Taş yürek

By Kacarmisil1

329K 30.8K 5.6K

Usta bir dövüşçünün kızı olan Bilge 24 yaşında genç bir kızdır. Karmaşık bir aklı ve babadan miras mükemmel b... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93
Bölüm 94
Bölüm 95
Bölüm 96
Bölüm 97
Bölüm 98
Bölüm 99
Bölüm 100
Bölüm 101
Bölüm 102
Bölüm 103
Bölüm 104
Bölüm 105
Bölüm 106
Bölüm 107
Bölüm 108
Bölüm 109
Bölüm 110
Bölüm 111
Bölüm 112
Bölüm 113
Bölüm 114
Bölüm 115
Bölüm 116
Bölüm 117
Bölüm 118
Bölüm 119
Bölüm 120
Bölüm 121
Bölüm 122
Bölüm 123
Bölüm 124
Bölüm 125
Bölüm 126
Bölüm 127
Bölüm 128
Bölüm 129
Bölüm 130
Bölüm 131
Bölüm 132
Bölüm 133
Bölüm 134
Bölüm 135
Bölüm 136
Bölüm 137
Bölüm 138
Bölüm 139
Bölüm 140
Bölüm 141
Bölüm 142
Bölüm 143
Bölüm 144
Bölüm 145
Bölüm 146
Bölüm 147
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Çok Özel Bölüm
ÇOK ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
YENİ Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm

Yeni Özel Bölüm

1.2K 142 35
By Kacarmisil1

Devamı geldi, hadi yine iyisiniz bir sürü bölüm boşalttım ondan fazla özel bölüm gelecek.

Soruyorum,
Hawkins'in annesi çıkma olayını yazayım mı?
İster misiniz?

Anlık durum, ben illegal bir şekilde yazdığım için, Andrew 36, Bilge 33 yaşında. Yani Hawkins olayını oradan yazarım.

Bilge 24 yaşında zamanda yolculuk yaptı, Andrew 27 yaşındaydı.
Çocukları Atilla olduğunda 25-28lerdi.

Yani şu an 26 ya 29 yaşlarındalar. Atilla 9 aylıktan biraz büyük.
Yaşlara takılmayın, ben her haltı unutuyorum.

**

Bir şey daha, aklınızda kalan soruların cevabını istiyorsanız soruyu yazın bölüm yazayım, içinizde kalan bölüm varsa yazın bende o bölümü yazayım.
Öptüms...

**

Andrew oğlunu emziren karısına,"Birazdan handa duracağız, geceyi handa geçireceğiz."diye bilgi verdi.

Bilge,"Bana fark etmiyor."diyince gülümsedi.

Bilge adamın ona farklı bakmasına tek kaşını kaldırıp baktı sonra kafasını çevirip camdan dışarı baktı.

Ancak Andrew hala başka yere bakmıyordu. Gözlerini dikmiş ona bakıyordu.

Bilge somurttu. Yüzünün kızardığını hissetti ve yerinde kıpırdandı. Neden böyle utanıyordu?

Şey tamam evet, Andrew, ona çok derin bakıyordu.

"Bakma."dedi daha fazla bu işkenceye dayanamayarak. Atilla yine uyuyordu .

Andrew yandan sırıttı,"Neden bakmıyorum güzel karıcığım?"

Bilge omuz silkti. "Beni utandırıyorsun."

Andrew güldü. "Bu kadar seksi bir anne olmayı nasıl başarıyorsun?"

Bilge gözlerini belerterek adama baktı. "Ne?"

Andrew kafasını salladı,"O kadar güzelsin ki bazen gözlerimi senden alamıyorum."

Bilge şaşkınlık bir şekilde utanmış gözlerini sonuna kadar açmış ve ,"Ya Andrew ya."diyerek kırmızı yanaklarını soğutmak için yüzüne yel yapmaya başladı. "Efendim?" Andrew iyice keyif alıyordu. "Seni,"dedi imayla. "Yemek," kesinlikle imayla,"İstiyorum."

Bilge derin bir nefes aldı. "Atilla var."

Andrew,"Birazdan olmaz."diye karşılık verdi.

"Andrew," Bilge uyardı

Andrew omuz silkti,"Ne yapabilirim üç gündür arabadayız. Karşımdasın, dokunamıyorum sana."

Bilge gülümsedi. "Ay tamam, neyse inince şey ederiz."

Andrew kocaman gülümsedi. "Ne ederiz?"

"Şey işte." Bilge utancından geberecekti.

Andrew keyifle,"Bitiyorum sana güzelim,"dedi. Çok hoşuna gidiyordu. "Bunca şeyi yaşamış olmamıza rağmen hala utanıyor olman beni var ya," devamını getirmedi.

Bilge dudağını ısırıp,"Andrew lütfen sus."dedi. Rengi domatese iyice dönmüştü yeterince zaten.

Andrew kahkahalarla sustu. "Üzgünüm sevgilim,"dedi. "Seni çok seviyorum ve deli gibi arzuluyorum."

Bilge iç çekti. "Bende. Bende."

Andrew çapkınca kıza baktı ve derin bir nefes aldı.

**

"Thomas, leydinle bana yemek hazırlat seri bir şekilde."diye homurdandı Andrew arabadan aşağı indiği gibi. Açlığa katlanabiliyordu ancak acıkınca sinirleniyordu.

Bunu engelleyemiyordu.

Bilge,"Natalie tok mu?"diye sordu bebeği Hawkins'e vermiş rahattı. Elleriyle kollarını okşadı."Ağrıdı ya, velet çok şişko."

Andrew güldü,"Natalie 'nin aç kalmasına izin vermedim. Alfonso bir sürü yolluk yaptı ona." Genç kız duyduğu cümleyle ne hissetmeli bilemedi.

Mutlu mu olsun, alınsın mı?

"İyi yapmışsın ama eksik yapmışsın." Andrew anlamadı,"Ben eksik bir şey yapmadım?"

Bilge kaşlarını çattı. Cevap vermedi.
Göz devirip hanın içine doğru gitti ve Madam Hawkins ile oğlunun yanına vardı.

Atilla kahkahalarla Hawkins'in onu eğlendirmesiyle kendisinden geçerken Bilge gülümsedi.

Andrew ise karısının arkasından öylece bakakaldı. Kaşlarını çattı ve,"Bilge!"diye bağırdı.

Hawkins, Bilge, hatta Atilla bile korkuyla sıçrayınca genç kadın dişlerini sıktı.

"Efendim!"

Andrew karısının arkasından sinirli adımlarla gidip kolunu tuttu, kendisine çekti.

"Açıkla."

Bilge adamı itti. "Kıracağım kolunu."dedi öfkeyle,"Benim kolumu sıkan elini kıracağım."
Andrew geriye sendeleyince sakin olması gerektiğini anlayıp durdu. "Ben neyi eksik düşündüm söyle,"

Bu düşünce Andrew 'e ağır gelmişti.

"Senin karın bebek emziriyor, farkında mısın?"

Genç adam bu cümleyle ne yapacağını bilemedi. Karısı haklıydı.

Lacivert gözleri, çatık kaşları ile karısına bakmaya devam etti. Lal oldu resmen.
"Farkında değilsin belli ki?"
Bilge güldü sinirle. Arkasını dönecekti ki Andrew,"Hayır dur."diyip tekrar kolunu tuttu.

Bilge sinirle,"KOLUMU TUTMA!"Diye bağırıp adamın karnına sert bir yumruk attı. "Tutma kolumu falan ya!"

Andrew,onun yumruğunu ve sinirini görmezden geldi. Yaptığı hataya odaklıydı. "Yolculukta acıktın mı? Bir sorun oldu mu? Sütün azaldı mı? Atilla aç kalmadı değil mi? Sen de iyisin?"

Bilge güldü,"Andrew, hadi hayatım. Ben yorgunum uyuyacağım bunları sen içinden düşün."

Andrew dişlerini sıktı ve burnundan sertçe nefesini verip arkasını döndü.

Bu hatayı nasıl yapardı!

Han yolunun ilerisindeki ormana doğru hışımla ilerlemeye başladı.

O an Andrew 'in özel çantasını at arabasından, güçsüz ve sıska kollarıyla büyük bir çaba içinde indirmeye çalışan Thomas,"Lordum?"diye korkuyla sordu. Andrew öylece yanından geçip gitti.

Biraz ormanda ağaç yumruklamak istiyordu.

**

Bilge oğlu ile oyun oynadıktan sonra yanındaki Hawkins'e döndü,"Tombul birazdan bayılır Bayan Hawkins."

Hawkins gülümsedi. "Sanmıyorum leydim,"

Bilge ve bayan Hawkins oğlu gibi yere oturmuş, uzun etekleri tıpkı bir peri masalındaymışcasına yerde dağılmıştı.
Bilge'nin üzerinde güzel bir yeşil elbise vardı. Sıradan günlük bir elbiseydi. Göğüs dekoltesi v şeklinde ve biraz derindi ancak sadece o kadardı. Kolları kısa, önünde dekolteyi oluşturan kısımda daha açık bir tonda fırfırlar vardı. Tıpkı kollarında olduğu gibi.

Ve açıkçası Bilge, esmer bir kızdı.

Saçları kömür karasıydı. Teni buğday, gözleri kahverengiydi.

Anlayacağınız, Bilge'ye her renk çok yakışıyordu.

Bilge,"bunun babası nerde acaba?"diye işkillendi.

Hawkins,"Güzel leydim,"dedi. Bilge'nin ona sürekli bana ismimle hitap edebilirsin cümlesini hissettiği saygıdan dolayı gerçekleştiremiyordu.  "Lordumuz ile sanki biraz tartıştınız."

Kızın adama yumruk atmasına şahit olmuştu.

Resmen bayılacaktı.

Bilge güldü. "Biraz." Alaycı ve manidar ses tonu ile devam etti. "Atilla'nın ne kadar doyumsuz bir midesi olduğunu sağır sultan duydu kör padişah şahit oldu Hawkins." Siniri yine bozulmuştu.

Atilla yerde oynadığı tahta ve kumaş oyuncaklardan sıkılmış ve üstüne oturduğu minderin köşesini tutarak kendisine çekmeye başlamıştı.

Hawkins kafasını salladı. "Biliyorum."

Bilge kaşlarını çattı çünkü canı sıkılmıştı. "On iki saattir yoldayız, Atilla deli gibi huzursuz, sürekli meme emdi ve kesinlikle zordu. Bir kadın bebek emzirince ne kadar yoruluyor, nasıl acıkıyor, biliyorsun."

Hawkins siyah ve parlak bir kumaşa sahip elbisesinin eteğini yavaşça düzeltip kafasını salladı.

"Ben de daha önce doğum yaptım, çocuklarım çok yaşamadı ancak birini birkaç kere emzirme şansını tanrım bana verdi. Bir de lordlarıma süt annelik ettim. Bilirim zorluğunu."

Bilge kafasını salladı. "Hah işte."

Sonra şaşırdı. "Lord derken hangisi?"

Hawkins gülümsedi. "Hepsine Bilge."

Bilge gözlerini belerterek,"Sen bizimkilerin süt annesi misin?!"diye sordu. "Ondan mı acaba bazı şeyleriniz benziyor. Katharine tıpkı siz Madam! Huyu da suyu da!"

Hawkins gülümsedi. "Ben yetiştirdim ondandır."

Bilge gözlerini kısarak yaşlı kadına baktı.

Çok güzeldi,

"Katharine, Edward ve Andrew sizin renkli haliniz gibi gelmeye başladı."

Burnu küçük, gözleri büyük, dudakları biraz ince ancak şekilliydi.

Karı Katharine 'in aynısıydı.

"İnsan insana benzer leydim. Lütfen devam et. Lord Atilla zorluk çıkarttı ve sizi yordu anladığım kadarıyla."

Hawkins konuyu kapatmak istedi.

Bilge kafasını salladı,"Andrew de işte, arabadan indik dedim ki Natalie yemek yemeyecek mi bana şey dedi. O tok dedi yollukları vardı dedi. Bizim arabada bir tek su var. Bende sinirlendim. Yanlış anlama," iç çekti. "Natalie yedi biz yemedik diye değil. Onu düşünmüş olduğuna çok sevindim," kaşlarını çattı,"Sığ kafası sonunda çalışmış ancak benim canımı sıkan şey beni nasıl düşünmez. Canım çıktı süt bitti diye Ati 'nin huysuzlanmasından."

Hawkins ciddiyetle dinliyordu.

Kafasını ise anladığını gösteren bir imayla sallıyor,"Evet."diye arada fısıldıyordu.

"Anladım," yutkundu.

Bilge iç çekti,"Bir o salak anlamıyor." Türkçe fısıldadı ve anlasın istemedi.

Hawkins güldü,"Lütfen sende sakin ol Leydim." Bilge omuz silkti,"Ben sakinim. HERİFİN esasen her şeyi düşünürken arada ben ve Atilla'yı unutuyor olması deli ediyor beni." Birden yine gerildi. " Geçen Andrew ile yorulduk,"

yani seviştik.

"sohbet ediyoruz. Durduk artık,"

Hawkins gülümsedi. Bilge bu gülümseme ile utandı,"Neden gülüyorsun?"

Hawkins,"Yorulduk derken sanırım dövüştünüz?"diye sordu bilerek.

Olivia odaya girdi o an. "Leydim,"dedi ve yerdeki diğer kadını görünce,"Ve Hawkins karısı."

Hawkins,"Gel gel," kahkaha attı. "Gel Olivia karısı, güzeller güzeli Leydimiz bana Lordumuzla olan bir problemini anlatıyor, geçen leydimiz ve lordumuz yorulmuş."

Tonton Olivia yanlarına oturup tek kaşını kaldırdı,"Yani seviştiniz mi?"

Bilge kıpkırmızı oldu.

"Bazı şeyler ulu orta konuşulmaz konuyu kapatalım."

Olivia ve Hawkins kahkahalarla gülmeye başladı ve Atilla şaşkınlıkla iki kadına baktı.

Bilge somurttu. "Çok tiz kahkaha atma Olivia karısı,"dedi oğlunu uzanıp kucağına alarak. "Oğlum korkuyor."
Olivia ve Hawkins iyice eğlendi.

Sonra,"Tamam tamam."dedi Olivia. "Hadi devam et anlatmaya. Lordumuz ne yaptı?"

Bilge omuz silkti ve oğlunun yanağını öptü.

Atilla gülümsedi.

Çocuk annesine aşıktı.

Ama annesi de çok güzel değil miydi?

"İşte neyse, yorulduk tamam mı? Sonra Andrew kaşları çatık bir şekilde uzanıyordu."

Olivia ilk kez Lordunu bir kadından dinlemiyordu ancak ilk defa Lordunu sevdiği kadından dinliyordu.

"Ne olduğunu sordum. Neden kaş çatıyor? Yanlış bir şey mi oldu, ne hissetti? Niye sinirli yani?"

Atilla emekleyerek Hawkins'in kucağına gitti. Hawkins,"Lordum,"diye sevgiyle fısıldayarak tombul bebeği kucağına aldı.

Kimse bilmese de Hawkins bazen bebeğin hareketlerinden anlıyordu.

Atilla, Hawkins'i Natalie'den kıskanıyordu. Tıpkı babasını kıskandığı gibi.

Olivia merak etti."o zaman neden sinirliymiş?"

"Sinirli değilmiş, aklına bir şey takılmış. Onu düşünüyormuş. Seviştik ve onun düşündüğü başka bir şey var."

Olivia kaşlarını kaldırdı. Hawkins, Atilla'yı oynatırken şaşkın şaşkın dinliyordu.
"Ne düşündüğünü sordunuz mu leydim?"

Bilge kafasını salladı. "Sordum. Bana dediki Leighton dükü, Leighton toprakları antlaşmasından cayarken nasıl hiç korkmaz onu düşünüyorum." Göz devirdi. "Sebebini sordum, o toprağa Natalie için bir çocuk oyun evi yaptırıyormuş. Büyüyünce de oynarmış Natalie. Jennifer için de kolay oluemuş. Bende kalktım giyindim, geri zekalı dedim istemsiz. Duydu. Çok kızdı."

Olivia,"Yanlış olan ne?"diye sordu

Bilge gerçekten çok ama çok duygusal hissediyordu.

Bu normal değildi.

Ama kimse bir şey demedi.

"Atilla umurunda değil, ben değilim, seviştik! Ancak bana gelmiş Leighton toprakları diyor!"

Olivia tebessüm etti. Hawkins tombul bebeğin yanağından yavaşça öptü ve,"Leydim, araba konusunda haklı ancak diğer konu hakkında bilemedim."dedi.

"Bence değil." Olivia yüzünü ekşitti. "Sen hassas düşünüyor olabilir misin?"

Bilge ofladı,"Neyse ne! Ben isterdim ki bana sarılsın, beni sevsin, güzel bir cümlesi kulağımı okşasın."

Hawkins gülümsedi,"Kontes Jennifer 'ın rahatını düşünme sebebi Natalie'nin sürekli olarak sorun çıkartması olabilir mi Leydim? Yani Kontes kızına bunu yansıtıyor ve Lordumuz da bunun farkında olduğu için ağzından böyle bir cümle çıkmış olamaz mı?"

Bilge omuz silkti,"Neyse ne. Şu anda da yanlış yaptı mı? Yaptı. Canımı sıktı mı bu durum. Sıktı."

Olivia iç çekti,"Pekâlâ," Döndü ve yanına oturduğu Hawkins'e baktı.

Hawkins gülümsedi. "Leydimiz canı sıkkın, belliki yorulmuş da. Lordumuzla birlikte bakalım mı Olivia karısı, Leydimiz dinlenir."

Olivia kafasını salladı,"Bana uyar."

Atilla annesine bakıp,"Nnen."gibi basit sesler çıkartmaya başladı.

Bilge, Hawkins'in kucağındaki oğluna gülümsedi."Tombulu almayın, oyuncak ayımı özlüyorum."

Hawkins tebessüm etti. Olivia,"Dinlen, geri getiririz."diye kızdı Bilge'ye. Atilla, Hawkins'in kucağında birden kikir kikir kahkaha atınca Olivia,"Tombulun keyfi yerinde."dedi.

Bilge göz devirdi.

"Ne halt yerseniz yiyin."

**

Andrew aşağıda yemek yemiş, Bilge odasından çıkmadan yemek yemişti.

Genç adam öfke topuna dönmüş alev alev yanıyordu.

Saat artık iyice ilerlediğinde, hava katran karası, yıldızlar pul pul gökyüzünü süslemişti.

Andrew odasına çıkması gerektiğini biliyor ancak çok az hissettiği, belki de ilk defa hissettiği utanç duygusu ile  kala kalmıştı.

Andrew ne yapacaktı?

Kalkıp odasına gidecekti.

Ama önce Thomas'a azar çekmesi gerekiyordu.

"Bir daha,"dedi. "Leydinle ilgili olan hiçbir şeye karışmayacaksın Thomas." Dişlerini sıkmış sesi sert çıkıyordu. "SENİN VERECEĞİN AKLI SANA GERİ SOKARIM,"

Thomas kafasını eğmiş sesini çıkartmıyordu. "Leydimizin süt verdiği aklımdan çıktı lordum, diğer leydiler biliyorsunuz, normalde değil yolculuk en normal anda bile süt anne kullanıyor. Affedin."

Andrew burnunu sertçe çekti ve çatık kaşları ile bakmaya devam etti.

Thomas,"Takdir edersiniz ki leydi Bilge neyi ne zaman yapacağı belli olmayan farklı ve kültürüne yabancı olduğumuz bir düşes."dedi sonra korksa da. Ses tonu o kadar soğuk ve iticiydi ki kendisini tebrik etti.

Düzdü.

Duygusunu eklemeden konuşuyordu.

Andrew alayla güldü."Biraz daha gevezelik edersen dayak yiyeceğin farkında mısın?"

Thomas,"Affedin lordum."diyerek yutkundu.

"Bir an önce toz ol. Gözüm görmesin seni. Kibarca söyleyeyim Thomas senin güzel canın için. Siktir git, affetmem için yaşaman gerekiyor. Gitmezsen cesedin çıkacak. Yaşayamayacaksın Thomas. Cesedini siktirticem."

Thomas tekrar yutkundu ve koşarak uzaklaştı.

Andrew küfür etti,"Siktiğimin kızılı."

Ayağa kalktı ve iç çekti,"Hadi bakalım Andrew. "Kendi kendine homurdandı. "İsa yardımcın olsun."

**
Bilge, saatin geç olması ve kocasının hala ortalıkta olmamasından dolayı sınırlı bir şekilde yatakta sırtını başlığa dayamış ayaklarını, eski sürekli gıcırdayan ve tahtası rutubet kokan yatağa uzatmış öfkeyle sallıyordu.

Neredeydi bu adam?

Tüm gün ortalıkta yoktu.

Kiminleydi?

Sinirden delirecekti.

"Şerefsiz."diye fısıldadı. "Sabahtan beri yok,"
Küfür edecekti. "Or-" odanın kapısı yavaşça aralanınca, Andrew karısı uyudu diye düşünüyordu, küfürü yarım kaldı.

Genç adam yüzü biraz eğik, omuzları düşük bir şekilde odaya gelmemişti.

Utanmaz arlanmaz!

Yine çenesi yukarıda, omuzları dik!

Andrew, sessizce odaya girip yatağa yatmayı düşünürken yatağın tam ortasında oturmuş, kollarını göğsünde bağlamış, uzattığı bacaklarını bir sağa bir sola sinirle sallayarak çatık kaşları ile kapıya bakan karısını unutmuş olduğu için kendisine küfür etti.

Aslında unutmamıştı.

İyi düşünmeye çalışmıştı sadece.

"Uyumayacak mısın?" Andrew odaya hiçbir şey yok gibi girince Bilge öfkeden sanki dönmemiş gibi deliye bir üste daha çıktı.

Ancak,
Hiçbir şey yapmadı.

Kaşları çatık bir şekilde adama bakmaya devam etti.

Andrew boğazını temizledi. Hiç karısına bakmadan önce ceketini, sonra yeleğini, boyun bandını, kısacası yavaş yavaş takım elbisesinin her bir parçasını çıkartmaya başladı.

Gömleğinin iliklerini yavaş yavaş sökerken kızla göz göze gelmemeye çalışıyordu.

Bilge yandan sinirle sırıttı. Sabrı güzel sınanıyordu.

Genç adam yüzünün kıza taraf kala sol kısmının yandığını düşündü. Bilge'nin bakışları o kadar keskindi ki, utanmasa ağlayacaktı.

"Ben uyuyacağım ancak," gömleğinin iliklerini açmayı bitirmeye son beş düğme kalmıştı. Durup karısına döndü. "Sanırım burada bana yer yok." Bilge yatağın tam ortasında oturarak bir mesaj veriyor olmalıydı.

Eliyle kömür rengi saçlarını karıştırdı. "Sanırım başka bir yer-"

Bilge sözünü keserek öfkeyle ayağa kalktı,"Ne diyorsun ne başka bir yeri?" Sinirle güldü. "Alay mı ediyorsun benimle?"

Andrew soğuk yüzüyle,"Gayet ciddiyim, yatağın ortasında duruyorsunuz leydim." Güldü,"Nereye oturup yatayım?" İmayla devam etti. "Üstünüze mi?"

Bilge'nin kan beynine sıçradı. Sinirle adamın koluna bir tokat vurup,"Sen bir de bana ima mı yapıyorsun!" Diye bağırdı. "Yahu düşüncesiz olduğunu söyleyince nasıl zoruna gitti Andrew!" Adam geriye kaçtı ve,"Sakin ol."dedi.

Bilge,"Bana sakin ol deme!"diye haykırdı. "Sabah sekizden akşam on ikiye kadar sen neredeydin!"

Öyle bir sesini yükseltti ki duvarlarda yankı yaptı. Andrew dişlerini sıktı. "Bana. Bağırma."

"Andrew!" Bilge yine bağırdı.

"Bağırma Bilge!"

"NEREDEYDİN!"

Andrew öfkeyle karşılık verdi. "BAĞIRMA!"

Andrew 'in de sesi yankılandı. Bilge gözlerini belerterek,"ASIL SEN BANA BAĞIRMA!"diye haykırdı. Adamın göğsüne sertçe vurdu."NEREDEYDİN!"
Andrew geriledi.
"SENİ İLGİLENDİRMEZ!" Bilge yine göğsüne vurup onu geriye itince,"VURMA!"diye haykırdı. "VURMA! Elimden bir kaza çıkacak!" Bilge yine vurunca Andrew,"BİLGE!"diye kükredi.

Bilge,"Neredesin bunca saattir?"diye sordu. "Elinden çıkacak kazaya bakayım bir!" Adamı göğsünden itti Andrew yine geriye doğru yine sendeledi.

Andrew kızın ellerini itti.

Bilge adamın göğsüne vurdu."BANA VURSANA BİR ANDREW!"

Andrew somurtan yüzüyle kızı süzdü ve tekrar göğsüne tokat yiyecekken geriye kaçıp izin vermedi. "Beni niye zorluyorsun?"diye sordu.

Bilge meydan okuyan kocasına öfke , alay ve dalgayla gülümsedi,"Sen tüm gün bilmediğimiz yerde, sırf sana doğruları söyledi diye karını oğlunu ve kızını yalnız bırakıp nereye kayboldun?"
Öfkeyle elini kaldırdı ve sıktığı yumruğunu ona tehdit eder gibi kocasına salladı,"Sen neredesin!!!!" Öyle bir bağırdı ki boğazındaki damarlar şişti ve morardı.

Andrew,"Han bahçesinde-" diye cümleye başlamıştı ki Bilge onun göğsüne yine vurunca,"BİLGE!"diye kükredi.

"BAĞIRMA!"dedi Bilge adama yine vurarak. Andrew sürekli geriye doğru gidiyordu. Ve artık atacak adımı kalmamıştı çünkü sırtı duvara değdi.

"ASIL SEN bana bağırma!" Bilge yine vurunca,"VURMA!"diye bağırdı Andrew. Bilge yine vurunca bu sefer yumrukları göğsüne değmeden kızın ellerini bilekten yakaladı.  Bilge debelenmeye başladı, bileklerini elini kıvırarak kurtarmaya çalışıyor, çırpınırken de,"Bırak beni!"diye sinirle bağırıyordu.

Andrew,"Yeter."dedi kıza yüzünü eğip bakarak. "Yeter."

Sert bakışları, koyu mavi gözleri Bilge'nin kahverengi gözlerine bakınca ikisi de bir an debelenmeyi kestiler.

Bilge, sebebini henüz bilmediği bir sebepten aniden dolan gözleri ile kocasına baktı ve burnunu çekti. "Bırak beni."
Andrew çatık kaşlarla sustu. Karısının o aşık olduğu yüzünü izledi ve sadece sustu. Karısının buğulanan gözleri yüreğini ezdi.
"Sana hiçbir şey diyemeyecek miyim ben böyle?" Bilge kuruyan dudaklarını yalayarak ıslattı ve yutkundu. "Ben sana kötü bir şey yaptın bile demedim." Dudak kenarları aşağı sarkıyordu. "Eksik yaptın dedim."

Andrew kendisini camdan aşağı atmak istiyordu. Burnunu tekrar çekti Bilge ve onu güçlüce tutan adamdan yavaşça kurtulmak istedi.

"Neyse bırak, ben istemiyorum hiçbir şey."

Andrew bırakmadı.

Bilge'nin gözünden akan yaşla her şey bitti.
Aniden karısının dudaklarına yapıştı ve onu özür dileyen bir edayla, yumuşacık şekilde öptü.

Bilge kocası onu öptüğü gibi ayaklarının bağı çözülmüş ve kendisini onun kollarına bırakmıştı.

Genç adam kızı önce duvara yasladı.

Bilge elleriyle adamın gömleğinin iki yakasını tutup iki yana sertçe çekti ve bağlı olan düğmeleri patlattı.
Andrew, Bilge'nin beline sarıldı ve vücutlarını birleştirdi.

Karısını geri geri yürütüp yatağa yatırdı ve üstüne çıkarak dudaklarını talan etmeye devam etti.

Öperken fısıldadı,"Özür dilerim."

Bilge kafasını salladı. "Neredeydin?"

Andrew boynunu öpmeye başladı. "Handa, bahçede."

Bilge'nin elbisesini yavaşça üstünden çıkartırken,"Özür dilerim."dedi tekrar.

Bilge adamın saçlarını eliyle karıştırıp inlerken,"Neden gelmedin?"diye sordu.

"Korktum, utandım, hüzün doldum ve Thomas'a vuruyordum."

Andrew doğrulup hızla pantolonunu çıkarttı.

Bilge de iç elbisesinden kurtulup tekrar üstüne yatan adamı sarmaladı. "Thomas ne alaka?"

"Çünkü olmayan aklı beni yanlış yöneldirdi."

Karısının göğüslerini öpmeye başlayınca Bilge inledi. "Beni seviyor musun?"

Andrew meme ucunu dişlerinin arasına alıp geriye doğru çektikten sonra bırakmış ve arzudan yanan gözleri ile karısına bakmıştı.

"Sana ölüyorum."

Bilge adamın yanağına elini götürdü. "Hayır."dedi. "Bana yaşa."

Andrew erkekliğini karısının kadınlığına götürüp,"Seni sevebilir miyim?"dedi. "Sonsuza kadar, bıktırana kadar."

Bilge kafasını salladı ve Andrew birden içine girince inleyerek,"Evet."diye inledi. "Sev. Tıpkı benim gibi."

**

Andrew kollarındaki karısına,"Özür dilerim sevgilim."dedi bininci kere.

Bilge ofladı,"Tamam bin kere kabul ettik ya!"

Andrew çıplak karısının koluna şakacıktan vurdu. "Sus bakayım."

Bilge ofladı,"Ben seni döverim."

"Denemeni izlemek isterim." Andrew çapkınca güldü,"Ama çıplak."

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 263K 83
Her şey; aslında bütün aile fertlerinin yapmak isteyip de yapamadığı, ailenin küçük oğlu Murat ve eşi Nalan'ın isyanıyla aile apartmanını terkedip, o...
1M 44.1K 42
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.1M 70.4K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
İtaat By CalantheRoss

General Fiction

3.9K 206 32
*Elmaslar Gibi adlı hikayenin güncellenmiş hali* Los Angeles'taki normal hayatını üniversite için geride bıraktıktan sonra büyükannesinin yanına yerl...