirdi. Ama ona baktıkça gözlerimdeki ağrı kayboluyordu. Yani kesinlikle bunu içtiğim ilaç yapmıyordu (!)

Anlından öptükten sonra dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Basamakları inerken başımdaki ağrı neredeyse en aza inmişti. Ceketimi alıp üstüme giydim ve cebindeki kulaklık ve pasomu kontrol ettim.

Otobüs beklemek için durağa gittim ve oturup ayaklarımı bağdaş kurdum. Kulaklığımı telefona taktım ve Hoizer - Take Me to Church çalmaya başladı. Etrafta insanlar yoktu. Hava biraz serindi. Etrafta uçuşan yapraklar dışında kıpırdayan bir şey yoktu. Haftasonu olduğu için okul otobüsü bekleyen gençler de yoktu. Esnedim.

"Ne yapıyorsun?" sesi duyunca yerimden sıçradım. Yankı uykulu gözlerle bana bakıyordu.

"Sen ne yapıyorsun?" esnedi ve gözlerini ovuşturdu.

Kulaklıklarımı çıkarttım ve cevap beklercesine baktım.

"Kapının çarpma sesini duydum. Ve nereye gittiğini merak ettim." Esnediği için ben de esnedim. Sonra o esnedi. Sonra ben esnedim. Ve o tekrardan esnedi. Ben de esnedim. Sonra gülmeye başladık.

"Gözüm kaç gündür ağrıyor. Artık acı dayanılmaz oldu. Hastaneye gidiyordum." Gözerini kısarak baktı.

"Bize haber vermeden mi?"

"Annem zaten orada olacak gerek görmedim."

"Aaa Buse kalbimi kırıyorsun ama." Dedi dudaklarını büzerek. Oh my god.

Yapma şöyle şeyler.

"Öğrendiğine göre gidebilirsin." Allah'ım ne yapıyorum ben onu göndermeye çalışıyorum. Soruma cevap verdiğim için de kendimi çok ayrı tebrik ediyorum.

"Seninle geleceğim belki." Dedi ve durağa sindi.

"Sen bilirsin." Dedim ve gülümsedim.

Otobüs geldi ama bizim otobüs değildi.

"Buna biniyor muyuz?" dedi Yankı.

"Hayır bu çok dolanıyor."

"Boşver binelim."

"Hayır dedim ya 4 dakika sonra bizimki gelecek." Kulaklıklarımı yeniden taktım ve yerime iyice oturdum.

Tam olarak 3 dakika 29 saniye sonra otobüs geldi. Bindik. Ben kendime bastım ama Yankı bana tuhaf tuhaf baktı.

"Ne?"

"Benim yok." Dedi

"Nasıl binmeyi planlıyorsun?" gözlerini açarak baktı.

"Sen basarsın diye planlamıştım." Dedi kaşlarını çatarak.

"Yanlış düşünmüşsün param bana yetecek kadar var." Dedim gıcıklık olsun diye. Otobüsün içinde 4-5 kişi vardı onlar da bizi izliyorlardı.

Önde oturan kız kıkırdayarak bizi izliyordu. Yankı onun önüne eğildi.

"Pasonu kullanabilir miyim?" dedi kibarca ve gülümseyerek. Kız hiç tereddüt etmeden cebine uzandı ve pasosunu uzattı.

"Teşekkür ederim." Dedi ve bastı. Cüzdanını çıkarttı ve para aradı.

"Bozuk param yok da bunu kabul eder misin?" diye 20 TL uzattı. Kız gözlerini açtı.

"Hayır gerek yok teşekkür ederim." Yankı gülümsedi.

"Lütfen ısrar ediyorum."

"Gerçekten gerek yok kabul edemem." Dedi kız flört edermiş gibi bakışlarını kaçırarak. Yankı muhteşem gülümsemesini yaptı.

"Lütfen beni mahcup etme." Kız parayı aldı.

"Çok teşekkür ederim." Dedi ve yanıma geldi.

"Geçelim mi artık?" dedi beni ittirerek.

"Bana da 20 TL verecek olsaydın ben de basardım be." Dedim ukala ve kıskanmışça.

"Geçti borun pazarı." Gülerek kızın arkasına oturdu. Yanına otururken hala sinirliydim. İki durak sonra içeri takım elbiseli bi adam girdi. Küçük bir kızın elinden tutmuştu. Adam çok gençti 23 belki 24 falandır.

"Abicim bi rahat dur da geçelim." Dedi ve cebinden cüzdanını çıkarttı ve kartını bastı. Otobüste 'yetersiz bakiye' sesi yükseldi. Kız koşarak koridora daldı. Adam kızı tutayım derken neredeyse düşüyordu. Kızı yakaladım ve kucağıma oturtturdum. Ya 4 ya da 5 yaşında olması muhtemel olan kıza baktım. Sonra cebimden kartı çıkartıp adama uzattım. Adam minnet dolu bakışlarını bana yöneltti. Bastıktan sonra yanımızdaki koltuğa oturdu.

"Ne yapıyorsun ağabeycim biraz sakin dursan olmaz mı?" adam kartımı geri verirken kollarını kıa uzattı. Kız bana sarılarak onu reddetti.

"Aslında dolduracaktım fakat rahat durmadı. Bu arada buyur." Dedi ve 5 TL uzattı. Almadım değil tabiî ki aldım.

"Birileri bi yere geç kaldı galiba." Dedim gülümseyerek.

"Evet iş görüşmeme gidemedim. Bakıcı gelmedi ve kardeşim bana kaldı. Başıma da gelmeyen kalmadı." Gülümsemeye çalıştı.

"Geçmiş olsun kardeş." Dedi Yankı. Küçük kız Yankı'ya gülümsedi. Sonra da kucağımdan onunkine geçti.

"Öykü! Rahat bırak abiyi." Yankı gülümsedi.

"Sorun değil." Kızı kucağına aldı. Kız Yankı'nın yanaklarından tuttu ve dimdik gözlerine baktı. Kızın koyu kahverengi gözleri Yankı'nın gri gözlerini resmen deldi.

"Gözlerin çok güzel." Dedi Öykü.

"Senin de." Diye karşılık verdi Yankı.

"Onları alabilir miyim?"

"Öykü!" abisinin sesi bıçak gibi keskindi

"Sorun yok cidden." Dedi Yankı gülerek.

"Onları sana verirsem göremem." Dedi gülümseyerek.

"Tamam, o zaman sende kalsın." Dedi ve Yankı'nın göğsüne yattı.

"Ben Uğur." Dedi çocuk.

"Buse." Dedim kısaca " Yankı."

"Gerçekten kardeşim yüzünden üzgünüm."

"Dostum kaç defa söylemeliyim sorun yok. Çocukları her zaman çekerim zaten hep olur." Kız ellerini Yankı'nın beline doladı. Yani karşımdaki düşmanım küçük de olsa dişiydi. Tehlike arz ediyor.

"Bence yeter bu kadar al kardeşini." Dedim kısık gözlerle. Uğur tedirgin oldu.

"Sadece şaka yapıyor." Dedi ve yanağımdan öptü. Birden bira dudaklarının değdiği yer alev aldı. Şu ana kadar bu yanak kim bilir kaç defa öpülmüştü fakat bu genç adam her öptüğünde hiç olmadığı kadar kızarıyor. Her seferinde hem de.

Kulağıma eğildi.

"Buse canım küçücük kızı mı kıskanıyorsun?" tamamen vücudumdaki tüm kan bir anda yüzüme çıktı.

"Ne alakası var be salak." Dedim telaşla.

"Korkma senin yerin apayrı kızım." Dedi kulağımın arkasını öperken. Şuan resmen benimle flört ediyordu.

Huylanmakla beraber tüm kan o bölgeye çekildi. Elimle o bölgeyi sildim.

"Kes sesini." Derken dudaklarına vurdum. Uğru buraya bakarak gülüyordu.

"Sonraki durakta iniyoruz." Dedim hemen ardından.

"Öykü veda vakti geldi." Dedi Yankı kızın yanağından öperken. 'Öpmeaahahahgaaghaga' diyesim geldi fakat diyemedim. Ayağa kalktım.

Otobüs durağa yaklaştı.

"Gaptan orta gapıı." Diye bağırdım. Bir an önce inmem gerekiyordu.

"Görüşürüz Uğur." Dedim ve kıkırdadım. Hep ben mi kıskanacağım. Yankı beni aşağıya itti. Düşmeden önce de kolumdan tuttu.

"Görüşürüz kardeş." Dedi ve o da indi. Hala kolumu koparırcasına tutuyordu.

"Bıraksana be." Dedim gülerek. Ama canım acıyordu.

"Kıskandın mı oğlum." Dedim kahkahalarla hastane bahçesine girerken.

"Ne kıskanması be." Dedi gözlerini devirerek.

"Merak etme sen ayrısın bebek." Dedim ve elimi beline attım. O da omzuma elini attı ve hastaneye girdik.

Acil kapısından girdiğimiz için direk annemi gördüm.

"Buse? Ne oldu iyi misin?" dedi endişe ile yanıma gelirken. Anneme haber vermeden hastaneye her geldiğimde bunu der ve kocaman sarılırdı.

"İyiyim anne boğuluyorum bıraksana." Derken kocaman sıkıyordu beni.

"Ne oldu hayırdır inşallah?" sanki böbreğim dışarı sarkmış gibi korku dolu gözlerle bakıyordu bana.

"Sadece ufak -aslında ufak değil- br şikayetim var." Annem beni hemen sedyeye oturtturdu.

"Neyin var kızım?" gözümün üstünü gösterdim.

"Buralarım bir iki haftadır ağrıyor. Bi geleyim dedim."

"Neden daha önceden gelmedin ah be kızım bekle hemen göz bölümüne çağrı atayım boş bi doktor varsa hemen ilgilensin." Dedi ve hızla telefona sarldı.

"Anneler." Dedim nefesimi vererek.

"Anneler." Dedi Yankı gülerek.

"Ay kızım 5. Kata çık Faruk bey seni bekliyor. Bi ambulans geliyormuş ben sonra uğrarım sana. Yankı iyi bak kıza bir şey olmasın." Dedi ve Yankı'ya gülümsedi ama bu daha çok 'kızıma bir şey olursa senden bilirim canım evladım (!)' bakışıydı.

Yankı kafasıyla onayladıktan sonra 5. Kata asansörle çıktık. Teker teker odalardaki isimlere bakarken Faruk adını gördüm ve kapıyı çalarak kapıyı açtım. Kafamı kapıdan içeri soktum.

"Doğru geldik değil mi?"

"Buse Hanım?"

"Aynen benim." İçeri girdim. Yankı da peşimden geldi.

"Şimdi size bi testi yapacağız lütfen şu koltuğa geçin." Beni üzerinde bin bir çeşit göz aleti olan bi koltuğa yönlendirdi. Yanıma geldi ve bi aleti önüme koydu.

"Lütfen kafanızı buraya koyun ve dimdik karşıya bakın." Dediğini yaptım. Sonra harfler dolu tablonun ışıklarını yaktı.

"İlk harfi okuyun."

"Z"

"Devam edin."

"X, Y, H, ters E, O, D, galiba S ama Z de olabilir. T ve ters F."

"Gözleriniz turp gibi."

"Onu biliyorum zaten okuyabiliyorum. Neden ağrıyor siz ona bakın." Adam önüme oturdu ve ışığı yaktı ve dürbün gibi bir şeyin bir ucunda bir bir ucunda o vardı. Gözüme ışığı soktu ve bakmaya başladı.

"Gözüm yanıyor."

"Ölmezsiniz Buse Hanım."

"Gözüm eriyecek ama."

"Susar mısınız Buse Hanım?"

"Benimle kibar konuşur musunuz?" adam sustu ve gözüme baktı. İki dakika sonra ışığı kapattı.

"Gözünüzün ağrı sebebini biz bulamayız nörolojiye bi görünün." Dedi ve kalktı.

"Ben şimdi nöroloji bölümünü arıyorum boş yer varsa hemen kısa bi baksınlar." Dedi ve telefonu eline aldı. Gözlerim göremiyordu çünkü ışığa çok maruz kalmıştı.

"Yankı neredesin göremiyorum." Dedim gözlerimi kırparken.

"Dur be cadı." Dedi ve tuttu kolumdan. Gözlerimi kırpmaya devam ederken görmeye başladım.

"Doktor bey biraz kör etti de." Dedim sertçe. Adam homurdandı ve telefonla konuşmaya devam etti. Yankı ise gülmemek için kendini tutuyordu.

"Nöroloji 3. Katta Nesrin hanım sizi bekliyor." Dedi ve bir an önce odasından çıkmamı bekledi. Kapıdan çıktım ve kapıyı çarptım.

"Buse ne yapıyorsun adam işini yapıyor."

"Of gözümün içine sıçtı ama." Dedim uflayarak. Asansöre yöneldim ve 3. Kata bastım.

"Doktor onlar senin iğleşmen için oradalar."

"Neredeyse kör oluyor..."

"Tamam Buse lütfen sus." Diye sözümü kesti.

3. katta Nesrin Hanımın odasına girdik. İçeride iki tane kadın vardı.

"Nesrin Hanım?" dedim

"Buyurun Buse Hanım değil mi?" kafamı salladım ve beyaz saçlı kadının masasına oturdum. Yankı da karşıma oturdu.

"Şikayetinizden biraz bahsedildi şimdi genel soruları soracağız. Kimliğiniz yanınızda mı?" ceketimin iç cebinden kimliğimi uzattım. Yanındaki kadın bilgisayara bilgileri girdi.

"Ailenizde böyle sıkıntılar var mı?"

"Bildiğim kadarıyla yok."

"Peki ailede herhangi bir sıkıntı var mı?"

"Şey dedem kanserden ölmüş." Daha onunla tanışmadan ölmüş.

"Ne kanseri biliyor musunuz?"

"Beyin." İşte o anda başımdan aşağıya kaynar su dökülmüş gibi hissettim. Şimdiye kadar tehlikenin pek idrakinde değildim ama ya ciddi bir şeyse?

"Başka herhangi bir şey?"

"Yok sanırım."

"Senin başka bilmemiz gereken hastalığın var mı?" biraz düşündüm.

"Hafif bronşitim var. O da mevsimlik."

"Tamam şuraya geçin yardımcım size genel test yapacak." Gösterdiği beyaz koltuğa geçtim.

"Şimdi ilk olarak boyunu ve kilonu ölçeceğiz" dedi ve tartıya çıkarttı.

"1.73'e 52" dedi kadın. Nesrin Hanım da bilgisayara not alıyordu.

"Tişörtünü çıkartır mısın kalbini dinleyeceğim." Yankı'ya kötü bakış attım o da arkasını döndü. Ceketimi ve tişörtümü çıkarttım. Kadın kalbimi dinledikten sonra nabzımı da ölçtü.

Kadının yanına gitti ve bilgileri verdi. Ben de üstümü giyindim.

"Şimdilik bir sorun yok. Ama emin olmamız gerekecek. Size MRI randevusu verelim. Pazartesi günü 16.00'da gelin bi MRI çektirelim emin olmak için."

"Teşekkür ederim." Dedim ve Yankı yanıma geldi.

"Görüşmek üzere Buse Hanım." Kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

"Bak yine iyisin." Dedi Yankı gülerek.

"Ya ciddi bir şey varsa." Dedim gergince.

"Kadını dinlemedin mi yok işte bir şey."

Yine de en kötü ihtimali düşünmeden edemedim. Bence namaza başlamanın zamanı geldi.

"Hadi gidelim."

"Peki ya annen?" omuz silktim.

"Doktorlardan öğrenir." Asansöre bindim ve kulaklığımı taktım. Ya kanser benim gibi mükemmel birine gelemez bunu unutmamalıyım. Kanser olmak için fazla mükemmelim.

Telefonum çalmaya başladı.

Çakma Patch

"Efendim?"

"Neredesin sen."

"Hastanedeyim göz ağrısı için. Eve gelince anlatırım." Derin bir nefes verdi.

"İyi misin?" suratımda bi gülümseme belirdi.

"Mükemmelim."

"Tamam çabuk gel. Görüşürüz."

"Çüz."

Telefonu cebime sıkıştırdım.

"Çanta kullanmalısın." Gülümsedim. Cidden tek çanta kullanmayan kız olarak tarihe geçecektim.

"8 tane cebim var. Çantaya gerek yok." Dedim ve cepleri tanıtmaya başladım.

"Sağ cebim kulaklık anahtar için, sol cebim fiş ve kağıt para için, arka sağ cebim telefon için, arka sol cebim daha ne için olduğunu keşfedemedim. Ceketimin ön cepleri ellerimi soğuktan korumak için, iç sağ cep kimlik için iç sol cep ise bozuk paralar ve telefon şarjı için." Gülümsedim ve asansör durdu. İndim ve yürümeye başladım.

"Cidden şarj mı taşıyorsun?"

"Önceden taşımıyordum ama artık taşıyorum." Dedim ve cebimden çıkartıp gösterdim.

"Metal detektöründen nasıl geçiyorsun?" kahkaha attım.

"Hiç sorma çok sorun yaşadığım zamanlarım oluyor." Hastanenin bahçesinden durağa doğru yürüdük.

"Merak etme bu sefer ben basarım sana." Gülerek oturduk ve durakta otobüs beklemeye başladık.

*-*-*-*-*-*

"Yankı coğrafya test kitabım nerde." Odamdan aşağıya doğru bağırıyordum. Bilgisayar başındaki beyefendi duymuyordu.

"Biri şu mala söylesin çıkartsın şu kahrolası kulaklığı kulağından." Biraz bekledikten sonra aşağıdan ses geldi.

"Ne var?"

"Kahrolası coğrafya test kitabım nerede?" bira bekledim.

"Allah aşkına Buse ben nereden bileyim ben sayısal okuyorum."

"BÜN NÜRDÜN BÜLÜYÜM BÜN SÜYÜYÜSÜL ÜKÜYÜRÜM" diye onu taklit ederek bağırdım.

"Sen beni mi taklit ediyorsun?"

"SÖN BÖNÖ MÖ TÖKLÖT ÖDÖYÖSÖN ?"

"Görürsün sen."

"GİRİRSİN SİN" arkamı döndüm ve dolabıma yöneldim. O sırada merdiveni hızla tırmanan ayak seslerini duydum. Gülerek kapıyı kapatmak için koştum. Aynı zamanda Yankı da koştu ve ben kapıyı tam kapatmadan kapıya dayandı. İttirmeye çalıştım ama çok güçlüydü.

"Yankı dur nolur." Dememle birlikte kahkahamı saldım.

"YÜNKÜ DÜR NÜLÜR." O kadar güldüm ki gözümden yaş geldi. Sonra kapıyı bıraktım ve tuvalete girdim o da peşimden geldi yine kapıyı zorladı en sonunda içeri girdi. Beni kucağına alıp yatağa fırlattı ve yavaş yavaş tokatladı.

Ya insanlar gıdıklıyor benimki tokatlıyor.

"Aaa acımaya başladı. Dur."

Üüü ücümüyü büşlüdü dür." Gülmeye başladım o da gülmeye başladı sonra ben ona vurmaya başladım. Sırtına çıktım ve omzunu ısırdım.

"Aaa hayvan mısın Buse?"

"Üüü hüyvün müsün Büsü?"

Sonra da Yankı'yı gıdıklamaya başladım ama gıdıklanmadı. Karnından ve koltuk altından gıdıklanmadı. Ben de bir son verdim.

"Neyse test çözmem lazım e yani önümüz sınav sonra maazallah üniversite kazanamam işsi kalırım." Yataktan kalktığımda o hala uzanıyordu ve nefes alıp veriyordu. Pilin mi bitti Yankı Efendi?

"Gel buraya." Dedi ve kolumdan tutup beni yanına çekti.

"Sende bir şeyler var anlam veremediğim." Dedi ve sarıldı.

"Mükemmelliğimdir. Anlam veremeyecek ne var işte." Dedim kıkırdarken.

"Şimdi evet biraz ondan var kabul etmek lazım." Gülerken bir yandan egomun tatmin edilmesi hele de Yankı tarafından baya iyi gelmişti.

"Biraz mı? Lütfen."

"Kapa çeneni."

*-*-*-*-*-*-*-*

"Alo Serap abla? Sana bir şey söyleyecektim de." Pazartesi. Ah pazartesi ne çabuk geldin.

"Tabi söyle kızım." Güven verici ses içimi ısıtmıştı.

"Ben Nevzat abiyle görüştüm de bugün işe gelemeyeceğim o yüzden beni bekleme tamam mı?" kadın derin bir nefes boyu sustu.

"Tamam, kızım sonra görüşürüz."

"Tamam abla." Telefonu kapattım ve yanımdaki Yankı'ya döndüm.

"Benimle gelmek orunda değilsin biliyorsun değil mi?" kafasını olumlu anlamda salladı. Zaten Buğra çoktan yola çıkmıştı. Biz de otobüsten inmek üzereydik. Hastanede buluşacaktık.

"Hastaneler beni deli ediyor ama gelmek istiyorum."

"Hastaneler benim evim. Hastane kokusundan herkes nefret eder ama ben çok severim. Küçüklüğümden beri hastanelerdeydim." İnsanın annesi hemşire olunca böyle oluyordu.

"Bir sürü hasta insana verilen ve yerine getirilmeyen sağlık vaatleri. Hastaneler kimseyi iğleştirmiyor." Dimdik karşıya bakıyordu.

"Seni bir kere iğleştirmişlerdi." Ona bakarak konuşuyordum ama o bana bakmıyordu bile.

"Tanıdığım kimseyi iğleştiremediler. Beni de onlar iğleştirmedi ben kendim iğleştim." Gözlerimi devirdim. Neler yaşadığını belki bilmiyordum ama kesinlikle yanlış düşünüyordu.

"Şu ana kadar sayısız iğleşen insan gördüm. Hiç kendinin bile ummadığı insanların yeniden hayata dönmesini. Çok yanlış düşünüyorsun." Sonra yol boyu bir konuşmadı.

Otobüsten indikten sonra bahçede bekleyen Buğra'yı gördüm. Hemen yanına gittim ve sarıldık.

"Hazır mısın melek?" sadece buruk bir gülümseme cevabını verebildim.

Sonra içeri girdik. Direk -2. Kata inerek MRI kısmına gittik. Bilgisayarın başındaki adama doğru yöneldik.

"Buyurun efendim randevunuz mu var yoksa randevu almaya mı geldiniz?" Buğra bana bakarak konuştu.

"Randevumuz var."

"Saat 5teki randevu mu Buse Hanım değil mi?" kafamla onayladım. Kimliğimi adama uzattım.

"Sizi şöyle şu kapıdan içeri alayım diğerleri lütfen bekleme salonuna geçsinler." Buğra yanıma gelip bana sarıldı. Sanki savaşa gidiyorum be alt üstü MRI çektireceğim abartmasana.

Yankı'yla bakışlarımız buluştu. Yine suratı gerilmişti. Bu hali o kadar seksiydi ki Allah'ım ölüyorum.

"Ne kadar sürecek biliyor musunuz?" adam saçma sapan gülümsedi.

"30-45 dakika arası olabilir ama kişiden kişiye değişir artar veya azalabilir" son bi kez erkeklerime baktım ve kapıdan içeri girdim.

Euzzübillahimineşşeydanrracimbismillahirrahmanirrahim.

İçeri girince bi adam bir de kadın vardı. Adam bi adım öne çıktı.

"Metal eşyalarınızı bu kaba koyun lütfen." Kemerimi, bilekliklerimi ve kolyemi çıkartıp kaba koydum.

"Şöyle oturun lütfen." Dedi kadın ve bi sandalyeye oturttu.

"Şimdi damar yolunuzu açacağım." Dedi kadın ve iğneyi sol elime batırdı. İğneyi çıkartınca sadece plastik kaldı içerde.

Acıyooooooo

Acıyoooooooooooooooooo

Acıyooooooooooooooooooooooooooooo

"Acıdı mı?"

"Hayır." Yalan söyledim ama dışarıdan da acıdığını belli etmiyordum. Sonra kadın beni bir başka kapıya yöneltti. İçeride bir adam vardı.

"Lütfen şuraya uzanın." Kocaman beyaz yeri gösterdi. Ben uzanınca kafamı bir yere sabitledi.

"Hareket etmemeniz lazım ve şimdi bazı sesler gelecek korkmayın." Korksak burada olmazdık be. Bu da beni iyice 4 yaşında çocuk sandı.

"Tamam." Dedim ve adam kapıdan dışarı çıktı. Yan duvarda camdan büyük bir pencere vardı ve doktorlar beni oradan izliyorlardı. Yattığım şey hareket ederek kafam büyük MRI makinesinin içine girdi. Hadi bakalım.

Başlasana be

Ve başladı. Oha lan bu ne gürültü. Sanki iş makineleri kafamda inşaat yapıyolar. Tak tak tak tırrrr pat küt.

Böyle ses mi olur kapatın ya şunu.

Ay düşünsene bi de düşündüklerimi falan görebiliyorlar falanmış efso olur.

Birden burnum kaşınmaya başladı. Ne yapacağım. Çok kaşınıyor ya. Neyse Buse sakin ol ve dakikaları say.

İlk 10 dakikadan sonra bacaklarım uyuşmaya başladı. Kollarım da ağrıyordu. Ya ben çok deli yatan bir insanım sen nasıl bana dersin ki kıpırdamadan yat. Bu bira imkansız ama

İlk 20 dakikayı geride bıraktık ve benim bacaklarım artık benim değildi. O da yetmemiş gibi boynum kaşınıyordu. Ayaklarımı hissetmiyordum. Ya söyle biraz oynatsam bir sorun olmaz herhalde.

Bacağımı biraz sağa kıpırdattım ve o anda doktorun sesi içeride yankılandı.

"Kıpırdamadan durun."

Ha eben gelsin o kıpırdamadan dursun sanki çok kolay amına koduğumun malı yeter ya alt üstü bir beyin neden bu kadar işkence yapıyorsunuz hayır bir de ses çıkartan bir makine ya uyuyamıyorum.

İlk 30 dakikayı geride bıraktığım zaman sesler tamamen kesildi ve adam içeriye girdi.

"Kıpırdamayın lütfen şimdi size ilaç vereceğim." Damar yolunun açıldığı yerden sıvı koydu. Göremedim ama sıvının kolumdan içeri aktığını hissettim.

Bu... mükemmel bir histi. Adam dışarı çıktı ve sesler devam etti.

Resmen bileğimden yukarı koluma doğru bi sıvı akışı oluyordu. Kolumdan omzuma doğru hissettim ve vücuduma yayıldı.

40 dakika geçmesine rağmen hala bitmedi. Acaba Yankı ve Buğra ne yapıyordu? Ve artık şu sesler birsin diye dua ediyordum.

50 dakikayı geride bıraktığım zaman makine durdu. Allah'ım sonunda. Doktor geldi ve oturur pozisyonu almama yardım etti.

"Geçmiş olsun. Sonuçları iki gün sonra öğrenebilirsiniz." Ayağa kalktım ama yürüyemedim. O kadar uzun süredir sabit duruyordum ki sendeledim ve duvara tutunmak zorunda kaldım.

Ayakkabılarımı giydikten sonra kemerimi aldım ve belime geri taktım bileklik ve kolyemi de yerlerine taktım. Hemşire kadın elimdeki plastiği çıkarttı ve kanamaya başladı. Kadın kanı durdurmaya çalışmadan pamuklu bezi aldı ve elimi sardı. Çok kan akıyordu ve sargı tutmadı. Elimden aşağı kan akıyordu. Bu ne ya sanki kan bağışı yapmaya geldim. Kadın pansumanı yeniledi ve kapıdan dışarı çıktım.

Doktor Buğra Yankı ve annemle konuşuyordu. Yanlarına gittiğimde hepsi gülümsediler.

"Nasılsın melek?" dedi Buğra sevecen bir tavırla.

"Acayip korkunçtu. Hiç kıpırdamadan 50 dakika yattım. Nasıl olabilirim." Annem bana sarıldı

"Kızım iyisin değil mi?"

"İyiyim anne korkma." Beraber yürümeye başladık.

"Sonra görüşürüz." Dedim ve anneme sarıldım. Buğra arabasıyla gelmişti arabasına geçtik. Buğra arabayı kullanırken biz de Yankı'yla arka koltuğa geçtik. Kafamı Yankı'nın omzuna koydum ve gözlerimi kapattı.

"Bizi çok korkuttun Buse. Lütfen bir daha yapma." Kulağıma fısıldamıştı. Cevap veremeyecek kadar yorgundum ve sadece gözlerimi kapattım.

-BÖLÜM SONU-

EVET YAŞASIN İLHAM GELDİ VE HEMEN YENİ BÖLÜM YAZAYIM DEDİM ARTIK DÜZENLİ OLARAK BÖLÜM YAZACAK ZAMANLAR GELDİ ÖNÜMÜ YAZ TATİLİ ZATEN. BU ARADA LÜTFEN YORUMLARINIZI BENİMLE PAYLAŞIN ELEŞTİRİ YAPIN -ELEŞTİRİ SADECE KÖTÜ OLMAZ AMA KÖTÜ ELEŞTİRİ DE YAPABİLİRSİNİZ- GÖRÜŞLERİNİZ ÖNEMLİ NEYSE BİR SONRAKİ BÖLÜME GÖRÜŞMEK ÜZERE.

Continue Reading

You'll Also Like

20.4K 1.1K 16
(Biyo aile kitabı) 16 yaşında olan Asel Mina' nın cehhenemin den kurtulma hikyesi (Mizah ve argo kelimeler içerir) Alıntı *** Bana üsten üsten bakı...
6.4K 668 10
Alara canı sıkıldığını için bir numara sallar ve yazar ama bir sorun vardı. Salladığı numara seri katil olan barın kılıç atasoy'du...
7.9K 429 23
Götten salladığı bir numara?
5.4K 537 20
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...