Göğe Ait | Texting

By Elyios

2.1M 115K 16.3K

0545***: Selamın aleyküm aslan parçası Aslanın dişisi de aslan olur dediler de bana Aslan dişisi başvurusu i... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
Merhaba
6.3
6.4
6.5

Final

23.2K 1.4K 173
By Elyios

Son kez keyifli okumalar
♥️♥️

...

Bir bahar akşamı ancak bu kadar güzel olabilirdi.

Ilık havaya eşlik eden serinletici rüzgar, çiçeklerin yeni yayılmaya başlayan kokusu, yavaş yavaş batan güneş, adamın eli arasında kaybolmuş narin el.

Her şey mükemmeldi veya bu bir illüzyondu. Kadının yanında adamın hep hissettiği bir yanılsama. Sanki hiçbir derdi yoktu, kocaman bir huzur topu olarak gelmişti hayata, böyle de göçüp gidecekti bu fani dünyadan.

"Ayaklarım ağrıdı ya,"

Huzurun diğer ismi Gökçe ise, huzursuzluğun diğer ismi de Nil'di işte.

"Oturalım mı şuraya?" diye bir öneri sundu hızlıca. Her dakika tetikte beklemek askeri liseden kalma bir alışkanlıktı ama şu dönem Yağız'da iyice artmıştı. "Olur," dedi kadın, elini de adamın elinden çekmişti. Hiçbir şeye elini sürmeden öylece bekledi. Yağız yanlarında getirdikleri sepetten çıkardığı örtüyü çimlerin üstüne serdi, malzemeleri özenle çıkarıp ortaya koydu ve güzel bir gülümseme ile eşine döndü. "Gel hadi."

Çok isterdi ama dolan gözlerinden etrafı göremiyordu Nil Gökçe.

"Yine mi?" diye söylendi istemsizce. Bu hareketi titreyen dudaklar ve akmaya başlayan gözyaşlarına neden olmuştu. Yağız diline kilit vurmak istiyordu, kesmek ve hatta köpeklere yem etmek. "Tamam, tamam." dedi panikle ve çöktüğü yerden doğrulup karısını kolları arasına aldı. "Özür dilerim."

Kocasının tişörtünü ıslatan gözyaşlarını durdurmak istiyordu ama olmuyordu, ondan bağımsız açılan çeşmeler elbette kapanmak için fikrini sormuyordu. "Bıktım," diye söylendi Nil Gökçe, yorulmuştu bu duygusallık halinden. "Ağlak kadınlar kocalarını kaçırırmış." Günlerdir içinde tuttuğu derdi de bir çırpıda söyleyivermişti ve aldığı karşılık kısa bir gülüş olmuştu.

"Senden kaçmak mümkün olsa, daha en başta yapabilirdim bunu. Şu saatten sonra imkansız duruyor." Kollarının arasındaki bedeni bırakıp bir adım geri çekildi ve büyümekte olan karnına baktı. "Ama bu küçük yaramazdan kaçabilirim, söz veremem."

Nil Gökçe güldü, bebeğinin karnında hafifçe hareket ettiğini hissetti.

O da babasının esprilerini seviyor olmalıydı.

"Hadi hadi, beşiğinin yanından ayrılamazsın. Sanki seni bilmiyoruz," Kocasının koluna hafifçe vurdu ve bir eli karnında diğer eli belinde ilerledi. "Oturayım biraz, ağlayınca daha da yoruldum."

Yağız'ın da yardımıyla çimlerin üstüne oturmuş, daha sonra da endişeli bakışların odak noktası haline gelmişti. "Sırtın ağrımasın böyle?" Gökçe kafasını iki yana sallasa da Yağız şöyle bir etrafa baktı, ağaca yaslan dese karşısında duran hormon kadın ona bu dünyayı dar edebilirdi. Bu yüzden arkasına geçti ve sırtını sırtına yasladı. "Ne yapıyorsun Yağız?" sorusunu da hemen almıştı.

"Bana yaslan, sırtın ağrımasın."

Gökçe gülümsedi, hafifçe kendini ona doğru yasladı ve gerçekten rahatlayan kasları ile de derin bir nefes verdi. Muhteşem bir eş bulmuş muydu, pek emin değildi ama kusursuz bir baba bulduğu kesindi. Yağız ilk öğrendiği andan itibaren bebeğini hayatının merkezi yapmış, babalar çocuk doğmadan o hisse bürünmez saçmalıklarını da bir bir yıkmıştı.

Hatta kadına kalırsa daha kendisi o kadar anne gibi hissetmiyordu.

"Kivi getirdik mi?" diye sordu Gökçe yutkunurken. Ani ataklar halinde meyve çekiyordu canı ve saklamaya çalışsa da sürekli üstünde olan bir çift göz direkt anlıyordu. "Getirdik," dedikten sonra sepete uzandı ve saklama kabının kapağını açarak çatalla birlikte uzattı. "Umarım canın getirmediğimiz bir şey çekmez."

Çekse bile söylememeye niyetliydi Gökçe.

Kırk yılda bir dışarı çıkmışlardı, bu anı mahvedemezdi. Yağız sanki tüm dünyadaki mikropların hedefi oymuş gibi davrandığından evden dışarı adım atamıyor, Masumlar Apartmanı Safiye'yi rol model almış gibi davranmaya devam ediyordu.

O kadar ki soyduğu kiviyi en az üç kere yıkadığına yemin edebilirdi ve başı bile ağrımazdı çünkü adam gerçekten dört kere yıkamıştı.

"Sen de ye," diyerek çatalda duran parçayı ona uzattı, Yağız kısa bir an onu desteksiz bırakarak uzatılan kiviyi yedi. "Tazeymiş," dedi kendi kendine, geze geze manavın bile iyisini bulmuştu. Bir süre sessizce oturdular, Gökçe göl manzarasına bakarken Yağız yeşillikte gözlerini gezdiriyordu.

Aynı evin farklı sokağa bakan pencereleri gibiydiler, gördükleri farklıydı ama bedenleri birbirine değerken, aynı evin iki huzurlu sakiniydiler.

"Cinsiyetini öğrensek iyiydi," diye söylendi Yağız. Ara ara şansını deniyordu ama kadın illa doğumda öğrenmek istediğini söylüyordu. "Ne fark eder ki kara gözlüm?" Gökçe rahatça sorusunu sormuş, biraz daha kocasına yaslanmıştı. Gözleri parmağındaki alyansa döndü.

Şaka maka tapuları vermeden koca olarak almıştı oğlanı ya, helali vardı.

"İsim bakarız mesela," Yağız ikna edici olmaya çalışıyordu ama karşısındaki kadının da bir keçiden farksız olduğunu biliyordu. Onunki faydasız bir çabaydı, yine de ümit dünyasıydı işte. "Her ikisini de seçeriz, tek derdimiz bu olsun."

Sonu tekrar gözyaşları olmasın diye karşı çıkmadı, ağlamaktan içi dışına çıkıyordu zaten, bari şurada daha fazla gözyaşı dökmesin diye düşündü.

Gökçe'nin de neye ağlayacağı belli olmuyordu. Hamilelik nedeniyle işinden izin aldığı için bir hafta ağlamış, daha sonra da "Zaten kaymakam olamadım," diye bir hafta daha gözyaşı dökmüştü. Hep hayaliydi fakat hayat her yerden bollukla gelemiyordu. İçişleri bakanlığında uzman yardımcısı olmuştu ama o makam bir hasret olarak içinde kalacaktı.

Yine de işinden memnundu, hamile kalana kadar güzel arkadaşlıklar bile edinmişti. Eğlenceli iş ortamı sayesinde mutsuzluktan biraz sıyrılmış, çabucak da adapte olmuştu. Hem Ankara'da kalmaları da iyiydi çünkü Yağız da burada bir uçak firmasında mühendis olarak çalışıyordu. Muş'un bir ilçesine kaymakam olsa adam kalkıp nasıl gelecekti?

Gelmesine gelirdi gerçi, Gökçe deyince akan sular duruyordu neticesinde.

Onun yüreği kaldırmaz diye aklansa bile askeri okula geri dönmemiş, Onur'un yemin töreninde gözleri dolsa dahi hayalini arkasında bırakmıştı. Yüreği sadece o an hafifçe sızlamıştı, onun dışında sırtını yasladığı kadın için değil meslek hayali, tüm hayatını gözünü kırpmadan harcardı. Aylar sonra bir küçük bedene de böyle hissedecekti, gerçekten baba olduğu o an anlayacaktı geri kalan her şeyin ne kadar boş olduğunu.

"Yağız yarim," diye seslendi Gökçe, yarim kelimesine her zaman olduğu gibi gülümsedi adam. "Dans edelim mi?"

"Hayır," dedi gayet net bir sesle ama eşi daha son kozunu oynamamıştı. "Lütfen?" diye diretti titreyen bir sesle. Ağladı ağlayacak yüz ifadesini görsün diye de sırtlarını ayırmış, tek elinden destek alarak kocasına doğru dönmüştü. Yağız suratını gördü ve derin bir nefes vererek ayağa kalktı, elini de ona yardım amacıyla uzatmıştı.

Gökçe'ye hayır demek gün geçtikçe daha da zor oluyordu.

"Şarkıyı sen seç," diye heyecanla söylendi kadın, çoktan ayağa kalkmış ve çimlere direkt basan ayakları sayesinde de şimdiden kendini daha iyi hissetmişti. Cebinden telefonu çıkardı Yağız, ne açacağını bilemese de hızla bir seçim yaptı ve müzik başladı.

Bir bahar akşamı sen diye öldüm ben, diyordu Yalın.

Bedenlerinin arasında Gökçe'nin büyüyen karnı vardı ama bu mutluluğa da dans etmeye de engel değildi. Dudakları yukarı kıvrıldı, parlayan gözlerine sakin ses eşlik etti. Sade bir ritimle dans ettiler, şarkı bitti ve tekrar başladı. Gözleri gözlerinden çekilmedi, aşk fani bir rüzgardı belki ama bu dünya da öyle değil miydi? Onlar göçüp gidene kadar aralarında esti durdu bu tatlı meltem, aşk hep havadaydı. Sarıldıklarında birbirlerine uyan bedenlerinde, onları birbirlerine bağlayan parmaklarındaki yüzüklerde, ufak bir öpücükle kavuşan dudaklarında.

Aşk aralarındaydı, nefeslerinde ve kaderlerinde.

Belki de ruhlarının en derininde bir tanışıklık hissinde.

...

Nil Gökçe ve Yağız'a burada veda ediyoruz ama Aylin ve Tuğrul ile birlikte bambaşka bir yol yürüyoruz, hepinizi Dip kitabımıza bekleriz. Şans vermeyi ve göz atmayı unutmayınn ♥️

Göğe Ait'i finaline kadar okuyup oyladığınız için çok teşekkürler

-12.05.2023
HazNil'den sevgilerle.
♥️♥️

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

825K 40.2K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
390K 14.6K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.8M 66.9K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
892K 61.9K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...