Taş yürek

By Kacarmisil1

331K 31K 5.7K

Usta bir dövüşçünün kızı olan Bilge 24 yaşında genç bir kızdır. Karmaşık bir aklı ve babadan miras mükemmel b... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93
Bölüm 94
Bölüm 95
Bölüm 96
Bölüm 97
Bölüm 98
Bölüm 99
Bölüm 100
Bölüm 101
Bölüm 102
Bölüm 103
Bölüm 104
Bölüm 105
Bölüm 106
Bölüm 107
Bölüm 108
Bölüm 109
Bölüm 110
Bölüm 111
Bölüm 112
Bölüm 113
Bölüm 114
Bölüm 115
Bölüm 116
Bölüm 117
Bölüm 118
Bölüm 119
Bölüm 120
Bölüm 121
Bölüm 122
Bölüm 123
Bölüm 124
Bölüm 125
Bölüm 126
Bölüm 127
Bölüm 128
Bölüm 129
Bölüm 130
Bölüm 131
Bölüm 132
Bölüm 133
Bölüm 134
Bölüm 135
Bölüm 136
Bölüm 137
Bölüm 138
Bölüm 139
Bölüm 140
Bölüm 141
Bölüm 142
Bölüm 143
Bölüm 144
Bölüm 145
Bölüm 146
Bölüm 147
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Çok Özel Bölüm
ÇOK ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
YENİ Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm

Bölüm 72

1.1K 139 21
By Kacarmisil1

"Senin zamanınla ilgili hiçbir şeyi merak etmiyorum."dedi Andrew net bir şekilde. "Bu konu burada kapandı ve bir daha asla açılmayacak. Atilla bilmeyecek. Doğacak hiçbir çocuğumuz bilmeyecek. Senin ne zamandan geldiğin umrumda değil belki ancak bu, bu," gözlerini sinirle yumdu ve kafasını iki yana salladı. "Sana olan sevgimi değiştirmiyor belki ama bakış açımı değiştiriyor."

Bilge gecenin köründe kocasıyla oturduğu bahçede korkuyla onu dinliyordu.

"Nasıl?"diye sordu hâlâ ağlamaklıydı.

Adam öpmüştü onu, evet ancak sonra da susmuş ve akşam olduğunda konuşmak için bahçeye çıkartmıştı.

"Ürkütüyor."dedi Andrew. "Atilla da sen de. İkiniz de ürkütüyorsunuz beni hatırladıkça."

Bilge çok alındı. "benden ve oğlundan korkuyor musun?"

Andrew gözlerini açıp karısına baktı. "Çok değişik Bilge, anlamıyorsun. Aklım hâlâ almıyor. Hiç bilmediğim, bilinmeyen, gerçekliği bile şaibeli bir zamandan geliyorsun. Ve bana diyorsun ki inan."

Bilge hüzünle,"Yalancı değilim ben."dedi.

Andrew sinirle yumruğunu masaya vurdu ve kafasını çevirip yan taraftaki renkli gül bahçesine baktı. Işıklar, sokak kandilleri aydınlatıyordu. Hava sıcaktı ve nemliydi. Ufak tavşanlar, kediler ve köpekler bahçede geziniyordu.

Çiftin konuşmasını sadece hayvanlar değil Olivia, Alfonso, William ve daha nicesi izliyordu.

Genç adam malikaneye tekrar dönüp baktığında pencerelere, balkonlara çıkıp onları izleyenleri fark ederek karısına baktı öfkeyle.

"Anlamıyorsun değil mi?" Kafasını iki yana hafifçe salladı. "Bugün bu malikanede biri öldü. Seni Papa'ya cadı diye ihbar edecek belki de herkese büyücü olduğunu söyleyecekti. Halk malikaneyi meşalelerle basmasın, seni katletmesin diye," masanın karşısındaki Bilge'ye yaklaştı, cümlesini tehditvari bir şekilde fısıldayarak tamamladı,"Ben bugün birini öldürdüm."

Bilge gözlerini belerterek,"Onu sen mi öldürdün?"diye sordu.

Andrew kaşlarını çattı ve tekrar arkasına yaslanarak,"Alfonso!"diye bağırdı sertçe.

Yaşlı tombul aşçı sesini duyduğu gibi yediği baston ekmeği irkilerek yere düşürdü ve,"Ninemin sakallı çenesi!"diye haykırdı.

Korkuyla yutkunarak mutfak balkonundan bahçeye inen merdivenlere koştu.

Bahçeye indi, Andrew ile Bilge'nin oturduğu zarif beş çayı masasına doğru koca göbeğini bir o yana bir bu yana sallayarak koştu.

"Emredin efendim!"dedi koşmasıyla nefes nefese kalmıştı.

Bilge kafasını çevirip yüzü koşmanın verdiği heyecanla mı korkudan mı kızardığı belli olmayan aşçıya baktı.

Andrew umursamaz bir öfkeyle,"Thomas bugün merdivenlerden ne oldu da düştü?"diye sordu.

Bilge'yi öptükten sonra aşağı inmiş bir bir tüm malikaneyi tehdit etmişti.

"Ninemin terli çorabı aşkına! O bodur cüce yürümeyi bile bilmiyordu. Ayakları birbirine dolandı ve düştü Lordum!"dedi Alfonso hemen.

Andrew kafasını salladı,"Tamam defol git şimdi. Olivia!"

Alfonso selam verip kelleyi kurtarmanın sevinci ile mutfak balkonuna koştu.

O giderken karşıdan gelen Olivia'ya,"Tanrı yardımcın olsun."diye fısıldadı.

Olivia hızla vardı Lordunun masasına.

"Emredin Lordum," Bilge'ye baktı. Ağlamaktan göz altı torbaları şişmişti. Sürekli burnunu çekiyordu kız,"Leydim,"diyerek selam verdi ve tekrar Andrew 'e döndü.

"Bugün Thomas'a ne oldu?"

Olivia yutkunarak,"Bilmiyorum Lordum, o düştüğünde salonda değildim."diye yalan söyledi.

Oysa ki oradaydı. Thomas ayaklarının önüne düşmüştü.

Andrew,"Teşekkür ederim. "Dedi ve eliyle gitmesini işaret etti.

Bilge şaşkındı. Çok şaşkın. "Bu ne demek oluyor Andrew?"

Andrew omuz silkti,"Bugün bu evde bir cinayet işlendi, bir de kaza oldu." Güldü. "Cinayeti kimse görmedi. Kazaya ise birçoğu şahit oldu. Olan bu sevgili gelecekten gelen karım. Anladın mı?"

Bilge yutkunarak kafasını salladı."anladım."

Andrew,"Güzel."dedi."Bu aptalca sırrı da herkese anlatma." Kaşlarını çattı. "Sherlock 'u severim. Ama işine yarayacaksa kendisini bile satar. Edward, saf beyinsiz. Eminim ki sen ona söylediğinde benimle ilgili seni uyarmıştır."

Bilge kafasını salladı,"Söyleme ona dedi. Seni siler dedi." Burnunu çekti. "Yemin ederim ki büyücü değilim."

Andrew göz devirdi. "Büyücü olmadığın belli Bilge. " Derin bir nefes alarak kaslı göğsünü şişirdi. "Ben onlarca büyücü davasında jürilik yaptım. Hiçbir cadı senin kadar saf ve temiz değil. Ya da hiçbir cadı senin kadar kolay kandırılacak bir karaktere sahip değil. Büyücü değilsin, olsan olsan bir şarlatan ve dolandırıcı olursun, onun için de kalbin çok temiz. Belki de delisindir. Bilmiyorum, ancak Sherlock ile ilgili anlattıkların ve sonrasında Sherlock'dan gelen mektubu okumam. Doğru söylüyorsun ancak inanılır gibi gelmiyor."

"Benim gerçekten sinirimi bozuyor bu durum. Dediğim gibi senin zamanını merak etmiyorum. Ve bir yasak koyuyorum. Bugünden sonra bu konuyu ben açmadan asla açmayacaksın."

Bilge kafasını salladı. "Tamam."

Andrew,"Güzel."dedi. "Bitmiştir. Şimdi sil artık göz yaşlarını sinirlerimi iyice bozma. "

Bilge kafasını sallayarak ufak yuvarlak masadaki ipek mendillerden birini alıp yanaklarını sildi.

Andrew,"Ve tabii Thomas senin dediğin gibi Jennifer 'ın köstebeğiyse ölümü yakında mahkemeye sunulur. O zaman da sesini duymak istemiyorum. Bir şey bilmiyorsun, görmedin. Thomas'ı da normalde çok seversin." Diye ekledi. Kızın gözlerine baktı, yanaklarını ağır ağır siliyordu. "Anladın mı?"

Bilge kafasını salladı. "Anladım."

Andrew iç çekti,"Tamam o zaman. İçebilirsin suyunu da çayını da." Masaya elini atıp kendi fincanını aldı. "Geri zekalı Edward,"diye homurdandı ağzına götürürken. "Karıma verdiği aklı sikeyim onun."

Bilge titreyen elleriyle tuttuğu fincanı dudaklarına götürdü ve çayından biraz içerek geri masaya bıraktı porselen bardağı.

Andrew ona bakmıyordu. Dudağı bükük adamın gözlerinin içine yalvarıyor gibi bakarken,"Lord Andrew,"dedi korkuyla.

Andrew kafasını çevirip ona baktı,"Efendim?"

"Size tekrar Andrew diye seslenebilir miyim?"

Andrew kaşlarını çattı tekrardan.

Bilge küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordu. "Diyebilirsin."dedi soğukça. "Hâlâ karımsın değil mi?"

Bilge kafasını salladı. "Öyleyim, evet." Fısıldadı resmen. Andrew tekrar odağını bahçedeki diğer canlılara verince,"Beni artık eskisi gibi sevmiyorsun değil mi?"diyerek burnunu çekti genç kadın. Gözlerinde biriken yaşlar yavaşça yanaklarından aktı gitti. "Artık belki de benden iğreniyorsun." Bilge hıçkırdı. "Bu dönemde var olmamış bir ruha kalbini vermek istemiyorsun ya da."

Andrew sinirle kızdı,"Ruhlardan bahsetmeyi kes artık!" Kızın sürekli dilinde olan bu kelime bu dönem için tehlikeliydi.

Bilge korkuyla irkildi ve titreyen dudaklarını birbirine bastırarak kafasını salladı. "Özür dilerim."

Andrew elini atıp saçlarını dağıttı. Bilge hıçkırdı. "Beni sevmiyorsun artık değil mi?"

Andrew gözlerini yumarak sabır çekti. "Sen dalga mı geçiyorsun benimle?" Bilge kafasını iki yana salladı. Andrew gözlerini açarak,"Bunca şeyden anladığın bu mu senin Bilge!"diye kızdı.

Bilge duymak istiyordu. "Beni seviyor musun hâlâ?"

Andrew,"Evet Bilge evet!"diye haykırdı. Sesi tüm bahçede, topraklarda resmen yankılandı. "Lanet olsun ki seni hâlâ deli gibi seviyorum!!!"

Bilge bu duyduğu cümle ile daha fazla tutamadı kendisini.

Hüngür hüngür ağladı.

Hıçkıra hıçkıra.

Nefes krizleri geçire geçiren. Öne eğildi biraz, bir eliyle yuvarlak masayı tuttu diğeriyle karnını.

Ve tüm acısını, korkusunu akıta akıta ağladı.

Andrew şok oldu. Ayağa kalktı yavaşça, kızın yanına geçti ve tüm çalışanlar onları izlerken korktu.

Andrew kızı dövedebilirdi.

Ancak genç adam kızın yanında diz çöktü ve,"Bana bak,"diye fısıldadı.

Bilge hıçkıra hıçkıra kaldırdı kafasını.

Andrew önce kızın masadaki elini sonra karnındaki elini tuttu sımsıkı kavradı. "Ben yanındayım. Senden de razıyım ama Bilge seni uyarıyorum son noktadayım. Son noktadayız."

Bilge burnunu çekerek kafasını salladı,"Yemin-ye-yemin ede-ed-rim-ederim ki," ağlamaktan konuşamıyordu. "Başka h-h-hiç, baş-başka hiçbir ş-şe-y sa-saklam-saklamıyorum." Burnunu çekti. "B-ben s-sa-sad-sadece sana-sana-de sana deli-deli gibi a-aş-aşığım." Hıçkırdı. "Send-senden baş-başka kimsem yok!" Son sözü haykırarak söyledi. "Sen de gider-gidersen ben kurak kalırım!"

Andrew ilk defa bir kadından duyduğu son derece samimi itiraflarla şok olmuştu.

Bugün daha ne kadar şok olabilirdi diye düşündükçe üstüne çıkıyordu.

Vay canına.

Bilge hıçkırdı. "Ben sana muhtacım!"

Andrew 'in gözleri parladı. "Ağlama Bilge." Bugün kendisi de ağlamıştı gerçi.

Böyle bir kadına karşı verdiği tüm sevgisine ağlamıştı ancak şimdi ağladığına pişmandı.

Bilge o sevgiyi dibine kadar hak eden tek kişiydi.

Görüyordu.

Kızın tuttuğu ellerini öptü,"Ağlama sevgilim." Diye fısıldadı ve bu Bilge için yetti.

Ellerini adamın ellerinden kurtarıp ona atılarak sımsıkı sarıldı.

O kadar hızlı ve güçlü sarıldı ki Andrew ile birlikte geriye doğru yere düştüler.

Ama ikisi de kıpırdamadı.

Sadece birbirlerine sımsıkı sarılmak istediler.

Ve öyle de yaptılar.

Bilge kafasını kaldırıp yemek masasında öfkeyle yemek yiyen Andrew 'e baktı. Genç adam hâlâ felaket öfkeliydi. İkili sabaha kadar uyumamış konuşmuştu. Daha doğrusu, Andrew konuşmuş, emirler ve uyarılarda bulunmuş Bilge kafasını sallamıştı.

"Birazdan Edward salağı gelecek."dedi Andrew önündeki domuz etinden sosisini keserken. "Onu bir güzel haşlayacağım, sakın bana onu korumaya çalışma."

Bilge kafasını salladı. "Özür dilerim," ağlamaklı olmayı engelleyemiyordu.

Andrew,"Yeter artık Bilge!"diye sesini yükseltti sinirle. Tüm çalışanlar korkuyla irkildi ancak hiçbir şey söyleyemediler. "Ağlamayı kes!"

Bilge tekrar sakince kafasını salladı. Burnunu çekerek eliyle yanaklarını sildi. "Engelleyemediğim için özür dilerim, lord Andrew."

Andrew kaşlarını kaldırarak,"Neye ağlıyorsun anlamıyorum!"dedi. Sinirden mavi gözleri cayır cayır yanıyordu.
"Thomas'ı sen değil ben öldürdüm."diye sertçe fısıldadı. "Gözümü bile kırpmadan ittim onu. Düştü, KURTULDUN! YETER ARTIK!"

Bilge dudaklarını birbirine bastırarak nefesini dışarı verdi ve kafasını yavaş yavaş iki yana salladı. "Anlamıyorsun Andrew," titrek nefesler alıyordu. "Benim geldiğim yerde insan canı çok ama çok önemli ve sen de ben de eşitiz."

Andrew çattı kaşlarını bu laf ile. Bilge'nin anlatmak istediğini anlamadığı için ona biraz daha süre verip dinlemek için sustu.
"Yani,"diyerek burnunu çekti Bilge. "Bu dönemde senin işlediğin suç insanların, Olivia gibi dürüst bir insan için bile görmezden gelinebilir. Çünkü senin buna hakkının olduğunu düşünürler. Ama ben düşünemiyorum. Benim gözümde seni azmettiren benim. Suçlu benim. Sen değil ben öldürdüm onu. Benim yüzümden oldu. Ben çok üzülüyorum. O aptal çocuğu hiç sevmeme rağmen çok üzülüyorum."

Edward aniden salona giriş yaptı ve Andrew 'in gayet detaylı açıkladığı mektubu okuduğu için her şeyden haberdardı.

Bilge'nin cümlesini duyduğundan,"Üzülme."dedi ve Andrew 'in karşısına geçti. Bilge direkt Andrew 'in yanında oturuyordu. Andrew bizzat istemişti.

Sürekli onları dinleyen diğer herkesi katletmemek için önlem alıyordu. "Thomas'ın yaptığı şeytani şeyleri engellemek için abim," Andrew 'e baktı. "Bizzat bana rica etmişti. O yer cücesinin karıştırdığı işleri bilsen iyiki öldü dersin."

Bilge Andrew 'e baktı merakla. "Neden ona böyle bir görev verdin ki?"
Edward,"İzin verirsen ben açıklayayım?"diye sordu abisine.

Andrew kafasını salladı. "Çünkü Leydi Bilge, Andrew bizzat 'Edward gözün kulağın bunun üstünde olsun, ben görürsem yaptığı şeyi katlederim onu'diye uyardı. O sıralarda başında bir sürü bela vardı. Jennifer'ın aşığını öldürmüş, Jennifer 'ı öldürmemek için kendisiyle savaşıyordu."

Bilge kafasını salladı."Yine de çok üzüldüm, her şey için. Bu zamandan olmadığım için de."

Andrew sinirlendi. Edward 'a,"Bak Edward, ben uyardım Bilge'yi. Gayet net ve basit kelimeler kullandım dedim ki ben izin vermeden şu kelimeleri söyleyip DURMA!" Son kelimede aniden çok felaket güçte bağırdı.

Yanındaki Bilge irkilerek elindeki çatalı düşürdü, onları uzaktan izleyen Alfonso ve Olivia korktu. Edward ise,"Sakin ol."dedi net bir dilde. "Şu an sakin olman lazım."

Andrew o kısa anda sakin olamadı. "Ama Bilge susmuyor Edward!"dedi. Elini sertçe masaya vurdu. "BENİM GELDİĞİM YER DİYİP DURUYOR!"

Bilge'nin yanaklarından damla damla göz yaşları akmaya başladı. Sessizce ağlıyordu. Büktüğü dudak ve kaşlarıyla içine içine ağlıyordu.

Edward öfkeyle ayağa kalkan ağabeyine,"Andrew!"diye sertçe uyarıda bulundu. "Kız gerçekten iyi değil görmüyor musun?"

Andrew sinirle güldü. "Geldiği yerde eşitmişiz." Gözlerini yumdu ve nefesini alayla dışarı verdi. "Ben İngilizleri tanıyorsam ne şimdi ne de gelecekte Kraliyetten vaz geçmezler." Kafasını iki yana salladı,"Yapma diyorum, anlatma diyorum. Sevgim değişmiyor ama eskisi gibi bakamıyorum diyorum SUSMUYOR EDWARD!" Arkasını dönüp büyük dolabın üstündeki bibloya sertçe vurup yere devirdi. "Susmuyor!"

Bilge hüzünle Edward 'a baktı. "Beni artık eskisi gibi sevemiyor Lord Edward." Sabahtan beri tuttuğu hıçkırığı ağzından ondan izin almadan kaçtı. "Bana eskiden baktığında mavi gözleri içimi ısıtırdı."

Andrew sinirli bir şaşkınlıkla,"Şimdi mavi gözlerim nasıl hissettiriyor?"diye haykırdı. "Hâlâ sevgi yok mu onlarda?"

Bilge kafasını çevirip biraz geriye attı ve kaldırarak kocasına baktı. "Üşüyorum Andrew," yutkundu. "Gözlerine her baktığımda donuyorum. Çöldeyim ama dört bir yanım karlarla kaplı."

**

Andrew düşünceliydi. Çalışma odasında, çalışma masasında oturmuş öylece düşünüyordu.

Sessizce önündeki dilekçeyi okuyor, bildirileri inceliyordu ama aklı direkt karısındaydı.

Edward ise karşısındaki üçlü deri koltuğa oturmuş onu izliyordu. "Andrew, ne düşünüyorsun?"

"Bilge'yi."diye kafasını kaldırmadan kısa kesti Andrew. "Ona seni hala seviyorum, cadı da olsan büyücü de seni kabul ediyorum dememe rağmen şımarık davranıyor."

"Korkuyor be abi."

Andrew sertçe kâğıdı masaya bırakıp karşısındaki Edward 'a baktı. "Ben ne hissediyorum soruyor musunuz hiç Edward?" Kaşlarını çattı. "Ben ne hissediyorum önemsiyor musunuz? Karım bana deli saçması bir şey anlatıyor ve bunu kanıtlayabiliyor! Ben kafayı yememek için nasıl çırpınıyorum hiç umurunuzda mı?"

Edward derin bir nefes aldı ve sarı saçlarını sıkıntıyla dağıttı. Yeşil gözlerini abisinin mavi gözlerine diktiğinde Andrew 'in gerçekten yorgun olduğunu görmüştü. "Emin ol kimse umursamıyor olsa bile Bilge'nin son derece umurundasın." İç çekti. "Atalatabilecek kadar güçlüsü bir çiftsiniz. Sen de o da, ikinizde çok güçlüsünüz."

Andrew gözlerini yumdu. "Tamam hadi akşam oldu Edward."dedi. Kafasını çevirip koca saatin olduğu yere döndü ve gözlerini açtı,"Akşam değil gece olmuş hatta. Git. Bende uyumaya gideceğim."

Edward kafasını salladı. "Bir şey sormak istiyorum."

Andrew ofladı,"Sor, sor, sor!" Her bir sonraki kelimede ses volümünü yükseltti.

"Bugün Harry'i sevdin mi?"

Andrew böyle bir soru beklemediğinden afalladı. "Ne alaka?"

Edward omuz silkti. "O minik bebek sana felaket düşkün, bugün kaç kere kucağına aldın?"

Andrew bugün Atilla'yı değil kucağına almak görmemişti bile.
Düşünceli hali ile Edward sinirle güldü,"Bundan bahsediyoruz işte Andrew. Karını öpmedin, sarılmadın evet eminiz zaten ondan. Ama oğlunu da öpüp sarılmadın. Bilge bunları görüyor, yaşadığı hüzün dolu anların sebebi bu."

**

Andrew yatak odasına geçtiğinde olabildiğince sessiz davranıyordu. Bilge'ye baktı. Yatakta her ne kadar uyuyorda olsa hüzünlü olduğu yüzünden belliydi.

İç çekti Andrew.

Bu kıza gerçekten aşıktı.

Tam elini boynuna atıp boyun bandını sökecekken aklına Edward 'ın cümlesi geldi.

Odanın içindeki diğer odaya baktı. Atilla'nın olduğu odaya.

Hüzünle gülümsedi ve yavaşça oraya adımladı.

Kapıyı hafifçe açtı ve oğlunun yanında, Atilla'nın beşiğinin tülleri ardında uyuyan kıza bakmadan oğlunun yatağına gitti.

Tombul ve küçük oğlu, beşikte sırt üstü mışıl mışıl uyuyordu.

Gülümsedi Andrew. Çok seviyordu. Canından çok sevdiğiydi.

Eğilerek yanağına, kokusunu içine çekti.

Atilla sanki babasının geldiğini hissetmiş gibi birden ona doğru yan döndü ve tombul eli Andrew 'in yanağına çarptı.

Andrew sessizce kıkırdadı ve oğlunun yanağında ki eline bir öpücük kondurdu.

Atilla uykusunda gülümsedi. Rüya görüyordu.

Andrew üstüne alındı, alınmalıydı da. Atilla babasını hissediyordu.
"Seni ve anneni çok seviyorum oğlum,"diye fısıldadı Andrew. "Canımdan çok seviyorum." Yanağındaki tombul elini tuttu, bir kere daha öperek yavaşça yatağa bıraktı.

Sonra uzanıp tombul yanağına ufak bir öpücük kondurdu ve ayağa kalktı.

Tekrar odasına geçtiğinde hızlıca üstünü çıkartıp geceliğini giyindi ve yatakta yatan karısını öylece ayakta durup izledi. Bilge huzursuz uyuyordu.
Hatta Bilge sessizce sayıklıyordu.

Kaşlarını çatarak yanına geçti.

Yanına yattığında kızdan duyduğu cümleler ile gözlerini yumdu ve tanrıdan sabır diledi.

Bilge, Thomas'ı görüyordu rüyasında.
Korkuyor ve ağlıyordu.

Sonra da Andrew demişti.

Seni seviyorum diye fısıldadı.

Andrew istemsiz gülümsedi. "Bende seni seviyorum sevgilim,"dedi ve onu koynuna çekerek sıkıca sarıldı.

Andrew sabaha kadar uyuyamadı.
İki gündür uyuyamıyordu.

Ama kız kollarındayken huzurluydu.

**

Bilge sabah uyandığında kendini alışık olduğu kolların arasında buldu. Tüm gün Atilla'yı emzirememişti! Aman tanrım! Telaşla doğrulacakken Andrew güçlü kollarıyla engel oldu. "Ben ilgilendim onunla. Uyu."

Bilge kafasını kaldırıp dibindeki adama baktı. Gözleri kapalıydı ama sesi uykulu gelmiyordu. Aksine dinçti. Çok dinç.

Biraz daha baktı yüzüne. Yeni tıraş olduğu çenesine, yanaklarına ve göğsüne. "Andrew,"dedi sessizce.

Andrew açtı mavi gözlerini. "Efendim?"

Bilge adamın göğsündeki elinin içini iyice bastırdı adama. Okşadı onu. "Yalvarırım öp beni."dedi. "Yalvarırım,"

Andrew çattı kaşlarını ancak kızın ağlamaya hazır gözlerini gördüğünde onun isteğini seve seve kabul etti ve dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Öptü.

Okşadı.

Üstüne çıktı ve yanaklarını tuttuğu küçük ellerini elleriyle sevdi.

Sonra onu kendisinin yaptı.

Yavaşça, acele etmeden.

Bilge adamı öpmeyi hiç kesmedi. Andrew ne zaman nefes almak için geri çekilse tekrar tutmuş ve dudaklarını birbirine bastırmıştı.

Sadece Andrew boynunu öperken onunla dudaklarını birleştirmek için uğraşmadı.

Ama Andrew anladı. Onu öpmeyi keserse bırakıp gidecek sanıyordu.

Bedenini değil,
Kalbini.

**

Bilge mide bulantısı ve kusma halindeydi.

Andrew karısının durumundan bir haber Atilla'yı kucağına almış seviyordu.

Atilla babasına şirinlikler yapıyor, durmadan konuşuyordu.

"Bugün çenen düşmüş Atilla,"dedi Andrew,"Bıdı bıdı bıdı bıdı, iki saniye susmadın." Keyifle konuşmuştu.

Atilla dudak büktü.

Andrew oğluna gözlerini belertip,"Saçmalama durduk yere şimdi,"dedi. Oğlunun tombul yanağını öptü. "Bir de dün gece bana bizzat tokat attın onun hesabını Kral'a vereceksin daha."

Gözlerini kıstı,"Ya da dava etmek yerine seni düelloya çağırıyorum. Dövüş benimle ey Harry!" Atilla gözlerini şaşkınlıkla açtı.

Andrew devam etti tiyatrosuna,"Dövüş benimle!" Aniden Atilla'nın gıdısına saldırıp deli gibi öpmeye ve Atilla'yı kahkahalara boğmaya başladı.

Olivia istavroz yapıp gözlerini yumdu,"Ulu Tanrım, şükürler olsun." kafasını indirdi ve yanındaki tombul aşçıya baktı,"Sonunda yumuşadı Lord Andrew."

Alfonso,"Ninemin yamalı eteği,"dedi elindeki kepçeyi bırakmadan. "Gerçekten kutsal ana bize acımış olmalı, yoksa hepimizin akıbeti Thomas gibi olacaktı."

Atilla birden babasının yanağını öpmeye çalıştı ve kocaman açtığı minik ağzını adamın yanağına yapıştırdı.

Andrew canı acıyormuş gibi bağırdı.
Bilge ağzını yüzünü yıkadıktan sonra merdivenlerden inerken Andrew ve Atilla'nın keyif çığlıklarını duyup hafifçe tebessüm etti. Varla yok arasındaki bu gülücük Bilge için koca bir kahkaha ile eşitti.

Sessizce indi merdivenleri. Andrew bebeği koltuk altlarından tutup havaya kaldırdığında Atilla kafasını kaldırıp annesini gördü ve acıkmanın verdiği o heyecanla annesine gitmeye çalıştı.

Havadaydı.

El ve ayakları sürekli oynayınca havada yüzüyor gibi durmuştu.

Andrew gülerek arkasını döndü ve merdivenin bittiği yerde onlara yaklaşan karısını gördü. "Gel gel,"dedi. "Düello yaptık, Atilla yendi beni."

Bilge kustuğu için ağzındaki o rezalet rahatsız edici tat ile bir mikrosaniye yüzünü ekşiterek oğlunu kucağına aldı.

Andrew karısını inceledi. Yorgun, halsiz ve rahatsız duruyordu. İlgiyle kaşlarını çattı. "Neyin var?"

Bilge kafasını iki yana salladı,"Bilmiyorum, midem bulandı. İstifra ettim. Biraz da başım dönüyor."
Elbisesin yakadan başlayıp gövdesine doğru düşen kumaşı vardı ve bu sayede göğüslerinin tekini açıp Atilla'yı rahatça emzirebildi.

Zira Atilla o örtünün arkasında memeyi emiyordu. Atilla da meme de görünmüyordu.

Andrew,"Olivia!"diye bağırdı.

Olivia korkarak mutfak kapısından yanlarına koştu.

Bu çocuğun babasına da hizmet etmişti.

Lord Luke daha acımasız, kaypak, karakter anlamında yoksun bir adamdı. Her an herkesin kellesini alabilirdi. Yine de sürprizlerle dolu değildi.

Oysa Andrew, çok iyi, saygılı ve iyi bir adamdı.

Ama sürprizlerle doluydu ve babasından genetik olarak gelen bir öfkeye sahipti.

O öfkenin de ne zaman çıkacağı hiç belli olmuyordu. Bu yüzden yaşlı kadın Andrew'e hizmet ederken daha bir diken üstünde hissediyordu.

"Efendim Lordum."

"Doktoru çağırt."dedi Andrew gözlerini karısından almadan. "Leydin iyi değil,"

Olivia başını kaldırıp Andrew 'in baktığı leydisini inceledi. Evet Bilge hasta duruyordu. Aslında daha çok bitkin. Yüzünde farklı bir güzellik vardı. Ama rengi solmuştu. Kafasını sallayıp,"Emredersiniz lordum."dedi vee koşa koşa salon kapısına gitti.

Bilge esnedi,"Aslında iyiyim."

Andrew alayla,"Aynen,"dedi. "Emin ol leydim ne kadar iyi olduğunu kör bahçıvan Jared bile görüyor."

Dövüşe son on beş gün kalmıştı.

Bu olay öğrenildiğinden beri ikiside dövüşememişti ama Bilge Andrew 'e,"Zaten tüm savunmayı öğrendin."demişti son derste. Andrew ondan sonra daha fazla dövüşmek istememişti.

Karısına zarar verir diye ne olursa olsun korkuyordu.

Bilge, Atilla'yı emzirmeyi kesip üstünü düzelttikten sonra gazını çıkartmak için omzuna koydu bebeği.

Atilla gazını çıkartıp öylece omzunda uykuya daldığında Bilge kocasına baktı. "Andrew,"dedi.

Andrew kafasını çevirip bahçeye bakan büyük camdan Bilge'ye döndü. "Efendim?"

Bilge iç çekti,"Seninle bugün deniz kenarına gidebilir miyiz?" Yutkundu. "Bir yer biliyorum. Seni oraya götürmek istiyorum."

Andrew ciddiyetle karısını izleyip kafasını salladı. "Olur, gideriz. Doktor kontrole gelsin de."

Bilge,"Tamam."diyerek yutkundu. Atilla'ya baktı,"Bu uyumuş."diyip gülümsedi. "Hem şişko hem uykucu."

Andrew karizmatik bir şekilde gülümsedi. "Sorunsuz bir çocuk."

Bilge kafasını kaldırıp adama baktı,"Sabaha kadar onunla ilgilendiğin için teşekkür ederim."

Andrew,"Bunu sesli söyleme."dedi ciddiyetle.

Bilge güldü,"Üzgünüm, sadece teşekkür etmek istedim."

Andrew biraz kızın kafasını dağıtmak adına çapkınlık yapmaya karar verdi. "Sabah teşekkürünü gayet yeterli bir şekilde ettin sevgilim. Dudaklarım, bedenim, öpücüklerinle birlikte şişti farkındaysan. Sırtımdaki tırnak izlerini hissettikçe tahrik oluyorum."

Bilge utanarak kafasını öne eğdi. "Üzgünüm, o an, biliyorsun." Kafasını kaldırıp oğluna sarıldı. "Heyecandan insan gücünün son seviyesini kullandığının farkında olmuyor."

Andrew keyifle oğluna yaklaşıp şişkin yanağını öptü. Kafasını kaldırıp kızın da yanağını öptükten sonra,"Dilersen hançer sapla o an bana."dedi. "Normalde de saplayabilirsin ancak o an hançer saplaman için ölebilirim."

Bilge şaşırdı,"Saçmalama Andrew."

Andrew,"Ben severim şiddet."diyerek omuz silkti. "De sana kıyamıyorum işte."

Bilge, ayağa kalkıp Atilla'yı salondaki şatafatlı beşiğe koydu. "Nasıl yani?"

Andrew geçiştirdi. "Vurmalı, saç çekmeli." Sonra derin bir nefes aldı. "Senin saçını çeksem sen benim saçlarımı toplarsın," güldü. "Ben sana vursam sen elimi kırarsın."

Bilge tebessüm etti. "Sevişmek, sevgiyi paylaşmak değil mi? Neden sert yapılır ki o an?"

Andrew güldü,"Öyle deme. Sert seksin de ayrı bir sevgi paylaşımı var."

**

Doktor Bilge'yi muayene ettikten sonra,"Leydim yatar mısınız?"diye sordu.

Bilge anlamadı,"Sebep doktor?"

"Gebelik kontrolü yapmak istiyorum."dedi yaşlı adam burnundaki gözlüğü düzeltip. "Çünkü hiçbir sorun yok."

Bilge iç çekti. "Gebe olsam hissederdim değil mi?"

Andrew kaşlarını çattı,"Uzan."
Genç adam her zamanki gibi kısa ve netti. Emir büyük yerden olunca Bilge şaşkınlıkla ayakta dikilmiş kollarını göğsünde birleştirmiş adama baktı ve kafasını sallayarak yatağında geriye doğru yavaşça uzandı.

Doktor bir örtü aldı, Bilge'nin dizlerinden aşağıya örterek kafasını örtünün içine koydu.

Biraz kurcaladı.

Bilge bu durumdan hiç hoşlanmıyordu. Adamın bir hareketi sızlatınca yüzünü ekşitti.

Andrew kızın değişen yüz ifadesiyle,"Daha dikkatli davran doktor."diye uyardı sinirli bir sakinlikle.

Doktor biraz daha hızlanarak işini bitirdiğinde lorduna güzel haberleri vardı.

Biliyordu doktor.

Lorduna bu haberi verdiğinde bir serveti harçlık alacaktı.

Kafasını örtünün altından kaldırıp kadına toparlanması için biraz süre verdi ve kocaman gülümsedi.

Bilge hızla doğrulup adamın oynayan mimikleri ile kaşlarını çattı.

Andrew,"Konuş."dedi sertçe.

Doktor,"Hayırlı olsun Lordum. Tekrar baba oluyorsunuz."dediğinde genç çift donakalmıştı.

Andrew biraz sonra kendisine geldiğinde kafasını iki yana salladı ve,"Tamam, git. Zayn sana hak ettiğini verecek." Kafasıyla kapıyı işaret etti,"Ama çeneni kapalı tutup bu haberi kendine saklamazsan verdiğimden fazlasını alacağımı unutma." Tehdit etmeyi ihmal etmedi.

Doktor korkuyla kafasını sallayarak keyifle dışarı çıktı.

Çıktığı gibi Andrew,"Bir bebek daha."diye fısıldadı.

Bilge hüzünlüydü. Genç adam kocaman gülümsedi ve karısına döndü, onun sirke satan yüzüne anlam veremedi. "Ne oldu?"

"Atilla, daha çok küçük ve süt bebesi. Hamileysem onu emzirmem çok doğru değil." Gözleri doldu. "Çocuğum aç kalacak."

"Ek gıda yiyebiliyor Bilge."dedi Andrew şaşkınlıkla. "Adam mutluydu. "Sevin lütfen,"

Karısının yanına gidip yatağa yanına oturdu. Elini yanağına koydu ve yavaşça okşadı,"Teşekkür ederim sevgilim."

**

"Neden buraya getirttin bizi?"

Andrew oldukları uçurum kenarından rahatsızdı.

Karısı hamileydi ve başı döner de düşer diye korkuyor, yanından ayrılmıyordu.

Hatta elini tutmuştu.

Bırakmayacaktı.

Bilge uçurumun ucuna iyice yaklaşarak, adamla birlikte, yavaşça oturdu ve ayaklarını uçurumun dibindeki hırçın denize doğru özgür bıraktı.

Eteği hafifçe uçuşuyordu.

Andrew yanına oturup,"Bilge,"dedi.

Bilge iç çekti,"Şiştt," gözlerini yumdu ve kayalara vuran sert dalgaların sesini dinledi. Derin bir nefes alarak,"Ne güzel yer, değil mi?"dedi.

Andrew uçurumdan aşağı baktı,"Sayılır, normal bir uçurum ve deniz."

Gözlerini kapatmış yüzünde buruk bir tebessüm olan karısına döndü "Neden buradayız, ya da sen burayı nereden biliyorsun?"

Bilge derin bir nefes aldı ve gözlerini açarak burnunu çekti. Bu sefer ağlamayacaktı.

Adama döndü. Ayaklarının altındaki hırçın denizden daha mavi gözlere sahip aşkının okyanuslarına derince bakarak yutkundu. Andrew kızın yine hüzünlü olduğunu gördü. Korktu.

"Burası benim kendi zamanımda canıma kıydığım o yer, Andrew,"

Andrew kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı.
Bilge anlatmaya devam etti."arabacının buraya gelmeden önce sürdüğü o toprak yolda, tam orada annem ve babam gözlerimin önünde bir tabanca ile katledildi. Öldürenlerin kim olduğunu ya da bizden ne istediklerini bilmiyordum. Arabadaydık. Önümüzü kestiler. Ve babam sorunlarını anlamak için dışarı çıktı. Çıktığı gibi sıktılar silahı, annem," gözlerinden yaşlar durmadan akmaya başladı anne lafıyla. "Babamın vurulması ile çığlık atarak bana arabada kalmam gerektiğini söyledi ve kendisini arabadan aşağı atıp 'Durun!'dedi. ' Özür dilerim!'diye ağladı ama kime neden bunu dedi bilmiyorum bile. Öğrenemedim. Çünkü üçüncü cümleyi kurmasına izin vermeden onu da gözlerimin önünde katlettiler."

Bilge derin bir nefes almaya çalıştı ve titreyen elleriyle yüzündeki yaşları sildi.

Andrew büyük bir ciddiyet ve saygı ile dinliyordu karısını.

Acısını hissediyor, anlıyordu.

"Ben indim arabadan. Bana uzun uzun baktı annemle babamın katilleri. Sonra hiçbir şey yapmadan arabalarına binip çekip gittiler. Babamın bana o son bakışı, ben korkmayayım diye gülümsemeye çalışını asla unutamıyorum. Bazen rüyalarıma bile giriyor, alıştım ama acı çekmeye devam ediyorum." Titrek nefesiyle gülümsemeye çalıştı. "Ben hayattaydım. Ama hayatta gibi hissetmiyordum. Sürüne sürüne bu uçuruma geldim. Denizin kokusunu içime çektim ve gökyüzüne baktım. Yanlış hatırlamıyorsam, ki o an kafam o kadar karmaşıktı ki doğru olmayabilir, belki hayal görmüş olabilirim, gökyüzü büyülü bir şekilde yeşil, mor ve mavinin tonlarında ışıklar saçmaya başladı. Çok güzeldi ama umursayamadım. Buraya geldim." Eliyle toprak zemine vurdu hafifçe. "Burada oturdum biraz ağladım, sonra ayağa kalktım ve gözlerimi yumarak kendimi bu hırçın denize, annemin babamın kucağına atlar gibi attım."

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 65.2K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
10.8M 325K 55
(+18 | Yetişkin içeriklidir.) Parmak uçlarım geniş omuzlarına dokunduğunda aniden gözlerime baktı. "Artık ben senin kadar kötüyüm, sende benim kadar...
Tutsak By .

Romance

15.4M 538K 59
"Birlikte güldüğün birine aşık olmak kolaya kaçmaktır; ben seninle ağlamaya bile aşığım." Sıradan başlayan planlı bir intikam oyunu; ne denli büyük b...
3.3M 121K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...