Taş yürek

By Kacarmisil1

331K 31K 5.7K

Usta bir dövüşçünün kızı olan Bilge 24 yaşında genç bir kızdır. Karmaşık bir aklı ve babadan miras mükemmel b... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93
Bölüm 94
Bölüm 95
Bölüm 96
Bölüm 97
Bölüm 98
Bölüm 99
Bölüm 100
Bölüm 101
Bölüm 102
Bölüm 103
Bölüm 104
Bölüm 106
Bölüm 107
Bölüm 108
Bölüm 109
Bölüm 110
Bölüm 111
Bölüm 112
Bölüm 113
Bölüm 114
Bölüm 115
Bölüm 116
Bölüm 117
Bölüm 118
Bölüm 119
Bölüm 120
Bölüm 121
Bölüm 122
Bölüm 123
Bölüm 124
Bölüm 125
Bölüm 126
Bölüm 127
Bölüm 128
Bölüm 129
Bölüm 130
Bölüm 131
Bölüm 132
Bölüm 133
Bölüm 134
Bölüm 135
Bölüm 136
Bölüm 137
Bölüm 138
Bölüm 139
Bölüm 140
Bölüm 141
Bölüm 142
Bölüm 143
Bölüm 144
Bölüm 145
Bölüm 146
Bölüm 147
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Çok Özel Bölüm
ÇOK ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
YENİ Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm

Bölüm 105

1K 142 28
By Kacarmisil1


Andrew yol boyunca sustu, Bilge'nin zaten konuşası yoktu.

Bilge, bugün ilk değil belki ama Andrew ile arayı düzelttikten sonra ilk defa keşke böyle bir zamana gelmeseydim demişti kendisine.

Malikâneye geçtiklerinde Andrew karısını indirmek için elini uzattı Bilge iç çekti bir eliyle karnını diğer eliyle adamın elini yavaşça tuttu ve aşağı indi.

Andrew, kızın yüzüne baktığında kaşlarını çattı. Neden göz teması kurmamıştı.

Bilge durup malikâneye baktı. Sonra iç çekip yavaş yavaş yürümeye başladı.

Andrew kaşlarını kaldırarak karısının dışarıda bekleyen Olivia'ya gidişini izledi.

Olivia'dan bebeği aldı Bilge ve saatin ne kadar geç olmasını umursamadan malikanenin arka tatafındaki bahçeye doğru yavaşça ilerledi.

Atilla güldü ve annesinin onu tutan elini, kafasını eğip tükürüklere boğdu.

Oysa çocukcağız öpmeye çalışıyordu.

Bilge malikane büyük olunca yorulmuştu. "Ay Atilla, kalk yürü diyeceğim ama," arkasından koşarak, elinde sofra bezi ve üç büyük minder vardı, Olivia güldü.

Bilge arkasını dönünce elindekileri gördü ve,"Teşekkür ederim."dedi.

Olivia gülümsedi. Malikanenin arka tarafına geldiklerinde yaşlı kadın hemen yeri hazırladı ve"Bilge,"dedi. "Yere oturamayacaksan, sana ben koltuk taşıtabilirim."
Bilge iç çekti. "Bir deneyelim, olmazsa olur valla." Atilla'yı Olivia'ya verdi. Bebekle oturamazdı.

Atilla direkt kaşlarını çattı ve Olivia'nın boynuna vurdu. Annesinden niye aldı yani şimdi, ne gereği vardı.

Bilge oturup kafasını kaldırdı. "Aslında iyiyim ya, arkamda bir şey olsa daha rahat olurdu ama şu anda da iyiyim bence."

Olivia kafasını sallayıp bebeği yere bıraktı ve Atilla emekleme pozisyonuna geçti hemen.

Bilge gülümsedi. Atilla kafasını annesine kaldırıp gülümsedi. Bilge,"Ati,"dedi aşkla. "Sen artık emeklemeyi çözdün mü annecim?"

Atilla kıkırdayarak annesine yavaş yavaş emekledi.

Bilge'nin yanına geldiğinde durup tekrar oturur pozisyona geçti ve bir anda dengesini kaybederek geriye doğru minderin üstüne düştü.

Bilge ağlar korkusuyla gülüşü yüzünde dondu ancak Atilla kahkaha attı.

Olivia 'ya şaşkınlıkla baktı Bilge.
Olivia güldü. "Harry, gizemlerle dolu."

Bilge kafasını salladı.
Koşa koşa elindeki piknik sepetiyle Alfonso geldi.

Kan ter içinde kalmıştı yine,"Ninemin ağrıyan dizleri aşkına." Durup soluklandı. "Leydim size meyve getirdim, pasta yaptım, çilekli pasta yaptım sizin için."

Bilge,"Gece gece."diye şaşırdı.

Alfonso sofraya diz çöküp sepetin içindekileri dizerken Bilge,"Alfonso yemesem ayıp olur mu?"diye sordu.

Alfonso,"Mio Dio!" Diye bağırıp durdu ve Bilge'ye baktı. "Olur tabii leydim, pasta bozulur. Yarına kalmaz bu pasta kremalı çünkü."

Bilge oflayarak Olivia'ya döndü. "Sende yiyeceksin." Sonra Alfonso'ya,"Ve sende."

Alfonso kafasını korkuyla iki yana salladı. "Lordum benden italyan kahvesi istedi. Çok fazla kalamam burada leydim, affınıza sığındım."

Olivia da,"gece yiyince rahatsızlık yapıyor bende."dedi. "Bende affınıza sığınıyorum."

Bilge oğluna baktı,"Sen yersin ama değil mi?"

Atilla gülüp el çırptı. Sonra birden ciddileşerek kendisi geriye, yine mindere, attı ve ayaklarını kaldırıp elleriyle tuttu.

Bilge iç çekti. "Tamam, pekâlâ. Teşekkür ederim Alfonso." Önündeki tüm yiyeceklere baktıktan sonra,"Beni biraz oğlumla yalnız bırakabilir misiniz?"diye sordu.

Olivia leydisinin hüzünlü yüzünü görüyordu, kafasını salladı ve anlayış gösterdi. Yaşlı çift arkasını dönüp giderken Bilge oğluna bakmayı sürdürdü ve,"Dertleşelim."dedi. "Ben senin derdini biliyorum. Altın pis oluyor, kendin temizleyemiyorsun. Başkasının eline bakmasan yemek bile geçmeyecek gırtlağından. Konuşamıyor derdini ağlayarak anlatabiliyorsun, yeni kardeş geliyor yerin sarsılacak diye korkuyorsun falan filan."

Atilla kafasını çevirip annesine şaşkın şaşkın, sanki 'BU KADIN TÜM BUNLARI NEREDEN BİLİYOR!'der gibi baktı.

Bilge güldü,"Benim derdim bambaşka." Oğlunun kaldırdığı ayakların altında görünen poposuna vurdu. "Öyle tahmin edilesi değil."

Atilla dudak büktü. Bilge güldü,"Ağlama anneye."

Atilla burnunu çekti.

Bilge göz devirdi ve oğlunu güldürmek için eliyle yüzünü kapatarak,"Ceee!"dedi.

Atilla kahkaha attı.
Bilge durdu. "Kaçış yok, derdimi dinleyeceksin."

Kafasını kaldırarak kendi zamanında asla göremeyeceği gökyüzüne baktı.

Işık kirliliği neredeyse hiç yoktu, kendi zamanında olan hava kirliliği de yoktu ve Bilge, kuyruklu yıldızın kuyruğunun gerçekten olduğunu, ismini de o kuyruktan aldığına bizzat gözleriyle şahit olmuştu.

"Atilla, ben ne yaşıyorum diye çok düşündüm oğlum. Komaya girdim de hayal mi, şizofreni mi oldum diye ancak bu iki durumunda bazı tenkitlerini meslek gereği biliyorum ve kesinlikle ne deliyim ne de komada. "

Önündeki poaçaya bakıp eline aldı. "Annenin psikolojisini bozdular anne intihar etti bu kesinlikle güzel bir şey değil." Poaçadan ısırdı. "Uyandım deli saçması şeyler yaşıyorum derken babanla yollar kesişmedi resmen çarpıştı. Sonrasında zaten babanın karakteri eyvahlar olsun bir karakterdi her gün ağlıyordum falan filan derken babanın aşıkları aman Allahım ve şimdi Atilla."

Oğlu oturup annesine baktı.

Bilge güldü,"Ve şimdi, babanla aşk yaşamaya başladıktan sonra ilk defa sıkıldığımı düşünüyorum."

Onu gizlice dinleyen Andrew kaşlarını çattı. malikanenin öteki tarafından dolanmış genç kızın arkasında kalıyordu.

Bilge gözünden aniden akan yaşı eliyle silerek,"Ben sadece sıradan bir hayat istedim." Tekrar gülümsedi çünkü oğlu pür dikkat onu izliyordu. "Gözlerden, sözlerden uzak, sevildiğim, sevdiğim bir evlilik. Bunu anneye çok gördüler."

Elindeki poaçayı yanına koydu. "Orospu çocuğu, üzgünüm Atilla bir senin yanında rahat küfür edebiliyorum, bir toprak sahibi diye benim özgürlüğüme, benim hür bedensel bütünlüğüme göz dikiyor. Kafaya bakabilir misin?" Sinirle güldü. "Bu zamanın insanlarının akıl seviyesi ne kadar geride inanabiliyor musun?"

Andrew kaşlarını kaldırdı. Bilge'nin zamanını bu lafla daha çok merak etti ancak bu merakı her zamanki gibi bastıracaktı.

Oğluna,"Sende yarı Türk bir çocuksun. Şanın, damarlarında akan asil kan, İngiliz soylusu olmaktan gelmiyor. Türksün sen. Fatih'in, Yavuz'un ve nice şanlı padişahın, Mustafa Kemal -" durdu ve somurttu. "Mustafa Kemal Atatürk senden küçük gerçi onun torunu sayılmazsın ancak ben Mustafa Kemal Atatürk 'ten küçüğüm ben öyleyim. Ne oluyor ya, zamanımın üniversiteye giriş sorusuna döndü." Güldü tekrar ve akan burnunu çekti.

Ağlıyordu,

Canı sıkılmıştı.

"Atilla,"dedi. "Jennifer yargılandı. Andrew yine ona acıdı ve idam edilmedi. Ancak Kenya'da bir manastıra kapatıldı." İç çekti. "Birinin ölmesini istemek ne kötü şey değil mi, ben istedim." Omuz silkti. "Her an kocanı ayartmak isteyen bir kadın var düşünsene. Ne sinir bozucu."

Atilla annesinin eteğine elini attı ve oynamaya başladı. Bilge devam etti. "Kimseye de anlatamıyorum derdimi, her an herkes her şeyi yapabilir çünkü bir sınır yok. Adama bak. Hamileyim, karnımda bebek var benle sevişmek istiyormuş. Kör şeytan diyor tam yatakta o küçük çükünü kopart ve onu onun çükü ile becer ama hamileyim halim yok, yürürken zorlanıyorum. Beş aylık hamilelik bu kadar zor değildi, bu karnımdakinin boyutu koca ayak mı, anlamadım gitti yani."

Atilla yanlarına gelen kediye baktı ve ona emeklemeye başladı.

Bilge devam etti. "Andrew 'i deliler gibi seviyorum!"ofladı. "Ama çevresinden NEFRET EDİYORUM ATİLLA!"

Andrew gözlerini yumdu. Bilge geriye doğru uzandı. "Ben kocaman aşığım ama Diana'yla uğraşamıyorum. Kralları her dakika görmek istemiyorum. Kaynanam olacak Rosa'nın arkamdan attığı dedikoduları sürekli duymak istemiyorum, senden şüphe etmeleri bile benim gururuma nasıl büyük hakaretken sürekli senin ondan olup olmadığını tartışıyorlar ama benim elime bile babanın elinden başka hiçbir adamın eli değmedi." Gözünden akan yaşlar şakaklarına ilerledi. Bilge hıçkırdı. "Ne lanet bir ülke, lanet bir zaman. Ruh eşim Andrew neden bu zamandan. Gerçi,"hıçkırarak güldü,"Benim zamanımda erkekler Jennifer ve Diana gibilerini seviyor. Onlar da başka orospu çocukları boşversene."

Hıçkırdı. "Atilla,"dedi. " Buraya gel ve beni dinle döverim seni."
Elini yana atıp yerden destek alarak doğruldu. "Anne çok mutsuz Atilla ya!"

Atilla annesine baktı ve arkasındaki babasını görünce önündeki kediyi bırakarak kıkırdadı. Babasına doğru emeklemeye başladığında Andrew onu ilk kez emeklerle gördüğü için heyecanlı, karısının dediklerini duyduğundan hüzün doluydu.

Bilge doğruldu, çünkü oğlunun yüzündeki gülücüğü biliyordu.

Babasına her zaman özel gülümsemesini gösterirdi.

Arkasına baktığında yere diz çökmüş ona emeklemeye çalışan oğluna doğru ellerini uzatmış kocasını gördü.

Andrew karısına kaçamak bir bakışla bakıp onun kucağına gelen oğlunu tuttuğu gibi kendisiyle birlikte havaya kaldırarak attı ve tekrar tuttu.

Atilla kahkaha attı.

Bilge'nin gözleri bu sefer mutlu bir hüzünle doldu.

Andrew oğlunu tekrar havaya attıktan sonra,"Şişko."diyip tuttu ve yanağını öperek,"Hadi annenin yanına gidelim Lordum."dedi.

Bilge yanağında ki yaşları hızla sildi. "Gel gel, Alfonso beni obez etmek adına yeminli gibi."sofrayı gösterdi. "Bir de çok güzel yapıyor vicdansız ya."

Andrew güldü. Karısının yanına oturup,"Nasılsın?"dedi. Atilla babasını iterek yere indi ve bebeğin ardından emeklemek istedi ancak yine eli kaydı ve yüzünü yere çarptı.

Kafasını aynı hızla kaldırıp annesine baktı ve dudak büktü.

Bilge,"Ben iyiyim de o değil,"diyerek kendisine bakan kocasına Atilla'yı gösterdi.

Atilla annesi onu almaya gelmeyince hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Bilge güldü ve uzanıp oğlunu almak istedi ama Andrew,"Dur ben veririm."diyerek ağlayan oğlunu annesine verdi.

Atilla yine kedi gibi annesinin koynuna sırnaşıncan Andrew keyifle bu durumu izledi. Bilge,"Ağlama annem, yeni emekliyorsun, düşe kalka öğreneceksin." Poposuna yavaşça vurmaya başladı. Andrew,"Nasıl kendisini acındırıyor,"dedi. "Şaşkınım."

Bilge güldü. Oğlunun yanaklarını öptü ve,"Benim oğlum çok güçlü, hiç ağlamaz."dedi Andrew 'e.

Andrew,"Değil mi?"dedi ve güldü. Atilla babasının kahkahasına çok şahit olmadığından, Bilge gibi, yavaş yavaş sakinleşip duyduğu kahkahayla babasına döndü.

Bilge bu sefer yüksek bir kahkaha attı. "Çocuk şaşırıyor senin kahkahana!!"

Andrew sırıttı. "Ne yapalım, el mecbur."

Küçük kedi Alfonso'nun getirdiği keki eğilip yemeye başladığında bunu fark eden Atilla annesinden yere indirmesini resmen istedi. Bilge,"al al tamam defol git sende."diye homurdandı. "Daha adam gibi emekleyemiyorsun yüzünü vurup ağlıyorsun kedi gördüğünde duramıyorsun ya."

Yere indirdi ve ona hayran hayran bakan kocasına döndü."evet, n'aber?"

Andrew kıza biraz daha yaklaştı. "Sen gibi." dedi. "Kayıp."

Bilge iç çekti,"Buluruz be,"tebessüm etti. "Yine yönümüzü buluruz."

Andrew uzanıp karısının güzel kokusunu içine çekti. "Sana istediğini veremediğim için,"dedi yumduğu gözleriyle birlikte. "Beni affet."

Bilge boynuna eğilmiş gözlerini yuman adamın yanağına elini götürüp okşadı,"Ben sana artık kızmıyorum, beni üzen bir şey yapmıyorsun." Eğilip adamın okşadığı yanağını öptü. "Ben artık senden razıyım."

Andrew kafasını kaldırdı ve karısına yaklaştı,"Özür dilerim sevgilim"

Bilge adama yaklaştı. "Sen böyle dik dursan ben sana sırtımı yaslasam olur mu Andrew ya, belim ağrıdı."

Andrew güldü. "Gel,"duruşunu düzeltip karısının sırtına kaydı ve Bilge arkasına adama doğru yaslandı. "Gerçekten de dağ gibi kocam var." Gülümsedi. Çenesini kaldırıp ona bakan kocasına döndü. "Ağır mıyım?"

Andrew güldü,"Değilsin."

Bilge gözlerini yumdu. "Hava ne kadar güzel değil mi?"

Andrew karısının beline elini sarıp karnını okşadı. Diğer eliyle çenesini ve yanağını severken,"Güzel evet."dedi. "Üşümüyorsun, değil mi?"

Bilge kafasını salladı. Adama iyice sokuldu ve,"Gözün Atilla'da olsun."dedi. "Kedi firmalar falan bizim şişko kedinin kuyruğunu çekiyor."

Andrew arkasındaki Jack'a döndü. "Bebeğe göz kulak ol."diyerek dudaklarını oynattı. Bilge adamın kıpırdamasıyla,"Jack arkamızda ve ona bakmasını söyledin değil mi?"dedi.

Andrew karısına,"Şişt."diyerek alnını öptü. "Bebek nasıl bakalım," Bilge tebessüm etti,"Bir de konuşturmuyorsun. Kesin öyle."

Andrew kızın dudaklarına eğilip,"Sen çok konuşmaya başladın."diye fısıldadı. Bilge gözünü hiç açmamış, kendisini ana bıraktı. Andrew dudaklarını kızın dudaklarına sürttü.

"Kral'ı tehdit ettim."dedi. "Bir daha beni böyle bir davete çağırırsa bir sonraki davette sadece kellesini olacağını ve tahtında Atilla'yı oturtacağımı söyledim."

Bilge güldü,"Korktu değil mi? Ne ödlek herif ya."

Andrew kafasını salladı,"Özür diledi." Bilge iç çekti. Andrew,"Seni seviyorum."dedi dudakları hâlâ dudaklarındayken. "Sana tapıyorum."

Bilge gözlerini açtı ve adama baktı. Genç adam kızı bir türlü öpmüyor öylece dudakları dudaklarında bekliyordu.

Bu yakınlığa dayanamayan Bilge biraz yükselerek kocasının dudaklarına kapandı ve adam pislik yapmasın diye başını kendisine doğru bastırdı.

Andrew gülümseyerek Bilge'nin dilini yakaladı. Onu yavaşça kucağında yan yatırdı ve öpmeye devam etti.

**

Bu masum öpücük onları yatak odasına götürmüştü.

Ve Andrew karısını öperken daha önce yaptığı o şeyi istiyordu.

Şeyi...

"Neyi Andrew ya?"

Genç adam kızın arka iplerini çözüp kendi boyun bandını sökerek,"Sen şey,"dedi. Eğilip Bilge'nin boynunu öpmeye başladı. "Dudaklarını hissetmek."

Bilge ilk başta anlamadı. Sonra huylandı ve kıkırdarken,"Heee!"dedi. "Olur neden olmasın ama ben yatağa oturayım sen ayakta bekle."

Andrew şaşkınlıkla kafasını çekip,"Ciddi misin?"dedi.

Bilge,"Evet."dedi ciddiyetle. "Yaparım, niye yapmayayım?"

"Seni her gün kendimin yapmaya bayılıyorum, gerçi artık haftada üçe düştü ama."dedi.

Bilge,"Benim libidom düşük olsaydı görürdüm seni, ama bende seni çok seviyorum. Dokunmayı, içimde hissetmeyi, seni ısırmayı."

Andrew hayranlıkla baktı ve Bilge'nin dudaklarına yapıştı. Bilge adamın hevesli öpücüklerine gülümsedi ve Andrew onu dikkatlice geri geri yürüttü.

Onu yatağa oturtmamış öpmeye devam ediyordu. Bu kadar zorlamayacaktı. Bilge ne zaman isterse o zaman yapabilirdi.

Bilge dudaklarını adamınkinden çekip boynuna uzandı ve boynunu öpmeye başladı. O sırada gömleğinin düğmelerini açtı ve pantolonun düğmesine eli gitti.

Andrew de Bilge'nin bollaşmış elbisesini yere itti ve kızın hamilelikten dolayı fenalık geldiğinden iç elbise giyinmediği ortaya çıktı.

Bilge açtığı her düğmenin yerini öpüp, dilini sürttü.
Andrew tepeden hayranlıkla Bilge'nin vücudunu izledi.

Ve adamın elini tutup destek alarak yatağa oturdu. Pantolonunu yavaşça yere indirip iç çamaşırının içindeki sertleşen erkekliği dışarı çıkarttı.

İlk eliyle okşadı ve kafasını kaldırıp adama baktı. Şirince gülümsedi. Andrew 'in heyecanlı bakışları hoşuna gitmişti. Dudağını yaladı sonra adamın erkekliğini ufak bir kuçu gibi dilini çıkartıp yaladı.

Andrew gözlerini yumdu ancak hemen açtı. Bu manzarayı izlemek istedi.

Bilge ağzını açıp yavaşça erkekliğini ağzına aldığında yutkundu.

Genç kız kafasını bir ileri bir geri yapıyor, bir eli ağzına eşlik ederken ikinci eli adamın toplarını okşadı.

Andrew yaşadığı hissiyatı anlatamazdı.

Derken birden kapı çaldı.

Andrew titreyen sesiyle,"Defol!"diye bağırdı.

Jack,"Efendim, kardeşiniz Leydi Katherine, amcanız Lord Duke ve Bay ve bayan Windsor geldiler."dedi.

Andrew küfür etti. "siktir ah." Homurdandı. "Bilge du-dur." Bilge güldü ve durmadı.

Andrew,"Tamam!"dedi. "Sa-salona!" DİŞLERİNİ SİNİRLE SIKTI.

AZ ÖNCE ÇALIŞANI İLE KONUŞURKEN KEKELEMİŞ MİYDİ?
"SALONA AL GELİYORUZ!"




Continue Reading

You'll Also Like

İtaat By CalantheRoss

General Fiction

4K 206 32
*Elmaslar Gibi adlı hikayenin güncellenmiş hali* Los Angeles'taki normal hayatını üniversite için geride bıraktıktan sonra büyükannesinin yanına yerl...
611K 25.5K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
14.6K 1.1K 22
Genç adam ellerini kadının ellerine uzatıp sıkı sıkı tuttu. Sadi: Ben, ben fark etmeden senin olmuşum Songül. Tüm hayatım sen olmuş. Sen olmuşum ben...
302K 5.2K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...