Sabah olduğunda mantarlı tart yapan Alfonso içerideki cümbüşü duyuyor, duydukça terliyordu.
Olivia mutfağa girdi ve tezgahın üstünde ortadaki meyve tabağından bir üzümü ağzına alarak,"Alfonso,"dedi. "Hazır mı her şey?"
"Mio Dio! Ninemin bahtsız kocası!" Diyerek önündeki hamuru yoğurmaya devam etti. İsmi fısıldayarak söyledi"Leydi Rosa, eskide kaldığında nasıl rahatlamıştım!"
Olivia gülümsedi,"Eskisi gibi son dakika siparişleri var değil mi?"
Alfonso yoğurduğu hamuru bırakıp yaşlı kadına döndü. "Leydi Beth,"dedi sessiz ve fısıltı eşliğinde. "İle birlikte sürekli olarak mutfağa Jack'i yolladılar ve saat başı ne istediklerini söylediler!!!!"
Olivia mutfaktaki saate baktı,"Şu an saat yedi kırk. Sekize az kaldı Alfonso, dayan ve yetiştir. Rosa seni sevmiyor, bilirsin."
Alfonso küfür ederek hamur ve mutfaktaki yardımcılarına döndü.
Gördükleri ile bağırdı,"Richard!"dedi. "Bu ne uyuşukluk!!!!!"
Olivia gülümseyerek dudaklarını dişledi. "Leydi Bilge'nin simitleri hazır mı?"
Alfonso gülümsedi,"Leydimin simitleri her zaman hazırdır Olivia. İsa Leydimi başımdan eksik etmesin."
Yaşlı kadın,"Amen."dedi ve iç çekti. "Leydi Gracia, yulaf lapası istedi. Gerçekten çok farklı bir damak tadı,"dedi. "Çok bizdenler."
Onlar mutfakta konuşurken Fiona ile karşı karşıya gelmiş Gracia,"İnsanlar gerçekten de çift yaratılıyormuş Leydim"dedi.
Fiona, Gracia her konuştuğunda aklının dibini sıyırıyor gibi hissetti.
Fiona,"İnanılmaz."dedi. İki kadının sadece benzemeyen yönleri yüzlerindeki benler ve ses tonlarıydı.
Bilge ve Andrew aşağı inmeden önce odalarında çocukları ile birlikte net bir şekilde Fiona, Gracia karşılaşmasından saklanıyorlardı.
Bilge annesinin psikoloji bölümü akademisyenliği kimliğine çok güveniyordu.
Andrew onunla boğuşan Atilla'nın göbeğine yüzünü tam eğecekken travması aklına gelen minik tombiş bebek,"Nenne!!!"diye çığlık attı.
Babasının yüzüne tekme atmaya çalışırken Andrew kolaylıkla kaçıyor, başka yerden oğluna yapışıyordu.
"Nennneeeeğ!!!"
Babası yüzünün her bir noktasını öperken afakan basmıştı.
"Atilla,"diyerek kafasını oğlunun boynundan kaldırdı Andrew. "Sürekli annenden yardım isteme. Onu da yerim."
Atilla'nın yanakları al al olmuş, nefes nefese kalmıştı. Mavi gözleriyle şaşkınlıkla baktı. Andrew oğlunun üstüne çullandı ve,"Ezeyim mi lan seni?"diye şakasına sordu.
Atilla kahkahalarla gülerek "Baba,"dedi ve yüzünün üstünde duran babasının yüzünü iki eliyle kavradı. "Ati, Ati, Ati."
Andrew gülümsedi,"Ati sensin, ben babayım baba."
Atilla gülümsedi. "Nenne."dedi.
Andrew,"Baba, baba."diyerek pis pis sırıttı.
Atilla babasının yanaklarındaki iki elini yavaşça kaldırıp tekrar yapıştırdı,"Nenne!"dedi heyecanla.
Andrew,"Ba,ba."dedi.
"Nenne."
Andrew keyifle oğlunun gıdısına yapışarak,"BEN BABAYIM."diyerek onu öpücük manyağı yapmaya başladı
Atilla kahkahalarla gülerken Bilge giyinme odasından çıktı. "Çok zorlama, canı çok kıymetli. Sonra ağlıyor."diye uyardı üç beşiğe ilerleyerek.
Wiliam uyurken Vincent ve Valeria'nın gözü açıktı. Uslu uslu duruyorlardı.
"Annesi bunlara ölür."dedi aşkla.
Atilla ve Andrew yatakta döne döne birbirleri ile oynaşırken annesini duyan tombul bebek birden durup dudak büktü ve babasına baktı.
Andrew saçı başı dağılmış yana düşen oğlunun aniden durmasıyla kafasını ona çevirip baktığında,"Ne oldu şişko?"diye sordu. Atilla doğrulup kafasını annesine çevirdi. Andrew,"Onlarda evladı."dedi oğlunun derdini az çok anlayınca.
Atilla birden hüngür hüngür ağlamaya başladığında göz devirip tavana baktı.
Dokunsa oğlu tokat atardı büyük ihtimalle ve bunu istemiyordu.
Bilge şaşkınlıkla beşiklerden Atilla'ya döndü ve kaşlarını kaldırdı,"Ne oldu?"
Andrew iç çekti. Ellerini başının altına koyup tavanı izlerken,"Atilla bize şarkı söylüyor."diye dalga geçti sıkıntı içinde.
Bilge oğluna yaklaşarak,"Ne oldu Atilla?"diye sordu.
Atilla yanına oturan annesiyle susup ona emekledi ve kucağına atladı.
Bilge de kucağındaki bebekle uzanarak Andrew'in yanına yattı ve Andrew onlara döndü. "Ne zaman aşağı ineceğiz, acıkıyorum."
Bilge gülümsedi. "Bak, Olivia teyzeyi tembihledim. O bizi çağıracak. Biraz daha bekle. Emin ol açlıktan ölmeyeceksin. Bugün Natalie geliyor değil mi?"
Andrew kafasını salladı.
Bilge,"Sen ondan üçüzlere yaklaşmıyorsun."diyerek kaşlarını kaldırdı. "Andrew, terazin sürekli olarak şaşıyor."
Andrew iç çekerek doğruldu. "Saçmaladın." Beşiklere baktı,"Ama korku var, yalan değil."
Bilge ona kedi gibi sokulan oğlunun üstüne tırmanmasıyla gülümsedi,"Natalie, babasının sen olmadığını bilmeyecek değil mi?"
Andrew kafasını salladı. Bilge dudaklarını birbirine bastırdı ve Atilla'nın yanağını öptü. "Yani sen Kral olduktan sonra Kraliçe o olacak."
Andrew karısına baktı ve kaşlarını ciddiyetle çattı.
"Bilge, sende aniden taht sevdası mi oluştu?"
Bilge, kucağındaki bebeğiyle aniden doğrulup ayağa kalktı.
Andrew 'e hiç cevap vermeden odanın kapısına ilerledi ve kapıyı boştaki eliyle açtı.
"Bilge?"dedi Andrew ona bakmayan karısına.
Bilge kapıdaki askere,"Beşikleri getirin."dedi. Andrew ayağa kalktı,"Bilge!"
Askerler, Lordlarının aniden bağırması ile yerlerinde sıçrayarak odaya girdiler.
Andrew,"Elinizi.bile.sürmeyin!"diye dişlerini sıkarak askerleri yerine mıhladı.
Andrew kapıya sertçe ilerleyerek,"Bebeklerin başında durun."diye onlara bakmadan emir verdi ve koridordaki karısını aradı gözleri.
Bilge büyük balkona doğru ilerlerken havanın sıcak oluşunu kullanacaktı.
Bebekler üşümezdi.
Andrew bilerek bağırmadı.
Karısı büyük balkonun olduğu odaya oradan balkona geçtiğinde arkasından girdi ve onu Atilla'yı yere indirirken yakaladı.
Atilla emekleyerek hızla odayı keşfetmeye başladı.
Andrew,"Bilge ne yapıyorsun sen?"dedi Andrew kızın dibine hışımla girerek,"Bunu yapıp durma!"dedi.
Bilge sinirle kocasını ittirdi. "Sen bana ne dediğinin farkında mısın?"
Andrew kaşlarını çattı,"Neyin hesabına düştüğünün farkında mısın?"
Bilge dişlerini sıktı. "Sen,"dedi adamı ittirip. "Bana taht sevdalısı diyemezsin."
Andrew kaşlarını çattı. "Benden sonra Natalie'nin tahta oturması seni korkutmadı mı hadi itiraf et!"
Bilge alayla güldü,"Gerçekten beyin yüzyıllar arasında bile yüksek derecede evrimleşiyormuş."
Andrew kızın koluna yapıştı ve öfkeyle sıktı. "Bana."dedi sinirli bir şekilde dişlerini sıkarken. "Sakın." Bilge tuttuğu kolunu kurtarmaya çalıştı ve adamın alev alev yanan mavi gözlerine bakmak için kafasını kaldırdı. "Bir daha."dedi Andrew. Dişleri kırılacaktı. "Geri zekalı. Olduğumun. İmasını. Yapma."
Bilge burnundan nefesini sertçe verdi,"Biraz daha kolumu sıkarsan,"
"Ee?"dedi Andrew. "Ne yaparsın?"
"O kolunu kırarım."dedi Bilge direkt.
Andrew,"Görmek isterim doğrusu."diye meydan okumaya devam etti.
"Bilge,"dedi. "Maksimum kaç kişiyi dövebilirsin? Beş, altı, on?"
Bilge anlamadı.
Andrew,"Sen tanrıcılık oynuyorsun."dedi.
Bilge kolundaki eli bileğinden tuttu ve tırnaklarını hiç acımadan son güçte Andrew'e geçirdi. "Sen bana göz dağı mı veriyorsun?"dedi.
Andrew bileğindeki tırnaklara baktı. "Göz dağı vermiyorum."dedi. "Bileğimi bırak."
Bilge bu lafla daha sert geçirdi tırnaklarını. "Ne yaparım biliyor musun Andrew,"dedi. "O siktiğimin yeşil gökyüzü ışıklarını, çıkana kadar beklerim."
Andrew kaşlarını çattı.
"Ve o ışıklar çıktığında, önce çocuklarımın sonra da kendi canıma kıyar, bambaşka bir zamanda, senden çok uzakta, tek başıma çocuklarımla mutlu bir şekilde yaşarım. Beni sevdiğini söyleyen adam beni tehdit etmez," alayla güldü,"Belki de ben tekrar aşık olurum be Andrew. Ya da biri bana aşık olur ve çocuklarımla bir başı-"
Andrew kızın kolunu, Bilge adamın bileğini sıktı.
Andrew 'in tüysüz bileğinden gömleğini kan akmaya başlamıştı.
"Sakın bir daha -"
Sözünü Bilge'nin tokatı kesti.
Tokat sesi öyle güçlüydü ki, bibloyu kırmak üzere sehpaya tutunarak ayağa kalkmış Atilla şaşkın bir halde annesi ve babasına döndü.
"Git düşün Andrew,"dedi Bilge, başı yana düşmüş burnundan soluyan adama. "Ben karıma ne diyorum diye bir düşün. Taht sevdası hangimizde var bir düşün. " Kolunu adamdan kurtardı. "Karını!"dedi bağırarak,"ASKERLERİNE DÖVDÜRTMEKLE TEHDİT ETMEK NASIL BİR DURUM, NASIL BİR HATA BİR DÜŞÜN!"
Atilla yere eğildi ve annesine doğru yavaş yavaş emeklemeye başladı.
"AŞIĞIM SANA DEDİKTEN SONRA BAŞKASININ PİÇİ YÜZÜNDEN KARINI VE ÇOCUKLARINI İKİNCİ PLANA ATMAK NASIL BİR DUYGU DÜŞÜN!!!"
Atilla ayaklarının ucuna gelince eğilip kucakladı ve sinirli yüzü oğlunu şefkatle öptü. "Ben aşağı iniyorum. Sende bileğini git bir sardırt. Geri zekalı seni."
Geri zekalı.
Geri.
Zekalı.
Vay.
Meydan okudu yine.
Andrew ellerini yumruk yaptı ve kız çıkana kadar bekledi.
**
Bilge bebekler uyuduktan sonra Rosa ve Beth ile ortalıktan kaybolmuş kocasına kuşkuyla baktı.
Andrew, salona indi ve önce beşiklerdeki bebeklerini öptü, sonra karısının yanına oturup Atilla'yı ondan alarak yanağını sertçe öpüp oğlundan bir tokat yedi ve ona şaşkınlıkla bakan karısının da dudaklarına aniden bir öpücük kondurdu.
Bilge,"Neredeydin?"diye sordu dudaklarına aniden gelen öpücüğün şaşkınlığıyla. "Tokat yemiş bir Lord'a göre fazlaca mutlusun."
-
Andrew annesini karşıya oturtmuş,"Sizi dinliyorum."dedi.
Rosa anlamadı. "Ne konuda oğlum?" Elizabeth 'e bakınca onunda şaşkın bakışlarını görünce tekrar çalışma masasında oturmuş oğluna baktı.
Andrew iç çekti. "Sadece beş dakika veriyorum." Uzanarak çalışma masasındaki küçük kum saatini çevirdi. "Natalie hakkında sakladığınız her şeyi beş dakika içinde itiraf edin ya da susun ve bende sizi sürgüne yollayayım."
Rosa ve Beth şaşkınlıkla birbirlerine ve Andrew 'e bakmaya devam ettikten sonra genç adam sabırla bekledi.
Kum saatine baktı ve siyah kumun akışını öylece izledi.
Derken saniyeler akıp gidiyordu. "Oğlum, ne demek istediğini anlamıyorum."dedi Rosa.
Andrew eliyle,'Bir dakika' işareti yaptı. "Size verdiğim süre bitince bağıracağım, şimdi değil." Sonra kollarını göğsünde bağladı.
"Lordum,"dedi Beth. "Natalie'ye bir şey mi oldu?"
Andrew derin bir nefes aldı ve lacivert gözlerini kum saatinden çekmedi.
Rosa,"Jennifer ile olan dava-"diyecekti ki Andrew aniden alaylı bakışları sertlik ve öfkeden alev alev yandı ve başını birden annesine çevirdi.
Rosa bu bakışla yutkundu. "Devam et."dedi Andrew müthiş bir sakinlikle. "Hızlı bir şekilde."
"O dava ile ilgiliyse..."diye devam etti Rosa dikkatle.
Ve kum saatindeki kumlar bitti.
Hepsi,
Tükenmişti.
Andrew gözlerini yumdu ve derin bir nefes alarak iç çekti.
Rosa, oğlunun bu hareketiyle susup korkuyla onu izledi.
Andrew birden göğsünde birleştirdiği kollarını açarak masaya elini güçlü bir şekilde vurdu ve bağırdı,"SİZE!"dedi ve gözlerini açtı. "SON KEZ SORUYORUM!!!"tüm damarları şişmişti. "NATALİE 'NİN GUSTAVO'NUN PİÇİ OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ!!!"
Yarım saatin sonunda Andrew annesine demediğini bırakmamış, yerin dibine sokmuştu.
Rosa biliyordu.
Beth ise şaşkın bir halde olan biteni izledi.
Andrew annesinin boynuna sarılıp onu duvara yapıştırdı. "Natalie, meftun Dük GUSTAVO'NUN kazandığım mal varlığı dışında benden herhangi bir hak almayacak. O benim çocuğum değil,"dedi. "Ve bunu ona sen anlatacaksın." Dişlerini sıktı,"BENİM YANIMDA."
Moraran yaşlı kadın gözlerinde akan yaşlarla kafasını sallayınca aniden bırakıp koltukta oturan Beth'e döndü.
Rosa yere düşüp öksürürken Beth korkuyla ayağa kalktı.
"Sen hiçbir şey bilmiyordun, öyle mi?"dedi.
Beth korkuyla kafasını salladı
Andrew,"Tamam."dedi tükürür gibi.
"Ve sen Rosa!"dedi Andrew tekrar. "Sende sürgün edileceksin. Ancak önce Natalie'ye her şeyi anlatacaksın."
O ikisini arkada bırakarak odadan çıktığında Rosa öfkeli bakışlarını kızına çevirdi ve yutkundu.
"Sen,"dedi öksürürken. "Benden de şeytansın."
Beth göz devirdi. "Aptal değilim sadece. İki tehdite ötmüyorum. Suçu sana attım ve umurumda olmadı."
Rosa yutkundu. Kafasını iki yana sallarken,"Şeytan."dedi. "Annene reva gördüğün şeye bak."
-
Andrew omuz silkti. "Sana yaptığım yanlısı fark ettim ve seni seviyorum. İki gün sonra da taç giyeceğim ve benden sonra Atilla kral olacak. Mutsuzluk için bir sebep yok."
Bilge kafasını salladı,"E fark ettiysen ne ala o zaman."