Edward ağabeyinin neden bu kadar düşünceli olduğuna anlam vermedi.
Evet bir dava vardı ancak Andrew böyle şeyleri umursamayacak kadar güçlüydü. Sadece gurur yapıp,'Siz kimsiniz?'kavgası çıkartırdı.
Bir dövüş vardı ancak Edward ağabeyine bu konuda da çok güvendiği, onun kendisine olan güvenini de bildiği için umursayacağını düşünmedi.
"Neyin var?"diye sordu direkt daha fazla düşünmek yerine.
Andrew iç çekti,"Bilge benden bir şey gizliyor."
Edward gözlerini açarak,"Nasıl yani?"dedi. Tedirgin oldu birden. Acaba neyi var hiç sormasa daha mı iyiydi.
Andrew omuz silkti. "Bildiğin, benden bir şey gizliyor, saklıyor ya da ne dersen işte. Ve ne olduğunu bilmiyorum. O lanet mektuba güvenmiyorum. Öyle bir şey değil sakladığı. Ama her neyse bir an önce söylerse iyi olur. Yoksa git gide sinirleneceğim."
Edward yutkundu. En iyisi konuyu değiştirmekti. Ağabeyi kafasını kağıtlardan kaldırıp kardeşine baktı. Mavi gözlerini ilgiyle kısarak kardeşinin kızaran yüzünü izledi.
Ne oluyordu böyle?
Edward bakışlarını kaçırıp boğazını temizledi. Yeşil gözlerine lanet etmeyi unutmadan,"Sana Flora kim anlatmamıştım değil mi?"dedi direkt.
"Fakir bir kız, ailesi soylu. Ancak borç batağındalar. Babası ruh hastasının teki."
Andrew iyice işkillendi. Kardeşi resmen konuyu değiştiriyordu. Kısık gözlerini değiştirmeden tek kaşını kaldırdı.
"Ee?"dedi dalga geçer gibi.
"Kara kaş kara göz bir tip. Daha önceden bana ilgisi olan ancak ablası ile yaşadığım münasebetler yüzünden yüz vermediğim, egomda boğulduğum şimdi aşkından geberdiğim sıradan biri."
Andrew sinirle tebessüm etti,"Baya sıradanmış." Dalga geçiyordu. Fabrikanın ofisinde oturmuşlar ne konuşuyorlardı böyle. "Flora," Daha önce duyduğunu anımsadığı bu ismi iyice düşündü. "Soy adları ne?"
"Söylersem kızla dalga geçersin."diye homurdandı Edward.
Andrew susup alaycı tebessümü ile devam etti, Edward tekrar ağabeyine baktığında küfrederek,"Green."dedi. "Flora Green."
Andrew,"Green hanedanlığını biliyorum. Sembolleri yeşil elma."dedi aklına gelmeleriyle.
Edward ofladı. "Evet. Ablasının ismi ne olsa beğenirsin?"
"Şu düzdüğün ablası mı?" Andrew kardeşine acımamıştı.
Edward tekrar küfür etti. "Aynen de o."
"Neymiş ismi?" Andrew oturduğu deri koltukta dikleşti.
"Alchemilla."
Genç adam kardeşinden duyduğu isimle gözlerini belerterek,"Hadi canım sende."dedi. "Jennifer ile ayrıldığım gibi koynuma giren ilk kadınlardan biri Alchemilla. Sen de mi yattın onla."
Edward eliyle saçlarını karıştırdı. "Madam Hansen 'ın pembe kızlarından sonra ilk defa aynı kızı düzmüş olmamız beni gerebileceği kadar gerdi. Emin olabilirsin."
Sinirle homurdandı. "Hangi orospu çocuğu kızının adını Aslanpençesi çiçeği koyar ki, Alchemilla. Aslanpençesi."
Andrew sırtındaki tırnak izlerini hatırlayınca modu düştü,"Kızın da pençeleri var."
Edward,"Tanrı aşkına Andrew!"diye çıkıştı. "Kardeşine vurgunum diyorum!"
Andrew şaşırdı. "Ben mi dedim pezevenk git ablasıyla yat diye."
"Demedin doğru."
Edward sakinleşmeye çalıştı. "Ablası ile arası bozuk. Kızı evlenmeye ikna etsem her şey çözülecek. Ama edemiyorum. Çünkü zamanında kızı rezil eden yine benim!" Kendisine çok kızdı.
Andrew,"Nasıl rezil ettin ki?"diye sordu.
"Sülük dedim kıza."
Andrew kardeşini kızdırmak istedi. "Ne ayıp laf."
Edward sıkıntı ile yanaklarını şişirdi. "Zaten orospu Anna peşimi bırakmıyor. Kimden peydahladı çocuğu da gelmiş bana diyor senin İsa bilir!"
Andrew iç çekti,"Seviştiğinizde bakire miydi?"
Edward kafasını iki yana salladı.
Andrew,"Tamam o zaman rahat ol. Davada diyeceğimiz laf belli."dedi. "Şimdi gel gelelim Bilge'ye."
Edward ceketinin üst cebinden ufak saatini çıkartıp hızla,"Geciktim."diyerek ayaklandı. Andrew kaşlarını çattı. "Otur oturduğun yerde."
Edward,"Üzgünüm Lordum, Fransız Kral'ı gelmiş. Bilge ile ilgili benden bilgi istiyor."dedi ve şapkasıyla paltosunu dilsiz uşağın üstünden aldı. Kısa bir an abisine baktı,"Karın senden BENCE bir şey gizliyorsa da bunu konuşup halledebilirsiniz. Ve kızı anlamaya çalış lütfen. Hadi sana iyi çalışmalar."
Sonrada ofisten koşarak çıktı.
**
Andrew malikaneye döndüğünden beri düşünceliydi.
Bilge bebeği uyutmak için odalarına geçmiş o ise sadece çalışma odasında oturmuş telaşlı uşağını dinlemeye çalışıyordu.
"Hızlı ol artık!"diye gürledi sonunda.
Thomas yutkundu. Duydukları, aman Allahım.
"Sir Holmes, bugün malikaneye geldiler efendim. Leydimizle konuşmak adına."
Andrew kafasını salladı kısaca,"Ve?"
"Efendim ben onların sohbetine kulak misafiri oldum ve duyduğum şeyler hiç akla mantığa uygun şeyler değil."
Tam o sırada kapı çaldı.
Andrew 'in bugün sinirlerini iyice oynatıyorlardı.
"Gelme!"diye bağırdı adam sinirle.
Kapının ardındaki Bilge şaşırdı,"Pekâlâ, sadece hoşgeldin demek istemiştim."diyerek iç çekti.
Andrew karısının sesini duymasıyla,"Sensen gel Bilge!"dedi. Thomas ne anlatacaksa leydisinin gözünün içine baka baka anlatacaktı.
Ancak ufak tefek olan uşak korkudan dilini yuttu, buz mavisi gözlerini sonuna kadar açtı.
Bilge mutlulukla açtı kapıyı.
Bugün hakkındaki büyük sırrı anlatacaktı.
Odaya girmesiyle onu karşılayan kısa boylu Thomas'ı görmek sinirlerini hemen bozmuştu.
Küçük adam yutkundu.
"Gel sevgilim,"dedi Andrew, cümlesi samimi konuşması dikkatliydi. "Thomas da tam senin ve Sherlock'un benden habersiz buluşması ile ilgili anlatacakları vardı."
Bilge'nin ağzı açık kaldı. Öfkeyle turuncu saçlı adama döndü,"Seni pis küçük yılan."diye ciyakladı.
Hormonları, garip bir şekilde yine tavandaydı. Duyguları tab noktasında yaşıyordu.
"Öldürürüm seni!"diye bağırdı ve Thomas'ın üzerine yürüdü. Thomas korkuyla geri geri adımlarken Andrew hızla koltuktan kalkıp ikisi arasına girdi ve karısını omuzlarından tutarak durdurdu. "Bekle."dedi. "Öldürmeden önce anlatacaklarını anlatacak."
Thomas başı her zamanki gibi önde,"Sizi duydum Leydi Bilge."dedi. Sesi korkudan titrese de meydan okumayı kesmiyordu.
Bilge kocasını geçip şuursuz ufak adama ulaşmaya çalıştı. "Lanet olası gizli gizli dinlersen tabi duyarsın, seni Jennifer 'ın yalakası! Kaypak kızıl!" Yumruğu Thomas'ın omzuna hafifçe değmişti çünkü Andrew kızı tekrar geriye doğru uzaklaştırdı. Ancak Thomas bir an omzu çıkacak sandı.
Thomas,"Lordumuzu da büyülerinizle kandırdınız değil mi"dedi ilk defa Bilge ile gerçekten göz göze geldi. Kafasını kaldırma cesareti göstermişti.
Andrew gözlerini kıstı ve Bilge'yi odanın diğer ucuna geriletip Thomas'a döndü. "Anlat." Büyü.
Bu laf, Andrew 'in ilgisini maksimum seviyede çekmişti işte.
"Lordum,"dedi Thomas hızla. "Leydi Bilge, bir cadı."
Bilge öfkeyle,"Ne diyorsun be sen!"diye bağırdı.
Thomas onu duyamadı."Sir Holmes 'a başka dünyadan geldiğini size nasıl söyleyeceğinin aklını almak istediğini, fikir istediğini söyledi! Kendisini size yamamak için uyguladığı büyülerden bahsetti. Kulak-" Bilge öfkeyle kesti sözünü. "Seni gebertirim çocuk! Yalancı!" Andrew tekrar Thomas'a saldırmaya çalışan karısını tek eliyle uzaklaştırdı. Thomas korkuyla yutkundu. "Kulaklarımla duydum Lordum! Yemin ederim! Yediğim son ekmek bugün kahvaltıda yediğim olsun ki!"
Andrew kaşlarını hiç çatmadı. "Holmes ne dedi?"
"Sir Holmes, bunu çok normal karşıladı. Belli ki bu cadı, onlara da büyüleri ile zehirler içirdi!"
Bilge öfkeyle kocasını atlatıp cadı diyen Thomas'ın üstüne atladı. "Seni öldürürüm!"diye bağırdı Thomas'ı arkasındaki kitaplığa uçururken. "Bunlar nasıl laflar, hadsiz! Kaypak maraba seni!"
Thomas üstüne kitap raflarından düşen ağır ansiklopedilerle birlikte korkarak ayağa kalktı ve cebindeki çakıyı çıkartıp,"Sizin gibi ruhumu şeytana satacağıma basit bir çiftçi olurum iyidir!"diyerek karşılık verdi.
Andrew,"Yeter!"diye bağırdı ikiliye. Thomas'ın korkusu yetmez diyordu. "Papa'ya gideceğim! Seni yakmaları için Papa'ya yalvaracağım!"
Andrew kaşlarını çattı. Bu çocuk, aman tanrım boşu boşuna kendisini şimdi Andrew 'e öldürtecekti.
Kızı bırakıp tekrar ona döndüğünde elindeki hançeri gördü ve çattığı kaşlarını kaldırdı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen Thomas?"
Thomas korkuyla yutkundu. "SİZE DAHA FAZLA ZARAR VERMEMESİ İÇİN BIRAKIN ÖLDÜREYİM ONU LORDUM!"Dedi. "Papa'ya gideceğim!"
Andrew kaşlarını indirip nefes nefese kalmış Thomas'a yaklaştı.
Thomas lordunu biliyor tanıyordu.
Korkudan düşünemedi.
Koşarak odanın kapısına vardı ve ellerinden kısa boyu sayesinde kolayca kaçtı.
Koridorlarda koşarken ,"Büyücü!"diye haykırdı. "Cadı Daisy! Beni havaya uçurup kitaplığa yapıştırdı!"
Andrew ve Bilge kısa bir an birbirlerine baktılar ve Thomas'ın ardından koşmaya başladılar.
**
Andrew, Bilge'den önce yakaladı Thomas'ı. Tam da ana salona inen merdivenin başında. Thomas,"Leydi Bilge zehirli bir cadı!"diye bağırdığı gibi adam ne yapacağını bilemedi ve onu telaşla itti. Thomas merdivenlerin kabzasından salona doğru yere bağırarak çakıldığında boynunun kırılma sesi salonda yankılandı resmen.
Hizmetlilerin hepsi, tombul aşçı Alfonso, kiraz yanaklı Olivia önlerine yukarıdan aniden düşen çocukla birlikte korku nidasıyla bağırdı. Olivia yutkunarak burnundan ve ağzından gelen kanlar içinde yerde yatan Thomas'dan kafasını kaldırıp düştüğü yere baktığında Andrew'in soğuk bakışlarını görünce nefesini korkuyla tuttu.
Andrew,"Herkes işine dönsün Olivia."dedi soğuk kanlılıkla. Arkasından gelen Bilge ayakkabılarını koşamadığını fark edince çıkartmış ve öylece durmuş Andrew 'e merakla baktı.
Olivia kafasını sallayıp,"Emredersiniz Lordum."dedi ve yanında yaşadıkları şokla kala kalmış genç kızları kollarından tuttuğu gibi mutfağa doğru itiştirmeye başladı.
Alfonso,"Ninemin geniş donu aşkına."diye fısıldadı. Andrew 'e bakmak için kafasını kaldırdığında çatık kaşlarla ona bakan lordu ile korkuyla irkilip,"Gidiyorum Lordum."dedi ve koşarak mutfağa gitti. Giderken kafasından düşecek büyük beyaz şapkayı telaşla son anda yakalamıştı.
Bilge,"Ne oldu, Thomas nerede?"diye sordu yutkunarak. Andrew merdivenlerin tahta korkuluğunu bir eliyle tutarken diğeri ile aşağı işaret etti. "Thomas öteki tarafta Leydi Bilge."
Bilge gözlerini kocaman açıp kocasının yanına yaklaşarak gösterdiği yere eğildi. Gördüğü manzara ile elleriyle ağzını kapatıp korku nidasını avuçlarının içine hapsetti.
Hemen dibindeki Andrew'e baktı. "Düştü mü?"
Andrew öyle soğuk kanlı, öyle dikkatli davranıyordu ki Sherlock görse takdir ederdi. "Aynen öyle oldu,"dedi sakince. Sıcak nefesi Bilge'nin yüzünü tehdit eder gibi okşadı. "Muhafızlar, alın şunu yerden!" Aniden bağırması Bilge'yi korkuyla irkiltti.
Askerler koşarak salonun ortasında boynu kırılmış cesedi temizlerken Andrew karısının elini tuttu. "Sen de gelip bana," sert tutuyordu. "Bu cenazenin az önce ne anlatmak istediğini bir bir ifade edeceksin."
**
Genç adam kızın anlattıklarına inanamıyordu.
Bilge,
Başka bir zaman,
İlk gördüğü an aklına geldi. Pantolon, siyah bir gömlek ve bir siyah kaban. Erkek gibi giyindiğini düşünmüşlerdi.
Oysa o zamandaki kızlar öyle mi giyiniyordu.
Peki ya Alkan Bey'i Süleyman?
O da mı yalancıydı.
İnanamıyordu.
Bilge ona soğuk atan kocasına ağlayarak anlattı her şeyi.
Andrew yüzüne bile bakmıyordu.
Neden böyle yapıyordu ki?
Yalvardı,"Ne olur bir şey söyle Andrew."
Andrew kafasındaki bin tane düşünce içinden çıkamıyordu ki,
Derin bir nefes aldı.
"Sanırım,"dedi ve kafasını çevirip yatakta oturmuş kıza baktı. "Seninle hiç tanışmamalıydık." diye fısıldadı Andrew. "Hiç sevmemeliydim seni,"
Bilge'nin kan çanağı olmuş gözlerinden yaşlar durmadan akıyordu. Andrew boğazındaki yumruyu yutamadı. "Senden çocuk yapmamalı, gittiğinde arkandan gelmemeliydim." Genç adam titreyen dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını iki yana salladı. "Seni tüm benliğinle kabul etmemeliydim. Araştırmalıydım."
Bilge hıçkırdı. "Andrew,"diye fısıldadı.
Andrew, gözünden yaşlar akarken,"Sana ismimle seslenecek cürreti bile vermemeliydim."dedi. "Beni kandırdın, ben kandım, kanasım vardı. Sevmemeliydim seni."
Bilge yataktan kalkıp adamın oturduğu koltuğun önünde, dizlerinin ucunda yere oturup ayaklarına kapandı. "Yalvarırım sana,"dedi hıçkırarak. "Yemin ederim ki kandırmadım seni."
Andrew kaşlarını çattı,"Kimler biliyor Bilge senin sihirli bir değnek ile başka zamana geçiş yaptığını ben dışında?"
Alayla güldü. "Sherlock'dan akıl aldığına göre o biliyor. Ya Edward? Söyledin mi ona da? Kocana güvenmek yerine aradın mı onların kollarında güveni?"
Bilge,"Söylemek zorundaydım."diyerek adamın dizlerine ellerini koydu. "Lord Edward beni ve babamı konuşurken duymuştu. Sherlock benim zamanımda çok ünlü bir dedektif. Ona da demeseydim anlardı ve ona ben demediğim için bunu meydan okuma sanıp benim foyami ortaya çıkartırdı."
Andrew öfkeyle güldü,"Sen Sherlock'dan daha tehlikelisin ki Bilge, bunun hesabını yapabiliyorsun."
Bilge adamın dizlerine başını koydu. "Andrew ben seni canımdan çok seviyorum."
Merak etti Andrew "ne kadar çok seviyorsun Bilge?" Bilge kafasını kaldırıp burnunu çekti. Adamın alev alev yanan mavi gözleri soğuk ateş atıyordu. "Benim için ölür müsün? Seni ihbar etsem, cadı desem. Benim için ölür müsün?"
Bilge hüzünle nefes nefese,"Yapma Andrew,"dedi.
Andrew kaşlarını çattı,"Cevap ver."
Bilge yutkundu. "Evet," sesi fısıltı gibiydi. "Ben senin için ölürüm."
Eskiden olsa asla böyle bir şey demezdi Bilge.
Ancak burada olması, bu zamana da malikaneye de bu ülkeye de katlanmasına sebep olan adam için evet,
Ölürdü.
Andrew kafasını eğip kızla göz hizasına geldi.
"Alsam çocuğunu elinden?"
Bilge yutkunarak hıçkırdı,"al ama ona zarar vermelerine izin verme." Ağlıyordu içli içli. "Atilla'nın sana olan düşkünlüğü belli, sen yanında olduktan sonra benim gözüm arkada olmaz Andrew. Yeter ki ona sen bak. Başkasına bırakma." Sesi titriyordu. "Ve seni gerçekten sevdiğimi unutma."
Gözlerini kapatarak kafasını öne eğdi. Hıçkırıklarını sessiz akıttı. Yavaşça ayağa kalktı. "İznin olursa son bir kez öpmek isterim oğlumu." Burnunu çekti. "Onu da seni de çok seviyorum."
Andrew yavaşça ayağa kalktı, Bilge gözlerini yumduğundan görmedi kalktığını ancak hissetti.
Andrew kıza yaklaşıp,"Bilge,"dedi. Bilge yutkunarak açtı gözlerini. "Efendim Lordum." Titriyordu.
"Geçenlerse sen geri döndüğünde vakitler annemin verdiği fitnelerle birlikte sana ne dediğimi hatırlıyor musun?"
Bilge burnunu çekti. "Maalesef lordum, aciz hafızam."
Andrew kızın omuzlarının biraz aşağısını iki kolunu da sertçe tuttu.
Bilerek sert tutuyordu. Çünkü onu korkutmak istiyordu.
Biraz olsun korku vermek.
"Sana demiştim ki,"
Bilge kolunun acısıyla iç çekti. Ancak sonrasında kolundaki baskı azaldı.
Yumuşak bir dokunuş gibiydi. "Cadı veya büyücü olmanla ilgilenmiyorum. Bilge," Andrew kafasını eğdi. "Ben seni seviyorum."
Ve dudaklarını kızın dudaklarına mühürledi.
Bilge adamın dudakları dudaklarındayken derince bir nefes aldı ve adama aşkla karşılık vermeye başladı. Kollarını adamın boynuna doladı ve saçlarını okşadı.
Andrew kızı kucaklayıp,"Ama,"diye fısıldadı ve yatağa ilerledi.
"Çok kızgınım."
Bilge burnunu çekti. "Özür dilerim."