Gökkuşağındaki Karanlık

By dortgozkedikiz

11.6K 2.6K 664

Gökkuşağı mı daha KARANLIKTI yoksa karanlık mı bir GÖKKUŞAĞI kadar renkliydi? More

GİRİŞ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22

Bölüm 7

515 118 31
By dortgozkedikiz

İsra sinirden odasındaki her şeyi yere atıyordu. Ayaklarını yere vura vura odanın içinde dolanıyor, inadına ses çıkartıyordu. Bir hafta olmuştu hastaneden çıkalı. Elbette ki hiçbir şey onun beklediği gibi olmamıştı. Resmen dağ başında bir kocakarıyla eve kapatılmış etrafına da yüzlerce adam dikilmişti. Yağız'ı her gün göreceği, onunla yakınlaşabileceği bir ev hayal ederken bir mahkum gibi buraya tıkılmıştı.

Arkasındaki kapı hızla açıldı.

Ona öfkeyle bakan yaşlı kadın "Bana bak küçük hanım bu tavırların daha fazla devam ederse, küçük beyin misafiri demem alırım seni ayağımın altına!" diye bağırdı.

İsra kollarını öfkeyle göğsünde bağladı. "Öyle mi? nasıl yapacaksın bunu! Hele bir bana dokunmaya kalk!" dediğinde kadın ayağındaki terliği çıkartmış ve "Bana bak hala konuşuyor, sen hiç anne dayağı yememişsin belli oldu!" demişti.

"Evet yemedim çünkü annem ben küçükken öldü!" diye öfkeyle bağırdığında yaşlı kadın durakladı.

İsra'ya ne karşılık vereceğini bilemiyormuş gibi orada öylece dikilirken, İsra "Sakın bana o gözlerle bakmayın. Sizin acımanıza hiç ihtiyacım yok" dedi.

Kadın terliğini ayağına giyip son kez parmağını ona doğru salladıktan sonra "Bu şımarıklıklarına daha fazla devam etmeyeceksin. Seni bir daha uyarmayacağım" diyerek kapıyı kapatıp odadan çıktı.

İsra arkasından öfke dolu bir çığlık attıktan sonra ellerini yumruk yapıp yatağa giderek uzandı. Bir plan yapmalıydı. Bu böyle devam edemezdi. Biran önce Yağız'ı oraya getirecek bir şey düşünmeliydi.

Plan yapmaya çalışarak yatakta saatlerce kaldı ancak genç adamı oraya getirebilecek hiçbir şey aklına gelmiyordu. Yatak odasının kapısı tekrar açıldığında İsra sinirle "Siz kapı çalmak nedir bilmez misiniz?" diye sordu.

Ona öfkeli bir bakış atan yaşlı kadın "Amcan geldi küçük hanım, belki o biraz aklını başına getirir" dediğinde İsra yataktan hızla kalkmış ve ağrıyan dikiş yerleriyle yüzünü buruşturmuştu. Zaman zaman vücudundan iki kurşun çıkartıldığını unutuyordu.

Ağır hareketlerle kapıya doğru giderken yaşlı kadın "Kendine hiç dikkat etmiyorsun, bu gidişle o dikişleri patlatacaksın" diye homurdandı ancak İsra sesini çıkartmadı.

Alt kata indiğinde geniş koltukların birinde oturan amcasını görünce kocaman gülümsedi.

Nuri Bey, yeğenini görünce ayağa kalktı. İsra ona yaklaşıp kollarını yaşlı adamın boynuna sardıktan sonra yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde amcası yüzünü buruşturarak omzuyla yanağını silince kıkırdadı.

Nuri Bey, yeğeninin gülümseyen yüzüne bakarak "Nasılsın kızım?" diye sorduğunda İsra "İyiyim amca, beni merak etme" dedi.

Arkalarındaki kadın "Aç mısınız Nuri Bey? Yiyecek bir şeyler getireyim mi?" dediğinde İsra kadının ilk defa bu kadar kibar olması durumunda arkasına dönüp ona gözlerini kıstı. Yaşlı cadının bütün ilgisi tabi ki amcasındaydı.

Nuri Bey gülümseyerek "Aç değilim Hacer Hanım, teşekkür ederim zahmet etmeyin" dediğinde İsra kaşlarını kaldırarak amcasına dönmüştü. Ne zaman bu kadar samimi olmuşlardı?

Hacer Hanım "Rica ederim, sizi yalnız bırakayım yeğeninizle biraz hasret giderin" diyerek arkasını dönüp gözden kaybolduğunda İsra amcasının kalktığı koltuğu işaret etti.

İmalı bir sesle "Otur bakalım Nuri Bey, bu ne kibarlık?" dediğinde amcası koltuğa oturup ona sinirli bir şekilde baktı.

"Hiç sesini öyle eğip bükme ufaklık. Yaptığın davranışlar sana hiç yakışıyor mu? Sürekli huzursuzluk çıkartıyormuşsun"

Amcasının sözleriyle İsra ağzının içinde "Yaşlı cadı hemen şikayet mi etmiş?" diye homurdandı.

"Homur homur konuşma bana cevap ver bakalım. Ayıp değil mi kızım yaptığın? İnsanlar sana evini açmış, seni el üstünde tutuyorlar. Hiç yakışıyor mu sana bu davranışlar?"

İsra ellerini yumruk yaparken "Amca burası bir hapishane! Bunaldım artık kimseyle iletişim kuramıyorum, etrafımdaki herkes yabancı! Yapacak hiçbir şey yok. Sinirlerim bozuldu" dediğinde amcası "Hadi oradan senin derdinin ne olduğunu çok iyi biliyorum ben" dedi.

Burnundan soluyan genç kadın "Öyle mi? neymiş benim derdim amca!" dediğinde Nuri Bey "Yağız Bey burada değil diye bu kadar sinirlisin değil mi? Hacer Hanım'a sordum, burada sadece o ve sen yaşıyormuşsun. Yağız Bey hiç gelmemiş, gelmeyecekmiş" dedi.

Amcası bunları söylerken gayet rahattı. Bu durumdan hoşnut olduğu her halinden beliydi ancak İsra önce utanmış son kelimelerle de daha da sinirlenmişti. Gelmeyecekmiş de ne demekti! Neden! Diye haykırmak istedi. Görmek istediği tek kişi oydu ve o da yanına bile gelmek istemiyordu.

"Saçmalama amca yok öyle bir şey" dese de amcası ona inanmadığını belirten bir bakış attı.

Yeğeninin gözlerinde çakan şimşeklerin farkında olan Nuri Bey uzanıp genç kadının elini tuttu. "Sana daha önce de dedim kızım. İstediğin şey olacak iş değil. dua edelim de bu durum biran önce çözülsün de buradan kurtul. Hem ben bir karar aldım. Senin güvenliğin sağlandıktan sonra restoranı satılığa çıkartacağım." Dediğinde İsra telaşla "Ne? Neden?" diye bağırdı.

"Çok düşündüm. Artık eskisi gibi kazandırmıyor. Satılığa çıkartsak iyi para eder. O parayla da buralardan gider birlikte yeni bir hayat kurarız"

Amcasının sözleriyle İsra ona şaşkın şaşkın baktı. "Amca sen yıllardır buradan hiç ayrılmadın. O küçük balıkçı senin hayatın. Böyle bir değişikliğe hazır mısın?"

Nuri Bey genç kadının elini hafifçe sıkarken "Ailemden bana kalan tek armağan için her şeyi yaparım. Senin için her şeyi yaparım kızım. Ben kararımı verdim, bu durum çözüldükten sonra buralardan gideceğiz" dedi.

İsra'nın gözleri doldu. Amcasının böyle hassas düşünmesi onu o kadar duygulandırmıştı ki gözyaşlarına boğulmak üzereydi. Uzun yıllardan sonra kendini ilk defa değerli hissetmişti. Geçirdiği onca yalnız yıllardan sonra ilk defa ailesi varmış gibi hissetmişti.

Burnunu çekerek yutkundu ve öne atılıp amcasının boynuna sıkıca sarıldı. "Çok teşekkür ederim amca" dedikten sonra geri çekilerek kafasını öne eğdi.

"Ama buna izin veremem. Senin hayatından benim için vazgeçmeni istemiyorum. Ayrıca ben buradaki hayatımdan memnunum. Bir okulum var arkadaşlarım var. Ben burayı bırakmaya hazır değilim"

"İsra!" diyen amcasının sert sesiyle bakışlarını yaşlı adamın gözlerine kaldırdı.

Amcası onun gözlerindeki yaşları gördüğünde "Vazgeç kızım artık" dedi.

İsra kafasını iki yana salladı. "Vazgeçemem amca, üzgünüm" dediğinde yaşlı adam bıkkınlıkla omuzlarını düşürmüş ve "Belli ki yaşayıp görmeden sana anlatmak istediğim şeyi anlamayacaksın" dedi.

Derin bir nefes aldıktan sonra "Ne istiyorsan onu yap kızım, dua edelim de yaptığın tercihlerden pişman olma" dedi.

Bir süre daha birlikte oturup kısa cümlelerle sohbet ettikten sonra amcası kalkmıştı. Onu yolcu ederken kar yağışının başladığını fark etti. Kafasını gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldı.

"Artık içeri girmeniz gerekiyor İsra Hanım" diyen sesle irkilip gözlerini açtığında karşısında korumalardan biri duruyordu.

Burnundan soluyarak "Gireceğim sadece biraz temiz hava almaya çalışıyorum" dediğinde adam "Anlıyorum ama bu kadarı yeterli" demiş ve İsra daha fazla konuşmadan arkasını dönüp sinirle eve girmişti.

Burası resmen bir hapishanedeydi!

Amcası gittikten sonra keyfi tamamen kaçmıştı. Ruh hali hızla öfkeliden mutsuza dönmüştü. İçinde bulunduğu durumdan dolayı çok mutsuzdu. Hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu. Planları hızla suya düşmüştü. Her şey karmakarışık olmuştu.

Akşam yemeğinde neredeyse hiçbir şey yemedi. Amcasının sözleri iştahını tamamen kaçırmıştı.

Hacer Hanım "Yeteri kadar beslenmezsen güçten düşersin" dediğinde ona karşılık verecek kadar bile hali yoktu.

"Size afiyet olsun ben yatmaya gidiyorum" diyerek ayağa kalkıp yaşlı kadının arkasından bağırmasına aldırmadan odasına çıktı.

Odanın kapısını kilitleyip pencere kenarına giderek bir süre yağan karı izledi. Böyle giderse sabaha yeryüzü beyaz bir örtüyle kaplanmış olacaktı. Gülümsedi. Karda yürümeyi ve oynamayı küçükken çok severdi ve aklına bir fikir geldi. Belki Yağız'ı oraya getirebilirdi.

O sıralarda Yağız karşısında salya sümük ağlayan adama öfkeyle bakıyordu. Adamın ağzı yüzü dağılmıştı. Gözyaşları ve sümüğü kanla kaplanmış, ağzının içinden birkaç dişi eksilmişti.

Adam "Lütfen!" diye sayıklamaya başladı bir kez daha.

"Lütfen beni iki tana çocuğum var. Lütfen canımı bağışlayın. Yemin ederim ben hiçbir şey bilmiyorum. Size yapılacak bir saldırıyla ilgili hiçbir şey duymadım"

Yağız elini sertçe saçlarının arasından geçirdi. Bu bir hafta içinde sorguladığı onuncu adamdı ve hepsi aynı şeyi söylüyordu. Aklını kaçırmak üzereydi. Böylesine planlı bir saldırıyı yapanı bulamadıkça öfkesi çileden çıkmasına sebep oluyordu.

Elindeki silahı beline yerleştirerek adama doğru gitti. Adam "Yalvarırım, yalvarırım..." diye sayıklarken durmadı. Yumruklarını öfkeyle adamın yüzüne indirdi. Yeterince sinirini atamadığında adamlarından adamı asmalarını istedi. Adamın yağ tulumu gibi bedeni kum torbası niyetine kullanırken gözünün önünde sürekli İsra'nın kucağına düştüğü sahne canlanıyordu. Olanları hatırladıkça yumrukları sertleşiyordu.

"Patron" diyen sesle girdiği transtan çıkarak geri çekildi. Kafasını kaldırıp adama baktı. Ölmüştü.

Geri çekildi. Derin nefesler alırken "Yok edin şunu" diyerek arkasına dönüp mahzenden çıktı.

Kapıdan çıkar çıkmaz Ağıt peşine takıldı. "Patron bu, bu hafta ölen onuncu adam oldu" dediğinde Yağız "Sadede gel Ağıt!" diye bağırdı.

Merdivenleri hızlı adımlarla tırmanırken Ağıt ona yetişmeye çalışarak "Biliyorum hepsi zaten size düşman olan çetelerin adamlarıydı ama uzun zamandır sessizlerdi. Böyle yaparak hepsinin öfkesini tekrar üstümüze çekeceğiz" dedi.

Yağız merdivenlerin sonunda birden durarak ona döndü. "Ne oldu korktun mu Ağıt!" diye tısladığında genç adam yutkunarak "Hayır Patron" dedi.

"O zaman sorun ne Ağıt!" diye tıslayan Yağız adamın burnunun dibine girerek ona tepeden baktı.

Ağıt kafasını kaldırmaya cesaret edemeyerek "Bir sorun yok Patron" dediğinde Yağız "Bir daha yorumlarını kendine sakla Ağıt" diyerek yoluna devam etti.

En üst kattaki odasına çıkıp banyoya girdi. Üstündeki kanlı kıyafetleri çıkartıp elindeki kanları iyice temizledikten sonra duşa girdi. Ilık su, başından aşağı akarken sinirleri biraz olsun yatışmıştı. Bir haftadır etrafındaki düşmanların hepsinin adamlarını sorgulamış ancak hiçbiri saldırıyı kabullenmemişti. Saldırının arkasında her kim varsa çok iyi gizleniyordu. İçerideki köstebekle ilgili de hiçbir şey bulamamışlardı. Fırat o günden beri gözüne görünmüyordu ama genç adamın köstebeği aradığının farkındaydı. Etrafındaki adamların sürekli değiştiğini ve bazılarının ortadan kaybolduğunu görüyordu.

Duştan çıktıktan sonra gözüne uyku girmedi. İçki şişesiyle bardağını yanına alıp şehir manzarasına bakan pencerelerin önündeki koltuğa oturdu. Bardağını içkiyle doldurduktan sonra ağır ağır yudumlayarak gökten düşen kar tanelerini izledi. Küçük bir çocukken kar en sevdiği şeydi.

Gece boyu orada oturdu ve gökyüzünün yavaşça aydınlanmasını bekledi. Güneş yeteri kadar yükseldikten sonra yerinden kalkıp giyinme odasına giderek gri takım elbiselerinden birini giydi.

Odasından çıktığında Ağıt elinde bir telefonla kapısında dikiliyordu.

"Rüyanda mı gördün Ağıt?" diyerek koridor boyunca ilerlerken Ağıt "Şey Patron, bir durum var" dedi.

Yağız merdivenlerden inerken "Aradığımız adamı mı buldunuz?" diye sordu.

Ağıt "Öyle bir şey değil Patron" diyerek yanında bir solucan gibi kıvrandığında olduğu yerde durarak ona döndü.

Genç adama bakarken gözleri kısıldı. Ağıt hiçbir şey söylemeden elindeki telefonu uzattığında telefonu alıp ekrana baktı.

Kısa bir süre sonra gözleri kısılarak karşısındaki görüntüyü izlemeye başladı. Ağıt boğazını temizleyerek "Seste var Patron" dediğinde Yağız ekranın köşesindeki hoparlör işaretine tıkladı. Anında kulaklarına dolan kahkaha sesiyle burnundan solumaya başladı.

Görüntüyü daha dikkatli izlerken "Onun ayakları çıplak mı!" diye bağırdı.

Ekranda İsra kahkahalar atarak etrafını sarmaya çalışan korumalardan kaçıyor, onlara elleriyle yaptığı minik kar topları atıyordu. Üstelik ayakları çıplak üstünde de ince bir pijama vardı. Yağız hayretler içerisinde genç kadının eğlenerek adamlarını kar topuna buladığı görüntüyü izlerken Ağıt "Siz hanımefendiye dokunulmamasını emrettiğiniz için hiç kimse onu eve götüremiyor" dedi.

Yağız kafasını kaldırıp Ağıt'a öfkeyle "Lanet olası tek bir emrimi bile doğru düzgün yerine getiremeyen adamlarımın ilk defa sözümü dinlediklerini mi kanıtlamaya çalışıyorsun!" diye bağırdı.

"Hayır efendim, ben demek istediğim hanımefendiyi eve götürmek için sizden emir bekliyorlar" diyen Ağıt'a sinirle "Hayır!" diye bağırdı.

"Ben gidip ona eğlenmek nasılmış gösteririm" dediği sıra Hacer Hanım'ın sesini duydu. Kafasını ekrana eğdiğinde Hacer Hanım'ın elinde terlikle dışarı çıkıp öfkeyle bağırarak İsra'yı kovalamaya başlamasını yüzünde oluşan bir gülümsemeyle izledi. İsra koşara eve girerken Hacer Hanım elindeki terliği fırlatmış ve terlik genç kadının poposuna isabet etmişti. Hacer Hanım yıllardır hiç ıskalamamıştı.

Hala gülümserken telefonu Ağıt'a uzatıp "Kazık kadar adamlarsınız, şu yaşlı kadının yaptığını yapamadınız. Şirkete gidelim" dedi.

"Emredersin Patron" diyen Ağıt onu takip ederken Yağız evden çıktı. Arabaya binerken içi sıkılmıştı. Belli ki onun da genç kadını görmek için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Yol boyunca İsra'nın kahkahalarını ve korumalarına attığı kar topunu düşünerek gülümsedi.

Öğlene kadar toplantılarını bitirdikten sonra yeni başlayacakları bir proje için arazi keşfine gitmek üzere şirketten ayrılırken telefonu çaldı. Hacer Hanım'ı aradığını görünce "Efendim anne" diyerek telefonu açtı.

"Oğlum kızın bir doktora ihtiyacı var. Bir saat önce ateşlendi, ateşi düşmüyor, dikişlerini de biraz zorlamış" diyen kadının sıkıntılı sesini duyduğunda yine sinirlenmişti.

"Tamam anne birazdan geliyorum" diyerek telefonu kapatıp Ağıt'a "Doktor Tufan'ı da alıp dağ evine geçelim" dedi.

Elindeki telefonu öfkeyle sıkarken eve gidip İsra'nın bacaklarını kırmak istiyordu. Dikkatsiz davranarak kendini hasta etmişti. Bu kızın kendinle bir sorunu vardı!

Eve gittiklerinde doktor genç kadını kontrol ettikten sonra Yağız'a durumuyla ilgili bilgi verdi. "Korkulacak bir şeyi yok. Dikişlerini biraz zorlamış ancak verdiğin kremi düzenli kullanırsa çabuk iyileşir. Soğuk algınlığı için de verdiğim ilaçları kullansın"

Yağız adamın yazdığı reçeteyi alıp ağıt'a uzattı. Doktora teşekkür ettikten sonra genç adama dönerek "Tufan Bey'i polikliniğe bıraktıktan sonra ilaçları alıp geri gel" dedi.

Doktor gittikten sonra Hacer Hanım'dan bir çorba yapmasını isteyerek İsra'nın odasına çıktı.

Kapıyı bir kez tıklattıktan sonra içeri girdiğinde genç kadının solgun bir yüzle yatakta yattığını gördü.

İsra onu görünce doğrulmaya çalışmış, Yağız eliyle işaret ederek "Rahatsız olmayın" demişti.ancak tabi ki İsra onu dinlemeden doğrularak oturur pozisyona geçti.

Genç adam onun yanına ilerleyip yatağa oturduğunda İsra'nın kalbi göğsünden çıkacak gibi atıyordu. Kafasını kaldırıp genç adamın yüzüne özlemle baktı. Yağız onun bakışlarının etkisine girmemeye çalışarak burnundan soluyup "Kendinizi öldürmeye mi çalışıyorsunuz?" diye sordu.

İsra yutkunarak "Hayır ben sadece..." demişti ki Yağız "Sabah sabah kendinizi dışarı atıp adamlarımla kar topu mu oynamaya karar verdiniz?" diye çıkıştı.

Genç kadının yanakları kızardı. Sinirle "Cadı karı beni size de mi şikayet etti!" diye isyan ettiğinde Yağız kaşlarını çatarak "Hayır İsra Hanım, kameralardan bizzat gördüm" diye karşılık verdi.

İsra'nın yanakları mümkünmüş gibi daha da kızardı. Güvenlik kameraları o an hiç aklına gelmemişti.

Utancını öfkesine yönlendirerek "Beni buraya kapatmaya hakkınız yok. Burası bir hapishane o yaşlı kadında süpürgesiz bir cadı!" dedi ve Yağız ondan hiç beklemediği bir şey yaptı.

Genç adam birden ufak bir kahkaha atınca İsra gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Genç adamın yüz hatları gevşemiş, yanağında bir çukurluk oluşmuştu. Bu haliyle o tanıdığı adamla hiçbir alakası yoktu.

Yağız hızla kendini toparlayıp yüzündeki ifade yine serleşirken İsra hayal kırıklığıyla "Gülmek günah değil. Biliyorsunuz değil mi?" dedi.

Genç kadının sözleriyle Yağız bir süre sessizce onun gözlerinin içine baktı. Genç kadın yıllardır hiç gülmediğini iki yıl içerisinde ise dudaklarının sadece onun sayesinde tebessüm ettiğini nereden bilecekti.

Kapının açılma sesiyle gözlerini kırpıştırıp kontrolden çıkan hislerini yatıştırmaya çalıştı. Kapıya doğru döndüğünde Hacer Hanım'ın elinde bir tepsiyle çorbayı getirdiğini gördü.

İsra yaşadıkları kısacık duygu dolu anın bozulmasının etkisiyle "Geldi yine cadı" diye homurdanırken Yağız "Gel anne" dediğinde genç kadının nefesi kesilmişti.

Hacer Hanım yatağın diğer tarafından elinde tepsiyle yaklaşırken "Çorbayı daha önceden hazırlamıştım oğlum" dedi.

Genç adam "Eline sağlık anne sen oraya bırak, gerisini ben hallederim" dediğinde Hacer Hanım kafasını onaylarcasına sallamış, İsra'ya sinirli bir bakış attıktan sonra odadan çıkmıştı.

İsra "Anne mi!" diye soluduğunda Yağız gülümser gibi olmuştu ancak ayağa kalkıp yaşlı kadının getirdiği tepsiyi almaya giderken yüz ifadesini sakin tuttu.

Genç adam tepsiyi alıp yatağa otururken İsra "Gerçekten anneniz mi?" diye sordu.

Yağız çorbaya bakıp kafasını genç kadına kaldırarak "Kendiniz yer misiniz yoksa benim mi yedirmemi istersiniz?" dediğinde İsra'nın gözleri şaşkınlıkla büyümüştü.

Utanarak tepsiye uzanıp "Kendim yerim teşekkür ederim" dediğinde genç adam tepsiyi onun kucağına yerleştirdi.

İsra "Soruma cevap vermediniz" dediğinde Yağız ona eğlenerek baktı. Genç kadın onun gözlerinin eğlendiğini belli eden bir şekilde parladığını gördüğünde gülümsedi. Az önceki kahkahanın yerini tutmazdı ama bu da bir başarıydı.

"Evet, o süpürgesiz cadı benim annem sayılır. Çünkü beni o büyüttü. Sizi hiç tanımadığım birine emanet edemezdim" dediğinde İsra'nın içi bir parça olsun bile rahatlamamıştı. İçten içe öz annesi olmasın diye düşünmüştü ancak belli ki kadının öz annesinden farkı yoktu. ayrıca son cümlesi ise yine kalbine umut tohumları ekmişti.

Utanç içinde "Özür dilerim" diye mırıldandığında Yağız gülecek gibi olmuş ancak kendini çabuk toparlamıştı.

Ciddi bir sesle "Yemeğinizi bitirin" dediğinde İsra kafasını eğerek kaşığı alıp çorbasını içmeye başladı.

Yağız genç kadını izlerken ona yakın olmanın düşüncelerini etkilediğini fark ederek ayağa kalkıp pencerenin önüne ilerledi. Ellerini cebine atıp dışarıyı izlerken İsra yemeğini bitirmiş ve tepsiyi kenara koymuştu.

Genç adam ona döndüğünde yüzündeki ifadenin yine sertleştiğini ve duygusuzlaştığını gördü. İsra onun bu yüz ifadesinden nefret ediyordu. Ona kendini bir hiçmiş gibi hissettiriyordu.

"Bazı şeyleri açık konuşmanın zamanı geldi sanırım" dediğinde İsra kaşlarını çatarak genç adamın devam etmesini bekledi.

"Sizi korumaya alırken tek amacım hayatınızı tehlikeden uzak tutmaktı İsra Hanım. Ayrıca amcanıza da sizi koruduğum sürece sizinle aynı evde kalmayacağıma dair söz verdim" dediğinde İsra şaşkınca "Ne!" diye bağırdı.

Yağız kafasını onaylarcasına eğip "Amcanızın endişesi anlaşılabilir. Güzel ve dikkat çekici bir kadınsınız, o da kendince sizin namusunuzu korumaya çalışıyor. Buna saygı duyduğum için ben de isteğini yerine getirdim. Aksi halde benim yanımda olmanız benim de işimi kolaylaştırırdı. Sizi daha kolay koruyabilirdim ama açık konuşmak gerekirse amcanızla aynı fikirdeyim" diyerek bir süre sessiz kaldı.

İsra'nın gözlerinin içine bakarken "Aynı evde olmamız aklınızı karıştırabilir. Yanlış fikirlere kapılmanızı istemem" dedi.

İsra utançtan yerin dibine girmişti. Adam açık açık ona umutsuz bir aşka kapılıp gitmemesini söylüyordu. Daha önce gururunun hiç bu kadar kırılmadığını düşündü.

Yutkunarak başını dik tutmaya çalışıp adamın gözlerinin içine baktı. "Ben yetişkin bir kadınım Yağız Bey. Hassas duygularım ne sizi ne de amcamı ilgilendirir. Merak etmeyin yanlış hislere kapılarak kendini aptal yerine koymayacak kadar aklı başındayım"

Ona bakan adamın gözleri hafifçe kısıldı. Aldığı cevaptan memnun kalmış gibi kafasını tekrar onaylarcasına eğdi ve iç çekerek "O zaman anlaştığımıza sevindim İsra Hanım. Bundan sonra içinde bulunduğunuz bu durumdan şikayetçi olmayacağını umut ediyorum" diyerek kapıya yöneldi.

Kapıdan çıkmadan önce "Geçmiş olsun kendinize iyi bakın" diyerek veda etmişti.

İsra onun arkasındankapıya öfkeyle bakarken gözlerine dolan sıcak gözyaşlarıyla gözlerinikırpıştırdı. Keşke az önce söyledikleri sözlere kendini de inandırabilseydi. Buadamla tanıştığından beri duygularına kapılıyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu.O bu kadar hassas bir kadın değildi. Kendine bir söz verdi bundan sonraduygularını belli etmeyecekti.

*** Bölüm Sonu ***

Bölüm sonundan merhaba, umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Gelecek bölümde görüşmek dileğiyle, hayatınıza iyi bakın...

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 112K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
8M 374K 65
"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZİRAN 2016 Bitiş: 18 EKİM 2019" ...
184K 7.9K 30
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

101K 4.9K 13
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?